CNN International’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mülakatı

06.09.2015


03.09.2015

SUNUCU: Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği’ni, Akdeniz’i bir göçmen mezarlığına çevirmekle suçluyor. Becky Anderson, kısa bir süre önce göçmen kriziyle ilgili olarak Recep Tayyip Erdoğan ile özel bir mülakat yaptı. Kendisi ayrıntılarla birlikte bize Ankara, Türkiye’den bağlanıyor. Merhaba Becky, Erdoğan sana neler söyledi?

BECKY ANDERSON: Suriyeli çocuğun fotoğrafı, anlaşılabilir bir biçimde Türkiye ve dünya çapında yankı buluyor. Doğru söylüyorsun, sadece birkaç saat önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile özel bir mülakat için bir araya geldim. Bir şeyi çok açık bir şekilde ifade etti;  Suriye’deki iç savaş bir insanlık felaketidir. Erdoğan, Avrupa ve Batı’yı bu krizin kökenindeki nedeni anlamakta son derece başarısız olmakla suçladı. Dinleyelim.

ANDERSON: Hepiniz, Suriyeli küçük bir erkek çocuğunun Türkiye kıyısında Bodrum yakınlarındaki bir kumsal üzerindeki bu resmini gördünüz. Bu resmi gördüğünüzde ne tepki verdiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bu kareyi ne yazık ki ailemle birlikte gördüm. Çocuklarım, torunlarım resmi benimle aynı anda gördü. Resmi gördüğümüzde yıkıldık. Kendimize şu soruyu sorduk: İnsanlık nerede? İnsanlığın vicdanı nerede? Üç yaşında bir çocuk… Bu, ilk kez olmuyor. Ne yazık ki birçok çocuk, anne ve baba Akdeniz’in azgın sularında boğuldu. Sahil Güvenlik birimlerimiz sadece bu yılın başından beri 50 bini aşkın kişiyi kurtardı. Bu tür zamanlardan geçiyoruz. Ancak bu resim elbette bizleri ağlatan bir fotoğraf karesiydi.

ANDERSON: Suçlu kim?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ben doğrusu tüm Batı dünyasını bu konuda suçlu buluyorum.

ANDERSON: Avrupa’yı, Akdeniz’i bir mezarlığa dönüştürmekle suçladınız. Bunu kasten mi söylediniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet bunu bilerek söyledim, inanarak söyledim. Çünkü bir vaka var ortada. Bakıyorsunuz Akdeniz’e sınır olan ülkeler, benim ülkeme gelmesin, ne olursa olsun diyor. Ama biz öyle bakmıyoruz. Eğer bu insanlar bizim sınırlarımıza gelmişse, ülkemize girmek istiyorsa biz onları alıyoruz, misafir ediyoruz; kendi ülkesine gönderilmesi gerekenler olursa bunu yapıyoruz. Ama onları bizde misafir etme imkânımız varsa, onları kendi ülkemizde misafir ediyoruz. O nedenle şu anda Türkiye’deki Suriyeli ve Iraklıların sayısı 2 milyonun üzerinde. Bunu Yunanistan, İtalya, İspanya ve diğer ülkeler Fransa, Macaristan, bunlar da haydi haydi yapabilir. Ama ne yazık ki bunlar yapılamıyor. Almanya’nın sorumlu bir bakanı diyor ki, Türkiye bunları aldıktan sonar biz bunların içinden seçelim, alalım. Bir başka Avrupa ülkesi yine benzer bir şey söylüyor. Bu nasıl bir yaklaşımdır? Bunu anlamak mümkün değil. Ben nasıl sorumluluk mevkiindeysem, bu insanlar da sorumluluk mevkiinde. Dolayısıyla bizim ortak bir operasyon yapmak suretiyle bu insanlara kendilerini kurtarmak için bir fırsat vermemiz gerekiyor. Az önce gösterdiğiniz şu resmi görmek istemiyoruz.

