ERHAN ÇELİK: İyi akşamlar, hoş geldiniz efendim. 15 Temmuz Millet Stüdyosu’nda TRT1 Ana Haber’deki yayınımızı sonlandırıp Türkiye’nin nabzının attığı yere, Cumhurbaşkanlığı Külliye’sine geldik. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı ağırlıyoruz bu akşam. Aynı zamanda kendisi tarafından da Külliye’de ağırlanmış oluyoruz. Çok teşekkür ederiz efendim bu yayın için.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ben de çok teşekkür ediyorum, sağ olasınız, var olasınız. TRT’nin ortak yayından şu anda tüm Türkiye’ye sesleniyoruz. En kalbi duygularla aziz milletime selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
E.Ç: Çok teşekkür ederim. Bu akşam bu özel yayında Haber ve Spor Yayınları Daire Başkanımız Yaşar Taşkın Koç’la birlikte olacağız. Özellikle 15 Temmuz sonrasında yaşanan gelişmeleri konuşacağız. 15 Temmuz’un öncesine de gideceğiz bu süreç nasıl geldi, ayak sesleri nasıl duyuldu ve sonrasında neler yaşandı, hepsini tüm açıklığıyla Sayın Cumhurbaşkanımızla konuşacağız.
Efendim, ilk olarak o geceyle başlamak istiyorum. Daha önce farklı televizyon kanallarında, özellikle yabancı medya organlarında o geceyi anlattınız, sonrasında yaşanan değerlendirmeleri…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bende uyandırdığı his, ülkemde doğrusu böyle bir şeyi eğer hissedeceksem, düşüneceksem, bu benim ülkemde hiç mi hiç akla hayale gelmez ve gerek ülkedeki birlik, beraberlik, dayanışma ruhunun bu kadar iyi gittiği bir dönemde böyle bir havanın estirilmesi gerçekten düşündürücüydü. Ve haberi aldığım zaman zaten ilk etapta -daha önce de söyledim eniştemden- inanmadım, yani ‘olmaz böyle bir şey, dalga mı geçiyorsun’ dedim. Tabii daha sonra inceleyip vakit geçtikçe baktık ki belli kanallardan teyitler gelmeye başladı, tabii o zaman ne yapacağımızı orada hemen Berat Bey’le görüşmeye, konuşmaya başladık. Hemen atacağımız adımlarla tabii ulaşmak istediğimiz telefonlara da o anda ulaşamadık, daha sonra ulaşma imkânını yakaladık. Fakat dedik ki ilk mesajımızı verelim. Ve onlar hazırlıklarını yaptılar, davet ettik, bu arada bizler tabii bağlantı kurmanın hala gayreti içerisindeydik. Ve onlarla yaptığımız açıklamanın duyurulmadığını veya duyulamadığını veyahut o anda bazı teknik nedenlerle devreye girilemediğini öğrendik. O zaman dedik ‘yapılacak bir şey kaldı, çünkü televizyonlar da artık yayına girmiş vaziyetteler, dedik biz cep telefonlarıyla bağlanalım.’ Cep telefonlarıyla 4 ayrı kanala bağlandık ve bu 4 ayrı kanalla sesimizi duyurma fırsatını bulduk. Çünkü uluslararası medya, ne yazık ki yalan-yanlış haberlerle birçok şeyler saptırarak verdiler, yani şahsımla alakalı yok Almanya’ya irtica talebinde bulundu gibi bu tür asparagas yalan-yanlış haberler... Tabii elhamdülillah ne kitabımızda, ne inancımızda böyle bir şey söz konusu olamaz. Biz bu harekete başlarken, bu adımları atarken bir şeye inanarak bunu yaptık, biz dedik ki, biz kula kul olmayacağız, sadece Allah’a kul olacağız ve bu yola da böyle çıktık. ‘Ben aziz milletimi şu anda meydanlara davet ediyorum, havaalanlarına, havalimanlarına davet ediyorum ve ben de sizlerin arasında olacağım’ dedim. Tabi aynı mesajı, bu mesajı müteakiben gerek Sayın Başbakanımız, gerek Emniyet Teşkilatımızın ileri gelenleri, gerek yargı mensuplarımız, yani Anayasa Mahkemesi’nden tutunuz da yüksek yargı ve diğer yargı makamlarına varınca kadar yapılanın bir Anayasa suçu olduğu ifade edilmek suretiyle bunlara yönelik neler yapılabileceği duyuruldukça ve buradaki o dik kuruş, bazı askeri makamlardan yapılan bu noktadaki açıklamalar, bunlar tabi havayı bir anda çok kısa zamanda olumlu istikamette dönüştürdü, tersine çevirdi.
Tabii şimdi biz orada o durumla karşı karşıya kaldık da, şimdi bulunduğumuz yerden tabii nasıl ayrılacağız? Orada helikopterle gelip dolaşanlar filan var, artık hava kararmış vaziyette. Tabii bütün bunlarla beraber de sağ olsun yanımdaki bütün güvenlik ekibim, onlar kendilerine göre tedbirlerini aldılar. O güvenlik ekibimin içerisinden 2 şehidimiz var, Rabbim onlara rahmet etsin, Rabbim onlarla bizi inşallah cennetinde buluştursun. Ve hemen süratle çok yakın bir noktada olan bizim helikopter pistine hareket ettik, zaten bu arada ailemiz hazırlanmıştı, hemen oraya geçtik.
O gece benim için önemli isimlerden bir tanesi de pilotumdur, helikopter pilotlarımız, o noktada gerçekten hem cansiperane, hem de çok şeyi göze alarak o adımı attılar. Ve ‘yakıtım bitene kadar onlar beni yakalayamaz ve ben söylediğiniz hedefe ulaşırım’ dediler ve bizi 15 dakikada gerçekten Dalaman’a ulaştırdılar. Ve tabii Dalaman’da, 4 ayrı noktada uçaklarımız hazır bekliyordu. Biz Dalaman’a inerek oradan makam uçağımıza bindik ve uçağımızla hareket ederken de pilotumuza ilk etapta hedef olarak ‘sen şöyle kalk bakalım dedik’ 2 hedef verdik, ‘ya Ankara, ya İstanbul’ dedik ve yola koyulduk. Tabi belli bir noktaya gelene kadar da hala pilot nereye ineceğimizi bilmiyordu, yani İstanbul mu olacak, Ankara mı olacak, bunu bilmiyordu. Tabii artık gecenin kararan saatleri, helikopterle kalkışımız, ondan sonra Dalaman’a gelişimiz filan onlar bir civarı olan bir noktaydı. Ve uçağımız hareket etti ve Biga çevrelerindeydik ki biz pilotumuza ‘İstanbul’a inelim’ dedik. Dedi ki, ‘pist karanlık’. Dedim ‘Sen karanlığa inemiyor musun?’ ‘İnerim, ama riski var.’ ‘Bizim uçağımızın kısa mesafede durma, kısa mesafede havalanma kabiliyeti olan bir uçak, dolayısıyla bunları hesap ederek kendi aydınlatmalarınla buna in.’ Dedi ki, ‘Endişem buralarda tank, kamyon, şu-bu pistin üzerine koyarlarsa bizim için tehlike olur.’ Dedim ‘o zaman pistin üzerinde birkaç tur at. Ne kadar yakıtın var?’ ‘3-4 saatlik yakım var’ dedi. ‘Problem değil o zaman’, rahat, onu yaptık.
Bu arada İstanbul Emniyet Müdürümüzle görüştüm. Mustafa kardeşime de çok teşekkür ediyorum, 10-15 dakika içerisinde onlar kuleyi temizlediler. Kule temizlenince pist aydınlatıldı ve pist aydınlatıldıktan sonra da rahatlıkla piste indik. İndik ama, apron doluydu, aynı şekilde terminal önünde on binlerce insan bekliyordu. Ve 2 kez F-16 uçaklarıyla, ses hızını aşmak suretiyle -herhalde buraya bomba atanlar oraya da bomba atarlardı, bomba yüklü değildiler büyük ihtimalle- orada o ses hızının üstüne çıkarak o patlama yapıyor…
E.Ç: Ancak bu şekilde etkileyebilirlerdi.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet. Konukevi’nin zaten camlarını filan da patlattı, hatta orada birkaç yaralı vardı. Ve bunu bir kez yaptılar olmadı, daha sonra bir daha yaptılar, o arada biz Konukevi’ne girmiş olduk. Ve Valimiz, Birinci Ordu Komutanımız ve Bakanımız beraberce orada bir ufak kriz masası oluşturduk ve buradan da tabi Genelkurmay Başkanının rehin alındığını filan duyduk, ama önce Başbakanımızla da tekrar bir irtibat kurduk ve Genelkurmay Başkanlığına vekâleten Ümit Paşa’yı o arada getirmiş olduk. Çünkü Sayın Başbakan Eskişehir’le kurduğu diyaloglarda -Akıncılar’ı söylüyorum- ‘vurmuyor, bizden yazılı talimat bekliyor gibi bazı şeyler söyledi.
E.Ç: Sayın Başbakandan o sırada yazılı olarak bu talimat istenmiş, sözlü olarak kabul edilmemiş o Üssün Komutanı tarafından.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet. Ve Ümit Paşa’yla bunu konuştuk sonra, Ümit Paşa görüşmeyi yaptı Eskişehir’le, Eskişehir’e gerekli talimatı verdi ve bu talimat verildikten sonra hemen Akıncılar’a bombalama başladı, yani 3 saat, 3,5 içerisinde Akıncılar’a 12 tane bomba atıldı, pist kullanılamaz, helikopterler de uçamaz hale geldi. Dolayısıyla Akıncılar atıl hale gelince daha da rahatlamış olduk. Çünkü Eskişehir bu işin biliyorsunuz harekât merkezidir, harekât merkezi olarak da oradaki bu atılan olumlu adımla daha da bir rahatlama oldu ve zaten ondan sonra iş iyice lehe dönüverdi ve hızlandı.
E.Ç: Halk muhteşem bir direniş göstererek…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet, evet…
E.Ç: Tabir yerindeyse destan yazarak, sokaklara dökülerek, meydanlara dolarak göğsünü siper ederek tanklara karşı durdu.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Orada tabii bizim yani bir-iki hitabımız havalimanındaki vatandaşlarımızdaki heyecanı, coşkusu çok çok farklı. Tabii Emniyet Müdürümüzden orada aldığımız bilgiyle de, yani Boğaz köprülerindeki yapılan bütün o tanklarla yürüyüşler, hatta Boğaz Köprüsünün kulelerinden adeta sniperlarla yapılan ateşler ki bunun neticesinde şehit olan kardeşlerimiz var ve tabii orada da malum birçok şehidimiz oldu. Tabii anlatılacak aslında çok şeyler var; yani tankların altına yatan, paletlerin arasına yatıp da şu anda gazi olarak çıkan Sabri’lerimiz var.
