AHMED ARPAT- Merhaba, iyi akşamlar. Ankara’dayız, Çankaya Köşkü burası. Dışarıda dondurucu bir soğuk var, Ankara’da hava çok soğuk, Ankara’nın o meşhur ayazını biz iliklerimize kadar hissettik, İstanbul’dan gelenler. Ama Ankara’nın siyasi iklimi, gündem havanın soğukluğuna inat çok sıcak, hem içeride, hem de dışarıda.
Neler konuşuyoruz? İçeriye baktığımızda son birkaç gündür en önemli başlık karla mücadele, iktidar ve muhalefet afetle mücadele üzerinden tartışılıyor. Özellikle İstanbul’da yaşananlar, İstanbul’dan yansıyan görüntüler çok düşündürücü. Siyaset 2023’e odaklanmış durumda, Seçim Yasası’nda değişiklik olacak mı, ne zaman olacak? Hazırlıklar, ittifaklar. Ekonomi her zaman çok önemli bir başlık, öncelik elbette enflasyonla mücadelede o köpüğü alacak hamleler neler olacak, bir hazırlık var mı? Kur korumalı mevduat hesabı amaca ulaştı mı? Ve tabii ki uluslararası ilişkiler, dış politika, Ukrayna krizi tüm dünya dikkat kesildi, acaba o kriz nereye evrilir, Türkiye'nin pozisyonu, Doğu Akdeniz'deki gelişmeler, bölge ülkelerle ilişkiler. Tüm bu başlıkları ve çok daha fazlasını devletin zirvesindeki isimle, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la konuşacağız. Hoş geldiniz Sayın Cumhurbaşkanı NTV yayınına, çok teşekkür ederiz ev sahipliğiniz için.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Hoş bulduk, iyi akşamlar.
AHMED ARPAT- Çok teşekkürler. Ben tek değilim, burada arkadaşlarımla, meslektaşlarımla birlikteyim, birlikte soracağız soruları. Nazlı Çelik, Star Haber Genel Yayın Yönetmeni bizimle birlikte. Profesör Doktor Hasan Basri Yalçın, Sabah Gazetesi yazarı. Ve NTV’den meslektaşım Seda Öğretir bizimle birlikte. Sayın Cumhurbaşkanım, izin verirseniz ben başlayayım, ilk soruyu ben sorayım.
Son günlerde, son 1 hafta, 10 gündür kar yağışını konuşuyoruz, olumsuz hava koşulları tüm yurtta etkili. Önce Gaziantep, sonra Bolu’yu gördük, en son İstanbul'da gerçekten bir afet yaşandı, insanlar sokaklarda kaldı, uçuşlar ertelendi. Cumhurbaşkanı olarak yurt genelindeki karla, afetle mücadeleyi nasıl değerlendirirsiniz? Aksayan yönler nelerdi? Belediye-kamu bir koordinasyon kurabildiler mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Öncelikle ben de ekranları başında bizi ilgi izleyen tüm milletime Çankaya'dan en kalbi duygularla selam, sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.
Tabii bu kar yağışını ben doğrusu bir bereket olarak görüyorum, asla bir felaket olarak filan telakki etmiyorum. Zira kuraklıkların ülkemizde hakikaten ciddi manada toprağımızı tehdit ettiği ve birçok yerlerde artık bitki, meyve, sebze, her şeyde sıkıntılar yaşadığımız dönemleri geride bıraktık. Bütün tarımda yaşanan sıkıntılar ortada, hep yağmur, yağmur, yağmur diye bekledik.
Şimdi ise kar yağışı gelince de farklı bir yaklaşım ortaya koymaya başladık. Tabii kar yağışını engellemek elimizde değil, ama karın sebep olduğu özellikle ulaşım sıkıntılarına karşı gerekli tedbirleri almak elimizde. Burada idareyi elinde tutanlar kimlerse, onlar buna karşı bütün tedbirleri almak durumunda.
Ancak bu son kar yağışının etkileri anlamında maalesef az önce sizler de ifade ettiniz, özellikle İstanbul'a yakışmayacak görüntüler ortaya çıktı. Tabii İstanbul'da belediye başkanlığı yapmış bir insanım. İstanbul'un neresinde ne var, sıkıntılar nelerdir, nasıl oluyor, onlar nasıl giderilir, bunları da bilen birisiyim. Tabii sizler eğer tuzlanmayan yollarda araçlar kilometrelerce kuyrukları oluşturursa, herhalde bunun bir sorumlusu vardır veya sorumluları vardır. Vatandaşlarımız saatlerce yollarda mahsur kaldı, bunları ekranlarda izledik. Üstelik daha önceki yılların altında bir miktarda da bu noktada kar yağışı söz konusuydu. Buna rağmen İstanbul'da bu sorun gereken yol tuzlama ve yol açma çalışmalarının yapılmamasından kaynaklandığını ilçe belediyelerinden de dinledik. Tabii bunu yapmayanlar belli. Bu tam anlamıyla bir basiretsizliktir. Siz kar yağdıktan sonra tedbir alamazsınız. Kış mevsimine girerken bütün tedbirlerinizi almalısınız. Tabii ne yazık ki bu daha önceki yürüyen uygulamaları bile devam ettiremeyen bir yönetim elinde şu an İstanbul. Biz İstanbul’umuzu bir defa kaderine terk edemeyiz. Nitekim çalışmaları koordine etmeleri için ben İçişleri Bakanımla, Ulaştırma Bakanımı hemen o gece İstanbul'a gönderdiğim saat yarım civarlarıydı, Süleyman Beyle, Adil Beyle yaptığım görüşmeden sonra süratle siz İstanbul’a intikal etmelisiniz ve İstanbul'da yerinden buradaki çalışmaları koordine etmelisiniz, bu çalışmalar içerisinde yerinizi almalısınız dedim. Ve sağ olsun her iki bakanım da tabii kendi altyapıları durumunda olan, örneğin Ulaştırma Bakanımızın koordine ettiği hangi kurumlar var? Birinci derecede Karayolları var, Karayolları tabii büyük bir önem arz ediyor böyle bir durumda. Süleyman Bey’in aynı şekilde altında sadece polisi yok, bir de Jandarma Teşkilat var. Jandarma Teşkilatı da burada devreye girdi, onlar da çalışma yaptı. Ne yaptılar? Yani benzini mi bitmiş bir aracın, icabında ona benzin ulaştırma gayretine girdiler. Yiyecek noktasında sıkıntı mı var, oralara yiyecek ulaştırmanın gayreti içerisine girdiler. Çünkü bütün bu adımları, siz böyle bir zamanda bu adımları atmak durumundasınız. Fakat bu hazırlıklar daha önceden yapılmış olması lazım. Tabii Karayolları Genel Müdürlüğümüz Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile irtibatlı olarak değişen hava şartlarına göre sorumluluğunda bulunan yol ağında gerekli önlemleri aldılar. 2021-2022 yılı kış programı toplam 68 bin 960 kilometre yol ağımızda uygulanıyor. Kar ve buzla mücadele çalışmalarımız bu programa göre yapılıyor. Bu çalışmalar yurt genelinde, 446 karla mücadele merkezinde gerçekleştiriliyor. Yani bunu siz fasit bir daire içerisinde değerlendiremezsiniz. 10 bin 916 makine ve ekipman, 12 bin 645 personel görev yapıyor. Siz kalkar da yani belediyenizde vesaire insanları dışarı döker, onların yerine hiç İstanbul’u tanımayan, bilmeyen insanları belediyeye boca ederseniz, ondan sonra da işte böyle sıkışır kalırsınız. Güzergah analizi, karla mücadele çalışmaları, açılan kapanan yollar ve anlık trafik kameralarla bir defa takip ediliyor. Bu son yağışta ayrıca yolda kalan araçlara Karayolları Genel Müdürlüğü, AFAD, Kızılay ve valiliklerle koordineli müdahale edilerek, insani ihtiyaçların da karşılanması sağlandı. Ben mesela gece saat 3’e kadar işi takip ettim, sürekli arkadaşlarımla irtibat halinde oldum ve karayollarındaki çalışmaları kendileriyle de bizzat koordine ederek izledim. Ve sağ olsun arkadaşlarımızın da bizzat İstanbul’a vararak, İstanbul'da da bu işi bizzat işin başında durarak takip etmeleri bizi rahatlattı.
AHMED ARPAT- Sayın Cumhurbaşkanı, şimdi baktığımızda, karşılıklı açıklamalara da baktığımızda sanki iki kurum arasında bir irtibat eksikliği ya da bir sıkıntı varmış gibi görünüyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın İmamoğlu’nun açıklamalarına da baktığımızda, mesela diyorlar ki; projelerimiz var, finansmanı bile hazırladık, ancak onay alamıyoruz, bu nedenle işte bu projelerimizi hayata geçiremiyoruz. Nedir değerlendirmeniz efendim?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Ahmet Bey, burada herhalde bir ortada doğru olmayan ifadeler vardır. Yani söylemek istemem, ama bir yalan burada söz konusu. Yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi kalkıp Cumhurbaşkanlığı’ndan veya Plan Bütçe Başkanlığı’ndan talepte bulunur ve bu talebi bütün teknik incelemeleri vesaireleri, bunlar yapılır ve bütün bunlar yapıldıktan sonra da gereken karar alınır. Tabii bunların da ödenme süreçleri bellidir. Şehirlerine hizmet etmek gibi bir dertleri, gayretleri, kabiliyetleri olmayanlar ne diyor? Engellemiyoruz, söyledikleri şey bu. Şimdi burada tüm milletime böyle bir şeyin olmadığını somut rakamlarla ben anlatmak istiyorum, milletim bunları bilsin, özellikle de ekranları başında olanlar.
İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere muhalefet belediyelerine genel bütçeden aktarılan paylar 2019 yılından bu yana aşağı yukarı 2 kat artırılmıştır. AK Parti’ye, Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve diğer partilere mensup belediyelerin gelirlerinde yapılan artış aynı orandadır. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2019 yılında –bakın bu rakamlar çok önemli- 13 milyar 848 milyon lira merkezi idareden pay alırken, bu rakam 2021’de 25 milyar 376 milyon liraya çıkmıştır. Düşmüş mü, artmış mı? Aynı dönemde Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin payı 4 milyar 606 milyon liradan 8 milyar 304 milyon liraya, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin payı ise 4 milyar 564 milyon liradan 7 milyar 274 milyon liraya yükselmiştir.
Mukayese olması açısından benzer rakamlarda genel bütçe payı alan AK Partili ve CHP’li iki belediyeyi burada ayrıca karşılaştırmak istiyorum. AK Partili Samsun Büyükşehir Belediyesi 2019’da 673 milyon lira, CHP’li Tekirdağ Belediyesi 697 milyon lira genel bütçe payı alırken, bu rakam 2021’de Samsun'da 1 milyar 178 milyon liraya, Tekirdağ'da 1 milyar 204 milyon liraya çıkmıştır. Üstelik Samsun'un nüfusu 1 milyon 360 bin, Tekirdağ'ın nüfusu 1 milyon 80 bindir, Tekirdağ'ın nüfusu daha az. Yani Samsun 280 bin fazla nüfusa sahip olduğu halde bu rakamlar ortaya çıkıyor. Görüldüğü gibi mesele genel bütçeden alınan payın adaletsiz veya haksız dağıtımı değildir. Ben şu anda belgeyle konuşuyorum, rakamları da buna göre veriyorum. Tam tersine bu konuda gayet adil hakkaniyete ve hukuka uygun bir dağılım söz konusudur. Mesele şehre tüm vaktiyle, enerjisiyle, zihniyle, kalbiyle hizmet etme iradesine sahip olup-olmama meselesidir. Eğer bu inanca ve azme sahipseniz, hiçbir engel sizi projelerinizi hayata geçirmekten alıkoyamaz.
Ülkemizdeki tüm belediyeler kendi bütçelerini kendileri oluşturur, yani nereye ne kadar harcama yapacaklarına kararı kendileri verir. Belediye Başkanlığını yaptım ve bu Belediye Başkanlığını yaptığım dönemde de böyle kar, tipi, bora olacak, Tayyip Erdoğan gidip evinde yatacak; yok böyle şey. Ve biz tüm belediyelerimizle beraber AKOM’da karargahımızı kurar ve AKOM’daki karargahtan İstanbul'u izlerdik, takip ederdik.
Burada bütçe meselesine gelirse, eğer siz doğru bütçe yapıyorsanız, her işinizi yürütürsünüz. Cumhurbaşkanı CHP’li belediyelerin projelerini engelliyor iddiası koskoca bir yalandır. Çünkü Cumhurbaşkanlığı sadece belediye yatırımlarının finansmanında kullanılacak dış kredilerin değerlendirmesini yapar. Yurtiçi borçlanma veya kendi gelirleri ile proje yürütmek isteyen belediyeler bunun kararını kendileri verir, konunun Hükümetle de hiçbir ilgisi yoktur. Yani iş yapmak istiyorsanız kimse sizin önünüzü kesemez; ne Cumhurbaşkanlığı, ne AK Parti ve Cumhur İttifakı engel olmaz, olamaz. Bununla ilgili somut rakamları da ayrıca vereyim, çünkü ekranları başında bu akşam bizleri izleyen vatandaşlarım var, bunları bilsin.
Örneğin İstanbul'da 2014-2019 arasındaki dönemde Büyükşehir Belediye Meclisi’ne 22 borçlanma dosyası gelmiş, CHP bunun 20’sine hayır oyu vermiştir. CHP’nin hayır oyu verdiği borçlanma dosyalarının arasında İstanbul'da şu anda işleyen ve yapılmakta olan tüm metro projeleri de vardır. Buna karşılık 2019-2021 döneminde aynı Meclis’te CHP yönetimi 50 borçlanma dosyasını getirmiş, AK Parti Grubu bunun sadece birine hayır oyu kullanmıştır. Gerçekten ayakları yere basan, sağlam, idari ve teknik hazırlıkları tekemmül ettirilmiş hiçbir proje belediye hangi partiye ait olursa olsun finansman sorunu yaşamaz. Siz yani avam projeyle, ortada gerçek bir hazırlık olmadan sadece niyetle dış borçlanmaya çıkarsanız elbette sonuç alamazsınız. CHP’li de olsa alamazsınız, AK Partili de olsa alamazsınız. Yani burada mesele parti değil kanun meselesidir, usul meselesidir. Ülkenin ve şehrin kaynaklarını doğru kullanma hassasiyeti meselesidir.
Milletimizin şu gerçeği bilmesini özellikle istiyorum: Biz kimseyi engellemiyoruz, onlar kendi beceriksizlikleri, kendi kötü yönetimleri, kendi yanlış tercihleri sebebiyle belediyeyi borç batağına sokmuştur. Bunların kendi partileri içinde iktidar kavgası vermekten başka maharetleri de yoktur. Bunların ülkenin ve milletin geleceği için herhangi bir vizyonları, projeleri, hatta böyle bir dertleri de yoktur. Dolayısıyla bunlardan eser ve hizmet beklemek beyhude bir gayrettir.
Burada bir şey söyleyeceğim, Marmaray. Arkadaşlar, biz Marmaray’ı yaparken yine bizim önümüze kim çıktı biliyor musun? Bu CHP zihniyeti çıktı ve biz 3 yıl, 4 yıl önce bitirecekken Marmaray’ı, bu CHP zihniyetinden dolayı, bakın zihniyet diyorum, bu gecikmeyle bitirdik.
Bakın şimdi kar, bora, fırtına, her şey var. Biz Marmaray’ı ne yaptık, dedi ki; arkadaşlar, ücretsiz yapacağız ve Marmaray yolcularını ücretsiz taşıdı. İşte böyle bir zamanda Marmaray'ın önemi, ne kadar insanımıza fırsat sağlıyor çok açık-net ortada. Aynı şey Avrasya için de geçerli. Eser ve hizmet siyasetinin nerede, nasıl yapılacağını bilmek önemli; bu da bizim maharetimiz.
PROF.DR. HASAN BASRİ YALÇIN- Efendim, bu borçlanmayla ilgili bir kısmına değindiniz, ama bir de şöyle bir boyut var bu borçlanma tartışmasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, özellikle sık sık İstanbul Büyükşehir Belediyesi çerçevesinde gündeme geliyor, bir borçlanma limitini aştığı-aşmadığı üzerinde de bir tartışma var. Normalde bildiğim kadarıyla kanunen gelirinin 1,5 katı kadar borçlanabiliyor, sanırım 2 katın da üzerine çıkmış bir borçlanma durumu var. Bu konuyla ilgili ne söyleyebilirsiniz, böyle de bir tartışma var?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bu yeni bir şey değil, yani kanuna göre büyükşehir belediyeleri bütçe gelirlerinin –az önce sizin de ifade ettiğiniz gibi- en fazla 1,5 katı kadar borçlanabilir, bu işin teknik boyutu. Bu yeni değil, 2005 yılından beri var. Burada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Mart 2019’daki borç tutarı 28,5 milyar liraydı, üstelik bunun 6 milyar lirası kendi kurumları ile arasındaki borç-alacak ilişkisinden, yani fiili değil bilanço borcundan oluşuyordu. Bir cebinden al, öbür cebine koy. Müteahhitlere, yani devam eden projelere olan borç da 5,2 milyar liraydı. Kalan 17,3 milyar liralık borç ise, vadesi 30 yıla yayılmış, çok uygun şartlarda alınmış borçlardı. Halbuki kanuna göre borç limitinin gelirinin yüzde 150’sini, yani 32,3 milyar lirayı geçmemesi gerekiyordu. 2022 için öngörülen borçlanmalarla bu rakam 73 milyar liranın üzerine çıkacaktır. Peki, niçin böyle bir tablo ortaya çıktı, neden? 2018 yılında İstanbul Büyükşehir’de belediye öz gelirlerinin toplam gelirlere oranı yüzde 32 seviyesindeyken, bu oran 2020’de yüzde 14’e gerilemiştir. Bununla paralel şekilde merkezi idareden gelen kaynak 2018 yılında toplam gelirlerin yüzde 68’ini, bu oran 2020’de yüzde 86’ya yükselmiştir. Daha açık bir ifadeyle İstanbul'da beceriksiz ve liyakatsiz yönetim sebebiyle belediyenin öz gelirleri yok edilmiş, giderlerin tamamı merkezi yönetimden gelen parayla karşılanmaya çalışılmıştır. Böyle olunca da işler tıkanmaya başlamış, belediye hızla borç batağına saplanmıştır. Bilindiği gibi Batılı kredi değerlendirme kuruluşları CHP’li İstanbul, Ankara ve İzmir büyükşehir belediyelerini finansal sıkıntılar sebebiyle riskli kategorisine almıştır. Maalesef İstanbul Büyükşehir Belediyesi adeta 1994 yılında bizim devraldığımız döneme geri dönmüştür. Rabbim 2024’e kadar İstanbul halkının yardımcısı olsun diyorum. Biz Hükümet olarak kendi sorumluluk alanımızda, ilçelerde de AK Partili belediyeler olarak kendi sınırlarımız içinde İstanbul'a hak ettiği hizmetleri vermeyi sürdüreceğiz.
