TRT

29.01.2015

Canlı yayında basın mensuplarının sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, iç politikadan dış politikaya, başkanlık sistemine dair tartışmalardan seçim sürecine ve paralel devlet yapılanmasına kadar birçok konuda önemli açıklamalar yaptı. Yeni Türkiye’nin inşası yolundaki en önemli konunun yeni Anayasa olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet bilincini iyi yakalamamız lazım. Ülkemiz üzerinde operasyon yapmak isteyenlere fırsat vermememiz gerekir. 78 milyon el ele ve kardeşçe yaşamalıyız” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, canlı yayında, TRT’de basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını cevapladı.

Yaptığı açıklamada, göreve geldiği 28 Ağustos 2014'ten bugüne yurt içi, yurt dışı seyahatleri ve Türkiye'ye gelen yabancı konuklarıyla yoğun bir gündemi bulunduğunu, hiçbir zaman gündemin dışında kalmadığını, gündemin dışında kalmasının da görevi gereği mümkün olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Buradaki görevimiz cumhurun başı olarak aldığımız yetkinin hakkıyla kullanılmasını gerektiriyor” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak şu ana kadar 19 ülkeyi ziyaret ettiğini, ziyaretlerinde 50'ye yakın devlet ve hükümet başkanıyla görüştüğünü, Türkiye'ye gelen devlet ve hükümet başkanları, bakanlarla görüşmeleri olduğunu, büyükelçilerle görüşmeler gerçekleştirdiğini kaydetti.

MUHTARLARIN CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI’NDA AĞIRLANMASI

Yurt içindeki sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndaki etkinliklerde vatandaşlarla bir araya geldiğini, son olarak 405 muhtarı Cumhurbaşkanlığı Saray'da ağırladıklarını ifade ederek, "Muhtarlarla Beştepe'yi, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı bütünleştirelim istiyoruz. Hedefimiz inşallah, 50 bin muhtarımızla burada bir araya gelmek, onlarla konuşmak daha sonra da yemekli toplantımızı yaparak, diş kiralarını da verip buradan uğurlamak. Bu şekildeki süreci başlattık” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarların Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ağırlamanın onlarda farklı bir heyecanı meydana getirdiğini ve bundan sonra da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılacak çok amaçlı salonda bin-ikibin muhtarı bir araya getirerek bu etkinliğe devam edeceklerini belirtti. İçişleri Bakanlığı’nın hazırlayacağı formla muhtarların sorunlarını alacağını, oluşturulacak birimle bunların yakın takibinin yapılacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Böylece en tabandan, en tavana bir irtibatı İçişleri Bakanlığımız sağlamış olacak. Bu da inanıyorum ki Hükümetimizin etkinliklerinden çok çok önemli bir alan olacak. Durmak yok, yola devam diyoruz” dedi.

Başkanlık sisteminin yoğun biçimde tartışıldığını dile getirerek, “Nasıl bir başkanlık sistemi arzu ediyorsunuz, neden böyle bir şeyi gerekli görüyorsunuz, arzu ettiğiniz sistemdeki yetki denetimi dengesi nasıl olmalı?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlık sistemi üzerinde birçok spekülasyon yapıldığını, bu konuyu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Başbakanlığı döneminde de gündeme getirdiğinde yine birçok spekülasyon yapıldığını hatırlatarak, “Birçok alışkanlıkları siz değiştirmeye, reforme etmeye yönelik adımlar atarsanız, bunların üzerinden spekülasyonları muhakkak yaparlar” diye konuştu. Başkanlık sistemini daha önce 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de gündeme getirdiğini, Özal'ın başkanlık sistemini “en ideal sistemlerden bir tanesi” olarak nitelendirdiğini hatırlattı.

BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI: “İLLA İKİ MECLİSLİ OLMASI GEREKMİYOR, PARLAMENTOMUZUN VARLIĞI YETERLİ OLUR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada şu anda G20 ülkeleri içerisinde, şu anda 10 tanesinin başkanlık sistemiyle yönetildiğine işaret ederek şunları söyledi: “Böyle bir yapı içerisinde artık bir gerçeği görmemiz lazım: Acaba çok daha seri, kolay nasıl muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarız. Bunun üzerinde düşünmemiz lazım. Çünkü çok başlılık bir defa ayaklarımızı adeta prangaya vurmuş gibi süreci ağırlaştırıyor, hızlandırmıyor. Şu anda parlamenter demokrasi dediğimiz olay nedir? Parlamento esaslıdır. Parlamento esaslı olan sistem, başkanlık sisteminde tamamen yok farz edilmiyor ki, orada da o var. Burada şimdi bazıları Amerikan sistemi diyor, bu tartışılır, ayrı bir konu. Amerika'da Temsilciler Meclisi var, Senato var. Türkiye de illa onu yapacak değil. Türkiye bunu kalkar sadece parlamento olarak, milletvekilleri olarak alır, onlarla bu süreci işletir. Denetim esaslı mı olacak? Tabii ki denetim esaslı olacak. Denetleyen neresi olacak? Parlamento olacak, Meclis olacak. Yani Meclis'in vermediği bir izni siz bir defa kullanamazsınız. Anayasa ile başkana verilmiş olan tabii ki yetkiler vardır, onun belirlenmiş bir yetki alanı vardır. O yetki alanında hareket edeceği gibi, aynı zamanda parlamentonun kendisine vereceği yetkileri kullanma hakkı doğacaktır. Bunun nereye kadar olacağı, bunları belirleyecek olan yine orasıdır. Bir defa denetimsiz bir anlayışın olması çok çok sıkıntılar doğurur böyle bir sıkıntıya zaten mahal vermek mümkün değildir.”

“EĞER BİZDE BAŞKANLIK SİSTEMİ OLSAYDI GELDİĞİMİZ NOKTANIN ÇOK DAHA İLERİSİNDE OLURDUK”