YAŞAR TAŞKIN KOÇ: İki kere, iki tank üst üste.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Sabri, iki tankın arasından çıktı. Bir kolu şu anda sakat; ama inşallah kurtulacak, şu anda operasyonlarını geçiriyor. Bakıyorsunuz bir diğer tarafta albayımız 7 mermi alıyor, o aynı şekilde bir mücadele veriyor. Bir diğer tarafta bakıyorsunuz yine Üzeyir kardeşimiz bir kolunu neredeyse tamamen kaybetmiş vaziyette, ama hala o imanının gereğini, o şehadete koşmanın inceliğini, hassasiyetini taşıyor ve onlar hala bize, ‘Siz nasılsınız Reisim?’ diye bu soruyu soruyor.
E.Ç: Sayın Cumhurbaşkanım, buna ilişkin görüntülerimiz var, yayın içerisinde ekrana da getireceğiz, ama müsaade buyurursanız bir kronoloji içerisinde gideceksek eğer, benim merak ettiğim bir soru var; bu süreç içerisinde Marmaris’ten kalktınız, Dalaman’a indiniz, İstanbul’a geldiniz, bütün aileniz yanınızda, Emine Hanım da can yoldaşınız, hayat arkadaşınız... Sayın Hanımefendi’nin bu konudaki tepkisi ne oldu, neler söyledi, neler paylaştı sizinle?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Gerek eşim, gerek kızım, gerek damadım gerçekten hepsi de bir metanet içerisindeydi. Sadece tabii büyük torun ne oluyor baba diye sürekli babasına soruyordu. Çünkü helikopter karartılmış vaziyette. hakeza tabii uçakta da öyle. Neyse babası onu teskin ediyordu. Tabii bir de ortanca torunum, kızımız var, Mahinur’umuz, o uykuya dalmıştı o esnada. Ama bir de bizim bir 8-9 aylık bir torunumuz var, o tabii şu anda bunların hepsinden bihaber. Onlarla beraber geldik, ama gerek eşim, gerek kızım, hepsi de temkinliydi, yani o noktada herhangi bir telaşları falan yoktu. Çünkü bir şeye inandınız mı orada telaş falan olmaz. Teslimiyet bu noktada çok çok önemli. İnanmak ve ondan sonra da yürümek, bütün mesele budur.
Yani bizim için kaza ve kader imanımızın gereği değil mi? İmanımızın gereği, bitti. Ölüm bizim için haktır, orada da mesele bitmiştir. Öyleyse, bu zaten bir gün gelecek. Şimdi benim mesela yol arkadaşım Erol Olçok orada şehit oldu. Şimdi telefonlarda çekilmiş olan o anı izliyorum, bakıyorum ki kaybetti. Oğlu 17 yaşında Abdullah Tayyip, o da babasıyla beraber orada şehit oldu. Şimdi bunlarla beraber birçok kardeşlerimiz köprünün üzerinde olsun, işte Vatan Caddesi’nde olsun, Esenler’de olsun, Ankara’da Kızılay’da, Külliye’de burada olsun, birçok yerde... Sadece düşünün, Özel Harekât’ta 53 şehidimiz var. Bombayı indirdiler ve orada 53 kardeşimiz şehit oldu. Şimdi bunları neyle izah edeceğiz, neyle anlatacağız, bu ne vicdandır? Bunların insanlıktan nasibi falan yok. Ve bugün Din Şûrası’nın sonuç bildirgesi açıklandı ve gerçekten iki günlük güzel bir çalışma yapmışlar. O 17 maddelik açıklanan sonuç bildirgesi hakikaten çok çok önemli. Bunu detaylandırarak yani kitapçık haline gelmesi-getirilmesi ve bunun da tabii ki milletimiz tarafından bence iyice okunarak anlaşılmasında büyük fayda var diye düşünüyorum.
Y.T.K: Sayın Cumhurbaşkanım, doğru söylüyorsunuz, işte dini açıdan, sosyolojik, psikolojik açıdan bunların çalışmalarının yapılması gerekiyor; ama yine o geceyle ilgili bir yerden başlayarak aslında FETÖ terör örgütüyle ilgili bir şey sormak istiyorum. İlk olduğu andaki düşünceniz, bunları onlar yapıyordur mu oldu?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Onda hiç şüphem yok. Ben bunu zaten biliyorsunuz 2010’dan beri dillendiriyorum. 2010’dan beri bu Fethullahçı terör örgütünün bu ülkede örgütlenme ağının ne denli geniş olduğunu anlatıyorum. Ve bunu ben en yakın mesai arkadaşlarıma anlatmakta zorlandım. Silahlı Kuvvetler’de, Emniyet’te, yargıda, bakanlıklarda bunları hep işledik, anlattık. Bir zaman, yani çoğu zaman şu ifade kullanılıyordu: Acaba delil var mı? Neyin delili olacak, her şey ortada işte. Adamlar kendilerinden başka kimseyi hiçbir yere yaklaştırmıyorlar. Yani diyelim ki bir uluslararası bir seyahate gidiyorsunuz, tabii ben Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı’na diyorum ki; ‘Bunların hepsinden bir çeşni yap, bütün STK’lardan buraya temsilciler al.’ ‘Filanca vermiyor’ diyor, ismini zikretmeyeceğim, filanca onların bu tür sanayi ve ticaret işleriyle güya iştigal eden kuruluşları. Niye vermiyor? ‘Biz tek başımıza organize edelim.’ Kendilerinden başkasına hayat hakkı yok. Dedim ‘Kardeşim, o zaman bundan sonra kesinlikle bunlara ne Ekonomi Bakanlığı olarak, ne de siz bu tür yolculuklarda kota vermeyeceksiniz.’
Y.T.K: Çok doğru söylüyorsunuz, hatta artık eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da söyledi, dedi ki; ‘Cumhurbaşkanı tek başına mücadele etti bu 15 Temmuz başımıza gelene kadar.’ Peki, ben 17-25 Aralık’tan önce de bunlarla ilgili fikir oluşmaya başladığını düşünüyorum; örneğin işte dershaneler meselesi çıktı, ondan önce 7 Şubat’lar, sizin de geriye doğru gittiğiniz zaman bugün, bu konuda özür bile dilediniz, ‘Allah bizi affetsin, daha önce bunları fark edip engellemeliydik’ diye. Ne zaman başladı ilk bunları bu tuhaf davranışları?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi bakın, bunların şöyle tam menşeine inersek; bu bizim iktidara geldiğimizden kısa bir süre sonra ben o zamanki Milli Eğitim Bakanımıza şunu söyledim: Dedim ki, ‘bu dershaneleri kapatalım.’ ‘Niye’ deyince; ‘Kardeşim, bu dershaneler varsa bu okullar niye var, bu okullar varsa bu dershaneler niye var?’ Biz bir şeyi gidermek istiyorsak, bunu hafta sonlarında telafi kursları veririz, yine öğretmenlerimiz verir, hem 3-5 kuruş daha fazla para almış olur, hem de bu çocuklarımız bu telafi kurslarıyla bu açığını kapamış olur.
Y.T.K: Sistem içinde çözelim dediniz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Maalesef bunu anlatamadık ve yani ta Nabi Bey’in dönemine kadar biz dershaneler konusunda bu adımı atamadık, bunlar bizim kayıp yıllarımızdır. Tabii siz de şimdi Başbakansınız, ama bir yere kadar arkadaşlarınıza bir şeyi anlatıyorsunuz, ısrar ısrar ısrar, daha fazla tabii ileri gidemiyorsunuz. Ve en ciddi, en büyük parayı bu adamlar bu dershanelerden kazandılar. Ben diyeyim 1, siz deyin 2 milyar.
E.Ç: Bununla ilgili serveti biliniyor ve konuşuluyor.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii canım. Şimdi bunu kaybedince bunlara ilk tepkileri başladı, çünkü bunlar için en önemli bir kaynaktı, bu kaynak gidince bunlar tabii çılgına döndü.
Y.T.K: Ayrıca, insan kaynağıydı bir yandan da.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Biliyorsunuz ne gösteriler yaptılar, neler yaptılar.
Y.T.K: Büyük kampanyalara çevirmeye çalıştılar.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Kampanyalara çevirdiler, her şeyi yaptılar, demek ki bunların can damarı oydu. Ve insan kaynağı da bunların tabii oralardı. Ondan sonra da havasını atıyorlardı, yani sağdan-soldan seç seç, oradan gel çıkar, çıkardıktan sonra da ‘ben bak şu kadar başarılı öğrenci çıkardım’ diye hava at. Ya zaten sen iyiler içerisinde ortaya bir iyi koyuyorsun. Orada iş başladı aslında, her şey orada koptu. Ve bunun ondan sonra arkadaşlarım da farkına vardılar ve dedik ki; ‘Arkadaşlar, kusura bakmayın, bundan sonra geri adım yok, biz üzerine üzerine gideceğiz.’ Ve onların içerisinde dost diye bildiklerimiz de zaten o arada bizden uzaklaşmaya, kopmaya ve artık aleyhte yazılar yazılmaya başlandı. Köşelerinde möşelerinde vurmaya başladılar. O ana kadar hiçbir şey böyle değildi, her şey aslında menfaat endeksliydi, yani mama ellerinden alınınca bunlar o zaman düşman oldular. Başladılar işte bağırıp çağırmaya. Yurt dışında aleyhte kampanyalar, Avrupa’nın değişik ülkelerinde aleyhte kampanyalar, bunları başlattılar. Öyle veya böyle, şu anda gelinen noktada, yani bizler demek ki adresi bulduk. İlk müdahaleyle de şu anda Silahlı Kuvvetlerimiz ve diğer kurumlarımız içerisindeki bir defa yapılanmayı şu anda iktidarımızla birlikte, inşallah kurumlarımızla birlikte çalışarak temizlemeye başladık.
Şimdi burada bir şey var. Şimdi tabii Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeniden yapılanması, devletin yeniden yapılanması, bizim bu iki başlığı çok iyi değerlendirmemiz lazım. Bunu değerlendirirken ben hukuka aykırı bir adım atalım demiyorum, adalete ters bir adım atalım demiyorum. Ama kusura bakmasınlar, zalime şefkat mazluma ihanettir. Biz şu anda mazlumun hukukunu koruyacağız, bu ülkede işte KPSS sınavlarıyla nerelere nasıl insanlar sokulmuş, bunları sizler de yakından takip ediyorsunuz. Silahlı Kuvvetler’e bu şekilde, polise bu şekilde, yargıya bu şekilde, devletin kurumlarına bu şekilde istedikleri gibi elemanlarını yerleştirdiler. Ve atamaları yaparken, tayinleri yaparken aynı şekilde bütün bunları yaptılar.