SEDA ÖĞRETİR- İran’ın Türkiye’ye enerji akışını kesmesiyle başlayan bir süreç var, onu sormak istiyorum ben de. Bu sürecin sonunda organize sanayilerde ve büyük işletmelerde üretimin durmasına yol açan kısıtlamalar oldu. Bu konu ile İran’la temasta olduğumuzu biliyoruz, hatta sizin hafta sonu İran Cumhurbaşkanı ile bir temasınız oldu ve bu konuyu gündeme getirdiğiniz ifade ediliyor. Bu noktada sorunun çözümü için İran’la bir aşamaya gelindi mi? Ve elektrik kısıtlamalarını bundan sonra da devam etme riski hala var mı? Türkiye’nin İran’a borcu olduğu için bu kısıtlamaların gerçekleştiği de ifade ediliyor, nedir kısıtlama olmasının sebebi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Seda Hanım, biz İstanbul Büyükşehir Belediyesi değiliz. Bizim İran’a borcumuz filan bir defa kesinlikle söz konusu değil, tam aksine bu iddialar yalandır. Cumhurbaşkanı İbrahim Bey’le yaptığım görüşmede de kendilerine söyledim, onlar bir arızadan ötürü bu işi şöyle bir 10 gün, 15 gün erteleme durumumuz olacak, dediler. Biz kendilerine daha önceden bu işin Haziran’a kadar ertelemek suretiyle eğer bu gaz akışı devam ederse, biz de bu sert geçen kışı daha rahat şartlarda geçiririz, dedik. Tabii şu anda İran’da da kış şartları çok sert, onlar da bundan dolayı bir sıkıntıları olduğunu bana ifade etti. Ve bütün bunlarla beraber de yani en kötü şartlarda bir 10 gün burada eğer esneme yaparsak, bu süreci atlatırız dedi, Sayın Cumhurbaşkanı. Ve bu arada da tabii Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’mızdan bir ekibi gönderdik, ayrıca BOTAŞ’tan bir ekibimiz orada, onlar da görüşmelerini yapıyorlar. Öyle zannediyorum ki, yani fevkalâde bir durum olmadan inşallah şöyle bir 10 gün, bilemediniz 15 gün içerisinde tekrar bu akış, doğal gaz akışı devam edecek.
Tabii tedbirlerimiz var, biliyorsunuz Tuz Gölü’nün altındaki bir depolama çalışmamız. Bunun yanında FSRU ile ilgili bu tür gemilerimiz var, bu gemilerimizle gelen yine doğal gaz olayımız var. Bunlarla beraber gaz akışının sağlanması da bir taraftan gerçekleşecek ve bu kış ortasında biz vatandaşımızı birinci derecede bir defa korumak durumundayız. Ama nedir? Sanayide filan burada biraz kontrollü gitmek durumundayız. Ve gerek enerji, gerekse sanayi ve teknoloji bakanlıklarımız müşterek bir çalışmayla bunu da koordine ediyorlar, kompanse ediyorlar ve bu şekilde süreci devam ettireceğiz.
NAZLI ÇELİK- Efendim, gaz akışı kadar önemli bir diğer konu da elektrik. Elektrikte kademeli faturalandırma sistemine geçildikten sonra kamuoyundan yüksek fatura bedelleri şikayetleri gelmeye başladı. Siz aslında tasarrufa teşvik amacıyla böyle bir adım attınız, ama gerçekten faturalara yüksek meblağlar yansımaya başladı. Daha düşük bir ücretlendirme için bir çalışma öngörüyor musunuz, mesela burada 150 kilovatlık o alt sınırın yukarıya çekilmesi gibi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi salgın koşulları nedeniyle alınmış bir tedbir. Dünyada hammadde fiyatlarında yaşanan artışlar sonucu enerji maliyetlerinde tabii ki büyük artışlar meydana geldi. Dünyada elektrik üretiminin ana hammaddelerinden olan kömür fiyatlarında 5 kat, doğal gaz fiyatlarında 10 kat artışlar söz konusu. Enerji piyasalarının sürdürülebilirliği için zorunlu miktar kadar bir düzenleme yapılmış olmakla birlikte, özellikle fiyatlarda sübvansiyon hala mevcuttur. Yani 2021 yılında vatandaşlarımızın elektrik faturalarında yüzde 50, doğalgaz faturalarında ise yüzde 75 oranında devletimiz bir sübvansiyona gitmiştir. Böylece toplamda 100 milyar lirayı bulan maliyeti devletimiz sübvanse ederek karşıladı ve tarifelere de bunu yansıtmadı. 2022 yılında da benzer sübvansiyonlar yine devam edecektir.
Ayrıca, bir konut abonesinin aylık elektrik ve doğal gaz faturaları için ödediği toplam tutar 2002 yılında net asgari ücretin yüzde 47’sini oluşturuyordu. Aynı miktardaki tüketim için 2022 yılında bu oran yüzde 12,9 seviyelerine düştü. Kademeli tarife Türkiye’deki hanelerin ortalama elektrik tüketimleri hesaplanarak, 150 kilovat/saat olarak belirlendi. 2021 yılı verilerine göre ülkemizdeki konutlarda kullanılan ortalama tüketim aylık 134 kilovat/saat olarak gerçekleşti. Aylık 150 kilovat/saatlik tüketim düşük tarifeden, 150 kilovat/saati aşan tüketimler ise daha yüksek bir tarifeden faturalandırılıyor. Aylık 150 kilovat/saat miktarı 1 ay 30 gün varsayılarak, günlük 5 kilovat/saatin 30 güne tekabül eden miktarından hareketle oluşuyor. Kademeli tarifenin amacı şu: Elektriğin verimli kullanımını teşvik etmek, dar gelirli vatandaşlarımızın kullandığı elektriğin sübvanse edilmesini sağlamak. Uygulama henüz yeni başladı, önümüzdeki günlerde kullanım verileri de takip edilecektir.
PROF. DR. HASAN BASRİ YALÇIN- Efendim, faizle ilgili bir soru soracağım ben, faizle ilgili tavrınızı biliyoruz, her konuşmanızda faizle mücadele verilmesi gerektiğinin altını çiziyorsunuz. Ve özellikle yatırım temelli bir ekonomi inşa edilmesine dair Türkiye ekonomi modelini öne sürüyorsunuz. Şimdi bu, özellikle mesela biraz önce FED de kararını açıkladı, faizi yükseltme imasında bulunuyordu, ama yükseltmedi, sabit tuttu. Bu tür gelişmeler ışığında yeni bir değerlendirme yapacak olursanız, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin faizle mücadelesinde ne tür adımlar atılabilir, yani bir yol haritası çıkarmak gerekecek olursa ne tür adımlar bekliyor Türkiye’yi bu faizle mücadele alanında?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Her şeyden önce bir defa uyguladığımız bu akılcı politikalarla kamu maliyesinde ve bankacılık sektöründe ciddi kazanımlar ve güçlü bir duruş elde ettik. Bunun yanı sıra faiz oranlarında tarihi düşük seviyeleri yakalama başarısını göstermiştik. Hatırlayın, Türkiye 2013 yılında tarihinin en düşük faiz ortamını yakaladı. Ancak bunun ardından bir dizi iç ve dış olumsuz gelişmeyle bu süreç kesintiye uğradı. Diğer taraftan, son 20 yılda altyapı yatırımları konusunda önemli mesafeler kat ettik. Doğrudan yatırımları destekleyen güçlü bir teşvik sistemine sahibiz. Ülkemizde iş yapma ortamının geliştirilmesi için devrim niteliğinde adımlar atıldı. Üretim odaklı ihracat ve istihdamı artırmak hep önceliğimiz oldu. Bütün bunlar yeni modelimizin uygulanmasına yönelik uygun zemini hazırladı. Böylece nihai amacımız olan dengeli ve sürdürülebilir büyümeye kesinlikle ulaşacağız. Dengeli büyüme, büyüme kompozisyonunun dış talep lehine iyileştirildiği bir görünümü bildiğiniz gibi ifade ediyor. Sürdürülebilir büyüme ise, makro dengelerin korunduğu büyüme çerçevesine işaret ediyor. Yüksek faiz ortamının orta-uzun vadede de kırılganlık oluşturduğu aşikâr. Bu ortamda kaynaklarımız üretime gitmiyor, bu da üreterek ekonomik olarak güçlenmek isteyen ülkemizin gelişmesine ket vuruyor. Biz işte bu sebeple düşük faiz ortamında kaynaklarımızı üretim, istihdam, ihracat ve büyüme olarak kullanmak istiyoruz.
Biz önümüzdeki döneme çok iyimser bakıyoruz. Son dönemde döviz kurundaki istikrarlı seyir bu iyimser bakışımızı da destekliyor. Kamusal kaynakları ve banka kredilerini etkin ve verimli şekilde üretimin artırılması için kullanarak bu mücadelemizde başarılı olacağımıza da inanıyorum. Bu modelle birlikte ülkemiz daha güçlü hale gelecek ve ekonomimiz olası spekülatif ve manipülatif müdahalelerden daha az etkilenecektir; bundan eminiz.
