Salih Nayman: İyi akşamlar efendim, bugün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeyiz ve de gençlerle cumhurun Reisini buluşturmak için buradayız.
Bugün hem bir yandan misafiriz, hem de yayın anlamında ev sahibiyiz. Ev sahipliği anlamında hoş geldiniz efendim.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Hoş bulduk, sağ olasın.
Salih Nayman: Bir yandan gençlerle soruları tabii ki soracağız, onlar bugün asıl söylenecekleri söyleyecekler olacak. Ama onlardan en başta en azından bir rol çalıp bugünkü o tarihi kararla, bugünkü AK Parti’nin dönüşümüyle ilgili soruyu Banu El’le başlatmak isteriz efendim.
Banu El : AK Parti için de, Türkiye için de çok kritik bir viraj dönüldü diyebiliriz aslında bugün için. Sayın Binali Yıldırım AK Parti’nin yeni genel başkan adayı olarak kamuoyuyla paylaşıldı. Bundan sonraki süreç nasıl işleyecek ? hem AK Parti’nin geleceği için, hem de Türkiye’nin geleceği için nasıl günler bizi bekliyor, ne derseniz efendim?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Öncelikle tabii genç kardeşlerimle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, milletin evinde biraraya gelmekten duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum.
Burası malum sizin eviniz, şahsımın ne mülküdür, ne malıdır, sadece buranın bekçisi konumundayız, buradan milletimize, ülkemize, devletimize başarılı hizmetler verebilirsek ne mutlu bize. Ve bu kadar özenle hazırlamış olduğumuz bu Külliye işte bugün sizlerle bizi buluşturmuş bulunuyor, yarın bir başkasıyla. Bugüne kadar 10 bini aşkın muhtarımızla burada biraraya geldik. Bugün gündüz 81 vilayetten gelen gençlerle yine burada bir aradaydık, sporcularla bir aradaydık. Olimpiyatlara katılacak olan, Paralimpik Olimpiyatlara katılacak olan gençlerle bugün burada buluştuk, biraraya geldik. Bu imkân bizi ülkemizin tüm insanlarda örnekleriyle, onların temsilcileriyle biraraya gelme fırsatını bizlere veriyor.
Hele hele şimdi yapmakta olduğumuz camiyle Külliye arasındaki bir kongre salonumuz var ki gerçekten çok çok muhteşem olacak, en azından bir yarı opera binası da diyebileceğimiz özelliklere sahip bir bina olarak şu anda bitmiş vaziyette.
Ve hemen onun altında bir Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi yapıyoruz, şu anda Türkiye’de bundan daha büyük bir kütüphane olmayacak. İlk etapta 5 milyon ciltlik bir kütüphane olarak bitiriyoruz inşallah, şu anda temelleri atılıyor, dijital ortama da yayınları alacağız ulusal, uluslararası ve 24 saat gençliğimize açık bir kütüphane olacak. Bu donanıma sahip bir kütüphaneyi dünyayı bütün arkadaşlarımı dolaştırarak dünyadaki en gelişmiş kütüphaneleri gezdiler, gördüler ve bütün mimari projeyi de buna göre hazırlamış vaziyetteler.
Bunun yanında bir bina daha yapıyoruz, orada da gerek sergi salonları, gerekse bunun yanında da, mesela burada en fazla diyelim ki yemek verdiğimiz zaman 450 kişiye verebiliyoruz, ama orada aynı anda 2 bin kişiye yemek verebileceğiz ki Anadolu’dan birçok davetlilerimizi buraya çağırdığımızda, davet ettiğimizde aynı anda onlarla böyle bir toplantıyı yapmak daha büyük, daha geniş kapsamlı bir bütünleşmeyi de sağlıyor.
Şimdi asıl sorunuza gelince, tabii bu soruyu cevaplarken kurucu Genel Başkanı olduğum Partinin şu anda yeni bir kongre süreci söz konusu, bu kongre süreci olağanüstü bir kongre süreci. Bu olağanüstü kongreye gidiş kararını zaten Sayın Genel Başkan biliyorsunuz almış bulunuyor. Ve temayül yoklamaları yapıldı, temayül yoklamalarının neticesini de, tabi bu temayül yoklamaları tüm delegelerle yapılan bir şey değil, sadece yetkili kurulların düşüncelerini yansıttığı bir süreçtir ve bu süreci de arkadaşlar bitirdiler ve bugün de Parti Sözcüsü bunun neticesini açıkladı. Görünen o ki, bu olağanüstü genel kurula temayül tek adayla gitme istikametinde, o da yüzde 81-82 oranında bir bütünleşmeyi gösteriyor. Ve böylece Pazar günü yapılacak kongreyle de genel kurul, tüm delegeler artık oradaki adayla ilgili kararını verecektir ve Pazar akşamı da artık gerek partimizin diyeceğim, çünkü kurucu Genel Başkan olduğum için bunu söyleyebiliyorum, genel başkanı belli olacaktır. Ve bunun yanında da tabi aynı şekilde bundan sonraki sürece yönelik başbakan kim olacak sorunun cevabını da tabi o gün öyle zannediyorum ki Başbakanımız Ahmet Bey istifasını verecektir ve istifayı verdikten sonra, ben de geciktirmeyi düşünmüyorum, hemen o akşam, o gece yeni başbakanı görevlendirip süratle kabinesini oluşturma imkânını verelim istiyorum.
Zira hafta içi bizim Milli Güvenlik Kurulumuz var, bir diğer taraftan Pazartesi günü Dünya İnsani Zirvesi var, 60 devlet başkanı, hükümet başkanı geliyor, İstanbul’da Pazartesi sabahı 7-7,5 gibi o başlayacak. Dolayısıyla görevlendirmeyi yapıp ben gece İstanbul’a gidip ertesi sabah Dünya İnsani Zirvesini yöneteceğim ve ondan sonra da zaten o programın akışı 1,5-2 gün sürüyor, daha sonra tekrar Ankara’ya geleceğiz, önümüze gelecek kabineye de duruma göre onayımızı inşallah hayırlıysa neyse vermiş olacağız.
Soru: Merhabalar Sayın Cumhurbaşkanım. Ben Diyarbakır ilinden Ayşe Engin. Öncelikle böyle bir söyleşi içerisinde yer aldığım için vefakâr ve müteşekkirim sizlere karşı.. Diyarbakır Sur ilçesinde doğup büyüdüm ve orada yetişmeye devam ediyorum. Rabbim devam etmeyi nasip eylesin inşallah. Benim sorum bu şekilde olacaktı; özerklik ilanı adı altında insanımızı, bizi, halkımızı evinden, barkından eden, esnafımızı işinden alıkoyan bir zihniyete karşı mücadele veriyoruz. Bu mücadeleyi de sizinle beraber refah düzeyimizde ulaşabileceğimize inanıyoruz. Hem ilimiz, hem bölgemiz, hem de ülkemiz adına gerçek refah düzeyine ne zaman ulaşabileceğiz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Tabii Diyarbakır’ı iyi bilen genç arkadaşlarım Suriçi’nin mahiyetini, güzelliği bilmeleri lazım. Suriçi’yle 2008’den itibaren özel bir ilgim var ve çok güzel bir proje çalışması yaptırmıştım Başbakanlığım dönemimde, tamamıyla yerel mimariyle orada yaptırdığımız o projeyi hayata geçirmeyi çok arzuladım.
Tabii Suriçi’nde Başbakanlığım dönemimde yaptırdığım o çalışmada bin 160 - bin 168 kadar tarihi tescilli bina var. Benim hep arzum şuydu: Bir; o tarihi tescilli binaları bir defa renöve edelim, restorasyonunu yapalım ve ondan sonra da sahiplerine bunları teslim edelim. Fakat tabii oradaki yaşayan tüm insanları onların alması mümkün değil. Dolayısıyla o çarpık yapılaşmayı, Suriçi’ne layık olmayan, o tarihi binalarla, tescilli binalarla uyumlu olmayan yerleri bir defa rızaya dayalı olarak bunların yıkımını yapalım, yıkımını yaptıktan sonra da özgün mimariyle, yerel mimariyle biz sur içinde yeni rezerv alanları meydana çıkarıp orada binalar yapalım ki bu binalar da yine o tarihi tescilli binalarla zıt olmamalı, onlara uygun binalar olmalı. Bu zemin artı 2 olabilir, bilemediniz zemin artı 3 olabilir, bu tür binalara da oradaki vatandaşlarımızı yerleştirelim ve Suriçi bir defa hakikaten imrenilecek bir yer haline yeniden gelsin. Şimdi bu konuyla ilgili tabii o projeyi şöyle adeta masa üzerinde seyrettiğim günleri hatırlıyorum, şu anda da o aklıma geldiği anda bu bittiğinde diyorum Diyarbakır’ın ne hale geleceğini düşünün. Yani Avrupa’dan, dünyanın değişik yerlerinden gelenler oraya geldiği zaman, nasıl ki Safranbolu evleri denince hakikaten cezp ediyorsa, Suriçi çok ciddi bir cazibe merkezi olacaktır.
Tabii Suriçi’nin bir bütünleşme alanı daha var. Nedir o? Dicle. Şimdi orada Dicle akıyor, surlar var, şimdi o surlarla Dicle’yi bütünleştirdiğiniz zaman, yani oradaki piknik alanlarından tutunuz bütün seyir teraslarına varıncaya kadar bir de onlar yapıldığı zaman, o zaman Dicle bugünkü Dicle olmayacak. Fakat bölücü terör örgütü hiçbir zaman böyle bir şehircilik mantığı yoktur, onların insana değer verme diye bir mantığı yoktur, onlar sadece cami, okul, konut, hiçbir şey dinlemeden, tarihi bina dinlemeden, işte oradaki meşhur Saat Kulesini biliyorsunuz, onlara varıncaya kadar hepsini ne yapmışlardır? Delik deşik etmişlerdir. Çünkü insana saygısı olmayanın bu tür tarihi eserlere saygısı olur mu? Olmaz. Ve bunlar da bunu acımasızca yaptılar. Ama çevreciyiz diye geçinenler, Greenpeace’ci diye geçinenlerin hiçbirisi bunların aleyhinde hiçbir zaman kalkıp da herhangi bir yayın, herhangi bir söz söylememişlerdir. Ama biz dertliyiz, çünkü biz milletimizi seviyoruz, çünkü biz vatanımızı seviyoruz ve bu vatanda milletimizin en ideal yerlere layık olduklarını ve şu anda bulunan yerlerde kalmamaları gerektiğine inanıyorum.
Ben kardeşimin bu sorusundan hareketle isterseniz olayı bir geniş çerçeveye alayım. O da şudur: Bu geniş çerçeve de şu anda operasyon bölgesi olarak nitelendirdiğimiz bu bölgede benim kanaatim şu, tespitim şu, bunu Hükümetimizle hep paylaştım ve yapılmasının gereğine inanıyorum. O da şudur, Şimdi bu akşamki bu program vesileyle tüm bölge insanına sesleniyorum, o da, bu bölgeden şu anda geçici olarak nakli mekân eden, ayrılan tüm vatandaşlarımız bir defa şunu bilmeli: Ben buradan kopmadım, ben en kısa zamanda buraya geleceğim. Bu Hükümet, bu devlet beni burada ayrıldığım günkü gibi değil, çok daha farklı bir şekilde ağırlayacak. Örnek mi? Vereyim, bir, Bingöl depremi, iki, Simav Depremi, üç, Van depremi. Bakın bu depremlerde buralar adeta yerle yeksan olmuştu, ama biz mesela Simav’ı 8 ayda, 1 senede adeta yeniledik, Bingöl’ü aynı şekilde yeniledik, ama Van’ı 1,5 senede nihai olarak 17 bin konut yapmak suretiyle, yaklaşık o zamanki parayla da 6-7 katrilyon oraya para harcadık ve Van yeniden ayağa kalktı. Van’da şu anda, Van Gölü demiyorum ben, Van denizi diyorum, mesela Edremit ilçesi adeta denize nazır evlerle, ki bu evleri TOKİ yapmıştır, aynı şekilde Erciş’e girerken oradaki konutlar görmeye değerdir ve şu anda oraların insanları orada oturuyor.
