TRT - “Cumhurbaşkanı Özel Yayını”

31.05.2015

SUNUCU- TRT ekranlarından merhabalar, iyi akşamlar efendim.

Bu akşam size İstanbul’dan, İstanbul’un tarihinden medeniyet tarihimizin çok özel bir mekânından Yıldız Sarayı Büyük Mabeyn’den, Mabeyn Köşkü’nden sesleniyoruz efendim ve buradaki ilk canlı yayını yapmak bizlere kısmet oldu ve bu güzel yayının, bu özel yayının çok özel bir konuğu var Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Efendim, hoş geldiniz.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Hoş bulduk, teşekkür ediyorum.

SUNUCU- İlk yayın değil mi efendim? Yine ben hata yapmamış olayım.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Evet, Yıldız Büyük Mabeyn’de ilk bizim televizyonlarla görüşmemiz oluyor. Temenni ederim ki, bu restorasyondan sonra bu ilk attığımız adım hayırlara vesile olur. Ve Yıldız Sarayı’nın tarihi malum, burası Sultan Abdülhamid Han’ın hal’edildiği mekan, şimdi böyle bir mekanın da restorasyonu vesairesi bize nasip oldu. Şimdi tabi Yıldız Sarayı’nın tümüne yönelik bir çalışmamız olacak, inşallah Cumhurbaşkanlığın İstanbul’daki merkezi konumuna burayı getireceğiz.

SUNUCU- İnşallah güzel bir yayın olur diyelim efendim. Bu yayında bana eşlik edecek iki değerli meslektaşım; Hilal Kaplan Sabah Gazetesi yazarı, hoş geldiniz. Nuh Albayrak Star Gazetesi yazarı ve Genel Yayın Yönetmeni, siz de hoş geldiniz. Efendim, hazır tarihten başladık, Yıldız Sarayı Mabeyn’inden bahsettik, dün tarihe damga vuran bir başka gündü, fetih şöleni vardı, ki İstanbul muhteşem bir gün yaşadı, aslında yayınlarla birlikte bütün Türkiye güzel bir gün yaşadı. Biraz ondan söz edelim, nasıl bir atmosferdi, neler yaşandı?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Çok teşekkür ediyorum. Malum İstanbul’a aşık olmak, müstesna bir insanda ruh hali meydana getiriyor. Tabi İstanbul’da doğdum, büyüdüm ve İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış olmak, bunlar hakikaten benim yaşamımda farklı bir yere sahip. Tabi biz fetih kutlamalarını gençlik yıllarımızdan beri yapardık, hele hele imam hatip yıllarında aynı zamanda okulumuzun mehter takımında da görev yapmıştım, o günden ta Belediye Başkanlığıma kadar bu süreç devam etti. Belediye Başkanı olduktan sonra da yine İstanbul’daki bu kutlamaları biz çok farklı bir şekilde sürdürdük. Fakat bu defa arkadaşlarımla da yaptığım müzakerede dedim ki, biz bu fetih kutlamalarını çok farklı bir zemine oturtalım ve bu işi artık adeta Türkiye’ye İstanbul’un fethini mal edelim, çünkü merhum Sultan Fatih sadece İstanbul’a hitap etmedi, Türkiye’ye hitap etmedi, Sultan Fatih bir çağa hitap etti, karanlık bir çağı kapadı ve aydınlık bir çağı açtı. Oradan alabileceğimiz çok şeyler var, özellikle alabileceği çok şeyler var. Bizim de en önemli meselemiz gençlik olunca, Fatih gibi bir Osmanlı padişahını tanımalarında çok çok büyük faydalar olduğuna inandık, dedik ki bunu artık biz daha büyük çapta kutlamaya devam edelim, sadece Topkapı Surlarının önünde yapılan kutlamalarla bu iş kalmasın. Şimdi bu yıl bu ilk adımdı, inşallah bundan sonra haftayı çeşitli paneller, sempozyumlar vesairelerle geçirelim ve bu işi daha da yaygınlaştıralım. Tabi bu yılın güzel bir yanı şu oldu: Mehteran, yanılmıyorsam 82 kişi ordu mehteri, bu defa bunu 562 kişi olarak mehter takımı oradaydı, yani 562. yıl dönümüne atfen böyle bir sayıyla orada bulundu. Gerek açılıştaki yaptıkları gösteri, gerek konuşmalardan sonra yaptıkları gösteri hakikaten çok beğeni topladı. Bir de Türk Hava Kuvvetleri’nin Türk Yıldızları hakikaten pilotlarımızın o insanın yüreklerini adeta ağzına getirircesine yaptıkları gösteri, o da yine aynı şekilde tüm İstanbulluların çok beğenisini kazandı. Tabi burada Türk Silahlı Kuvvetlerimize, başta Genelkurmay Başkanımız olmak üzere hepsine teşekkür ediyorum, bu heyecanı hepsiyle birlikte paylaştık. Daha sonra da belgesel, o da hakikaten çok çok farklıydı. Yani bunu bu anlayışla bir şölen havasında, işte yaklaşık 2 milyon insanın katıldığı, ki eksikleriyle beraber inşallah bunlar da giderildiği zaman ben inanıyorum ki bu kutlama çok daha farklı olacak. Tabi bu bir de seçim arifesine geldiği için orada bazı eksikler oldu, ama bu seçim şeyinden kurtulduğu anda inanıyorum ki oradaki gösteriler çok daha zenginleşecektir, çok daha farklı hale gelecektir. Ben dünkü görüntüyü, o heyecanı, o coşkuyu hakikaten böyle hücrelerimde hissettim, onun için tüm İstanbullulara, tüm halkıma özellikle teşekkür ediyorum, sağ olsunlar, var olsunlar.

SUNUCU- Muazzam da bir kalabalık vardı efendim.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Evet.

SUNUCU- Öyle görünüyor ki, İstanbulları, Türkiye’yi de çok heyecanlı fetih kutlamaları bekliyor önümüzdeki dönemde. Ama Türkiye’nin gündemi var, sıcak gündemimiz var efendim. Hilal Kaplan’a ben sözü vereyim, ilk soruyu senden alalım.

HİLAL KAPLAN- Başkanlık sistemi tartışmasıyla başlayalım isterim. Bu seçim döneminde de tartışıldı, mitinglerde dile getirildi, seçim sonrasında da gündemimiz olacak başkanlık sistemi, siz de buna ilişkin görüşlerinizi paylaşıyorsunuz. Seçim sonrasındaki, tabi Meclis aritmetiğiyle ilgili olacak ama, sizin öngörünüz nedir, başkanlık sistemi nasıl bir süreç ilerleyecek ve başkanlık tartışmalarını bu anlamda nasıl değerlendirmek gerekir seçim sonrasına ilişkin?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Çok teşekkür ediyorum. Aslında tabi ben başkanlık sistemiyle ilgili tartışmaları beklediğimiz gibi meydanlarda tek bulmadık, ağırlıklı olarak ben daha gündeme getirdim. Bana göre Türkiye’nin bu seçim arifesinde başkanlık sistemi gündemine çok daha farklı bir şekilde oturmalıydı. Muhalefet başkanlık sistemine hiç girmek istemiyor, çünkü onların işine hiç gelmiyor. Çünkü başkanlık sisteminin oylanabileceği bir referandum veyahut da Parlamentodaki böyle bir sayının oluşması onları ciddi manada rahatsız ediyor, onların belki de geleceği noktasında onları tedirgin ediyor. Çünkü anaysa değişikliği gerekecek, böyle bir sayının olması meselesi, olmadı referandum meselesi, yani bunun olması halinde Türkiye eğer başkanlık sistemine giderse acaba bu iki yapılı diyeyim buna veya iki partiden oluşan böyle yapı diğerlerini tabi zaman içerisinde yokluğa bir yerde mahkum edecek ve orada da tabi onlar tabloyu görüyorlar. Şimdi bu neyi getirecek? Yani aslolan bu, bana göre, bu 12 yıllık tecrübemle bunu konuşuyorum, istikrarı getirecektir. Ama bir de benim Belediye Başkanlığı sürecim var. Belediye Başkanlığını ben bir mini başkanlık sistemi olarak görüyorum, çünkü Belediye Başkanlığında karar alma, süreci hızlandırma çok çok rahat ve orada da meclis var ve o meclis biliyorsunuz başkanı denetler ve hesaptı, kitaptı ne gerekiyorsa bunları da onların takvimi içerisinde yerine getirir. Fakat burada durum çok farklı, Türkiye şu anda adeta ayaklarına pranga vurulmuş bir idari sistemle yönetiliyor, yani adım atmak istiyorsunuz atamıyorsunuz, çekiyorlar, tabi böyle bir şey ile ülkeyi sıçratmak, ayağa kaldırmak mümkün değil. Onun için benim tabirim, patinaj, ondan bahsediyorum. Yani şu anda biz mesela kişi başına milli geliri 3400’den aldık 10500’e geldik, şimdi burada patinajdayız, daha ileriye gidemiyoruz. Şimdi biz mesela bizden önce geçmişteki şeylere bakıyoruz, diyelim ki bir Güney Kore, yani 10 bin dolardı 1989’da, 2005’te 25 bin dolara ulaştı, şimdi ise 30 bin dolar, yani devamlı tırmanıyor. Neyle? İşte bu sistemle, yani bu sistem bir defa hız veriyor, tırmandırıyor. Ve aynı şeyi biz niye yapmayalım? Bunu biz yapabiliriz, çünkü bu enerji bizim insanımızda var, iş adamlarımızda var, bunu yapabiliriz. Yeter ki diyor ki, önümüzü açın, yasal noktada bizi sıkıntıya düşürecek engelleri önümüze koymayın biz uçalım. Ve hakikaten beyin noktasında da ciddi bir güce sahibiz, bakın şimdi geri dönüş başladı, bunları da görüyoruz. Tabi bütün bunları yapabilmek için de bir defa lider noktasında bu sorunu aşmamız lazım. Ne gerekiyor? Güçlü liderlik gerekiyor. Güçlü lider olabilmeniz için de her şeyden önce bir defa bu çoklu yaklaşım anlayışının olmaması gerekiyor, bu olduğu takdirde çok rahat karar verebilmek, karar sürecini hızlandırmak ve istikrarı yakalamak. İstikrar olmadan bir defa netice almak mümkün değil, işte bunu komşu ülkelerde olsun, emsal ülkelerde olsun hepsinde görüyoruz. Şimdi mesela ben bir şeye üzülüyorum; nedir o? İşte biz 17’nci dünyada ekonomisi güçlü ülkeyiz, ama 17’de kaldı. Şimdi bizim hedefimiz 2023’te ilk 10’a girebilmek, ilk 10’a girebilmek için de performansın artması, yükselmesi lazım. Biz şimdi Türkiye İhracatçılar Meclisi’yle oturduk, konuştuk vesaire, dedik ki, biz bir defa 500 milyar dolara ulaşacağız 2023’te. Nerede? İhracatta, bunu yakalamamız lazım. Şimdi bakıyoruz ki, geçen yıl, bu yıl 158-160 buralarda çırpınıyoruz, çünkü patinaj var, çevrelerdeki ülkelerde de sıkıntı var ekonomik kriz, o ekonomik tabi bizi de etkiliyor. Şimdi bunların etkisinden kurtulabilmek için de çok daha rahat adım atabilmek, rekabet gücümüzü artırmak, bütün bunların artmasıyla birlikte Türkiye’nin bir defa tırmanmaması için hiçbir sebep yok. Ve tabi bir gerçeği de burada ifade etmem gerekir, birilerinin söylediği gibi bu başkanlık sistemi olayı Tayyip Erdoğan’ın kendi meselesi değil, ülkemin meselesi, ben bunu ülkemin meselesi olarak görüyorum. Ve örneklerimiz var, işte bakıyorsun bir Amerika’ya, bir Latin Amerika ülkelerine filan, hepsinde durumu görüyoruz. Geliyoruz Avrupa’ya, diyelim yarı başkanlık Fransa’yı görüyoruz, Rusya’ya bakıyoruz Rusya’yı görüyoruz. Hepsinin bu sistemlerini inceldiğimiz zaman, nerede, nasıl faydalar meydana gelmiş bunları görüyoruz. Dolayısıyla, Türkiye’nin de bunlara bakarak bunu tartışması lazım, bunu tartışmaktan dahi korkan bir topluluk halini geldik, ya aydınımız bile bunları tartışmaktan çekiniyor; yani bunu anlamak mümkün değil. Ya tartışalım, hangisi doğruysa, hangisi daha iyiyse buna yönelik adımlarımızı atalım. Ama inanıyorum ki, şu seçimden sonra bu iş gündeme daha çok oturacak, ki ben de bunu Beştepe’de başlattığımız çalışmalarla devam ettireceğim.