Şimdi bunları eğer biz temizlemezsek, biz şehitlerimize bunun hesabını nasıl veririz, gazilerimize bunun hesabını nasıl veririz? Onun için biz bu temizlik harekâtını yapmak durumundayız ve inşallah bunu o kurumlarımızdaki aklıselim sahibi yöneticilerle gerek Silahlı Kuvvetlerimizde, gerek Emniyet Teşkilatımızda, gerek yargıda, gerek tüm devlet kurumlarında el ele verip bakanlarımız başta olmak üzere, Başbakanımız başta olmak üzere, tabii muhalefet partilerinin yöneticileri inşallah başta olmak üzere, çünkü yasamayı dışlayamayız, beraber bunun yapılması lazım, yasama organı ile beraber çalışarak inşallah. Hatta küçük bir Anayasa değişikliği paketiyle de bu iş inşallah başarılırsa, inanıyorum ki çok daha sıkı temel atılmak suretiyle ve bir de tabii OHAL’le bu işi kaynaştırarak mesafe alırız diye düşünüyorum.
E.Ç: Sayın Cumhurbaşkanım, zaten olağanüstü bir dönem, dolayısıyla yaşanan her gelişmenin en ince ayrıntısına kadar detaylandırılıp konuşulması gerekiyor. Bu yayında da söylediğiniz her kelimenin ardından aslında bir soru doğuyor; ama sorulara yetişmekte zorlanıyoruz, öyle bir süreç. O yüzden biraz daha geriye dönerek müsaadenizle sormak istiyorum; ilk Milli Eğitim Bakanlığı’nda bir dirençle karşılaştığınızı söylediniz ve ardından ‘sorunun ne olduğunu saptadık’ dediniz. Bu konuda mahir olan ve aslında çalışmayı yapması gereken yerler istihbarat kurumları. Ve özellikle 15 Temmuz sonrasında da en fazla tartışılan, belki de eleştirilen yer de istihbarat kurumları oldu. O geceden başlarsak şayet, siz MİT Müsteşarına ulaşamadığınızı ifade ettiniz ve bugün bir görüşmeniz daha oldu, öyle tahmin ediyorum ki 4-5 kez de görüştünüz o günden bu yana. Ulaşılamamasının sebebini size nasıl açıkladı? Ayrıca, bu bahsettiğiniz değişim içinde istihbarat teşkilatları nasıl bir dönüşüme uğrayacak?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi değerli arkadaşlar, önce tabii bir şeyi çok hassas ele almamız lazım. Ben bu televizyon programlarında özellikle sadece bir tespit yapıp bazı kurumlarımızı öyle geçmek istiyorum. Nedir dersek, İstihbarat Örgütü yani yıpratılacak bir örgüt değildir. Eğer İstihbarat Örgütüyle ilgili atılacak veya yapılacak bir iş varsa bunu, hükümet değerlendirmesini yapar, ona göre de bizimle de istişare ederse istişare eder kararını alır. Ama sürekli tabii televizyon programlarında İstihbarat Teşkilatımızın üzerine bu denli yüklenirsek İstihbarat Teşkilatımızı çalışamaz hale getiririz.
Şimdi burada ben biliyorsunuz baştan beri bir şey söyledim, nedir? ‘Burada bir istihbarat zaafı vardır’ dedim, tamam. Ama dünyada istihbarat zaafının olmadığı ülke var mıdır? Alın Amerika’yı, alın Rusya’yı, alın Avrupa’nın Almanya’sını, Fransa’sını, İngiltere’sini, hepsi. Hepsinde birçok terör eylemlerinde vesaire istihbarat zaaflarının olduğunu görürsünüz, yani buna yok demek mümkün değil. Ve yine söylemiştim, dere geçerken at değiştirilmez. Bir defa şu süreci bizim başarılı bir şekilde atlatmamız lazım. Benim irtibat kuramayışım, o anda tabii kendilerinin bulunduğu şartlar sebebiyle olabilir, kendileri de bunu bu şekilde ifade ediyorlar. Ve kendileri benim Koruma Müdürüme ulaştılar. Koruma Müdürüme ulaşmak suretiyle de bazı soruları kendisine, yani bulunduğumuz yerde o anda herhangi bir sıkıntı var mı-yok mu vesaire buna benzer…
Y.T.K: Biraz dikkatli olun gibi bir mesaj mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: O tür şeyleri sordular. Tabii gönlüm arzu ederdi ki keşke o anda ben istirahattaydım, benim kaldırılmamı ve benimle böyle bir görüşme yapmayı isteyebilirdi.
Y.T.K: Dolayısıyla bu bahsettiğiniz arama şeyden epeyi önce.
Y.T.K: Gibi. Tabii şu anda biz tabii bu olaylardan hemen sonra kendilerine şunu söyledik: Hemen bir çalışma yapın, bizim tüm İstihbarat Teşkilatına, gerek MİT, gerek Emniyet, gerekse Jandarma istihbaratı. Şimdi Jandarmayla da malum polisin İçişleri Bakanlığı’na bağlanması süreci var ya, dolayısıyla burada istihbaratı da aynı çatı altında koordine edebiliriz, böyle bir çalışma. Ve buna yönelik bir çalışmayı bugün bana sundu ve bunu aynı zamanda tabii Sayın Başbakanla da değerlendireceğiz, paylaşacağız ve bundan sonra da ne gibi adımlar atarız bunları konuşacağız. Örneğin, geçen de söyledim biliyorsunuz, TİB’in kapatılması. Çünkü burası, örgütün tamamen yapılandığı yerdi. Burayı tamamen kapayarak içeride işe yarar yer varsa bunları Bilişim Teknoloji Kurulu alır değerlendirir.
Y.T.K: BTK’ya mı geçecek?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: BTK’ya, diğerlerini ise tamamen…
Y.T.K: TİB’in işlevlerini kim yapacak efendim?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Hepsini oraya vereceğiz, tabii.
E.Ç: BTK’ya mı devredilecek?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: BTK’ya devredilmek suretiyle. Orası zaten aynı işi rahatlıkla yapabilecek güç ve kabiliyette. O olmadı, aynı şekilde şu anda Emniyet İstihbarat, Jandarma veya MİT, burada da değerlendirilebilmesi mümkünse buraya da aktarılabilir. Ama böyle lüzumsuz bir yeri tutmanın hiçbir anlamı yok. Çünkü onu gördük artık, burada ciddi bir yanlış yapıldı ve bu yanlışın sonuçlarını da gördük. Dolayısıyla bunlarla birlikte çalışmanın anlamı yok, tamamen orayı kazıyarak işi bitirmemiz lazım.
Y.T.K: Yani onarılamayacak, restore edilemeyecek kadar kötü diyorsunuz.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Hayır, hiç gerek yok.
Y.T.K: Sayın Cumhurbaşkanım, biraz önce dediniz ki, ‘bazı kurumları yıpratmamak lazım.’ O zaman şu da akla geliyor: Türk Silahlı Kuvvetleri’yle ilgili de bir düzenlemeler yapılmaya devam ediyor. Türk Silahlı Kuvvetleri de bu süreçten büyük hasar aldı mı, terörle mücadelede bir zaaf gösterme ihtimali var mı, bu tür şeyler de tartışılıyor.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi tabii bu süreçten yıpranmama veya zarar görmeme diye bir şey olmaz, çünkü yapmaları gereken bir görev var. Kendi içine ne değil? Hakim değil. Aynı şey polisimiz için de geçerli. Ama böyle bir kalkışmayı polisimiz yapmadı. Neresi yaptı? Silahlı Kuvvetlerimizin içinden bu oldu. Düşünün, kendi komuta kademesine yaptıkları muameleleri izlediniz değil mi? Genelkurmay Başkanı’ndan tutunuz, bütün kuvvet komutanlarına varıncaya kadar ellerini kelepçeleyerek, kendilerini yere yatırarak her türlü hakareti yapmak suretiyle kendi yanlarında taşıdıkları emir subayları kendilerine ihanet etti. İşte aynen benim yanımdaki kurmay gibi, o da aynı ihaneti yaptı. Sadece o değil tabii diğerleri de.
E.Ç: Öncesinde hiç şüpheniz oldu mu efendim, özellikle yaverinizle alakalı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii bunlarla ilgili şüphelerimiz vardı. Bunlarla ilgili şüphelerimizde biz bütün eş-dost ahbap hepsine sorduk, ya bir soruşturun edin bakalım, kimdir? Köyüne varıncaya kadar, mahallesine varıncaya kadar incelettik, herkes tabii bize şöyle iyidir-böyle iyidir, hep bunu anlatıyorlar. Yani bunlar takiyeyi çok çok iyi yapıyorlar, kendilerini gayet iyi gizliyorlar ve gayet iyi gizledikleri için zaten hep gelen referanslar olumlu.
E.Ç: Sizi en fazla şaşırtan hangisi oldu efendim, hangi ihanet?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Hangisi olmadı ki. Bu noktada da yaptığımız şeyde insani istihbarat diyoruz, onunla çalışıyoruz, ama bakıyorsunuz oradan da yine isabetli kararlar alamadı. Ben şimdi artık dedim ki, tekrar ben cumhurbaşkanlığımda da, şu an itibariyle başbakanlığımdaki korumamı, alacağım Koruma Müdürümü onunla beraber çalışacağım. Ve şu anda Emniyet’ten Polis Müdürü arkadaşım bu görevi ifa ediyor ve onunla beraber yola devam edeceğiz.
Y.T.K: Emir subayının görevini?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet. Ama şöyle bir baktığımız zaman, tabii 10 bine yakın gözaltında olan malum buradan insan var. Tabii basit bir rakam değil. Ama burada kalır mı? Söyleyeyim, kalmaz, bu daha devam eder.
E.Ç: Nasıl devam edeceğiyle ilgili konuşursak şayet Cumhurbaşkanım…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Herkes konuşuyor şimdi, konuştukça bir şeyler çıkıyor, yani halkalar sökülmeye başladı.