Bazı şeylerin teorisini ortaya konabileceğini, ama yaşamanın farklı tecrübeler kazandıracağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nasreddin Hoca'nın damdan düşmesini konu alan fıkrasını hatırlatarak, “Ben damdan düşmüş birisiyim. Damdan düşmüş birisi olarak bu işleri biraz biliyoruz. İstanbul Büyükşehir'de yaptığımız uygulamalar ortada, başarımız ortada, bunu İstanbullu biliyor. 12 yıllık ülkemizdeki başbakanlığımız döneminde yaptıklarımız da ortada. Eğer bizde başkanlık sistemi olsaydı biz geldiğimiz noktanın çok daha ilerisinde olurduk. Birçok kez bizim önümüz tıkanmıştı, bunları aşana kadar çok mücadeleler verdik” dedi. Mevcut sistemle üçlü kararnameyle bir kişiyi istedikleri makama atamakta sorunlar yaşandığını ama başkanlık sisteminde böyle bir sorunun yaşanmayacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Çalışacağım adamı ben belirlerim. Benle gelen benle gider. Bunu şu andaki sistemde yapamazsınız, sizinle gelen sizinle gitmiyor. Birileri bunu engelliyor, mesela yargı engelliyor. Yargı bunu engellediği zaman yerindelik ne olacak? Halk sorumlu olarak kimi tutuyor? Siyasiyi tutuyor. Yargıdakini tutuyor mu? Hayır. Yargıdaki gelip rahatlıkla 'ben 11 defa alırım, 12'nci defa tekrar atarım' diyor. Yargıyla böyle bir sürtüşmenin içerisine giriyorsunuz. Böyle memleket yönetilmez ki, şehirler yönetilmez ki, kurullar yönetilmez ki. Bunların hepsi parlamenter sistemin bana göre eksikleridir, yanlışlarıdır. Bütün bunların gerçekten düzeltilmesinde, Başkanlık sistemiyle bunların ben aşılabileceğine inanıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakanlığı dönemindeki sürecin farklı bir süreç olduğunu, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile kendisinin arasındaki sürecin de yine farklı olacağını dile getiren Erdoğan, bunun tersinin olması halinde engellerin de ortaya çıkacağını kaydetti.

“MEVCUT YAPI İÇERİSİNDE HIZLI KARAR ALMAK BAZEN ZOR OLUYOR”

“Önümüzde bir seçim var, Hükümetle olan ilişkiler var. Siz Bakanlar Kurulu’na başkanlık ettiniz, bu Anayasal hakkınız. Ama bu konuda hukukun zorlandığına dair eleştiriler var. Siz Türkiye’nin hızlı kararlar alması gerektiğini söylüyorsunuz. Gerçekten böyle mi? Türkiye hukukun sınırlarını zorlayarak mı ilerliyor?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şu anda mevcut yapı içerisinde bu böyle. Ben basit bir örnek vereyim. Nasuhi Bey'in kendisi... Bu Hükümet Nasuhi Bey'i TRT'de genel müdür muavinliğine atadı. Kaç kez alındınız görevden? Şimdi bu nasıl yürüyecek? Siz bir kuruma inandığınız birisini atıyorsunuz. Bakıyorsunuz ki birileri bir şikâyette bulunuyor, hemen görevden alınıyor. Bu sefer Hükümet, 'ben buna inanmışım, ben bunu getireceğim' diyor tekrar sizi atıyor. Yargı alıyor, siz atıyorsunuz, yargı alıyor, siz atıyorsunuz. Kurum ne oluyor? Oradaki ast, üst ilişkisi bozuluyor. Bizim hukuku zorlama noktasından sıyrılmak için bu işi başarmamız lazım. Sistem noktasında konuşuyorum Böyle bir adımın atılabilmesi için öncelikle anayasa değişikliği şart. Anayasa değişikliği için 367 şart. Burada hükümetimizin öyle bir adımı atabilmesi için 367'yi yakalaması lazım veyahut da 330'u yakalaması lazım, referandumla böyle bir değişikliğini halka götürsün. Sistemi değerlendirme noktasında kanaatlerimi söylüyorum, sistem noktasında böyle bir şeye inandığım için konuştum. Bizim Burhan Bey'in konuyla ilgili yazmış olduğu kitabı var. Başka yazılmış bu konuyla ilgili birçok kitap var. Bunların tartışılması, halkımızın bu tür sistemleri tanıması, anlaması bakımından isabetli olacağı inancındayım” dedi.

BAŞKANLIK SİSTEMİ-DEMOKRASİ İLİŞKİSİ: “ABD VE FRANSA GİBİ KENDİMİZE UYGUN ŞEKİLDE HUKUK SİSTEMİMİZİ OTURTURUZ”

“Siz ısrarla, iş yapma, icraat yapma açısından, bir yaşanmışlığın üzerinden bir şey anlatıyorsunuz, haklısınız da. Ama şöyle bir kaygı var; başkanlık sistemiyle hukuk ilişkisi, demokrasi ilişkisini nasıl kuruyorsunuz, yani başkanlık sistemi geldiğinde demokrasi nasıl olacak ve hukuk nereye oturacak?'” sorusuna cevaben de Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Bunun en basit örneği ortada. Şimdi dünyada en ileri demokrasi denildiği zaman hangi ülkeyi söylüyorlar? Amerika’yı söylüyorlar. Bu kadar açık, net. Bu yaşanan bir tablo. Yani kitabın arasına sıkışmış bir şey değil. Biz yaşananları konuşalım. İki, onlar bir hukuk sitemine bunu oturtmadılar mı, oturttular. Biz de kalkarız, onu aynı şekilde bir hukuk sistemine oturtma imkânına sahibiz. Bu kabiliyet bizde var. Kaldı ki bir şey daha var: Amerika kendi gelenek ve göreneklerini, her şeyini nasıl değerlendirmişse bu hukuku oluşturmada, biz de hem gelenek hem görenek, her şeyimizi, oluşturmak suretiyle hukuku bir sistem olarak burada hazırlamalıyız. Bunu hazırladığımızda ben inanıyorum ki ülkemizin ileri demokrasi noktasında, temel hak ve özgürlükler noktasında, çok daha ileri seviyeye kavuşacağına, ulaşacağına inancım tam. Çünkü bunlar bu şekilde Batıda olgunlaşmış, oluşmuş. Fransa’ya bakıyorsunuz, o da bunu kendi yapısı içerisinde kendi değerleri içerisinde oturtuyor, oluşturuyor. Biz de kendi değerlerimizi, bir tarafa atamayız. Onu da söyleyeyim. Yani bir hukuk sistemi içerisinde, bir ülkenin örfünü, âdetini yok farz edemezsin. Onları da bu sistemin içerisinde bir yere oturtacaksın ki, gelecek çok daha huzurlu olsun, aydınlık olsun.”