Peki, saygı var mı? Maalesef. Peki, bunları kim yaptı? Başbakanlığım dönemimde biz bunları yaptık. Ha Başbakanlık dönemimde bunu yaparken biz orada peki seçim mi kazandık? Onu da söyleyeyim, kazanmadık, kaybettik. Ama ben kaybettiğimize inanmıyorum. Niye? Hani bizim güzel bir sözümüz var ya, at denize balık bilmezse Halik bilir, biz bu anlayışla hareket ettik ve bunu yapmamız gerekir dedik, bu milletimize bir hizmettir dedik, vatanımıza bir hizmettir dedik ve biz bunların hepsini bitirdik.
Şimdi biz burada gerek Şırnak, gerek Hakkâri, gerek Diyarbakır, gerek kısmen Van, bütün buralarda biz bunu süratle Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak yapacağız, yapıyoruz. Ama ben buradan bir sinyal veriyorum, diyorum ki, evlerini terk edenler evlerini tamirle filan uğraşmasınlar. Burada bir hedef var, bütün evlerin yıkılması, hepsini diyorum yıkalım ve biz burayı yeniden, tarihi konutları söylemiyorum, yeniden inşa edelim ve buralardaki konut sahipleri, hani biz kentsel dönüşüm yapıyoruz ya, aynen kentsel dönüşümdeki nasıl yapıyorsak kentsel dönüşümü burada uygulayalım ve ondan sonra yeni evlerine gelsinler, bey bey, hanım hanım çocuklarıyla otursunlar.
Burada atık su kanalları, içme suyu kanalları, yağmur suyu kanalları, doğalgaz, enerji kanalları, bütün bunlar yapılarak… Şu anda orada altyapı filan yok biliyor musunuz? Yani bu malum belediyeler terör örgütünün desteklediği belediyelerin altyapı filan falan diye böyle bir derdi yok. Oralarda atık su vesaire filan, bunların hepsi zaten yüzeyde akıyor, bunların böyle bir derdi. Buraları gayet çok gezen, bilen birisiyim. Ben Ankara’da oturup da ülkeyi izleyen, seyreden birisi olmadım bugüne kadar, gezdim, dolaştım, en az gittiğim yere 3-5 kere gittim ve buralarda nerede ne var bunları gayet biliyorum. Ve şu anda da yeni inşallah hükümetle birlikte bu operasyonları çok daha seri yapıp buraları tamamen yıkmak, bir taraftan altyapı, öbür taraftan Toplu Konut İdaresi’yle de konutların yapımına girmek ve bu konutların yapımıyla birlikte de konutlar biter bitmez bütün vatandaşımızı oturdukları yerlere yeniden yerleştirmek. Benden de Diyarbakır’a bu vesileyle çok çok selamlar. Zaten 28’inde Diyarbakır’a biliyorsun şu anda Diyarbakır Havalimanına muhteşem bir terminal binası kazandırdık, 28’inde onun açılışını yapacağız.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım, Mücahit Ergün, Kocaeli Üniversitesi elektrik mühendisliği okuyorum.
Aslen de Adıyamanlıyım, geçen Cuma da sizi ilimizde ağırlamıştık, siz de bugün bizi mekânınızda ağırladınız, Saray’ınızda, teşekkür ederiz bundan dolayı.
Benim dokunulmazlıkla alakalı bir sorum olacaktı. Malumunuz geçenlerde oylamaya sunuldu, evet ve hayır oranında bir manidarlık var. Bu konudaki düşüncelerinizi ve aynı zamanda buna mukabil olarak dokunulmazlıkla alakalı kararlılığınızı öğrenmek istiyorum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Öncelikle şunu söyleyeyim: Tabi bu dokunulmazlık konusu özellikle Parlamentoya gönderilmiş olan fezlekelerle akalı bir konudur. Bu fezlekeler biliyorsunuz belli miktardaki milletvekillerini ilgilendiren bir konudur. Burada şimdi sayıları tam manasıyla ezberimde olmadığı için veremeyeceğim. Dolayısıyla 4 siyasi partinin de milletvekillerinin belli oranlarda, ki en fazla burada bölücü terör örgütünün desteğinde Parlamentoda bulunan siyasi partinin fezlekesi var, işte ikinci sırada Ana Muhalefetin var, üçüncü sırada AK Parti’nin, az miktarda MHP’nin var.
Şimdi buradaki dokunulmazlığın kaldırılması olayı, bu fezlekelerin Parlamentoda raflara yerleştirilmesi değil. Bunu Parlamentoya hangi kurum gönderdi veya hangi makam gönderdi? Yargı gönderdi. Şimdi bunu buraya yargı gönderiyor, burada dursun diye değil. Şimdi Parlamento şu kararı alacak: Siz bunu bana gönderdiniz, şimdi biz de burada değerlendirmemizi yapıyoruz ve bu değerlendirmeyi yaptıktan sonra biz bunu tekrar yargıya gönderiyoruz. Yargı ne yapacak? Bu fezlekelerin yargılama sürecini başlatacak. Bu yargılama süreciyle birlikte bu adım atılmış olacak.
Şimdi burada tabi bazı şeyler var, nedir bu? Bunlar biliyorsunuz eğer referandumla çözülürse şu anda tamamının, bütününün yargılanma yolu açılmış olacak, ama referandumu yakalamazsa o zaman bütünün yargılama süreci başlayamaz. Dikkat edilirse şu anda bir sıkıntı var. O da nedir? Bakıyorsunuz mesela Ana Muhalefet Partisi görünen o ki, gizli oylama olduğu için bir şey söyleyemiyorum, ama şeyler birbirini tutmuyor, tahminler böyle gösteriyor, bir diğeri zaten hakeza. Bu işe… Ve şu anda aklımda kaldığı kadarıyla 138 milletvekilinin fezlekesi var, bu fezlekelerin sayısı da 670’e yakın, o civarda. Şimdi bunlar orada ne yapacak? Yargıya açılacak ve yargı alacak, bunların hepsinin değerlendirmesini yapıp nihai kararı yargı verecek.
Şimdi iki şey çok garip.
Bir; bir taraftan diyorlar ki hodri meydan. Hodri meydan diyorsanız o zaman açın önünü gitsin yargıya, hepsi yargılansın. Burada kaçmanın bir anlamı var mı? Yok. Çünkü bugün yargılanmazsan yarın zaten yargılanacaksın. Ne zaman? Milletvekilliğin bittiğin anda gene yargılanacaksın, yani bu işten kaçış yok. Şimdi yargılan, hiç olmazsa Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi’nin başına dert olmayın. Ha, buradan hakikaten sizlerle ilgili bir müeyyide uygulanacaksa bu müeyyide uygulanır ve böylece Parlamento ayağındaki bu prangaları atmış olur, bunlardan kurtulmuş olur.
Bu işin bir bu yanı var, ama bir başka yönü daha var, o da şudur: Dokunulmazlık olayının bu kararıyla birlikte Türkiye’nin önünde bana göre demokrasi mücadelesindeki şu andaki parlamenter demokraside bir sınav kazanılmış olacak. Bu sınavı yarın Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosu verecektir düşüncesindeyim, kanaatindeyim, çünkü ilk turlarda ortaya çıkan buydu, bunu gördük ve bu sürece destek veren tüm milletvekili arkadaşlarımızı kutluyorum, tüm siyasi hareketleri kutluyorum.
Soru: Referandum sınırı aşılır mı, referanduma gerek kalmadan kabulü?..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Şu anda ilk turdaki hava aşıyor, ama yarın yapılacak olanda da 330’la 367 aralığı…
Soru: Yani referanduma gerek kalmadan CHP de eğer daha önceden söylediği bir destek verir mi, öyle bir ihtimal?..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Eğer hakikaten verdikleri gibi davranırlarsa, arkasında dururlarsa buna benzer bazı dedikodular kulaklarımıza geliyor, o zaman böylece referanduma gitmeden bu iş Parlamentoda çözülmüş olur.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım, öncelikle bizleri burada ağırladığınız için sizlere çok teşekkür ederiz.
Ben Hatice Çapal, Beykent Üniversitesi hukuk fakültesi ikinci sınıf öğrencisiyim.
Sorum başkanlık sistemi ve yeni anayasayla ilgili olacak. Uzlaşma Komisyonu kurulmasına rağmen yaklaşık 6 yıldır hala bir uzlaşma sağlanamadı yeni anayasayla ilgili. Bu konunun siyaset üzerinde herhangi bir tıkanıklık yaşattığını düşünüyor musunuz? Türkiye için öngördüğünüz sistem hangi ülkelerin sistemine daha yakındır ve başkanlık sistemi üzerinde bu kadar durulmasının sebebi nedir? Gençlik olarak bunu çok merak ediyoruz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Her şeyden önce tabi başkanlık sistemi ve yeni anayasa konusu Başbakanlığım döneminde başlayan bir süreç değil biliyorsunuz, yani bu konuyla ilgili çok çok geçmişlere dayalı olan bir tanımlama, bir yaklaşım var. Bu geçmişte gerek Sayın Demirel’in, gerek Sayın Erbakan’ın, Turgut Özal’ın, hatta hatta Sayın Türkeş’in çok açık, net ısrarla söyledikleri ileri sürdükleri tezlerdir. Yani başkanlık sistemini onlar da ülkenin birliği, beraberliği, bütünlüğü ve çok daha süratle kalkınması için özellikle ileri sürmüşlerdir, savunmuşlardır.
Şimdi ben şöyle bir şey sizler hemen söyleyeyim: Dünyada G-20 ülkelerine bakın, G-20 ülkelerinin yarıdan fazlası başkanlık sistemiyle yönetilir. Acaba niye? Demek ki başkanlık sisteminin getirisi götürüsünden çok daha fazla. Ve bu G-20 ülkeleri dünyanın yüzde 80-85 ekonomisini temsil ediyor ve böyle de bir yapıya bunlar sahip. Şimdi başta Amerika olmak üzere Latin Amerika ülkelerinin çoğu başkanlık sistemidir, buraya geldiğimiz zaman Rusya öyledir, öbür tarafta bakıyorsunuz Çin öyledir, Fransa yarı başkanlıktır. Yani başkanlık sisteminin en geniş anlamda şu anda bulunmadığı yer Avrupa’dır diyebiliriz, Avrupa’da daha çok parlamenter demokrasi vardır, ama en gelişmiş ülkelere baktığımız zaman bunlarda hemen hemen büyük ölçüde başkanlık sistemi vardır.
Yeni anayasa meselesine gelince; yeni anayasa meselesini zaten ülkede bir darbe Anayasasıyla bir yere varılamayacağını üzerinde ittifak hasıl olduğu için talep ettik, bunu böyle konuştuk. Zira bu halk, bu millet niçin bir darbe Anayasasıyla yönetilsin ki, öyle mi? Kendi iradesi var, kendi iradesiyle ortaya koyabileceği bir anayasa var ve bu anayasayla bu ülke çok daha demokratik bir şekilde yönetilebilir. Ama yok hayır, siz darbe Anayasasına layıksınız diyen bir anlayış var. Şu anda onu savunan da ne dediğini aslında bilmiyor, gariplik burada.