Y.T.K: Terörle mücadeleyle isterseniz tamamlayalım; bu bir zafiyet olmaz mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Yok, yani ben öyle veya böyle. Bakın şu anda terörle mücadele devam ediyor. Bundan sonraki süreçte bir de şu ortaya çıkacak: Terörle mücadelede aksak yönler, aksamalar, bunların içinde bu alçaklar, bu ahlaksızlar ne kadar var; şimdi bir de bunlar çıkacak ortaya. Onu provoke edenler de var, şimdi o tür bilgiler gelemeye başladı.
Y.T.K: İşbirlikleri.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii. Yani bölücü terör örgütüyle işbirliği halinde olanlar var, Suriye’nin kuzeyinde PYD’yle işbirliği halinde olanlar var, DAEŞ’le işbirliği halinde olanlar var maalesef. Şimdi bunlar ifadeler alınırken ortaya hepsi yavaş yavaş çıkıyor. Bunları biz gerçi seçim kampanyalarında tanıdık, biliyoruz. Zaten bakıyorsunuz her siyasi partiyle bunlar pazarlık halindeler, çünkü bunlarda ilke diye bir şey yok, ilkesiz bunlar. Onun için de nerede ne zaman, ne yapacakları hiç belli olmaz, tam bir bukalemunlar, böyle bir durum var.
E.Ç: Bundan sonrasını konuşurken özellikle soruşturmanın ne yöne devam edeceği, nasıl genişleyeceğiyle alakalı en çok merak edilenlerden birisi de, bu mekanizmanın, bu hain örgütün siyasi bağlantıları deşifre olmuyor mu, olmayacak mı? Siz az önce bahsettiniz, yani Milli Eğitim Bakanlığı’nda kendi arkadaşlarıma bile anlatamadım dediniz. Buradan hareketle, özellikle daha önce mensubu olduğunuz parti ve diğer muhalefet partilerinden de bu tür çalışmalar bekliyor musunuz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda tabii bütün arkadaşlarımız yoğun bir çalışmanın içindeler, bütün bakanlıklar yoğun bir çalışmanın içinde, herkes neyin ne olduğunu gayet iyi farkında ve ben de mesela Cumhurbaşkanlığı’nda Devlet Denetleme Kurulu’nu tamamıyla bu görevle görevlendirdim, o da yoğun bir şekilde bunu çalışıyor. Sayın Başbakan Teftiş Kurulu’nu aynı şekilde bununla görevlendirmiş vaziyette. Bakan arkadaşlarımıza gerek burada yaptığımız Bakanlar Kurulu’nda, gerekse Sayın Başbakanın Çankaya’da yaptığı Bakanlar Kurulu’nda kesinlikle bu işin üzerine amansızca gitmemizin gereğini hep telkin ediyoruz, bunu yapmak zorundayız, başka çaremiz yok.
Y.T.K: Bugün de çok vurguladınız, bir gevşeme olabilir endişesi mi duyuyorsunuz yahut da bazen ‘işte o değildir, bu değildir’ gibi müdahaleler mi oluyor?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Hayır, yani insanoğlu bu, bakıyorsun belli bir şeyden sonra rehavete kapılıyor, artık bu işler bitti noktasına kendisini getiriyor. Ama yok, daha henüz bitmez, daha durun bakalım, en ciddi şeyi daha yeni başlattık.
E.Ç: Tehdit sona erdi mi efendim?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi bu tür şeylerde biliyorsunuz terörün tehditlerinin sona ermesi diye bir şey olmaz, o ancak kazınmanın bitmesiyle ki o işte kanser hücresi diyoruz ya, bu kazınıp atılırsa, o virüs kazanıp atılırsa ancak ondan sonra, ‘tamam, temizlendi artık’ diyebiliriz, ama şu anda böyle bir şey henüz daha yok, işin başındayız. İşte şu anda 20 gün oldu, kararlılıkla gideceğiz. Ama ben tabii tüm medyanın şu anda takındığı tavır sebebiyle çok memnunum, ama bu tavrı medya da korumalı, iş dünyamız korumalı.
Burada biliyorsunuz 2 gün önce uluslararası Türkiye’deki yatırımcıların CEO’larıyla görüşmemiz oldu 300-350 kişinin katıldığı, iyi bir görüşmeydi. Bugün yerli sanayici ve işadamlarımızla bir görüşme yaptık TOBB’un ve hepsinden bu konularda destek istedik, yardım istedik ve hepsinde bir kararlılık gördüm. Ve bu sürece yönelik de tabi gerek buraya, gerek Hükümetimize şükranlarını hep ifade ettiler, aynı kararlılıkla bundan sonra da devam etme ricasında bulunduk. Ben doğrusu tüm işadamlarımızı bu konularda kararlı gördüm, birlikten, beraberlikten yana olduklarını gördüm. Bu birlik, bu beraberlik bizde olduktan sonra Allah’ın izniyle bu işi aşarız.
Hele hele bu millet var ya bu millet, tankların altına yatacak kadar kavi bir imana sahip bu millet var ya, Allah’ın izniyle biz bu milletle işte bir olduk, iri olduk, diri olduk, kardeş olduk, hep birlikte Türkiye olduk, şimdi de bu beraber bu yolda yürüyeceğiz.
Y.T.K: Çok ta tartışılan ya da işte zaman zaman gündemimize gelen bir şey vardı, o geceden itibaren. Doğu ve Güneydoğu’daki bütün vatandaşlarımız da batıdaki kardeşleri, Karadeniz’deki kardeşleri gibi aynı tepkiyi verdiler. Bence bu açıdan da birlik, beraberliğimiz için çok iyi oldu. Hani böyle bir Türk-Kürt ayrımı, kavgası vardır gibi derler ya… O açıdan görüşünüz nedir?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda bakıyorsunuz, git Van’a, Van kaynıyor maşallah, aynı şekilde Batman, aynı şekilde Muş, aynı şekilde Siirt, Diyarbakır, tüm buralar maşallah kaynıyor. Her gece oralarda bakıyorsunuz sabah namazlarına kadar bir dinamizm var. Yani işte ezanlarla birlikte, biliyorsunuz salalarla birlikte halk ayağa kalkıyor, yani ezanlar susturulmadı, susturulamadı, salalar hakeza aynı, tam aksine onlarla beraber halkımız harekete geçiyor, onlarla beraber canlanıyor ve onlarla birlikte de orada kendilerine has olarak yapması gereken ibadetlerini yapıyor ve bu işe de bir ibadet aşkıyla adeta sarılıyor. Milletimden Allah razı olsun.
E.Ç: Efendim, az önce bahsettiniz tankların önüne yatan halkımızdan, göğsünü siper vatandaşlarımızdan, rahmetle anıyoruz bir kez daha, çok acı kayıplarımız da oldu, bütün bunlara ‘tiyatro’ diyenler çıktı. Üstelik rahmetli Erol Olçok gibi size bu kadar yakın, İlhami Varank gibi başdanışmanlarınızdan Sayın Varank’ın ağabeyi gibi. ‘Tiyatro’ olarak değerlendirenler de çıktı, görüyoruz ki geride bıraktığımız süre içerisinde onlar da bundan utanarak artık bu iddialarından geri çekilmiş ve dillendiremez olmuşlar. Çünkü bu halk gerçekten bir destan yazdı ve o destanın yankıları her akşam meydanlarda sürüyor. Müsaade ederseniz şimdi o destanı yazanlardan iki kardeşi ekranlara getirmek istiyorum. Sizin çağrınızla birlikte evden koşup buraya geliyorlar ikiz kardeşler ve 15 Temmuz sabahı ayrılmak zorunda kalıyorlar hayatlarında ilk kez, çünkü birisi şehit oluyor, diğeri gazi…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: 16 Temmuz.
E.Ç: Evet, 16 Temmuz. Şimdi o iki yiğidin, soyadları da Yiğit, o iki yiğidin öyküsünü birlikte izleyelim, ardından devam edeceğiz efendim.
(VTR’nin gösterimi)
E.Ç: Sayın Cumhurbaşkanım, dilerseniz bir müddet ara verebiliriz. Bugün buna ilişkin görüntünün seslendirmesini yarım saat içerisinde tamamlayamadım. Boğazım izin vermedi, her kelimede düğümlendi. Yaşadığınız duyguyu milletimiz de hissediyor ve anlıyoruz sizi. Pek çok hikâye var, her gün sizi ziyarete geliyorlar, siz ziyaretlerine gidiyorsunuz. Bunların arasında en çok etkilendiğiniz, sesi kulağınızda çınlayan biri var mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabi bunların hepsi de bizi duygulandırıyor, duygulandırmayan hiçbir tanesi yok. Kah şehidimizin görüntüsü bizi duygulandırıyor, kah şehidin annesinin, babasının, dedesinin, onların kullandıkları ifadeler bizleri duygulandırıyor. Gazilerimizin kimisinin bakıyorsunuz kolu kopmuş, kimisinin kolu parçalanmış, kimisinin dizden ayağı yok, hala onların bu haliyle kullandıkları ifadeler çok çok ilginç. Ben tabi bunları görünce, duyunca milletimle iftihar ediyorum, bu millet büyük millet. Ve bütün bu ailelerin ortaya koydukları tavır, işte geçenlerde 88 yaşında bir annenin evladının gazi olmasıyla ilgili olarak telefonda bana söyledikleri ister istemez milletime olan güvenimi daha da artırıyor. Bunlarda istisna olmaz, hepsi birbirinden etkileyici, hepsi gerçekten birbirinden geleceğe yönelik bizim imanımızı, bizim azmimizi artırıcı olaylar.
Kısacası, şehitler tepesi elhamdülillah boş değil, boş kalmayacak, bu olay bunu gösterdi. Ve darbeler tarihi inanıyorum ki 15 Temmuz’u çok farklı yazacak. Ve bizim şu andaki genç kuşaklarımız için, oralardaki şehit olan, gazi olan, o olayların içinde olan, işte az önceki ikiz kardeşleri gördük, bu ikiz kardeşlerimizin eşlerinin durumunu gördük. Ve bakın geleceğe bakış çok önemli. ‘Artık evlatlarımı babaları gibi yetiştirmek istiyorum’ diyor, şu anda bunun hesabı içerisinde olmak, bu çok farklı bir anlayış. Milletimin imanı, azmi inşallah ülkemizi birçok alanda da muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkartacaktır.
Biz artık sadece bunlarla hemhal olmayacağız, şimdi kendimize hedefler belirleyeceğiz. Bununla birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi çok pekiştirdik. Bu meydanlarda şu siyasi parti, bu siyasi parti, bunlar yoktu; bu meydanlarda sadece demokrasi ve şahadet vardı, bu meydanlarda sadece vatan vardı, bu meydanlarda sadece adeta ben ‘Allah yolunda ölüyorum’ diye koşanlar vardı. Bu meydanlarda adeta 1071’den bu yana gelişin izleri vardı ve 1453’ün izleri vardı, Çanakkale’nin ruhu vardı bu meydanlarda, İstiklal Savaşı’nın ruhu vardı. Tabii bütün bunlarla beraber istikbale bir yürüyüş vardı.
