REUTERS Mülakatı

21.09.2017

SORU: ABD Yönetimi sizce Kürt YPG ile ilgili sorularınıza cevap verecek mi? Bu konuda kaygınızı belirtecek misiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: O zaten şu anda bölgesel sorunların içinde yer alacak. Şu anda gelinen noktada 3 bin tırı aşkın ağır silahlar; ki tanklar, toplar, bunun yanında birçok zırhlı taşıyıcılar, mühimmat, bütün bunlar şu anda Irak’tan Kuzey Suriye’ye, PYD-YPG’ye getirilmekte. Gerekçesi de bu işin Rakka’da DEAŞ’la verilmekte olan mücadeledir, bu söyleniyor. Tabii bunları daha önce de Sayın Trump’la iki kez görüşme fırsatımız oldu. Bunlardan bir tanesini Hamburg’daki G-20 Zirvesinde gerçekleştirdik. O zaman henüz tır sayısı 1250 civarındaydı. Ama o günden bugüne bu tır sayıları 3 bini aştı. Bize o zaman söyledikleri şey şuydu: “Biz bunların seri numaralarını kaydediyoruz ve DEAŞ’la olan bu mücadele bittikten sonra tekrar biz bütün bu araçları, silahları, tüm mühimmatı geri alacağız” demişlerdi. Tabii biz de kendilerine bunu daha önce Kuzey Irak’ta da yaşadık, Kuzey Irak’ta da bize böyle söylendi, fakat Kuzey Irak’taki bu savaş falan bittikten sonra Amerika çekilince o silahların Kuzey Irak’ta kaldığını söyledik. Şu anda Kuzey Irak Yerel Yönetiminin elinde de zaten bu silahlar var, bunları gayet iyi biliyoruz. Yarın korkarız ki burada da aynı durum olacaktır dedik. Ben o gün Sayın Trump’ın biraz da rahatsız olduğunu görmüştüm. Akabinde telefon görüşmemiz oldu, yine bunları konuştuk. Bugün de bunu konuşacağız, ama artık 3 bin tır oldu. Bizim Suriye ile 911 kilometre sınırımız var. Bu sınır boyunda bir terör koridoru oluşturmaya çalışan PYD-YPG var. Bunlar biliyorsunuz PKK’nın yan kolları durumundadır. Bunlar her an bize bir tehdit oluşturacaktır. Biz içeride PKK ile zaten bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Ama dışarıda da oralardan aynı tehdidin oluşturulamayacağını bize kimse garanti edemez.

Bir diğer konu; Amerika’nın orada ne gibi planları var, bunları da doğrusu öğrenmek isteriz. Bunların hepsini tabii konuşacağız. Çünkü biz stratejik müttefikiz. NATO’da beraberliğimiz var, birlikteliğimiz var. Bu kadar dayanışma, birliktelik içerisinde olması gereken iki ülkenin şüpheler uyandıracak bir yapılanma bizleri de rahatsız eder.

SORU: Bu konuyla ilgili bir soru daha sormak istiyorum. Daha sonra başka sorunlara da değineceğim.

