SUNUCU- İyi akşamlar değerli izleyiciler, Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la karşılıklı oturduk ve tabi biraz evvel sona eren maçın sonucu üzerinde konuşuyorduk.
Şimdi ben sizin Başbakanlığınızdan koyu Fenerbahçeli olduğunuzu biliyorum. Şimdi Cumhurbaşkanı olunca artık takımlar üstü müsünüz, yoksa Fenerbahçe’nin yenilgisi sizi etkiledi mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabi şu anda Cumhurbaşkanı olmadan veya Başbakan olmadan önce bu olaylara bakışım farklıydı, şimdi tabi daha farklı, daha objektif değerlendirebiliyorum. Doğrusu bu akşam tabi 3-0 yenilmesi hakikaten düşündürücü. Ve Bursaspor’u tebrik ediyorum, gerçekten deplasmanda Fenerbahçe’yi kendi sahasında kolay kolay bu tür neticeleri hakikaten görmediğimiz 3-0’lık galibiyetle oradan çıkması tebrike şayan. Tebrik ediyorum, finalde de başarısının devamını diliyorum.
SUNUCU- Fenerbahçe’yi kınamıyorsunuz yani, sadece Bursaspor’u…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Kendi içinde bir değerlendirme yapacaklar tabi teknik kadrosuyla, idare şeyiyle.
SUNUCU- Top yuvarlak olduğuna göre diyorsunuz.
Şimdi Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı kısmen gördüm, herkes saray saray diyor, aslında büyük mekânların olduğu, çok görkemli olmayan, kendince Türkiye ölçüsünde mütevazı bir mekân. Ama dünyadaki cumhurbaşkanlarının saraylarına baktığınız zaman orada yaşıyorlar. Yani Fransa’da Elysee’de cumhurbaşkanı yaşıyor, işte İngiltere’de başbakanın Downing Street hem bürosudur, hem de ikametgâhıdır. Oysa siz geceleri burada kalmıyorsunuz, siz burayı çalışma ofisi olarak kullanıyorsunuz değil mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bu kısım öyle. Ama burada şimdi bir de kalacağımız yer ayrıca yapılıyor, o bu binanın içinde değil, dışarıda.
SUNUCU- Ayrı bir konut gibi yani.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani bu kompleksin içinde ayrı bir yer veyahut da bizim daha sonra ifademizle Külliye’nin içerisinde ayrı bir bölüm.
Biliyorsunuz bu külliyede şimdi bir ana bina olarak burası var. Burada bizim ofis bölümümüz ve tüm görevli arkadaşlarımızın bulunduğu yerler ve 3 binadan burası oluşuyor. Bunun dışında 4 ayrı bina daha var: Bunun bir tanesi yarı opera şeklinde bir bina ki orada hem kongre merkezi gibi düşünülebilecek bir yer. Buradaki düşüncemiz, tüm bakanlıklar, devlet kurumları, toplantılarını gelip burada yapabilsinler, yani 2000-2500 kişi alabilecek şekilde büyükçe bir bina, bu yapılıyor şu anda. Bunun için mimar arkadaşlarımızı dünyadaki opera binalarını filan gezdirdik, incelediler, baktılar ve bir proje çizdiler. Şu anda bu binanın yapımı devam ediyor.
Onun altında bölgede böyle bir ibadethane de yok, oraya şu anda bir cami yapıyoruz. Cami büyük ihtimalle Ramazan’ın ortalarına filan yetişecek, o devam ediyor.
Onun yanında bir başka bina, çok amaçlı iki salonun olduğu, birisinde, ben de tabi zaman zaman muhtarları topluyorum ve bu muhtarları 400-500 toplamak olmuyor, yani bunları aynı anda öyle zaman oluyor ki bölümlü, oralarda…
SUNUCU- Türkiye’de muhtar sayısı kaç tane?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- 40 bin civarında.
SUNUCU- Hepsini birden toplayamazsınız, o zaman belki Kadıköy’deki Stadı kullanırsınız.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bunları binerli, 2 binli şekilde toplayıp, onlara aynı zamanda orada yemek vermek. Ama altında da bir sergi salonu yapalım diyoruz, bu sergi salonundan da bütün sanatkârlar istifade etsinler, gelip burada eserlerini sergileyebilsinler.
Bunun dışında bir önemli binamız daha var: Bu da Cumhurbaşkanlığı’nın bir kütüphanesi olsun istiyoruz ve bu kütüphanede bizim şu andaki hedefimiz 5 milyon cilt kitap burada bulunacak, 24 saat burası gençliğe, okuryazar olan herkese açık olacak.
SUNUCU- Online bağlantıları olacak…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Evet, bütün dijital sistemler orada olacak, o şekilde onu yapacağız. Onun da şu anda son 2 eserin proje safhasındayız, bitmek üzere ve süratle onlara da başlayacağız, böylece bu alanda hakikaten muhteşem bir külliye teşekkül etsin diyoruz.
SUNUCU- Aslında bizim devlet geleneğimizde var…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Var.
SUNUCU- İstanbul’da Yıldız Külliyesini gezdiğiniz zaman mimar Balyan tiyatro bile yapmış, Sarah Bernhardt gelmiş zamanında şey vermiş, misafirler için, konuk devlet başkanlarına ayrı bina yapılmış, yani o gelenek burada devam ediyor.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Orayı tabi daha sonra böldüler. Bölük pörçük hale getirdiler. Maalesef parçalanmış. Yıldız Üniversitesi’nin yeri var, MİT’in yeri var, Mimar Mühendisler Odası’nın var. Şimdi oraları, mesela orada şimdi bir tiyatro salonu var biliyorsunuz, tamamen dökülüyor. Şimdi biz Büyük Mabeyn’i orada restore ettik…
SUNUCU- Evet, o bina yapılmış.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Evet. … Yeri vardı orada, şimdi tabi biz oradan çıkmalarını istiyoruz ve orası tamamıyla Cumhurbaşkanlığı’na ait bir yer haline gelsin ve orayı Cumhurbaşkanlığı İstanbul’da kendisi ayrıca değerlendirsin istiyoruz, tarihî itibarıyla da bu önemli.
SUNUCU- Döneminde orada 11 bin kişi çalışırmış, yani bugün Şeker Ahmet Paşa falan diye andığımız o büyük ressamların hepsi orada kadroluymuş. Yani o gelenek de var böyle bir devlet başkanına ait külliye. Ondan kutluyorum sizi, çok iyi bir şey yapıyorsunuz.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Fakat şu anda maalesef siyasetin dili çok farklı, böyle şeylere de alışmadıkları için, bilmedikleri için bundan zül duyuyorlar, bizi tabi bir yerde de üzüyor. Ama gelenler burada gurur duyuyorlar, o da bizi ayrıca mutlu ediyor, çünkü halkın her kesimi buraya şu anda geliyor ve burada onurlanıyor. Biz diyorlar hiçbir zaman Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne filan çıkmadık, ama şimdi burada, ben muhtarım, -50 bin muhtar var Türkiye’de- muhtar olarak Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, Çankaya’da filan böyle bir ağırlanma bize olmadı. Ama şimdi biz 400’erli partiler halinde alıyoruz, kendileriyle önce bir konuşuyoruz, ondan sonra beraber bir yemek yiyoruz, daha sonra hediyelerimizi de veriyoruz ve gönderiyoruz.
SUNUCU- Siz gelmeden önce salonu gezdim, vitrinlere baktım, bizim Gaziantep’ten de bir nazarlık var vitrinde, o da hoşuma gitti. Yani neticede bu salonda Gaziantep de var, çok hoşuma gitti.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- 81 vilayet olacak.
SUNUCU- Ne güzel.
Şimdi herkesin adapte olmaya çalıştığı yeni durumu şöyle özetlersek, cumhurbaşkanları hep vardı, cumhurbaşkanları da hiç tarafsız değillerdi, yani geçmiş cumhurbaşkanlarının hepsinin nerede ne taraf tuttuklarını artık hepimiz biliyoruz, yani kitap atma olayından işte azınlığa başbakanlık görevi vermesine uzanan pek çok olay var. Ama burada farklı bir durum var, siz halkın seçtiği cumhurbaşkanısınız, halkın seçtiği cumhurbaşkanı üstelik 1982 Anayasasının 104. maddesindeki yetkilere de sahip, yani hem halk seçtiği diğer yasama olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’yle eşitsiniz, ikiniz de halka dayanıyorsunuz, hem de eski 82, yani 12 Eylül Anayasasının yetkileri sizde.
Bu programdan önce biraz ders çalışayım dedim, işte Amerikan Anayasasına baktım, Rusya Federasyonu Anayasasına baktım, Fransız Anayasasına baktım, yani başkanların olduğu özellikle Fransa ve Rusya’da hem başkanın, hem başbakanın olduğu sistemlere baktım. Şimdi mesela Rusya Federasyonu Anayasasının 82. maddesiyle 92. maddesi cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini sıralamış. Baktım sizin yetkileriniz daha fazla. Yani şu anda eğer 82 Anayasasının verdiği yetkilere bakarsanız siz Putin’den daha güçlüsünüz. Ne diyorsunuz buna?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Rusya’da hukuki bir durum mudur veyahut da fiili bir durum mudur, onu bilemiyorum. Fakat orada tabi Başbakanın ki biliyorsunuz orada da malum başbakan var. Mesela şimdi Medvedev cumhurbaşkanıydı, ama Medvedev cumhurbaşkanıyken yine güç Putin’deydi, çünkü durum fiiliydi. Şu anda Putin cumhurbaşkanlığını aldı, Medvedev adeta orta yok, böyle bir görünüm, demek ki durum orada fiili.
