To Vima Mülakatı (Yunanistan)

10.12.2017

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye Lozan’a Bağlı Ve Ona Saygı Duyuyor Ancak Azınlık Sorunlarına Çözüm Talep Ediyoruz

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Başbakan Aleksis Çipras ve Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos ile görüşmelerini tamamladıktan sonra gazetemize verdiği mülakatta lafı gevelemeden Türkiye’nin Ege’deki tek sorununun deniz kuşaklarının belirlenmesinin olmadığını söyledi. Ancak diyaloğa açık olduğu, bunun da istikşafi temaların yeniden başlamasına yol açtığı da görünüyor. Lozan Antlaşmasının “güncellenmesine” ilişkin yankılar devam ederken Türkiye Cumhurbaşkanı farklı bir dil kullanarak “Türkiye’nin Lozan’a bağlı olduğunu ve saygı duyduğunu” söylüyor. Ancak Ankara’nın, Batı Trakya’da Atina’nın azınlığı ele alış şeklinde zorluklar, sorunlar veya yanlış uygulamalar tespit ettiğini belirtiyor. Sayın Erdoğan “Türk azınlığı” ilkesini iki kez kullanarak, azınlığın gerek “etnik” kimliğinin gerekse eğitim ve dini özgürlük haklarının tanınması imkânına sahip olmasını istiyor. Sayın Erdoğan özellikle Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak oldukça sert. “Kıbrıslı Rumların Ada’yı bir Yunan adası olarak görmeye devam ettiğini, bunun da hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir rüya olduğunu” söylüyor. Türkiye’de izlediği politikalara ilişkin eleştirilere rağmen bu politikaya sadık kaldığı görülürken Ankara’nın stratejik açıdan özel ilişkiyle değil AB’ye tam üye olmakla ilgilendiğinde ısrar ediyor.

ATHANASOPULOS: Altmış yıldan sonra Yunanistan’ı ziyaret eden ilk Türk Cumhurbaşkanısınız. Günümüz Türk-Yunan ilişkilerini nasıl tarif edebilirsiniz? Ziyaretiniz ardından turizm, yatırımlar, enerji ve ulaştırma alanlarında ikili ilişkilerin geliştirilmesi perspektifleri görüyor musunuz? Olumlu bir gündeme ilişkin daha hızlı ilerlememiz için neler gerekir?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: İki komşu ülke arasında cumhurbaşkanları arasında ziyaret olmaması, iki komşu ülke arasında görmeyi arzu ettiğimiz ilişkiler seviyesiyle uyumlu değildi. İlişkilerimizi geliştirmenin yolu ise ancak diyalogla mümkün. Cumhurbaşkanı Sayın Pavlopoulos ve Başbakan Sayın Çipras ile gerçekleştirdiğim temaslarda, ticaret, ulaştırma, turizm gibi alanlarda irademizi teyit ettik. Mevcut ticaret hacmimiz iki komşu ülke arasındaki potansiyeli yansıtmaktan uzak. Bunu 2013 yılında belirlediğimiz 10 milyar dolar hedefine çıkarmak istiyoruz. 2016 yılında, ülkemizden 800 bine yakın kişi Yunanistan’ı, Yunanistan’dan da 600 bine yakın kişi ülkemizi ziyaret etti. Aynı coğrafyayı paylaşan iki ülke olarak halklarımızı birbirine daha da yakınlaştıracak ulaştırma projelerine önem veriyoruz. Bu bağlamda, İstanbul-Selanik hızlı tren hattı, İzmir-Selanik feribot hattı ve İpsala-Kipi sınır bölgesinde ikinci bir köprü inşası, iki ülke makamlarının üzerinde çalıştığı projeler arasındadır. Güney Gaz Koridorunu hayata geçirme konusundaki iş birliğimizin sadece Türkiye ve Yunanistan’ın değil, tüm Avrupa’nın enerji güvenliğine önemli katkısı olacaktır. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının üretim ve kullanımına ilişkin bazı görüş ayrılıklarımızın bulunduğu ortadadır. Ancak ortak amacımız, bölgeye kalıcı barış getirmek ve bölgedeki herkesin refahını arttırmaktır.