Bir yıl kadar önce ABD’nin Fethullah Gülen’in geri iadesi konusunda somut adım atmadığı konusunda kaygı duyduğunuzu belirtmiştiniz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Yani bu tespit, sizin tespitinizi doğru bulmamak mümkün değil. Gerek Sayın Obama döneminde, gerekse şu anda FETÖ terör örgütünün başı, biliyorsunuz, 1999’dan bu yana burada. Kendisine 400 dönüm bir arazi tahsis edilmiştir ve bu arazi adeta onun idari karargâhı durumundadır. Oradan dünyadaki 160 ülkeyi bu adam idare ediyor, yönetiyor, yönlendiriyor. Burada da yine aynı şekilde ‘charter school’ları var. Charter school’lar vasıtasıyla yılda 700-750 milyon dolar gelir elde ediyor. Biz kendilerine defaatle söyledik, bakın bu adam burada çok ciddi bir kara para aklama yöntemini kullanıyor bu charter school’lar vasıtasıyla, bunun için bir hassasiyet gerekir. Bakın siz bizden teröristler istemişsinizdir, biz size 12 terörist, benim Başbakanlığım döneminde, verdik. Yargıda olanlar olmayanlar vardı ama gerekli olan bütün prosedürü işlettik ve verdik. Şimdi bu adamlar henüz yargıda değil. Yargıda olmadığı halde biz bu adamları istiyoruz. Bunu bize verin. Niye vermiyorsunuz? Kaldı ki bizim ülkemizde şu anda idam yok, rahatlıkla bunu bize verebilirsiniz. Bunun yanında onunla birlikte gelen bütün arkadaşları var, bunları istiyoruz. 85 koliyi biz Sayın Obama döneminde bunlara verdik. Böyle bir adım atılırken, PKK aynı şekilde yine burada örgütleniyor. PKK’nın da burada çok ciddi bir örgüt ağı var. Bunların hepsini bildirdik. Tabii Amerika Birleşik Devletleri gibi adeta demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden bir ülkede teröristlerin barındığını görmek bizi üzmektedir. Biz bunları belgelerle, dosyalarla veriyoruz. 85 koliden bahsediyorum bakın, 85 kitaptan değil. Bunlar belge, bunlardan bahsediyorum. Bizde herhangi bir teröristleri olduğu zaman veyahut da bir vatandaşları olduğu zaman bizden hemen kendilerine vermemizi istiyorlar. Şimdi bu tabii adil bir yaklaşım tarzı değil. Temenni ederim ki bizim stratejik ortağımız olan Amerika Birleşik Devletleri bu yanlışı süratle giderir ve bizim ülkede devlete karşı darbe girişiminde bulunan,15 Temmuz-16 Temmuz, bu iki gün içerisinde benim 250 vatandaşımın ölmesine neden olan, Parlamentomuzu bombalayan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesini bombalayan, Emniyet harekât merkezini bombalayan, bütün bunlarla beraber İstanbul Boğaz Köprüsü’nde, ki şimdi Şehitler Köprüsü oldu, burayı bombalayan bu alçaklara karşı bizim atılması gereken adımları atmamızda yardımcı olması gerekir. Bunlar sıradan olaylar değil. Benim 2193 vatandaşım yaralandı. Bu gerçekleri eğer Amerika Birleşik Devletleri göremezse kim görecek?

Şu anda bakın Suriye’de DEAŞ’a karşı biliyorsunuz yanına PYD’yi, YPG’yi almak suretiyle bir mücadele veriyor. Ben kendilerine şu teklifi yaptım: Gelin bizimle beraber yapın bu işi. Bakın biz buraya iki tugay asker verelim, Özgür Suriye Ordusunu verelim ve kara harekâtını Türkiye’yle beraber yapın. Siz bize sadece hava harekâtında destek verin. Bildiğiniz gibi biz Cerablus, Rai, Dabık ve El Bab’da 2 bin kilometrekarelik alanda 3 bini aşkın DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik. Biz bunu yaparken kimseden destek almadık. Şimdi de Rakka’da DEAŞ’a karşı bu mücadeleyi biz sizinle beraber rahatlıkla veririz. Ama yarın terör örgütüyle anılmayın. Bir terör örgütünü yok etmek için bir başka terör örgütünü kullanmanın doğru olduğuna ben kesinlikle inanmıyorum, bu yanlış bir stratejidir. Ve bu aklı verenler de bence yanıltmanın politikasını gütmüşlerdir.

SORU: Referandum oylamasını erteleme konusunda büyük bir baskı görüyor Türkiye, ABD ve diğer ülkeler tarafından. Sizce Türkiye’nin petrol boru hattından petrolü durdurma durumu söz konusu olabilir mi? Kerkük’te değil mi? Evet. Yarın Kabine ve Askeri Konsey arasında bir de görüşme olacak. Bu konuda ne gibi tedbirler alınabilir?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Sizin de ifade ettiğiniz gibi, aslında bizim 27’sinde Milli Güvenlik Kurulu toplantımız vardı. Tabii bu 25’indeki gelişme sebebiyle biz Milli Güvenlik Kurulu Toplantısını yarına aldık. Yarın hem Milli Güvenlik Kurulu toplantımızı yapacağız, hemen arkasından da Bakanlar Kurulu Toplantısı gerçekleştirilecek. Tabii bütün bunlarla beraber atacağımız yeni bir adım daha var. Bu adım da hiç gecikmeden buradaki yaptırımlar neler olacak, bunların hepsini Milli Güvenlik Kurulunda etraflıca görüşeceğiz. Onu şu anda söylemem doğru olmaz. Bu yaptırımların zamanlaması, yol haritası ne olacak. Bütün bunları gerek Milli Güvenlik Kurulunda, gerekse Bakanlar Kurulunda görüşmek suretiyle açıklamasını da Bakanlar Kurulu toplantısından sonra hükümetimiz yapacaktır.