Duma’ya gelince, Duma’daki durum da orada tamamıyla, yani Putin’in iki dudakları arasındaki bir yapı söz konusu, o da yine fiili bir durum.
Peki, nereden geliyor bu güç? Partili bir Cumhurbaşkanı var şu anda orada. Türkiye’deki durum öyle değil, şimdi Türkiye’de partili olmayınca aynen oradaki güç burada olamıyor. Şimdi 82 Anayasasında gelende tabi partili bir cumhurbaşkanı yok, partili olmayınca orada ciddi bir güç kaybı oluyor aslında. Şimdi mesela Amerika’ya baktığımız zaman, Amerika’da Başkan partili, partili olduğu için oradan aldığı bir gücü var. Ama Amerika’nın da bana göre dezavantajı, yani bu 2 yılda yapılan yenileme sistemi ister istemez…
SUNUCU- Durmadan kongrenin yapısını değiştiriyor.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- En ufak bir şeyde kongrenin yapısını değiştiriyor, o yapı değiştiği anda da güçlü geldiğiniz bir yerden güç kaybına uğrayabiliyorsunuz. Birinci dönem o kadar güç kaybına uğramadı, ama ikinci dönem ciddi manada bir güç kaybına uğradı, bu ortada bir vaka.
Bir başka tabi durum da, şimdi mesela Fransa çift kamaralı, ama yarı başkanlık sistemi. Şimdi orada da başbakana bakıyorsunuz, herhangi bir yaptırımı onun da yok.
SUNUCU- Yok, cumhurbaşkanında…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bütün güç onda, o da partili.
Şimdi ben bu seçimlere girerken gündeme partili cumhurbaşkanlığını getirmiştim, fakat bu muhalefetin hiç işine gelmedi. Dedim ki, gelin partili cumhurbaşkanlığı sistemini hep beraber hemen bir anayasa değişikliğiyle getirelim, bu çok daha Türkiye’yi farklı kılacaktır, farklı adımlar atmaya, Türkiye’nin kalkınmasına yönelik çok ciddi imkânlar getirecektir. Yani Türkiye’deki sıkıntı, şu anda partili-partisiz olayından kaynaklanıyor ve partili cumhurbaşkanlıklarının olduğu ülkelerde bana göre yaptırım, uygulama, daha seri karar alabilme çok daha farklı olabiliyor.
SUNUCU- Yani Türkiye’nin galiba problemi, gerçekleri görmek yerine gölge boksu yapmak.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Maalesef.
SUNUCU- Yani meselâ siz AK Parti’nin kurucusunuz, iktidar yapmışsınız, kaç seçim kazanmışsınız, kaç referandumdan galip çıkmışsınız, Başbakanlık yapmışsınız ve yine halkın oylarıyla Cumhurbaşkanı olmuşsunuz, burada fiili durum var. Yani siz anayasasının yazdığı şekilde tarafsız Cumhurbaşkanı, ama özünde AK Parti’nin Cumhurbaşkanı yaptığı bir politikacısınız galiba.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi AK Parti ağırlıklı olarak ve onun üstüne de çıkmış, çünkü biliyorsunuz son seçimlerde aldığımız oy yüzde 50’ye böyle kıl payı yaklaşmıştı, tabi seçimden yüzde 52 ile çıktık Cumhurbaşkanlığı seçiminden, demek orada bir ufak, 2-3 puan farklı yerlerden de herhalde destek geldi.
SUNUCU- Yani siz AK Parti’den daha güçlüsünüz seçmenin katında.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Partimizden güçlüyüz diye bir yaklaşımın içerisine giremem, ama o kampanyada belki muhaliflerin de durumu göz önüne alınarak vatandaşın vermiş olduğu oylar olabilir.
Fakat buradaki en önemli unsur ve en önemli husus şu: Türkiye seri kararlar alabilen bir idari yapıyı yakalaması lazım. Bu idari yapı içinde başkanlık sistemi çok çok önem arz ediyor. Eğer biz bunu başaramazsak o zaman bu çift başlılık alır başını gider.
SUNUCU- Bunun kilit noktası 7 Haziran seçimleri sonrasında oluşacak Parlamentonun aritmetiği değil mi? Ne diyorsunuz konuda, gözleminiz ne?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şu anda tabi meydanlar çok farklı. Ben bugün Adıyaman’daydım. Adıyaman’da önce Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye genelinde ilçe olarak yüzde 96 bana oy veren Sincik ilçesine gittim. Orayı bir ziyaret edeyim dedim. Ve hakikaten bir ilçede böyle bir toplu açılış olmaz. 140 trilyonluk bir toplu açılışın orada törenini yaptık. Tabi coşkusu, heyecanı, her şeyiyle Sincik çok farklıydı.
Ondan sonra Nissibi Köprüsü var. Bu köprü Fırat’ın üzerinde, aynı zamanda Atatürk Barajı’nın da üstünde bir köprü, ama gerçekten mimarisiyle, her şeyiyle çok modern bir köprü oldu ve bu köprünün açılışına geldik ve bu köprünün açılışında gerçekten Adıyaman, Şanlıurfa, özellikle Siverek orada…
SUNUCU- Bölgenin insanı gelmiş.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Hep oraya toplanmışlardı, yani şöyle bir 15 bin civarında orada bir katılım vardı.
Ve ondan sonra da Adıyaman toplu açılışını yaptık. Adıyaman’da muhteşem bir hakikaten katılım vardı. Adıyaman her zaman gerçi böyleydi, bu defa çok daha farklıydı, Ayrıldığım ana kadar valiliğin önünden de ayrılmadılar, belediyenin önünün de ayrılmadılar, bu şekilde bir ilgi, alaka vardı.
Şimdi tabi buralarda özellikle halk şu anda birçok şeyi birbirinden ayırma noktasına gelmiş. Fakat Anadolu’da birçok yerde, arkadaşlarımdan aldığım bilgi şu: Diyorlar ki böyle böyle, bir sükûnet var, bir rehavet var, bunu çözemiyoruz diyorlar.
SUNUCU- Yani rehavet partilerin örgütlerinde mi, yoksa toplumda mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Partilerin örgütlerinde de var diyorlar ve vatandaşta da ilgisizlik var. Tabi bu ilgisizlik nasıl bir netice doğuracak onu bilemiyoruz. Tabi ister istemez yine de arkadaşlar kamuoyu araştırmalarını benim de önüme getiriyorlar, oradan işleri takip ediyorum, bakıyorum filan. Herhalde biraz son ana kadar sürprizlerle dolu bir seçim olacak, öyle düşünüyorum.
SUNUCU- Bu seçime ilişkin en önemli soru cevabı aranan, tabi size tarafsız cumhurbaşkanı olarak sormuyorum. Türkiye’de barış sürecini başlatan, barış açılımını başlatan eski başbakan olarak soruyorum ve bu konuyu en iyi bilen, yani gerçekten siyasi ve medeni cesaretle çok büyük bir risk alıp, işte bir yanda PKK’yla, bir yanda Abdullah Öcalan’la devleti iletişime sokan bir eski başbakan olarak soruyorum. Şöyle bir spekülasyon var: Eğer HDP barajı aşıp Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giremezse tekrar Güneydoğu’da silahlı eylemler başlar, tekrar barış ortamı biter diye. Ne diyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabi bu düşünceyi paylaşmak mümkün değil. Şimdi biliyorsunuz o sürecin 3 kademesi var. Birinci kademe demokratik açılımdı: Başladık ve bu demokratik açılım safhasını bitirdikten sonra millî birlik ve kardeşlik projesi diye isimlendirdiğimiz safhaya geldik, o safhayı aştık. Ama bu arada da akil insanlar çalışmasını başlattık ve bu akil insanlar çalışmasıyla tüm Anadolu tarandı. Sağ olsunlar büyük emek verdiler. Bazı yerlerde bu milliyetçi kesim akil insanlara saldırılar yaptı vesaire. Ama bütün bu zorluklara rağmen raporlar geldi ve bu defa üçüncü bir adım attık: Çözüm süreci dedik. Şimdi çözüm sürecinde ne yazık ki bu terör örgütünün desteklediği siyasi yapı, maalesef bu işin sadece mugalatasını yaptı, hiçbir zaman samimi olarak bu işe sarılmadı.
Bakın şu anda dün Muş’ta, Silopi’de kaçırılan insanlar var, yakılan gene makineler var, durmak bilmiyor bu süreç. Ağrı Diyadin’deki olayda askerimize ateş ediliyor, bunun üzerine askerimiz cevap veriyor. Cevap vermeyecek mi? Veriyor. Buna benzer olaylar tabi çok çok fazla. Şu anda mesela Mersin ve Adana’da olan olayları ben de kınadım, bunun yanında başbakanımız kınadı, bütün bunlara rağmen beyefendiler hala bize fatura kestiler. Mesela 6-7-8 Ekim olaylarında biliyorsunuz eşbaşkan olan bu zat ki, Cumhurbaşkanlığına bile aday olmuşsun, kalkıyorsun sokağa davet ediyorsun, sokağa davet ettikten sonra o arada 50’ye yakın insan ölüyor. Nasıl olacak da seninle beraber bir çözüm süreci yürüyecek, mümkün mü?