Mesela 4 siyasi parti Başbakanlığım dönemimde bu işe adımı attık ve bizim 325 civarında milletvekilimiz var o zaman, muhalefetin tamamının 220 milletvekili var. Şimdi bizim resmi komisyonlarda Parlamentoda her partinin milletvekili sayısı neyse o oranda temsilcisi bulunur komisyonda. Fakat biz bu Anayasa Komisyonuyla ilgili; ki bu tabi bir altyapı, yani nihai kararı verecek komisyon değil, o ayrı mesele, ama bu çalışmada biz öyle bir şey yapalım ki dedik, diğer siyasi partiler, yani siz bizi işte azınlıktır, bundan dolayı çok da fazla yüz vermeye gerek yok filan bu havaya girmeyelim, bizim için önemli olan üzümü yemek, bizim bağcıyla derdimiz yok dedik. Arkadaşlar sordular, ne yapalım? Hiçbir şey yapmaya gerek yok dedik. Yapacağımız tek şey var, mademki olay budur, hepimiz eşit miktarda buraya temsilcisi verelim. Nedir? 9 tane onlar versin, 3-3-3, biz de 3 tane verelim.
Soru: Pişman mısınız?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Hayır, değilim. Niye? Çünkü milletim takdir ediyor, milletim bunu görüyor. Burası bir alt komisyon adeta, bir çalışma yapacak. Ama aradığım ne biliyor musunuz? Samimiyet. Eğer demokrasi samimiyet üzerine bina edilirse bir netice alırsınız. Ama yok, benim 326 oyum olacak, senin 220 oyun olacak, sen 220 oyla 326’yı yok farz edeceksin; böyle bir şey olabilir mi? Çıkmış Parlamento’da 23 Nisan’da konuşma yapıyor, diyor ki, işte çoğunluğun azınlık üzerindeki hâkimiyetine evet demeyiz. Ya böyle bir şey olabilir mi? Bu ne demektir biliyor musun? Bu millete saygısızlıktır, ihanettir. Bir taraftan egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyeceksin, millet kalkacak sana 326 tane milletvekili verecek, sen 326 milletvekilinin oyunu aldıktan sonra Parlamentoya geleceksin, 326 milletvekilini bana verdiniz ama kusura bakmayın, ben yönetemiyorum, 220 beni eziyor, bunu mu diyeceksin? Kusura bakmasınlar, işin hakkı neyse bunun hakkını vereceksin. Bunun hakkını verdiğimiz içindir ki Türkiye bakın 2002’de neredeydi, şu anda nerede. Hangi alana bakarsanız bakın, demokrasiydi, insan haklarıydı, ekonomiydi, yatırımlardı, hangisine bakarsanız bakın.
Bizim milli gelirimiz 230 milyar dolardı, şu anda 780 milyar dolara çıkmış bir ülkeyiz. Bizim 36 milyar dolar ihracatımız vardı, hamdolsun biz 158 milyar doları filan yakaladık, bu ara biraz düşüşümüz var, ayrı mesele. Düşünün, IMF’e 23,5 milyar dolar borcu olan bir ülkeydik biz ve IMF bizim paramızı yönetmiyordu: ya?.. Bizi siyasi ufuk ve bizi siyasi noktadan idare etmeye kalkıyordu. İşte benim bir Davos olayım var ya, o Davos olayında o zamanki IMF Başkanıyla bir konuşma yapıyoruz, görüşme yapıyoruz, aramızda…
Ondan sonra dedim ki, ya siz bizim paramızı mı yöneteceksiniz, yoksa bizim siyaseten şu anda benim elimdeki yetkileri mi alacaksınız. Ha parayı verdiğiniz borç sebebiyle tamam kontrol edin, takip edin, bu paralar hakikaten yerli yerinde harcanıyor mu, tamam. Ama kalkıp da bu ülkenin demokrasisiyle alakalı yönetimine müdahale etmeye kalkarsanız kusura bakmayın onlar geçmişteydi, şimdi böyle bir şeye ben müsaade etmem. Alacağınızı alıyor musunuz? Alıyorsunuz. Zaten fazla kalmadı dedim, kısa zamanda bu borcu temizleyeceğiz, sıfırlayacağız ve ondan sonra bir gün gelecek belki siz bizden borç isteyeceksiniz.
Gençler, bakın biz 23,5 milyar dolar borcu ödedik. O günkü zat zaten gitti, daha sonra yeni bir hanımefendi işin başına geldi. Bizden daha sonra 5 milyar avro borç istediler. Dedik, tamam ihtiyacınız olursa biz size veririz dedik; bu bir.
İkincisi; Merkez Bankamızın döviz rezervi 27,5 milyar dolardı, ayrıldığım zaman 136 milyar dolara kadar döviz rezervimiz çıkmıştı, bu ara biraz düşüşü var. Nasıl oldu bunlar? Buralara durup dururken gelmedik.
Yatırımlara gelince, hamdolsun yatırımlarda işte bakın o günden bugüne Marmaray Boğazın altından halloldu, İstanbulluların hepsi biliyorlar. Ve üç yılda Marmaray’dan geçen yolcu sayısı 130 milyon, o ayrı bir zevk zaten, geçenler onun tadını alıyor. Şimdi bir de Avrasya Tünelini yapıyoruz onun biraz daha güneyinden. Oradan da araçlar geçecek, katlı tünel, oradan geçecek. Yavuz Sultan Selim Köprüsü hamdolsun son kaynakları yaptık, bitti, şimdi her iki tarafın yollarının ihalesi de yapıldı, 26 Ağustos’ta köprüyü açıyoruz. Ama bu arada tren ihalesi, o da yapılacak. Ve böylece ta Kınalı’dan Akyazı’ya kadar non-stop arabanla beraber gideceksin. Ve yollarıyla, her şeyiyle hakikaten çok çok modern bir ülkenin tadına ereceksiniz. Biz nasıl muhteşem bir ülkede yaşıyoruz ya diyeceksiniz, her taraf yemyeşil. Bir taraftan geçerken tabii üçüncü büyük havalimanımızın yanından geçeceksiniz, bir tarafta da havalimanı, o da hızla şu anda yürüyor, 2018’nin başında o da ilk etabı onun da bitecek. 12 milyar avro ve yıllık yolcu kapasitesi oranın da 150 milyon, bunları yapıyoruz ve dünyanın 1 numarası olacak.
Şimdi bütün bunlar kusura bakmayın geri kalmış bir ülkenin manzaraları değil, değil mi? Çok çok, yani birkaç sınıfı birden atlayan bir Türkiye bu. Ve G-20’ye öyle durup dururken sizi almıyorlar zaten. Öyle oraya girdik ve ev sahipliğini de başarılı bir şekilde, bugüne kadar görülmemiş bir şekilde Antalya’da hamdolsun gerçekleştirdik. Bu da bitmedi, şimdi yeni bir adım daha atıyoruz, o da Çanakkale’ye bir köprü inşallah başlayacağız. Ama bu arada geçenlerde son tabliyelerin vidalarını işte Başbakanımız Ahmet Bey, öbür tarafta Binali Bey birlikte o vidaları da sıkıştırdık ve Osmangazi Köprüsü de böylece artık tamamlanma noktasına geldi. Osmangazi Köprüsünden Orhangazi’ye kadar 40 kilometrelik bir otoyolu da bitirdik ve onu da hakikaten görünce ben dedim ki; bizim artık bileğimizi kolay kolay bükemeyecekler, biz bu işi süratli götüreceğiz.
İşte başkanlık sistemi olduğu zaman bunlar ikiye katlamaz, üçe katlamaz, Allah’ın izniyle sınırsız gider. Yeter ki vasıflı yöneticilerin elinde olsun, yeter ki dürüst yöneticilerin elinde olsun.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım, partili cumhurbaşkanlığı bugünlerde biraz daha fazla konuşuluyor. Bununla ilgili görüşünüz muhakkak ki var, ne dersiniz efendim, bunu kısa bir yanıtla alalım, biraz da gençlerin özellikle özel hayatınızla, özel yaşamınızla ilgili merak ettikleri var, dışarıdan gelen sorular var, onları da sığdırabilmek isteriz efendim.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Şimdi bununla ilgili olarak özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi hatırlarsanız daha kampanyalara tam başlamamıştık, yani mademki başkanlık sistemine karşısınız, gelin partili başkanlık sistemi yapalım demiştim, tabii o da işlerine gelmemişti. Bunu niye söyledim? Yani salt bir başkanlık sistemi sizi partinizden koparıyor ya, partinizden kopardığı zaman bir defa siz belli bir yerde gücü bir yere kadar kaybediyorsunuz. Bu tabii bir şeyi daha getiriyor, nedir? Muvazaa yapıyorsunuz. Şimdi kurucusu olduğun bir partinin lideri olarak partinin mensupları sizden kopuk yaşayabilir mi? Yaşayamaz. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir annenin evladından koparılması gibi bir şey. Koparılabilir mi ya? Ne yapacak yapacak o evladına ulaşacak, evladı da ona ulaşacak. Ama efendim neymiş? Tarafsızmış. Ya bu mümkün mü, böyle bir şey olabilir mi? Ha siz nedir, yasal olarak tarafsızlığın gerekleri neyse bunu yaparsınız, o ayrı bir şey. Ama burayı kimse ayıramaz, bu mümkün değil. Onun için de yasalar içerisinde, yasal çerçevede olması gerekenler neyse bunlar yapılır. Ha onun için de diyoruz ki biz bakın şimdi Amerika’da partili-partisiz, Sayın Obama partisinden ayrı mı? Değil, partisinin başında. Aynı şekilde Latin Amerika ülkelerinde, hepsi de partisinin başında. Rusya’ya gelelim öyle, Fransa’ya gelelim yarı başkanlık öyle, partisinin başında, oradan ayrılmak diye bir şey yok. Öyleyse bu niye rahatsız ediyor birilerini, niye koparıyoruz? Dünyada şu anda, yani bizim gibi olan iki tane veya üç tane ülke var. Diğerlerinin hepsinin partisiyle bağı devam etmektedir ve o güç ülkeye yansımaktadır, bu gücü bence asla ne başkandan, ne cumhurbaşkanından esirgememek gerekir diye düşünüyorum. Ve arkadaşlarımızın da zaten genel olarak kanaati, akademisyenlerimizin, bu alanda yetki sahibi olanların hepsinin de ortak kanaati budur, dünyanın ortak kanaati budur aslında.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım, buraya davetiniz için çok teşekkür ediyorum. Adım Suayip, Filistin’den geliyorum, Hacettepe Tıp Fakültesi 6. sınıftayım.
Türkiye ile İsrail ilişkilerini normalleştirme sürecini yakından takip ediyoruz. Bu ilişkilerin eski haline dönebilmesi için ortaya koyduğunuz bir şartınız vardı, Gazze ablukasını kaldırmak diye bir şart koydunuz. Acaba bu süreç hangi aşamada?
İkinci sorum; bu Gazze’nin ablukasını kaldırmasına karşı kimler duruyor?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Öncelikle ben böyle bir soru sebebiyle Filistinli kardeşime, Filistinli gencimize çok teşekkür ediyorum. Tabii Filistin meselesi bizim için kanayan bir yaradır, hele hele Gazze meselesi hakeza öyle. Bildiğiniz gibi orada üç maddemiz vardı orayla alakalı.