Şimdi ben buradan Pazar günü için de seslenişimi yapıyorum, inşallah Pazar günü hep birlikte şu parti, bu parti demeksizin, tek bayrağımızla Yenikapı Meydanı’nda toplanacağız ve 81 vilayette aynı anda dev ekranlardan İstanbul Yenikapı izlenecek. Ve buraya Meclis Başkanı’mız katılacak ki Meclis Başkanı’ma özellikle teşekkür ediyorum. Çünkü o gece Meclis kapalı olduğu halde, Meclis’in çalışma günü olmadığı halde, bu olaylarla hemen Meclis’e koşup ve ardından Ankara’da olan 100’ü aşkın milletvekilimizin oraya yetişmesiyle Meclis’i çalıştırmaları bize neyi hatırlattı? İstiklal Savaşı’nı hatırlattı.
E.Ç: Sayın Bekir Bozdağ’ın oradaki seslenişi hala kulaklarımızda çınlıyor.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet, bu tabi çok çok önemli bir olaydı. İkinci defa bu Meclis gazi oldu. Eskiden ‘Gazi Meclis’ti, o unvanı almıştı, şimdi ikinci kez Gazi Meclis oldu, çok çok önemli.
Ve tabi şimdi yurt dışından gelenler filan, pek gelen yok ya, gelenler de hiç olmazsa geldikleri zaman, ha, ‘biz milletvekiliyiz’ öyle mi? Öyleyse şu hale bak. Öyle Londra’dan, Paris’ten, şuradan, buradan kurusıkı atmakla olmuyor bu iş. Gel ya gönder bir temsilcini de burada, bir demokrasi ülkesinde demokratik parlamenter sisteme nasıl darbe yapmak istemişler, bunu gel bir gör yerinde. Sahip olduğunuz, ülkenizde kendilerine yer verdiğiniz bu haşhaşilerin neler yaptığını bir gelin görün. Tayyip Erdoğan’a ‘diktatör’ diyebilirsiniz, iktidarını beğenmeyebilirsiniz; ama insaf edin de gelin bir görün, ne var bu ülkede. Ama yok. Sadece o kendilerine ait malum haberleşme organlarıyla yalan-yanlış, asparagas haberlerle ne yazık ki hala bu süreçte “fakat, ama, ancak”, bunlarla işi yönlendirme çalışıyorlar. Yönlendiremeyeceksiniz, bu ülkede milli iradeyi söndüremeyeceksiniz, durduramayacaksınız, bu ülkeyi parçalayamayacaksınız, bölemeyeceksiniz. Belki bir öleceğiz, ama bin dirileceğiz, çünkü bu milletin ruhunda bu var, aynen buğday başakları gibi.
E.Ç: Meydanlar da bunu gösteriyor zaten.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Meydanlar bunu sabahlara kadar gösteriyor. Hiç yoruldular mı? Yok. Geçen akşam Külliye’nin önüne şöyle bir çıkayım dedim, çıktım, bana ne dediler biliyor musunuz? ‘7’sinden sonra biz ne yapacağız?’ 7’si Pazar, Pazar’dan sonra biz ne yapacağız diyorlar? ‘Size biz sinyalleri veririz, siz yeter ki istim üzerinde olun’ dedik.
E.Ç: Efendim, az önceki serzenişinizde çok haklıydınız, özellikle darbe girişiminin ardından ülkelerin Türkiye’ye gelip özellikle bu kalkışmanın izlerini görme noktasında çok eksik olduklarını biliyoruz, biz gazeteci olarak da gözlemleyebiliyoruz, özellikle dış basında yazılanlarla bugün reelde, gerekçe yaşananlar arasındaki farkı. Ama peki neden böyle? Yani bu soruyu sordunuz mu, sizde bir cevabı var mı? Fransa’da Charlie Hebdo’nun hemen arkasından onlarca ülke lideri kol kola girdi ve bir birlik gösterisi gerçekleştirdi ki kıyas kabul etmeyecek bir kalkışma ve bir terör olayıydı bu. Ancak, Türkiye’ye döndüğümüzde burada iki başlı bir tutum var, neye bağlıyorsunuz siz bunu?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şunu çok açık ve net söyleyeyim ben: Batı, Türkiye’nin güçlenmesini istemiyor, bunun başka izahı yoktur. Ve hep ikircikli davranışlar içerisinde oldular. Şu süreçte bile bazıları telefon etti, telefon ettikten sonra, ‘ama bazı haberler alıyoruz’ diyorlar. ‘Neymiş aldığınız haberler?’ diyorum. ‘Çok insan işlerinden oluyor, işte asker askerliğinden oluyor, polis polisliğinden oluyor.’ Eee?.. ‘İşte bunlar bizi endişelendiriyor.’ Dedim ‘Önce siz benim 239 vatan evladımın şehit olmasını hiç incelediniz mi? Siz benim ülkemde 2196 tane şu anda gazi var, yaralı var, bunları hiç incelediniz mi, bunun hesabını hiç sordunuz mu? Size bu propagandaları, bu aklı kim veriyor? Siz bir Cumhurbaşkanı olarak muhatabınızla hiç konuştunuz mu, bizden bilgiyi aldınız veya güveneceğiniz bir ismi buraya gönderip de yerinde bir inceleme yaptırdınız mı?’ Başlıyorlar kem-küm etmeye; böyle siyaset olmaz.
Bak İsveç eski Dışişleri Bakanı çıktı, gümbür gümbür açıklama yaptı ve kendi Başbakanına, kendi şu andaki Dışişleri Bakanına, onlara da haddini bildirdi. Ama haddini bilmez ki… Niye? Bu bir karakter meselesi, bu bir cibilliyet meselesi... Çünkü bunlar yıllar yılı hep bu tür yanlışlar üzerine, bu ideolojik saplantılar üzerine hayatlarını sürdürdüler. Gel bunu bir incele, bak; yok. Ama bunlar Türkiye’nin şu anda kendine yeter hale geldiğini gördükleri için rahatsız oluyorlar ve her geçen gün daha da güçleneceğiz. Bak şu anda düşünün daha ilk gün piyasaya sürülen döviz 2,5 milyar dolar. Bakın çok enteresan size bir rakam daha vereceğim; 15 Temmuz’dan bu yana…
Y.T.K: 20 günde.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: 20 günde vatandaşlarımız 10 milyar dolar bozdurmuşlar. Bu var ya, dövize meydan okumaktır, 10 milyar doları bozduruyor ve Türk Lirasına geçiyor. Şimdi bunu niye söylüyorum? Çünkü bu olay bizi asla şöyle bir ‘acaba ne olacak halimiz’; buna götürmesin. Çünkü biz 2023’e emin adımlarla yürüyoruz. Hep söylerim; mali disiplinden taviz vermeyeceğiz ve o duruşumuzu, istikrarla ilgili duruşumuzu koruyacağız. Ve şu anda bu istikrar hamdolsun devam ediyor ve devam edeceğiz. Ekonomiyle ilgili bakanlarımızın kararlı duruşları ve piyasalardaki şu andaki duruş hep bunları gösteriyor.
Y.T.K: Orada bir tehdit görmüyorsunuz değil mi, ekonomide sorun yok?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Hayır hayır, gayet iyi gidiyoruz, şu anda bir sıkıntı yok. Finans sektöründe bir sıkıntı yok, piyasalarda bir likidite sıkıntısı var mı? Yok. Bunlar da gayet iyi gidiyor. Zaten bu tür ülkelerde, darbeleri yaşayan ülkelerde hep bu sıkıntılar olur, ama bizde olmadı. Bakın eski olağanüstü halleri düşünün, eski olağanüstü hallerde piyasada ekmek bulmakta zorlanırdınız.
E.Ç: Her şey karaborsa satılırdı.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Her şey karaborsa olurdu. Gider millet alır, evine stoklar, daha sonra da çürür atar; böyleydi. Ve meydanlarda insan bulamazdınız. Ama şimdi tam aksine, benim milletim şu anda sabahlara kadar meydanlarda. Ne markette, ne bakkalda, şurada-burada herhangi bir sıkıntı söz konusu değil.
E.Ç: Bilakis ekmeğini bölüşüyor, getirdiği yemeği paylaşıyor.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Kimisi evinden yapıyor alıyor geliyor işte. İşte önümüzde burada çadırlar kuruluyor, çadırlarda ikram üstüne ikram, Kızılay’da öyle, Külliye’de böyle. İstanbul’da aynı şekilde, Erzurum, Samsun, Antalya, Adana, İzmir, her yer, Diyarbakır, Batman, Van, her yer böyle. Konya, Kayseri, her yer böyle. Bana 81 vilayeti şimdi saydırmaya kalkmayın, hepsi böyle elhamdülillah.
Y.T.K: Sayın Cumhurbaşkanım, biraz önce söylediniz, Batıdaki önyargılar yanında şu yavaş yavaş olumlu sesler de çıkmaya başladı herhalde Türkiye’deki gidişatı gördükçe, inşallah da artacaktır.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet.
Y.T.K: Burada şöyle bir sorun var mı: Dediniz ya, beslendikleri kaynaklar, o beslendikleri kaynaklar yanında Türkiye’nin bugüne kadarki lobi faaliyetlerinde de bu FETÖ’nün mü acaba biraz etkisi vardı, işte İngiltere’de para vererek yazı yazdırdıkları, rapor yazdırdıkları ortaya çıktı. Akşamüstü biz yayına gelmeden önce Amerika Birleşik Devletleri’ne verdiğimiz dosyalarda var galiba, hep parayla yurt dışında da iş yaptırdıkları görülüyor. Herhalde bu alanlara da el atacağız böyle devamında.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda tabii biz onların yedirdiği gibi para yediremeyiz, o ayrı mesele.
Y.T.K: Yok yok, en azından onlara bugüne kadarki devlet imkanlarını artık…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii, bunların sadece İngiltere’deki o senatör müydü, aldığı zannediyorum 114 bin pound muydu, böyle bir şey, çok ciddi bir rakam almış. Aynı şeyi bakıyorsunuz şeyde de var, yani Amerika’daki senatör ve milletvekilleri içerisinde de aynı durum söz konusu.