SUNUCU- Bu durumda Demirtaş ve arkadaşlarının barajı aşıp girmesi girmemesinden daha mı kötü?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi orada benim gelmek istediğim nokta aslında bir diğeri, o da şudur… Yani şimdi sizin ifade ettiğiniz, yani barajı aşamazsa Güneydoğu’da durum ne olur? Bakın çok, net söyleyeyim, bir defa Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün imkanlarıyla, bütün güçleriyle görevinin ne olduğunu bilir. Nedir? Bir defa biz bu ülkede mal güvenliğini sağlamakla görevliyiz, öbür tarafta can güvenliğini sağlamakla görevliyiz, bunu temin etmek için ne gerekiyorsa biz bir defa yapacak kabiliyetteyiz, güçteyiz. Burada ordumuz, öbür tarafta emniyet teşkilatımız, öbür tarafta milletimiz böyle bir şeye asla prim vermeyecektir ve böyle bir adım atmaya yeltenecek olurlarsa da bunun bedelini, faturasını çok ağır öderler, öyle ufak tefek değil. Yani şu anda belli şeyler yapılmıyorsa bu süreç gölgelenmesin diye yapılmıyor, ama nerede kim ne yapıyor bunların hepsi kayıtlarda mevcuttur.
SUNUCU- Bu konuya Türkiye’de en hâkim sizsiniz, siz başlattınız süreci. Şimdi 3 merkez var; bir İmralı, bir HDP, bir de Kandil…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bir de Avrupa.
SUNUCU- Bir de Avrupa’daki yani.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Avrupa’yla bunlar bağlantılı.
SUNUCU- Şeyi merak ediyorum, Öcalan konusundaki yorumunuz ne? Şimdi Selahattin Demirtaş’ın söylemleriyle Öcalan’ın topluma verdiği mesajlar çok farklı; o nasıl oluyor?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi burada birbirinden bir defa bağımlı olmayan bir yapı var ve bu yapı içerisinde enteresan olan, şu anda hani İmralı’dan ne gelirse o olur; hayır, o olmuyor. Ve bu son süreçte dağdan şundan biliyorsunuz telaffuz edilmeye başlandı: Dediler ki, işte bir aydır İmralı görüşme yapamıyor. Yani İmralı’nın ne zaman, nasıl görüşme yapacağı, hepsi bir defa yönetmeliklerle belli. Yani ailesi rahatlıkla belli aralıklarla gidip ziyaretini yapabiliyor. Milletvekillerine gelince, buna yönelik de Adalet Bakanlığı zaten belli zamanlarda bu tür müsaadeyi veriyor. Ha, devlet de kendi istihbarat teşkilatıyla bu tür zaman zaman bu görüşmeleri yapıyor. Yani bunun ne zaman olacağını, ne zaman olmayacağını herhalde dağ belirlemeyecek.
Şimdi bu çalışmalar esnasında mesela bir aydır görüşme yapılmadığından, bundan dolayı şu ifade kullanılıyor geçen günü yapılan açıklamada: Bu bir defa ateşkesin bitmesi anlamına gelir. Ya sen kimsin, nasıl böyle bir ifadeyi kullanırsın? Bir defa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu noktadaki hassasiyeti bir ateşkes çerçevesi içerisinde veya taraflar arası bir görüşme anlamında değildir, bu sadece kendisinin bir mahkûmu vardır, o mahkûmla ilgili değerlendirmelerini yapar, ona göre yeri gelir görüşmeye müsaade eder, yeri gelir müsaade etmez. Yani örneğin benim Başbakanlığım dönemimde ben yeri gelmiştir Bakanıma müsaade edin demişimdir, ama yeri gelmiştir, hayır, etmeyeceksiniz bu arada demişimdir. Niye? Olay duruşa göre.
Mesela buraya girdiği zaman bir odası vardı biz iktidara ilk geldiğimizde, daha sonra bir radyosu vardı. Radyoyu aldık yerine kendisine televizyon verdik, odayı ikiledik, orada yalnızdı, mahkûm noktasında 5 tane mahkum oraya verdik ve volta noktasında avluya çıkışlarını artırma noktasına getirdik. Bütün bu hassasiyetler aslında bir mesajdı; kime? Bu ülkedeki Kürt vatandaşlarımıza, işte şöyle yapılıyor, böyle yapılıyor. Bu yalan, dolan ne varsa bunları ortadan kaldırabilmek için.
Ve biz bu arada tabi bir şeyi daha yaptık, biz ret, inkâr, asimilasyon, bütün bu politikaları ayaklarımızın altına aldık ve bu ülkede adil bir yaklaşım sürecini biliyorsunuz ta göreve geldiğimiz andan itibaren hayata geçirdik.
SUNUCU- Yalnız şöyle bir gerçek de var, yani bu artık hani fiilli durumları saptadığımız zaman: Neticede Abdullah Öcalan bir mahkûm, söylediğiniz gibi kendisine radyonun yerine televizyon veriliyor, bir oda yerine iki oda veriliyor falan, ama orada mahkûm. Buna mukabil Selahattin Demirtaş arkasında siyasi örgütü olan özgür bir insan, bir de Kandil var, eli de silahlı üstelik. Şimdi Abdullah Öcalan’ın bu kadar özgür, bu kadar imkânlara sahip bir örgütün üzerinde söz sahibi olması mümkün mü? Yani Abdullah Öcalan Selahattin Demirtaş karşısında acaba o yönetim gücünü yitirmekte mi, böyle bir gözleminiz olabilir mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi şöyle bunu değerlendirelim isterseniz: Bu mesele bana göre bir tabu meselesi, yani burası tabulaştırılıyor ve tabulaştırıldığı içindir ki…
SUNUCU- Hangisi tabulaştırılıyor?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- İmralı. Tabulaştırdığı içindir ki oradan gelebilecek mesajların zaman zaman dağı etkilediği söyleniyor, zaman zaman siyasi hareketi, zaman zaman Avrupa’yı ve ona göre bir hareket içerisine giriyorlar. Tabi burada biz bir hukuk devleti olduğumuza göre atacağımız adımları da tabi hukuk çerçevesi içerisinde atmaya mecburuz ve yaptığımız bütün işleri de buna göre yapıyoruz ve bu çiğnendiği anda ister istemez tabi ki devlet kendine göre B planını, C planını da uygulamaya koyacaktır. Fakat şu anda…
SUNUCU- Yani bizim B planımız, C planımız bu konuda var.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Olmaz olur mu, tabi var. Yani bunlar…
SUNUCU- Barış sürecinin devre dışı kaldığı, buna mukabil güvenlik tedbirlerinin ön planda geliştiği bir B planı da olabilir.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Onun için 7 Haziran bir kırılma sürecidir.
SUNUCU- 7 Haziran’da B planına mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bir kırılma sürecidir, ne olacağını görmeden tabi şu anda bir şey söylemek mümkün değil. Ama bu görüldüğü andan itibaren ne olacağı çok daha açık, net ortaya çıkacaktır.
SUNUCU- Bir de Cumhurbaşkanı olarak değil de, eski Başbakan olarak ve konunun uzmanı ya da bir vatandaş olarak, size göre HDP’nin Parlamento dışında kalması diyalogu aksatır mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi şöyle söyleyeyim onu: Devlet ülkedeki tüm STK’larıyla diyalogunu devam ettirir. Yani böyle bir şeyin olması halinde o da normal bir STK olacak, eğer siyasi parti olarak devam edecekse siyasi parti olacaktır. Şu anda devletin kiminle, ne zaman, nasıl, hangi şartlarda görüşeceği meselesi, o da yine yol haritasının, sürecin akışına bağlı olan…
SUNUCU- Bir dönüm noktasındayız yani
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabi. Şimdi o şeyler biter, seçim biter, ha barajı aşamadı, barajı aşamadığı takdirde bundan sonra görüşülmesi gerekirse hükümet bununla ilgili kararını verir, görüşür, ama görüşülmesi gerekmiyorsa o zaman da görüşmez, illa görüşeceksin diye bir şart da yok, yani bunu o günün şartları belirleyecek.
SUNUCU- Peki size göre bu riskli kararı İmralı mı aldı, Kandil mi aldı? Çünkü geçmişte olduğu gibi bağımsız girselerdi HDP’li milletvekili adayları çok rahat girip grup kuruyorlardı, kurdular da. Böyle bir parti halinde girmek kararının arkasındaki riski Öcalan mı size göre, yoksa Kandil mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani benim şu ana kadar edindiğim bilgiler çerçevesinde, kesinlikle bu bir defa İmralı’nın dışında olan bir süreç, dışarıda alınan bir karar diye düşünüyorum ve burada o cesareti dışarıda olanlar gösterdi. Fakat tabi dağı arkalarına aldılar, dağı arkalarına almadan böyle bir şeye cesaret edemezlerdi. İmralı ise işin bu boyutunu bu şekilde düşündüğünü zannetmiyorum.
SUNUCU- Yani bir nevi seçimde işte başta da söylediğim gibi Öcalan’ın geleceği de oylanıyor. Yani grup kurup içeri girerlerse Öcalan’ın bir anlamı kalmıyor değil mi bu harekette?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi şöyle bir şey var: Bakın ben Güneydoğu’da şu anda bugün Adıyaman’la beraber 6 tane açılış törenine gittim. Adıyaman hariç diğerlerinde bir ürkeklik var. Bakıyorsunuz Batman’da bir ürkeklik var, Siirt’te hakeza öyle ve görüştüğümüz zaman diyorlar ki, hep tehdit altındayız, yani bu şekilde bir yaklaşım var. Ama kendileriyle görüştüğünüz zaman barış diyorlar. Ne barışı ya, böyle bir barış olabilir mi? İşte Van’da musluklardan kan akıtıyorsun, ondan sonra üzerine gelince bir hafta onları kaldırıyorsun, normal su akıtıyorsun. Bu nasıl bir barış, nasıl bir demokrasi, nasıl halka yaklaşım; böyle bir şey olabilir mi?