Bir tanesi; Marmara Gemisine yapılan operasyonla alakalı dedik ki; bir defa bizden özür dilemesi gerekir. Sayın Obama’nın bir İsrail ziyaretinde yaptığı görüşme neticesinde Başbakan birlikte bizi aradılar Sayın Obama’yla ve özür dilediklerini bize ifade ettiler, kayıtlarımızda var. Bu, işin birinci safhasıydı.
İkinci safha tazminat konusuydu, tazminat da hemen hemen büyük ölçüde hallolmuş vaziyette.
Üçüncü benim teklifim, ambargonun kaldırılması. Tabii bu ambargonun kaldırılması nasıl olacak veya neleri kapsayacak denilince, ambargo meselesinde de aslında diyorlar ki biz Türkiye’nin üzerinden yapılacak olan bütün mal girdilerine vesaire açığız, ama Türkiye dışındakilere kapalıyız. Ama dedim mesele bu değil, başka bizim taleplerimiz var. Nedir? Mesela Gazze bugün enerji kullanımında günde 3 saat, 4 saat elektrik bulabiliyor, bunu adeta devamlı hale getirmemiz lazım, bu insani değil, bunun çözülmesi lazım. Örneğin Aşdod Limanına biz bir gemi getirelim, bu gemiden enerji verelim Gazze’ye. Dediler ki; o tür bir enerji gemisi Aşdod’a olmaz, başka bize teklif yaptılar falan. O teklif üzerine de biz olumlu baktık, dedik ki olabilir, yeter ki burada işi sağlama alalım. Yani başlayıp da daha sonra bu enerjinin kesilmesi gibi bir şey olmasın. Buranın bütün şebekelerini, altyapı vesaire biz Türkiye olarak yapmaya talibiz dedik, ona da olumlu baktılar.
Fakat dedik, bizim bir teklifimiz daha var bu ambargo kapsamında. Nedir o? Burası susuz, su yok. Yani böyle taşıma suyuyla değirmen dönmüyor dediğimiz mesele. Biz burada bir defa deniz suyunu arıtarak buraya su verme imkânı olabilir, bunun önünü açın. Bir diğeri de, sondaj yapmak suretiyle su çıkaralım, bunun önünü açın. Bu konuda da olumlu gelişmeler şu anda var. Ve tabii bir üçüncü teklifimiz de, o da inşaatlarla alakalı olarak okullar meselesi var, hastaneler meselesi var. Mesela şu anda bir hastaneyi bitirdik tefrişi yapılıyor. Yani tefrişinden kastım, cihazlar vesaire onlar yerleştiriliyor. “Bunların yapılması gerekir” dedik.” Eğer bunlar da yapılırsa, biz bu tür bir şeyde hemen büyükelçi atamasını yaparız ve münasebetlerimiz süratle olumlu istikamette de geliştiririz” dedik. Şu anda bu merkezdeyiz. Yani bu ay içerisinde bazı şeyler olur diye bekliyorum, zannediyorum. Temennim odur ki kısa zamanda bir neticeye varalım. Tabii bütün bunları yaparken de Gazzeli kardeşlerimizle görüşmelerimizi yapıyoruz, Filistinli kardeşlerimizle görüşmelerimizi yapıyoruz, adımlarımızı da ona göre atıyoruz.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım, sizi ve oradaki tüm genç kardeşlerimizi 19 Mayıs vesilesiyle Londra’dan selamlıyoruz.
Devletimizin ve milletimizin bizlere sunmuş olduğu imkânlarla eğitimlerimizi buralarda tamamlıyoruz. İnşallah bizler de ülkemize dönüp tıpkı sizler gibi gece-gündüz demeden ülkemize hizmet etmeye gayret göstereceğiz.
Bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde Londra’da Müslüman bir Belediye Başkanı seçildi, inşallah bu vesileyle Müslümanlar hakkında oluşan önyargıların ve haksız uygulamaların durdurulmasını temenni ediyoruz.
Bizim size sormak istediğimiz soru şu: Avrupa’da yayılan İslamofobiyanın durdurulması için bizler Müslüman bireyler olarak neler yapmalı, Avrupa’da kimler hangi adımları atmalı?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Tabii Pakistanlı bir İngiliz vatandaşının Londra’da Belediye Başkanı seçilmiş olması gerçekten her türlü takdirin üstündedir. Demek ki siyaset her yerde yapılabilir. Ha bazı yerlerde ön kesmeler olmuyor mu? Oluyor. Mesela Khan Pakistan’da İşçi Partisi’nden seçildi. Fakat demek ki kanalları iyi buldu. Temenni ederim ki belediyecilikte şu anda Londra da önemli bir yer, İstanbul trafiği neyse Londra trafiği de odur. Bu işi çözme noktasında başarılı adımlar atsın.
Soru: Danışmanlık yapar mısınız?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Ne demek, seve seve tecrübelerimizi paylaşırız. Ve onun başarısı tabii İslam dünyasında farklı yerlerde de ne olacaktır, hakikaten aynı şekilde gurur vesilesi olacaktır. Şu anda bizim seçilmesi bile gurur vesilemiz oldu. Geçen kızımın nikâhında Pakistan Başbakanı akşam nikahtan sonra şöyle kendilerine bir yemek verdik, orada oturduk biraz sohbet ettik. O sohbette de Khan’ı konuştuk, yani o da bir Pakistanlı evladımız diye kendisinden bahsetti. Ve bu tür şeyler tabii biliyorsunuz İngiltere’de ciddi bir Pakistan nüfusu var, orada yetişmişler, İngiliz vatandaşı olmuşlar vesaire. Şimdi bunlar tabii güzel gelişmeler, hoş gelişmeler ve birlikte neler yapabiliriz, neleri paylaşabiliriz, bizler birbirimize neleri aktarabiliriz. Bunlar, yani dünyada know how konusunda bazıları çok kıskançtır, ama biz Türkiye olarak pek kıskanç değiliz, rahatız. Niye? Biz diyoruz ki, bilim kıskançlık götürmez, paylaşıldıkça güçlendirir, biz buna bakmalıyız.
Soru: Aziz Bey de bizi yine temsil ediyor, gururlandırıyor, göğsümüzü kabartıyor, hepimiz için mutluluk kaynağı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Hele hele Müslümanlar arasında ilimin durumu çok daha farklıdır. Biliyorsunuz ilim Müslümanın yitiğidir, kayıp malıdır, nerede bulursa alır. Onun için biz çok daha fazla dolaşmalıyız, çok daha fazla koşturmalıyız ve onu alıp ülkemize getirmeliyiz. Onun için siz gençlerin üzerinde çok önemli görevler var, bunu bilmeniz lazım.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım, ilk başta bizi burada ağırladığınız için çok teşekkür ederiz. Ben Antalya’dan geliyorum, ismim Esra Şen.
Benim size sorum; sosyal medyadan da takip ediyoruz Cumhurbaşkanım, sağlık durumunuz ne durumda, spor yapıyor musunuz? Bunları çok merak ediyorum aslında, hepimiz ediyoruz aslında. Sağlık durumunuz ne durumda Cumhurbaşkanım?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Gayet iyiyim. Haftada iki, bazen üç gün sabahları 1 saat kapalı ve açık spor yapıyorum. Bu sporumda koşu var, bu sporumda basket var, bu sporumda futbol var, bu sporumda ağırlık çalışmaları var, bunları yanımdaki arkadaşlarımla beraber devam ettiriyoruz, güzel de oluyor. Hele hele şimdi mevsim de çok daha bizim için elverişli bir hale geldi ve kilomu da mümkün olduğunca korumaya çalışıyorum, durum bu.
Banu El- Soralım mı kaç kilosunuz diye, ayıp olur mu sorsak?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Yok, niye ayıp olsun, 95 kiloyum. Boyum 85, kilom 95; nasıl? Futbol oynadığım zaman 75’ti ve bize hep şu söylenirdi: Yani 10 aşağı, 10 yukarı. Oynarken 10 aşağıda olmak idealdir, ama futboldan sonra tabii bunu bulamayacaksınız kolay kolay derlerdi. Çünkü tabii ciddi manada bir ara veriyorsun, o kadar yoğun antrenmanlar yapamıyorsunuz. Şu anda 95, ama biraz daha indireceğim, fazla indirmeyeceğim tabii.
Banu El- Kolesterol LDL…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Fena değil, onların hepsi kontrol altında.
Banu El- Emine Hanım iyi bakıyormuş size, bitkisel kürler falan hazırlıyormuş, zaman zaman bazen medyada da görüyoruz, gidip yaptırıyoruz falan.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Zaman zaman Hanımefendinin şeylerine uyuyorum, zaman zaman kaçıyorum falan.
Banu El- Beğenmediğiniz bir bitki, ot var mı mesela, tahammül edemediğiniz, kaçtığınız?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Yok, daha çok içecekler şeyinde ona ısrarla vurgu yapıyor, onlar da zaten uygun şeyler, hazma yönelik şeyler vesaire. Ama kendisinin uyguladığı kürleri ben uygulamıyorum tabii, benim kürlerim farklı.
Soru: Teşekkür ederim bizi davet ettiğiniz için. Ben Alex Sekrotam, İstanbul Rum Cemaatinin bir mensubuyum, burada olmaktan çok gurur duyuyorum.
Size sorum; yeni anayasanın daha demokratik olacağından bahsediyorsunuz. Peki, bu yeni anayasada azınlıklar olarak nasıl yenilikler bekleyebiliriz? Ne gibi iyileşmeler olacak?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Şimdi özellikle tabii ben şuradan başlayayım işe: Mesela iktidarımız döneminde, Başbakanlığım dönemini özellikle kastediyorum. Biliyorsunuz birçok azınlıkların vakıf mallarına el konulmuştu. Biz iktidarımız döneminde bütün bu vakıf mallarını süratle, zaman içerisinde kendilerine ne yaptık? İade etmeye başladık. Görevi bıraktığımda 2,5 milyar civarında idi, tabii burada Rum vakıfları, Ermeni vakıfları, hepsi kendi varlıklarını alıyorlardı. Hala şu anda yasal süreci devam edenlerin olduğunu da biliyorum. Onlar da bittikçe kendilerine yine onlar da iade edilecek. Şu anda tabii bunları biz anayasal teminat altına alarak yaptık, bir pakette gerçekleştirdik.
Bir defa şunu bütün samimiyetimle ifade etmek isterim: Bu ülkede azınlıkların hukukunu Lozan mesela geçmişte belirlemiştir. Lozan’ın daha da güncelleştirilmesi ve ülkemizde ben hangi haklara sahipsem azınlıkların da aynı haklara sahip olması arzumuzdur. Örneğin, şu anda Parlamentomuzda azınlıklardan olup da bulunan milletvekili arkadaşlarımız var. Bugün milletvekilidir, yarın belki bunlardan bakanlar çıkabilir, çıkmayacak diye bir şey asla söz konusu değil. Ama bakanlığa gitmenin yolu da nereden geçiyor? Parlamentoya girmekten geçiyor. Şu anda bu aşama kat edildiğine göre yarın onlar da olacaktır.
Aynı şekilde devlet dairelerinde üst düzey görevlere gelme hususunda da tabii atılması gerekli olan adımlar var, manisi yok, rahatlıkla bunlar kazanılabilir.
Ama şunu bilmenizi özellikle istiyorum: Azınlıklar, ülkemizde bizim eşit vatandaşımızdır, bundan taviz vermek söz konusu değil. Hatta ben zaman zaman özellikle sizin mensup olduğunuz cemaat açısından söyleyeyim, kendilerine söylemişimdir; yani Amerika’ya göç edenler falan olmuştur, ya niye gelmiyorsunuz, gelin, söyleyin çocuklarınıza dönsünler filan diye. Gelmiyorlar ki diye kendileri şikâyetçi olmuştur.