NUH ALBAYRAK- Sayın Cumhurbaşkanım, gerçi siz vurguladınız benim meselem değil diye ama, ben orayı biraz daha açmak istiyorum. Bahsettiğiniz konularda kimse karşı çıkamıyor başkanlık sisteminin gerekliliği konusunda, hatta Cumhurbaşkanını halkın seçmesinden sonra zaten parlamenter sistemi yürütme şansı pek kalmadı. Fakat tek muhalefet olarak bu konuda özellikle muhalefet, sizin başkanlık sistemini kendi şahsınız için istediğiniz üzerinde yoğunlaşarak böyle geçiştirmeye çalışıyorlar. Siz başkanlık sistemini kendi yetkinizi artırmak için mi istiyorsunuz? Bunu ben tekrar vurgulamak istiyorum.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bakın ben bunu sizlere tekraren söyleyeyim, şimdi bizde bir defa ilanihaye böyle bir görevi yapmak diye bir şey söz konusu değil, yani başkanlık sisteminin de bir sınırı var.  Hani totaliter rejimlerde filan bu tür şeyler olabilir, ama biz burada bir totaliter rejimin özlemi içerisinde de değiliz. Başkanlık sisteminin şöyle bizdeki telaffuz edilmeye başladığı geçmişe baktığımızda, orada işte Özal’ı görüyorsunuz, Türkeş’i görüyorsunuz, Demirel’i görüyorsunuz. Örneğin şu anda kendi geçmişini inkar edenler var, yani şimdi Sayın Bahçeli Türkeş’le ilgili olarak onun yapmış olduğu açıklamaları, onun o kitapçığındaki başkanlık sistemine atfen oradaki yer alan ifadeleri neyle izah edecek? Ha demek ki onlar şu anda burada farklı bir dönüşümün içerisindeler. Şimdi biz ise olaya çok daha farklı bakıyoruz, biz kendi geleneklerimizden, göreneklerimizden gelen bu noktada bizim bir geçişimiz de var, yani biz bu işe asılda yabancı değiliz, ama bunları ürküten de zaten bu. Ben şahsımla alakalı burada herhangi bir beklentim yok, benim tek derdim ülkem çok çabuk sıçramalı. Çünkü biz eğer muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkacaksak, burada bizim sistemi gözden geçirmemiz lazım. Sistemi gözden geçirdiğimizde de karşımıza şu andaki mevcut parlamenter sistemle bu yürümez. Bunun ne güzel örneğini de kim verdi, biliyorsunuz Fransa’da bu yaşandı ve önce bu işe karşı çıkanlar ondan sonra da, ne olur gel, bizi kurtar dediler; vaka bu. Şimdi Türkiye’de de bizim be defa bu noktada inanıyorum ki aklıselim hakim olacak ve eğer bu seçimlerin neticesinde şöyle bunu yapmaya kararlı olan en azından referandumu sağlayabilecek bir oy, çünkü diğer 3 parti de başkanlık sistemine karşı. Anayasa değişikliğinde ben Başbakanken bizim hazırlığımız vardı, biz Anayasa Komisyonuna başkanlık sistemini verdik, bizde o vardı, ama diğerleri buna o zaman da yine karşı çıktılar, ama biz dedik ki, bizim böyle bir düşüncemiz var, biz bunun sonuna kadar arkasında duracağız ve zaten de yürümedi malum, geldiğimiz nokta da ortada.

SUNUCU- Bu turda izniniz olursa bir başka konuya, sıcak gündeme damgasını vuran bir başka konuyla devam edelim. Bir çerçeve sorusu izninizle arz etmek istiyorum. Paralel terör örgütü bir yapı var karşımızda. Şimdi Ana Muhalefet Partisi yakın geçmişte bir lider değişikliği yaşadı bir kaset operasyonuyla. Milliyetçi Hareket Partisi bir başka kaset operasyonuna uğradı yıllar önce, bir başka siyasi partinin o zamanlar BDP adı altında seçilmiş insanları, belediye başkanları zincirlere vurdular, kelepçelere vuruldular diziler halinde, bir diğer siyasi partinin lideri hala kuşkulu, yine paralel terör örgütünü işaret eden bir kazayla hayatını kaybetti. Bir diğeri, rahmetli Erbakan Hocaya bu kadar hakaretler eden bir yapıya rağmen, oturdu onların çerçevesinde bir ittifakla seçime giriyor. Siyasetteki bu esaret nedir efendim? Siyasetin neredeyse yarısı olup biten bunca gelişmeye rağmen, az önce ifade etmeye çalıştığım, niçin böyle bir böyle bir blokta, bir yapıda yer alıyorlar?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şunu bir de çok açık, net söylemek lazım: Bazı televizyon kanalları sağ olsunlar bütün bu 17-25 Aralık öncesi, 17-25 Aralık sonrası diye bir kıyas getiriyorlar ekranlara, yani o kıyaslar her şeyi çok açık, net ortaya koyuyor. Yani orada izlediğiniz zaman diyorsunuz ki, bu nasıl siyaset? Yani orada ne diyorsunuz, şimdi ne diyorsunuz. Orada gördüğünüz zaman, bu ülkede siyasetin çivisi ne yazık ki bu tür siyasetçiler sayesinde çıkmış. Ben şuna inanıyorum: Siyasetçi bir defa dürüst olacak, yani yalanla arası olmayacak, dürüst konuşacak ve bunu böyle yalanla, hakaretle vesaireyle sürdürmeyecek. Şimdi bakıyorum ben ya, Ana Muhalefetin başındaki kişi yalanın üstüne yalanlar, yalanın üstüne yalanlar koyuyor. Şimdi paralelle ilgili şeyde, yani sizlerin ifade ettiği… Bakınız, sen bir defa bu partinin başına kendi Genel Başkanını adeta ipe götürecek bir kasetle geldin, bu ortada. Ama ne yazık ki Sayın Baykal, onun da benim tarafımdan bilindiğini, dolayısıyla Başbakan bunu açıklamalıdır gibi ifadeler kullandı. Müteahhit defalar söyledim, dedim, bakın bunu yayından kaldırtan benim, hemen anında Binali Beye, sağ olsun, biz o zaman anayasayı tartışıyoruz Mecliste, Binali Beye dedim ki, Binali Bey, bu işe hemen müdahale et. Sağ olsun müdahale ettiler ve yayından kalktı. Tabi bu yayın acımasızca yapılıyordu, edepsizce, hayasızca yapılıyordu. Ve ondan sonra da ben bunları asla telaffuz etmezken ve kendileri maalesef aday olmayacağım demesine rağmen hemen ertesi gündü veya iki gün sonraydı, biliyorsunuz aday oldu. Şimdi bu dürüstlük mü, doğruluk mu? Ne oluyorsun? Ha sen bir defa Genel Başbakanının altında koltuğu çekip alıyorsun, ha diyorsun, tamam, şimdi böyle de bir kaset var, şimdi bu kasetle beraber burada duramaz, ben de buraya otururum, böyle de oturdu. Bunun dışında diğer bazı isimler yine kendi partilerden bu duruma düştüler. MHP’nin aynı şekilde bu duruma düşenleri oldu. Bir fırsatçılık yağmadır yürüdü. Tasfiye etmeyi gerekenleri onunla tasfiye ettiler, genel başkanlık koltuğuna oturmak için de o fırsatçılığı iyi değerlendirdiler, öyle o oraya oturdular; şimdi bunlar apaçık ortada. Şimdi onlarla iş tuttular, şimdi beraber yürüyorlar. Aynı şey bölücü terör örgütünün arkasında olduğu siyasi parti için de geçerli. Bunların biraya gelmesi hayatta mümkün mü? Ama şimdi gelebiliyorlar. Şimdi tek ortak paydaları var, o ortak payda da Hükümete karşı olmak. İki; Cumhurbaşkanına karşı olmak. Yani bu karşılık varsa birleşmelerine o yetiyor, yani onun dışında diğer yanda manevi değerler, uluhiyet, rububiyet, falan filan bu tür şeyler artık önemli değil, her şey meşru, böyle bir yapı var ortada. Bu bakımdan ben bunlarla ilgili daha başka bir şey söylemeyi de zaid addediyorum. Böyle bir durumda maalesef siyaseti yaşıyoruz ve her türlü işte yalan, iftira bu tür şeyler hala devam ediyor. Ama bu tabi bir yere kadar böyle gidecek, ondan sonra da ben inanıyorum ki hakikatler buralara hakim olacak.

HİLAL KAPLAN- Paralel yapıdan devam edersek, MİT tırlarıyla ilgili, MİT tırlarının durdurulması, silah zoruyla işte MİT mensuplarının darp edilmesi vesaire gibi, 17-25 Aralık’taki süreç yine çok yakın bir dönemde bir gazete bunu manşetten MİT tırlarıyla ilgili bir haber verdi. Siz de bunu konuşmanızda en son casusluk ve ajanlık faaliyeti ve bunun nedeniyle açık edilmesi ve hesabı sorulacaktır şeklide dile getirdiniz. Ve tam da seçim öncesi bunu manşete taşıması ayrıca zamanlama açısından da ilginçti. Biraz daha açar mısınız bu husustaki görüşünüzü?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi bu olay tabi aslıda malum Bayırbucak Türkmenleriyle alakalı bir konu. Tabi bu haberde geçen şeyler hilafı hakikat; ki ben konuşmalarımda hep şunu ifade etmişimdir: o da nedir? Özellikle insani yardım noktasında, lojistik destek noktasında şu anda Milli İstihbarat Teşkilatı’mız Bayırbucak Türkmenlerine bu desteği vermektedir, bu söylenmiştir, ama bunlar bunu farklı yerlere tabi kanalize ettiler ve hatta Milli İstihbarat Teşkilatı’na yönelik atılan o iftiralar ve yapılan gayrimeşru operasyon; gayrimeşrudur, ki bir yerde yine bir ajan faaliyetidir, bir casusluk faaliyetidir, şimdi bu casus faaliyetinin içerisine bu gazete de girmiştir. Ve orada mesela şimdi rakamlar filan veriliyor. Bütün bu rakamların kaynağı nedir, kimden aldın sen bu rakamları? Paralel yapı, oradan alarak bunu yapıyor. Şimdi bunlarla ilgili de ben davayı, hemen avukatlarıma talimatı verdim, davayı anında açtım. Şimdi tabi bu aynı zamanda birileri adına algı operasyonu. Nere adına? Üst akıl böyle bir talimat veriyor. Şimdi söylenen ne? Mesela DEAŞ’tan bahsettiler o aralar, yani oradaki terör örgütlerinden bahsettiler vesaire. Hatta, bir şeyi daha kullanıyorlar, Bayırbucak Türkmenleriyle ilgili bizim herhangi bir desteğimizin olmadığından bahsediyorlar. Ya Bayırbucak Türkmenleriyle defaatle benim yaptığım toplantılar var. O zaman Ahmet Bey Dışişleri Bakanı, Ahmet Beyin defaatle yaptığı toplantılar var. Ve burada hakikaten samimi, dürüst olan diğer takımı bu konudaki bizim insani yardımlarımızı, lojistik yardımlarımızı ve onlara verdiğimiz eğitimleri çok samimi olarak açıklarlar. Biz onlara eğitim de veriyoruz.