Ve bunu sadece o tür billboardlarla filan değil, bunun dışında da, işte bugün yine sizin gazetede gördüm, bakıyorsunuz el yazılarıyla o mahallelerdeki yerli halk arasındaki terör örgütü ki bu bölücü terör örgütünün bir başka ayağı, evlere mektuplar yazıyor, burada isim veriyor, iktidar partisine, oraya o çıkacak olursa biz de size karşı ne yapacağımızı biliriz. İşte ortada, damgalı, her şeyiyle ortada.
SUNUCU- Peki Batıdaki kendilerini aydın sanan kesimlerin HDP’ye destek vermesini nasıl görüyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Buradaki olay çok açık, net. Bir defa olay, şu anda AK Parti’nin olaylarını nasıl biz daha aşağı çekeriz, bu aydınların bütün derdi… Ben bunlara artık aydın demiyorum, bunlar karanlık, çünkü Türkiye’yi bölmenin, Türkiye’nin parçalamanın gayreti içerisinde bunlar. Eğer tabi bu malum parti barajın altında kaldığı takdirde, biliyorlar ki burada 3’üncü bir parti yok. 2 parti var, iktidar partisiyle onlar var ve bunu gördükleri için de şu anda nasıl böleriz Türkiye’yi, Türkiye’de siyasi bir zaaf veyahut da iktidarın gücünü nasıl ortadan kaldırırız, bütün hedef buna yönelik.
Şimdi bizim 12 yılımızda dikkat ederseniz iki sihirli kavram var; birisi bunun istikrardır, bir diğeri güvendir. Eğer güven ve istikrar olmazsa uluslararası sermaye buraya gelmez, böyle geliyor. Ve kalkınmamızın altında yatan gerçek bu, ama Türkiye’de muhalefet hala bunu çözememiş. Ve dikkat edilirse, hesaplarını hep böyle acaba biz nasıl koalisyon oluştururuz, bunun üzerine yapıyorlar.
Ben 12 yıldır bu ülkede bir başbakan olarak verdiğim hizmette şunu gördüm: Şu anda batıda bile artık koalisyon hükümetlerinin olduğu yerlerde herkes bir an önce bundan kurtulacağız diye buna bakıyor. İşte en önemli örneği İtalya. İtalya şimdi ne yaptı? Koalisyona gitmeyecek bir yasal düzenlemeyi yaptılar ve koalisyon dönemini kapattılar. Aynı şey İngiltere’de. Bakın İngiltere’deki durum çok daha farklı, işte yüzde 12’nin üzerinde oy alan bir parti bir milletvekili çıkarıyor, 4,6 alan bir parti ise yanılmıyorsam 54 veya 56 tane milletvekili çıkarıyor. İskoçya’daki bütün o şeyleri topluyor. Türkiye’de buna benzer bir şey olsa acaba ne derler? Burada kıyamet kopar.
SUNUCU- Zaten siyasi tarihe baktığınız zaman çok fazla koalisyonlu dönemlerin sonunda mutlaka bir güçlü adam çıkar ülkeyi birleştirir, en iyi örneği 1946-58, 4’üncü Cumhuriyet Fransa’sı. Yani her 3 ayda bir yeni hükümet, sonra De Gaulle geldi, yeni anayasayla Fransa’da istikrarı sağladı…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabi De Gaulle istediler, De Gaulle dedi ben çalışmam…
SUNUCU- Davet ettiler.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabi, davet ettiler. Tamam, senin dediğini yapacağız, yeter ki gel dediler ve onunla beraber işte bu yarı başkanlık sistemi geldi.
Şimdi bakın son dönemde tekrar şu anda Türkiye’de ekonomik veriler gayet güzel gelmeye başladı. Şimdi ekonomik verilerin gayet güzel gelmesi beyefendileri yine rahatsız ediyor. Ya niye rahatsız oluyorsunuz? Bu Türkiye’ye bir güç katacak, bundan dolayı rahatsız olmanın bir anlamı yok ki? Böyle bir siyaset anlayışı var ülkemizde, gururlanacaklarına maalesef gururlanmıyor, tam aksine rahatsızlanıyorlar, böyle bir yapı.
SUNUCU- Churchill’in bir sözü var muhalefet lideriyken, seçimleri kaybetmiş 1945’de, diyor ki; yurt dışına çıktığımı zaman ülkemin iktidarını da, ülkemin her hangi bir şeyini de hiç eleştirmem, ama yurda döndüğüm zaman üstüme düşen muhalefet görevini hakkıyla yaparım diyor. Şimdi bizde bu anlayış yok.
Geçenlerde bir Amerikalı grupla beraberdim, mesela Gülen örgütünün Amerika’daki faaliyetlerini anlattılar, kongreye çocukları götürüp bunlar Türkiye’de eziyet görüyor falan diye. Yani size ya da AK Parti’ye karşı olmakla Türkiye’ye karşı olmayı galiba karıştırmaya başlamışlar.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Maalesef.
SUNUCU- Yani kendi ülkelerini kötülemeyi siyaset etmek gibi algılamaya başlamışlar. Bu hatayı nasıl düzelteceğiz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi tabi biz artık buna hata dememiz mümkün değil, bu ihanettir. Şimdi bunlar 2 sene öncesine kadar, yani Amerika’nın ne kadar emekli Temsilciler Meclisi üyesi varsa, Senato üyesi varsa, bütün bu emekli takımı alırlardı gelirlerdi buraya. Biz de doğrusu, bunları getirdiler, misafirdir diye en azından randevu verirdik kendilerine, onlarla da bir görüşme yapardık. Ama şimdi tabi durum çok farklı hale geldi, şimdi…
SUNUCU- Sözünüzü kesiyorum, mesela size yönelik Amerikalıların eleştirileri, Türkiye’yi inceledik, eğer Pensilvanya’da yaşayan, işte Pensilvanya Humeyni’si diye bir olay varsa bunun sorumlusu da AK Parti’dir dediler. Eğer AK Parti bu örgütü bu kadar destek vermeseydi örgüt bu noktaya gelemezdi dediler.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi tabi AK Parti’nin siyasi hayatına baktığımız zaman, bizim 13-14 yıllık bir mazimiz var. Ama bunların yapılanması 40 yıl. 40 yıllık bir mazileri var, oradan geliyorlar.
Şimdi tabi Amerika her şeyden önce 99’da bu ülkeden kaçarak bu ülkeyi terk eden bir kişiye kalkıp 400 dönüm bir araziyi tahsis etmesi, bunun dışında bir defa şu anda Amerika’nın değişik yerlerinde 160-170 okulları var ve bu okullar Amerika tarafından da üstelik desteklenen, ücretleri bunlar tarafından verilen okullar ve bu okullarla Amerika adeta bunları şu anda besliyor ve bu yapıyı orada güçlü kılıyor. Biz tabi bu konuyla ilgili her türlü adımları attık, ama biz özgürlük çerçevesi içerisinde bu adımları atarken bunlar bu özgürlük anlayışımızı bizim suiistimal ettiler, çünkü biz herkese aynı mesafede durduk, bunları o şekilde doğrusu düşünmedik.
Fakat ben Millî Eğitim’de ilk adımı o zaman Millî Eğitim Bakanıma söylemiştim, yani biz şu dershaneleri kaldıralım. Kaldırdık, kaldırıyoruz filan, maalesef Nabi Beye kadar bu iş biraz oyalamayla gitti. İşin aslında kilidi dershaneler konusunda…
SUNUCU- Dershanelerin sağladığı parasal kaynak mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabi, oradan çok ciddi bir parasal kaynak var. Yani bu şu anda 1 milyar civarında arkadaşların bana getirdiği rakamlar, böyle bir rakam yıllık gelir olarak var. Şimdi böyle bir gelir kaybolduğu zaman tabi ki bunlar rahat duramazdı. Ve hatırlayın, çok enteresandır, okullarda okutulan derslerden sorular çıkmıyordu, bunların dershanelerindeki okutulan kitapların içindeki metinlerden sorular çıkıyordu ve sonra bunlar da tabi, o dönemin şeyi Hüseyin Bey de onun canlı şahitlerindendir, oraya müdahale edildi ve o iş çözüldü. Ve daha sonra işte KPSS olayları son dönemlerde biliyorsunuz. Yani bütün adeta hücrelere sindiler, böyle bir yapıları var.
Tabi şu andaki gelişmeler onların istediği gibi olmuyor. Hele hele Millî Güvenlik Kurulu’nda biz bu işin ilk tartışmasını yaptığımız andan itibaren müzakerelerimizi yaptık, Hükümetimize bunu bildirdik. Hükümetimiz aynı şekilde bunu bütün bakanlıklara tamim etti ve daha sonra bunun ikinci müzakeresini yine Millî Güvenlik Kurulumuzda yaptık ve böylece Millî Güvenlik Kurulu Siyaset Belgesinin içerisine bu artık girdi, giriyor.
SUNUCU- Yani bu bir terör örgütü olarak niteleniyor.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabi, yani ulusal güvenliğimizi tehdit eden -aynen ifade o- legal görünüm altında illegal örgüt olarak geçiyor. Ve tabi bu örgütlerin silahlı olanı var, silahsız olanı var. Mesela geçmişe yönelik şu anda birçok faili meçhullerde adlar geçiyor, şimdi bunlar.
SUNUCU- Peki şöyle bir çelişki sizi rahatsız etmiyor mu: Hem Millî Güvenlik Belgesinde bunlara yasa dışı örgüt diyorsunuz, ihanet içinde olduklarını vurguluyorsunuz, hem de bunların yayın organları her türlü yayını yapıyor. Yani hukukumuzda bir iki başlılık mı var, düalizm mi var? PKK mesela burada gazete çıkarsa…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Mehmet Bey, ben şunu söyleyeyim: Zaten onlar var, yok diye bir şey yok. Burada tabi ne kadar adil bir yasal düzenleme yapsanız da, eğer yargı bu noktada adil değilse siz o adil neticeyi alamazsınız. Zannediyorum Konfüçyüs’ün de buna benzer bir ifadesi var. Ama ne kadar berbat bir yasal düzenleme yapsanız, eğer yargı adilse oradan da adil bir neticeyi çıkartırsınız. Şu anda böyle bir sürecin içerisindeyiz.