Soru: Dönen var bayağı, Yunanistan’dan geri dönüşler var şu an Rum Cemaatine.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Hem de Yunanistan’dan.
Soru: - Evet, Yunanistan’dan geri dönenler var.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Bak, bu daha enteresan. Çok teşekkür ediyorum. Eşit vatandaşlık.
Soru: Allah razı olsun. Sayın Cumhurbaşkanım, ben Alperen Selvi, Eskişehir’den geliyorum. Anadolu Hukuk 1. sınıf öğrencisiyim.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bizi çok sıcak karşıladılar burada, Allah razı olsun. Hatta yürüyebildiğim halde yorulurum diye bana tekerlekli sandalye verdiler. Şimdi Medeni Kanunun 3. maddesinde hakkın kötüye kullanılması diye bir şey var, ben biraz hakkımın kötüye kullandım burada, galiba ondan da mahcup oldum.
Şimdi benim sorum şu olacak: Ben fakültemizde şöyle göstereyim, inşallah bizzat da size vermek nasip olur lütuf buyurursanız, engelsiz mekanizma topluluğunun genel koordinatörlüğünü yürütüyorum. Şimdi engelliler Türkiye’de maalesef bazı kanuni engellerden dolayı kamu istihdamında sıkıntı çekiyorlar, bazı mesleklere gelemiyorlar. Şimdi şöyle söyleyeyim: Siz az önce dediniz başkanlık sistemi bizi ileri götürecek diye. Ben de şunu söyleyeyim: Sayın Cumhurbaşkanım, ülkemizde içeriden ve dışarıdan bu kadar Türkiye’yi yıkmak, bölmek, parçalamak isteyenler varken sadece bizim engelli olduğumuzdan dolayı vatana hizmet etmemiz engellenmesin. Bizim yüreğimiz var, biz buradayız. Ben bugün hukuk okuyabiliyorsam daha üst mevkilere de gelebilirim. Siz engellilerin kamuda istihdamına nasıl bakıyorsunuz? Örneğin hâkimlik, örneğin savcılık, örneğin kaymakamlık. Şu anda engelliler bu mesleklere gelemiyor. Ben mesela 6. sınıftan beri kaymakamlıkla yanıp tutuşuyordum. Ama ben fakülteyi bitirsem, sınavı kazansam bile bu mesleği yapamayacağım. Bu konuda düşünceniz nedir, onu öğrenmek istedim.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Ben Alperen kardeşime çok teşekkür ediyorum. Bu azminden dolayı seni ayrıca kutluyorum, tebrik ediyorum. Öyle zannediyorum ki gerek Başbakanlığım döneminde, gerekse şu anda ülkemizde engelliler hiçbir dönemde istihdam edilmediği kadar devlet kurumlarında istihdam edilmeye başlanmıştır. Yani şu anda son rakamı bilemiyorum, ama bıraktığımda yüzde 3 gibi bir noktadaydık ki bu işin şeyi de oran itibariyle devlet kurumlarında yüzde 3 gibi engelli istihdam etmek, arkadaşlarım da şu anda beni dinliyordur, onlar da hemen ilgili birimlerden bunu alıp bana dönerlerse isabetli olur. Ki özel sektörü de biz bu konuda çok teşvik ettik, yani sizler de engelli alacaksınız, en az yüzde 3, ne kadar? 100 kişi mi çalıştırıyorsun, 3 tanesi bunların engelli olacak.
Yalnız burada bir ölçüyü sizlerle paylaşmak isterim; tabii bu engelli kardeşlerimin içerisinde öyle engelliler var ki bazı meslekleri yapmaya müsaade etmiyor. Şimdi Alperen hukuk okuyor, mesela hâkimlik-savcılık dedi. Şimdi bir hâkimin tabii karar verirken ben görme engelli kardeşim için söylüyorum, bir görme engelli hâkim tabii bu kararını rahatlıkla veremez. Aynı şekilde duymada sıkıntı varsa veremez. Dil noktasında sorun varsa veremez. Ama mesela kolda sıkıntısı var, diyelim ki bir kolu yok, ayakta sıkıntısı var yok, hâkim olmasına mani değil, savcı olmasına mani değil. Yani engellilerde belli bir kısmın hâkim-savcı olmasında engelli olanların bazısı rahatlıkla hâkim olabilir, savcı olabilir, ama dediğim gibi görmede, duymada, konuşmada engeli varsa bu tabii maalesef bu işin önünü kesiyor. Örneğin Dışişlerinde, mesela Dışişlerinde yine beden noktasında diyelim ki ayakta engeli var, büyükelçi veyahut da ne bileyim başkonsolos olmasına mani bir hal yok. Mesela benim bir arkadaşım var, şu anda Dışişleri’nde başkonsolos olarak çalışıyor, mani yok ve uzun yıllardır çalışıyor. Hatta kendisine bak dedim artık ciddi bir tecrüben var, yani büyükelçi yapalım seni. Dedi ki; ben bu noktada kalmak istiyorum falan dedi. Böyle bir durum da var. Diğer birimlerde de, yani engelin çeşidine göre bazı atamalarda sıkıntılar olabilir, ama biz okumuş-yetişmiş şu anda binlerce engelliyi biliyorsunuz devlete, devlet kurumlarına taşıdık, yani öğretmenlik yapan kardeşlerim var, şu anda devletin diğer kurumlarında sekreteryada şurada burada vesaire görev yapanlar var. İlk defa bu 12-13 sene içerisinde önleri bu kadar açıldı ve bundan sonra daha da bu inşallah gelişmeye devam edecek, yeter ki Alperen’lerimiz bizim artmaya devam etsin.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanımız, Almanya’dan sizleri ve tüm Türkiye’yi saygı ve sevgiyle selamlıyoruz. Biz buradaki Avrupalı Türkler olarak vatanımızı, Türkiye’yi hiç unutmuyoruz. Her günümüz, her anımız Türkiye’yle geçiyor. Sizlere, Hükümetimize, devletimize bizi burada yalnız bırakmadığınız için ailelerimiz ve buradaki tüm gurbetçi kardeşlerimiz adına teşekkür ediyoruz. Özellikle Mavi Kart uygulaması sayesinde tüm haklarımızı en güzel şekilde kullanabiliyoruz, bunun için sizlere minnettarız.
Burada sivil toplum faaliyetlerimiz devam ediyor, çalışıyoruz. Türkiye’mizin seçimlerinde oy kullanabiliyoruz, yani Almanya’da yaşıyor olsak da sizlerin sayesinde Türkiye’de gibiyiz.
Türkiye’den buraya öğrenim görmek için gelen kardeşlerimiz ile de her zaman güzel bir ilişki içerisindeyiz. Fakat bu kardeşlerimizin malumunuz her zaman vize sorunları oluyor. Avrupa Birliği bu kardeşlerimize, ailelerine vize verme konusunda bildiğiniz gibi oldukça katı bir tutum içinde. Bu vize engeli ne zaman son bulacak? Avrupa Birliği ne zaman hakkaniyetli bir tutum sergileyip hakkımızı teslim edecek, bu konuda ne gibi gelişmeler var? Düşüncelerinizi almak istiyoruz.
Türkiye’ye gönülden sevgilerimizi sunuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız, sizi çok seviyoruz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Vize konusunda şu anda Sayın Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde, benim Başbakanlığım dönemimde atılmış adımlar var. Yani verdik-veriyoruz havasına biraz girdiler, Haziran ayı içerisinde olacağını falan söylediler. Fakat son gelişmelere baktığımızda, biraz tekrar sanki böyle yan çiziyorlar gibi bir hava var. Ben de genç kardeşlerime özellikle şunu hatırlatmak isterim: Biz buralara vizelerle gelmedik, hep duruşumuzla geldik, bizim duruşumuz çok önemli. Vize verirler verirler, vermezler vermezler, hiç önemli değil. Er veya geç Türkiye’ye ben vize vereceklerine inanıyorum. Vermezlerse de şahsen Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Cumhurbaşkanı olarak bunu kendime dert edinmiyorum. Şu anda Avrupa maalesef ikiyüzlülük yapıyor. Ta bakıyorsunuz Latin Amerika ülkelerine vize veriyor, yani Schengen, buraya tabi tutuyor, ne alakası var bunların Avrupa Birliği’yle? Onlara böyle bir imkânı veriyorsun da, müzakereci bir ülke olan Türkiye’ye niye bunu vermiyorsun? Türkiye sene 63, sene 2016, 53 yıldır Avrupa Birliği’yle bu görüşmeleri yapıyor.
Ben liderler zirvesine katıldım yıllarca, Ahmet Bey işte burada birkaç liderler zirvesine de o katıldı. Ve ben katıldığım zaman 15 ülke vardı, daha sonra bunu 27-28’e çıkardılar ki şu anda o var, ama maalesef bu konularda atılması gereken adımları atmadılar.
Banu El: Temel problem ne, bizim Müslüman olmamız mı?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Doğrusunu söyledin, beni söyletme. Başka çünkü Avrupa Birliği’nin içinde halkı Müslüman olan ülke yok. Halkı Müslüman olan ülkelere karşı zaten maalesef tavırları değişik. Fakat bir şeyi özellikle söylüyorum, şu anda Almanya’da 3 milyon Müslüman var, diğerlerinde de bir o kadar, 6 milyon şu anda sadece bizim vatandaşımız olan Müslüman var. Ha bir de Afrika ülkelerinden Müslümanlar var, bunları da aldığınız zaman tam toplam sayıyı çıkarmadım, ama nereden bakarsanız bakın 15-20 milyon Müslüman Avrupa Birliği ülkelerinde var. Bize bu tür yaklaşımla gelmeleri bizi üzüyor. Bunu Suriye’de de gördük, aynı şekilde mesela bir Medeniyetler İttifakı oluşumu yaptık İspanya’yla beraber, ikimiz bu adımı attık, ama diğerleri geldikçe bu iş yumuşamadı, tam aksine Medeniyetler İttifakına bile sahip çıkmadılar. Eğer Medeniyetler İttifakı diyorsanız, o zaman halkının yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’ye karşı niye bunu uyguluyorsunuz?
Şimdi de işte vizeyi, kalkıyorlar Suriye için koz olarak kullanmaya yöneldiler. Tabii ben biraz farklı çıkış yapınca beyefendiler herhalde rahatsız olmuşlar. Biz yine iyi niyetle devam edeceğiz yolumuza. Temennim odur ki bir netice alınır, sabır gerekir, ama er veya geç ben yine de bu olacak diye düşünüyorum.
Soru: Merhabalar Sayın Cumhurbaşkanımıza, bizi davet ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bu arada ben Endonezyalıyım, Açeliyim. İsmim Vildan, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesinde İslam İlimler okuyorum. Ben tsunami yaşadım, annem-babam vefat etti, ama annem-babam vefat ettikten sonra kaybetmiş olurum, ama benim umut hiçbir zaman kaybetmeyeceğim, bunu da kaybetmemem lazım. Çünkü bir insan umudu ve hedefi kaybettiği zaman o yolunu da kaybetmiş olur.
Bu arada benim sorum, siz bunca projeniz var, köprü, Marmaray ve şu an kütüphane olacak, bunca projeleri nasıl başardınız? Bu soru, benim için gelecekte bir rehber ve bir motivasyon olacak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Tabii tsunami olduğu zaman ben de Açe’deydim, Açe’ye geldim, yani olaydan sonra geldim. Ve biz o Açe’de Türkiye olarak hakikaten bütün gücümüzle, bütün varlığımızla bulunduk, oralarda evler yaptık, bütün diğer türlü desteklerimizi verdik. Çünkü Açe’nin bizim tarihimizde, bizim gönlümüzde çok çok farklı bir yeri var, ta Osmanlı’ya dayanan bir yeri var. Ve Açe’de kaybettiklerimize Allah’tan rahmet diliyorum, size de başarılar diliyorum.