ATHANASOPULOS: Geçmişte Ege’yi bir “barış denizi” olarak tarif etmiştiniz. Ancak Yunan hava sahasının ihlal edildiğini, askeri tatbikatlar nedeniyle bölgelerin bloke edildiğini, hatta arama-kurtarma operasyonlarındaki sorumluluk hatlarıyla ilgili anlaşmazlıkların baş gösterdiğini, her iki taraftan katı söylemlerin yapıldığını görüyoruz. Sayın Pavlopulos ve Sayın Çipras ile bahse konu gerilimleri aşma yollarını görüştünüz mü? Deniz bölgeleri sınırlarının çizilmesinde anlaşmaya varılması amacıyla istikşafi temaslara tekrar başlaması olasılığına hazır mısınız?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Ege Denizi’nden kaynaklanan tek sorun deniz yetki alanlarının sınırlandırılması değildir. Çözüm bekleyen, birbiriyle bağlantılı birçok mesele var. Ege’nin iki sahildarı olarak, bu sorunlara her iki tarafın da hak ve menfaatlerini gözeten bir yaklaşımla çözüm bulabiliriz. Keza, varılacak çözümün de kapsamlı ayrıca her iki taraf için hakkaniyete uygun olması gerekir. Sadece böyle bir çözüm sürdürülebilir ve kalıcı olabilir. Bu hususları tabiatıyla Cumhurbaşkanı Sayın Pavlopulos ve Başbakan Sayın Çipras ile ele alıyoruz. Kışkırtıcı mahiyetteki bazı eylemleri engelleyecek adımların atılmasını önemsiyoruz. Nitekim bu tür adımlar ve olumlu söylem hem ortamın yumuşamasına hem de mevcut diyalog kanallarının açık tutulmasına katkı sağlayacaktır.

ATHANASOPULOS: Sayın Cumhurbaşkanı, Lozan Antlaşmasından defalarca söz ettiniz. Yorumlarınızdan bazıları, Atina’daki bazı çevrelerde kaygılara neden oldu. Size açıkça sormak istiyorum: Lozan Antlaşmasına Türk-Yunan ilişkilerinin dayandığı temel hukuki metin olarak saygı duyuyor musunuz?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Lozan Barış Antlaşması, Yunanistan ve diğer bazı ülkelerle ilişkilerimizi düzenleyen temel anlaşmadır. Türkiye, diğer tüm anlaşmalarına ve yükümlülüklerine olduğu gibi Lozan’a da bağlıdır ve saygılıdır. Başta Azınlıklar olmak üzere bugüne kadar anlaşmayı hassasiyetle uygulamıştır. Öte yandan zaman zaman gerek ikili anlamda gerekse diğer meselelerde sıkıntılarla, sorunlarla, uygulama yanlışlarıyla karşılaşabiliyoruz. Lozan ile ilgili bugüne kadar dile getirdiğimiz konuları bu meseleler bağlamında ele almak gerekir. Günümüz şartları ile 94 yıl öncesinin koşulları, sorunları ve çözüm yöntemleri farklılık arz ediyor. Zamanın ruhunu iyi tahlil etmeli, değişen şartlara adapte olabilmeliyiz. İyi niyet ve samimiyet korunduğu müddetçe, aşılamayacak hiçbir sorunumuz olmadığına inanıyorum. Ege konusu ve diğer meselelerde diplomatik kanalların işliyor olması bu bakımdan memnuniyet vericidir. Bu çerçevede dostluğumuzu ve iş birliğimizi Lozan gibi temel bir anlaşmanın ruhuna ve lafzına uygun şekilde inşa etmek istiyoruz.

ATHANASOPULOS: Kıbrıs meselesinin çözümlenmesine yönelik son çaba başarıyla sonuçlanmadı. Gelecek adımlar hangileri olmalı? Ankara BM parametreleri çerçevesinin değişmesi gereğinden söz ederken ne demek istiyor? Ada’daki seçimlerden sonra Yunan muhataplarınızdan yeni bir müzakere turuna yönelik bir yükümlülük görüyor musunuz?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Öncelikle temel bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik müzakereler 50 senedir devam ediyor. Bu yarım asırda tüm tarafların pozisyonları en ince ayrıntılarına kadar ifade edildi. Ve her defasında ortaya çıkan tablo, Kıbrıslı Rumların olası bir yeni ortaklık devletindeki güç paylaşımı açısından ciddi sorun yaşadıklarıdır. Onlar, Kıbrıs’ı halen bir Helen Adası olarak görmeye devam ediyorlar. Zaten 1960 Cumhuriyeti’nin sadece üç yıl içinde çökmesinin nedeni de buydu. Açıkça söylemek isterim ki, Rumların bu hayalleri asla gerçekleşmeyecektir. Kıbrıslı Türkler, ortak sahibi oldukları Ada’da asla Kıbrıslı Rumların arzu ettiği şekilde bir “azınlık” konumuna indirilmeyecektir. Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini temel alan bir zihniyet değişikliği olmadığı sürece, çözüme yönelik müzakereler de sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. 2004 yılında da esasen aynısını yaşadığımızı biliyorsunuz. O dönemde başta ben olmak üzere Türk hükümeti, Kıbrıs Türk tarafını kapsamlı çözüm yönünde cesaretlendirdi. Kıbrıslı Türkler de Annan Planı’na büyük bir çoğunlukla olumlu oy verdiler. Rumlar ise birkaç ay önce Crans-Montana’da yaptıkları gibi o dönemde de çözümden kaçtılar! Halihazırda BM Genel Sekreteri’nin taraflara çağrısı doğrultusunda değerlendirme süreci içindeyiz. Ada’da iki tarafta 2018 yılı başında yapılacak seçimlerin ardından Kıbrıs konusunda nelerin konuşulabileceği de daha net ortaya çıkacaktır.