Fakat şu anda gündeme gelen yeni bir adım daha var, onu da söyleyeyim. Cumartesi günü de hükümetimizin yurt dışına asker gönderme kararı söz konusu, bunu parlamentoya getirecek. Dolayısıyla parlamento olağanüstü toplantıya çağrılmak suretiyle parlamentodan yurtdışına asker gönderme kararını çıkaracağız. Bunun çıkarılmasıyla da tabii buradaki şu andaki süreç çok daha farklı bir istikamette gelişecektir diye düşünüyorum. Bütün bunlar tabii Başbakanımız, Irak Başbakanı ile bu konuları görüştüğü gibi, ben aynı şekilde İran Cumhurbaşkanı ile bu konuları burada da, Astana'da da yine görüştüm. Fakat biz tabii bugüne kadar Kuzey Irak Yerel Yönetimine hep şefkat elimizi uzattık, dost elimizi uzattık. Az önce sizin de ifade ettiğiniz gibi, kredi sıkıntıları çektikleri zaman biz bunlara kredi imkânları verdik. Memurlarının maaşını ödeyemedikleri zaman bu imkânı verdik. Kerkük-Yumurtalık boru hattı ile alakalı bu noktadaki sıkıntılarında her zaman biz yanlarında olduk. Tabii, şimdi bunlar etraflıca ele alınacak. Bunlar etraflıca ele alındıktan sonra da adımlarımızı o yol haritasının gereği ne ise ona göre atacağız.

SORU: Şaşırtıcı olarak ortaya çıkan bir konu oldu, tartışma yaşandı Türkiye-Almanya arasında. Pazar günü Almanya’da seçim yapıldıktan sonra Türkiye ile Almanya’nın arasının daha düzelmesi bekleniyor mu?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Benim tabii umudum düzeleceği noktasında, çünkü bizim Alman halkıyla aslında bir sorunumuz yok. Sorun Alman yönetimindeki bazılarının, bakın, istisnalar var, yanlış davranışları ve Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı takındıkları tavırdan kaynaklanıyor, ki bunların içinde eski dost bildiğimiz arkadaşlar var. Çok iyi münasebetlerimizin olduğu arkadaşlar var. Hepsi politik yaklaşımlarla, yani Türkiye'ye karşı olursak bize daha çok oy gelir düşüncesiyle bize saldırdılar ve bunlar bizi şaşırttı. Yani, Almanya'da bir Yeşiller Partisi'nin bize saldırmasını ben tabii önemsemem. Çünkü onun karakterinde o var, onların yapısında o var, onlar Türkiye'ye saldırır. Aşırı sol grupların Türkiye'ye saldırmasını ben yine önemsemem, onlar saldırır. Dikkat edin, bu süreç içerisinde Merkel bana göre çok daha önemli bir politika gütmüştür ve Merkel herhangi bir saldırıya girmemiştir. Onun için de ben bazı açıklamalar yaptım. Oradaki bütün soydaşlarımıza bir açıklamada bulundum. Dedim ki; Türkiye düşmanlarına oy vermeyiniz. Kim ki Türkiye dostudur, oylarınızı onlara veriniz. Kimlerin Türkiye düşmanı olduğunu benim Almanya'daki soydaşlarım gayet iyi biliyorlar. 1 milyona yakın orada oy kullanacak Türk vatandaşı var, bunlar çifte vatandaş. Dolayısıyla o şuur içerisinde onlar da oylarını kullanacaklardır diye düşünüyorum.