HİLAL KAPLAN- Bugün de bir açıklamaları oldu, yani Türkiye’nin yardımı olmasaydı dedi 1 milyon Suriyeli Türkmen ölüme terk edilmiş olacaktı dedi Suriye Türkmenleri eski Başkanı.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Evet evet. Zaten şimdi bu konu yargıda. Ve biz onları yalnız bırakmamanın ötesinde, bir defa sıkıntıda olanların bir kısmını ülkemize çektik, tekrar daha sonra gönderdik, biz onları orada bırakamazdık. Ve bu konuda aslında bize muhalif olan siyasilerden bu işin hassasiyetini, inceliğini bilenler de bu konuyu iyi bilirler. İsmini vermeyeceğim, çünkü ona konuşma hakkı doğmasın, yani gayet bilirler. Biz bunu yaptık, bugün yaptık, yarın da yapacağız. Yani biz kalkıp da zalimin Esad’ın eline bunları bırakamayız ki. Aynı şekilde diyelim ki terör örgütüyle bunları karşı karşıya düşmeleri halinde yalnız bırakamayız ki, elimizden gelen desteği verdik, vermeye devam edeceğiz, şu anda da zaten o desteğimiz devam ediyor. Ama ben davamı da açtım. Bunların bütün derdi, Türkiye’nin imajına şu anda gölge düşürmek, gayretleri bununla ilgili. Ve bu haberi özel haber olarak yapan kişi de öyle zannediyorum ki bunun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakma bunu.

NUH ALBAYRAK- Efendim, paralel yapıyla mücadele dönmek istiyorum tekrar. Uzun bir süreden beri bu mücadele devam ediyor. Sayın Başbakan bugün Diyarbakır’daki konuşmasında da 8 Haziran’dan itibaren bürokraside ve tekrar yeniden bir yapılanma olacağını, yargıya güven sağlanacağını söylemişti. Şimdi bu mücadelede paralel örgüt üyesi olup da şu ana kadar ortaya çıkmayan çok sayıda kişi olduğu söyleniyor. Bunlarla ilgili bu mücadele nasıl yapılacak? Bunlar nasıl tespit edilebilecek; bir? İkincisi de; paralel örgütün kumpası sonucunda cezaevine giren tutuklu veya işte hüküm giyen birçok bürokrat vardı, bunların çok kısmı tahliye oldu ama, devam ediyor, görevlerine dönemediler, yani mağduriyetleri devam ediyor. Bunlarla ilgili de bir çalışma düşünülüyor mu? Bunu öğrenmek istedim.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi bir defa şunu kesinlikle açık, net söyleyeyim: Yani bizim bu attığımız adımların hepsi hukuk çerçevesi içerisinde yürüyor. Bu tutuklananlar zaten tutuklandılar,  içerideler, onların savcılık iddianamelerini vesairelerini hazırlıyor,  iddianameleri bittikten sonra da yargı devam edecek. Fakat, 8 Haziran itibariyle tabi çıkacak tablo ve bu tabloyla beraber de; tabi hükümet yani aynı hükümet olursa tabi bu işte bir kararlılığı var, hükümet ne yapacak? Ha bu geldiği noktadan itibaren devam edecek. Ben de Cumhurbaşkanı olarak zaten o konuda aynı kararlılığın içerisindeyiz ve bu süreci devam ettireceğiz ve burada taviz vermemiz asla söz konusu değil. Mesela bakın şimdi KPSS’yle ilgili olanları gördünüz, işte 30’a yakın insan tutuklandı.

NUH ALBAYRAK- Bir kısmı yurt dışına kaçtı.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yurt dışına kaçanlar var. Bunların imamları-mimamları, hepsi kaçıyor zaten. İçeride zannediyorum herhalde müezzinleri bıraktılar, yani diğerleri gidiyor. Ve hepsinin de farklı şu anda sığındıkları yerler var, bundan sonraki bu sürecin içerisinde bu kaçış arkada tabi bir dağınıklığı meydana getirecek. Onlar artık işin başında değiller ve Hükümet olarak da şu anda seçim öncesi yapılanlar, seçim sonrası yapılacak olanlar var, yani bu tür de Hükümetin atacağı adımların ben farkındayım, bilincindeyim. Ama şu anda tabi seçim atmosferi içerisinde bu tür adımları atamadılar, ben bunun inancındayım.

NUH ALBAYRAK- Yeni siyaset belgesinde, mücadelede kırmızı kitaba girmesinin bu örgütün.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Onun tabi çok çok büyük faydası var, olacak. Niye? Orada bir defa şu ifade her şeyi çok açık, net ortaya koyuyor:  Yani ulusal güvenliğimizi tehdit eden legal görünüm altındaki illegal örgütler derken o zaten istikameti belirliyor, hedefi ortaya koyuyor. Yani o bir çerçevedir ve bu çerçeve içerisinde de bu adım atılacak ve yolumuza hep birlikte devam edeceğiz.

SUNUCU- Efendim, bu paralel yapıyla mücadele sizin çok dikkat çekici bir ifadeniz var, hukuk çerçevesinde mücadele. Bu konuda bir şey sormak istiyorum, bu yapıyla birlikte alınan bir bankaya önceki gün itibariyle tamamen el konuldu, TMSF’ye tümüyle devredildi. Bu durumun mesela Türkiye’nin yabancı yatırımcılar nezdinde itibarını sarsacağını öne sürünler var, farklı tezleri olanlar var. Siz nasıl bakıyorsunuz efendim?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani o bir defa çok hayali bir şey, çünkü ani bu bankanın şu anda Türk finans sektöründeki yeri öyle ağırlıklı bir yeri yok, yani yüzde 1 civarında filandır. Zaten şu anda finans sektörü içerisinde katılım bankacılığının toplam payı yüzde 5, yüzde 6, yani buralarda. Şimdi işte ısrarla benim üzerinde durduğum konu, Ziraat, Halk ve Vakıfbank’ın buralara girmesi. Eğer şimdi Ziraat Katılım, Halk katılım ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bu işe girdiği andan itibaren öyle zannediyorum ki yüzde 20, yüzde 25 gibi bir yeri inşallah yakalayacak. Tabi bu şunu getiriyor: Yani artık İslam dünyasında özellikle sermaye böyle bir güvenilir merkez yer arıyor. Londra bu işin merkezi olsun da İstanbul niye olmasın? İstanbul bu iş için çok daha biçilmiş kaftan. Ama biz o algıyı meydana getiremedik. Şimdi bununla beraber, örneğin ben Ziraat Katılım’ın açılışıyla beraber tabi umutlarım da ona göre artıyor, bu yılsonuna kadar inşallah 20 tane şubesi olacak ve tabi şimdi iyi de bir sermayeyle ilk adımını attı. Şimdi Halkbank, o da Halk katılımın şu anda açılışıyla ilgili çalışmalar sürüyor, aynı şekilde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün katılım bankası da, ki ben ona banka ifadesini de pek kullanmak istemiyorum, Yani Vakıf katılım şeklinde olmasını daha uygun görüyorum. Ve bu konuda bir defa çok ciddi sermaye gücü var, şu anda Vakıfbank’ın yüzde 56’sı biliyorsunuz Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün. Şimdi Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yüzde 56 gibi orada bir sermayeye sahip olması, bir defa Vakıf katılımın çok güçlü bir hale gelmesini de sağlayacaktır. Ha bu tabi bir anda olmaz. Niye bir anda olmaz? Çünkü bu Vakıfbank’ı zora sokabilir, ama peyderpey oradaki hissesini alıp bunu Vakıf katılıma aktarmak suretiyle Vakıf katılım çok güçlü bir konuma gelebilir. Bu tabi bir şeyi sağlayacak. Nedir o? Vakıflar Genel Müdürlüğü, yani yılsonlarında Vakıf katılımın dağıtacağı temettüden veya kârından rahatlıkla parayı kullanabilecek. Nerede kullanacak? Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün eserlerinde. Üniversitesi var, yurtları var, öğrencileri var, yani Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ilgi alanı çok geniş. Yani şimdi burada hayrat var, akar var, şimdi bu bir akar ve bu akarı rahatlıkla kullanabilme şansına orada sahip olacak. Nerede kullanacak bunu? İşte bu tür yerlerde. Ve ben inanıyorum ki, Vakıflar Genel Müdürlüğü bu olaydan sonra Türkiye’de bizim için en etkin hayır kurumu haline gelecek, şu andaki gücünden çok daha öte bir hale gelecek.

SUNUCU- Yavaş yavaş seçim gündemine geçelim istersen, HDP’yle mi devam edelim?

HİLAL KAPLAN- Seçimlerle de ilgili bir şey soracaktım. HDP’ye gelmeden, genel olarak bir değerlendirmeniz vardı geçtiğimiz haftalarda, mitinglerde genel bir heyecansızlık görüyorum, bir rehavet görüyorum demiştiniz, ki kararsız seçmen noktasında da geçtiğimiz seçimlere göre daha yüksek rakamların anketlerde çıktığı söyleniyor. Bu hususta, son geçtiğimiz işte 2 hafta da o açıklamanızın üzerinden geçti, bir değişiklik görüyor musunuz, farklı bir değerlendirmeniz olur mu?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi bu tabi daha çok aslında hani gittiğim illerde oradaki siyasetin içerisinde olan arkadaşların bana aktardıkları bilgi. Yani işte muhalefet henüz pek hareketli değil, yani hareketli gibi göründe de tehdit yapıyor, yani bol bol tehditler. İşte Siirt’te olan olayı gördünüz, 3 tane oradaki hanımefendiye saldırıyorlar. Hani siz barıştan yanaydınız, nasıl bu barıştan yana olmak? Aynı şekilde işte Siirt’te yine bir muhtarı öldürmeleri; nerede barış? Aynı şekilde Hakkari’de havaalanı açılışını yaptık, o gün kepenkler indirildi, yakıldı yıkıldı ve bu arada iki kişiyi de orada yine aynı şekilde öldürdüler. Bütün bunlarla beraber korku salıyorlar. Diyarbakır hele şu anda ciddi manada bir tedirginliğin altında, bunu estiriyorlar. Van’da musluklardan o kanın akıtılması olayı, alttaki seçtikleri ifadeler, yani bunların hareket alanı bu. Yoksa kalkıp da hani dürüst, samimi olarak sandıklara gidelim, herkes tercihini demokratik ortam içerisinde yapsın, böyle bir dertleri yok. Fakat şimdi tabi artık son haftaya girildiği için hareketlenme olacaktır. Tabi Ana Muhalefetin başındaki zat Cumhurbaşkanı herhalde meydanları boş buluyor, onun için böyle bir rehavet var diye ifadeler kullanıyor. Artık tavsiye edemiyorum ona…

NUH ALBAYRAK- Rehavet ifadeniz farklı yorumlandı.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Evet, farklı yorumlandı. Halbuki meydanların dili farklıdır, ben meydanların diliyle sohbet ede ede hamdolsun buralara geldik. Ama onlar biliyorsunuz 14 parti birleştiler,  14 parti birleşerek aldıkları netice ortada. Biz 14 partiyle gelmedik, biz sadece milletimizle geldik, böyle bir noktadayız. Fakat tabi tercihim şudur: Yani son haftaya girildi, artık fazla bir şey kalmadı, bütün mesele… Olay tabi sadece meydanlarda bitmiyor, meydanlar bir coşkudur, adeta bu işin bir festivalidir, şölenidir. Ama zihinde bu kararsızlık tabi biraz düşündürücü. Bana en son geldiğinde 14’tü kararsızlar, şimdi o kararsızlar zannediyorum bu hafta daha da düşmüştür, düşecektir. Bu kararsızların düşmesiyle birlikte de ortaya tabi yönlendiği istikamet neyse orayı artık makası açar hale getirecektir diye düşünüyorum. Ülkem istikrardan ve güven ortamından kopmasından temennisindeyim, çünkü istikrara ve güvene çok ihtiyacımız var, istikrar ve güven zedelenirse bundan milletim kaybeder, ülkem kaybeder diye düşünüyorum.