ATHANASOPULOS: Türkiye-AB ilişkileri kritik bir noktaya ulaştı. Ortam hem katı söylemlerden hem de birçok konudan dolayı zehirlendi. Ancak Yunanistan daima Türkiye’nin üyelik yolunun en olumlu destekleyicisi. Yunanistan’a göç akınlarını Türkiye’nin katı bir şekilde kontrol etmediğine dair eleştirileri nasıl cevaplandırıyorsunuz? AB’ye tam üyeliği istemeye devam ediyor musunuz yoksa AB ile imtiyazlı bir ilişki senaryosunu mu olumlu karşılıyorsunuz?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: AB’ye tam üyelik her zaman stratejik hedefimiz olmuştur, halen de öyledir. Bu bağlamda, ‘özel ortaklık’ senaryosunun bizim için hiçbir geçerliliği yoktur. AB tarafının bütün çifte standartlarına rağmen biz hala iyi niyet ve gayretle üyelik yolunda çalışmaya devam ediyoruz. Yapıcı eleştiri fasıl blokajıyla değil, fasıl açmakla olur. Bu noktada Yunanistan’ın somut desteğinin de devamını bekliyoruz. Ben Türkiye’yi düzensiz göçle mücadele konusunda eleştirenlerin başka bir gündemi olduğunu düşünüyorum. Ülkem 18 Mart Mutabakatının planlayıcısı ve ana uygulayıcısıdır. Üstelik bazıları düzensiz göçle mücadelede gayriinsani yöntemlere başvururken, Türkiye bu başarıyı tamamen insan odaklı yaklaşımla elde etmiştir. Dolayısıyla eleştiriler tamamen mesnetsiz ve art niyetlidir. Kolluk güçlerimiz tüm imkânlarını seferber ederek karada ve denizde yasal olmayan geçişleri önlüyor. Umarım bu çevreler, tüm çabalarımızı bir kenara bıraktığımızda neler yaşanabileceğinin farkındadır. Hepimiz 2015’te Ege Denizi’nde düzensiz göçün zirve noktaya ulaştığını, hatta bazı günler 10 bine ulaşan düzensiz geçişler yaşandığını ve trajik can kayıplarını hatırlıyoruz. Maalesef Türkiye’yi eleştirenler o günleri unutmuş durumdadır. Bugün Ege’de 18 Mart Mutabakatından bu yana son yirmi ayın günlük geçiş ortalaması 70-80 civarıdır. Türkiye 18 Mart Mutabakatını harfiyen uygulamaktadır. AB’den de aynı yaklaşımı bekliyoruz.