İşte geçenlerde yaşanan olay, düşünün, yani bir yargıç veya bir hakim kalkıyor tek başına bir kararla bütün cezaevindeki tutukluları çıkarmak için karar alabiliyor ve bu kararı da alırken, düşünebiliyor musunuz?..
SUNUCU- Bu dosyaları okumuyor.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Hiç, ne dosya okuyor, ne bir şey. Ya sen böyle bir şeyi nasıl yapabilirsin, bu nasıl bir cesarettir. İşte sonra akıbetinin ne olduğu ortaya çıktı. Şimdi ben hiç olmazsa diyorum artık kendine inanan, kendine güvenen, bu tür yanlışlar karşısında dik durabilen bir yapı oluştu. Şimdi bu yapı ben inanıyorum ki geleceği daha aydınlık kılacaktır, çünkü biz adalet sistemimizi eğer sağlam temeller üzerinde inşa edemezsek, ihya edemezsek sıkıntı devam edecekti, ama bu son müdahaleler artık bir özgüven getirdi. Şimdi yargı camiasının içerisinde özgüveni olanlar artmaya başladı, bu arttıkça inanıyorum ki onlarda da sayı iyice azalmaya başlayacaktır.
SUNUCU- Hukuka güven olmadığı zaman, Konfüçyüs’ün buna benzer hikayesi vardır. Kırsal kesimde bir kadına rastlıyorlar, kadın kulübesinden çıkamıyor, çünkü vahşi hayvanlar var. Niye kentte yaşamıyorsun diyor Konfüçyüs. Kentte hukuk yok, çok tehlikeli diyor, yani vahşi hayvanlardan daha tehlikeli diyor hukuksuzluk. Yani Türkiye’de de hukuka güven, işte Yassıada mahkemeleri, istiklal mahkemeleri…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Kamuoyu araştırmalarında şu anda o var zaten.
SUNUCU- Yani bunun da galiba telafi edilmesi gerekiyor.
Tekrar Kürt meselesine gelmek istiyorum. Barzani’nin açıklamaları ve Amerika’nın Irak’taki bu terör eylemlerinin başarıya ulaşmasından sonra Kuzey Irak’ın bağımsızlığına adeta yeşil ışık yakar tutuma girmesi, sizi de Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olarak düşündürmüyor mu? Yani ileride bağımsız bir Kürt devleti, neticede Kürt realitesi Suriye’de var, Irak’ta var, İran’da var ve Türkiye’de var.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi tabi bir yerde bu olayı biraz detay almak lazım. Yani şu anda bu Irak’ın birinci derecede kendi iç meselesi olarak değerlendirmek gerekiyor. Yani Irak kendi içinde böyle bir eyaleti bu şekilde bir bölünmeyle neticelendiriyorsa, bu onun iç sorunudur. Ha, bunun dışındaki bizim sınırlarımıza yönelik herhangi bir şeyin düşünülmesi veya konuşulması, o zaten bizim üniter yapımızla alakalıdır ki böyle bir şeyden taviz vermek mümkün değil, bu Kuzey Irak’ı ciddi manada zora sokar.
Kaldı ki, bizim son dönemlerde Kuzey Irak’a hakikaten tanıdığımız imkânlar, verdiğimiz destekler onun orada bir yerde de güç bulmasına imkân tanımıştır ve şu anda diyaloglar da Kuzey Irak’la Hükümetimiz arasında, bizler arasında iyi gidiyor. Kendilerinin Irak içerisindeki atacakları bu adım Irak Merkezi Yönetimiyle alakalı bir konudur, çünkü Irak Merkezi Yönetimiyle şu anda Kuzey Irak Yerel Yönetiminin hukuku hiç iyi değil, çünkü anayasal haklarını bile alamıyorlar. Ve Barzani, gerek yeğen Barzani, yani Neçirvan’ı kastediyorum, her ikisi de, Mesud Bey de filan, hepsi Türkiye’ye müteşekkir olduklarını her toplantıda, yani bizimle olan değil, farklı yerlerde de artık bunu ifade eder noktaya geldiler. Fakat ne olursa olsun Türkiye bu üniter yapısını koruma noktasındaki kararlılığını sürdürecek.
SUNUCU- Böyle bir konuda taviz veya…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Verilemez.
SUNUCU- İzin verirseniz çok kısa bir reklam var, hem nefes almış oluruz, reklama girelim.
(Reklam Arası)
SUNUCU- Değerli izleyiciler; Cumhurbaşkanlığı Sarayında Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la söyleşimiz devam etmekte.
Şimdi benim girmek istediğim konu medya. Benim de mensubu olduğum bir meslek üzerine konuşmak isterim. Ama daha önce yarınki gazetelerde çok yer alacak sıcak bir haber var. Diyanet İşleri Başkanının makam aracı çok tartışma konusu olmuştu. Siz bir Mercedes marka araç tahsis etmişsiniz doğru mu? Yarın gazetelerin manşetlerinde bunlar varmış.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi arkadaşlar dediler ki; ne olur bunu açıklamayın, çünkü biz dediler şimdi yazılarımızı yazacağız, eğer bunu siz açıklarsanız o zaman bu tamamıyla güme gidecek. Dedim ben tamam, açıklamayayım da, fakat siz dedim bunu sır olarak tutabilecek misiniz? Hiç endişe etmeyin dediler. Ve maalesef şimdi tabii sizden bunu duyunca demek ki bu sır olmaktan çıkmış.
SUNUCU- Yıllar önce bir program yapıyordum, canlı yayın, programı yönetiyorum, açık oturum. Konuşmacılardan biri dedi ki; Sayın Barlas, çok özel bir şey söylemek istiyorum, ama aramızda kalacak mı dedi. Ben tabii dedim, sadece dinleyiciler ve katılanlar duyacak. Galiba bu sırlar da böyle.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Maalesef.
SUNUCU- Ama yarın haber olacağı için ben size sorayım dedim, doğru yani.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Doğru.
SUNUCU- Hayırlı olsun. Bence de Diyanet İşleri Başkanı’nın layık olduğu şekilde taşınması…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bu Diyanet İşleri Başkanlığımıza karşı yapılmış bu nezaketsizliğe, o makama yakışan, o makama layık olan bir şeyi Cumhurbaşkanlığı Makamı olarak bizler bir jest olarak yapalım dedik ve…
SUNUCU- Yani halk deyişiyle, kuru gürültüye pabuç bırakmamak diyorsunuz, işin özü bu.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bırakmadım. Bu sabah Sayın Diyanet İşleri Başkanımla da görüştüm, dedim; sakın arabayı ortada falan bırakma. Mutabık kaldık.
SUNUCU- Hayırlı olsun.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Hayırlı olsun.
SUNUCU- Şimdi ben bir medya mensubu olarak, hem içinde yaşadım, hem de kitaplarını falan yazdığım için de biliyorum; Menderes’e çektirilenleri hatırlıyorum. Demirel, yani bir teknopolitokrat olarak geldi işte barajlar falan filan Türkiye’nin gündemine soktu. Ne kanunsuzluğu kaldı, ne Morrisonluğu kaldı, iki kere darbeyle devrildi, hakkında yapılan yayınları hatırlıyorum. Özal’ın canından bezdirdiler. Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı diye neler yaptılar. Hürriyet’in manşetinde Erol Simavi, sen kalp ameliyatı olduktan sonra değiştin diye. Tansu Çiller, Deniz Baykal’la birlikte Türkiye’yi Gümrük Birliği’ne soktu. Eğer bugün sanayi ihracat yapabiliyorsa, kalite kavramı varsa o Gümrük Birliği sayesinde. Tansu Çiller de canından bezdi. Hatırlıyorum, bir gün televizyondaydı Başbakan olarak, Aydın Doğan müdahale etti, ona dedi ki; eğer üç tane Kul Hüvallahu okursan kendimi Taksim’de asarım dedi. Tabii bunu size söyleyemez, siz hatim indirirsiniz çünkü böyle söylese. Ama Tansu Çiller hık-mık etti, yani sonra Tansu Çiller de yok oldu. Derken size yaptıkları, yani Mursi’yle Türkiye’nin Cumhurbaşkanının seçilme oranını karşılaştırıp kirli imalar, ne diyorsunuz? Yani basın patronu olmak, insana olduğundan daha fazla güç sahibiymiş duygusu mu veriyor? Çünkü siz İstanbul Belediye Başkanlığı yaparken bunların hepsini yakından tanıdınız.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Sayın Barlas, Belediye Başkanlığım dâhil bu süreç içerisinde gerçekten bunları çok iyi tanıma fırsatı buldum. Ve bu süreç içerisinde de bunların sürekli olarak emir sıygasıyla devamlı idare edenlere saldırdıklarını gördüm. Belediye Başkanlığımda da buna benzer bazı şeyler, talepleri hep olurdu. Biz tabii hakkı olmayanı vermemiz mümkün değildi.