E.Ç: 238 gruptan bahsediliyor efendim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi de dün mesela galiba Mısır’da bir televizyona röportaj vermiş ve bu televizyonun arkasında da yine bir aslında terörist var. Ve oradaki ifadesinde 170 ülkede örgütlü olduklarını ifade ediyor; okulları vesaireleri filan olduğunu ifade ediyor. Fakat şu anda bazı ülkelerden önemli sesler gelmeye başladı hamdolsun, Pakistan gibi. Aynı şekilde Sudan, Somali, bunların okullarını kamulaştırmaya ve kapatmaya başladılar. Öyle zannediyorum ki bu Balkanlar’a da şu anda sıçrayacak. Sağ olsun Balkanlar’dan şu anda dönem başkanı olarak Bakir kardeşimden çok çok sürekli bu süreci böyle saat-saat, an be an takip etti ne oluyor ne bitiyor diye, yani onların da çok ciddi bir tavrı olacağına inanıyorum. Ve bu diğer ülkelere de sıçrayacak. Çünkü bunların oralara sıçramaması, yarın o ülkelerde de bunlar çok ciddi bela olacaktır, biz bunları şimdiden hatırlatıyoruz. Tedbirlerini alırlar-alırlar, almadıkları takdirde bedelini öderler.
Y.T.K: Şu örneği görüp de korkmayan büyük sorundur. İade süreciyle ilgili çalışmalar sürüyor anladığım kadarıyla, çok daha ciddi şekilde dosyalar verildi.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda dosyalar hazırlanıyor, biliyorsunuz bugün yine bir mahkemenin onlarla ilgili verdiği karar var ve tabii savcılıkların açtığı dosyalar davalar vesaire. Bütün bunlarla beraber şöyle bir 10-15 gün içerisinde zannediyorum belli bir noktaya gelir. Belli bir noktaya geldikten sonra da Dışişleri Bakanı, Adalet Bakanımız ve benim bir özel temsilcim, arkadaşlar da gerekli gördükleri heyeti yanına alıp bu maskesi düşmüş şu anda tam bir çıplak adeta suçlu konumundaki kişiyi bulup ne yapıp yapıp Amerikan makamlarına da anlatacaklar.
Y.T.K: Kaçabilir mi efendim?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ama ben şunu tekrar söyleyeyim: Amerika bizden bugüne kadar hangi teröristi istediyse biz verdik, bize belgeler gönderin demedik. Şu anda da biz Amerika’ya diyoruz ki; gelin bu işi daha fazla uzatmayın. Bu bizim Milli Siyaset Belgemize girmiş ve Milli Güvenlik Kurulu’muzun hükümete teklifi karşısında hükümetimizin aldığı kararla bu belge içinde yerini almıştır, bundan daha büyük belge olur mu?
Y.T.K: Başkan Yardımcısı da geliyor, herhalde onunla bunları konuşacaksınız?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda 21’inde galiba Dışişleri Bakanları geliyor.
E.Ç: Yaşar Taşkın Koç’un sorusu arada kaynasın istemedim efendim, kaçma ihtimaline karşın…
Y.T.K: Kanada’dan bahsediliyor, belki Mısır…
E.Ç: Mısır da keza işte o açıklamayı yaptı.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bunların hepsi artık bir yerde Amerika’nın kendi sorumluluğudur, yani böyle bir kaçma fiili, kaçma eylemi olduğu zaman Amerika bunu nasıl izah eder, doğrusu ben de onu çok çok merak ederim.
E.Ç: İzah edemez herhalde.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Madem Green Card’la ülkenizde yaşıyor, işte bizim kendisiyle yaptığımız görüşmede Sayın Obama, ‘Gönderdiğiniz, göndereceğiniz tüm belgeleri ilgili arkadaşlarımız inceleyecekler ve hukuk içerisinde ne yapılırsa onu da yapacağız’ dediler, göreceğiz.
E.Ç: Bu arada çok kritik bir ziyaretin tarihi yaklaşıyor, 9 Ağustos’ta Rusya’ya gideceksiniz, Rus Lider Putin’le biraraya geleceksiniz. Bu yayına girmeden önce şöyle bir bakarken Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın’ın TASS Ajansına verdiği bir açıklama dikkatimi çekti, bu görüşme öncesinde daha da anlamlandırdım doğrusu; Suriye konusunda Rusya’yla belirli bir noktaya gelinebileceğini ifade ediyordu özetle söylemek gerekirse. Bir taraftan İran ve Rusya’yla ilişkiler iyileşiyor, diğer taraftan özellikle FETÖ terör örgütünden kaynaklı Amerika’yla ilişkilerde bir stabil durum söz konusu, oradan bir cevap bekleniyor. Bu dış politikada farklı bir yöne eğilimin de ilk mesajları olabilir mi efendim?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Her şeyden önce tabii şu anda bizim için ‘birini bırak, birine koş’ anlayışı yanlış. Biz tabii uluslararası camiada isteriz ki hepsiyle münasebetlerimizi iyi tanzim edelim. Şu anda Amerika’nın Rusya’yla arası kötü değil ki, farklı düşüncede de olsalar, birbirlerine olumsuz da baksalar münasebetlerini hiçbir zaman kesmezler. Ama biz Rusya’yla aramızda maalesef istenmeyen bir uçak hadisesi yaşandı. Ve 8 ay kadar zaman içerisinde maalesef bu olumsuzluk devam etti. Daha sonra biz kendilerine bir mektup yazdık ve kendileriyle bu süreci artık kapatalım, çünkü Türkiye’nin Rusya’yla olan ilişkileri, yani çok çok bölgede önem arz eden bir süreçtir. Dolayısıyla bu iki bölgede belirleyici ülkenin birbirinden ayrı yaşaması, birbirine uzak düşmesi doğru değil, bunu bir defa çözelim diyerek ve bu olayla ilgili üzüntümüzü de kendilerine ifade ettik. Ve buna karşı da olumlu yanıtlar aldık. Ondan sonra ben özel temsilcimi İbrahim Beyi aynı şekilde Özbekistan’daki bir toplantılarına gönderdim, orada onların yine Sayın Putin’in özel temsilcisiyle görüşmeleri oldu ve bu görüşmelerden sonra da süreci hızlandırdık.
Şimdi de 9’unda inşallah biraraya geleceğiz. Ve bu biraraya gelişimiz hem siyasi olacak, hem ekonomik olacak, ticari olacak, kültürel olacak, bütün bu alanları kapsayacak şekilde St. Petersburg’da bu görüşmeyi gerçekleştireceğiz. Ve bu görüşmeyle birlikte günübirlik yapacağımız bu ziyaretle inanıyorum ki birçok şey rayına oturacaktır. Geçmiş döneme göre belki çok daha farklı gelişmelere vesile olacaktır. Tabii çok önemsediğimiz konu, özellikle bölgede Suriye meselesidir. Biz Suriye meselesinde geçmişte Sayın Putin’le bu konuyu çok görüştük.
Y.T.K: Uçaktan hemen önce G-20’de çok da olumlu görüşmeler oldu diye biliyorum.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Orada oldu, daha önce de oldu. Şimdi temennim odur ki verimli bir görüşme burada yaparsak, ardından biliyorsunuz Çin’de G-20 Zirvesi var, G-20 Zirvesi’nde bunları daha da pekiştiririz, inşallah hayırlı neticelere de ulaşırız.
Y.T.K: İnşallah.
E.Ç: Uçak düşürme hadisesinde özellikle bu terör örgütü FETÖ ile ilintilendirilen ve soruşturmaya da yansıdığı anlaşılan bazı haberler geliyor, bunlar da o görüşmede değerlendirilecek ve eğer varsa somut deliller paylaşılacak mı Sayın Cumhurbaşkanım?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi bu konuda tabii somut deliller varsa arkadaşlarıma söyledim, ‘böyle bir şey varsa bunları bize getirin’ diye. Önümüze de gelmesi halinde biz Sayın Putin’le onları da paylaşırız. Fakat o konuyla bunları birbirine acaba bulaştırmak veyahut da birbiriyle ilintili hale getirmek ne kadar doğru olur, onu da özellikle yine teknik arkadaşlarımla, siyaset bilimcisi arkadaşlarımla tekrar konuşacağız, görüşeceğiz. Ve Rusya’da da bunları tekrar ele alma fırsatımız olacaktır.
Y.T.K: Sadece Rus uçağının düşmesi değil de geriye bakıldığı zaman şimdi çok sayıda haberler çıkıyor da, siz de şunu düşünüyor musunuz: Çözüm sürecinde bir sürü yaşanmış sıkıntı, Türkiye’de bombaların patlaması, Hrant Dink cinayetiyle ilgili şimdi yeniden bir soruşturma ve tutuklamalar hatta başladı. Türkiye’de yaşadığımız bir sürü bizi çok rahatsız eden Danıştay saldırısına kadar, çoğu da işte hükümeti çok zor durumda bırakan, Türkiye’yi zor durumda bırakan işlerdi. Bunların hepsinde bir FETÖ bağlantısı şüphesi de artık oluşmaya başladı mı? Araştırmalara böyle bakıyor muyuz tarihe geriye dönük artık?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bu tür bir paranoya bizim için doğru olmaz ve bu yaşam çekilemez hale gelir. Ve bu, artık ben biraz belki ileri gidiyor olacağım ama, böyle bir şarlatanı bu kadar büyütmenin anlamı yok. Bu kadar böyle zannettiğiniz gibi…
Y.T.K: ‘Her şeye muktedir biri değil’ mi diyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Değil ya, bu kadar öyle kabiliyeti olan birisi değil. Bu sadece şu anda işte beddualarıyla bilmem neleriyle yatıyor kalkıyor, bilmem ne yapıyor falan, kendine böyle bir şeyler oluyor. Yani bu yaptıklarını çok abartmayalım, hiç gerek yok. Ve şu anda bakın Türkiye’de bunun takımından kalanlar oluyor mu? Herkes kaçıyor, fırsatını bulan kaçıyor. Ve diyor ki; ‘ben dönmek istersem Türkiye’ye dönerim.’ Ben ta yıllar önce Olimpiyat Stadı’nda oradaki bir gecelerinde Türkçe Olimpiyatlarıydı, oradan çağrı yapmıştım Türkiye’ye gelin diye. Niye gelemedi? Çok enteresandı.
E.Ç: Sayın Cumhurbaşkanı, tam burada…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şurayı söyleyeyim: Ve beni güya zora sokmamak için gelememiş o zaman.
Y.T.K: Niye zora girecekmişsiniz ki gelirse?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Hesap başka da onun için.