ANDERSON: Ne yazık ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi Bodrum, Türkiye ile Kos, Yunanistan arasındaki can kayıpları sıradan bir olay haline geldi. Türkiye Sahil Güvenlik birimleri yaklaşık 50 bin kişiyi kurtardı. Bu insanlara göçmen demeyelim. Bu insanlar, artık yaşayamadıkları Suriye’deki iç savaştan kaçıp sığınacak bir yer arıyor. 2 milyona yakın insan -erkek, kadın ve çocuk- Türkiye’de barınma imkânı buldu. Türkiye’de durum bu. Bir milyon kadarı da Lübnan’da. Milyonlarca insan da Ürdün’de bulunuyor. Bu durum, bugün Türkiye ve Orta Doğu’nun gerçeği. Simgeleşen bu fotoğraf, Cumhurbaşkanı’nın da fikrine göre bir fark yaratıyor. Erdoğan, bu tür resimleri görmek istemiyor. Bu hikâye tekrar tekrar anlatılıyor. Ancak şunu söylemem gerekiyor: Erdoğan, Suriyelilerin yakın geleceği konusunda çok ama çok karamsar.

SUNUCU: Evet, Cumhurbaşkanı aslında Aylan Kurdi’nin babasının söylediklerini yineliyor. Kurdi’nin babası da kız kardeşine, oğullarının ölümünün boşuna olmamasını istediğini söylemiş. Becky Anderson, çok iyi bir mülakattı, çok teşekkürler.

06.09.2015

ANDERSON: Mültecilerin durumuyla ilgili şu ana kadar yaptığımız çoğu haber haklı olarak, Avusturya ve Almanya gibi yerlere gitmek için mücadele eden insanların hikâyesine odaklanıyordu. Unutmayın, bu insanlarla ilgili bir durum. Geçtiğimiz hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bir araya geldiğimde kendisi kararlıydı. Erdoğan, "İnsanların kaçtığı sorunların temel nedenine odaklanma zamanı geldi, ancak o zaman gerçek çözümler bulunabilir." dedi; Batı’nın bu gerçeği kabul etmekte başarısız olduğunu hissettiğini ifade etti.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bu tabii Suriye'de ve Irak'ta meydana gelen tüm gelişmelere seyirci kalmanın bir sonucu. Başından beri Suriye'ye bir müdahale yapılsın istenmedi. Suriye'nin başında zaten bir zalim yönetici var, bu zalim yöneticiye hep sahip çıkıldı. Bunun oradan alınması için ne yapmamız gerekir, bu düşünülmedi. Dostlarımla bunu hep görüştüm. Burada Rusya'nın yapması gerekenler var, İran'ın yapması gerekenler var. Tüm bunlar onları destekleyen ülkeler. Ben bunu onlara da söylediğim için burada da açıkça söylüyorum. Söylemek zorundayım çünkü benim canım yanıyor. Buralara silah desteği veriyorlar, parasal destek veriyorlar ve bu yönetimin ayakta kalmasına göz yumuyorlar ve oradaki muhalifleri nasıl yok ederiz, nasıl ortadan kaldırırız, bunun gayreti içindeler. DAEŞ, şu anda rejimle dayanışma halinde değil mi? DAEŞ’in en büyük destekçisi şu anda birinci derecede rejim; ve bu rejimin ayakta kalması için gayret sarf edenler bunun sorumluluğunu taşıyor. Niçin Esad'a bu borçluluk? Şu anda Suriye yanmış yıkılmış durumda; halk kendi ülkesinden sürülmüş durumda. Hala bölücü bir terör örgütünü destekleyen bir Suriye Devlet Başkanı'nı destekliyorlar. Onlarla bu konuda konuştum. Durumun böyle devam edemeyeceğini söyledim. Gelin, desteğinizi geri çekin, elinizi çekin, rejimin orada dayanacak 24 saati yoktur.

ANDERSON: Son dönemdeki İran diplomasisi Suriye için bir çözümün şekillendirilmesine katkıda bulundu mu? Bulunduysa nasıl?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ne yazık ki İran bu konuda Esad’ın yanında yer alıyor. Bu konuyu Sayın Putin ile Bakü Olimpiyat Oyunları’nda etraflıca görüştüm. Sayın Putin’i farklı gördüm. Dışişleri Bakanlarımızı birlikte çalışmak üzere görevlendirdik. Fakat akabinde Rusya’dan yapılan açıklamalar beni doğrusu şok etti. Bunu da anlamakta zorlanıyorum.