SUNUCU- Özür dilerim, bir arkadaşım söyledi; bir binanın tahsisi konusunda çok ünlü, yani süper holdinglerden birinin patronunun Belediye Başkanıyken sizin elinizi öptüğünü görmüş, olabilir mi böyle bir şey, tahsis almak için?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii çok olaylar geçiyor da, şu anda… Ama Başbakanlığım döneminde, yani şu anda anlattığınız zatlardan bir tanesi ki isim vereceğim artık yani açık açık, Kadir Beyin aynı zamanda Başkanlığı dönemi, mesela Hilton’u o dönemde satın aldı. Alan kim? Doğan. Fakat burayı alıyor, burayı aldıktan sonra hani orayla cadde arasındaki o büyük alan, orası da onlara ait, Hilton’a aitti. Meğerse orayı da, Hilton’u yıkıp orada çok daha büyükçe bir otel inşa etmek ve bu konuda Kadir Beye de bu konuyla ilgili olarak bilgiler aktarılıyor. Tabii bir araya geliyorlar konuşuyorlar falan. Şişli Belediye Başkanı da o zaman malum zat, o da işin içerisinde. Tabii sonra Kadir Bey benle bu konuyu görüştü. Dedim sakın ha, sakın, çünkü burayı özelleştirmeden aldılar ve buranın şu andaki durumu neyse ancak bu muhafaza edilebilir, oradaki yeşil alandan biz katiyen bunlara bir taviz veremeyiz, buralara inşaat asla veremeyiz.
SUNUCU- Yani Doğan Grubuyla anlaşmazlığın başlangıcı bu mu?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Daha öncelere dayanıyor tabii, çünkü birçok şey talep etti. Bakın şimdi burada elimde benim bazı notlarım var, işin nereye dayandığı ortada. Meselâ çok ilginç olan bir şey. Şimdi, Belediye Başkanlığım dönemi, şöyle şey yaparsak herhalde daha rahat olur. Ve bu Belediye Başkanlığım döneminde benimle yakından uzaktan alakası olmadığı halde şahsıma yönelik Sultanbeyli’de villalarımın olduğu söylendi. Ne zaman? Bu adaylık döneminde başladı süreç, ondan sonra devam etti. Ve tabii bu sürecin içerisinde de o zamanlar Show TV bununla ilgili devreye girdi. Şu anda Doğan’ın çok samimi idari ekibinin içerisinde olan –isim vermeme gerek yok- ama karı-koca her ikisi de medya dünyasının içerisindedirler, buradan zaten bunu da siz çıkartırsınız ve hakaretleri bunların zaten çok ileri seviyededir ve bu tür adımlarla benimle yakından uzaktan alakası olmadığı halde adaylık sürecimde bana bunu yaptılar. Fakat bunu yapınca tabii benim çok sert bir çıkışım oldu ve bununla ilgili attığım o adımdan sonra bunlar geri çekildiler. Tabii o seçimde de malum İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını aldım. Böyle bir şeyi de tabii ispat edemediler. Ama bu işi bitirmedi. Bundan sonra yeni bir adım daha attılar. Bunu sürekli olarak zaten devam ettirdiler ve ikinci adımları ise; bunların özellikle Belediye Başkanlığımın ardından Başbakanlık sürecine doğru giderken bu sürecin önünü nasıl keseriz, buna doğru geldiler. Ama Belediye Başkanlığımın 4,5 sene olmuştu ki malum mahkeme, Siirt konuşmam, onun arkasından attıkları başlık, o da tabii çok çok enteresandı, şu: (“Siyasi hayatı bitti”) Yine aynı gazete.
SUNUCU- Şimdi benim şaşırdığım şu: Attıkları her başlık yanlış, ama mutlaka yarın ne olacaksa tam tersini söylüyor, okuyucu hâlâ niye buna inanıyor, inanıyor mu ya da?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani ben inandıklarını zannetmiyorum, çünkü inansalar beni Başbakan yapmazlardı. Onlar muhtar bile olamaz dediler, ama millet beni getirdi Başbakan yaptı.
SUNUCU- Ama muhtar olmadınız yani.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yok.
SUNUCU- Orada doğru atmışlar.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Orada isabetli oldu. Ve tabii onunla da iş kalmadı. Bunlar Başbakanlık süresince bir taraftan araya şu anda kendi bazı köşe yazarları var onların, gerekirse onları da zamanı geldiğinde ismen de açıklayacağım, bunlar iş takibi yapıyorlardı Ankara’da. Hatta hatta randevuları onlar alıyordu. Geliyorlar, oturuyoruz konuşuyoruz, bakıyorsunuz bunlar yine aynı şekilde yollarına devam ediyorlar. İşte ben geçenlerde anlattığım olay Ankara’da Conrad Otel’de oturduk konuşuyoruz. Ben kendisine dedim ki; bakın siz rahmetli Özal’la çok uğraştınız, Sayın Demirel’le çok uğraştınız, Tansu Hanımla çok uğraştınız, hepsi de size karşı mümkün olduğunca bazı tavırlar koymak istedi ama olmadı. Şimdi benimle uğraşmaya kalkıyorsun, dedim bak ben Kasımpaşalıyım doğma büyüme. Hakkın olanı alırsın, ama hakkın olmayanı bizden alamayacaksın, bunu bilesin dedim. Çünkü o aralar bazı yasal yanlışları da vardı, onların dışarıdan biliyorsunuz kâğıt olayında filan falan bunları getirme işlemleri farklıydı. Ve dedim ki; şu anda biz yargının kararı, bunun yanında Maliye’nin bu işteki, çünkü Uzlaşma Komisyonuna gitme durumları vesaire bu tür şeyleri de vardı, bunların vereceği kararı beklemek durumundayız. Ama ben de sizden kusura bakmayın dürüstlük bekliyorum, dürüst olun. Ama olamadılar, her zaman bakıyorsunuz sürekli konuşuyorlar, bir-iki gün tamam, bir gün bütün gazeteleri geldim önüne koydum. Başbakanlığa geldi, açtım önüne buyurun dedim. İşte attığınız başlıklar, köşe yazarlarınızın yazdığı yazılar, ailemle uğraşıyorsunuz dedim, ya ne işiniz var benim ailemle? Ben de aileme saldıranlara hiçbir zaman hazmedemiyorum. Ee tamam, ama siz kendi ailenize saldırıldığı zaman hazmedemiyorsunuz da, bir Başbakanın ailesiyle niye bu kadar uğraşıyorsunuz? Lütfen dedim, biraz haddinizi bilin. Yok, yine aynı şekilde devam ettiler. Bakınız şurada şimdi, işte geçmişte yine ta 97, Belediye Başkanlığım zamanım ama şimdi bu malum örgütle paralel yapıyla nasıl beraber olduklarını çok açık gösteriyor. “Beceremediniz bırakın” Kime? Rahmetli Erbakan Hoca’ya. Bunun kovalayıcısı kim? O. Bunları yaşadık bu ülkede.
Ve tabii bu da yetmedi, yine son dönemde atılan çok çok önemli adımlardan bir tanesi; bakın o sıralarda öyle bir noktaya getirdiler ki işi, buyurun (“Gerekirse silah bile kullanırız”). Yine 97, Gerekirse silah bile kullanırız.
SUNUCU- Darbe yaparız yani.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Darbe yaparız vesaire.
Bir başka konu, yine Hükümetimiz döneminde 2008, biliyorsunuz bu başörtüyle ilgili 411 olayı oldu, bunların attığı başlık bu: 411 el kaosa kalktı.
SUNUCU- Ama yani sonuçta, bak biraz evvel söyledim; attıkları her başlık yanlış çıkıyor…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tersine döndü.
SUNUCU- Buradan giden yol sizi Cumhurbaşkanı yaptı, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı yaptı.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Görüştüğünüz zaman ikili görüşmelerde doğru konuşuyor. İşte biz şunu yapmak istemedik, bunu yapmak istemedik, işte biz köşe yazarlarına karışmayız, işte biz şöyleyiz-böyleyiz falan, ondan sonra da biliyorsunuz bir de Doğan Basın Yayın İlkeleri diye bir şeyleri var, işte dürüstlük güya onlarda söz konusu; ne alakası var, hepsi ortada. Her şeyi yaptılar ve şimdi de kalkmış başyazıyla bana gönderme yapıyor. Göndermeyi yaparken, bütün bu yapılanları şerefsizlik olarak telakki ediyor, en altına geliyor, en altında bir cümleyle de oradan tehdit sallıyor. Sen ne yaparsan yap, etrafında kimleri toparlarsan toparla, alışılmış Cumhurbaşkanı olmayacağım dedim. Senin bu tehditlerin filan falan hiçbirisi beni ırgalamaz. Köşe yazarların ne yazarlarsa yazsınlar, senin o maaşlı bütün şarlatanların ne yazarlarsa yazsınlar, benim için bu hiçbir şey ifade etmez. İnandığım, doğru bildiğim ne varsa bu ülkede bunları milletime anlatacağım dedim, milletimin bunları bilmesi lazım.
SUNUCU- Evet alışılmış bir Cumhurbaşkanı olmadığınız kesin.
Şimdi bir de şey var; Başbakanlığınızda Türkiye’ye bıraktığınız eserler. Bizim A Haber’in Unutma Belgeseli vardı, isterseniz ondan bir bölümü seyredelim, nereden nereye geldik, ondan sonra geleceğe dönük projeksiyonlar yapalım. Evet, o belgeseli bir izleyelim.
(Belgeselden Bir Bölüm Sunuldu)
SUNUCU- Sayın Cumhurbaşkanı, Sezen Aksu’nun bir şarkısı var, “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler” diye. Müthiş kaybetmişiz değil mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Evet.