Şimdi tabi bütün bu projeler eğer cebinizdeki parayla olacak diye zannederseniz, o zaman bu işleri zaten başaramazsınız. Bakın biz geldiğimizde, bizim 26 yanılmıyorsam havalimanımız vardı, ama biz bu havalimanlarına şu anda 28-29 tane daha ilave ettik ve toplam Türkiye’deki havalimanı sayımız bizim 55-56 oldu. Ve yarım saat, 45 dakika mesafede her ilimizden havalimanlarına gidebiliyorsunuz, daha kısası var, daha uzunu yok. Ve bizim derdimiz şu: Artık havayolu halkın yolu olmuştur. Benim vatandaşım, yani bugün modern dünyada hangi imkânlar varsa o imkanlara benim vatandaşım da sahip olacak. Yani bu bölücü terör örgütünün bulunduğu, yoğun olarak bulunduğu ve kendisi için işte burası bizim kurtarılmış bölgemizdir gibi ilan ettiği yerlerde bile biz bu havalimanlarını onlara rağmen yaptık. Ki bunlardan en önemlisi mesela Selahaddin Eyyubi Havalimanıdır Hakkari’de. Mesela biz orayı yaptık, inşa ettik ve 4 tane müteahhit değiştirdik ve bu müteahhitler hep tehdit altında kaldılar ve bıraktılar gittiler ve biz onların yerine başkalarını bulduk yola devam ettik ve bu havalimanını bitirdik. Biz bitirdik, onlar roket attılar, kurşunladılar. Şimdi böyle bir terör örgütüyle de savaşıyorsunuz, onlara rağmen de bunları yapıyorsunuz. Aynı şekilde Şırnak’ta, mesela biz şimdi Şırnak Havalimanı Şerafettin Elçi Havalimanıdır, orayı yaptık ve burada da benzer şeyler oldu. Kars, Iğdır, Ağrı, bütün bu bölgede bu havalimanları yapıldı, yapılıyor ve biz buralarda ayrım yapmadık. Yani burası bölücü terör örgütünün egemenliğindedir, yok burayı hâkimiyeti altına; yok böyle bir şey, ne demek egemenliği, böyle bir şey olabilir mi ya? Bütün buraların hepsi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin otoritesindedir, buralarda asla biz güvenlik güçlerimizin hâkimiyetini kaybetmesi diye bir şeyi kabul etmeyiz. Bedelini şu anda ödedikleri gibi ağır bir şekilde öderler, ödemeye de devam edecekler. Bu iş bitmeden, bu iş çözüme kavuşmadan, sıfırlanmadan bir defa bu operasyonlar bitmeyecek. Kesinlikle bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin otoritesini, hâkimiyetini ve benim milletimin huzurunu sağlayana kadar bu mücadeleyi biz sürdüreceğiz. Ve bu mücadeleyi sürdürürken de tüm insani bütün hizmeti benim vatandaşım gönül huzuru içerisinde alacak okullarıyla, hastaneleriyle, her şeyiyle, Çünkü bu canilerin, bu vahşilerin okul diye, hastane diye bir derdi, bir sorunu yok. Bunlar camiyi de yakıyor yıkıyor, hastaneyi de yakıyor yıkıyor, bunlar okulları da yakıyor yıkıyorlar. Bakıyorsunuz bazı entel-dantel takımları da ne yapıyor? Bunlar için imza topluyor. Neymiş? Bu operasyonların yapılması insani değilmiş. Bu operasyonlar kime karşı yapılıyor? Bu ülkede benim samimi, dürüst vatandaşlarımı öldürenlere karşı yapılıyor. Bir devletin görevi nedir? Vatandaşının can güvenliğini sağlamaktır, mal güvenliğini sağlamaktır, vatandaşımın yol emniyetini sağlamaktır, tüm bunları yapacağız, akıl güvenliğini sağlamaktır; bunları yapmaya mecburuz ve bunun için de sonuna kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Aksi takdirde biz aldığımız görevi yerine getirmiş olamayız.
Ve bu dediğiniz yatırımlar nasıl yapılıyor konusunda, inşallah bundan sonra da bu yatırımların çok hızlı, çok süratli, 780 bin kilometrekarede nasıl devam ettiğini inşallah hayretle göreceksiniz. Hiç endişeniz olmasın, bizi izlemeye devam edin.
Soru: Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi Türkiye Öğrenci Birliği Topluluğu olarak Sayın Cumhurbaşkanımıza, yanında bulunan değerli arkadaşlarımıza, bütün Türkiye halkımızı buradan selamlıyoruz.
Malezya’nın Başkenti Kuala Lumpur’dan tüm Türkiye gençliğinin 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını kutluyoruz.
Bizler burada 90’lı yılların sonunda başörtüsü problemi dolayısıyla Türkiye’den kalkıp Malezya’ya gelen ablalarımızın izinden giderek 120 ülkeden farklı renklerin, farklı seslerin ve rengârenk koltukların bulunduğu Malezya Uluslararası İslam Üniversitesinde Türkiyeli olmanın gururunu yaşatıyoruz. Ülkemizi bu konuma getiren ve bizlere burada Türkiyeli olmanın gururunu yaşatan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a sevgi ve selamlarımızı iletiyoruz.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanımız, öncelikle bu anlamlı günü bizimle paylaştığınız için Kosova’dan, annem ve babamdan selamlarımı iletiyorum. Ayrıca, Türkiye’de eğitim gören Arnavutlar ve diğer ülkeler öğrenciler adına başta sizlere ve tüm Türkiye Cumhuriyeti halkına teşekkür ediyoruz. İsmim Ekrem Zani, Burslu öğrenci olarak Hacettepe Üniversitesinde Tarih Bölümünde okuyorum.
Bugün Türkiye’de eğitim gören Arnavut ve diğer Balkanlı öğrenciler yüzlerce var ve kendimizi kendi vatanımızda gibi hissediyoruz. Aynı zamanda Cumhurbaşkanlığından Balkanlarla ilgilenen büyüklerimizle koordinasyon içindeyiz. Bu desteklerinizden dolayı tüm Arnavut ve diğer Balkanlı arkadaşlar adına teşekkür sunmak istiyorum.
Sizler bizlere adalet ve kalkınmada örnek oldunuz, bundan dolayı sizlerin varlığı bizlere güven ve umut veriyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Ekrem tabii Murat Hüdavendigar’ın ülkesinden gelmiş. Öyle mi Ekrem? Kosova’da tabii birçok eserlerimiz var, o tarihi biz orada yeniden ayağa kaldırdık. İşte Murat Hüdavendigar’ın türbesinden alınız çevre düzenlemesine varıncaya kadar, oralardaki köprüler, oralardaki camiler, bütün bunlarla ilgili çalışmalarımızı devam ettirdik, devam ettiriyoruz. Biliyorsunuz bizim şu anda yurt dışı Türkler olarak 80 bin şu anda ülkemizde yabancı öğrenci var. Ve biz bu yabancı öğrencilere bütün okullarımızın kapısını açtık, açmaya da devam ediyoruz. Hiçbir mani söz konusu değil. Yani daha da gelse bunları almaya hazırız.
Tabii Kosova’yla ilgili bir hassasiyetimiz daha var. Kosova, ikinci sırada tanıyan ülke biziz. Bakanlar Kurulu toplantısındaydım, Amerika ile yarıştaydık o mu önce tanıyacak, biz mi önce tanıyacağız diye. Ben arkadaşlardan haber bekliyorum, dediler ki Amerika tanıdı, ikinci sırada da biz tanıdık; böyle de bir Kosova’yla hatıramız var. Tabii şu anda dünya genelinde henüz istenen sayıya ulaşamadı. Son olarak 140’a falan yaklaştı yanılmıyorsam…
Banu El: En son bir çağrınız oldu Müslüman devlet yöneticilerine bir çağrınız da oldu artık tanıyın diye…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Evet, İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesinde de o çağrıyı yaptım, sizin içinizden Kosova’yı tanımayan bir tane ülke kalmaması lazım. Ama herkes kendine göre bir ince hesap peşinde, işte bizim de şu sorunumuz var, öbürü bizim de şu sorunumuz var, yani bizim de o sorunlarımız var. Ama eğer siz bu sorunlar demetine takılırsanız bu sorunlarınızın hiçbiri bitmez. Ama Türkiye için bu konularda karar almak evvel Allah çok daha farklı. Biz inşallah Kosova’yı, Kosovalı kardeşlerimizi kapımızı açtık, gönlümüzü açtık, burada inşallah tahsillerini başarılı bir şekilde sürdürüp buradan da kendi ülkelerine, burada kalmayacaksın yalnız, kendi ülkene döneceksin ve orada hizmete devam edeceksin, adeta bizim büyükelçilerimiz gibi, konsoloslarımız gibi, bizim misyon şeflerimiz gibi oralarda bu çalışmaları yürüteceksiniz, bağları kuvvetlendireceğiz, tamam?
Soru: Sayın Başkanım, ben Aytek Mehmetli, Gazi Üniversitesinde yüksek lisans yapıyorum nanoteknoloji üzerine. Azerbaycan’dan size çok selam getirdim. Genel olarak sizin ister Cumhurbaşkanlığı döneminizde, ister Başbakanlığınız döneminde çok büyük projeler imza attı Türkiye. Bence en önemlileri petrol ve doğalgaz üzerine yapılan projelerdir ve bence daha önemlisi de TANAP Projesidir. Size sorum şu şekilde: Bu projenin diğer tarafdaş devletlere katkısı nedir, Türkiye’ye katkısı nedir ve ileride de bu türlü projelerin devam etmesini umuyor musunuz, yani bekleyebilir miyiz biz de? Kendi ülkem adına ve kendi halkım adına da kardeşlikten dolayı, destekten dolayı şükran ve teşekkürlerimi sunuyorum size. Çok sağ olun.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Ben de çok çok teşekkür ediyorum. Tabii kardeş Azerbaycan’la ilgili bu ortak projelerimiz bizim artarak devam edecek. Şimdi TANAP’ın tabii en önemli özelliği şu: Bir, bir defa Türkiye doğalgaz ihtiyacının ciddi bir kısmını TANAP tam manasıyla çalışmaya başladığı anda bir defa oradan karşılayacak. Şu anda bizim aldığımız 6-7 milyar metreküp civarında, tabii bu bizim için yeterli değil. Bize çok daha fazlasıyla şu anda doğalgaz lazım. Yeter ki bu 20’ye ulaşsın, 25’e ulaşsın, 30’a ulaşsın, yani buna ulaşalım.
Tabii diğer taraftan Avrupa’nın talepleri var, Nabucco biliyorsunuz yürümedi, Avrupa Birliği bu konuda lafını yaptı, ama adımı atamadı. TANAP bu konuda tabii işe çok iyi girdi, çok süratli girdi. Ve biz de TANAP’a biliyorsunuz ciddi bir oranda ortak olduk. Ve böylece şu anda bu işi beraber yürütüyoruz. İnşaat sadedindeyiz. İnşaatlar da şu anda iyi gidiyor, hızla gidiyor. İnşallah TANAP’ın bitişiyle birlikte hem Türkiye olarak biz ciddi bir doğalgaz ihtiyacımızı oradan karşılayacağız. Öyle zannediyorum ki şu anda tabii Azerbaycan’ın biliyorsunuz Aliağa’da malum tesisleri var, o tesisler oradan doğalgaz ihtiyacını aynı zamanda karşılayacak. Ve bunun dışında da Avrupa’ya yine aynı şekilde doğalgaz verebilecek.