“ABD, İNGİLTERE, BREZİLYA, GÜNEY KORE’DEKİ PADİŞAHLIK DEĞİL, TÜRKİYE’DE OLUNCA NEDEN PADİŞAHLIK OLSUN?”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ana muhalefet liderinin eleştirisi var; padişahlık istediğinizi söylüyor, başkanlık sistemini istemenize karşılık olarak. Bu hafta bir yabancı fon heyetiyle toplantıdaydım, sorular sordular, niye başkanlık istediğinizi sordular. Ben de sizin son seyahatinizde verdiğiniz cevabı söyledim. İşleyişi, yönetimi hızlandırmak istediğinizi söyledim. 'Hızlandırıp da ne yapacak, yetki aldıktan sonra ne yapacak?' dediler. Niye bu tür soru işaretleri, kafalarda oluşuyor?” şeklinde bir soruya, “O soruyu sorana sormalıydınız, siz nerelisiniz veya hangi ülkeden geldiniz; İngiltere. Bana göre İngiltere bir yarı başkanlıktır. Hâkim olan unsur kraliçedir. Bakınız şu anda Amerika’da padişahlık sistemi mi var? Amerika olunca padişahlık olmuyor, Brezilya olunca padişahlık olmuyor, Güney Kore olunca padişahlık olmuyor, Meksika olunca padişahlık olmuyor. Yani Türkiye’de böyle bir tez ileri sürülünce niye padişahlık oluyor? Bunu onlara, soruyla aynı şekilde cevabını vermek lazım. Dert aslında başka. Yani hızlı gidip de ne olacak, ne demek ne olacak? Bizim hız yapmamız lazım. Bizim bu yarışta mesafeyi bir defa hızla kapatmamız lazım. Eğer biz şu 12 seneyi bu kadar zor şartlarda yürüttüysek, bu da demek ki gördüğümüz bazı şeyler var. İstiyoruz ki daha iyiye gidelim, halkımızın yaşam standardını daha yüksek seviyelere çıkaralım. Şimdi Türkiye’de muhalefetin, hepsini kastediyorum, bir defa böyle kalkınma diye derdi yok zaten. Biz bugüne kadar ne dediysek hep onlar aksini söylemiştir. Biz 'beyaz' dediysek, onlar 'siyah' demiştir, 'siyah' dediysek 'beyaz' demiştir. Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide aklınıza ne gelirse hepsinde, biz de hizmetin en iyisini bu ülkede vermek istiyoruz. Bunun için de öncelikle siyasi iradeyi güçlü kılmamız lazım. Çünkü sorumluluk siyasi iradede. Bunun birinci derece dayandığı yer neresidir, millî iradedir. Millî irade, eğer size bu yetkiyi veriyorsa, millî iradenin vermiş olduğu yetkiyi en ideal şekilde kullanmak lazım. Ben şu anda en ideal şekilde kullanamıyorum. Kullanamadığım zaman 4 sene sonra halkın huzuruna çıktığım zaman bu hesabı nasıl vereceğim. Sormaz mı cumhur, 'biz senden şunu da bekliyorduk, niye yapmadın?' Şimdi bunların hakkını vermek gerekiyor.”

Ülkemizin artık 2002 sonundaki Türkiye olmadığını, ülkemizin bugün çok daha farklı konumda bulunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gündemi belirlenen bir Türkiye de değiliz, çok daha farklı konumdayız ama ben cumhurun beklentilerini, bütün kamuoyu araştırmalarıyla gayet iyi biliyorum. Eğitimde biliyorum, sağlıkta biliyorum, adalette, ulaşımda, enerjide, tarımda aklınıza ne gelirse” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kamuoyunda başkanlık sistemine destek var mı?'' şeklindeki soru üzerine de, “Ben size enteresan bir şey söyleyeceğim; yani Başbakanlığımın ikinci, üçüncü senesindeki kamuoyu araştırmalarıyla bugün olay çok çok farklı. Bugün yani tabii geçmiş dönem itibarıyla söylüyorum, o zaman partimin tabanındaki olay bile çok ciddi bir ivme tutturdu. Onlarda bakış çok daha farklı gelişti. Çünkü olaylar yaşanarak, destek bu konuda arttı. Şu anda da yine Türkiye ortalamasına baktığınız zaman, 'evet, hayır'da denge çok çok olumlu istikamette” diye konuştu.

“EN İDEALİ HANGİSİ İSE BUNU SİSTEM OLARAK OTURTMAK İÇİN ÇALIŞMALIYIZ”

“Sizin kendinizi yakın hissettiğiniz, aşağı yukarı şöyle bir şey; parlamento denetiminin geçerli olduğu, anayasa mahkemesinin denetiminin geçerli olduğu, Sayıştay vesaire gibi kurumların hala denetim yetkilerinin olduğu bir sistemden bahsediyorsunuz aslında, doğru anlamış mıyım?” şeklindeki soruya da cevaben Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bu sistemler oluyor ama bu sistemlerin işleyişinde başkanın belli bir yere kadar yetkisi var. Mesela başbakan, bir defa başbakan olarak değil, diyelim ki başkan birinci yardımcısı olarak görev alıyor, ikinci yardımcısı olarak görev alanlar vesaire. Fakat onların muadilleri, hükümet başkanlarının olduğu ülkelerde, başbakandır. Bu demek değildir ki başkan, başbakanlarla görüşemez. Hayır, onlarla da görüşür. Yani sistemin bir defa omurgaları vardır ki o omurgalarla, lüzumsuz olanları varsa onları zaten koyarsınız bir kenara ama yok olması gerekenler varsa, onlarla beraber zaten yine yola devamdır ve tabii dünyayı biz yeniden keşfetmiyoruz. Bu işin başarılı olduğu yerler hepsi masaya yatırılmak üzere, bunlar üzerinde çalışarak en ideali hangisi ise bunu sistem olarak oturtmak ve bu işi reforme etmenin çok çok isabetli olacağı inancındayım.”

“Siz tek kamaralı bir sistem, bir model düşünüyorsunuz. O zaman zihninizde bir modelin aslında tamamen teşekkül ettiğini düşünebiliriz; yani modeli netleştirdiniz mi?” sözlerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “evet” cevabını verdi.

“SİPARİŞ ÜZERİNE SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMINI KABUL ETMEYİZ; BU KONUYU TARİHÇİLERE BIRAKALIM DİYORUZ”

“1915 olaylarının, 100. yıl dönümü geliyor. Bu konuda Türkiye nasıl bir hazırlık içinde? Çünkü karşı taraftan da lobilerin hareketleri söz konusu. Bir de Ermenistan ile ilişkiler konusunda sizin bir davetiniz olmuştu, Sarkisyan’a. Bu konuda ikili ilişkilerde bir süreç olacak mı?” şeklindeki soru üzerine ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tabii bu konuyla ilgili olarak bildiğiniz gibi geçen yıl 23 Nisan’da benim bir mektubum olmuştu. Bu mektuba karşı biz Ermenistan’dan olumlu bir cevap almadık. Fakat dünyanın birçok yerinde gittiğimiz, görüştüğümüz liderler veya bize gelenlerin hepsi de bu mektubumuzdan dolayı memnuniyetlerini hep bize ifade ettiler. Fakat bu Ermeni diasporası rahat durmuyor. Onlar yine karıştırmaya, kurcalamaya devam edip ve Türkiye ile bu noktada bir cebelleşmenin, adeta kavganın içerisinde bu süreci işletmek istiyorlar. Bizim üzerimizde olan görev, bir defa böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil. Yani birilerinin siparişi üzerine, biz sözde Ermeni soykırımını kabul etmeye mecbur değiliz. Biz diyoruz ki bu konuda samimiyseniz gelin, bunları bırakalım tarihçilere, tarihçiler bu konuda çalışsınlar, arşivlerimizi açalım. Biz arşivimizi açtık. 1 milyonun üzerinde belge, bununla ilgili ortaya çıkardık. Ermenistan’ın varsa arşivi, o da çıkarsın. Üçüncü ülkelerde varsa onlar da çıkarsın. Fakat bunların hiçbirisi böyle bir gayretin içine girmiyorlar. Tamam, biz tarihçilerimiz tespit ettik, siz de tespit edin. Üçüncü ülkelerden de tespit edelim. Çalışsınlar, bu çalışmaların neticesinde raporlarını bize sunsunlar, ondan sonra da siyasiler olarak biz masaya oturalım. Eğer hakikaten bunun neticesinde bizlerin bir suçu varsa, ödememiz gereken bir bedel varsa, kalkar o zaman Türkiye olarak biz bunu değerlendirir, atılması gereken adımları da atarız” dedi.