AHMED ARPAT- Sayın Cumhurbaşkanı, faiz demişken belki kısaca sormak gerekir; evet Merkez Bankası politika faizi yüzde 14, düşük. Ancak vatandaş bankaya gittiğinde, özel bankaya, işte ihtiyaç kredisi, taşıt kredisi daha yüksek oluğunu görüyoruz, aradaki bu makası nasıl değerlendiriyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi bu makas, tabii özellikle de özel bankaların bu konuda hâlâ sömürü çarkını devam ettirme gayretinin olduğunu görüyoruz. Ben de vatandaşlarıma sesleniyorum, diyorum ki; kamu bankalarına gidin ve kamu bankalarına gitmek suretiyle de böyle bir sömürü çarkı içerisine girmeyin, çünkü kamu bankaları bu konuda hassas. Ve vatandaşını kesinlikle yüksek faizle sömürme gibi bir gayretin içerisine giremez. Bundan rahatsız olacak özel sektör bankaları biliyorum, ama bunu söylemeye mecburum. Çünkü eğer biz bu ülkede tüketim ekonomisine destek vereceksek, bu konuda sömürü yoluyla değil, vatandaş temin ettiği kredisini gelsin sizinle de kullansın. Ama siz böyle yaparsanız gideceği yer neresidir? Uygun krediyi veren kamu bankasıdır, oraya gidecek, ora vasıtasıyla konut kredisi mi, araç kredisi mi, onları da buradan temin edecek. Faizden medet umulmasını biz kesinlikle doğru bulmuyoruz. Yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla ile büyüme kararımızı her zaman açıklıyorum. Bankalarımızın bu yaklaşımı benimsemesi bir defa kesinlikle çok önemli, bunu benimseyecekler. Benimsemediği takdirde bizim de mücadelemiz devam edecektir.
AHMED ARPAT- Sayın Cumhurbaşkanı, ekonomi yönetiminin öncelikli amaçlarından biri de enflasyonla mücadele. Siz daha önce yaptığınız konuşmalarda enflasyonun üzerindeki köpüğü de alacağız demiştiniz. Bu bağlamda yapılan bir hazırlık, atılacak bir adım, yeni karar var mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ahmet Bey, şimdi salgın önlemlerinin gevşemesiyle kesinlikle küresel enerji ve emtia fiyatlarında biliyorsunuz ciddi bir artış yaşandı. Uluslararası taşımacılık maliyetlerinde, navlun fiyatlarında görülen yükselişler oldu. Küresel tedarik zincirlerindeki bozulmalar açık net ortada. Bütün bunlarla beraber girdi maliyetlerinde yine önemli artışlar oldu. Bu durum tabii tüm dünyada, bu sadece bizim ülkemize ait bir şey değil, tüm dünyada enflasyonist baskıları artırdı. Maliyet enflasyonuna yol açan bu gelişmeler, diğer ülkelerde olduğu gibi kaçınılmaz olarak ülkemizde de etkili oldu. Çoğunlukla dışsal ve geçici olan faktörlerin normalleşmesiyle birlikte yurt içi finansal piyasalarda bir dengelenme söz konusu. Bugün dünyanın işte ekonomide en büyüğü Amerika, eğer enflasyonla mücadelede bu işi başaramıyorsa, Batıya gelelim, Batı ülkeleri bunu başaramıyorsa, burada kendi ülkemizdeki şartlara da buna göre bakmamız lazım. Bu dengelenme 2022 yılı enflasyon görünümüne inanıyorum ben, olumlu katkı sağlayacaktır. Enflasyonla mücadele önceliğimizdir, enflasyon görünümündeki bozulmayı sınırlamak ve enflasyonun olumsuz etkilerini vatandaşlarımıza asgari düzeyde yansıtmak amacıyla gerekli adımlar atılıyor ve bu adımları kararlı bir şekilde atarken para ve maliye politikalarında güçlü bir koordinasyonumuz var. Rekabeti ve verimliliği artırıcı yapısal politikaları da hayata geçiriyoruz. Bu yolla enflasyonun düşürülmesini hedefliyoruz. Bu kapsamdaki Fiyat İstikrarı Komitesi düzenli olarak toplanıyor, fiyat hareketleri yakından izleniyor. Burada bir şeyi daha söylemem lazım, o da; para politikasının etkinliğinin sınırlı kaldığı arz şokları durumunda alınacak tedbirler bütüncül bir bakış açısıyla gözden geçiriliyor ve neticesini de bu şekilde alacağımıza inanıyorum.
NAZLI ÇELİK- Sayın Cumhurbaşkanı, dövizin tavan yaptığı bir anda 20 Aralık akşamı ekranlara çıktınız ve yeni bir model tanıttınız, kur korumalı vadeli mevduat hesabı ve piyasaların ateşi düştü. Ama muhalefetten de eleştiriler elbette yok değil, bu konuyla ilgili. Özellikle bu sistemin, bu modelin daha önce denendiği ve başarısız olduğu ve yine kur korumasının devlet tarafından karşılanması eleştirildi. Ne diyorsunuz bu eleştirilere ve bu sistemde buna ek olarak, aynı zamanda orta vadede ve uzun vadede yeni enstrümanların eklenmesi söz konusu olur mu acaba?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Nazlı Hanım, şunu bir defa görmemiz gerekir: Muhalefetin bugüne kadar iktidar olarak şu 20 yıl içerisinde bizim hangi yaptığımıza doğru dediği vaki? Yani biz sağlık sisteminde şehir hastanelerini yaptık, doğru mu dediler? Marmaray’ı yaptık, doğru mu dediler? Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü inşa ettik, boğazın üzerinde üçüncü köprü, doğru mu dediler? Osman Gazi Köprüsü’nü yaptık, doğru mu dediler? 26 havalimanını 56’ya çıkardık, aaa ne kadar güzel, teşekkür ederiz mi dediler? Şanlıurfa’yı Adıyaman’a Nissibi Köprüsü’yle bağladık, ya hakikaten teşekkür ederiz, doğru, başarılı mı dediler; böyle bir şey var mı? Yok. Hele hele ben şu şehir hastaneleri konusunda bunun bütçede yeri neresidir, diyen mantığı anlamıyorum. Niye? Çünkü o mantık bu ülkede Sosyal Sigortalar Kurumu’nun başındayken hastanelerimizi rezil eden mantıktı ve onun döneminde hastanelerimiz sefil olmuştu. Hatırlayın, Rahmetli Savaş Ay’ın programında oradaki hastaların konumunu ve kolu kangren olan o yavrunun halini hatırlayın. Hiçbir zaman bunlar kalkıp da bütün bu güzelliklere hayırlı olsun demeyecekler.
Bildiğiniz gibi Türk Lirası cinsinden enstrümanlara güveni artırmak ve tasarruflarını Türk Lirası’nda değerlendiren vatandaşlarımızın kurdaki oynaklık karşısında mağdur olmaması amacıyla biz kur korumalı mevduat ve katılım hesabı ürününü uygulamaya aldık. Şimdi bunu diyenler, ya siz ne zaman bir defa bu ülkede iktidar oldunuz ki? 20 yıldır bu ülkeyi biz yönetiyoruz. Biz daha önce bunu denemiştik, neyi denediniz ya, siz böyle bir göreve mi geldiniz, neyi denediniz? 20 yıl içerisinde bu işi yapan biziz, biz denedik, neticelerini aldık, neticesini aldığımız için de şimdi tekrar bunu uygulamaya koyduk. Uygulamanın henüz başlarında olmamıza rağmen vatandaşlarımızın Kur Korumalı Türk Lirası Vadeli Mevduat ve Katılma Fonu’na ilgisi şu anda muhteşem.
NAZLI ÇELİK- Gelinen nokta sizi tatmin etti, bu noktada.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Gayet iyi gidiyoruz. 25 Ocak 2022 tarihi itibariyle bu hesaplarda toplam büyüklük ne biliyor musunuz? 203 milyar lirayı aşmış durumda. Bu neyi gösteriyor? Vatandaşın ilgisi bu denli büyük olduğuna göre, bu miktarın 58.6 milyar lirası da döviz hesaplarından dönüşen tutar. Bu bakiyede 187,8 milyar lira ile gerçek kişilerin payı yüzde 92,5 düzeyinde. Tüzel kişiler ise 15,3 milyar lira ile yüzde 7,5 paya sahip. Kur Korumalı Mevduat ve Katılma Hesabı ürününe ek olarak attığımız bir dizi aksiyon adımı da yakın zamanda uygulamaya girdi. Döviz kurundaki oynaklık nedeniyle fiyatlamada zorluk yaşayan ihracatçı ve ithalatçı firmalarımıza yönelik döviz satım ihaleleri düzenlenmeye başladı. Ayrıca, devlet tahvillerinden elde edilen gelirlere stopaj oranını da ne yaptık? Sıfırladık. Temettü gelirlerine uygulanan stopaj oranını ise yüzde 15’ten yüzde 10’a düşürdük. Bireysel Emeklilik Sistemi’ne devlet katkısını yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkaran değişiklik uygulamaya alındı. Bazı yatırım fonlarından elde edilen kazançların Kurumlar Vergisi’nden istisna edilmesi de bu arada sağlanmış oldu. İhracat ve imalat sanayi şirketlerine 1 puanlık Kurumlar Vergisi indirimi uygulaması da bu arada başlatıldı. Önümüzdeki dönemde bireysel ve kurumsal yatırımcılara yönelik alternatif borçlanma enstrümanların ihraç edilmesi de planlanıyor, bu adımları da atacağız.