SORU: Sizce bu durum AB üyelik sürecini daha da kötü bir yola soktu mu? Sizce Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin üyesi olması konusunda şansı nedir?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: AB'ye üyelik konusu hiç bir zaman iyiye gitmedi ki. Sene 1963 resmi müracaatımız var, sene 2017; 54 sene. 54 senedir Almanya hep kapıda bekletti ve devamlı da her zaman daha kötüye gitti. Mesela ben Başbakan olduğum zaman, yani 15 sene önce bütün liderler zirvesine katılırdım. Ama Fransa'da Sarkozy, Almanya'da Merkel iş başına geldikten sonra liderler zirvesine bizler katılamaz duruma geldik. Bunun birkaç kez gerekçelerini sorduk, gerekçe açıklayamadılar; “Böyle uygun gördük!” Göreve geldiğimde fasıllar aç-kapa yapılıyordu. Daha sonra bizim bir fasıl aç-kapa yapılmıştı. Ondan sonra aç-kapa yapılamaz hale geldi. Sadece fasıl açılıyor, ama kapama yapılmıyor. Şu ana kadar yanılmıyorsam 14 faslın bir tanesinin aç-kapası yapılmıştır. Diğerleri sadece açılmıştır ama kapama yapılmamıştır. Verdikleri hiçbir sözü de tutmamışlardır. Örneğin vizelerin kaldırılması, çoktan kaldırılacaktı, kaldırmadılar.

Bu mültecilerle ilgili konuda, biz tabii şu ana kadar 30 milyar doları aşkın burada bir harcama yaptık. En sonunda 2016'nın 1 Temmuz'u itibarıyla bize kendileri 3 milyar avro, yılsonuna kadar da bir 3 milyar avro, toplamda 6 milyar avro kendi belirledikleri uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla bizim Kızılay'ımıza aktaracaklardı. Şu ana kadar gelen ne biliyor musunuz? 825 milyon avro. 6 milyar avro söz veriyorsun, verilen 825 milyon avro. Öbür tarafta Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliği’ne bakıyorsunuz; buranın da gönderdiği işte yaklaşık 525 milyon dolar. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Türkiye kendi imkânlarıyla, kendi gücüyle bütün bu çevredeki mültecilere desteğini verirken sadece burada mı kalıyor? Hayır. Tüm dünyadaki imkânsız, sıkıntılı neresi varsa hepsine de bu noktada önünü açtı. Bakın şu anda işte Arakan sorunu var. Bangladeş-Arakan sınırında oradaki bütün o maalesef sıkıntı içerisinde olan insanlara ben eşimi gönderdim, oğlumu gönderdim, Dışişleri Bakanımı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımı oraya gönderdim ve yerinde tespitler yaptık. İl etapta bin ton gıda, ilaç, giysi vesaire oraya ulaştırdık. İkinci etapta da şimdi 10 bin ton yine aynı şekilde ilaç, giysi vesaire bunları göndereceğiz. Sayın Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina ile görüşmem oldu, Cumhurbaşkanıyla görüşmem oldu. Ve onlar da orada bunlar için bir ada tahsis ettiklerini söylediler. Bu adayla ilgili de Bangladeş ile müşterek çalışma yapıp orada bunların barınacağı yerleri de süratle yaparak bu sefaletten bu mültecileri bir an önce kurtaralım istiyoruz. Dayanışma halinde, dayanışma içinde Bangladeş Kızılay’ı ile Türk Kızılay’ı beraberce bu adımı atabilirler. Bütün bu çevredeki mültecilere desteğini verirken sadece burada mı kalıyor, hayır, tüm dünyadaki…

SORU: Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye İran ve Rusya ile Kuzey İdlib’de güvenli bölge inşa edilmesini kabul etti. Türkiye İdlib’in içine mi birlik gönderecek, yoksa Türkiye-Suriye sınırında mı konuşlanacak?

