PELİN ÇİFT- İyi akşamlar sevgili seyirciler, Cumhurbaşkanı Özel Yayını’yla karşınızdayız.
Bu gece bizler için çok heyecanlı, çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız çok kritik bir 15 gün sonrasında hepimizin heyecanla takip ettiği, sadece bizlerin değil, tüm dünyanın gözünün çevrili olduğu bir süreçte ilk defa bir televizyon programına çıkıyor ve vereceği röportajı sadece ülkemizde değil, dünyanın dört bir yanında eminim şimdi heyecanla izleyecekler, sorularımızın yanıtını merak ediyorlar.
Barış Pınarı Harekâtı biliyorsunuz bölgedeki denklemi altüst etti, oyunları bozdu, Amerika’yla anlaştık, Rusya’yla mutabakata vardık ve artık hem sahada, hem masada güçlü bir Türkiye söz konusu ve tabii ki bu sürecin en önemli mimarı Sayın Cumhurbaşkanımız Soçi mutabakatı sonrasında bizlerin sorularına yanıt verecek.
Tabii bu dediğim gibi sadece TRT ekranlarından takip edilmiyor, tüm dünya televizyonlarında ve gazetecilerin de izleyeceği bir yayın olacak. TRT de tüm TRT kanallarında, özellikle TRT World’de, TRT Kürdi ve TRT Arabi’de de bu yayınımızı canlı olarak seyirciler takip edecekler.
Ve bir ilginçlik, değişiklik aslında yayınımızda ilk kez yabancı bir meslektaşım bu yanına dâhil oluyor, yani Cumhurbaşkanımızın Özel Yayınına dâhil oluyor, Andrea Sanke TRT World anchorwomanı bu gece bizlerle birlikte.
ANDREA SANKE- Çok teşekkürler.
PELİN ÇİFT- Ve Serdar Karagöz TRT Uluslararası Haber Kanalları Genel Yayın Yönetmeni. Sayın Cumhurbaşkanım, hoş geldiniz, teşekkür ederim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Hoş bulduk, ben çok teşekkür ediyorum, sağ olun. Böylece TRT’nin ortak yayınında Türkiye ve uluslararası camiaya da gerçekten Suriye’deki bu sıkıntılı dönemi sizlerle beraber değerlendirme fırsatını ilk defa gerçekleştireceğiz.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, çok teşekkür ediyoruz yayınımıza katıldığınız için. Tabii hemen konulara geçmek istiyorum, tüm dünya merak ediyor.
15 gün içerisinde uluslararası ilişkiler literatürüne girecek olaylar yaşandı. Öncelikle Türkiye bir askeri operasyon başlattı, bir terör koridoru kesildi tam ortasından ve Türkiye teröristleri kendi sınırlarının ötesine doğru itti. Hemen ardından bu operasyona şiddetle çıkan Amerika Birleşik Devletleriyle bir anlaşma zemini bulundu, onun hemen ardından Rusya’yla bir ikinci anlaşma zemini bulundu. Yani diplomasi anlamında uluslararası düzeyde ciddi anlamda insanların ilgisi çekecek bir durum yaşanıyor. Türkiye tezlerini, haklılığını bu iki süper güce nasıl kabul ettirdi ve bu iki anlaşma nasıl sağlandı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Öncelikle şunu tespit ederek başlayalım: Tabii bu süreç 1940’lardan sonra gerek Amerika, gerek Rusya noktasından özellikle Türkiye’nin bu bölgedeki belirleyici güç olması ilk defa ispatı vücut eyledi. Tabii sadece bununla kalmadık, bu Barış Pınarı Harekâtı başlamadan önce dünyada Amerika, Rusya, Batı, öbür tarafta İran, çünkü Astana Süreci’yle ilgili olarak Rusya-Türkiye-İran üçlü olarak bir çalışmamız var, dolayısıyla detay bilgiler kendilerine de verilsin istedik, bunları bir taraftan yürüttük. Öbür taraftan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri özellikle Dışişleri Bakanımız tarafından oraları bilgilendirme sürecini yaptık. Tabi Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde Almanya, Fransa, İngiltere, onlarla bu arada diyaloglar oluştu, İslam dünyasıyla diyaloglar oluşturuldu. Bütün bunlarla beraber Pakistan gibi, Malezya gibi bu ülkelerle diyaloglarımız oldu. Tabi tüm dünyayı, yani Birleşmiş Milletler’in 196 ülkesine ulaşmak mümkün değil, ama mesela NATO Genel Sekreteri’yle görüşmemizi hem de burada, bu mekânda yapma fırsatımız oldu, onları da bilgilendirdik. Ve kendisine de zaten sorulduğuna sağ olsunlar gerçekten objektif bir bakışla bütün olan bitenleri o da dünyaya başta NATO üyesi olmak üzere anlattı.