“KİMLER GÖREVLENDİRİLECEKSE ONLAR ÇALIŞSIN, ORTAYA ÇIKACAK RAPORA HEP BERABER SAYGI DUYALIM”

Konuya ilişkin olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fakat burada dikkat edelim. Bir 1915 tarih olarak ortada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ortada bir de karşı tarafta açılmayan arşivler ortada ama bizim açtığımız arşivler ortada. Sadece yaptıkları iş; 'Türkiye suçlu.' Böyle demekle Türkiye suçlu olmaz. Arşivlerimizin içerisinde yapılmış yanlışlar olduğu kadar karşı tarafın bu noktada yapmış olduğu katliamlar da var, onlar da belgelere dayalı. Bütün bunları hep birlikte ele almak, ona göre değerlendirmesini yapmak gerekir, diye düşünüyoruz. Bu konuda da biz samimi olarak masaya oturma noktasında, biliyorsunuz Ahmet Bey, Dışişleri Bakanıyken İsviçre’de bir süreci başlattık, orada da masadan kaçtılar. Kaçan onlar ama biz yine kovalayacağız dedik, yine onlar kaçtılar. Şimdi yapmak istedikleri şey, sürekli hiç alakası olmayan ülkelere gidip, oralardan bakıyorsunuz kendilerine göre bir karar çıkartıyorlar. Alakası olmayan, dünyanın değişik bölgesindeki bir ülke, yani sorsanız Ermenistan nerede, haritada yerini gösteremez, orayla ilgili bakıyorsunuz bir iki adamı çok farklı yöntemlerle ele geçirip parlamentosunda, oradan bir karar çıkartmak suretiyle, ‘işte filanca ülke de bunu destekliyor.’ Artık bunlar dünyada kolay kolay yer bulmaz, bulmayacaktır. Biz samimiyiz ama dediğim gibi ölçümüz şu; arşivlerimiz açtık varsa siz de açın ve bizim şu anda hala açılabilecek arşiv noktasında belgelerimiz var. Biz bunları da açmaya hazırız. Varsa üçüncü ülke onlar da açsın. Tarihçileri mi koyacağız arkeologları mı koyacağız, siyaset bilimcileri mi koyacağız kimleri görevlendireceksek görevlendirelim, onlar beraber çalışsınlar ondan sonra çıkacak rapora hep beraber saygıyı duyalım.”

“ERMENİ DİASPORASININ FARKLI İTTİFAKLARI VAR, ONLARIN BU FAALİYETLERİNE KARŞI ZAYIF OLDUĞUMUZ ORTADA”

“Türkiye’nin 1915 olaylarına açık ve insan odaklı yaklaşımının neden karşılık bulmadığına” ilişkin soru da Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Orada doğru, yani bizim özellikle dünyada bunların, bu diaspora faaliyetlerine karşı zayıf olduğumuz ortada. Burada hep farklı ittifaklar da var. Bunu söylemek zorundayım. Ben tabii o mektubumda bu gerek Ermeni vatandaşlar gerekse Osmanlı vatandaşları olarak, Müslüman Türkler noktasında onların da ruhuna tabii bir rahmet okudum. Çünkü olay tek taraflı değil. Onlardan ölenler olduğu gibi yani Osmanlı Evlad-ı Fatihan’dan ölenler de oldu. Her iki tarafı bu noktada da dile getirdim, o mektubumda ve bunu aklıselim olanlar zaten inkâr etmiyor. Onlar da kabul ediyor. Fakat aklıselim sahibi olmayıp da önyargılarla hareket edenler olaya farklı yaklaşıyor. Sıkıntının altında biraz bu yatıyor. Bu lobi faaliyetleri, uluslararası anlamda biliyorsunuz birçok lobi şirketi var. Bunlara tabii çok ciddi rakamlar, çok ciddi paralar harcamak suretiyle bu adımları atıyorlar. Bunlar yeni şeyler de değil ve bakıyorsunuz şimdi Hollywood'da falan çok ilginç filmler hazırlıyorlar. Bu filmlerle daha etkili olmaya çalışıyorlar. Doğrusu biz mesela onların oluşturduğu bir şeye aynı derecede girebilme noktasında, o rakamlarla girmeyi şu anda çok düşünmüyoruz. Çünkü burada ifade edemem, gelen rakamlar öyle basit rakamlar değil. Zihniyet noktasında ilişki halinde oldukları yerler çok farklı” diye konuştu.

KOBANİ’DEKİ DAİŞ KUŞATMASI

Kobani'deki IŞİD kuşatmasının sona ermesinden sonra “Çiftetelli oynuyorlar” şeklinde yaptığı değerlendirmesinin tepkiyle karşılandığının hatırlatılması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çiftetelli cümlesinden rahatsız oldular. Halay çekiyorlardı, çiftetelli değilse, yaptıkları iş buydu. Daha ortada orada bir enkaz var ama o insanların hepsi şu anda Türkiye'de, biz besliyoruz. Bütün bedeli, faturası her şeyi bizim üzerimizde. DAİŞ oradan çekilmiş, çekildi de ne oldu. Çekilmekle iş bitiyor mu?” diye konuştu. Kobani'nin, Ayn el-Arap'ın son halinin görüldüğünü belirten ve buraları kimin inşa edeceğini soran üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nerede bombalayanlar. Acaba o bombalayanlar şimdi gelip inşa edecek mi?” dedi.