E.Ç: Efendim, orada, o çağrıda gazeteci olarak sorgulayarak bir kinaye hissetmiştim, o gün siz o çağrıyı yaparken bu kinayeyle mi çağırıyordunuz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi buna kinaye nazarıyla bakmak belki çok da doğru olmaz; ama ben tabii oradaki vatandaşın tavrına bakarak bir şeyi artık gün yüzüne çıkaralım. Neydi o? Bir efsane meydana getirilmiş. Şimdi orada olanların kahir ekseriyetinin onu tanımadığını biliyorum. Ama öyle bir efsane var ki ortada ve bu efsaneye o tribünlerde olanlar hepsi de maalesef farklı yaklaşımlarla… Hani diyor ya, ‘o bize şah damarından daha yakın’ diye. Bunu diyecek kadar sapkın bir yapı var ortada.
Y.T.K: Bugün dediniz, Tanrılaştırıyorlar.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet. Ve bu sapkın yapıyı acaba bozar mıyız? Niye gelmek istemiyor? İşte bundan dolayı gelmek istemiyor. Çünkü orada olursa efsaneleşiyor. Ama buraya geldiği zaman birçok şeyler ne olacak? O zaman meydana çıkacak. Ve tabii o çok manidardı, yani ‘biz hükümetimizi zora düşürmek istemeyiz’ demesi. Senin davan yok bir şeyin yok o zamanlar, madem böyle bir durumda çık gel; gelemedi, çünkü üst akıl öyle diyordu da onun için.
E.Ç: En kritik soru bu efendim; o üst akıl, yani bu kapasitede değil dediniz, şarlatan olarak ifade ettiniz, daha fazlasını da hak ediyor ve söylenebilir, ama o üst akıl noktasındaki öngörüleriniz nelerdir, ifade edilebilir mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii biliyorsunuz bunu ben çok çok önceleri bir yurt dışı seyahatten dönerken uçakta basın mensubu arkadaşlarıma söylemiştim, yani bunu yöneten bir üst akıldır. O üst aklın verdiğiyle hareket ediyor, yoksa kendinden değildir bunlar diye.
YAŞAR TAŞKIN KOÇ: Taşeronluk mu yaptı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii. ‘Üst akıl’ bundan sonra literatüre oturdu. Şimdi burada bu üst akıl ki onun ne olduğunu, içeriğini açıklamayı doğru bulmuyorum, şu anda yine görevini yapıyor. Peki, nereye yönelik yapıyor? Türkiye’ye yönelik yapıyor. Bu nedir? Şimdi orada üst aklın bu kişi işine geliyor, işine geldiği için de onu şu anda orada kullanıyor. Çünkü dert; güçlü bir Türkiye istemiyorlar, Türkiye’yi bölmek istiyorlar, bizim milli birliğimizi, beraberliğimizi parçalamak istiyorlar ve bunu parçalamak için de malzeme bu, bundan daha güzel malzeme olamaz. Bu karara vardılar ve beslediler, büyüttüler, ülkemizin üzerine bu şekilde saldılar. Türkiye’de ümmeti parçaladılar, milleti parçaladılar, aileleri parçaladılar. Ama inşallah şu olayın çıkışı bizim için yeni bir milattır. Adeta yeniden bir istiklal mücadelesinin, istikbal mücadelesinin başlangıcıdır, ben öyle bakıyorum.
Y.T.K: ‘Hak şerleri hayreyler’ sözünün bence somut bir gecesi ve sabahı oldu.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Eyvallah. Sizin zor zannettiğiniz birçok şeyde nice kolaylıklar vardır. Ve bir başkasında da; her olanda hayır vardır.
Y.T.K: Sayın Cumhurbaşkanım, şu saatte bizi en çok merakla dinleyenlerden bazıları da şunu merak ediyorlar: 2010 KPSS’si iptal edildi, o sınava girenlerden 150 bin civarında insan merak ediyor. Şimdi bunların bilmiyorum Sayın Başbakan, sayın bakanlar, yargı ne diyor. Bunların tamamı mı gidecek, yoksa bunların içinden bu işin içinde kopya çektikleri, işte FETÖ’ye üye oldukları düşünülenler mi gidecek, bu sorun nasıl çözülecek?
E.Ç: Eleme nasıl yapılacak?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tespit edilenlerin hepsi ayıklanacak bir defa. Çünkü onlar hak etmediler, hak etmeyenler orada kalamaz. Ve hak edenler de hakları iade edilmek suretiyle iadeyi itibara kavuşacaklar.
Y.T.K: Yani önce hepsi alınacak, sonra mı eleme?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi orada hak etmeyenler var, bunlar hak etmediler.
Y.T.K: Zaten açığa alıyor…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bunların KPSS’yle ilgili o noktada başladı ya, neye göre başladı? Kim hak etti kazandı, kim kazanmadı, bunları şimdi ayıklıyorlar, araştırmaları yapılıyor, bu araştırmanın neticesinde de hak etmeyenler tamamen ayıklanacak, hak edenler de orada kalacak, devam edecek.
E.Ç Sayın Cumhurbaşkanım, bu 2010, 2011, 2012, öncesi için de geçerli ve fakat daha net anlaşılması için soruyorum, şöyle bir algı var: 2010 KPSS sınavıyla memuriyet hakkını kazanan…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: 2010 öncesi şu anda programda yok, 2010 itibariyle şu anda bu çalışma yapılıyor.
E.Ç: Tümü memuriyetten çıkarılacak mı efendim?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Diyorum ya şimdi, bu araştırma…
Y.T.K: Kopya çekenler ve FETÖ üyesi olanlar…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Araştırma yapılmak suretiyle burada kopya çekenler kimler, bunlar bir defa çıkarılacak. Bir de tabii o malum yere üyelikleri tescillenmiş olanlar, bunlar çıkarılacak.
E.Ç: Hak eden, alın teriyle, emeğiyle memuriyet hakkı kazananlar kaygılanmasın diyelim, rahat bir nefes alsınlar.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii tabii. Yani KPSS’nin tamamının iptali diye bir şey söz konusu değil. İlintili olanlar, hak edilmeyenler bunlar ayıklanarak bunlar çıkarılacak.
Y.T.K: Sayın Cumhurbaşkanım, biraz önce de söylediğimiz gibi işte çok iyi şeylere vesile olan bir süreç yaşadı Türkiye. Bunun sonunda da işte ilk defa 4 parti çok uzun zaman sonra bir metinde anlaştı, çok güzel bir şey oldu. Siz, Sayın Başbakan, Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli’yle görüştünüz. Pazar günü Sayın Bahçeli geliyor. Sayın Kılıçdaroğlu’na bugün bir çağrı daha vardı, siz de söylediniz, gelip gelmeyeceği konusunda bilmiyorum şu saate kadar bir cevap geldi mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi tabii bu Pazar günkü miting Cumhurbaşkanlığımızın organizasyonunda illerin vali, belediye başkanlarıyla müşterek yapılan bir organizasyon. Tabii biz bu organizasyonda gönlümüz özellikle gerek iktidar Partisi, gerek CHP, gerekse MHP liderlerinin de katılımının olduğu ve meydanlarda da sadece Türk bayrağının olduğu, parti bayraklarının olmadığı bir miting yapalım ve bu mitingde de gerek Sayın Bahçeli, gerek Sayın Kılıçdaroğlu, onlar da, iktidar partisi başkanı Sayın Yıldırım, Meclis Başkanımız hep birlikte birer mesaj verelim ve bu mesajla birlikte de birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi daha da pekiştirelim, çünkü milletin buna ihtiyacı var. Ayrılığa gayrılığa ihtiyacı yok ve ona da fırsat yok, bunu da bekliyor. Şimdi böyle bir durumda yani artık kaş-göz olmaz.
Mesela şimdi söyleyeceğim, kusura bakmasın; benim başdanışmanlarımdan bir tanesinin mesela televizyonda bir açıklaması oldu ve bu açıklamayı ben çok çirkin buldum. Haber gönderdim kendisine, ‘açıklamasını yapsın ve özür dilesin’ dedim. Böyle bir şeye hakkınız yok. Ve bir siyasetçi de değilsiniz. Şu anda burada bir yerde Cumhurbaşkanının danışmanı olarak bir memur hüviyetindesiniz. Sağ olsun o da bir metin ele alarak özür dilemiş gerek Sayın Bahçeli’den, gerekse MHP camiasından. Bunlara tabii çok dikkat etmemiz lazım. Çünkü biz burada bir birlik ruhu arıyorsak, bir kardeşlik ruhu arıyorsak, bu ruh Çanakkale ruhu neyse şimdi yeniden tarih yazacağız dedik ya, bu da bir 15 Temmuz ruhu olarak yansıyacak. Şimdi bak Boğaz Köprüsü’ne ne dedik? 15 Temmuz Şehitler Köprüsü dedik değil mi?
Y.T.K: Evet.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Kızılay Meydanı’na, 15 Temmuz Demokrasi ve Şehitler Meydanı. Parlamentonun önüne yine aynı şekilde…
E.Ç: TRT stüdyosunu aynı şekilde değiştirdik, 15 Temmuz Millet Stüdyosu yaptık efendim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Öyle mi?
E.Ç: Evet, ana haber bültenini sunduğumuz...
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi bütün bunlarla bir mesaj veriyoruz, nedir bu? İşte bu tam manasıyla güçlendirilmiş bir demokrasi, bu budur ve bunu bizim bir defa geliştirmemiz lazım. Ve bir de, artık Türkiye demokrasiyi çok daha farklı bir şekilde ele alacak, farklı bir şekilde dünyaya mesaj verecek, bak dünya milletleri, eğer siz gerçek manada demokrasi sahibiyseniz, otokratik, teokratik, otoriter, dikta, bütün bu rejimlere karşı, tank olsun, top olsun, uçak olsun istediniz mi sandığın gücünü hiç kimse deviremez, bunun kararını vereceksiniz. Şimdi Türkiye’de 15 Temmuz’da olan olay budur.
Bizim milletimiz dünyada örnek bir yere oturmuştur 79 milyon, şimdi bunu bizim devam ettirmemiz lazım. İnşallah bununla ilgili videoları, CD’leri İngilizce, Fransızca, Arapça olarak hazırlayıp bütün dünyaya bunları servis edeceğiz. Bunun yanında aynı şeklide yazılı materyaller, bunlar hazırlanıyor, gerek Cumhurbaşkanlığı makamı olarak, gerek Anadolu Ajansı olarak bunlar hazırlanacak, TRT olarak vesaire, bunları hazırlayıp yine birkaç dilde bunları dünyaya servis edeceğiz, bu gerçekleri bizzat kaynağından görsünler, öğrensinler, bilsinler diye.