Tabii Amerika ve Rusya’nın bu süreçteki önemi biraz da tabii şuradan geliyor, şimdi şunu sorabilirsiniz: Diyebilirsiniz ki yani 10 bin kilometre mesafeden Amerika’nın burada ne işi var, koalisyon güçlerinin burayla herhangi bir sınırı yok, işte Almanya, Fransa, İngiltere, onların burada ne işi var? Türkiye, 911 kilometre sınırı var ve bu sınır sebebiyle de sürekli taciz ediliyoruz, insanlarımız şehit oluyor, yaralanıyor, bunları yaşadık, 8,5 yıldır yaşıyoruz. Öbür tarafta bakıyorsunuz sadece bir Irak’ın sınırı var. Yani sınır, iki ülke burada söz konusu, Türkiye ve Irak, başka hiçbir ülkenin burada sınırı yok. Fakat bir anlaşma mı var veyahut da Türkiye buraya davet mi edildi de Türkiye buraya geliyor? Evet, bizim bir 1998’de bir Adana mutabakatımız var, buna dayanarak bir de böyle adım attık. Yani çift dikiş gidiyoruz; hem tacizler, öbür taraftan da Adana mutabakatı, böyle bir durum var. Tabii bütün bunlarla beraber karşımızda bir de uluslararası camianın terörle mücadele diye bir sorunu yok mu? Biz hangi uluslararası toplantıya gitsek, muhakkak başlıklardan bir tanesi terörle mücadeledir, hep bu aranır. Fakat şimdi burada işe bir kılıf giydirildi. Kılıf şu: DEAŞ, ya burada sadece DEAŞ yok ki. DEAŞ’la göğüs göğse mücadeleyi veren Türkiye, bunu biz nerede verdik? El Bab’da verdik ve 3 bini aşkın DEAŞ’lıyı biz orada derdest ettik. Ama bunun yanında bir de Avrupa Birliği’nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK var ve bu PKK’nın kolları var; PYD bunlardan bir tanesidir, YPG işte bunlardan bir tanesidir ve bunları hala terör örgütü olarak kabul edelim mi, etmeyelim mi? bunun tartışmasını yapıyorlar. Bu arada işin en acı yanı, bizim NATO’da stratejik ortağımız Amerika ve Amerika’dan maalesef 30 bini aşkın tır silah, mühimmat, zırhlı araç vesaire onlarla beraber Irak üzerinden nereye girdi? Suriye’ye girdi. Peki, bütün bunlar kimlere teslim edildi? İşte bu terör örgütlerine teslim edildi. Şimdi biz bunları, ben Sayın Başkana ifade ettim, kendisine anlattım. Hatta ilk anlatmam, Hamburg’daki G-20 Zirvesindedir. O zaman 1250 tır gelmişti, kendisine bunları anlattığımda nasıl olur bu, böyle bir şey olamaz demişlerdi, biz bu paraları boşuna mı buluyoruz demişlerdi.