“BU İŞ SADECE DEAŞ DEĞİL, REJİM ODAKLI BİR KARA HAREKÂTI OLMADAN ÇÖZÜLEMEZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu iş Türkiye'ye mi kalacak?" sorusu üzerine, böyle bir şeyi kabul edemeyeceklerini söyledi. Baştan beri, "sadece hava harekâtıyla bu işin çözülemeyeceğini, kara harekâtının olması gerektiğini" söylediğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Barack Obama ve yardımcısı ile de görüştüğünü, NATO toplantısında da konuyu oradaki devlet ve hükümet başkanlarına anlattığını vurgulayarak şöyle söyledi: “Hiç bir zaman, uçuşa yasak bölge, güvenli bölge, bunlara yanaşmadılar. Tek şey söylediler, 'eğit-donat'. Eğit-donatta zaten bizim sıkıntımız yok, eğit-donata gireriz. Ama havadan bombalama olayı derseniz biz buna giremeyiz. Burada kara harekâtının olması lazım. Olmaması halinde bir defa bu işi çözmek mümkün değil, Kaldı ki biz sadece DAİŞ hedefli bir harekâtı da kabul etmiyoruz, rejim hedefli olacak. Yani eğer, rejimi hedefe koymuyorsak bu yapılan harekât yine boştur. 'Stratejik olarak Kobani'nin ne önemi var' diye sorduğumda, buna cevap vermediler.”

“KOBANİ’Yİ KONUŞANLAR HALEP’İ NEDEN GÖZ ARDI EDİYOR?”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ziyareti sırasında Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'a, “Halep'i niye konuşmuyoruz da Kobani'yi konuşuyoruz?” dediğini belirterek, bundan birkaç gün sonra Fransa Dışişleri Bakanının bir makale yazdığını söyledi. Erdoğan, “Makale ses getirdi ve Halep olayını o anda anladılar. Rejim burayı bombalarken, birileri buna sessiz kalıyor. Buna sessiz kalanlar acaba niçin Halep'le ilgilenmiyorlar, acaba rejimle birileri iş birliği halinde mi? Kalkıyorsunuz orada örgütleri tamamen düşman cepheye itiyorsunuz, ama orada ılımlı muhalefet tek başına mücadele veriyor, Halep'i kaybetmemek istiyor ve bunun için verdiği bu mücadelede siz onları orada yalnızlığa terk ediyorsunuz. Bunları da kendilerine söyledik. Fakat yine ısrarla 'biz hava harekâtı yaparız ama kara harekâtına girmeyiz, eğit-donata destek veririz' dediler. Biz de kendilerine. 'eğit-donatta oluruz, ama bunun dışında uçuşa yasak bölge, güvenli bölge olmazsa diğer şeylerde beraber hareket edemeyiz. Nitekim şu anda Silahlı Kuvvetlerimiz, Dışişleri Bakanlığımız bu görüşmeleri hala devam ettiriyorlar. Temenni ederim ki bir olumlu netice alınır. Aksi takdirde bu anlayışla buradaki mücadele istenilen hedefe zor ulaşır. Çünkü bu rejim, kararlı tutum olmadığı için şu anda bu sıkıntıları yaşıyor. İsrail-Suriye, İsrail-Lübnan olayına geldi. Neden soru işaretleri burada toplanıyor. Bunu çok açık konuşmamız lazım. Çünkü Afrin, Haseki, Kamışlı, Kuzey'de bir yapı meydana getirmek istiyorlar” dedi.

“ABD’NİN PYD’YE VERDİĞİ SİLAHLAR KİMLERİN ELİNE GEÇTİ?”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İkinci bir Kuzey Irak mı?” sorusuna “Adeta böyle bir yapı meydana getirmek istiyorlar” diye cevap verdi. ABD Başkanı Obama'ya da PYD'nin PKK'nın benzeri olduğunu söylediğini, silahların verilmesinin doğru olmadığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Şimdi soruyorum, verdiğiniz bu silahlar, içinde ağır silahlar da var. Bu silahlar nerede, kime kalacak, kime karşı kullanılacak? Çünkü örgütün hali ortada. Şu ana kadar verilmiş bir cevap, açıklama yok. Biz de takibini yapacağız. Halep bizim için büyük önem arz ediyor. Türkiye'ye sığınmış 200 bin civarındaki insanın da durumu, Kobani inşa edilmeden olmaz. Fakat birileri de çıkıyor, 'TOKİ gitsin orayı inşa etsin.' Adama şunu söylerler, ben bu makamdayım, kusura bakmayın belki argo olacak ama alışsınlar bu işlere, 'sevsinler seni' derler. Bu kadar sahipleniyorsunuz, hadi gidin inşa edin. TOKİ ülkemdeki bütün fakir fukaraya bunu veriyor. Saldırı neticesinde bu adımları atmıyor. İnsani yardım noktasında desteği yine veririz ama tamamen orayı inşa etmek gibi bir çalışmanın içine giremeyiz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kobani'nin kurtulmasına sevinmediğiniz gibi bir sonuç çıkaranlar var” denilmesi üzerine, öyle bir açıklama yapmadığını belirterek, “Kobani'nin kurtulmasından çok, Kobani halkının kurtulması benim için çok daha önemliydi. Onunla ilgili sevincimi baştan açıkladım. Onlar herhalde yanlarında halay çekecek insan arıyorlar. Kusura bakmasınlar, başkalarıyla tamamlasınlar” diye konuştu.

“200 BİN KOBANİLİYİ ÜLKEMİZDE BARINDIRIYORUZ; HİÇBİR AYRIM YAPMADAN HİZMET VERİYORUZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kobani'den IŞID'in püskürtülmesinin çözüm sürecini etkileyip etkilemeyeceği” sorusuna da, “Her şeyden önce, biz insanların kendi evlerinden topraklarından kovulmasını veya onların topraklarının, evlerinin işgal altına olmasını hiç bir zaman savunamayız. DAİŞ'in yaptığı bu işgal hareketi, insanları öldürmesi, bunların hiçbiri kabul edilemez. Kobani'nin'yi konuşuyoruz da niçin Musul'u, Dohuk'u konuşmuyoruz. Bunları konuşmuyoruz, sadece yatıyoruz, kalkıyoruz Kobani” dedi. Türkiye'nin insani, vicdani üzerine düşeni zaten yerine getirdiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “200 bin Kobaniliyi de ülkemize alarak barındırıyoruz, yediriyoruz, içiriyoruz, besliyoruz, sağlık, bütün her şeylerini biz yaptırıyoruz. Bunları, şu anda malum parti yaptırmıyor. Onların belediyelerinin gücü yetmez zaten bu işe. Bunları yürüten şu anda AFAD, bütün imkânlarıyla seferber olmuş vaziyette. Fakat hakkı teslim etmiyorlar, nankörlük çok kötü bir şey. Hakkı teslim etmedikleri gibi, bir de burada Türkiye Cumhuriyeti Devletine, hükümetine bir teşekkür edin. Bu kadar insan alındı, hiç bir ayrım yapmadan bu hizmet veriliyor. Ne Arap ne Kürt ne Ezidi, şu bu, hiç bir ayrım yapmadan hepsine bu hizmet veriliyor ve bu hizmetin verildiği bu ülkeyi, farklı dünya ülkelerine de hala şikâyet ediyorlar. Bu tür sıkıntılar var. Bu bizi de üzüyor. Onlar ne söylerlerse söylesinler, başta AFAD olmak üzere, Kızılayımıza, bütün yardım kuruluşlarımıza, ilgili bakanlarımıza teşekkür ediyorum. Abdestimizden şüphemiz yoksa namazımızdan da şüphemiz olmasın. Rahatız bu konuda. Onlar öyle dedi diye de biz suçlu duruma düşmeyiz. Kobani'de DAİŞ'ın şu anda atılmasına sevindi, sevinmedi bunun hesabını biz onlara vermeyeceğiz ki. Bunun hesabını önce Allah'a ondan sonra da halka vereceğiz. Mesele bu.”