ANDERSON: Sayın Cumhurbaşkanı, geçmişte koalisyonun IŞİD’e -veya DAİŞ’e- karşı mücadelesine katılmanın Türkiye’nin çıkarına olmadığı konusunda ısrarcıydınız. Neyin değiştiğini merak ediyorum. Koalisyona katıldığınızdan bu yana, Türk kuvvetleri Irak ve Suriye’de DAİŞ mevzilerine karşı kaç hava saldırısı, Kürt mevzilerine karşı kaç hava saldırısı gerçekleştirdi?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Başından beri biliyorsunuz bu işe hep karşı olduk, hala da karşıyız. Mücadelemiz sadece DAEŞ’e karşı değil; aynı zamanda PYD, PKK, DHKP-C gibi tüm terör örgütleriyle de mücadele ediyoruz. Ne yazık ki Batılı dostlarımız bizi bu mücadelede hep yalnız bıraktı. PKK'yı bir terör örgütü olarak ilan eden AB, ne yazık ki bağlantılı oldukları ülkeler içinde bu PKK terör örgütü elemanlarının barınmasına hep göz yummuştur, hatta onların liderlerinin oralarda gövde gösterileri yapmalarına da ne yazık ki fırsat vermiştir, şu anda da devam etmektedir. Bütün bunların yanında Türkiye, ABD, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün hatta Fransa ve İngiltere gibi ülkelerle oluşturulan koalisyon bünyesinde DAEŞ’e karşı mücadeleyi sürdürmektedir. Aynı zamanda iç terör tehdidi oluşturan PKK ile mücadelemiz sürmektedir ve sürecektir. Çünkü terörle mücadeleyi, sonuna kadar sürdürmek durumundayız.

ANDERSON: PKK ve ulusal güvenliğe yönelik iç terör tehdidinden söz etmek istiyorum. Ancak bunu yapmadan önce, rakipleriniz sizin Suriye içinde oluşturulması yönünde baskı yaptığınız güvenli bölgenin, aslında Kürtlerin kendi topraklarını oluşturmasını durdurma çabası olduğunu iddia ediyor. Buna ne tür bir yanıt vermek istersiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bu tamamıyla yalan. Bunun hiçbir doğru yanı yok. Oradaki operasyon PYD, Suriye’nin kuzeyini işgal etmek suretiyle Akdeniz’e açılma politikasıdır. Bunu görüyoruz. Elbette bunu yapıyorlar. Kobani olayları olduğu zaman 220 bin kişi Türkiye’ye doğru yola çıktı. Bu 220 bin kişiyi kim misafir etti? Biz ettik. Kobani’den kaçan 220 bin kişiden 80 bini geri döndü. Ancak geriye kalanlar hala Türkiye’de. Yani biz burada da yine ev sahipliğimizi, misafirperverliğimiz bütün güçlüklere rağmen yaptık, yapıyoruz. Ve bunu yapmaya devam edeceğiz.

ANDERSON: Ulusal güvenliğe yönelik olarak hangisinin daha büyük bir tehdit olduğunu düşündüğünüzden söz etmek istiyorum; PKK terör örgütü mü, yoksa IŞİD mi?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Elbette terör örgütlerinin hepsini tehdit olarak tanımlıyoruz. Fakat birincil tehdit PKK’dır. Ülkemizde terör noktasında birinci derecede tehdidi PKK oluşturmaktadır. DAEŞ şu anda bizim için yurt dışında bir tehdit oluşturmaktadır. Sıralama yapacak olursak sıralama böyledir. PKK ile mücadelede bugüne kadar 50 bin insanımızı kaybettik. Ülkemizde bu tehditle birlikte yaşadık. Dolayısıyla PKK terör örgütü birinci derecede, DAEŞ ise ikinci derecede tehdit oluşturuyor. Her ikisiyle de mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.