SERDAR KARAGÖZ- Verildiğinden bilgisi yoktu yani.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bana söylediğine göre öyle gözüktü. Sonra orada dar kapsamlı bir toplantı yaptık, generallerini falan çağırdı, onlarla konuştuk falan. Ama tabii ben, hakikaten bir ortağımızın böyle bir şey yapması ve bütün bunlarla bizim karşı karşıya kalmamız bizi üzüyor. Niye? Sen benim ortağımsın. Kaldı ki NATO’nun biliyorsunuz sözleşmenin 5. maddesinde bizim birbirimizi aynı zamanda koruma görevimiz var, neye karşı? Herhangi bir saldırıya karşı. Böyle de bir tabloyla karşı karşıyayız. Şimdi ise öyle bir duruma geldi ki bu iş, terör örgütünün başında olanlarla bakıyorsunuz Almanya görüşme yapıyor, Fransa görüşme yapıyor, öbür tarafta maalesef Amerikalı yetkililer de, senatörler vesaire görüşme yapıyorlar. Tabii biz diyoruz ki bu ne haldir? Bir taraftan teröre karşı olmayı konuşuyoruz, öbür taraftan da bu teröristlere ne yazık ki sizler kapınızı açıyorsunuz, onlarla masaya oturuyorsunuz, hatta onların size gönderdiği mektubu kendi mektuplarınıza ek yapıp bize gönderiyorsunuz; bunları hep konuştuk. Ama bizim Bay Kemal, tabii her şeyi biz kalkıp da ona anlatacak halimiz yok ve diyor ki kendine göre meydan okuyor filan falan, biz bunları Trump’ın kendisine bizzat anlattık. Dedik ki; böyle böyle, biz şu anda size kırgınız, çünkü bir teröristle böyle bir mektup alışverişinde bulunuyorsunuz ve o mektubu kendi mektubunuza ek yapıp bize gönderiyorsunuz; hiçbir şey diyemedi, zaman zaman biz bu tür görüşmeler yapıyoruz dedi. Aldığınız neticeyi de söyler misiniz dedim. Aldıkları bir netice yok. Ha aldılar neticeyi, nerede aldılar, Kenya’da. Ne yaptılar o zaman? Apo’yu bize teslim ettiler, yaptıkları hayırlı bir iş bu. Ama şimdi işte bu Mazlum denilen kod adlı, burası da çok ilginç, bu kırmızı bültenle aranan bir terörist, bu ne demektir? Aramızda bizim Suçluların İadesine Dair Anlaşma var Amerika’yla, Amerika’nın bu adamı bize teslim etmesi lazım. Çünkü kırmızı bültenle aranmanın bir gereği budur. Hatta bugün Adalet Bakanıma da şey yaptım, onlar da zannediyorum bu arada yazışmaları yapacaklar, isteyecekler, vermesi lazım bize, böyle bir çalışmanın, gayretin içerisindeyiz. Tabii bütün bunlardan sonra işte biz 9’unda ne yaptık? Harekâtı başlattık. Niye? Baktık ki yani eş-dost, ahbap, bunlardan hiçbir şey olmayacak, artık biz hep söylüyordum ya, kendi göbeğimizi biz kendimiz keseceğiz ve adımı attık, zaten bütün hazırlıklar tamamdı, sınır boylarına tamamıyla yerleşmiştik. Ve özellikle ismi dahi biz öyle rastgele yolda giderken hatırlamadık. Yani Dışişleri Bakanım olsun, Başkan Yardımcım olsun, bunun yanında Savunma Bakanımız olsun, Genelkurmay Başkanımız olsun, hep birlikte istişaremizi yaparak nasıl bir isim? Şu, sınır boyu… Şimdi buraya tabii aslında harita gelmiş olsa oradan şey yapacağım, ama ben müsaade ederseniz şuradan bunu şey yapayım. Şimdi şurada tam böyle göstermiyor, ama şu gördüğünüz terör koridoru olarak hazırlanmıştı, biz bu terör koridorunu neye çevirdik? Şimdi Barış Pınarı Harekâtının olduğu koridora çevirdik. Ve tabii buna çevirmek suretiyle de buralarda bakın ilginç isimler var; işte şöyle en doğusundan en batısına doğru aldığımızda, örneğin şurada Rasulayn ve gidiyorsunuz Ayn El Arap ve buralarda hep gözeler var, Anadolu’da vardır ya, gözeler var, yani pınarlar var. Ondan dolayı biz bu işe Barış Pınarı dedik.