SUNUCU- Nasıl kötü yıllar. Ama geleceğe baktığımız zaman galiba ümitli olmak için de çok neden var. Türkiye değişti. Şimdi siz Başbakan olduğunuz zaman 2002 yılında bütün bu geçmiş iflas etmiş bankalar, değer kaybetmiş para, bunun altında nasıl kalkacağız diye ne kadar düşündünüz görevi devralırken?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Sayın Barlas, aslında ben bunun ilk antrenmanını biliyorsunuz İstanbul’da yaptım. Hatta o zaman bana farklı bir şekilde de saldırdılar. Dediler ki, yani İstanbul Belediyesi’ni veya İstanbul’u bütün bu pisliklerden nasıl kurtaracak, nasıl kurtaracaksın? Bu parasızlığı nasıl gidereceksin? Bu susuzluğu nasıl gidereceksin? Bu kirli havalardan İstanbul’u nasıl kurtaracaksın? Hep bunları söylediler. Ama biz gerçekten inanmış, işini bilen bir kadro oluşturmuştuk. Ve bu kadroyla birlikte de süratle işimize girdik ve ilk etapta bir 100 günlük projemiz vardı.
SUNUCU- Yani bir kere kadro çok önemli.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Çok önemli. Ve her zaman bir şeyi söylüyorum; rahmetli Üzeyir Garih bir gün bana geldi, dedi ki: Sayın Başkan, biz Yahudilerin dedi, Musevilerin dedi, iki şeye çok büyük önem verdiklerini görürsünüz dedi. Biz dedi bilgiyi iyi yönetiriz, iki parayı iyi yönetiriz. Sonra ben bunu biraz daha farklı hale getirdim, buna insanı koydum; İnsan, bilgi, para. Ve dedi, başarımızın sırrı budur. Bilgiyi iyi yönetiriz, bakın şu anda dünyada başta telefon olmak üzere biz hâlâ oradan para tahsil ederiz dedi. Parayı da iyi yönetiriz dedi ve bizim başarımızın sırrı budur. Hakikaten İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde, meselâ bunlardan bir tanesi işte şu anda Çevre Şehirciliğe bakıyordu, sonra Orman ve Su İşleri olarak Veysel Bey…
SUNUCU- O kadroların hepsi burada bakan olarak icraatları devam ediyor.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ve hakikaten dağları delerek İstanbul’a su getirdik, denizin altından su getirdik, susuzluğumuz bitti ve hâlâ bakın İstanbul’un su sıkıntısı diye bir şey yok. Hava kirliliğini anında, biz göreve geldiğimizde İstanbul’da 50 bin ev doğalgaz kullanıyordu. Ama ben görevi bıraktığımda 1 milyon 250 bin ev doğalgaz kullanıyordu. Çünkü ilacı doğalgazdı, bu işi yapmamız gerekiyordu ve hava kirliliğini hallettik. Aynı şekilde o çöp dağları, biliyorsunuz çok kısa zamanda ve Habitat II toplantısını yaptığımızda, Habitat II toplantısı benim ikinci senemdi ve Habitat II toplantısının sonuç bildirgesinin içine girmiştir, İstanbul dünyanın en temiz şehirlerinden bir tanesi diye, o denli bir hale İstanbul’umuzu getirmiştik. Tabii bu sürece girince de yine biz böyle bir Türkiye aldık.
SUNUCU- Yani İstanbul’da bu Başbakanlığın provasını yaptınız.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Provasını yaptık. Ve Başbakanlık görevine geldiğimiz anda da, sizler de az önce ifade ettiniz; fakat şu gerçeği bir defa bir kenara koyamayız. Bakın 26 banka gitmişti ve bunları kim karşıladı? Devlet. Ve 40 milyar dolar bunun bedeli vardı. Bunların çok iyi bildiği ekonomistler vesaireler falan getirdiler hani yurt dışından filan falan, ne oldu? Hiçbir şey.
SUNUCU- KİT’lerin zararları da görev zararı diye 30 milyon dolar, o da…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii hepsini o şekilde, yani kamu bankasına görev zararı olarak bunları koydular. Ziraat Bankası gibi bir banka görev zararı, Halk Bankası görev zararı. Peki o bankalar bizim dönemimizde niçin bu halde? Şimdi bakıyorsunuz kârlılıkta vesairede çok çok iyi bir konumdalar ve çok ciddi kredi dağıtıyorlar, bu noktaya geldiler. Yani Ziraat de öyle, Halk Bankası da öyle. Düşünün Ziraat Bankası, yani yüzde 59 faizle çiftçiye kredi veriyordu.
SUNUCU- Ve yine de zarar ediyordu.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Gene zararda. Şimdiyse bakıyorsunuz 0 ile 5 arasında, 8,5 arasında böyle bir faiz oranı. Halk Bankası esnafa yüzde 49’la veriyordu, aynı şekilde o da şimdi oralara çekildi. Demek ki oluyor. Mesele, dedim ya parayı yönetmek, insanı yönetmek. Eğer bulursanız hakikaten dürüst, işini bilen kadroları bunu halledersiniz.
Şimdi burada tabii çok önemli bir şey var. Şimdi burada hakikaten şu Unutma Programı çok önemli. Ben buradan tüm halkıma sesleniyorum; bir Cumhurbaşkanı olarak tabii ki siyasi partilere eşit mesafede olacağım, o ayrı mesele. Ama halkıma yanlışları anlatmada da, bunu çünkü yaşayan birisiyim ben. Buraya gökten zembille inmedim. Ta belediyecilikten tut, Başbakanlık ve şimdi bu makamdayım. Nerede ne oluyor ne bitiyor, bunları anlatacağım. Ve ben şu anda yani ATV-A Haber Grubuna özellikle teşekkür ediyorum, çünkü hafıza-i beşer nisyan ile malul. Yani dün yaşadıklarımızı çok çabuk unutuyoruz. İşte şimdi meselâ ne diyor bakıyorsunuz Sayın Kılıçdaroğlu? Memurlara şunu yapacağım, bunu yapacağım falan filan. Ya sen SSK’da Genel Müdürlük yaptın. Bakın şurada ifadesini dinledik, ne diyor? Yatırım planı diyor. Yatırım planını kim yapar? Yatırım planını bürokrat yapar. Siyasetçi ona istikamet verir. Ve hazırladığınız yatırım planını getirirsiniz siyasetçinin önüne, yani bakanınızın önüne koyarsanız. Bakanınız der ki, uygundur veya uygun değildir veya şunu değiştir-bunu değiştir der. Ama bunlar her şeyi bakana yıkacak, siyasetçiye yıkacak. O zaman senin orada ne işin var? Onu da geçelim. Mesela birçok şeyleri izledik. O hastanelerde, hastane deyince akla ne gelir? Hijyen gelir, ama Okmeydanı SSK Hastanesi’nin şu filmlerdeki durumunu görüyoruz, aman Yarabbi. Çöp bidonlarının içerisinde o serum şişeleri, her taraf kan revan içerisinde. Ve o Kırklareli’nden gelen yavru, şimdi tabii artık yetişti. Ama o yavrunun yanlış iğne sebebiyle bakın kolu kesiliyor. Ya bu kadar ucuz mu bu iş? Aynı şekilde diğer Bayan, İzmir’de olan, bakın hem rahimini alıyorlar, ondan sonra böbreğini alıyorlar ve nazlanarak bunu yapıyorlar, kadıncağızı bu hale düşürüyorlar. Ya buna hakkın var mı? Bunun hesabını sormak zorundasın. Ve ondan sonra da gevrek gevrek oradan sırıtıyorsun, gevrek gevrek gülüyorsun ya, böyle bir şey olabilir mi? Nasıl bunu yapabilirsin? Ben o Okmeydanı SSK Hastanesi’ndeki acıları bilirim, çünkü o semtte oturdum. Ve çocukluğum o bölgelerde, gençliğim o bölgelerde geçti, bilirim. Ve neyin nasıl yürütüldüğünü bilirim. Hele hele şu rehineler meselesi hazmedilebilir bir şey değildi.
SUNUCU- Felaket bir şey.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ya bunlar ölüleri bile rehine aldılar.
SUNUCU- Günlük haberler arasındaydı, evet.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Evet, bunlar hep böyle dinlediğimiz izlediğimiz şeylerdi.
Tabii burada çok önemli bir şey daha var, o da şu: Emekli kuyrukları meselesi. Bakın gündemde olan şu anda ne var, emekliler var değil mi? Şu kadar vereceğim, bu kadar vereceğim. Ya dürüst ol. Emekli kuyrukları niye oluyordu? O zaman bu ülkede üst düzey bürokrattınız, niye oluyordu? Ya parayı veremiyordunuz. Şimdi 122 milyar dolar Merkez Bankası’nın kasasında para var. Hazine istediği zaman istediği gibi para buluyor diye mi böyle kurusıkı atıyorsun; böyle olmaz. Parayı yönetmek sıradan bir olay değil.
Meselâ yine burada çok önemli bir şey, hatırlayın; demin medya grubundan geldik buraya. Ahmet Kaya için de attıkları başlık aynı grubun neydi biliyor musunuz? “Vay şerefsiz vay” diye başlık atmışlardı. Ki ben Ahmet Kaya’yı burada tabii rahmetle anacağım. Çünkü ben de cezaevine giderken Yedikule’de o gün bir 700-800 bin insan toplanmıştı. Sağ olsun oraya geldi, o yaptığımız etkinliğe katılmıştı, benimle o süreci paylaşan bir insandı. O bakımdan kendisini rahmetle anıyorum. Belediye Başkanlığımda da birçok etkinliğimde hep bizimle beraber oldu. Yani bu programda da onu orada görünce duygulandım. Ve parçalarıyla da bunu çok farklı bir hale getirdi. Meselâ bizim yine memur dedikleri için oradan giriyorum, bakın zorunlu tasarruf, hatırlayın işçi ve memurdan topladılar. Ve bu rakam 13,5 katrilyon, böyle bir rakam.