SEDA ÖĞRETİR- Yine vatandaşların özellikle Sayın Cumhurbaşkanı, merak ettikleri, takip ettiler bir konu; KDV indirimi konusu. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati son açıklamalarında bunu gündeme getirmişti. KDV indirimi, bu konudaki kararlar arasında özellikle gıda gibi, temizlik gibi vatandaşların yoğun tükettiği ürünlerde bir indirime gidilmesi söz konusu mu?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi ekonomi programımızda özelikle Katma Değer Vergisi’nde etkinliği, adaleti ve basitleştirmeyi sağlamak amacıyla çalışmalar yapılacağı yönünde biliyorsunuz karar almıştık. Diğer taraftan, kayıt dışı ekonomiyi azaltmak, iş ve yatırım ortamını iyileştirmek, ihracatı artırmak gibi genel yaklaşımımızı destekler mahiyette KDV konusunda da Hazine ve Maliye Bakanlığımız şu anda çalışmalarını yürütüyor. Bu kapsamda KDV oranlarının sadeleştirilmesi, oran farklılıklarının giderilmesi, uygulamada kolaylık sağlayacak konularda Gelir İdaresi Başkanlığımız beklentileri çözüm önerilerini de alıyor. Bu şekilde gelen talep ve değerlendirmeler etraflıca analiz edilip atılması gereken adımlar varsa o adımları da gerçekleştireceğiz.
NAZLI ÇELİK- Hangi ürün yelpazesinde, belirli bir şey var mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Her tür ürünler bu konuda masaya yatırılarak, bunların tabii arz-talep dengesi içerisindeki yeri neyse ona göre de adımları atacağız.
AHMED ARPAT- Sayın Cumhurbaşkanı, tabii siyasete dair çok sorularımız var, ama izin verirseniz bir dış politika parantezi açalım, çünkü Ukrayna krizi çok sıcak. Siz hem Ukrayna Lideri Zelenski’yle, hem de Rusya Lideri Putin’le sıcak ilişkileri olan nadir liderlerdensiniz. Bir arabuluculuk teklifini de ortaya koydunuz, bir niyet beyanı var ortada. Şunu merak ediyorum: Öncelikle iki ülke arasında bir çatışma ihtimalini nasıl görüyorsunuz ve Moskova Türkiye’nin arabuluculuk teklifine nasıl yaklaşıyor?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Her şeyden önce tabii bu gelişmeleri bizim uygun bulmamız, hayırlı bulmamız mümkün değil, çünkü bölge bizim bölgemiz. Rusya ile Ukrayna arasındaki mevcut gerilimin yeni bir krize dönüşmeden çözülmesini istiyoruz. Bunun için elimizden gelen desteği vermeye hazır olduğumuzu tekrar söylüyorum. Devlet Başkanları Putin ve Zelenski’ye de bu mesajlarımı ilettim, iletmeye de devam edeceğim. Zira biz bölgemizde barış istiyoruz, istikrar istiyoruz. Her iki ülkenin de Türkiye’nin samimiyetinin ve iyi niyetinin farkında olduğunu düşünüyorum. Örneğin, iki lideri arzu ederlerse ülkemizde bir araya getirerek barış ortamının yeniden tesisine giden yolu açabiliriz. Şu unutulmamalıdır ki, iki bölge ülkesinin birbiriyle savaşmasının ne taraflara, ne de bölgemize bir getirisi olamaz. Bölge istikrarsızlıktan yeterince çekti, bu bize de ziyadesiyle olumsuz yansıyor. Daha fazla savaş, daha fazla acı istemiyoruz. Kaldı ki işin bir de Rusya’nın Batı camiasıyla olan ilişkisiyle alakalı kısmı da var. Burada yaşanan olumsuzluklardan da rahatsızız. Meselenin diyalogla halledilmesini, güç kullanılmasından kaçınılmasını Türkiye olarak biz gerekli görüyoruz. Ve bu konuyla ilgili malum NATO’nun şu anda kurmuş olduğu devreler var, bu devrelerin de başarılı olması en büyük temennimizdir.
SEDA ÖĞRETİR- Sayın Cumhurbaşkanı, NATO demişken korkulan olur da Rusya’nın Ukrayna’ya bir saldırısı olursa, bir NATO ülkesi olarak Türkiye’nin pozisyonu ne olur? Çünkü baktığımızda Rusya’yla da enerji, ticaret, gaz, Suriye özelinde birçok başlıklarda yürüttüğü çalışmalar var.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi ülkemiz tabii Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliğine en başından beri destek verdi. Rusya’nın Kırım’ın ilhakı başta olmak üzere Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü zedeleyen adımlarına karşı net bir tutum sergiledik. Bu tutumumuzun değişmesi söz konusu değildir. Rusya’nın Ukrayna’ya silahlı bir saldırı ve işgal yoluna gitmeyeceğini temenni ediyorum, zira böyle bir adım ne Rusya için, ne de bölgemiz için akılcı bir hareket olamaz. Umarım gerginlik böyle bir noktaya ulaşmaz, biz de zaten bu anlayışla ve sorumlu bir bölge ülkesi olarak gerginliğin bir silahlı çatışmaya dönüşmesini engellemek için elimizden gelen her çabayı göstermeye hazır olduğumuzu belirtiyoruz. Rusya’yı dinlemeye ve varsa makul güvenlik kaygılarını gidermeye yönelik anlamlı bir diyaloğa da ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Rusya’ya da bazı taleplerinin niye kabul edilemez olduğunu anlatmamız lazım. Ve bu yönde de bir diyaloğun NATO’nun Rusya tarafından daha iyi anlaşılmasını veya anlatılmasını sağlayacağına inanıyorum. Nitekim biz şu anda Sayın Putin’i de ülkemize davet ettik, ülkemizde kendisiyle ikili bir görüşmeyi de yapmak suretiyle bazı adımları atalım istiyoruz.
NAZLI ÇELİK- Gelecek mi efendim kendisi?..
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Cevap verecekler, şimdi bir yurt dışı seyahatte.
NAZLI ÇELİK- Rusya’yla Amerika arasında da görüşmeler devam ediyor, Blinken ve Lavrov zaten geçen hafta biraraya gelmişti, bu konuda da aslında iki taraftan da bir açıklama geldi; bugün o taleplere yanıt geldi diyelim, Rusya Dışişleri ABD güvenlik talepleri konusunda yazılı yanıtını iletti, Blinken da diyaloga açık olduklarını ve diplomasiyi tercih ettiğimizi yazılı olarak ilettik dedi. Aynı zamanda NATO da Rusya’ya ayrı bir yazılı yanıt verecek. Rusya’nın saldırganlığı halinde ABD küresel enerji arzında kesintiye izin vermeyecektir, nasıl yanıt vereceği de Rusya’ya kalmıştır dedi. Hani bir yandan taraflar diplomasiye şans tanıyor, ama sert güç kullanma seçeneğini de aslında masadan kaldırmıyor gibi. Bu diyalog çözüme nasıl etki eder acaba?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani şu an bizim arzumuz diyalog ve diplomasi yoluyla mevcut krize bir çözüm bulunmasıdır. Bunun mümkün olduğuna dair inancımızı biz koruyoruz. Hem Rusya’ya, hem de Ukrayna’ya yapıcı ve itidalli davranmaları yönündeki çağrılarımızı da sürdürüyoruz. Türkiye, NATO müttefiki olmanın yükümlülüklerini bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yerine getirmeye devam edecektir. Bu konuda herhangi bir tereddüde mahal yoktur ve bu şekilde de görüşmelerimizi devam ettiriyoruz.
PROF.DR. HASAN BASRİ YALÇIN- Efendim, aslında bu Ukrayna krizi bir anlamda NATO’nun da bir çeşit testi haline dönüşmeye başladı. Yani özellikle Almanya’nın Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar dahil veya İngiltere’den silah sevkiyatında hava sahasını açmamak gibi, NATO’nun politikalarıyla çok da uyuşmadığı iddia edilen bir tutuma doğru Almanya geçiş yaptı ve hatta Amerikan basınında bugünlerde yoğun bir şekilde “Almanya güvenilir bir ortak değil mi” gibi başlıklarla sanki Suriye iç savaşı esnasında bize yapılanının bir benzeri bugün Almanya’nın üzerinde de dolaşan bir karalama kampanyası şeklinde Batı medyasında başladı gibi. Bu NATO’nun içerisinde NATO’nun kendisine yönelik bir ciddi çatlak ihtimali görüyor musunuz veya böyle bir ihtimal durumunda Türkiye’nin NATO’yla ilişkileri, özellikle Almanya’nın farklı bir tutum takınması çerçevesinde Türkiye için NATO’yla ilişkilerini nasıl etkileyebilir?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Hasan Bey, öncelikle tabii bu mevcut kriz ortamında NATO müttefiklerinin birlik ve dayanışma anlayışı içinde hareket etmeleri şart. Tabiatıyla her ülkenin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda farklı yaklaşımları olabilir, fakat esas olan bunları ittifak bütünlüğü altında istişare ederek ortak bir tutum belirlemektir. NATO şu ana kadar bu bağlamda kötü bir sınav vermedi, başarıyla bu tür adımları atarken yoluna devam etti, yine de bazen kimi müttefikler tabiri caizse köşeye sıkıştırmak için bilinçli haber sızdırmalar, dezenformasyonlar yapılabiliyor veya yapıyorlar. Türkiye olarak biz de örneğin Suriye meselesinde, Libya meselesinde, benzer başka meselelerde bu tür kampanyaların hedefi haline getirilmek istendik. Suriye'nin kuzeyinde teröre karşı gerçekleştirdiğimiz harekatlar ve PKK-YPG terör örgütüyle haklı mücadelemize yönelik mesnetsiz eleştiriler ve dezenformasyon kampanyaları oldu, bunlardan hareketle uygulamaya sokulan haksız tedbirlerin boyutunu düşündüğümüzde başka örneklerle karşılaştırma yapmak doğru olmaz. Ancak, bugün bazı eleştirilere maruz kalanların karşılaştığımız bu haksızlığı artık daha iyi anlaması da mümkündür ve biz bu anlayışı da özellikle birinci derecede NATO üyesi ülkelerden bekliyoruz. Nedir bu? İşte bakıyorsunuz Amerika'nın Suriye'nin kuzeyindeki terör örgütlerine binlerce tır silah, mühimmat vesaire getirmesi gibi. Ve bu uyarıları biz işte müttefikimiz Amerika'ya yapmış olmamıza rağmen netice alabildiğiniz mi? Maalesef netice alamadık.