SUNUCU- Efendim, bir-iki dakika içinde reklama gideceğiz ama, şöyle yapalım izniniz olursa: Şimdi siz rehavet dediniz ama, ben sizle bir seçim gezisi hatırlıyorum bir ilçede, orada Belediye Başkanına dönüp şöyle dediniz: Sahaya baktınız ve dediniz ki, Başkan, çalışmamışsın. Ve Başkan orayı çok az bir farkla kaybetti. Şimdi çok eski yıllardan, gençlik yıllarınızdan beri teşkilat tecrübeniz var, sahaya baktığınızda neyi görüyorsunuz, saha size ne söylüyor?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi işte onu söylemekte o gün gibi hür değilim. Şimdi bu noktada tarafsızım, ama meydanlarda milletin tarafındayım. Az önce de ifade ettiğim gibi, yani ben bir belediye başkanına baktığım zaman hep söylerim, hizmet gerektir, ama yeterli değildir. Şimdi bunun iki özeti var. Bir; hizmet yaparsın, ama halkın gönlünü kazanamazsın ve sen orada seçimi kaybetmeye mahkumsun. Hizmet yapmazsın, ama halkın gönlünü kazanırsın, tekrar seçimi kazanma imkanını yakalarsın; çok enteresan bir şeydir. Mesela bazı ben belediye başkanları bilirim, doğru dürüst hizmeti yok, ama cenazende, düğününde, şurada burada her zaman yanındadır, bu türler oluyor. Ama ben Belediye Başkanlığımda da, Başbakanlığımda da, şimdi de zaman zaman mesela rastgele çat kapı yaparım, girerim vatandaşın bir çayını, bir ayranını; çok yoğun olmasa da bunları zaman zaman hala yapıyorum. İşte geçenlerde Sultangazi’deydik, orada mesela yaptık.

SUNUCU- Efendim, kaldığımız yerden devam edelim, seçim sürecinin o sıcak atmosferine yavaş yavaş giriş yapmıştık, meydanları sorduk. Siz tarafsız kaldınız ya da yorum yapabileceğiniz alanların sınırını bize ifade ettiniz. Ama seçimlerin çok konuşulan bir konusu var. Çözüm süreciyle birlikte isterseniz bu başlığı açalım. Bir siyasi partinin barajı geçip geçememesinin Türkiye’nin kaderini belirleyeceğine kadar gelen bir tartışma bu. Siz de öyle görüyor musunuz gerçekten, yani yoksa farklı bir bakış açınız var mı?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Öncelikle şunu tespit etmekte fayda var. Yani milletin tercihi her şeyin üstündedir. Millet neyi tercih ediyorsa herkes buna saygı duymak zorundadır. Barajın üstünde olmasını mı istiyor? Bizim için saygındır, öyle olmalıdır. Ama barajın altına mı mahkum ediyor, ona saygı duymak durumundadır. Yani niye ben barajın altında kaldım demeye kimsenin hakkı yok. Bakın biz partimizi ilk kurduğumuz zaman, yani 2002 Kasım seçimlerinde örneğin MHP barajı aşamamıştı. Şimdi barajı aşamadık diye o zaman MHP, şu anda terör örgütünün arkasında olduğu partinin söylemlerine başvurmadı. Ne yaptı? Bir sonraki seçimi bekledi. Bir sonraki seçimde de barajı aştılar ve Parlamentoya girdiler. Şimdi olayı bir defa biz yaşamış olarak böyle görmek durumundayız. Onun için bakıyoruz, öyle tehditler var ki bu tehditler sadece yani partinin kıdemli mensupları tarafından yapılmıyor. Onlar yapıyorlar, bir de şimdi bakıyorsunuz dışarıda işte sözde bazı aydınlar çıkıp onlar da bu tür destekler verdiklerini söylüyorlar. Bunlar neye destek verdiklerinin de farkında değiller herhalde. Çünkü ortada bir vaka var. Yani siz şu anda oylarınızın rengini açıklarken bir gerçeği de göreceksiniz. 6-7-8 Ekim olaylarını görmezseniz, kusura bakmayın size olan saygı ortadan kaybolur. Yani siz kalkıp da eğer Van’da billboardlardaki kan akan muslukları görmezseniz kusura bakmayın saygı diye bir şey kalmaz. Çünkü bunlar çözüm sürecini ne yapıyor? Tamamıyla olumsuz etkileyen anlar ki bu isimlerin içerisinde biliyorsunuz birkaç tane de Akil İnsanlar kadrosu içerisinde yer alan isimler de var. Şimdi tablo böyle devam ederken bunla kalmıyor, işte az önce söylediğimiz olaylar, Siirt’te devam eden olaylar, Diyarbakır’da devam eden olaylar. Bütün bunların bizi düşünmesi lazım. Eğer biz gerçekten bir demokratik parlamenter sistem içerisinde siyaset yapacaksak, bu siyasetin ayağı bir parlamentodur, parlamentoda gelirsin, konuşursun edersin, her şeyi orada söylersin ve hukuk içerisinde, yasalar içerisinde atman gereken adım neyse bu adımları orada atarsın, ama hiçbir zaman silaha başvurmazsın. Çünkü silahla siyaset demokratik parlamenter sistemin yolu değildir, onun yolu parlamentodur, her şeyi orada yaparsın. Ama bunlar her şeyi maalesef tamamıyla silahla milli iradeyi ipotek altına almak için her yola başvuruyorlar. Buna eyvallah etmek mümkün mü? Değil. Bir defa burada ben milli iradenin 7 Haziran’da bu işi çok iyi değerlendireceğine inanıyorum. Çünkü, bir taraftan kalkıp bu ülkede yüzde 99’u Müslüman diye inandığımız böyle bir ülkede siz Taksim Kâbe’dir diye bunu ifade ederseniz, bu bir defa dini bütün benim Kürt kardeşlerim de, Müslüman kardeşlerimi de olumsuz etkiler. Çünkü bir zamanlar biliyorsunuz aynı şeyi CHP yapmıştı, Kâbe Arap’ın olsun bize Çankaya yeter. Bunun arkasından birçok şeyler telaffuz ediliyordu. Ama bu ülkenin bir Kâbe’si var, o da biliyorsunuz Mekke’de. Öbür tarafta, Diyanet’in bana gönderdiği bir Kur’an-ı Kürtçe meali. Diyor ki, size bir tane o yapılmış bunu meydanlarda söylüyor. Halbuki Diyanet’in hazırladığı Kürtçe meali Kur’an-ı Kerim 10 bin adet basıldı ve bunlar dağıtıldı, gitti. Aynı şekilde bir Diyanet İşleri Başkanının arabasına taktılar kafayı ve bunu kaynak olarak gösterdiler. Bir Diyanet İşleri Başkanına bu ülkede 320 bin liralık bir Mercedes’i çok gören bir zihniyet acaba kendi bindikleri arabaları hiç görüyorlar mı? Bu, bir coğrafyanın dini liderinin altındaki araba. Bakın, İtalya bir uçağını Vatikan’ın seyahatlerinde sürekli ona tahsis ediyor. Aynı şekilde zaten bindikleri arabalar falan malum. Ben kalktım dedim ki; ben şu anda bizim havuzumuzdaki zırhlı Mercedes’lerden bir tanesini Diyanet İşleri Başkanımıza tahsis edeceğim. Ettim. Aynı şekilde Sayın Başbakanımızla da görüşeceğim, havuzdaki uçaklarımız her zaman Diyanet İşleri Başkanımızın uluslararası seyahatlerinde onun emrinde olsun, o da onlarla gitsin. Çünkü onlar için zaman çok çok önemli. Bu bir de o makama saygıdır. İşte bizim göreve gelmemizden önce Diyanet İşleri Başkanımızın devlet protokolü 52. sırada mı, 56. sırada mı neydi, biz onu getirdik işte şimdi 10-12. sıraya falan çektik ki ben bunu bile az buluyorum, onu da söyleyeyim. Niye? Çünkü ister istemez bu noktadaki hassasiyetimizi korumak durumundayız. Din dersleriyle alakalı yapılan saldırılar, öbür tarafta imam hatip okullarıyla ilgili yapılan saldırılar; bütün bunlar ben inanıyorum ki benim dini bütün Kürt kardeşlerimi yaralamaktadır, zedelemektedir. Ve bir diğer taraftan da işte biz Kürtlerin temsilcisiyiz. Hayır canım, sen Kürtlerin temsilcisi bu kafayla olamazsın. Biz eğer benim Kürt vatandaşlarıma, kardeşlerime bir hizmet verildiyse bu ülkede, bunu biz yaptık, ret politikalarını ayaklarımızın altına aldık, inkar politikalarını ayaklarımızın altına aldık, asimilasyon politikalarını ayaklarımızın altına aldık ve bu süreci böyle çalıştırdık ve böyle de çalıştırmaya inşallah devam edeceğiz. Ama çözüm süreci bu mantıkla, bu anlayışla tabii ki yaralanıyor. Ama ben inanıyorum ki gerek şahsım, gerekse mevcut Hükümet bu konudaki kararlılığında taviz vermeyecek.

SUNUCU- Nuh Albayrak bir soru alacaklıydı, seninle devam edelim.

NUH ALBAYRAK- Çözüm süreciyle ilgili, bu konuyla ilgili bir sorum var ama, ben bir önceki turdaki o meydanlarla ilgili sorumu sorma istiyorum. Çözüm süreciyle ilgili son dönemde bir tabiri caizse bir tehdit sürekli pompalanıyor. Eğer HDP Meclis dışında kalırsa çözüm süreci zedelenir, devam etmez gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. HDP eğer barajı aşamazsa çözüm süreci etkilenir mi; bu birincisi.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bir defa böyle bir şeyi düşünmek bile ham hayal, olamaz. Yani bu tür meşru olmayan yollara tevessül edenler bir defa bu işin bedelini çok ağır öderler. Bir defa çözüm sürecini başlatan bunlar değil ki. Çözüm sürecini başlatan biziz. Bunu biliyorsunuz üç kademeli başlattık. Bir; demokratik açılım ilk adımıydı, ikinci adım milli kardeşlik projesi olarak devam etti, üçüncü adım ise çözüm süreci olarak devam etti. Ve şu anda bu süreci biz devam ettiriyoruz. Bunun karşısına dikilme durumu olursa, biz tabii ki bunu yine aşacağız ve burada eğer hukuk dışına çıkmak suretiyle az önce de söylediğim gibi illegal yöntemlere başvuranlar da bunun bedelini muhakkak göreceklerdir. Bunlara istediğiniz gibi at oynatırsınız diyemeyiz. İşte son Parlamentoda biliyorsunuz İçişleri Bakanlığımızın, yani iç güvenlikle ilgili çıkarmış olduğu yasaların hepsi bunlara yönelik yasalardır. Bu yasalar tabii ki devreye girecek.