“6-7 EKİM VE CİZRE OLAYLARINI ÇIKARANLARIN ÇÖZÜM SÜRECİNDE SAMİMİ OLDUKLARINI DÜŞÜNMÜYORUM”

Çözüm sürecine ilişkin olarak da Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben, Çözüm Süreci'nde hiçbir zaman maalesef, bu arkadaşların samimi olduğunu görmedim. Şu anda da samimi değiller. Eğer samimi olsalar 6-7 Ekim olayları, hala Cizre, Silopi, buralardaki olaylar olmazdı. Samimi olsalar, bakın çok daha ilgincini söyleyeceğim, hükümet, devlet şurada, diyelim ki Yüksekova'da havalimanı yaptırıyor, çoktan burası bitecekti, hala yapılan tehditler oradaki iş makinelerinin yakılması sebebiyle burası bitmiyor. Yollar aynı şekilde, yol kesmeler. Cizre'de açılan hendekleri görüyorsunuz. Bunları yapmak suretiyle kim zarar görüyor? Orada yaşayan benim Kürt kardeşlerim değil mi? Bunlar bir taraftan çıkıyor diyorlar ki 'Biz Kürtlerin temsilcisiyiz' öbür taraftan insanca yaşamasına engel olacak ne varsa onu yapıyorlar” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin huzurunu Çözüm Süreci'nde buldukları için bu süreci başlattıklarını, bunu önce Demokratik Açılım, Millî Birlik ve Kardeşlik diye başlattıklarını, Çözüm Süreci olarak devam ettirdiklerini ve aynı şekilde devam ettireceklerini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Fakat bu konuda da samimi değiller. Çünkü uygulamaları görüyoruz, yaklaşım tarzlarını görüyoruz" dedi.

“İÇ GÜVENLİK YARGI PAKETİYLE ÇÖZÜM SÜRECİ’NDE ÖNEMLİ MESAFE ALINACAĞINA İNANIYORUM”

“Çözüm süreci konusunda nasıl bir yol haritası olacak? PKK'nın silah bırakacağına dair bir takım şeyler vardı, Kandil farklı, İmralı farklı. Türkiye'nin en büyük projesi belki. Nasıl bir 6 ay bekliyor bizi bu çerçevede?” sorusunu yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu konuda bunların bir defa istikametini belirleyecek emir meselesinde nereden, kimin emriyle neyi, nasıl yapacağız gibi belirlenmiş bir yolları yok. Bakıyorsunuz Ada bir talimat veriyor, Dağ bir talimat veriyor ve bu talimatlar zaman zaman tabii kesişmiyor. Kesişmeyince farklı adımlar atılıyor ve bakıyorsunuz hemen bilgiler geliyor. 'Bizi dinlemeyen bazı grupların uygulamasıdır' diyor. Burada tabii siz neticeye varabilir misiniz, varamazsınız. Sık sık yeni yeni örgüt isimleri çıkıyor ortaya. Alıştıklarınızın dışında da örgüt isimleri çıkıyor. Niye? Hedef saptırmak için. Şimdi mesela iç güvenlik yargı paketi şu anda çıkıyor. İç güvenlik yargı paketiyle birlikte ben doğrusu Çözüm Süreci'nde önemli mesafe alınacağına inanıyorum. Silah bırakmaydı, molotof kullanılmaması olayıydı, maske olayıydı vesaire buna benzer her şey. Çünkü halk huzur istiyor. Benim Kürt vatandaşım da huzur istiyor ama tehditler neticesinde huzura kavuşamıyor ki. Burada hukuktan taviz vermeksizin bu adımların atılmasıyla birlikte ben inanıyorum ki bir defa benim Kürt vatandaşım, Kürt kardeşim burada ortaya çok daha farklı bir direnç koyacaktır. Bunu bir çok bu noktada görüştüğümüz STK'lar olsun, mesela muhtarlar olsun, hepsi bakıyorum aynı noktadalar. Fakat onların bu zeminini bizim ne yapmamız lazım, güçlendirmemiz lazım. Devletin de yanında, arkasında olduğunu hissetmesi lazım.”

“BİZİM DERDİMİZ TÜRKİYE’Yİ HUZURA KAVUŞTURMAK”

“Sizi dinlerken biraz karamsar gördüm. Çözüm Süreci'ne örgüt üzerinden bakınca söylediğiniz kaygılar doğru ama örgütün içerisinde mesela Hatip Dicle gibi siyasi aktörler çaba harcıyorlar. Yani örgütün bu tutumunu, siz bunu neye bağlıyorsunuz? Örgütün güvensizliğine mi bağlıyorsunuz, yoksa başka güçler de var mı devrede? Türkiye'nin Çözüm Süreci'ni engellemek için farklı aktörler mi devreye giriyor?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Çözüm Süreci'yle ilgili olarak bir defa bu sürecin oturması, yerleşmesi her şeyden önce Türkiye'deki iktidar mücadelesini, iktidar beklentisi içerisinde olanların aleyhine geliştireceği için buna bir defa olumlu yaklaşmıyorlar. Mesela biz bu konuda bu göreve geldiğim ana kadar hiçbir zaman karamsar olmadık, rahat hareket ettik. Akil insanları topladıysak, bundan dolayı topladık. Benden sonra Sayın Başbakan aynı şekilde bu süreci devam ettirdiyse, bundan dolayı devam ettirdi. Niye? Bizim derdimiz var. Bizim derdimiz şu, Türkiye huzura nasıl kavuşacak.”