07.09.2015

ANDERSON: ABD’nin, komşusu Suriye’deki mücadeleye uzun zamandır dâhil olmasını istediği bir NATO üyesine geçmek istiyorum. İsteksiz Türkiye, nihayet bu yaz pes etti ve uluslararası koalisyona katıldı. Fakat Suriye’de IŞİD’i vurmanın yanı sıra Ankara gözünün Irak’taki Kürt savaşçılarda olduğunu da ifade etti. Ülke içinde PKK terör hedeflerine saldırılarını artırdı. Reuters’ın bildirdiğine göre en az 16 askerin hayatına mal olan saldırıya karşılık olarak pazartesi günü Türk jetleri, Türkiye’nin güneydoğusundaki PKK hedeflerine darbe vurdu. Bu, temmuz ayında ateşkesin çökmesinden bu yana Türkiye’nin bu çatışmada yaşadığı en büyük can kaybı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta CNN’e kendisinin müzakere niyetinde olmadığını söyledi. Ankara’da kendisiyle yaptığım mülakata Kürt militanlara karşı verilen mücadelede NATO ve Avrupa’nın itidal çağrılarını sorarak başladım. Erdoğan’ın yanıtını dinleyelim.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şunu açıklığa kavuşturalım. PKK, Kürtlerin temsilcisi değildir. Kürt vatandaşlarımızın Türkiye’de ayrı bir yeri var. PKK sadece Kürt vatandaşlarımı istismar ediyor. Yaptığı tek şey bu. Tüm bu yaşananlara NATO aslında müdahil değil. NATO, buna normal askerî bir mesele olarak bakıyor. Her şeyin bir sırası var. Bir devlet, bir terör örgütüyle müzakere masasına oturamaz. Bunun dünyada örneği yok. Başka yerlerde farklı uygulamalar olabilir, Türkiye’nin koşulları çok özeldir. Bu aşamada teröristlere söylediğimiz tek bir şey var: Ya silahlarınızı indirin, toprağa gömün ya da Türkiye’yi terk edin. Başka yolu yok. Şu ana kadar bu seçeneklerin hiçbirini kabul etmediler. Biz de bu durumda silahlı kuvvetlerimiz ve emniyet güçlerimizle teröristlerle mücadelemize devam edeceğiz. Gereken neyse yapacağız.

ANDERSON: Sizi eleştirenler, Kürtlerle savaştığınızı ve bunu partinizin seçim yenilgisini tersine çevirmek için bir araç olarak kullandığınızı söyleyecekler. Rica etsem buna da yanıt verir misiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Parlamentoda, partimde 60 kadar Kürt milletvekili vardı. Terör örgütü tarafından korunan bu partinin ise 30 milletvekili vardı. Şimdi ise 80 tane milletvekilleri var. Tamam, Parlamentoda sürdürün mücadelenizi. Kürt kardeşlerime hizmet edecekseniz bunu Meclis vasıtasıyla yapın. Niçin silahla yapıyorsunuz? Silahları bırakın artık Meclistesiniz. Bunlar demokrasiyi tam olarak anlamış değiller. Demokrasi silahla yürütülmez. Silahlara yer yoktur, fikirlere ve düşüncelere yer vardır. Bunu yapmıyorlar. Hâlâ insan öldürmekte ısrar ediyorlar.

ANDERSON: Seçim yapılacak. Türkiye’de 1 Kasım’da yeniden seçim yapılacak. Sizin partiniz AKP, seçimi kazanırsa bazı kimseler bunun Türk milliyetçileri çekerek olduğunu söyleyecek. Ara bulucu olarak mirasınızın tehlikede olduğunu hisseder misiniz ve bu ikisini nasıl mantık çerçevesine oturtuyorsunuz merak ediyorum.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Zor bir soru soruyorsunuz. Bildiğiniz gibi ben seçime girmiyorum ama benim kurmuş ve başkanlık etmiş olduğum parti giriyor. Umuyorum ki parti yine başarıyla çıkar. Partinin oy çoğunluğunu almasının yeterli olacağını düşünmüyorum. Tek başına bu ülkeyi yönetecek güce sahip olmaları gerek. Asıl olan budur. Şu an bazı sorunlar yaşıyoruz. Neden? Bunun sebebi; 12 yıllık başarılı, tek parti iktidarının artık olmaması. Türkiye; bundan yatırım ve finans anlamında çok büyük fayda gördü. Bunlar, Cumhuriyet tarihinde eşi görülmemiş şeyler. Türkiye’nin geçmişine bakacak olursanız bu koalisyon kültürü hiçbir zaman gerçek anlamda tutunamamıştır. Koalisyonlar bir buçuk ay ve 16 ay gibi farklı sürelerde sürmüştür. Batı’da güzel örnekler var, evet ama Türkiye’de bu kültürümüzde yok. Hâlâ da yok. Umuyorum ki önümüzdeki seçimler, bir koalisyon değil hangi parti olursa olsun tek partili bir iktidar çıkarır. Tek parti iktidarının olması çok hayırlı olacaktır.

ANDERSON: Ama sizin partiniz olursa bu, sizin ileride başkan olmanıza yardımcı olur çünkü istediğiniz bu.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bunu ancak koşullar sağlandığı zaman tartışabiliriz. Şu anda bu gündemin bir parçası değil. Cumhurbaşkanı olarak böyle bir konumda değilim. Yetkilerim iyi şekilde tanımlanmış durumda. Anayasa bana belirli yetkiler veriyor. Ben de bu yetkileri kullanıyorum ve her şey çok iyi gidiyor.