NUH ALBAYRAK- Sayın Cumhurbaşkanım, meydanlarda bu seçimlerde gördüğümüz bir şey de, son seçimlerde pek görmüyorduk; bütün muhalefet bol miktarda vaatlerde bulunuyorlar, adeta yarışıyorlar vaatlerde. İlginçtir, kaynak olarak da çok basit şeyler gösteriyorlar. Mesela bunlardan bir tanesi sizin işte isminiz çok geçiyor ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı kaynak olarak gösteriliyor, oradaki harcamalar. İşte sizin orada bilemiyorum altın kaplamaları klozetler kullanıyormuşsunuz, işte 1 milyon liralık bardaklar kullanıyormuşsunuz. Oranın ödeneğini keserek bu vaatler karşılayacaklarını söylüyorlar. Bunlar gerçekçi midir? İkincisi de, bu dönemde çok vaatte bulunulmasının sebebi, acaba biraz da Hükümetin ekonomik istikrar konusunda çok aşırı, ekonomik disiplini korumak için aşırı biçimde şey yapmasının sebebi midir bu acaba, çabasının sonucu mudur?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi çok açık, net söylüyorum ve bunu ilk defa ben TRT kanallarından söylüyorum; eğer Ana Muhalefetin başındaki zat dürüstse, namusluysa, bakın ben yarın Iğdır ve Erzurum’da olacağım. Hemen ben bu akşam Genel Sekreterime talimat vereceğim; buyursun gelsin Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde buraları dolaşsın, herhangi bir lavaboda, tuvalette acaba böyle altın kaplama bir klozet bulacak mı? Bakın ben diyorum ki; eğer böyle bir şey bulamazsa kendisi bu görevi bırakmaya var mı? Eğer bulursa ben Cumhurbaşkanlığı görevini bırakacağım, bak bu kadar açık konuşuyorum ve bunu devletin televizyonundan haykırıyorum. Siyaset namusla yapılır, dürüst yapılır, adil yapılır. Bizim bir defa Beştepe’deki Külliyemizin içerisinde böyle bir iddianın içerisine girmek saygısızlığın ta kendisidir. Ben şimdi çıkıyorum bu programdan hemen Genel Sekreterime talimatı veriyorum, o da sıkıysa yarın hemen gitsin, Beştepe Külliyesinde bütün her yeri dolaşsın baksın, acaba hangi tuvalette hangi klozet altın kaplamadır buna baksın. İki; bardaklar vesaire, yani bu tür şeyler. Benim dönemimde bardak çanak, şu-bu falan filan böyle bir alım olmamıştır, bunlar hep eski dönemdendir ve ifade edilen rakamlarla alınmış bir bardak yoktur. Onları da arkadaşlarıma çıkarttım, yani benim dönemimde alınmadı, ama acaba geçmiş dönemlerde alınanlarda da bu fiyatta bu tür şeyler var mı? Bununla ilgili de her tür oradaki alımlarla ilgili arkadaşlarım bilgiyi verirler ve dönemimde böyle bir alım asla yapılmamıştır, hepsi geçmiş dönemden kalan malzemelerdir, bu malzemelerle şu anda bizim Beştepe Külliyesi yürümektedir. Ama bir defa az önce söylediğim ifade çok önemli, çünkü iftira edebe adaba yakışmaz, onunla da bağdaşmaz. Şimdi ben hodri meydan diyorum. Hadi buyurun çık gel Beştepe Külliyesini dolaş gez bak. Ben bulduğu takdirde Cumhurbaşkanlığını bırakacağım, bak bu kadar iddialı konuşuyorum. Fakat kendisi bulamadığı takdirde CHP’nin başından ayrılacak mı? Bu kadar açık. Şimdi sizler takip edeceksiniz, artık tüm yazılı-görsel medya bunu takip etmesi lazım. Çünkü bunların yalan hücrelerine işlemiş. İftira at, tutmazsa iz bırakır. Mantık bu. Ben bu akşam buradan bunu söyledim. Şimdi Beştepe Külliyesindeki gezsin, oraya gelsin görsün.

NUH ALBAYRAK- Bunu takip edeceğiz efendim.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tamam. Bizim kaynak noktasında, biz kaynak üretmede Türkiye’nin tarihinde bir ilkiz, biz çok başarılıyız. Cepte hazır olan parayı tüketmek kolaydır. Bu ülkenin cebinde para bırakmamıştı bunlar. Biz kaynak ürettik ve o kaynaklarla Marmaray’ı yaptık, o kaynaklarla üçüncü köprüyü yaptık, o kaynaklarla 17 bin 600 kilometre yolu yaptık, hala devam ediyor bu işler. O kaynaklarla işte üçüncü havalimanını yaptık. Ve çok daha tabii enteresanı, biz geldiğimizde yani MHP-DSP-ANAP Hükümetinden ki geçmişe doğru SHP de bu işin içerisinde, yani CHP’nin eski kuruluşu, sadece Zorunlu Tasarrufta borç neydi biliyor musunuz memura-işçiye? Hani şimdi diyorlar ya, memuru biz kurtaracağız. Dürüst olun ya, 15 katrilyon sadece memur ve işçiye borç vardı. Konut Edindirme Yardımı, KEY kısa adıyla, bundan dolayı yine memur ve işçiye 3,5 katrilyon borç vardı. Bakın 18,5 katrilyon. Sendikalarla arkadaşlarım bir araya geldiler ve bu borçları biz ödedik. Şu anda memuru şunu vereceğiz, bunu vereceğiz filan diyorlar değil mi? Ya senin vereceğin para bunları tutar mı? Bak düşün, 18 katrilyon. Ya bunlar memuru da soydular, işçiyi de soydular. Biz gelmeseydik, benim memurum-işçim işte bu 18 katrilyon alacağını tahsil edemeyecekti. Biz geldik onlar bu paraları tahsil ettiler. Her şey bu kadar açık ortada. Ve memurda da, işçide de yapılan şöyle zamlara baktığımız zaman, yani göreve geldiğimizden bu yana aldığımız mesafe çok çok ileri. Ama şimdi kurusıkı atıyorlar. Nasıl olsa sırtlarında yumurta küfesi yok, öyle bir sorunları, böyle bir şeyleri de yok. Onun için yani bu konuyla ilgili olarak bence takip edin, ama şu Zorunlu Tasarruf, Konut Edindirme Yardımıyla ilgili olan, bunların hepsi memurdan-işçiden. Ya benim memur kardeşim, işçi kardeşim şunu diye düşünmez: Ben acaba daha önce bu hastanelere bu şekilde gidebiliyor muydum, her hastaneye istediğim gibi gidebiliyor muydum? İlaçlarımı rahatlıkla alabiliyor muydum? Çünkü bu ilaçları bulamadığı için hastanede ne yapıyordu? Gidiyordu eczanelerden satın alıyordu, cebinden parasını ödüyordu. İşçi kardeşim aynı şekilde, ama bizimle beraber bu devir kapandı. Artık istediğin hastaneye gidiyorsun, istediğin eczaneden ilacını alıyorsun, bunlarla ilgili olarak biz işte bazı suiistimaller oluyor diye bir engelleme getirdik. Önce bir yüzde 10 gibi katılım payı, daha sonra işte onun bir yüzde 20 katılım payı dedik, bunlarla bu işi devam ettirdik. Ama bakın şimdi bugün Eskişehir’de konuşuyor, çok enteresan. Diyor ki; üniversiteli gençlerin harcını kaldıracağım diyor. Ya dürüst ol ya, ne biçim kılavuzun var senin ya? Ya biz üniversiteden harçları kaldıralı neredeyse 2 sene oldu. Kaldırdık ya, şu anda üniversitelerde harç yok. Yani verilen burs neydi üniversite öğrencisine biliyor musunuz? 45 lira. Biz geldik 330 liraya çıkardık, 330 lira artı beslenme yardımı. Aynı şekilde master öğrencilerine 660 lira, şu anda yapılan, verilen o. Doktora öğrencilerine 990 lira, bunlar şu anda veriliyor, uygulama bu. Ama bizden önce böyle bir şey yoktu. Bunlar oldu, biz yapılanı konuşuyoruz, cek-cak’la konuşmuyoruz, bunlar cek-cak’la konuşuyor.

NUH ALBAYRAK- Emekli maaşları konusunda da bir yanlış bilgisi var zannediyorum Sayın Kılıçdaroğlu’nun.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Çok ciddi…

NUH ALBAYRAK- Çünkü yanlış rakamlar veriyor, 1000 liranın altında…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani ben bakın orada size bir tablo vereyim, bu çok enteresan. Özelikle emeklilerle alakalı konuda yine dediğiniz gibi ciddi bir yani aldatmaca söz konusu. Tabii bu oyunu hep birlikte aslında 7 Haziran’da bozmak gerekir diye ben düşünüyorum. Şimdi buradaki mesela 2002’de net asgari ücret emekliyle alakalı olarak söylüyorum; 184 lira ve 2015’te şu anda 949 lira emekli maaşı. Artışa baktığımız zaman, nominal artış yüzde 415. Bakın Emekli Sandığı’na bakıyoruz; 2002’de 377 lira, şu anda bu 1351 lira, artış yüzde 259. Aynı şekilde SSK işçileri 257 lira alıyordu, 2015’te 1072 liraya çıktı bu. Artış, yüzde 317. Yani bunu reel artış oranına koyarsak yüzde 43, bu derece yüksek. Mesela bu tarımda, BAĞKUR esnafında falan, onlara da baktığımız zaman yine çok çok ilginç rakamlar var. Mesela BAĞKUR tarımda 66 lira alıyordu 2002’de, şimdi 648 lira, artış yüzde 885. Yani bunları böyle devam ettirmek mümkün. Ama ortalama veya en düşük memuru söyleyeyim; en düşük memur maaşı 2002’de 392 idi, 2015’te bu 2097 liraya çıktı en düşük memurunki, emekli değil ve nominal artış yüzde 440. Ortalama memur 2002’de 578 liraydı, 2005’in ilk 6 ayında 2481, artış yüzde 329. Eskiden hatırlarsanız enflasyona bizi ezdiriyorlardı, ama şimdi böyle bir şey ilke olarak bir defa yok.

HİLAL KAPLAN- Enflasyon canavarı diye bir kavramla bayağı bir uğraştık.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ama böyle bir şey yok artık.