“MİLLÎ GÜVENLİK KURULU’NDA PARALEL DEVLET YAPILANMASINI KAYDA GİRDİK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan milletçe bu işin yürütülmesinin, milletçe ümitvar olmanın gayreti içinde olmak istediklerini, bu süreçte akil insanların çok ciddi bir mücadele verdiklerini, bazı yerlerde edep, adap dışı saldırılara rağmen bu mücadeleyi sürdürdüklerini aktararak, “Daha sonra bize gördüklerini, bildiklerini, tespitlerini hem raporla hem de özet sunumlarla ifade ettiler. Bunu engellemek isteyen Türkiye'de tabii siyasi mücadelenin içerisinde olanlar olduğu gibi siyasi mücadelenin dışında olanlardan da Çözüm Süreci'ne engel olmak isteyenler var. Tabii burada birinci derecede paralel devlet yapılanması olarak benim sık sık ifade ettiğim örgüttür. Bazıları buna cemaat diyor, cemaatle alakası yok bu işin. O samimi cemaatleri de yani onlara saygısızlık yapmış oluruz. Burası artık bir örgüttür ve bunu bizler biliyorsunuz Millî Güvenlik Kurulu’nda da gündeme getirmek suretiyle, Millî Güvenlik Kurulu’nda 'legal görünüm altındaki illegal faaliyetleri yürüten örgütler' diyerek biz paralel devlet yapılanmasını orada kayda girdik. Bunu tavsiye kararı olarak hükümete de gönderdik. Hükümet de buna uyarak, burayla ilgili Bakanlar Kurulu kararını çıkardı. Bu, şu demektir: 2015 Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin içinde artık PDY veya PY olarak yerini almıştır. Nedir? Legal görünüm altında bir illegal örgüt. Buna karşı tabii şu anda devlet bütün kurumlarıyla mücadelesini sürdürmeye başlamıştır. Sürdürüyoruz, sürdüreceğiz” diye konuştu.

“BİR SAVCI, ‘BUNUN ARKASINDAKİ HEDEF BAŞBAKAN’DI’ DİYEMEZ; TAHMİNLER ÜZERİNE BİR ŞEY BİNA EDEMEZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 17-25 Aralık süreci, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a yapılmak istenen operasyona bakıldığında o operasyonun uzantıları olduğunu belirterek, şunları kaydetti: “Bu uzantılar içerisinde aktörler kimler diye baktığınızda burada paralel devlet yapılanmasının, paralel yapının temsilcilerini görüyoruz. Geçenlerde bir gazetede, şu anda açığa alınmış olan savcılardan bir tanesinin açıklaması çok manidar. Orada ben sadece bir kısmını okumakta fayda görüyorum. O da şudur: Yani her şeyi bir tarafa koyalım ama o hakikaten insanın tüylerini diken diken yapıyor. Yani, 'bence' oraya o kelimenin konulması, sen bir yargı mensubusun, sen 'bence' diyemezsin. 'Bunun arkasındaki hedef Başbakan' diyemezsin. Tahminler üzerine bir şeyi bina edemezsin. Mesela çok enteresan, oğlumla ilgili yaptığı açıklamada diyor ki, 'Bilal Erdoğan'la ilgili olarak somut herhangi bir şey yoktur.' Ondan sonra bana geliyor, benimle ilgili de ortaya herhangi bir şey koyamıyor, 'bence' diyor, 'hedef Erdoğan'dı' diyor. Şimdi bir savcı eğer böyle bir ifadeyle ortaya çıkıyorsa ben diyorum ki, burada hukuki sorumluluk yoktur. Böyle bir yargı kurumuna, müessesine veya mensubuna güven de olamaz. Açığa alınma meselesinde bu işin nereden nereye vardığını göstermesi bakımından bu çok büyük bir önem ifade ediyor. Tabii nerelerden nerelere geldik. Nasıl bir mücadele bu süreçte verildi. Her geçen gün bu işin haklılığı da ortaya çıkıyor.”

“ZALİMLERİN YANINDA YER ALAMAYIZ; DEVLET-MİLLET KAYNAŞMASI ŞART”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, emniyet teşkilatında olanların da ortaya çıktıkça, neler yapıldığının görüldüğünü ifade ederek şunları söyledi: “Mesela geçenlerde biliyorsunuz emniyet teşkilatında işte zırhlı araçtan polis bakıyorsunuz bombayı atıyor Allah'tan ki o paralel ama arkadan gelen paralelci değil, hemen olaya müdahale ediyor ve yakalayıp teslim ediyorlar. Emniyet teşkilatı gibi bir teşkilatımızın içerisinde böyle bir kırılma yaşanırsa, böyle bir Allah muhafaza ayrılık yaşanırsa biz nereye varacağız. Güvenliğimizi nasıl sağlayacağız? Aynı şey silahlı kuvvetlerimizin içinde olursa bizim halimiz ne olacak? Bunlar ciddi olarak ele alınması gereken konular. Onun için Hükümetimizin şu anda vermiş olduğu mücadele sıradan bir mücadele değil. Bizim verdiğimiz mücadele sıradan bir mücadele değil. Aklıselim sahibi vatandaşlarımıza özellikle şunu hatırlatmak istiyorum; bu işi lütfen hafife almayalım. Tabularla yaşanan bir dünya değil, biz Allah'ın verdiği bu aklı, Allah'ın verdiği ilmi, tecrübeyi, her şeyi biz hak yolunda, adalet yolunda, hukukun tesisi için kullanalım. Hukukun tesisi için bunu kullanamazsak, birileri mazlum durumuna düşer, birileri de zalim durumuna düşer. Biz zalimlerin yanında yer alamayacağımıza göre, burada devlet-millet kaynaşması lazım ki bu süreci atlatalım ve Çözüm Süreci'nden de beklediğimiz neticeyi o zaman çok daha farklı bir şekilde alırız diye inanıyorum.”

“Türkiye'de özgürlüklerden, liberal düşünceden yana olduğunu düşündüğümüz birçok insan halen paralel yapıyla ilgili gündemin ya uzağında duruyorlar ya da tamamen onları savunacak bir noktaya doğru evrilmiş durumdalar. Bunda bir gariplik yok mu?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun menşeinde, kökeninde çok büyük gariplikler olduğunu kaydederek, “Ama şunu bir irdeleyelim, bunların bir kısmının geçmişte farklı ilişkilerinin olduğunu görürsünüz ve o farklı ilişkiler şimdi 'ben menfaat ilişkileri noktasında, şu anda hükümetten veya hükümetin ilişkili olduğu, ilgili olduğu birimlerden koptum veya uzaklaştırıldım' diyerek tavır takınanlar var” dedi.