SUNUCU- Biz gazetedeyken çantalarla gelip toplarlardı, onları satın alırlardı, rezillikti canım.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Memurdan ve işçiden. Şimdi sen kalkıyorsun memurla ilgili bakın bu rakam büyümüş hatta ben ayrıldıktan sonra. Şu anda 15 milyar, yani 15 katrilyon olmuş. Aynı şey zorunlu konut edindirme. Niçin? Maaş ödeyemedikleri için bu paraları topluyorlardı. Orada da, KEY’de, konut edindirmede de 3,5 katrilyon; bakın bunları biz ödedik. Şimdi böyle bir Türkiye’yi aldık bu hale getirdik. Ama bunun yanında yatırımlar var. Kaynak denildiği zaman söyle kaynağı. Bak ben kaynak söyledim, hep kaynakları söyleye söyleye geldik. Ama kaynak üretmek er kişinin işidir, öyle rastgele herkesin işi değildir. Ve bizim ekibimiz aynı zamanda kaynağı üretiyordu. Ve bu kaynağın içerisinde şu anda işte düşünün üçüncü havalimanı yapılıyor değil mi? Biz üçüncü havalimanını millî bütçeyle yapmıyoruz ki. Üçüncü havalimanını biz şu anda kamu-özel ortaklığıyla yapıyoruz ve buranın maliyeti 12 milyon euro. Ama bir de bunun kira bedeli var. Burayı 25 yıl kullanacaklar, bu süre içerisinde de devlete 22 milyar ödeme yapacaklar. Üçüncü köprü öyle, 11 yıl ve şu anda süreç başladı. Ve onu da yine onlar kendileri yapacaklar. Yani buna benzer bütün eserler, meselâ Avrasya Tüneli diyoruz, aynı şekilde. Şu anda şehir hastaneleri yapıyoruz, aynı şekilde. Yani bir şey söylediğiniz zaman halkı inandırman lazım. Şu anda bu inandırıcılığı olmayan açıklamalara ben inanıyorum ki halkım prim vermeyecektir.
SUNUCU- Peki bütün bu hizmetlere, icraata karşın iktidar yorulması diye bir şey olmaz mı? Yani gelişmekte olan bir ülkede, bırakın yani gelişen ülkelerde bile 12 yıl çok uzun süre iktidar için. Yani Margaret Thatcher’ı falan düşünün.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Mehmet Bey, ben buna katılmıyorum. Şimdi yorulanı siz zaten, yani liderlik sıradan bir iş değil. Eğer liderseniz yorulanı kenara koyarsanız. Biliyorum, yani bu noktada bir eskime söz konusu olabilir, koyarsınız kenara. Bakın biz Partimizi kurduğumuz zaman üç dönem olayını boşuna koymadık, bundan dolayı kondu. Ama hani Baba Ertaş’ın söylediği var ya ‘aşkınan çalışan yorulmaz’ diye. Mesele o ya, aşkınan çalıştığın zaman yorulmazsın. Meydanlarda biz o heyecanı gördüğümüz zaman, siyasetçinin en önemli dinamosu nedir biliyor musunuz? O meydandaki heyecandır, o coşkudur.
SUNUCU- Yani Cumhurbaşkanı olmak siyasetçi olmayı yok etmez…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Etmez tabii canım, niye etsin?
SUNUCU- Ne bileyim, böyle bir inanç…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Öyle diyorlar işte, öyle anlıyorlar da onun için yani. Şimdi Adıyaman’da bugün oradaki on binlerce insanı biz gördüğümüz zaman, onların o heyecanını gördüğümüz zaman biz yorulur muyuz? Hizmete devam edeceğiz, çalışacağız.
SUNUCU- Ben sizi yakından tanıyorum…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ama siyasi yaklaşımımız tabii ki olacak. Nedir? Partilere eşit mesafedeyiz.
SUNUCU- Çok insancılsınız, çok sıcakkanlısınız, ailenize düşkünsünüz. Birlikte olunduğu zaman bal gibi tatlı bir adamsınız, fakat meydanda çok sert oluyorsunuz. Bu siyasetin gereği mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Meydanın dilidir o?
SUNUCU- Meydanın dili sert mi olmalı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Meydanı, şimdi benim o meydandaki dilimi halkım çok iyi anlıyor ve bu dili de iyi yakaladı, bu dili satın aldı. Şimdi bu herkese göre değişir. Tayyip Erdoğan’ın dili bu. Tayyip Erdoğan’ın bu dilini meydan satın aldığı içindir ki muhabbet aramızda, yani o gönüller arasındaki ilişki var ya…
SUNUCU- Biraz sert bir muhabbet değil mi bu?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yok yok, benimki sert değildir.
SUNUCU- Yani seçimden sonra herhalde biraz daha yumuşayacak.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yeri gelir nükteyi yaparım, yeri gelir onlarla beraber orada…
SUNUCU- Mutlaka kendinizi dinletiyorsunuz, o tartışılmaz. Tayyip Erdoğan konuşunca herkes dinliyor, onu kabul ediyorum. Ama galiba 7 Haziran seçiminden sonra üslup da, ortam da biraz yumuşamak durumunda değil mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ama o tabii şu anda dikkat ederseniz, yani bizim siyasilerin şu anda ortaya koydukları üslup bende yok.
SUNUCU- Yok, tabii.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi orada seçiciyim. Meselâ şimdi şahsıma hakaretler var. Ben bu işleri tamamen avukatlarıma havale etmişim, onlar vasıtasıyla yürüyor. Şimdi onlar diyor ki, meselâ gidiyorlar YSK’ya, Yüksek Seçim Kuruluna diyorlar ki; Cumhurbaşkanı meydanlara inmesin. CHP gitti, MHP gitti, HDP iki kere gitti. Ya nasıl olmaz, nasıl inmem, yani siz bana meydanları yasaklayamazsınız ki. Bunlar zaten şiir okudum hapis verdiler. Şimdi Cumhurbaşkanı olduk, artık burada ihaneti vataniyenin dışında bizim bir suçumuz yok.
SUNUCU- Orada da Fuzuli’nin şiirini hatırlayın: “Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar” diye. Adam neticede 16. yüzyılda yazmış.
Efendim, çok yoğun programınız var, eksik olmayın bizi de kabul ettiniz. Ama gerçekten farklı bir Cumhurbaşkanısınız. Yaptıklarınız zaten istikbalde yapılacakların teminatı olarak görüyorum. Size başarılar diliyorum, zaten çok başarılısınız.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yalnız burada bir şey var, onu özellikle vurgulamam lazım; yani şu andaki Hükümetin özellikle bu süreçte onlar üzerinde ısrarla durması lazım. Yani bir, bana göre, yani yeni Türkiye. Bugün Nissibi Nehrinde onu söyledim. Bakın dedim, şimdi şu köprünün her iki tarafında eski Türkiye var, ama bu köprü yeni Türkiye’yi ifade ediyor. Şimdi Marmaray yeni Türkiye’yi ifade ediyor. Bakın 18 ayda Marmaray’dan geçen yolcu şu anda 73,5 milyon.
SUNUCU- Müthiş bir şey.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Avrasya, oradan geçen araçları da öyle sayacağız. Üçüncü köprü, dünyanın bakın belki de bir numaralı köprüsü olacak genişliği itibariyle. Dört gidiş-dört geliş, ortasından da hızlı tren geçecek. Şimdi havalimanımız örnek, meselâ şimdi süratle yapılması gereken bir şey olarak söylüyorum. Ve Kanal İstanbul olayında ben ısrarcıyım, arkadaşlarıma da söylüyorum...
SUNUCU- Mutlaka yapılacak…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii, yani bunun her şeyi hazır ve bunu artık geciktirmemizin anlamı yok. Ve Çamlıca Tepesindeki bütün o kulelerin oradan, o vericilerin hepsinin temizlenip tek kulede toplanmasına dair projemiz de hazır, bunun da uygulamaya süratle konması lazım.
Geçen gün temel atıldı, ondan çok çok mutlu oldum. Örneğin yani Yassıada, Sivriada’daki bizim meşhur Demokrasi ve Özgürlükler Adası Projesi hakikaten muhteşem bir proje. Yani Sivriada’da aynen Sidney’deki o malum opera binasına benzer birçok amaçlı toplantı merkezi. Öbür tarafta diğer toplantı salonları ve küçük otel ve villalar var. Ve hatta hatta bir de iki adayı birbirine bağlayan bir asma köprü düşüncemizdeydi, onun yapılması ki hava bozuk olduğu zaman oradan oraya rahatlıkla geçilebilsin.
Şimdi tabii yarın önemli bir adım var. Biz göreve geldiğimizde 26 tane havaalanı vardı Türkiye’de Mehmet Bey. Ama şimdi bu hava alanı sayısı 53-54 oldu. Şimdi yarın nasip olursa Ordu-Giresun Havalimanını açacağız.
SUNUCU- Evet açılıyor, çok müthiş bir havaalanı.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ve Sayın Başbakanla beraber oradayız. Ayın 26’sında da Hakkâri Havalimanını 2 yıl gecikmeyle açıyoruz. Yine bu çözüm sürecinin karşısına dikilenler orada müteahhitleri tehdit ettiler, araçları gereçleri yaktılar-yıktılar filan, bundan dolayı gecikti. Ya bunlar ne benim Kürt vatandaşlarımı, kardeşlerimi seviyorlar, ne de temsil ettikleri o şehri seviyorlar. Madem gerçekten seviyorsunuz, o zaman niçin buna sahip çıkmıyorsunuz, böyle bir dertleri yok.
Teşekkür ediyorum.
SUNUCU- Efendim çok teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Sağ olun.