SUNUCU- Nuh Beyin bıraktığı yerden, senin HDP ve çözüm süreci sorun saklı kalsın ama, bir parantezle devam etmek istiyorum. Şimdi Ana Muhalefet Lideri bunları söylerken işte altın kaplamalar, pahalı bardaklar, bir de 17 milyon yoksul vurgusu yapıyor; birincisi bu. İkincisi; burada Külliyenin inşa sürecinden de başlayan, şahsınızla ilgili, başkanlık sistemiyle ilgili ifade ettikleriniz üzerinden de başlayan, sanki böyle bir tevazuu kaybetme tartışması falan da var. Yani yoksullara sırtlarını döndüler unuttular. Şimdi Sultanbeyli’de yoksul sofrasına oturan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, başka bir yerde bu konuda farklı mı davranıyor, nedir efendim buradaki tavır?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bir defa, yani tabii bu ifadeyi kullanmak bile bana zül geliyor da, bunu halkım çok iyi bilir. Yani ben filancadan daha mütevazıyım demek tevazuu değildir, o da bir gurur, kibir alametidir. Ama bunun en önemli şahidi halktır. Fakat şunu söyleyebilirim: 4,5 yıl Belediye Başkanlığı yaptım. Belediye Başkanlığı’nın Florya’daki muhteşem resmi konutunda yaşamadım. Ben Burhaniye’deki o evde yaşadım. Başbakan oldum, aynı şekilde resmi konutta yaşamadım. Başbakanlığım boyunca 12 yıl ben Subayevleri’nde Keçiören’de kirada oturdum. Şimdi resmi konuttayım, böyle bir sürecimiz var. Ve bu konuda gurur, kibir, bunların düşmanı olan birisiyim. Böyle geldim böyle gidiyorum, böyle de gideceğim. Tabii bu kullanılan ifadelerle ilgili iddialı şeyimi söyledim zaten, bunun da arkasındayım. Fakat bu tür iftiralarla ki onların da kendilerine has bir yandaş medyaları var malum, çok şeyleri atıyorlar tutuyorlar. Ve benim ta siyasette yani İETT’den ayrıldıktan sonra bir dönem özel sektörde çalışmışlığım var. Askere gittim geldim, bir miktar daha çalıştıktan sonra kendi işimizi kurdum ve o dönemde kendi işimizle beraber çalıştık. Ve kurduğumuz işimizde de hamdolsun Rabbimin lütfuyla belli imkanları elde ettik, hayatımız böyle gelişti. Tabii bunu hazmedemeyen tipler var, işte o dediğimiz medya grupları, kendileri saldırdılar, helikopterlerle şunlarla bunlarla çekimler yaptılar, şudur mudur vesaire. Artık bunların hiçbirisi umurumda değil, çünkü halkımın da umurunda değil, çünkü halkım bütün gerçekleri biliyor. Ve bundan sonraki süreçte de mütevazı olma noktasında şimdi zaman zaman gazetelere düşen, köşelerinde bazılarının yazdıkları şeyler, tabii bu konular benim asla arzu ettiğim ifadeler değildir, hatta bu ifadeyi kullanan arkadaşlara karşı ben de kendilerine yani bu tür ifadeleri lütfen kullanmayın, bunları asla kabul etmiyorum. Buna layık olmak-olmamak gibi bir derdim asla yok. Çünkü bizim tek derdimiz var, biz eğer Allah’ın rızasını tahsil edebiliyorsak ve bu kubbede hoş bir seda bırakabiliyorsak ne mutlu bize. Ama bunun dışındaki bu tür aşırılıklara kaçan ifadelerden, ben sizleri tenzih ederim, lütfen bunlardan kaçının.

HİLAL KAPLAN- Aslında bu bağlamdan devam edelim istiyorum biraz. Bu seçimde ekonomik işte noktada bazı vaatler çok fazla ön plana çıktı. Asgari ücret noktasında da işte 1500 vadeden var, 1800 vadeden var, 5000 vadeden var, böyle bir durum söz konusu. Sizin bu seçim vaatleri hakkında asgari ücret noktasında görüşünüz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Hilal Hanım, bunlar havada uçuşuyor. Bir defa bunlar asgari ücretin tanımını da bilmiyorlar. Bakın asgari ücret aslında bir korumadır, neyi koruma? En az ücret alanı korumadır. Yani bu demektir ki, sen 990 liranın altına inemezsin. Bunu kime söylüyor? Özel sektöre de söylüyor, devlete de söylüyor. Bunun üstünde olacak, ama altında asla. Şimdi bu kalkıyor diyor ki 1400. Ya tamam, millet seni bu göreve getirirse sen 1400’ü ölçü olarak koy, o ayrı mesele. Bunu zaten yaptın da yapma mı diyen oldu sana, ayrı bir şey. Ama bu ne getirir-ne götürür, bunun hesabını yapmıyor. Niye? Bir defa özel sektör siz eğer bu asgari limiti yüksek tutarsanız istihdamda çok ciddi bir tıkanma meydana gelecektir, almayacaktır, çalıştırmayacaktır. Çünkü her o tür rakamın, diyelim ki 3 kişinin bu noktadaki asgari ücreti 1 kişiyi yemek demektir, çalıştırmaz. Ama o ne yapıyor? Asgari ücret düşük olduğu zaman, bir ödediği sigorta primi düşük oluyor, vergiler düşük oluyor, buralardan kazanıyor. Kazandığı için de daha fazla eleman çalıştırıyor. Ama siz bunu artırdığınız zaman işveren bundan kaçacaktır, yani bunu asla görmüyor bunlar. Ya bilmiyorlar, az önce de söylediğim gibi maalesef kılavuzları sakat. Ne yapacak tabii özel sektörde işveren işçi çıkarmaya başlayacak. Şimdi 1400 diyen, 1500 diyen, 1600, 5000 falan, ben bunlara bazen meydanlarda takılıyorum, var mı artıran diyorum. Yani bu rakamları vermekle kimse oy vermiyor, vatandaşın böyle bir derdi yok, vermez zaten bu tür şeye. Ben hep, bakın göreve ilk geldiğimde de 100 gün demişimdir, ilk 100 gün bizden bir şey beklemeyin. İlk sene yavaş yavaş işleri rayına oturtacağız demişimdir. Niye ben milletimi aldatayım. Onun için hep meydanlarda ne aldatan olacağız, ne aldanan olacağız dedik. Ve hamdolsun üç dönem milletimiz bizi hep iktidarda gördü, oraya taşıdı. Çünkü benim milletim popülizme, faydacılığa asla birim vermez. Kim kendisini aldatıyorsa, ona da en güzel dersi vakti-saati geldiğinde verir.

NUH ALBAYRAK- MÜSİAD’ın bugün bir tam sayfa ilanı vardı gazetelerde efendim bu vaatler konusunda. Hatta bir imza kampanyası başlattılar, bu vaatlerin çok yerinde olmadığı konusunda…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- İş adamı çekiniyor bundan, doğru değil.

NUH ALBAYRAK- Evet, o endişelerini dile getirmişler.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii, doğru değil. Çünkü onlar sırtında küfe olanlar, bugün ben de bir İstanbul Ticaret Odası’nın toplantısındaydım, orada da söyledim; yani burada istikrar ve güveni bulabilecek misiniz? Hayır diyorlar, vaka bu.

SUNUCU- Efendim, seçim gündemiyle devam edersek, şimdi meydanlarda başkanlık sistemi özellikle muhalefet tarafından zaten dile getirilmiyor, bu ekonomik vaatler havada uçuşuyor, dış politika neredeyse yok. Ama bir de bir anayasa konusu var Türkiye’nin gündeminde, aslında başkanlık sistemiyle de çok yakından ilgili. 7 Haziran’dan sonra bu konuda Türkiye’yi nasıl bir gündem bekliyor efendim ya da sizin kafanızda nasıl bir takvim var?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Vallahi yeni Anayasa konusu benim meydanlarda sürekli dillendirdiğim bir konu. Tabi yeni Anayasaya yönelik yine bir ya referandumu yakalayacaksınız, ya 367’yi, bunların ikisi de olmuyorsa Meclisteki partilerden ortak yeni Anayasa noktasında hareket edebileceğiniz bir parti çıkar mı? Bundan önceki çıkmadı ve kendi kendilerini inkar ettiler. 47 madde mesela bitmişti, bittiği halde çıktı tamam dedi, ben varım. Arkadaşları gönderdim o zaman, maalesef hayır dedi, diğerlerinin de buna imza koyması lazım. Ya işte burada temsilcilerinin imzası var ya, parafları var, bunu yapalım. Hayır, diğerlerinin de buna imza atması lazım, kabul etmedi. 60 madde oldu, gene aynı şeyi söylediler. Ben arkadaşları yine gönderdim, ya ikimizinki yetiyor işte, gerek yok, hadi yapalım bu işi. Yapmadı, dürüst değiller, samimi değiller, yani milletin, bu Ana Muhalefetin bir defa dürüst olmadığını bilmesi, görmesi lazım. Yani ortada bu açık işte, 47 maddede hadi dedik, kaçtı, 60 madde de hadi dedik, kaçtı. Her şeyimizle biz varız. Yarın ne olur, ne gider onu bilemiyorum hayrola diyeceğiz.

HİLAL KAPLAN- Ben yine çözüm süreci ve HDP bağlamında bir soru sormak istiyorum. Geçtiğimiz 2 hafta önce yanılmıyorsam bir röportajda söylemiştiniz,  HDP’nin parti olarak seçime girmesi kararında, benim edindiğim bilgiler çerçevesinde İmralı’nın dışında gelişen bir durum, dağı arkalarına alarak dışarıda olanların böyle bir kararı var ve üst akılın da burada etkisi olduğundan bahsetmiştiniz. Biraz açmak ister misiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani orada ben yine aynı noktadayım. Yani burada başta üst akıl olmak üzere böyle bir adım atıldı ve bütün güçleriyle, bütün imkanlarıyla da şu anda bir seferberlik halindeler. Konuyla ilgili olarak dağın zaten bu işteki hamlesi, kendilerinin yaptığı birçok açıklamalar var, bu açıklamalarla da ortada. Yani şu anda tabi yaptıkları hesaplar, açıkladıkları kendilerine göre rakamlar da işi bu noktada kovalıyorlar. Tabi tehdit mekanizmasını aşırı şekilde kullanıyorlar. Ben de tabi özellikle Güneydoğulu kardeşlerime çok açık, net sesleniyorum; bize göre oy namustur. Diyorum ki, hani İnönü’nün bir ifadesi var ya, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadığı sürece başarıyı yakalayamayız; olay bu. Yani burada cesur olacak, bu oyun benim namusumdur, dolayısıyla bunu ben kimseye yedirmem diyecek, gidecek kullanacak. Tabi biz emniyet, güvenlik, jandarma, asker, her türlü tedbirimizi aldık, alıyoruz, alacağız, bunu da bilecek. Herhangi bir sıkıntı olduğu anda sandık kurulu üyeleri vesaireler, hemen anında orada göz kırptığı anda polisi, jandarması oraya müdahale edebilecek konumda. Ama nedir? Efendim, işte muhtarlara şöyle diyorlarmış, şuna böyle diyorlarmış filan, yani biraz da, tamam, bu tür şeyler var görüyoruz ama, hani herkes kenarından, köşesinden bahane uydurmanın gayreti içerisinde diye düşünüyorum.  Dürüst olan, samimi olan direniyor. Ama kaçamak yol arayanlar da yok mu? Maalesef var. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

SUNUCU- Şimdi azıcık havayı değiştirelim efendim. Az önce Diyanet’le ilgili konuşurken Diyanet’in itibarıyla ilgili bazı ifadeleriniz oldu, protokoldeki yerinden tutun da konumuna kadar, başkanına göstermesi gereken hürmete kadar. Diyanet bölgemizde de daha itibarlı hale geliyor,  uluslararası düzeyde faaliyetleriyle de bambaşka bir hüviyete bürünüyor. Şimdi bununla ilgili güzel bir örnek var, TİKA ve Diyanet, iki kurumumuzun işbirliğiyle Filistin’de 2 bin gencimize nikah kıyılıyor, bir görüntümüz var efendim, onu izleyelim ondan sonra sizinle konuşalım. Çok güzel görüntüler geliyor ekrana, bambaşka bir atmosfer gördüğünüz gibi. Evet, bir statta 2 bin tane gencimize, bizim gençlerimiz…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- İsmail Haniye de oradaymış, haberlerini aldım. 2 bin genci orada evlendirdiler ve en gençlerinden, en yoksullarında, Gazze’de oluyor bu ve bunları tamamen biz finanse ediyoruz. Allah mutluluklarını daim etsin, Rabbim o günlere onları bir an önce inşallah yetiştirsin, çünkü şartları gerçekten çok çok zor.