“ORTAK AKLIN MİLLÎ İRADE İSTİKAMETİNDE YÜRÜYÜŞÜNE ZEMİN HAZIRLAYACAĞIZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı makamında bulunduğunu ve milletin menfaatlerini korumanın birincil görevi olduğunu vurguladı. Bunun için de Hükümetle bu konuda müşterek, dayanışma içinde adım atmaya mecbur olduklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu tür o birlikteliği sürdürenlerin tüm gayreti, acaba bu dirliği nasıl bozabiliriz, biz buna fırsat vermeyiz. Bunun için de elimizden gelen her türlü gayreti ortaya koyacağız ve aklıselimin, kolektif aklın, ortak aklın inşallah millî irade istikametinde yürüyüşüne zemin hazırlayacağız. Temenni ederim ki 7 Haziran da bunun güzel bir zemini olur, güzel bir neticesi olur” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefetin yaklaşım tarzlarına baktıklarında üzüldüklerini belirterek, “Böyle bir yaklaşım tarzı olamaz. Yani 'Okyanusun ötesi' deyip küfredenler, aynı şekilde yine küfreden ana muhalefet, şimdi bakıyorsunuz birbirleriyle bambaşka, artık böyle tamamen kardeş haline gelmişler, dayanışma haline gelmişler ve böyle bir çalışmayı şimdi rahatlıkla sürdürebiliyorlar” dedi. Bu tür yaklaşımların neticeye kavuşacağına hiç ihtimal vermediğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben diyorum ki hak hâkimdir, hak galip gelecektir ve şu anda da biz bu samimiyet içerisinde yolumuza devam ediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

CİZRE’DE YAŞANAN PROVOKASYONLAR

“BDP, HDP cenahı, özellikle de Hatip Dicle, Cizre'de olup bitenleri paralel yapıyla ve çözüm sürecine yönelik sabotajlarla, provokasyonlarla da izah ediyorlar. İstihbarat akışı doğrudan geliyor size. Sizin bilgileriniz bunu teyit ediyor mu?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kısmen. Bunu genellersek burada bir yerde haksızlık olur. Sayın Dicle bu ifadeleri kullanırken adama sorarlar, Sayın Dicle, buranın belediye başkanı kim ve hangi partiden? Bu kanalları açanlar, bu yolları böyle yaranlar, o makineler, iş makineleri, üzerinde yazıyor, belediyenin adı yazıyor. İki, bunlara yönelik mesela çok enteresandır, diyelim ki onarım masrafları çıkarıyorlar ve bu onarım masrafları, onarılması gerektiği için değil, parasal kaynak temin etmek için. Bunların hepsi gelen bilgiler arasında. Şimdi bütün bu gerçekler ortadayken, kalkıp da bunun da onlar tarafından yapıldığını söylemek anlaşılır değil. Bir defa bunu görmek lazım. Yani Sayın Dicle'nin bunu bir kenara gizlemesi mümkün değil. Çünkü bunlar şu anda İçişleri Bakanlığımızın çok açık, net tespitleri arasındadır ve maalesef bölgedeki malum partinin mensubu olan belediyeler bu çalışmaların içerisinde yer alıyorlar ve bu çalışmaların içerisinde yer almak suretiyle Çözüm Süreci’ni de şu anda engelliyorlar” dedi.

“CİZRE’DE, YÜKSEKOVA’DA HAVALİMANI İSTEMEYENLER, ÇÖZÜM SÜRECİ’NDEN RAHATSIZ OLUYORLAR”

Cizre Havalimanı’nın açılışını bir Ramazan günü bizzat kendisinin gerçekleştirdiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gönlüm arzu eder ki Yüksekova'da da havalimanı keşke bitmiş olsaydı da biz de Başbakanımızla beraber gidip oranın da açılını yapsak. Niye? Kürt kardeşim niçin karadan gitsin?” diye konuştu. Duble yollar yaptıklarını ancak havadan da rahatlıkla gidebilmelerini istediklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yani 1,5 saatte İstanbul'dan kalksın oraya gelsin. 1 saat 40 dakikada Yüksekova'ya gelsin. Oradaki vatandaşlarımızın yaşam hakkını çok daha modern hale getirelim, biz bunun gayreti içerisindeyiz onlar diyor 'Yok sen yaya git.' Diyen kim? İşte bunlar diyor. Önünü kesiyorlar. Hadi gelin bu konuda devlete yardımcı olun, Hükümete yardımcı olun, olmuyorlar. Niye? Çözüm Süreci işlemesin” değerlendirmesinde bulundu.

“12 YIL İÇERİSİNDE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER NOKTASINDA BİRÇOK ADIM ATILDI”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunların hepsinin Çözüm Süreci’nin başlıkları olduğunu dile getirerek: “Şöyle bir 10 yıl, 12 yıl öncesine baktığınız zaman temel hak ve özgürlüklerden tutunuz, mesela televizyonlar, radyolar, buralardaki yayınlara varıncaya kadar bütün bu adımları atan, başında olduğum hükümetlerimiz olmuştur. Bütün seçim kampanyalarında kendi dillerinde tüm yayınları yapabilme, bunun imkânını getiren biz olduk. Ret, inkâr, asimilasyon politikalarını ayaklarımızın altına alan biz olduk. Geldik, mesela OHAL'i Abdullah Bey Başbakanken, 1,5 ayda olağanüstü hali kaldırdık, daha o dönemde. Ben partinin başındaydım, Abdullah Bey o zaman Başbakandı. O dönemde, 1,5 ayda, söz verdik. Çünkü parti kuruluşlarını yaparken Güneydoğu'yu dolaştığımda bana o zaman orada vatandaş şunu söylüyordu, Cizreli de onu söylüyordu. Diyordu ki 'Biz sizden bir şey istiyoruz, olağanüstü hali kaldırın yeter.' Biz hemen ilk iş onu yaptık, olağanüstü hali kaldırdık. Ondan sonra arka arkasına her şey, neler getirdik neler. Daha çok şeyler gelecek. Yeterli mi şu anda? Değil, daha yapılacak işler var. Ama bütün bunlar olurken hala kalkıp Hükümete, devlete farklı bir şekilde yaklaşmak ve uluslararası birçok camiada yalan yanlış yaptıkları kampanyalarla Türkiye aleyhine bu tür faaliyetleri sürdürmek herhalde siyasi adapla bağdaşmaz diye düşünüyorum” diye konuştu.

“YARGIDA ACIMASIZ BİR SÜREÇ İŞLETİLİYOR VE BUNLAR PENSİLVANYA’DAN GELEN TALİMATLARLA OLUYOR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yargı ve emniyetteki atamalar hatırlatılarak, operasyonel bir yapıya sahip paralel yapıyla mücadele için özel yasa çıkarılması gibi önlemlerin gerekip gerekmediğinin sorulması üzerine, bunların hepsinin gelip başkanlık sistemine dayandığını belirterek şunları söyledi, “Başkanlık sisteminde bunu yapamazsınız. Başkanlık sistemi olmuş olsa, bu tür yanlışı bulduğunuz anda buna gerekli müdahaleyi çok farklı enstrümanlarla kullanır işi bitirirsiniz. Çünkü bu bir ihanettir. Böyle bir ihanet şebekesi, böyle istediği gibi at oynatamaz. Burada, bir yerden alıyorsunuz, bir yere atıyorsunuz, değil mi? Orada yine bu yapmak istediklerini devam ettirecek mi? Ettirecek” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Olması gereken ne? İdare mahkemesi veya bölge idare mahkemesi veya Danıştay. Şimdi buralarda eğer bu yapılanma sahipse ki etki alanları orada bayağı geniş, ne yapıyor, geldiği anda bakıyorsunuz anında istedikleri istikamette karar veriyorlar. Bunlar bizim yaşadıklarımız. Benim sevgili vatandaşım tabii