ATHANASOPULOS: Ankara’nın Batı Trakya’daki Müslüman azınlık karşısındaki tutumunda bir gerilim gözleniyor. Eleştiride bulunanlar Türkiye’nin Yunan vatandaşlarıyla ilgili konulara müdahale ettiğini, bölgede Yunan Müslümanlarla ilgili “özel bir gündem” geliştirdiğini vurguluyorlar. Azınlığın dostluk ve iş birliği köprüsü olması amacıyla Atina ve Ankara iş birliğinde bulunabilir mi?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Azınlığın, uluslararası anlaşmalar, AİHM kararları ve çağdaş uluslararası normlar doğrultusunda gerekli hak ve özgürlüklerden yararlandırılmasını talep ediyoruz. Bunu da şeffaf bir şekilde yapıyoruz. Bugün Türk azınlığı maalesef etnik kimliğinin tanınması, eğitim, dini özgürlükler gibi alanlarda sıkıntı çekiyor. Ülkemizin beklentisi de, bu sorunların hallolarak, ikili ilişkiler gündeminden düşürülmesidir. Başbakanlığım dönemimden itibaren ülkemizdeki Rum azınlığın hak ve özgürlükleri alanında önemli açılımlar gerçekleştirdik. Gökçeada’da çok az azınlık öğrencisi olmasına rağmen ana okuldan liseye kadar yeni okullar açılması bunlardandır. Bu konudaki beklentimizi Atina’da Cumhurbaşkanı Sayın Pavlopoulos ve Başbakan Sayın Çipras’a da ilettim. Batı Trakya Türk azınlığının, etnik, dini ve kültürel kimliğini koruyarak Yunanistan’ın refahına katkıda bulunmaya devam etmesi yönündeki mesajımı, bu ziyaret vesilesiyle hem Atina’da hem Batı Trakya’da yineledim.

ATHANASOPULOS: Türkiye’de darbe teşebbüsünden bu yana bir buçuk yıl geçti. Fethullah Gülen’i aynı zamanda da ağının faaliyetini kolaylaştıran yabancı güçleri bu teşebbüs için defalarca suçladınız. Ayrıca ABD’de bazı çevrelerin darbe teşebbüsünde rol oynadıklarını açıkladınız. Daha ayrıntılı tanımlayabilir misiz? Ve komplocular ağının çökertilmesi çabası bağlamında Türk makamları tarafından insan haklarının ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair uluslararası eleştiriyi nasıl cevaplandırıyorsunuz?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Darbe teşebbüsü öncesinde Türk hükümeti, bu mafyavari terör örgütüne ve mali kaynaklarına karşı harekete geçmişti. FETÖ’nün taraftar ve finansman bulmada ana kaynağını teşkil eden dershaneler kapatılmış; örgütün işlediği, kamu personeli seçme sınavlarında kopya çekilmesi, yasa dışı dinlemeler, para aklama operasyonları gibi suçlar hakkında bir dizi idari ve adli tahkikat başlatılmıştı. Kısaca darbe teşebbüsü, örgütün Türkiye’de ayakta kalabilmesi için son şansıydı. Yapılan tahkikatlar sonucunda, FETÖ mensubu sivillerin, 15 Temmuz gecesi, darbe teşebbüsünün operasyon merkezi konumundaki Akıncılar Hava Üssü’nde bulundukları ve üsteki üst düzey subaylara emir verdikleri saptanmıştır. Buna ilaveten, binlerce subayın ve astsubayın FETÖ ile irtibatlı olduklarını itiraf ettikleri ifadeleri, video kayıtları ve darbeciler arasındaki muhabere mevcuttur. Darbe girişiminin elebaşı olan zat ve diğer yöneticileri ABD’de yaşıyor. Gerek sosyal medya üzerinden gerekse diğer mecralardan ülkemize yönelik tehditlerini rahatça sürdürebiliyor. Biz, ABD’den aramızdaki suçluların iadesi anlaşması kapsamında bu zatın ülkemize iadesini talep ettik. Bunun gerçekleşmesini bekliyoruz. Olağan üstü hal uygulaması, uluslararası hukukun izin verdiği bir uygulamadır. Bu yönteme birçok demokratik ülke tarafından başvurulmaktadır. Ancak çoğu zaman burada bir bilgi kirliliği yaşandığını görüyoruz. Türkiye’de gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklanan hiç kimse yoktur. Ancak kendilerini gazeteci olarak niteleyen, ama farklı suçlara bulaşan kişiler vardır. Adi suçlara bulaşmış; gasp, hırsızlık, terör, şiddet gibi suçları işlemiş şahıslar bile maalesef gazeteci olarak yansıtılıyor. Bu, haksızlıktır. Kanun Hükmünde Kararnameler çerçevesinde alınan tedbirler için gözden geçirme mekanizmaları oluşturduk. Yapılan değerlendirmeler sonucu yaklaşık 38 bin kamu görevlisini tekrar vazifelerine iade ettik. 350 civarında kurum, vakıf ve dernek yeniden açıldı.