AHMED ARPAT- Dış politikaya dair sorularımız olacak ama o parantezi kapayalım, Ukrayna’yla açmıştık, kapayalım parantezi, biraz da iç siyasette tartışımız başlıklar dönelim. Nazlı, başlamak ister misin?
NAZLI ÇELİK- Tartışılan bir konu efendim, Sezen Aksu'nun 2017 yılında yazdığı şarkının sözleri gündeme geldi ve tartışma konusu oldu. Sezen Aksu da Türkiye'nin çok sevilen sanatçılarından biri. Sizin de zaman zaman siyasi politikalarınıza destek vermişti yeni anayasa konusunda, çözüm sürecinde. Ancak, sizin geçen Cuma Çamlıca Camii’nde sert bir çıkışınız oldu ve bir kısım tarafından da çok sert tepkiyle karşılandı. Bu eleştirilere ne demek istersiniz.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi burada çok açık, net bir gerçeği ortaya koymakta fayda var. Öncelikle benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir. Sezen Aksu, Türk müziğinin önemli bir ismidir, eyvallah. Şarkılarıyla insanımızın duygularına tercüman olmuş bir sanatçımızdır, bu başka bir şey, bunu bir kenara koyalım. Ama diğer taraftan ben ülkenin Cumhurbaşkanı olarak hangi inançtan olursa olsun dini değerlerine, yani kutsalına laf edilmesine müsaade etmem, yani burayı birbirinden ayırmamız lazım. Kaldı ki, burada sadece Hazreti Adem Aleyhissalatu Vesselam ile Havva validemiz değil, aynı zamanda burada Meryem validemize de aynı şekilde burada hakaret var. Benim insanımızın kutsallarına yönelik hassas bir duruşum var, bunu da herkes bilir. Ve dilini koparma ifadesini bir kişinin şahsına değil, kutsallarına karşı hakarete dönük bir tavır olarak ifade ettim.
Hatırlayın, Demokrat Parti döneminde Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkarıldı. Şimdi biz kutsallarımızı korumak için de kanun mu çıkaracağız? Bu bir duruş, bir saygı, bir kabullenme ve birlikte yaşama tecrübesi olarak hayata geçmeli. Özgürlüğün sınırları hakaret etmek, rencide etmek veya kutsallara kötü sıfatlar yakıştırmak değildir. Bizim dinimiz tüm peygamberlere kendi Peygamberimize olduğu kadar saygı ve hürmeti emrediyor. Ne zaman birbirimize, inançlarımıza, değerlerimize saygı duyacağız? Ne zaman bu konularla gündem oluşturmaktan vazgeçeceğiz? Kimse toplumumuzu kutuplaştırmaya, özellikle de bütün bu konulara yönelik görmezlikten gelmememizi beklememeli. Bir millet olarak kardeşçe ve birlikte yaşamamızın teminatı birbirimize olan saygımızdır, bu saygıyı ortaya koymaya mecburuz. Ve bir Cumhurbaşkanı olarak da bu hassasiyetimle ayrıca hiç isim vesaire filan zikretmeden ortaya koyduğum bir ilkenin kabulüdür, öyle zannediyorum ki bu ilkenin kabulünü de herkes kabullenecektir.
SEDA ÖĞRETİR- Peki, bir başka gündem konusu da gazeteci Sedef Kabaş’ın geçen hafta Cumhurbaşkanına hakaret suçundan tutuklanması oldu. Bir televizyon kanalında kullandığı cümleleri, açıklamaları siz nasıl algıladınız? Bu arada Cumhuriyet Halk Partisi’nin de cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen maddenin kaldırılmasıyla ilgili bir teklif hazırladığını biliyoruz, bu tasarı için düşünceniz nedir?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Seda Hanım, buradaki hakaret her şeyden önce şahsımla ilgili değil, temsil ettiğim makama yöneliktir. Devletin, devleti yöneten Cumhurbaşkanı’nın ve Cumhurbaşkanlığı makamının hedef alınması burada söz konusu. Biz Cumhurbaşkanlığı makamının ve millet iradesinin izzetini korumakla yükümlüyüz, bulunduğum makam bunu gerektiriyor. Bunu ben mi söylüyorum? Yok, Türk Ceza Kanunu’nun 299. Maddesi cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenliyor. Bu suç kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil, devletin egemenlik alametlerine ve organların saygınlığına karşı suçlar bölümünde yer alıyor, burası önemli, ki devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığı korunsun, bunun için, dolayısıyla bizim bunlara prim vermemiz söz konusu olamaz. Hukuk neyi gerektiriyorsa, sonucu ne olursa olsun burada gereği yapılacaktır, bunun ifade özgürlüğüyle de bir alakası yoktur. Siyasette elbette eleştiri olur, söyleyecek bir şeyim yok, ama bu temiz bir dille olmalı.
CHP’nin Cumhurbaşkanına Hakaret Maddesi’nin kaldırılması teklifi de tam bir garabet. Bunlar milletin bu makamlara kendilerini getirmeyeceğini bildikleri için bizim elde demeyeceğimiz makamlara gelenlere herkes istediği gibi saysın, sövsün diyorlar, yaptıkları bu. Bu makamların şerefini, saygınlığını biz bu aziz milletle birlikte koruyacağız, bundan kimsenin de şüphesi olmasın. Öte yandan, hemen hemen bütün ülkelerde devlet başkanlarına, cumhurbaşkanlarına hakaret etmek suçtur. Bu ülkenin seçilmiş iradesine de istediğiniz gibi hakaret etme lüksünüz olamaz. Bu milletin bir evladı olarak yüzde 52 oyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanıyım, esasında bunların hakaret ettikleri Tayyip Erdoğan nezdinde milletin ta kendisidir, millete olan nefretlerini ortaya koyuyorlar. Milletin evi dediğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim merkezine ahır benzetmesi de tümüyle bu aziz millete hakarettir, edepsizliktir. Muhalefetin de bu kadar ağır sözleri ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı gibi göstermesi, bunların edebini, siyasi ahlakını gösteriyor. Şahsıma ve temsil ettiğim makama hakareti kendilerine hak görenlerin şunu artık iyice bellemelerinde fayda var: Kabul etseler de, etmeseler de Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin yüzde 52 ile seçilmiş Cumhurbaşkanıdır. Bu makama saygısızlığın da kanunlarımızda cezası açıktır ve bu suç cezasız kalmayacaktır.
Herhalde Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Merkezi’ne ahır yakıştırması yapanlara Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetimi iyi bir dille bakmaz. Bu yollara tevessül edenlerin çaresizliğini de anlıyorum, çünkü muhalefetten beklentileri yok. Biz onlar gibi hakarete başvurmuyoruz, her vatandaşın tabii hakkı olan adalete başvuruyoruz. AK Parti iktidarları bu ülkede demokrasiyi ve fikir hürriyetini adeta taçlandırmıştır, fikir ve ifade hürriyetinin hakaret içermediği sürece herkes için eşit bir hak olduğunu AK Parti iktidarları bu ülkeye hatırlatmıştır. Bu konunun da takipçisi olacağız. Diğer taraftan bu yapılan bir anlamda nefret siyasetidir. Toplumun önüne proje koymayanlar, vatandaşlar arasına nefret ve nifak tohumları serpme çabasındalar. Bu hakareti yapan şahsın amacının provokatörlük olduğu da çok açık. Bunu sağlık kontrolü için getirildi, hastaneye girerken kelepçesiz ellerini arkadan birleştirerek, ters kelepçe vurulduğu algısı oluşturmaya çalışmasını da da gördük, buna asla müsaade etmeyeceğiz. Devletin makamlarına ağız dolusu hakaret ederek toplumun bir kesimini nefretle donatanlar yaptıklarının cezasını da hukuk çerçevesinde görecektir.