SERDAR KARAGÖZ- İsmin hikâyesi de böyle çıktı.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- İsmin hikâyesi bu. Pınarlar oralarda bol olduğu için pınar, biz buna dedik bir de barış’ı başına getirelim Barış Pınarı Harekâtı olsun dedik ve Barış Pınarı’na buradan geldik, Barış Pınarı Harekâtı da böylece başlamış oldu. Tabii burada ilk etapta bizim için çok çok önem arz eden Tel Abyad’la Rasulayn’dı ki burada 120 kilometrelik bir mesafe var, ama derinlik 32 kilometre. Şimdi bu alanı süratle bir defa biz kontrol altına aldık. Ve burayı kontrol altına aldıktan sonra da bir defa burada yaşayan halk bir rahatlama, bir huzur imkânını yakaladı. Bunun tabii doğusuna geçtiğimiz zaman, bu da tabii Irak sınırına kadar giden bölgedir ve burada 10 kilometrelik derinlikler var. Şöyle şurada şey olarak görüyorsunuz ya daha koyu, buraları da bir hafta süreyle, Rusya’yla yaptığımız anlaşma gereği bir hafta süreyle şu anda burada Rusya rejim güçleriyle beraber Kamışlı hariç buranın kontrolüne devam edip oralarda varsa teröristleri aynen yine o 30 kilometreye kadar olan derinlikte bunlardan temizleyecek. Amerikalılar temizlediklerine dair bize yazılı olarak sözünü verdiler, yazılı olarak. Aynı şekilde batıya geldiğimizde batıda da yine Tel Abyad’dan Tel Rıfat’a kadar, çünkü Tel Rıfat’ta, orada da teröristler var ve Tel Rıfat’taki teröristlerin de biz burada Ruslar ve rejim güçleri tarafından boşaltılmasını, 10 maddelik metne onu da derç ettik, onun da sözünü aldık. Ve burası da bu teröristlerden temizlendikten sonra atılacak adım bundan sonra bu bölgeye bizdeki malum şu anda 3 milyon 650 bin mülteci var, bunlar tamamına yakını Arap’tır, diğerleri bunun dışında Aramiler var, Keldaniler var, Ezidiler var, ama bir de Ayn El Arap’tan, bunun Kürtçe adıyla Kobani, Kobani’den de 350 bin kişi Sayın Obama zamanından beri Türkiye’dedir. Onların Türkiye’de bakımını, her şeyini biz temin ediyoruz. Hani diyorlar ya, Kürtler aşağıya-Kürtler yukarı sürekli söyledikleri, biz Kürtlere düşman değiliz. Kürtler bizim burada kardeşlerimiz, bizim onlarla alıp veremediğimiz yok, bizim derdimiz bu teröristlerle. Ama şimdi bakıyorsun Batılılar işte Kürtler şöyle kaçtı, Kürtler böyle kaçtı, Türklerin işte topraklarına; hiç alakası yok.
PELİN ÇİFT- Tabii tüm dünyada da bir kara propaganda, bir algı operasyonu yapılıyor. O konuya da değinmek istiyorum da, hazır bu harita açılmışken, siz tabii burayı karış karış biliyorsunuz, burada başarıya giden en önemli unsurlardan bir tanesi de bölgeye böyle hâkim olabilmek.
Şimdi tabii herkesin tabii merak ettiği hususlardan bir tanesi de, Putin Soçi’de PKK’dan temizleneceği sözünü verdi. Peki, PKK çekilmezse TSK 30 kilometreye kadar derinliğe inip müdahale edecek mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Derinlik derken, o belirlenmiş derinlik zaten.
PELİN ÇİFT- 10 kilometrelik bir alan…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii. Şimdi o 10 kilometre dediğimiz olay, Tel Abyad’dan batıya, öbür tarafta da Rasulayn’dan doğuya, oradaki 10 kilometrelik bölge var. Şimdi burayı biz halledemezsek, biz halledemediğimiz takdirde ondan sonra burayı Türk Ordusu halletsin diyor; onun sözünü aldım, o da bu kaydın içinde var zaten. Ve biz şu anda bu bir haftayı bekliyoruz, şimdi bir haftalık süreç ki, 150 saattir, 150 saatten sonraki süreç bizim müşterek devriye güçlerimizin gezeceği dönemdir, ondan sonra devriye başlıyor her iki tarafta da, batıda da-doğuda da bunu yapacağız.
Tabii burada yalnız bir güzellik var, o da şu: Tabii Ayn El Arap’ın, Amerikalılar diyor ki oraya girmeyin, Ruslar da diyor ki girin. Şimdi bizim böyle de bir durumumuz var, biz tabii gelişmelere göre kararımızı vereceğiz; bu bir.