Ve ayrıca, Esad destekçisi olan iki ülkeyle işbirliği yapmanız, Esad’ın görevine devam etmesi konusunda fikirlerinizin olduğunu mu gösterir?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bir defa son kısmı hemen söyleyeyim; biz Esed’in Suriye'de iktidarda kalmasını cinayet olarak görüyoruz. Çünkü Esed denilen bu adam devlet terörü estiren birisidir. 1 milyona yakın insanı öldüren budur. Bunlar kendi vatandaşıdır, kendi halkıdır. Bütün bu sivilleri öldüren, kimyasal silah kullanan, konvansiyonel silahları kullanmak suretiyle, ağır konvansiyonel silahlar kullanmak suretiyle bunları öldüren bu kişiyi iş başında tutmanın demokratik hukuk devletlerinde bir yeri olabilir mi? Önce bunun bir defa çözüme kavuşturulması lazım. Efendim, işte o giderse kim gelir? O sorun ne benim sorunumdur, ne Sayın Putin’in, ne İran’ın, hiçbirinin sorunu değildir. Kimin sorunudur? Suriye halkının sorunudur. Suriye halkı kendilerini yönetecek en ideal ismi bulurlar diye ben buna inanıyorum. Eğer demokrasiye inanıyorsak, hukuk devletine inanıyorsak, bizim oranın halkına inanmamız lazım. Biz şu anda Suriye halkının en ideal şekilde çözeceğine inanıyoruz. Adaylar ortaya çıkar, adaylar ortaya çıktıktan sonra da Suriye’nin kendi insanı kimin daha uygun olacağının kararını verir.

Tabii yapılan üçlü çalışmalardan sonra, Rusya-Türkiye-İran, ardından bir Astana süreci başlamıştır. Astana sürecinde de yine bu çalışmalar devam etmiş, daha önceki toplantıda belirlenen çatışmasızlık süreci ve bölgeyle alakalı da, yani iyi gidiyordu, fakat son hafta içerisinde maalesef merkezde bir hastanenin vurulması konusu bizleri endişeye sevk etmiştir. Fakat Pazartesi itibariyle orada okulların açıldığını görmek, duymak, bunlar bizi tabii sevindirmiştir.

Şimdi İdlib'deki o çatışmasızlık bölgesinin sınırlarında, sınırın dışında Rusya'nın güvenlik tedbirleri var. İç kısımda da Türkiye'nin güvenlik tedbirleri var. Bu çift güvenlik tedbiri ile oradaki sıkıntıların aşılması yolunda adımlar atılıyor. Şu an itibarıyla Rusya ile Türkiye bu konudaki dayanışmasını sürdürüyor. Pazartesi günü Sayın Putin ile bir görüşmem olacak ve hafta içinde kendisiyle Ankara'da bir yemek yiyeceğiz. Bu konuların hepsini etraflıca görüşeceğiz. Tabii Suriye'de iş kolay değil. Ne gibi adımlar atılması gerektiğini, bunların tamamen terör örgütlerinden arındırılmak suretiyle, bunu tamamen barışın estiği bir zemine nasıl kaydıracağız, bunun gayreti içerisinde olacağız.

Bu konuları da özellikle tabii İran Devlet Başkanı ile de burada görüştük, Astana'da görüştük; trafik bu ara tabii yoğun. Nasip olursa 4 Ekim'de de benim bir İran seyahatim olacak. Bu aynı zamanda bizim daha önce başlatılmış olan Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantımızdır. Ama benden önce de Genelkurmay Başkanımın yine oraya bir seyahati olacak ve Irak Genelkurmay Başkanının bu arada Türkiye'ye bir seyahati olacak. Yoğun bir trafik içerisinde bölgedeki barışa yönelik, sağlıklı bir dönemin temellerini atmaya yönelik adımlarımız var. Bunları hem diplomatik, hem de iç hukuk yönünden devam ettiriyoruz.