Bu tabii stratejik bir dayanışmayı da bu tür adımlar getiriyor, bu hepsinden çok daha önemli bir adım. Ama en önemlisi; Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye aramızda oluşan adım çok önemli. Şimdi biliyorsunuz bu yılsonu itibariyle inşallah Kars-Tiflis-Bakü demiryolunun açılışını yapacağız. Bu açılış da tabii bizim işbirliğimizi çok daha güçlü hale getirecek. Oradan da Bakü’den itibaren artık bizim malum İpek Yolu dediğimiz olayı böylece hayata geçirmiş olacağız.
Salih Nayman: Arada ben bir soru, arkadaşların soru hakkını alayım, sporla ilgili, çok birikti, herkes de merak eder. Beşiktaş şampiyon, bir yandan tebrik edeyim ben onları. Bir yandan Fenerbahçe basketbolda çok önemli bir başarıyı kıl payı, sonra da yorumlara göre hakem marifetiyle kaybetmiş oldu. Bir yandan da Milli Takım yakında maçlara çıkıyor. O maçlardan herhangi birine katılacak mısınız? Katılacaksanız hangisi, yaptınız mı planınızı? Merak konusu olanlardan biri, en azından sporla yakından ilgilenen bir insan olarak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Öncelikle tabii sizlerin de ifade ettiği gibi ben de Beşiktaş’ı kutluyorum, tebrik ediyorum. Zaten şampiyonluğu garantilediği akşam gerek Başkan Sayın Orman’ı, gerekse Teknik Direktör Sayın Güneş’i, her ikisini de arayarak kutladım, tebrik ettim. Gerçekten Beşiktaş bu sezonda adeta iki maçın dışında hep deplasmanda oynadı ve performansıyla, kadrodaki maç alma azmiyle, kondisyon noktasındaki görüntüsüyle ve saha içi fizik dayanışma noktasındaki gücüyle bir şeyi ortaya koydu, yani biz bu maçı alacağız. Hangi maça çıktıysalar bu havayı gördük. Yani gol yediği zaman biten bir Beşiktaş değil tam aksine saldıran ve karşı tarafı bunaltan, ama bakıyorsunuz 89’da, 90’da, icabında uzatmalarda maçı alabilen bir Beşiktaş vardı. Bu tabii takdire şayandı, bundan dolayı kendilerini kutladım, tebrik ettim. Ve Şampiyonlar Ligi’nde de bu başarının artarak devamını diliyorum.
Şu anda tabii statları noktasında da hakikaten o statta benim de en azından mimarisinde biraz olsun dahlim oldu, güzel bir stat oldu. Çünkü bazıları orada bu stadın yapılmasını engellemek de istediler, benim kabinemin içerisinde önceleri olup da şimdi bizimle yolları ayrılmış olan birileri. Ve biz dedik ki biz bunu burada yapılması gerekir, yapacağız dedik ve yapıldı ve güzel de bir stat oldu. Şu anda bakıyorsunuz Beşiktaş’ın son maçlarında, yani 40 binin altına seyircisi düşmüyor, böyle bir heyecan, böyle bir coşkuyu şu anda Beşiktaş gerçekten burada yaşadı, yaşıyor; bu önemli bir şeydi.
Tabii benim kendilerine de bir özellikle tavsiyem şu oldu: Amatör spor dallarında da bizim bu kulüplerimiz, yani Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe varlıklarını çok daha farklı bir şekilde göstermeli. Yavaş yavaş bunlar başladı, Galatasaray’ın şu anda yani Final Four’da aldığı netice sıradan bir olay değil.
Onun için onları da sağ olsun burada bizi ziyaret ettiler tebrik ettik ve başarılı bir neticeydi. Bu başarılar Türkiye’de basketbolun da sevilmesine vesile olacak, daha ileri gitmesine vesile olacak. Büyük salonlarımız var artık bizim, yani Türkiye artık böyle 3 bin, 4 bin kişilik kapalı spor salonu olan ülke değil, yani Türkiye’de şu anda artık 10 bin, 15 bin, 16-17 bin kişiyi alabilecek bizim kapalı spor salonlarımız var. Şimdi tabii Galatasaray’ın bu Eurocup’taki başarısı gerçekten bizler için bir dünya genelinde bir sınıf atlamaydı, yani bu Eurocup bu başarıyı getirdi, temennimiz şimdi bunu daha da ileriye taşımak.
Ayrıca, Fenerbahçe’nin çok gerçekten üzüntü verici, yani son anda diyeceğim, eğer oradaki o ribauntta o yanlış olmamış olsaydı veyahut da o ribaunt basket olsaydı…
Yani o basket olmuş olsaydı artık onun geri dönüşü yoktu ve böylece Fenerbahçe de orada şampiyon olarak gelmiş olacaktı. Ama geçen yıl dördüncü oldu, bu yıl ikinciliği yakalamış oldu. Ben inanıyorum ki, basketbolda da böylece Türkiye genelinde bunu okullarımıza yaygınlaştırırsak çok daha isabetli, çok daha gelişen bir adım, gençlerimizi buraya bizim çekmemiz lazım. Yani basketti, voleyboldu, futboldu, masa tenisiydi, tenisti, yüzmeydi, bizim bu alanlara gençliğimiz kaydırarak kötü alışkanlıklardan gençlerimizi kurtarmamızda çok büyük fayda var diye düşünüyorum. Ve şu anda spordaki bu gelişmeler, bakın bizim 240 bin yanılmıyorsam şeyimiz varken, şu andaki lisansiyer sporcumuzun sayısı aklımda kaldığı kadarıyla 260 bine filan ulaştı veya 2 milyon küsur, yanılmış olmayalım, rakamları burada aceleye getiriyoruz. Böyle bir durum var, bu çok önemli bir gelişme. Şimdi bizim sporda atacağımız bu adımlarla, alacağımız neticelerle, Türkiye’de mesela şu Olimpiyatlara biz istenilen sayıda sporcuyla gidemiyoruz, yani 100’ün üzerine henüz daha çıkamadık.
Şu anda zaten ilk maç aklımda kaldığı kadarıyla Hırvatistan’la galiba, ilk maça gitmeyi arzu ediyorum. Şöyle ilk maçla bir başlayalım, ondan sonra sırası da gelir. Temennim oldur ki, finali de Türkiye olarak yakalarız, ondan sonra bir de finale gideriz.
Soru: Tesis kalitesinin artmasına da değindiniz, siz toprak saha görmüş insansız, çim sahadan işte hibrit çimlere kadar gelindi. Nasıl buldunuz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Şimdi tabi biz çim sahada hiç oynamadık, biz hep toprak sahada oynadık. Beşiktaş’ın toprak sahası o zaman Şeref Stadı diye anılırdı, o Şeref Stadında biz oynadık. O zaman tabi düştüğünüz zaman zımpara gibi bütün vücudunuz adeta deriniz kalkar, birkaç gün tedaviyle geçerdi, bunları hep yaşadık. Ve şimdi artık böyle bir durum profesyonelde kalmadı, artık amatörlerde bile şu anda çim sahada oynama dönemi başladı. Temennim odur. Lisansiyer olarak da tabi 6 milyon lisansiyer var şimdi.
Soru: Ben Nermin Molla Musa, Suriye Bayır Bucak Türkmen bölgesinden katılıyorum. 4 yıl buradayım, şimdi de İstanbul Üniversitesi’nde öğrenciyim. Size sorum şöyle olacak: Bizim burada ülke olarak Türkmenler ve bütün Suriye halkı gidişat olarak hangi yöne gidiyoruz, kayıp nesille karşı karşıya olabilir miyiz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Gerçekten Bayır Bucak Türkmenlerimizin şu anda yaşadığı koşullar, oradaki sıkıntılar sıradan olay değil. Ama Türkiye olarak bizim Suriye’yle ilgili verdiğimiz mücadele, meşhur Adana olayı biliyorsunuz bunların en önemlisidir, Tabi bu sorunun sahibi olarak size bir de şunu özellikle vurgulamam lazım: Bu paralel devlet yapılanması denilen, affınıza sığınıyorum, ahlaksızlar, mesela o MİT TIR’larıyla Bayır Bucak Türkmenlerine giden desteği, insani yardımı kalktılar DAİŞ’e yardım diye dünyaya duyurmaya yöneldiler. Bunlar bu kadar insafsız, ahlaksız, bunlar bu denli alçak. Ve biz Türkmen’i kardeşlerimizle ta başından itibaren bütün onlara insani her türlü yardımı yaptık, yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Onları hiçbir zaman yalnız bırakmayacağız. Zaman zaman zaten davetlim olarak buraya geliyorlar, burada da ağırladım ben kendilerini, kendileriyle görüşüyoruz. Ve orada er veya geç, şehitlerimiz olacak, onu da açık söyleyeyim, ama zafer şahadetle beraber gelir, bunu da unutmayalım. Hep söylüyorum ya, “men sebare zafera”, sabredeceğiz, ama zaferi de Rabbim bizlere inşallah er veya geç verecek. Çünkü o Türkmen dağları ben inanıyorum ki zaferin şahidi olacaktır. Dua edelim, biz diğerlerini yapıyoruz.
Banu El: Sümeyye Hanım dünya evine girdi… Nasıl hissediyorsunuz kendinizi, son kız da uçtu yuvadan?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Elhamdülillah, tabi bir taraftan üzgündüm, dördüncü kızım. Tabi insan istiyor ki, bir baba, anne olarak bir an önce kızımızı evlendirelim, onların mutluluğu görelim, yaşayalım, oradan da bir nesil artsın, bir zürriyetiniz olsun, gelişsin. Ve hamdolsun iyi bir aileyle, eski bir arkadaşımın çocuğuyla böyle bir evlilik tecelli edince her iki taraf da bu işte mutlu olduk, mutlu oldular. Rabbim mutluluklarını inşallah daim etsin, oradan da bize torunlar nasip etsin. Şu anda 5 tane torunum var, tabi bu sayıyı yeterli bulmuyorum, çünkü herkese en az 3 diyorum. Şimdi herkese en az 3 dediğime göre bu sayının çok çok fazla olması gerekir. İnşallah. Rabbim ne kadar verirse o kadar. Ama ben tabi o gün yaptığım kısa konuşmamda da söyledim, Sümeyye kızıma küçüklüğünde hep ceylanım derdim ve tabi şimdi böyle olunca da nazlı ceylan kaçtı gitti, yani böyle bir durum var. Burada da bekârların başına diyorum, fazla gecikmesinler diyorum, hayırlı bir nasip çıktığı zaman inşallah evliliği de yapsınlar diyorum. Geç evlilik bana göre iyi değildir, mümkün olduğunca erken evlilik çok daha isabetlidir, hayırlıdır, Allah göstermesin sonra nadasa kalmak olur ki bu iyi olmaz. Bir an önce nasip çıktı mı, hele hele helal süt emmiş şöyle bir aile karşısına geldiği zaman bence evliliği yapmakta fayda var. Bütün bekârların başına diyorum.