İki; Orada bir de malum Münbiç var. Şimdi Münbiç’in özelliği de şu: Münbiç, bize 90 günde orayı biz boşaltacağız demişlerdi, hatırlarsınız o günleri. Ve 90 günde boşaltacağız diyenler, Amerika maalesef burayı 90 günde başaramadı, o günden bugüne 1,5 yıl geçti. Peki, Münbiç kimlerin, bu teröristlerin mi? Hayır, Münbiç aslında yüzde 85, yüzde 90’ıyla Arapların. Ve buradaki bu insanlar bu teröristlerden kaçarak evlerinden, topraklarından oldular. Şimdi bunların tekrar topraklarına dönmesini sağlamalarını istiyoruz. Ancak Münbiç’in kuzeybatısında 5x19, böyle bir alanı biz Münbiç’in korunması için talep ettik, bu konuda da Ruslarla mutabık kaldık. Dolayısıyla burada Münbiç’le alakalı, çünkü Münbiç’in böyle bir stratejik özelliği var bizim açımızdan da, çünkü aşiretler ne olur gelin, bunu ben Sayın Putin’e de söyledim, o da hak verdi ve 5x19, böyle bir durumda orada adeta bir gözetleme kulesi gibi adeta böyle bir imkânı orada da elde etmiş olduk. Şimdi bu neyi getiriyor? Ayn El Arap’a ve Münbiç’e de biz Türkiye olarak, Türk orduları olarak şu anda oralarda da bir gözetim veyahut da bir kontrol, böyle bir durumumuz olacak. Ama en önemlisi de, işte Tel Abyad’dan Cerablus’a doğru oradaki bütün bizim sınırla Suriye tarafında 10 kilometre derinliğinde yine –nasıl söyleyelim- bir barış koridorunu biz şu anda açmış olduk.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, en ilginç bilgi benim açımdan, Rusların Ayn El Arap’a Türkiye’nin girmesini talep etmesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin de zaten o noktada net bir pozisyonu var. Böylelikle 6 saat boyunca Soçi’de Ruslarla ne konuştunuz çok merak ediliyordu. Bir tanesi benim zihnimde böylelikle netleşmiş oldu. Herhalde programın ilerleyen dakikalarında başka sorularımıza da cevap bulacağız.
PELİN ÇİFT- Evet, 6 saat çünkü tüm dünya basını takip ediyor, bir odanın içinde ne konuşulur, nasıl detaylar…?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bir odanın içinde olur mu, birçok odanın içinde ekipler gidiyor-geliyor.
PELİN ÇİFT- İşte biz tam bilmiyoruz Sayın Cumhurbaşkanımız, onu gözümüzde canlandırmak istiyoruz.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ben açayım size, çok heyecanlanmayın. Yani dışişleri bakanları bir taraftan çalışıyor, savunma bakanları bir taraftan çalışıyor, hatta Sayın Putin’le ben ikili görüşmemi ayrıca hani o gülerek gazetelerde yayınlanan poz var ya, mesela o Sayın Putin’in yine aynı şekilde özel görüşmelerini falan yaptığı bir teras. Çıktık terasa orada çok samimi bir havada görüşmemizi orada devam ettirdik. Ve bu arada arkadaşlar da yine Savunma Bakanım, Dışişleri Bakanımız, İstihbarat, hepsi onlar da çalışmalarını yine yürüttüler, hazırlıklarını bitirdikten sonra biz tekrar indik ve heyetlerarası görüşmelerle hazırlanan metni 10 maddeyi tekrar gözden geçirerek nihai kararı verdik. Öyle kolay olmuyor bunlar, bakıyorsun anlaşamıyorlar, anlaşamayınca işi noktalayacak olanlar yine biz oluyoruz, orada noktayı koyuyoruz.
SERDAR KARAGÖZ- Yani ekiplerin anlaşamadığında konu liderlerin masasına geliyor ve nihai sonuç alınıyor.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Her zaman böyledir.
PELİN ÇİFT- Andrea, buyurun.
ANDREA SANKE- Çok teşekkürler. Bu fırsat için de size teşekkür ederiz, Sayın Cumhurbaşkanı.