AHMED ARPAT- Sayın Cumhurbaşkanı, bir grup toplantısında yaptığınız konuşmaydı, yanılıyorsam izleyicilerimizden, sizden özür dilerim ama Selahattin Demirtaş’a yönelik kurduğunuz bir cümle vardı çok konuşuldu, çok tartışıldı. Edirne'deki İmralı’dakine hesap verecek demişsiniz, bu cümle üzerinden de çok yorumlar da yapıldı. Ne anlatmak istediğiniz bu cümleyle, biraz açar mısınız?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Onu aslında Abdullah Öcalan'a sormak lazım, çünkü Öcalan'ın Demirtaş’ın oradan vermiş olduğum mesajlardan rahatsız olduğu ortada bir gerçek. Terör örgütü PKK elebaşını bırakacak tek bir iktidar olur, o da HDP’nin içinde olduğu zillet ittifakı iktidara gelirse böyle bir şey olabilir. HDP’nin terörist elebaşı ile ilgili heykelini dikeceğiz vaatlerini hatırlayın, o günlere şöyle bir geri dönün. Terör örgütüne sırtlarını yasladıklarını nasıl açık açık söylediklerini hatırlayın, biz sırtımızı şuraya dayıyoruz, diyenleri hatırlayın. FETÖ’cüleri serbest bırakacağız diyenler yine bunlar değil mi, CHP değil mi? Ama biz bunlara asla izin vermeyeceğiz. Allah'ın izniyle, milletimin feraseti ve sağduyusuyla böyle bir şey hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Ve bu Hanım zihnindekini ifade etmiştir, zillet ittifakındaki ortağı HDP’ye verdiği sözler aklına gelmiş olacak ki terörist başının salıverileceğini zannediyor…
NAZLI ÇELİK- Meral Akşener’in açıklaması.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Nasıl?..
NAZLI ÇELİK- Meral Akşener’in açıklaması, salıverilme ihtimali...
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Teröre, teröriste karşı tavizsiz bir mücadele devam ederken, bu Hanımefendinin böyle bir iftirada bulunması siyaset değil, tek kelimeyle yalandan medet ummaktır. Bakın yine aynı yere geliyoruz, gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, çünkü onların kalpleri mühürlenmiştir. Hanımefendi sözlerimizi işine geldiği gibi anlıyor, çünkü işine HDP’ye verdiği sözler geliyor. Sözlerimi içeriğinden ayrıştırarak, amacından uzaklaştırarak yalanlarına malzeme yapanlar milleti aldatmaktan başka hiçbir şey yapmıyorlar.
AHMED ARPAT- Sayın Cumhurbaşkanı, cümlenin başında, Öcalan, Demirtaş’ın açıklamalarından rahatsız demiştiniz. Devletin elinde böyle bir bilgi mi var?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Var ki söylüyorum.
AHMED ARPAT- Peki, devam edelim, buyurun.
PROF.DR. HASAN BASRİ YALÇIN- Efendim, yakın tarihimizin en önemli siyasi cinayetlerinden bir tanesini Necip Hablemitoğlu cinayeti. Bu cinayetin faillerinden, bu suikastın faillerinden bir tanesinin yurt dışında bir şekilde yakalandığı ve Türkiye’ye getirildiğine yönelik söylentiler var. Bu konuyla ilgili yapacağınız bir açıklama var mıdır?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bunu şimdi tabii ilk defa bu programda açıklayacağım. Bilindiği gibi Merhum Hablemitoğlu FETÖ’nün devlet içerisindeki kadrolaşma çalışmalarını anlatan Köstebek isimli kitabını yayınlayamadan 18 Aralık 2002’de öldürülmüştü. Milli İstihbarat Teşkilatımız uzunca bir süredir bu suikastın katil zanlılarından olan Nuri Gökhan Bozkır’ın izini sürüyordu, bu şahıs kırmızı bültenle aranıyordu. Kaçtığı yurt dışında 2015 yılından itibaren FETÖ medya organlarına verdiği röportajlarında da ülkemiz aleyhine asılsız iddialarda bulunuyordu. İstihbaratımız bu kişinin Ukrayna’da saklandığını tespit etti ve bu şahsın yakalanarak, ülkemize getirilmesi konusunda Zelenski’yle de bunu konuştuk, önceki Başkanla da bunları konuştuk ve bu ülkenizdedir, bunu lütfen bize verin, dedik. Tabii bu kişi Hablemitoğlu cinayeti zanlısı olarak şu anda ülkemiz yargısına hesap veriyor. Ve İstihbarat Teşkilatımızın buradaki yakın markajı, muhataplarıyla olan sıkı diyaloglarla bu iş neticelendi. FETÖ’yle irtibatı yanında DEAŞ terör örgütüne de silah ve mühimmat temin ettiği bilinen bir isim. Bu olayın zanlısının yakalanıp ülkemize getirilmesi, geçmişteki faili meçhul cinayetleri aydınlatma konusundaki kararlılığımızın da bir ispatıdır. Devletimize ve milletimize ihanet eden şebekelerin oyunlarını her zaman bozduk, bozmaya devam ediyoruz, devam edeceğiz. Hep söylediğimiz gibi, güvenlik meseleleri bizim için bir bütündür, her çeşidinden terör örgütü ve suç şebekesiyle mücadelemizi aynı hassasiyetle sürdürüyoruz. Geçmişte faili meçhul cinayetlerle istikrarımızı bozmaya çalışanları ortaya çıkararak ülkemize karşı oynanan oyunları deşifre etme konusundaki kararlılığımız da bakidir.
Burada kaçtıkları ülkelerde karanlık odaklarla iş birliği yaparak terör faaliyetlerine devam eden hainlere de bu vesileyle seslenmek istiyorum, dünyanın neresine giderseniz gidin, Türk adaleti önüne çıkıp hesap vermekten kurtulamayacaksınız, son nefesinize kadar ensenizde olacağız. Bu vesileyle, tüm şehitlerimizi ve faili meçhul cinayetlere kurban giden milletimizin aziz evlatlarını da rahmetle yâd ediyorum.
AHMED ARPAT- Nazlı, izin verirsen bir kısa ara verelim, çok sorumuz var daha soracak, hem siyaset, hem dış politikaya ilişin, ancak kısa bir reklam arası verelim, aranın ardından devam edeceğiz özel röportaja.
…
AHMED ARPAT- Ankara’dan, Çankaya Köşkü’nden özel yayınımız devam ediyor, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la gündeme ilişkin başlıkları konuşuyoruz. Seda Öğretir, seninle başlayalım bu bölüme.
SEDA ÖĞRETİR- Memur ve emeklilere yapılan artış oranı işçilerde de bir beklentiye açtı. Bugün burada bu beklentiye karşılık gelebilecek bir müjdeniz olabilir mi işçilere?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ekonomide önemli bir değişimi bildiğiniz gibi hayata geçirirken, her kesimden insanımızın yaşadığı sıkıntıları bertaraf etmek için de kapsamlı sosyal politikalar geliştiriyor ve bunları da uyguluyoruz. Bilindiği gibi Aralık ayında, yani 20 Aralık bu bakımdan önemliydi, asgari ücrete yüzde 50’nin üzerinde net artış yaptık. Bununla kalmadık, yıllardır gündemde olan, ancak bir türlü hayata geçirilemeyen çalışanların ücretlerinin asgari ücret seviyesindeki kısmının Gelir ve Damga Vergisinden muaf tutulması uygulamasını başlattık. Yıllık enflasyon yüzde 36 oranında gerçekleştiği için memurların ve emeklilerin gelirlerinde buna uygun artışlara gittik.
Altını çizerek söylüyorum, yıllık değil, 6 aylık dilim için memur ve emeklilerimizin gelirlerinde yüzde 31 artış sağladık. Asgari ücret düzeyindeki gelirlerin vergi dışı kalmasıyla elde edilen yaklaşık 300 liralık ilaveyle birlikte bu destek oranı daha da yukarıya çıkıyor, böylece memur ve emeklilerimize ciddi bir ilave sosyal destek vermiş olduk. Ayrıca, 67 liradan aldığımız ve 1500 liraya kadar çıkardığımız, burası çok çok önemli, hani bazen diyorlar ne verdiniz filan diye, 67 liradan başladı 1500 liraya kadar çıkardığımız en düşük emekli aylığını 2500 liraya yükselttik. Bu açıdan baktığımızda, kim emeklilerimizin maaşlarındaki artış oranı enflasyonun çok üzerine çıkarak yüzde 60’ları buldu.
Şimdi burada bir müjde de, sizin de sormanız üzerine söylüyorum, bunu vereyim, işçilerimizin toplu sözleşmede aldıkları zammın üzerine ortaya çıkan enflasyon farkı zaten eklenecekti, buna memur sözleşmesinde yaptığımız gibi yüzde 2,5’luk bir ilave artış daha ilave ediyoruz, böylece işçilerimizin ücretlerine özellikle de ücretlerinde yüzde 28’i bulan bir artış sağlamış oluyoruz. İşçilerimizin alın terlerinin karşılığı olan ücretlerini enflasyonun üstünde bir sosyal destekle yükseltmek de boynumuzun borcudur. Yaklaşık 700 bin kamu işçisini doğrudan ilgilendiren bu artış için gereken düzenleme kısa sürede yapılacaktır. Özel sektörün de kendi çalışanları için benzer bir iyileştirmeye gideceğine inanıyorum. İşçi ücretlerine yaptığımız bu ilave artışın şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.
PROF.DR. HASAN BASRİ YALÇIN- Efendim, müsaade ederseniz ben dış politika alanına tekrar direksiyonu kırayım diyorum. Özellikle Şubat ayında Birleşik Arap Emirlikleri’ne bir ziyaretiniz olacak, oradan zaten Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleşti. Son dönemde Körfez ülkeleri başta olmak üzere bu zamana kadar çok da dostane tavırlarına şahitlik etmediğimiz bazı ülkelerin Türkiye’ye oldukça sıcak mesajlar verdiklerini, yeniden bir ilişki arayışı, normalleşme arayışı, sıcak ilişki kurma arayışının var olduğuna şahitlik ediyoruz.