SUNUCU- Güçlü bir Türkiye’nin nerelere dokunabileceğinin de çok güzel bir manzarası herhalde efendim bu.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ve bugün de yine kendilerine bir söz verdik, hem oradaki üniversitesinin hastanesini inşallah şu anda devam ediyoruz, onu bitireceğiz. Ondan sonra bir stat istemişlerdi bizden, bir tane kendilerine stat inşallah TİKA yapacak. Oradaki çeşitli okullar filan onlar devam ediyor. Ama tabi yapım şartlarımız zor, onun için TİKA biraz orada zorlanıyor.

SUNUCU- Bu görüntüler devam ederken efendim, bölgede İslam coğrafyasında sizin hassasiyetle üzerinde durduğunuz bir başka konu, ki doğrudan da size yönelik bir başka gündemi getirdi haberinde, Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi ve arkadaşlarına yönelik alınan gayri meşru kararlar. Siz zaten darbe sürecinin başından beri çok net bir duruş sergilediniz, aslında gerek İslam dünyasında, gerekse Batıda buna benzer duruşlara pek de rastlayamadık doğrusunu söylemek gerekirse. Önce bu duruşunuzu biraz konuşalım, ardından Türkiye’de bir medya grubu sizin de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden aldığınız oydan hareketle bir tuhaf benzetmeyle bu işi gündeme getirdi, onları konuşalım.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi tabi bu medya grubu hiçbir zaman İslam dünyasındaki bu tür gelişmelerde maalesef doğrunun yanında yer almadı. Mursi iş başındayken bizim bir Mısır seyahatimiz vardı, bu Mısır seyahatinde de bizim Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantısını yapmıştık. Tabi o gün bu Sisi denilen zat o da oradaydı. Tabi öğrendim ki meğerse Milli Savunma Bakanıymış aynı zamanda, ama aynı zamanda da General. Tabi sordum Mursi’ye, yani nasıl? İyidir iyidir dedi. Ama içim tabi şey yapamıyordu, yani o işi pek hazmedemiyordu. Sonra bana bazı enteresan şeylerimi anlattılar. Meğerse, mesela Pazartesi, Perşembe oruçlarında filan zaman zaman, yani akşam namazında Sisi gelirmiş Mursi’nin arkasında beraber namaz kılarlarmış. Şimdi bunu bana Mursi anlatınca, ben o zaman şok oldum, yani orada şok olmadım, bu olaylardan sonra şok oldum, yani bu çok yüzlülük, ikiyüzlülük nasıl oluyor diye filan. Hatta zaman zaman şimdi bunu satıyorlar, yok hafızdır, yok bilmem işte ailesi şöyledir böyledir, filan falan gibi şeyler. Ve arkadan işte bu idamı hükmedilen kararlar çıktı. Aynı zamanda 40 bine yakın şu anda hapishanelerde tutuklu var, mahkumlar var. Bütün bu sürece şöyle bir baktığımızda,  ben bir Müslüman olarak buna tahammül edemem, bu benim kanıma dokunuyor. Niye? Eğer sen bir Müslümansan, bir defa adil davranmak zorundasın. Yani bir yılda ne oldu da sen kalkıp böyle bir darbeyi yapıyorsun? Ve üstelik sen bu Hükümetin içerisindesin. Biz de Mısır’ı yakından takip ediyoruz, kimse Mısır’a, bir Katar hariç, Allah kuruşu vermediği dönemde biz Mısır’a 2 milyar dolar para aktardık. Çöp araç gereçleri yaklaşık 150-200 tane o dönemde aktardık, ama bunları Mursi kullanamadı mesela, zannediyorum bunlar kullandı. Ve sen bu darbeyi yapıyorsun, ne var ne yok hepsini topluyorsun, şimdi buna iyi yaptın denilebilir mi? Ve Mursi’nin yönetiminde bir kuruş para vermeyenler bu işbaşına geldikten sonra, yani 20, 30, 40 milyar dolar buraya para aktardılar ve yoğun bir şekilde de silah yardımına başladılar. Şimdi burada tabi dünyanın, orada da bir üst akıl var, nereye oynadığı ortaya çıkıyor. Nedir o? Yani Mısır gibi bir ülkenin, ki Mısır halkı bizim için candandır, ama Mısır gibi bir ülkenin uyanışına, dirilişine, yükselişine fırsat vermemek için kalktılar bu darbeyi yaptılar. Bakın çok açık, net söylüyorum, buna içişleri derler, şu derler, bu derler, ama Sisi’yle Mısır’ın ben ayağa kalkacağına inanmıyorum, çünkü bütün durum ortada. Ve burada çok önemli olan bir şey şu: Mesela antidemokratik böyle bir darbe girişiminde bulunurken Batı dünyası, sadece Avrupa Birliği’ni kastetmiyorum, tamamıyla burada iflas etmiştir, sınıfta kalmıştır, çünkü hiçbirisi kalkıp da bir tavır ortaya koymadı. Bakın şimdi idamlarla ilgili konuşuyorlar, hep soyut, somut bir şey yok.

HİLAL KAPLAN- Kaygılıyız, o kadar.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Endişeliyiz,  öznesi belli olmayan açıklamalar. Bu ne samimiyet ya, böyle bir şey olabilir mi? Yani sen Avrupa Birliği olarak idamı yasaklayacaksın, kaldıracaksın… Eee?.. Buradakine eyvallah edeceksin. Aynı şekilde Amerika’nın yaklaşım tarzı, Rusya’nın yaklaşım tarzı. Bunlarla böyle özel günlerde çektirdikleri fotoğraflar filan falan çok ilginç. Yaptırım diye bir şey yok, işte Müftüye mektup yazmışlar, şudur budur vesaire. Biz üzerimize düşen görev neyse bunu yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. En azından dünya halklarının bu noktadaki uyanışına, özellikle İslam dünyasındaki halklarının uyanışına bu konuda vesile olabilirsek ne mutlu bize. Biliyorsunuz benzer şey Bangladeş’te de oldu, orada da yine yapabileceğimiz, tabi burada ya elimizle müdahale, mümkün değilse dilimizle, o da mümkün değilse kalbimizden buğz etmek, bu üç yoldan birini kullanarak bu sürecin içerisinde yer almaya çalışıyoruz.

SUNUCU- Hilal Kaplan, son 10 dakikamız, birer soru ya da ikişer soru sığdırabiliriz eğer hızlı davranırsak. Buyurun.

HİLAL KAPLAN- Yine iç politikayla alakalı o zaman bir şey sormak istiyorum ben de. Çok sık gündeme getirildi bu muhalefet tarafından defaatle söyleniyor, hani halkın seçtiği Cumhurbaşkanı olmanız hasebiyle böyle bir farkı da teslim etmeden, işte tarafsız Cumhurbaşkanı olmalı, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafsızlık ilkesine göre davranmıyor vesaire gibi eleştiriler öne sürülüyor. İşte bu açılışlar, bu toplantılara yönelik de hani halkın huzuruna çıkmamanız gerektiği gibi neredeyse bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bu hususta ne dersiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Hilal Hanım, ben cumhurun seçtiği Cumhurbaşkanıyım, dolayısıyla halkın içinden geldim, benim halkım içinde olmamdan daha doğal, daha tabi ne olabilir? Açılışlar yapmaksa, Hükümet bu tür açılışlarda benim bulunmamı, bunları benim yapmamı benden istirham ettiği zaman, benim bunları yapmamdan daha tabi,  daha doğal hiçbir şey olamaz. Ve sağ olsunlar, kendileri de farklı görevleri ifa ediyorlar, benden de bu tür istirhamları oluyor, ben de bu açılışları halkımla beraber biraraya gelerek yapıyorum, halkım da memnun, ben de memnunum. Bunu zaten meydan meydanlar gösteriyor, meydanlar söylüyor. Kaldı ki, ben alışılmış bir Cumhurbaşkanı olmayacağım dedim hatırlarsanız Cumhurbaşkanlığı kampanyasında, milletimle beraber olacağım dedim, milletimin tarafında olacağım dedim, yaptığım iş bu. Şu anda mesela YSK’ya müracaat ediyorlar ve büyük bir çoğunluğu reddedildi müracaatlarının, ama birkaç tane yasalara, başta anayasa olmak üzere ters kararlar YSK’dan çıktı, ki siyasi kararlardı. Çok açık, net, çünkü Cumhurbaşkanının bu tür, yani bir toplu açılışı veya halkla buluşmayı yapma noktasında onun hangi meydanda nasıl yapacağına dair bir engel yok, valilikle bu işler konuşulur, belirlenir, ona göre gidilir orada yapılır, hiçbir manisi yok. Aslında, yani şu son 10 günde hani Başbakanın vesairenin bu açılışları yapma noktasındaki maniler var ya, Cumhurbaşkanı için o da geçerli değil, Cumhurbaşkanı açılışlara da devam edebilir. Ama biz şu son 10 günde yine medyada, şurada burada, o malum medya filan, hır gür filan olmasın diye bu sürece gölge düşürmeyelim diye aynı şekilde bu buluşmalar şeklinde bunu devam ettiriyoruz. İşte yarın mesela Iğdır, Erzurum, bunlardan iki tanesi ve hafta sonuna kadar da bunları da devam ettireceğiz. Ama ben söylüyorum, benim bir defa tarafsızlığım halka karşıdır, halka karşı olan tarafsızlığımdan asla taviz vermem, ama halkın tarafını tutma noktasında kimse bana engel koyamaz, çünkü ben halkımın tarafında, onların haklarını koruma noktasında elimden gelen mücadeleyi sonuna kadar vereceğim. İki; halkıma karşı aldatmaca, şu bu olması halinde de halkıma bunları benim hatırlatmam, halkımı bu noktada uyarmam, belli bir deneyimi, belli bir tecrübeyi halkımla paylaşmaktan daha tabi ne olabilir? Bunu yapmak durumundayım ki yarın bizi niçin bu konuda uyarmadınız demesinler.