Türkiye’nin ABD ile ilişkilerine değinmek istiyorum. Biliyoruz ki Başkan Trump hafif tabirle öngörülemeyen bir insan, ama en azından şu anda daha uzlaşmacı bir ton geliyor gibi ABD’den, son anlaşmadan beri özellikle. Siz ABD ile Türkiye’nin ilişkisinin bu zemin üzerinde iyileşmesini bekliyor musunuz? Artı, planlandığı üzere 13 Kasım’da ABD’yi ziyaret edecek misiniz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Sayın Andrea, bir defa Sayın Trump benimle olan münasebetlerinde samimi ve bugüne kadar da mümkün olduğunca dürüst davrandı. Tabii paylaşamadığım yanları yok değil var, işte örneğin kapak yazısıyla ek olarak o teröristin ona göndermiş olduğu mektubu bana göndermesi. Ama bizim kendisiyle yaptığımız telefon görüşmesinde de tabii ben kendisine bakın bu dedim, Amerika gibi bir devletin Başkanına bir teröristin mektubunu kendi kapak yazısına ek yapması hiç uygun düşmemiştir, ben bu tavrı kınıyorum dedim. Tabii bununla birlikte de ayın 13’ünde, o soruya da cevap vermiş olayım, tabii ki bu davete icabet edeceğiz ve bir heyet olarak gideceğiz, orada da görüşmelerimizi yapacağız. Ve bu mektubu da tabii ki yanımızda götürüp kendisine de göstereceğiz, bakın diyeceğiz böyle bir mektubu gönderdiniz. Çünkü benim kendisine, Sayın Putin’e de aynı şekilde söylediğim bir şey daha var; ben bir teröristle masaya oturmam. Herhangi bir terör örgütünün başında olanı aracı olarak asla kabul etmem.
İki; benim bugüne kadar okuduğum, bildiğim, öğrendiğim şudur: Savaş hukukunda devletler arasında savaş olur ve dolayısıyla burada da siz bir terör örgütünün başıyla oturup müzakere etmezsiniz. Ama devletler arasında oturur bu tür müzakereleri yaparsınız. Sonra ne oldu? O zaman dedi, ben Pence’i ve Pompeo’yu göndereyim, dedi. Bir heyet olarak onları gönderdi ve bu heyet geldi, bunlarla arkadaşlarımız, ben oturduk konuştuk, görüşmelerimizi yaptık. 13 maddeyi onlarla bağladık ve bakın hiçbir yerde terör örgütüyle müzakere veya terör örgütüyle anlaşma ifadesi geçmez. Ne geçer? Amerika ile Türkiye Cumhuriyeti şu şu şu konularda anlaşmaya varmışlardır. Niye? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalkıp da bir terör örgütüyle masaya oturacak kadar alçalmamıştır, böyle bir zillete düşmemiştir. Biz Amerika’yla anlaşmayı bu şekilde yaptık ve şimdi de onun uygulaması dedik ve oraya da gün koymadık dikkat edin o da önemlidir, 120 saat dedik, tabii 120 saat artık doldu. Ondan sonra ne başladı? Rusya’yla yaptığımız anlaşmanın süreci başladı, o ne kadar? O da 150 saat. Şimdi de o devam ediyor. Tabii şu anda NATO Savunma Bakanları Toplantısı var, Savunma Bakanımız orada, Amerika’nın Savunma Bakanı’yla da orada ikili görüşmesi falan da olacak, daha sonra biz 13’ünde Amerika seyahatini gerçekleştireceğiz. Birçok konularda, hani sürekli işte yaptırımlar vesaire falan filan birçok şeyler konuşuluyor. Şimdi tabii bu attığımız adımdan sonra bize dediler ki; biz terör örgütünden, teröristlerden temizledik, yazılı metin tarafımıza gönderildi ve böylece şu anda da yaptırımların kaldırıldığını, kalktığını Sayın Trump biliyorsunuz açıkladı, ilan etti. Şimdi biz 13’ünde Amerika’ya gitmemize mani bir hal kalmadı, onun için gideceğiz ve orada daha önceki samimi tablolarımızı inşallah aynen gerçekleştiririz.
Şu anda öyle bir hava var. Bu pozitif hava içerisinde temennim o ki Suriye’deki ağır silahların, silahların süratle temizlenmesi veya bu silahların Türkiye’ye terki, NATO’da beraberiz ya, silahları bize versinler.
SERDAR KARAGÖZ- NATO envanterine zaten dâhil edilir hemen.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii, her şey olur. Şimdi o da var, o da var, başka şeyler de var zaten ayrıca. Ama en azından bunun adımını atarız, yani yabancıya gitmemiş olur.
PELİN ÇİFT- Türkiye her zaman verdiği sözlerin arkasında, inşallah muhatapları da aynı şekilde davranır diyorum. Andrea, devam etmek ister misin?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Burada şimdi bir şey var, burada biz dört şeyi gerçekleştiriyoruz. Bunun bir tanesi; sınırlarımızı terör belasından temizliyoruz, bu bir.