Soru: Ben Afganistan’dan geldim. Sayın Cumhurbaşkanım, bizi buraya davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Ben soruma şöyle devam etmek istiyorum: Öncelikle gençlerin soru olarak görürsem, ben Türkiye’ye kütüphane eksikliğini görüyorum. Ankara’da bir Milli Kütüphane var öğlene kadar sıra bekliyoruz, öğlen de kapasite doluyor, sonra evimize dönüp gitmek zorunda kalıyoruz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Şöyle 2 sene sabredeceğiz, burası bitiyor, burası bittiği zaman 24 saat açık. Bütün genç yaşta herkese açık. Zaten kitap almaya başladık, şu anda yaklaşık 500 bine yakın kitabı aldık, kimde varsa bazen ücretsiz alıyoruz, bazen parasını veriyoruz alıyoruz. Bir de tabi uluslararası yayınlara da açık olacağız, onlar gelecek, hepsi dijital ortama aktarılacak. İnşallah sen de burada olursun.
Soru: Bir de Sayın Cumhurbaşkanım, hep Avrupa Birliği’ni konuşuyoruz, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne gidişine, hep de onların samimiyetsiz olduklarını görüyoruz, ki dinimizde de onların bize pek sevimli yaklaşacaklarını söylemiyor her zaman Kur’an’da. Bu nedenle ben istiyorum ki, Orta Asya, Ortadoğu birliği, Avrupa hasette kalsın ki biz böyle birlikte olalım. Bizim liderler biraya gelip neden biz gençlerin önümüzü açıp gelecekte biz daha birlik olarak, daha güçlü bir İslam âlemi olarak daha bir birlikteliği sahip olalım. Bu konuda fikirlerinizi öğrenmek istiyorum. Bu arada, benim ismim Şahveli Savaş, Ankara diş hekimliği fakültesinde okuyorum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Şimdi tabi bu düşünceniz sebebiyle ben sizleri kutluyorum. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Dönem Başkanlığı bizde biliyorsunuz şu anda, 2 yıl süreyle biz bunu götüreceğiz. Tabi İslam dünyasının sıkıntıları bu noktada çok çok fazla. Biz birbirimizi anlamakta maalesef zorlanıyoruz. Şu anda İslam İşbirliği Teşkilatı olarak bu konuda bir adım atalım, bunu süratle İslam ülkeleri arasında geliştirelim, buna benzer çalışmalarımız yok değil var, var ama bu çalışmalar ne yazık ki hayata geçmiyor. Şimdi bunu hayata geçirmek için çok çok gayretliyiz ve er veya geç ben bir şeyler olacağına inanıyorum. Ama biraz zaman ihtiyacımızın olduğunu görüyorum. Ve Türkiye’nin güçlenmesi lazım, Türkiye ekonomik olarak ne kadar güç kazanırsa inşallah bu sizin arzuladığınız yarınları da yakalama imkânını buluruz diye düşünüyorum.
Ve biliyorsunuz şu anda İslam ülkeleri arasında COMECON var, bu ekonomiye yöneliktir, fakat istediğimiz performansı orada da göremiyoruz. Ama kovalayacağız, şu Dönem Başkanlığımızda İslam İşbirliği Teşkilatı’nı bu konuda daha da aktif hale getirerek inşallah bu ekonomik işbirliğimizi güçlendirmenin adımlarını atacağız.
Soru: Ben Ankara’da ikamet ediyorum, ama aslen Rizeliyim ve Rize’yle ilgili sizden biraz bilgi almak istiyorum, Uzak kalıyoruz, memleketimize neler yaptınız, neler yapılacak, onlar hakkında bilgi almak istiyorum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Mesela ben şimdi yarın Rize’ye gidiyorum, 2 gün oralardayım, nasip olursa Pazar günü döneceğim inşallah veya Cumartesi akşamı döneceğim.
Rize, herkese de tavsiye ederim, ekranları başında izleyenlere de tavsiye ederim, gerçekten yeşilin her tonunun olduğu bir şehrimiz. Biraz turizm noktasında sıkıntılar vardı, yani oteller noktasında sıkıntılar vardı, şimdi oteller de yapılmaya başlandı, yani 5 yıldızlar oteller filan yapılmaya başlandı ve arkası da gelecek diye düşünüyorum.
Hele hele yaylarımız, biliyorsunuz Ayder Yaylamız bundan önceleri çok çok iyi konumda değildi, ama şimdi olay çok farklı. Buralara gitmek için yollarımız, dönemimizde biliyorsunuz Samsun’dan Sarp yok gibiydi, ama şunda biz geldik yüzde 35’teyken yüzde 100’e bunu ulaştırdık. Buradan arabayla gittiğiniz zaman tüneller bölgesi denilen 12 tünel olayı var ki, oralar bir başka güzel. Eskiden buraları, sen tabi bilmezsin, Armelit Dağı’ndan dolaşarak geçerdik, şöyle iki araba yan yana geçemezdi, en geniş yerde bir araba durur. Ve o zaman otobüsler şimdiki gibi değil, burunlu otobüsler vardı ve tabi böyle aşağıya baktığın zaman ne zaman düşeceğiz diye onu düşünürdük, öyle bir hal vardı. Şimdi onlar yok, şimdi sadece bir yeşili görüyorsun, bir de maviyi, denizi görüyorsun, bu güzellikle ta Sarp’a kadar gidiyoruz, Sarp’tan öte de Batum’a kadar rahat rahat gitme şansımız var. Her taraf hakikaten güzel.
Ama bizim bir sıkıntımız var; nedir? Çok çok maalesef sel felaketlerinin olduğu bir bölgedir Rize, Artvin, Trabzon, buralar. Bunun da tabi sebebi, yani nankörlüğümüz değil ama özellikle bu çayda kullanılan azot gübre, bu gübre toprağı yakıyor, tabi toprağı yaktığı için de yağmurlu bir şehir olduğumuz için, yağmuru bol bir şehir de olduğumuz için ne yapıyor? O azotla bütünleşiyor ve toprağı eriterek bakıyorsunuz bir adeta balçık çamur gibi o akmaya başlıyor, akmaya başlayınca da tabi maalesef alıp götürüyor.
Bir de bizde bir hastalık daha var, onu da söyleyeyim, hemşehrilerime bunu dinletemiyorum…
Yerel mimariyle yönelik ev yapmıyorlar. Ve bir de, bizim çok böyle enteresan yerlerde evler yaparlar, o da tabi ayrıca bir tehdittir.
Ama biz, yol, okul, hastane, tüm bu konularda, Rize’de fen lisesi, Anadolu lisesi, bütün bunları yapmak suretiyle zaten adıma olan üniversiteyle üniversitemiz şu anda öğrenci potansiyeliyle 17 bin civarında öğrencisi var, böyle de iyi bir konuma geldi. Şimdi oradaki akademisyenlerimize yönelik vakfımız bir adım attı, inşallah akademisyenler noktasında da, profesör, doçent, bu noktada güzel bir cazibe merkezi inşallah olacak.
Soru: Aslında gönlümden paraflar geçirdim, bütün benzeri sözler arkadaşlarımızın sözleri geldi. Ben bu aziz ve mükerrem Reisimize ve onun aziz ve mükerrem halkına teşekkür etmek istiyorum. Ben Bangladeşliyim, son Bangladeş halkının husumet esnasında yine bu mükerrem Reisimizin basiretli duruşu Bangladeş halkını onurlandırmıştır ve bu sahih basiretli duruştan dolayı Bangladeş milleti adına teşekkür etmek istiyorum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Gerçekten adeta tekerrür etmesine vesile olan bir olay. Ama belki gözünden kaçan kardeşlerim olmuştur veya ekranları başında bizi izleyenlerden bu süreci takip etmeyenler olmuştur. Biliyorsunuz 73 yaşındaki bir ilim, irfan sahibi, aynı zamanda siyaset adamı olara Mutiur Rahman orada idam edilerek ne yazık ki cezalandırılma yoluna gitmiştir ki o bizim şehidimizdir bana göre. Bu insan orada bakanlık da yapmış bir insan ve böyle bir insana 45 yıl kadar önce atılmış bir suçlamayla şu anda ona böyle bir cezayı vermek gerçekten ne vicdanidir, ne insanidir, ne ahlakidir. Ve işin başından itibaren uluslararası camiada birçok devlet adamıyla bu konuyu paylaştım, hepsini bu konuda, yani burada idama mademki karşıyız, niçin burada sessiz kalıyoruz, hele hele siyasi idamlara niçin sessiz kalıyoruz? Bu Avrupa’da olsa böyle sessiz kalmazsanız, ama burada sessiz kalıyorsunuz dedik ve maalesef Nizami böylece idam edildi.
Evlatlarını tanıyorum, Allah onlara, ailesine sabırlar versin diyorum. Tüm Bangladeş halkına sabırlar temenni ediyorum. Ve bu adaletin olmadığı ülkelere de Rabbim adaletli yöneticiler nasip etsin diyorum.
Programının Sunucularından Salih Nayman: Artık toparlamam gerekiyor, çok teşekkür ederiz.
Biliyorum her birinde çok daha fazla soru var. Umarım ki bayrama yakışır bir sohbeti de gerçekleştirdik ve bence öyle. Bizim de aklımızda çokça soru var ama gençlerle bulaşma da inşallah budan sonra yaygınlaşsın, bunu daha da çok yapalım.
Ben de bütün genç kardeşlerime çok çok teşekkür ediyorum. Öncelikle derslerinizde sizlere üstün başarılar diliyorum.
Fakat benim sizlerden ricam şudur: Aman birliğinizi, beraberliğinizi, dayanışmanızı asla kaybetmeyin, bozmayın, çünkü birileri hep sizleri bu nokta ayrıştırmaya koşacak. Biliyorsunuz sürekli meydanlarda benim Rabia işaretimi görüyorsunuz değil mi? Oradan hemen işaretler gelmeye başladı.
Bu Rabia’da ne var? Tek millet var, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü, Abhaza’sı, Roman’ı, Boşnak’ı, Arnavut’u, hepimiz tek millet, 79 milyon tek milletiz, asla bizi bölmeyecekler.
İkincisi, tek bayrak. İşte şehidimizin kanı, hilal bağımsızlığımızın ifadesi, yıldız şehidimizin ta kendisi. Ve ikinci bir bayrak asla, onlar bizim için birer paçavradır. Ve bunlar dürüst değildir, samimi değildir.
Üçüncüsü, bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır diyoruz, tek vatan ve 780 bin kilometrekarede tek var. Bu toprakları asla bölemezler.
Gençler, unutmayın, vatan bir tarla değildir, vatan bir arazi değildir. Tapu hukukunda biliyorsunuz arsa vardır, arazi vardır değil mi, ama aslolan hangisidir? Arsadır. İşte vatan o şehit kanıyla yoğrulmuş olandır, değerli olan odur. Dolayısıyla biz bu 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarında ameliyata asla müsaade etmeyiz, bunu bir defa çok iyi bilmeleri lazım. Ve bunun bedelini çok ağır ödeyecekler, ödemeye devam edecekler.
Ve dördüncüsü de, tek devlet. Devlet içinde devlet asla. Paralel devlet, nereden çıktı bu ya? Devletin içinde paralel bir yapılanmaya müsaade etmeyeceğiz. Ve bak şimdi ne yapıyorlar? Kimi Avrupa’ya, kimi dünyanın değişik ülkelerine, kimi Pensilvanya’ya kaçıp gidiyor, başları orada. Hadi hiçbir suçun yoksa, bilmem neyin yoksa çık gel Türkiye’ye, niye gelmiyorsun? Ha, birileri orada size sığınma müsaadesi vermiş, onun için orada yaşıyorsun. Gel buraya, niye gelmiyorsun? Bir kısmı da nerede? Şu anda cezaevlerinde. Kendilerine göre yol haritası çiziyorlar, yok Mayıs’ta şu olacak, yok Haziran’da bu olacak. Biz de diyoruz ki, bu ten bu bedende oldukça Allah’ın izniyle bu devletin karşısında bir başka paralel yapı asla kabul edilemez.