Ve bilsinler ki, demokrasi kolay kolay elde edilmiyor, ama elde edildi mi ondan sonra da demokrasi kolay kolay kaybedilmiyor. Artık Türkiye 10 yılda, 15 yılda bir ihtilallerle, darbelerle anılmayacak, bu onun en güzel ifadesi olacak.
Y.T.K: Bu açıdan Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli’yle galiba görüşmeniz çok olumlu geçti ve onların da bu birlik, beraberlikte ellerini taşın altına koymaya yatkın oldukları izlemini ediniyorum görüşmelerden.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Kendi aralarında mı?
Y.T.K: Yok yok, sizinle yaptıkları görüşmede.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ha, bizim görüşme bu noktada burada gayet iyi geçti. Yani biz o ifadeler ve görüşmemizden de sadece böyle bir daraltılmış anayasa paketiyle inşallah kalmayız dedik. Yani böyle bir asgari müşterekleri hedef alan bir anayasayla başlayalım, yani asgari müşterekleri kendi aranızda bir konuşun edin seçeceğiniz arkadaşlarla, daha sonra da eğer uygun bulursanız, daha önce 62 maddeye kadar çıkmıştı ve 4 partinin de dördünün de orada temsilcileri vardı, arzu edilirse tekrar bu bırakıldığı yerden devam eder ve yeni anayasayı çıkarma imkânı da bulunur. Ama şu anda böyle bir imkan yok, öyle görülüyor. Öyleyse asgari müşterekte, ağırlıklı olarak şu dönemde, şu olağanüstü halde hangi maddeler üzerinde durulması gerekir, bu 10 madde midir, 15 madde midir, neyse bunların üzerinde durulsun ve adım süratle atılıp Parlamentodan bu geçilirse çok çok isabetli, çok çok hayırlı olur. Zannediyorum şu anda partiler birer temsilci herhalde görevlendirmiş olmaları lazım ve çalışıyorlar.
E.Ç: Bugün belki de en fazla kullandığınız ifadeydi milli birlik ve beraberlik. Bu konuda herkes üzerine düşeni yapmalı, keza muhalefet partilerine çağrınız da oydu. Programın en başında medyanın bu tavrını koruması gerektiğini ifade ettiniz, tabi ki medya da bu konuda üzerine düşeni yapacak. Ama özellikle içinden geçtiğimiz bu süreçte üstelik çok da uzak olmayan gazetelerden, televizyonlardan, sosyal mecralardan birtakım saldırılarla karşı karşıyayız, hiç olmayan hakaretler, iftiralar, iddialar. Bunlar da bu söylediğiniz milli birlik ve beraberlik vurgusunu temelden sarsıyor. Özellikle medyayı da içine alarak bu konuda kendisini savcı, kendisini hakim, kendisini polis, kendisini jandarma gibi ifade ederek sağa-sola çağrılar yaparak insanların üzerine kin ve tahrikle toplumu ayaklandırmaya çalışan bir grubun da varlığı söz konusu. Bunu bizzat ben kendi üzerimde yaşayarak hissediyorum. Bu birlik ve beraberlik duygusunu sizin nezdinizde daha da güçlendirmek için ne yapmamız gerekir efendim?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet, öncelikle bir defa şuna inanacağız: Kem söz sahibinindir. Hakaret en çok bize geliyor, bizim yediğimiz hakareti kolay kolay herkes yemiyor ve bize her taraftan saldırıyorlar, sadece içeriden değil, hem içeriden, hem dışarıdan. Ve sadece şahsıma da değil, aileme varıncaya kadar bugüne kadar çok saldırılar yedik. Biliyorsunuz son olarak da işte Kongre Merkezimizin açılışında da ifade ettim, dedim ki böyle böyle, ‘şahsımla ilgili hakaretlerden dolayı açılmış davaları çekeceğim’ dedim ve bu konuyla ilgili olarak da avukatlarıma talimatı verdim, onlar da süreci başlattılar.
Ha, burada farklı düşüncelerde herkes olabilir, medyada herkesin aynı düşüncede olması şart değil. Fakat farklı düşüncede de olsan eleştiri yaparsın, bu saygındır, ama hakaret ve iftira etme hakkı yoktur. Şimdi bunu yaptığın zaman işte bu başka bir hakkı doğurur. Eğer inançlı bir insansa, sadece bu dünyada değil, ebedi âlemde de bunun bedelini öder. Ama inancımız itibarıyla, bu dünyada bizim yapacağımız iş nedir? Yargıya müracaattır. Sizin yapacağınız nedir? Yargıya müracaattır. Ben şimdi bir defalığına olmak üzere, tabi bazı istisnalar var, onları bir kenara koymak suretiyle avukatlarım davaları geri çektiler veya çekiyorlar şu anda. Sizlerin de yapacağı iş, avukatlarınızla bu noktada bence hukuk yolunu denemek. Yani onlara diyelim ki siz televizyonda bu işi yapamayabilirsiniz, ama yazılı medyada olsanız köşeden cevap vermek suretiyle de bir dalaşa girmenin hiçbir anlamı yok, bunlar bu ülkenin birliğine fayda sağlamıyor, zarar getiriyor. Bir de mesela televizyon ekranlarından birbirleriyle çatışanlar var, artık buralarda da bu işi yavaş yavaş düşürmemiz lazım.
E.Ç: Aynı televizyon ekranlarından FETÖ’cü olduğumu duydum, aynı zamanda ajan olduğumu duydum, eşim üzerinden hakaretlere maruz kaldım ve bunlar maalesef arkadaşlarımızın bildiği televizyon yayınlarıydı. Özellikle ve özellikle milli birlik ve beraberlik vurgusunun güçlenmesi gereken bugünlerde ben de bu konuşma üzerine bir defalık yaptığım tüm başvuruları geri çekerek, temiz bir sayfa açarak bundan sonrası için önüme bakacağım sizin düsturunuzla.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: En idealini yaparsın, en hayırlısını yaparsın. Ve bu böyle olumsuz, kötü şeyler yazanların, yapanların hepsinin de o yanlarına kar kalacaktır. Hele hele insanların ailevi hayatlarıyla uğraşmak, onlarla dalaşmak kimsenin ne haddinedir, ne hakkıdır.
Y.T.K: Sanıyorum sonuna geldik ama, bu arada ben taradım bir soruyu atlamışız, bu da merak ediliyor. Sayın Cumhurbaşkanım, Genelkurmay Başkanlığı taşınacak mı? Bu da medyada çıkan haberler arasında vardı.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda gündemde böyle bir şey aslında yok. Şu var gündemimizde: Burada her şeyin kararını tabi sivil olarak vermek o da doğru değil. Nedir? Ha bunları Silahlı Kuvvetler’le istişaresini yapıp, bunlardan hangileri şu anda şehirlerin merkezinden farklı yerlere, çevreye çıkarılabilir? Geçenlerde Sayın Başbakan ifade etti, mesela diyelim ki topçu tugayları veya tank tugayları vesaire gibi, bunların hakikaten şehir merkezlerinde olması doğru bir şey değil. Niye şehir içinde duruyor ki bunlar? Bunların artık tamamen kendi hesaplarını yapacak şekilde, mevzi oluşturacak yerleri kendi tespit edecek şekilde…
Y.T.K: Askeri açıdan…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Askeri açıdan, bunları sınırlara doğru kaydırmamızda fayda var. Ankara’nın, Konya’nın, Kayseri’nin göbeğinde bunların ne işi var. Ve buralar tabi çok önemli aynı zamanda araziler ve bu arazilerde çok güzel yeşil alanlar, parklar vesaire, bu tür yerler oluşturmak suretiyle… Biliyorsunuz, yeşil alan dediğiz zaman 2 yer akla gelir, ya askeri kışlalardır, ya mezarlıklardır. Şimdi burada böyle bir adım atılırsa, yani buralar hakikaten halkın tamamen emrine veyahut da orada bazı oluşmuş konutlar vesaireler filan varsa bunlar yine gerek kamunun hizmetinde olacak şekilde böyle bir planlama, projelendirme yapılmak suretiyle bir de bunu ekonomiye kazandırma noktasında bazı adımlar atılabilir. Tabi bütün bunlar ülkemiz için çok büyük bir kazanca dönüşmüş olur.
E.Ç: Çok teşekkür ediyoruz efendim, süremiz sona erdi.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ben çok teşekkür ediyorum.
E.Ç: Pek çok soru geldi, en çok gelenlerden birini atladık, müsaadenizle onu da sorayım, kamuda izinleri soruyorlar. Keza bugün gelirken astsubay eşi müstakbel eşi olmadığı için tek başına düğün yapan bir gelin haberi vererek geldik buraya. Kamuda izinlerle ilgili durum ne kadar sürede netleşir efendim?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Kamuda izinler…
Y.T.K: ‘Sinyal veririz, şimdilik tetikte olun’ demiştiniz biraz önce.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Yani kamuda izinlerle neyi kastettiniz?
Y.T.K: Şu anda izinler yasak, izin alınmıyor kamuda.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Siz yıllık izinleri diyorsunuz. Şu anda Hükümet değerlendirmesini yapıyor, şurada bir normalleşme sürecine geçer geçmez o izinler…
Y.T.K: Sinyali biz vereceğiz diyorsunuz yani.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabi tabi.
E.Ç: Tekrar çok teşekkür ediyoruz efendim, çok sağ olun.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ben de ekranları başında bizi izleyen aziz milletime şahsım ve milletim adına tekrar en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Ve bu attıkları adımları kesinlikle unutmak mümkün değil. Benim milletim dik durdu, eğilmedi ve bir şey için koştu, işte o demokrasiydi, o şahadetti, o ‘Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz’ hükmüne ram olmaktı, onun için milletimle iftihar ediyorum, var olsunlar. Bütün geride kalan ailelerine başsağlığı diliyorum. Onlar benim kardeşlerim, artık onlar benim de ailelerim, onun sorumluluğu içerisindeyim ve var olsunlar.
Pazar günü 81 vilayetle inşallah aynı anda Yenikapı’dan hep beraber kendilerine yayınlarımızı yapacağız. Pazar günü Yenikapı’dan kucaklaşmak üzere diyorum, hayırlı geceler diliyorum.
E.Ç: Türkiye’nin nabzının attığı yerdeyiz, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Sayın Cumhurbaşkanımızı konuk ettik özel bir yayınla. Çok teşekkür ediyoruz bu saate kadar ekranları başında bizleri takip ettiğiniz için efendim. Başka bir yayında yeniden görüşmek üzere hoşça kalın.