İki; ülkemizdeki mültecilerin gönüllü bir şekilde dönebilecekleri bir güvenli bölge inşa ediyoruz. Şimdi onun tabii haritası önümüze gelebilse, ama tabii benim önümde şu harita çok daha net olarak görünüyor. Şimdi bunu güvenli bölge olarak gerçekleştirebilirsek, biz planımızı yaptık, biz dersimizi çalıştık. Ve ben bunu mesela Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda görüştüğüm devlet başkanlarına, başbakanlara, hepsine verdim. Ama bir de biz bu plan içerisinde ayrıca projeler yaptık. Bu projelerde hastaneler var, okullar var, ibadethaneler var, evler var, kaymakamlık makamları, valilik makamları var. Ve bunu bile öyle anlatmışlar ki güvenli bölgeyi orada bir yeni devlet mi kuruyorsunuz? Ya güvenli bölgenin yeni bir devletle ne alakası var, kendilerine onu söyledim. Bakın biz Cerablus’ta, Cerablus’u aldık, biz Türkiye’yi oraya yığmadık ki, Cerablus’ta Cerablus’un halkı var. Ama Cerablus’un altyapısını, her şeyini yapmak için biz belediyelerimizi görevlendirdik ve belediyelerimiz orada altyapıyı, üstyapıyı, oradaki kaymakamlık vesaire ne varsa onları inşa ederek, okulları inşa ederek, hastaneleri inşa ederek yeniden, tamirlerini, bakımlarını yaparak Cerablus halkına teslim ettiler. El Bab aynı şekilde. Biz inşa ve ihyaya geldik, yıkmaya değil. Şimdi aynı durum burada da var ve biz bu kitapçıkları, bu kitapları aynen kendilerine hediye ettik, hala etmeye devam ediyoruz. Mesela bugün bana üç tane büyükelçi agreman için geldiler. Kendilerini kabulümüzde onlara da bunları verdim, bakın dedim durum bu. Şimdi biz buradan icabında uluslararası bir donörler toplantısı yaparak buralardan kaynak elde edelim ki bu inşaatları yapalım. Yoksa biz Türkiye olarak kalkıp da bu güvenli bölgeye de bu inşaatları giremeyiz.
Yani bu dört tane madde burada önem arz ediyor ve bu dört maddenin üçüncüsü; bizim Suriye’nin toprak bütünlüğüne olan bir defa saygımızdır, buradan asla taviz vermeyiz, Suriye Suriyelilerindir, o kadar.
Dördüncüsü de; Suriye krizinin çözümü için gayret sarf ediyoruz, üzerimize hangi görev düşerse bunu da sonuna kadar yapacağız.
ANDREA SANKE- Teşekkürler efendim. Benim bir sorum daha var; bu güvenli bölgenin ötesini düşünecek olursak, güvenli bölge tam kurulduktan sonra ve YPG bu 30 kilometrelik alanın tam olarak dışına çıkarıldıktan sonra kuvvetle muhtemeldir ki o sınırın biraz ötesine çekileceklerdir ve yeniden gruplaşacaklardır, Türkiye’nin güvenliğini yine tehdit etmeye çalışacaklardır Suriye’nin içinden neticede. Sizce hâlâ Türkiye’ye o noktadan bir tehdit oluşturma ihtimalleri var mı, özellikle Amerika hani söylediğinin tersini yapacak olursa? Eğer hal böyle olursa, Türkiye o zaman YPG’ye karşı ne yapar, durumu nasıl yönetir?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi çok açık olmam lazım, yani bizim için şu anda ilk etapta bu terör örgütlerinin özellikle bu 32 kilometrenin dışına çıkması. Bunlar 32 kilometrenin dışına çıktıktan sonra, mesela şimdi ilk 10 kilometrede ne diyoruz? Rusya ve rejim güçleriyle devriye hizmetlerini vereceğiz. Ama belli bir yer var ki, Tel Abyad’la Rasulayn burası tamamen 32 kilometre olarak bizim kontrolümüzde olacak. Bunun doğu ve batı kısmında ise 10 kilometre. Şimdi eğer bu teröristler 32 kilometrenin güneyine geçmişse güneyine geçmesi halinde orada zaten Rus, rejim, birde koalisyon güçleri oralarda bulunuyor. Tabii buranın enteresan bir yeri var nedir? Rakka, Deyrizor buralarda petrol yatakları var, şimdi burada hesabı olanlar var, teferruatına girmeyeceğim onu siz anladı.