SORU: İranlı yetkililerin, özellikle de askeri yetkililerin, üst düzey yetkililerin Türkiye’ye ziyarette bulunduğunu belirttiniz. Türkiye ile Rusya’nın işbirliği içerisinde olması, bu bölgede Türkiye’nin NATO üyeliğini etkiler mi? Yani Türkiye’nin NATO üyeliğinin zayıfladığını söyleyebilir miyiz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi bunların hiçbirisi bizim NATO üyeliğimizde herhangi bir zayıflık getirmeye yönelik bir gelişmeyi teşvik edici adımlar değildir. Yani bugün NATO üyesi birçok ülke sadece NATO içindeki ilişkileriyle yaşamıyor, NATO dışında da birçok ilişkileri var. NATO dışındaki birçok ülkelerle ticari ilişkileri var, savunma sanayine yönelik ilişkileri var, vesaire. Dolayısıyla biz de şu anda İran bizim komşumuz ve sınırdaşız. Rusya aynı şekilde komşumuz, böyle bir durumumuz var. Bunlarla bizim şu andaki ticari ilişkilerimize baktığımız zaman, Rusya ile biz bir ara 36 milyar dolara kadar ticari ilişkilerimiz çıktı, ki bu bir zirvedir, böyle bir konum var. Tabii ki biz oradan doğalgaz, petrol, bunu aldığımız için o bizim ticari hacmimizi artırıyor, o ayrı bir konu. Ama bunun yanında mesela bir turizmde şu anda Rus turistlerinin neredeyse bir numaralı tercihi Türkiye olmuştur. Şu anda Almanya’yla olan turizmde, Rusya Almanya’yı geçmiştir, böyle bir konuma geldik. Bunları bu şekilde devam ettiriyoruz.

Aynı şekilde İran, İran’la da bizim tabii stratejik noktada bir defa doğalgaz, petrol, bu tür alımlarımız var. Yani bunları biz bir kenara bırakamayız. Çünkü bunlar bizim olmazsa olmaz ihtiyaçlarımız durumunda. Bunun yanında da tabii onların bizden ithal ettikleri çok çok önemli kalemler var.

Bütün bunların yanında tabii NATO ülkeleriyle de şüphesiz ki ilişkilerimiz bu noktada önemli. Biz bunlardan birini at, öbürüne sarıl, böyle bir şeyimiz yok. Şu anda NATO içerisinde özellikle sorumluluğunu en ideal şekilde yerine getiren ülkelerin başında diyebilirim ki, yani Amerika'dan sonra, Almanya gibi birkaç ülkeden sonra Türkiye gelir. Bakın Afganistan’dan neredeyse bütün ülkeler çekilmiştir. Ama en ciddi manada, Amerika’dan sonra Afganistan’da Türkiye var. Şu anda Kabil Havalimanı’nın korunması, güvencesi tamamen Türk askerinin elindedir. Bütün bunları yapıyoruz.

Bütün mesele nedir? NATO içerisindeki ülkeler olarak biz birbirimizi anlayabildik mi? Acaba biz birbirimize karşı gerçekten saygılı mıyız? Örneğin ben Türkiye olarak NATO üyesi ülkelerden ihtiyacım olan silahları alabiliyor muyum? Şimdi ben NATO üyesi olan ülkelerden ihtiyacım olan silahı paramla alamıyorsam, kusura bakmasınlar o zaman ben ihtiyacım olan bu tür silahları NATO dışındaki ülkelerden de almak durumundayım. Çünkü ülkemin güvenliği esastır, söz konusudur; bunu yapmak durumundayım. Az önce saydığım tehdidi altında olduğumuz terör örgütleri var. Bunlara karşı çok daha hassas davranmalıyım. Biz yıllardır, bakın 15 yıldır biz aralıksız iktidardayız. Örneğin, biz dostlarımızdan insansız hava aracı alamadık, vermediler. Paramızla alacağız, vermediler. Bunun dışında diğer birçok silahları istedik, vermediler. Ama şu anda terör örgütüne bunları ücretsiz olarak veriyorlar. Bunu neyle izah edeceğiz? Sıkıntı burada. Bizim mesela şu anda Fransa'yla, İtalya'yla bu noktada anlaşmalarımız var. Bunlar da güçlenerek gidiyor. Dediğim gibi biz dostları artıracağız, düşmanları azaltacağız.