ATHANASOPULOS: Ülkeniz Suriye krizinde temel rol oynayan ülkelerden birisi ve üç milyon mülteciye sığınak sağladı. Türkiye, Rusya ve İran ile birlikte, Astana görüşmeleri bağlamında “yeni Suriye’nin” oluşması yönünde çalışıyor. Federe bir Suriye’de, Suriye Kürtlerine “hafif özerklik” tanınmasını kabul etme niyetinde misiniz? Buna ilaveten Ankara, Esat karşısındaki politikasını değiştirmeyi nasıl kararlaştırdı?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Suriye’de öncelik, mevcut ihtilafın muteber bir siyasi geçiş süreciyle sona erdirilmesi olmalıdır. Rus ve İranlı mevkidaşlarımla 22 Kasım’da Soçi’de Rusya’nın Suriye ihtilafına siyasi çözüm bulma arayışlarını hızlandırmak amacıyla önerdiği “Suriye Ulusal Diyalog Kongresi” konusunu görüşmek üzere bir araya geldik. Toprak bütünlüğü ve siyasi birliğin korunması ilkeleri dâhilinde ülkenin nasıl yönetileceğine elbette Suriyeli kardeşlerimiz karar verecektir. Bununla birlikte, Suriyeli kardeşlerimizin, PKK’nın Suriye uzantısı PYD/YPG gibi terör örgütlerinin bölücü amaçlarını gerçekleştirmesine izin vermeyeceğinden eminiz. PYD/YPG ile Suriyeli Kürtleri aynı kefeye koymak doğru olmaz. Hiçbir terör örgütü belli bir halkın temsilcisi addedilemez. Suriyeli

Kürtlerin terörizme bulaşmadan meşru siyaset yapan temsilcileri mevcuttur. Türkiye olarak arzumuz, komşumuz Suriye’yi gelecekte, siyasi birliği ve toprak bütünlüğünü muhafaza etmiş; istikrarlı, refah içinde ve halkının meşru talepleri doğrultusunda yönetilen demokratik bir ülke olarak görmektir.

--“Millet Neden Liderliğime Büyük Teveccüh Gösteriyor”--

ATHANASOPULOS: Son sorum daha şahsi. Birçok Batılı analist sizi tepkileri tahmin edilemeyen, ülkesinin geleneksel müttefiklerinde kaygıya neden olan bir lider olarak tarif ediyor. Moskova ile yakınlaşma, Türkiye içindeki durum, AB ve NATO ile gerilim ilişkileri gibi bazı durumları vurguluyorlar. Buna cevabınız nedir?

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: Liderlik cesaret, kararlılık gerektirir. Türkiye’nin liderliği, kararlı iradesi olmasaydı AB’nin Avrupa’ya yönelen göç akınını durdurabilmesi mümkün olabilir miydi? Liderlik aynı zamanda girişimci, ilkeli ve insani olmayı da gerektirir. Sorunların, savaşların, insani katliamların kendiliğinden yok olmasını beklemek gerçekçi değildir. Suriye’de savaş 7 yıldır sürüyor. Bu konuda gerek uluslararası toplumun gerek Avrupa’nın gereken iradeyi göstermekte zayıf kaldığını hep birlikte gördük. Türkiye, liderlik göstererek, sorunun çözümü için iradesini ortaya koydu. DAİŞ terör örgütüyle mücadelede en büyük çabayı gösterdi. Astana süreci sayesinde çatışmasızlık bölgelerinin oluşmasına, ateşkesin sağlanmasına ve korunmasına katkıda bulundu. Komşularımızın toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve egemenliğini destekliyoruz. Hiçbir ayrım yapmadan tüm terör örgütleriyle mücadelede kararlıyız. Müttefiklerimiz ve ortaklarımız için güçlü, güvenilir ve kararlı bir dostuz. Tabiatıyla aynı tavrı muhataplarımızdan da bekliyoruz. Türkiye’nin çıkarlarının ve güvenlik kaygılarının ihlal edilmesine sessiz kalamayız. Ülkemize verilen sözlerin tutulmasını beklemek kadar, daha tabi ne olabilir? Türkiye güçlü, güvenilir, refah ve istikrar kaynağı bir ülkedir. 15 Temmuz 2016’da ülkemizde hain bir darbe girişimi yaşandı. FETÖ terör örgütünün bu girişimine tüm halkımız, partilerimiz ve basınımız karşı durdu. Halkımız liderine, ülkesine, devletine sahip çıktı. Bundan daha büyük onur ve gurur olamaz. Dost bildiğimiz ülkelerin de bunun farkında olmalarını bekliyoruz. Halkımın benim liderliğime güçlü bir teveccüh göstermesi işte bu saydığım sebeplerden dolayıdır.