Özellikle mesela Doğu Akdeniz’de de Amerika’nın EASTMED Forumu’ndan desteğini çekmesi çerçevesinde orada da yeni bir diplomatik ilişkiler ağının ortaya çıkabileceği tartışmaları yaşanıyor Mısır, İsrail, Lübnan gibi denize sınırı olan ülkelerle. Son dönemde Türkiye’ye yönelik böyle bir teveccüh artışı var Türkiye’ye yakınlaşmaya yönelik. Bunun temel sebebi olarak neyi gösterebilirsiniz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Son dönemde Körfez ülkeleriyle ilişkilerimizde gerçekten sizlerin de ifade ettiği gibi güzel bir ivmeyi yakaladık, bunda bölgede ortaya çıkan yeni dinamiklerin önemli rol oynadığına inanıyorum. Ve özellikle de Katar ile diğer bazı bölge ülkeleri arasındaki anlamsız ihtilafın çözüme kavuşturulması, bölgede yeni bir iş birliği ruhunun hakim olmasına katkıda bulundu. Neticede diyalog ve uzlaşıyı önceleyen yeni bir döneme girildi. Bu yeni ortamda ülkemizin Körfez Bölgesine yönelik ilkeli ve iyi niyetli tutumumun artık daha iyi anlaşılmaya başladığını görüyorum. Bu ülkelerin hepsiyle güçlü kültürel, beşeri ve ekonomik bağlarımız var. Körfez Bölgesinin güvenlik ve istikrarına verdiğimiz önemi öteden beri vurguluyoruz. Halklarımız kardeş, ekonomilerimiz birbirini tamamlayıcı nitelikte, ticaret, yatırım, turizm, sağlık, ulaştırma ve diğer pek çok alanda, ki bunların içerisinde savunma büyük önem arz ediyor, bu ciddi iş birliği potansiyelini de en iyi şekilde değerlendireceğiz. Tüm bunlar tabii Körfez ülkelerinin tümüyle farklı alanlarda karşılıklı çıkara dayalı, yani kazan-kazan esasına dayalı olarak yürüyor ve böyle de yürüyecek ve bu birliğin tesisi için son derece elverişli bir ortam önümüzde. Netice itibarıyla da karşılıklı faydaya, ortak çıkarlara dayalı bu yeni bölgesel iş birliği döneminin eşiğinde olduğumuza inanıyorum. Onun için de 14 Şubat bizim için önemli bir tarih, bu tarihte inşallah Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapacağımız ziyaret adeta yeni bir dönemin kendilerinin burayı ziyaretinden sonra durum arz edecektir.
PROF.DR. HASAN BASRİ YALÇIN- Efendim, bu Doğu Akdeniz’de Yunan tezinin zayıflaması sonrasında Türkiye bölgede yeni bir ikili anlaşmalar, Libya’yla olduğu gibi ikili anlaşmalar veya çok taraflı anlaşmalar gibi bir karşı hamle geliştirebilir mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şu anda bir defa, geçenlerde de yine bir konuşmamda ifade etmiştim, yani Amerika burada bir defa kendisi için yapmış olduğu maliyet hesabı diyebilirim, menfaat hesabı diyebilirim, bu menfaat hesaplarında beklediğini görmeyince çekildi. Biz ise şu anda tabii Libya’yla yapmış olduğumuz anlaşmayla birlikte Libya’da şu anda iş adamlarımızın attığı önemli adımlar var. Ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi yok sayan hiçbir bölgesel projenin başarılı olması mümkün değil, coğrafyamızda da bu gerçeği zaten görüyoruz ve bunu da açıkça söyledik.
Ve EASTMED boru hattı projesi ise teknik ve ticari fizibilitesi olmayan, Rum-Yunan ikilisinin siyasi saiklerle ortaya attığı, bizi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni dışlamaya yönelik afaki bir projeydi. Amerika’nın nihayet bu gerçeği görmesi memnuniyet vericidir. Tabii biz Doğu Akdeniz’de kapsayıcı iş birliğinden ve hakça paylaşımdan yanayız, bunu defaatle söyledik, bunun için de 2020’de kapsamlı bir Doğu Akdeniz Konferansı toplanmasını önerdik, ama buna bir cevap maalesef gelmedi ve biz şu anda onun da bekleyişi içerisindeyiz.
Bu arada örneğin İsrail’in bu konuda bazı adımlar attığını görüyoruz ve İsrail’le de bu alanda her türlü adımı atmaya varız. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı Hertzog yine Şubat’ın başında, yani ilk yarısında diyeyim bir ziyareti söz konusu, bu ziyaretle birlikte de İsrail-Türkiye ilişkilerinde yeni bir dönem başlayabilir ve bunu da biz olumlu bir gelişme olarak özellikle bu akşam sizin kanalınızda ifade etmek istiyorum.
NAZLI ÇELİK- Efendim, Amerika’yla ilişkileri sormak istiyorum, çünkü öncesinde şöyle bir açıklamanız vardı: Bush’la, Obama’ya, Trump’la uyumlu çalıştık, ama Biden’la iyi başlamadık demiştiniz. Krizlerle örülü bir ilişkimiz var aslında Amerika’yla ve bugün de yeni Büyükelçi güven mektubunu sundu. Şu aşamada aslında Biden’la ilişkileri nasıl değerlendirirsiniz? Parasını ödediğimiz F-35’lerin karşılığında F-16’ları istemiştik, bu konuda da bir gelişme var mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani şu anda tabii arkadaşlar, bir gerçek var ki bunu hep birlikte kabul etmemiz lazım, dünya siyasetinde hiçbir zaman liderler düşman üretmek için yoktur, liderler dost kazanmak için vardır. Eğer dost kazanmakta ne kadar başarılı olursanız ülkeniz de o kadar güçlü olur. Benim tabii gerek Bush döneminde ilk Başbakan olduğum dönemdi, ondan sonra tabi Obama dönemi yine aynı şekilde gayet olumlu bir dönemi hayata geçirdiğimiz ki, Amerika’dan da bir Başkan olarak Türkiye’ye ilk gelen Obama olmuştur ve onunla yürüttüğümüz o diyalog ondan sonraki süreçte Trump’la yine aynı şekilde devam ettik, o da iyi bir süreçti. Doğrusu tabii benim Biden’la olan münasebetlerim Obama dönemine dayanıyor, Obama döneminde de tabii Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı ve o zamanlar da diyalogumuz, görüşmelerimizin filan olduğu bir dönem. Benim beklentilerim de doğrusu çok daha farklı idi. Fakat son Roma görüşmemizden sonra bu konuda yeni gelişmelerin olacağına inanıyorum. Özellikle F-35 konusunda Amerika’nın yetkilileriyle Milli Savunma Bakanımızın görüşmeleri olumlu istikamette şu anda gelişiyor. Yani F-16’larla ilgili F-16’ların gerek bakımı, yeni F-16’ların bu alacağımıza karşılık verilmesi, bu istikamette şu anda Amerika Savunma Bakanı Austin’le bizim Milli Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Paşa arasındaki görüşmeler devam ediyor.
Ve yeni malum Büyükelçiyi bugün agremanını aldık ve hayırlı olsun dedik. Temenni ederim ki, bu yeni süreçte de hızla bu adımları atarız ve Türkiye-Amerika ilişkilerini geçmişte olduğu gibi olumlu bir yere inşallah oturturuz.
NAZLI ÇELİK- Söz F-35’ten açılmışken S-400’lerle ilgili Rusya’dan yeni batarya alımı söz konusu mu?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bizim o sürecimiz devam ediyor, yani onlarda herhangi bir geri adım söz konusu değil. Yani bizim kimden ne alacağımızın kararını bizim dışımızda birileri vermeyecek, yani bunun kararını yine biz vereceğiz. Çünkü S-400 tedarikimizin arka planı, o bizde saklı olan bir anlayıştır, çünkü biz savunmada ne yapacağız, taarruzda ne yapacağız, herhalde bunları bizim bilmemiz lazım. Kimse bize sorarak kendi ülkesinin savunma sistemlerini oluşturmuyor, öyleyse biz de kendi savunma sistemlerimizi oluştururken herhalde birilerine sormayacağız. Yani göreve geldiğim zaman bizim savunma sistemlerimizde yüzde 20 yerli ve milli gücümüz vardı, ama şu anda bu yüzde 80’e çıktı. Bu bir şeyi gösteriyor, demek ki Türkiye yerinde çok daha farklı bir şekilde gelişiyor, farklı bir şekilde güçleniyor ve güçlenmeye de mecburuz, çünkü çevremizde birçok yerde kendine göre hesapları olanlar var. İşte başta Yunanistan olmak üzere Fransa’dan vesaire, birçok yerlerden bir şeyler alıyor. Biz ise artık kendi kendimize yetmenin gayreti içerisindeyiz ve bu konuda da her halükarda güçlenerek yolumuza devam ediyoruz, devam edeceğiz.
AHMED ARPAT- Sayın Cumhurbaşkanı, süremizin sonuna geldik, çok teşekkür ederiz hem ev sahipliğiniz, hem de sorularımıza verdiğiniz yanıtlar için. Elbette gündemde çok daha fazla başlık var ama sürenin el everdiği ölçüde gayret ettik. Çok teşekkür ediyoruz tekrar NTV yayınınıza katıldığınız için.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ben de çok teşekkür ediyorum. Ekranları başında bizi izleyen tüm vatandaşlarıma da kışın güzelliklerinden inanıyorum ki onlar da çocuklarıyla beraber her türlü zevki paylaşıyorlar. İyi geceler diliyorum.