SORU: Kısaca bir konuya dönmek istiyorum. Türkiye’de gerçekleşen darbe girişimi bir yıl içerisinde insanlar tutuklandı, ihraç edildiler. Bu bağlamda Batıdan umduğunuz desteği bulamadınız. Şu ana kadar alınan tedbirlerin azaltılacağını, OHAL’in sona geleceğini söyleyebilir misiniz? Yoksa bu şekilde devam edecek mi?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ben bunun cevabını şöyle vereyim: OHAL bir defa teröre karşı bizim aldığımız bir tedbirdir. Biz iktidara geldiğimiz zaman Türkiye’de olağanüstü hal vardı. Geldik ve bir ay içinde olağanüstü hali kaldırdık. Mesela, bilir misiniz bilmiyorum. Doğu Almanya-Batı Almanya ayrışması olduğu zaman, şu andaki Batı Almanya o zaman 600 bine yakın memuru görevden aldı. Kimse kalkıp da bunların hesabını sormadı, niye demediler. İstisnasız, bir anda görevden aldı. Ben bunu Sayın Merkel’e de sorduğum zaman bana cevabını veremiyor. Sadece şartlar gerektirdiği için diyor. Tamam, senin işin şartlar gerektiriyor da, bende ülkemi devirmeye yönelik bir darbe girişimi var, biz niçin bunu uygulamayacağız? Şu anda yargı bir hukuk içerisinde bunun adımlarını attı, yargılama süreci devam ediyor. Bu yargılama süreci içerisinde bir kısmı görevden alındı, bir kısmı şu anda tutuklu. Bu süreç içerisinde zaman zaman bırakılanlar oluyor, zaman zaman yeni tutuklamalar oluyor. Ama bizde böyle 500 bin-600 bin kişi şu anda görevden alınmadı ve böyle bir sayı içeride değil.

SORU: Benim mesleğimden kişileri ilgilendiren bir konuya değinmek istiyorum. Basın-medya derneklerindeki kişiler Türkiye’de gözaltında olan, tutuklu olan gazeteciler konusuyla ilgileniyor. Türkiye’deki tutuklu gazeteci sayısı dünyada en fazla. Bu konuda, basın özgürlüğü konusunda ne söyleyebilirsiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bir defa şunu çok açık, net söyleyeyim: Türkiye'de basın özgürlüğü noktasında herhangi bir sıkıntı yoktur. Ama şunu ben söyleyeyim: Yani sınırsız bir özgürlük olabilir mi? Basın mensupları da sınırsız özgürdür diyebilir miyiz? Peki, basın mensubu eğer ruhsatsız silah taşırsa ve böyle bir silahla yakalanırsa gereği yapılmayacak mı? Veya hırsızlık yaparsa gereği yapılmayacak mı? Terör eylemine karışmışsa gereği yapılmayacak mı? Teröre yataklık yapmışsa gereği yapılamayacak mı? Teröre destek vermişse gereği yapılmayacak mı? Ajanlık yapmışsa gereği yapılmayacak mı? Şu anda bunların kararını veren siyaset değildir. Bunların kararını veren, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve hukuk devleti içerisinde eğer hukuku bu noktada çiğniyorsa bunlar için de kim olursa olsun gereğini Türkiye Cumhuriyeti'nin yasal mekanizmaları vermektedir.

Mesela özellikle şu ifade zaman zaman kullanılıyor: “Muhalefet medyasının kapatıldığı…” Şimdi bunlar yalan. Ha şunu söylerseniz anlarım: “Darbe medyasının kapatıldığı” derseniz, doğru. Darbeyi yapanların medyasını mahkemelerimiz kapatmıştır çünkü bunlar darbe yaptı. Bunlar kapatılmayacak da kim kapatılacak! Onlar yine oradan darbenin arka odası olarak aynı şekilde çalışmalarını devam mı ettirsinler? Bu kararı veren merci, dikkat edin, mahkemelerimizdir; bunlar vermiştir bu kararı. Şu anda bunlar içerisinde yurt dışına kaçanlar var, şu anda Amerika'da olanlar var. Ben merak ediyorum, Amerika bunları burada niye tutuyor? Bu adamlar buraya niye girdi? Kendileri için burayı en güçlü sığınak buldular ve Pensilvanya'daki FETÖ çetesinin başıyla orada beraberler, oradan yönetiyorlar. Bir kişi değil, iki kişi değil, üç kişi değil.