NUH ALBAYRAK- Efendim, hükümetleriniz döneminde uyguladığınız dış politikalarınız eleştirildi hep. Oysa gelinen noktada sadece Suriye konusunda çok insani bir tavır ortaya konduğu ortaya çıktı şu anda ve başka ülkeler desteklememesine rağmen Türkiye onurla bu misafirleri ağırlamaya devam ediyor. Gelinen noktada Kılıçdaroğlu gene o vaatlerin bir kısmını da kaynak olarak bu Suriyeli vatandaşları ülkesine göndereceğini, ama Ortadoğu meselesini çözüp göndereceğini söylüyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi bir defa, yani Kılıçdaroğlu’nun Esda’la masaya oturarak bu işleri çözeceği noktasında bir düşüncesi varsa, bu ham hayal. İki; biz şu ana kadar 5,5-6 milyar dolar ülkemizdeki 2 milyon Suriyeli ve Iraklı ile ilgili harcamamız oldu, hamdolsun yıkılmadık ayaktayız. Ve göreve gelmeden önce, yani donörler olayında 45 milyon dolar harcama yaparken Türkiye, şu anda sadece donörler noktasında hamdolsun 4,5 milyar dolar harcama yapan bir ülke konumundayız. İşte bunu TİKA’yla yapıyoruz, başka birçok, AFAD’la vesaireyle, bunlarla yapıyoruz, bunlar devam ediyor. Ama bunlar bu işin bereketi, yani onun için veren el alan elden üstündür, bu devam ediyor ve biz şu ana kadar bunların zararını görmedik. Fakat Kılıçdaroğlu’nun tabi kitabında böyle bir şey yok. O gönderecekmiş, oranın kaynağıymış. Eğer bu mazlum insanlara verilen destek kaynaksa, sen zaten baştan bitmişsin. Mesela konuşuyor, 17 milyon yoksul filan falan diyor. Nerede yoksul ya 17 milyon kim diyor, hangi veride var? Hiç dürüst değil bunlar, nerede böyle bir yoksul? Şu anda biz göreve geldiğimizde 2.1 dolardı en yoksulun oranı, şimdi 4 küsura çıktı, biz bu noktadayız, erittik, yoksullukla mücadeleyi başarılı bir şekilde sürdürdük, ama bunun farkında değil. Ve kendisine verilen rakamlar hep yanlış, yani kim buna kılavuzluk yapıyor bilmiyorum. Bunların hepsini biz yaşadık, yaşıyoruz. Böyle bir Türkiye yok artık. Mesela bunlar sosyal devlet ilkesini de tanımıyorlar. Biliyorsunuz biz valilik vasıtasıyla fakir fukaraya, garip gurebaya işte kömür desteği, makarna vesaire falan, onlar bize saldırıyorlardı hatırlayın. Ve bizim yoksullar noktasında valiliklerimiz o yoksullara maaş bağlama yetkisi var, hakkı var. Nerede bir yoksul var, çağır ve kendisine 150 lira, 200 lira, neyse belli bir şey ödeme yap, bunlara sahip çık. Hatta ben bazen derdim, bak, kömürünü sen gidip evine vereceksin, sobası yoksa sobasını da sen alacaksın. Ama bunların hepsi istismar edildi, işte bunlar kömür dağıtarak oyalıyorlar.

NUH ALBAYRAK- Belediyelere de…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Aynı şeyi belediyeler için söylediler. İşte şu anda bu söylediklerim bak buraya geliyor dayanıyor. Samimi değiller, Türkiye’de böyle 17 milyon yoksul filan böyle bir şey söz konusu değil. Ama yoksulluğu sıfırlayacağım diyor öbür taraftan, Amerika sıfırlayabildi mi yoksulluğu? Dünyanın en zengin ülkesinde dahi yoksullar sıfırlanmıştır kimse diyemez, az veya çok hepsinde var.

SUNUCU- Efendim, son 5 dakikaya giriyoruz ama, ben 7 Haziran’ı da merkez alarak bir şey sormak istiyorum. 27 Mayıs’ın üzerinden tam 55 yıl geçmiş, birkaç gün önce 55 yılı doldurduk. Türkiye hala bürokratik vesayeti, paralel terör örgütünün vesayetini, başka vesayetleri konuşuyor. 7 Haziran’da ortaya çıkacak tablo, koalisyon senaryoları bu vesayetler odakları üzerinden. Ne söylemek istersiniz efendim, bizi nasıl bir gelecek bekliyor?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şu anda tabi biz artık 27 Mayıs’ları filan yaşamak diye bir şeyi artık aklımızın kenarından, köşesinden hiçbir yerden geçiremeyiz, bu işler artık aşıldı. Ama onun heveslileri yok mu? Var. O hevesliler de işte bu vesayeti devam ettirme gayretinde olan CHP zihniyetidir, hep bunu kullanarak gelmiştir. O da artık aşıldı, yani böyle bir şey de artık söz konusu değil. Çünkü hani şimdi yeni Türkiye diyoruz ya. yeni Türkiye derken onlar hep eski Türkiye’nin telaffuz edilen kelimeleridir veya ne bileyim kavramlarıdır. Onlar hep oralarda kaldılar, biz artık yeni Türkiye’yi konuşuyoruz, yeni Türkiye’de bunların hiç birisi yok, olmayacak, yeni Türkiye çok daha farklı. Ve şu anda sadece İstanbul’da, benim geçen seçimlerde de söylediğim, biliyorsunuz Yassıada meselesi vardı, Yassıada, Sivriada meselesi ve burayı dedim demokrasi ve özgürlükler adası yapacağız ve projeyi o zaman Merkez Karar Yönetim kurulundaki bir Hanım arkadaşım, şu anda Samsun milletvekili adayımız Çiğdem Karaaslan,  ona bir proje yaptırttık, daha doğrusu bir yarışma oldu o kazandı, güzel bir proje hazırladı ve Yassıada’yla Sivriada’yı birbirine bağlayan bir proje ve üzerinden şimdi onun çalışması da yapılıyor, hani bir asma köprüyle de her iki ada birbirine inşallah bağlanacak. Geçenlerde 14 Mayıs’ta biliyorsunuz Başbakanımız bir geniş heyetle orada gittiler temelini attılar. Bugün Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanına da söyledim, çünkü onlar burayı yaptırıyorlar ve onlar işletecekler ve de şu anda inşaat devam ediyor. Arada sırada gelip işte o malum Geziciler-meziciler filan gelip oralarda gösteri-mösteri filan yapıyormuş. Dedim hani ilgilendiren şeyler olursa haberimiz olsun bunlardan, çünkü biz bu işte kararlıyız. Yani demokrasi ve özgürlükler adasını inşallah TOBB bir sene içerisinde bitireceğiz diyor, inşallah 1 sene içerisinde biterse o da tabi bir rekor olacak. Ki orada, yani Amerika’nın nasıl Camp David’i varsa, ha bizim de demokrasi ve özgürlükler adası olur, burada uluslararası barış toplantılarından tutunuz da birçok büyük kongreleri orada yapabiliriz, çünkü Sydney’deki o opera binasının bir benzerini daha değişik bir çizimle Sivriada’ya yerleştirdi, hakikaten çok güzel bir görünüm var, aynı şekilde diğer tarafta da gerek toplantı salonları, gerek devlet başkanlarının yerleşeceği yerler, işte bu ufak otel. Ama katılımın fazla olması halinde Pendik’ten de istifade edilecek. Ve böylece bunların o vesayet dönemlerini bu adımla da yıkmış olacağız. Tabi burada şimdi bir şeyi özellikle millete hatırlatmak durumundayım, o da şu: Eğer hakikaten bu idamların vesairelerin konuşulmamasını dahi istiyorsak, artık irademizi sandığa tam yansıtmalıyız. Bu işin en önemli bana göre çözümü, millet olarak 7 Haziran’da bir defa azami ölçüde sandığa gitmeliyiz. Şimdi mesela Avrupa’nın rakamları geliyor veya yurt dışının rakamları geliyor, şu an tabi Cumhurbaşkanlığı seçimindeki gibi değil, yani öyle zannediyorum ki 3’te 1 gibi şu anda bir katılım sağlanmış durumda, herhalde 1 milyonu aştı gibi geliyor bana. Şimdi bu tabi iyi, ama yeterli değil. Bizim bir defa bu rakamları aşmamız lazım, en azından Türkiye’de bizim, yani o 85 rakamlarını yakaladığımız zamanlar oldu,  şimdi 85-90,  buraları yakalamamız lazım. Yani kimsenin bahanesi de yok, hani okullar tatildi, şuydu buydu filan falan diyemez, çünkü okulların tatil olmasına bir hafta ondan sonra kalacak. Herkes gidip bu gerçekten çok çok kutsal olan görevini yapar da bu ülkenin milli, manevi değerlerine sadık, hakikaten istikrar ve güvenine katkı sağlayacak adımı atması lazım, şu süreci bence güçlendirerek devam ettirmekte fayda var.

SUNUCU- Efendim, arkadaşlarım kulağıma fısıldayıp duruyorlar, galiba ben Fenerbahçeliyim diye söylemeyeceğim diye zannediyorlar ama, geçen hafta lig bitti, şampiyon belli, şu anda da Galatasaray’ın kutlamaları devam ediyor, onunla tamamlayalım dilerseniz.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ya ben tabi öncelikle Galatasaray’ı tebrik ediyorum, çünkü öyle veya böyle başardı ve neticede şampiyon oldu, 4’üncü yıldızı takmış oldu. Tabi ben Sayın Başkanı, yeni Başkanı aradım, tebrik ettim. Aynı zamanda teknik direktör Hamza Beyi aradım, kendisini tebrik ettim, kendisini severim de. Ve tabi yerli olduğu zaman daha da seviyorum, çünkü bizim de demek ki bu işi başarabildiğimizi göstermesi bakımından önemli. Çok büyük paralarla dışarıdan malum buraya yabancılar getiriliyor, onların başarısı da ortada, bir yerli, o da şampiyon yapıyor, onun başarısını da ortada. Şimdi Hamza Beyle ilgili aldığı para ortada, ama şimdi şampiyon yapmak suretiyle Galatasaray’ın kasasına girecek olan para, o da ortada. Yani parayı idare etmek, parayı yönetmek bana göre çok çok önemli, burada da tabi böyle bir şey ortaya çıkıyor. İnsanı yönetmek, bilgiyi yönetmek, parayı yönetmek, bunlar çok çok önemli. Dolayısıyla, tüm Galatarasay camiasına bu şampiyonluk hayırlı olsun diyorum ve bundan sonraki süreçte de tabi özellikle Avrupa’da sürdürecekleri bu sürecin yine başarılarla dolu olmasını özellikle diliyorum. Tabi bir Fenerbahçeli olarak da Fenerbahçe-Galatasaray arasındaki şu sıkıntıların veya 3 büyükler arasındaki sıkıntıların, 4 büyükler arasındaki sıkıntıların artık ortadan kalkmasını, bir fair play anlayışının lafta değil, yaşama geçirilmesini özellikle temenni ediyorum. Türkiye’ye bunlar artık yakışmıyor, bunların artık olmaması lazım. Yani tribünlerin hakikaten artık bir dinlence yeri olmasında çok büyük fayda var diye düşünüyorum. Hele hele bayanlarla buraya geliniyor, oralardaki o ağızlardan çıkan ifadeler filan falan, bunlar hiç şık değil. Hâlbuki hanımlar buralara davet edilirken beklenen şeyler farklıydı, fakat gelinen şey iyi olmadı. Ve bizler tabi Hükümetle, Cumhurbaşkanlığı olarak da ne talep ediliyorsa yasal düzenlemelerle bunu geçmişte yaptık, şimdi de yine ne talep ediliyorsa bunları yapmaya da hazırız.

SUNUCU- Sayın Cumhurbaşkanı, çok teşekkür ediyoruz yoğun temponuzda bize zaman ayırdınız ve güzel bir mekânda bizi ağırladınız, tekrar teşekkürler efendim.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ben de özellikle, tabi yarın gece malum Leyle-i Berat, Berat Gecesi ve önemli bir gece, şimdiden tüm İslam dünyasının Berat Kandilini tebrik ediyorum, milletimizin Berat Kandilini tebrik ediyorum ve hepimiz de inşallah bu Berat’tan nasibimizi alırız diye inanıyorum, öyle düşünüyorum.

SUNUCU- Amin, inşallah efendim. Tekrar teşekkürler. Hilal Kaplan Sabah Gazetesi, Nuh Albayrak Star Gazetesi, size de teşekkürler diyor ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü’nde gerçekleştirdiğimiz yayının sonuna geldik efendim, hepinize iyi geceler diliyoruz, tekrar görüşmek dileğiyle.