Asla bunları böyle asparagas haberlerle içeri atmak, öyle bir şey söz konusu değil. Tamamıyla hepsi kaynakları sağlam ve bu kaynaklara dayalı olarak da yargı bunlarla ilgili kararını vermektedir, veriyor. Biz de zaten bunların bir çoğunu bildik, biliyoruz ve bir kısmı da zaten yargılanıyor. Yalnız bunların da söylediği gibi öyle yüzlerce kişi falan, böyle bir şey de içeride yok. Bunlarda gerçek manada gazeteci, yani ben gazeteciyim diyene bir defa inanmayın. Terör örgütü herkese bir tane kart veriyor. Sarı basın kartı sahibi olanların sayısı bunların içerisinde 50'yi geçmez. Durum budur. Onun için de bu oyunlara da gelmemek lazım ve bu konuda yargımız çok hassastır, dikkatlidir ve adımlarını da buna göre atar.

SORU: O zaman darbe girişimi veya başka türlü bir ceza gerektiren işlem yürütmeyen kişiler için basın özgürlüğünü desteklediğini söylüyorsunuz.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Basın özgürlüğü noktasında şu anda bana, şahsıma, aileme, çocuklarıma gerek attıkları başlıklarla, köşe yazılarıyla öyle saldıranlar var ki, ben bunların hakkında zaman zaman çok ciddi manada ileri aşamada oldukları zaman ancak hakkımı mahkemelerde arıyorum. Düşünün, eşime, çocuklarıma haksız yere yaptıkları saygısızlıklar, hakaretler var. Bunları o gazetelerin patronları beni ziyarete geldiklerinde, “Ne diyorsunuz buna” diye sorduğumda, “Olmaz böyle şey” diyorlar. Ama oldu işte bak, siz gazetenizi kontrol etmiyor musunuz? Şimdi ben hakkımı aramayacak mıyım? Buyurun, bana hakaret etmeye devam edin mi diyeceğim? Benim hakkımı arayacağım yer neresidir? Yargıdır, hukuktur. Orada hakkımı arıyorum.

SORU: Rusya ile işbirliği ile çalışmalarınızın olduğunu söylediniz ve Rusya’dan S-400 füze sistemlerinin alınması konusunda görüşmeler var. Ne kadar ödendi ve bu sistem ne zaman operasyonel olacak?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi tabii S-400’le ilgili anlaşmamızı bütün bu gelişmelerden sonra bu adımı attık. Anlaşma yapılmıştır, anlaşmayla ilgili yol haritası belirlenmiştir. Bu yol haritasına göre de fevkalade bir durum olmadıkça biz bu S-400’leri alacağız. Yani eğer Rusya'dan bu konuda olumsuz bir yaklaşım gelmedikçe biz almakta kararlıyız. Ama şunu da söyleyeyim: Mesela Yunanistan'da S-300'ler var. Ne NATO, ne şu anda NATO'nun diğer üyeleri kalkıp da S-300'lerle ilgili herhangi bir şey söylememiştir. Fakat S-400’ler konusunda en gerçekçi açıklamayı NATO Genel Sekreteri Sayın Stoltenberg yapmıştır. Ne demiştir? Bu Türkiye’nin kendi kararıdır ve NATO’da bunu engelleyici bir karar veya madde yoktur ama bilgilenirsek isabetli olur demişlerdir. Ben de burada Sayın Stoltenberg’le yaptığım görüşmede bunları etraflıca konuştuk. Diğer NATO-Türkiye ilişkilerindeki gayretleri konuştuk. Şu anda bizim NATO içerisindeki ülkelerle ilgili konuda da herhangi bir sıkıntı yaşamadığımız gibi, yani bu konuda NATO’nun yapısı içerisinde de böyle bir sıkıntı söz konusu değildir.

SORU: Peki, ne zaman operasyonel olacak, bu konuda biraz bilgi verebilir misiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda süreç başlamış vaziyette ve kaporayı bu hafta içinde arkadaşlarımızın vermiş olmaları lazım. Anlaşma zaten yapılmıştı, ama şimdi biz bir kendilerine kapora veriyoruz ve bu kapora içerisinden ödeme planları başlıyor. Bu ödeme planları da bir taraftan devam ederken tabii onların da üretim noktasındaki süreci başlamış olacak.

SORU: Sayın Cumhurbaşkanı, çok teşekkür ediyoruz.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ben de ekranları başında bizi izleyen tüm dostlara, tüm dünyaya şahsım ve milletim adına kalbi şükranlarımı sunuyorum.