SERDAR KARAGÖZ- Başkan Trump açıkça da ifade etti efendim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Evet, ama bir de tabii Kamışlı var. Kamışlı’nın da böyle bir durumu var, şimdi burada da yine hesaplar farklı. Fakat bizim için önemli olan şu anda bu teröristlerle bize zarar verme noktasına gelmeleri halinde biz bunların kafasını ezeriz, ne gerekiyorsa onu yaparız. Zaten 32 kilometreye kadar olan bölgede Tel Abyad ve Rasulayn’da varız, diğer taraflarda da 10 kilometreye kadar varız dolayısıyla, bizim onlara ulaşmamız artık zor değil, bunu yaparız. Ve özellikle bizim için uçuşa yasak bölge diye bir şey de söz konusu değil. Niye? Biz burada zaten Astana süreciyle alakalı olarak Rusya-Türkiye-İran bir üçlü dayanışmamız var. Zaten bu üçlü dayanışmamız olmamış olsaydı İdlib adeta kan gölüne dönerdi, İdlib sıradan bir yer değil 3-4 milyon nüfusu olan bir yer. Ve burada 300-400 bin nüfus bize doğru yürümeye başlamıştı ve orada ateşkes sağlanınca o yürüyüşler durdu. Dolayısıyla, aynen İdlib’de nasıl böyle bir başarı elde edildiyse burada da tabi şu bölge gerçekten devasa bir alan ve bu devasa alanda önemli olan bölge bir birikimi kontrol altında tutmak, kontrollü bir yaşam orada hazırlamak ki oraya da en uygun olan Araplardır. Kürtlerin yaşam tarzının uygun olduğu yerler değildir.
PELİN ÇİFT- Ne açıdan?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Çünkü buralar adeta çöl bölgeleri, sadece buradaki tek şey Deyrizor ve Rakka petrol kuyuları ki burada tabii Amerika’nın kendine göre hesabı var. Bunu kimle yapacak? Rejimle yapacak. Rusya aynı şekilde buna göre adım atacak.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, petrol bölgelerine YPG unsurlarının gelmesi ve PKK, YPG’nin bu petrolden finansal bir destek bulması gibi bir durum, bir tehlike söz konusu mu sizce?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Zaten var, şu anda zaten yani özellikle Deyrizor’dan oralardan petrol çıkarmak suretiyle şu anda bu terör örgütleri nemalanıyor ve oradan da işte bütün ihtiyaçları, vesaireleri parasal olarak buralardan karşılıyorlar. Hatta hatta, yani ala-rivayetin diyelim, yani rejime dahi bunların petrol sattıkları vaki ve petrol ürünlerine dair çalışmaları da var.
PELİN ÇİFT- Aslında üzerinde en fazla spekülasyon yapılan ve Türkiye’nin yine algı operasyonuna dahil edilmek istendiği konulardan bir tanesi de DEAŞ. En samimiyetle ve cesur şekilde hâlbuki mücadelesini veren ülke de biziz. Şimdi müsaadenizle bir küçük video ekrana taşıyalım rakamlarla Türkiye’nin bu konudaki net duruşunu da görelim, ondan sonra sorumuz olacak size….
Evet, gerçekler bu derece ortadayken aslında Türkiye’nin suçlanıyor olması çok trajik, hatta komik bir anlamda, ama bizim her zaman mücadelemiz zorlu oldu tarih boyunca, bugün de keza öyle.
ANDREA SANKE- Uluslararası perspektiften ve uluslararası haberlere baktığımızda görüyoruz ki DAEŞ’le mücadele daha çok ABD’nin mücadelesi olarak ortaya konuyor. YPG’de ABD’nin DAEŞ’le mücadelesinin en önemli ortağı olarak ortaya konuyor. Biraz önce gördük ki, Türkiye’ye yeterince kredi verilmedi, hakkı teslim edilmedi Türkiye’nin DAEŞ’le mücadelesi konusunda. Strateji olarak düşündüğümüzde ileriye dönük olarak ne söyleyebiliriz, özellikle de DAEŞ’in muhtemelen bir tehdit olarak orada kalmaya devam edeceğini düşünürsek?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Sayın Trump’ın son yaptığımız telefon görüşmelerinde özellikle bu DEAŞ’dan cezaevlerinde olanların buralardan çıkarılması konusunda, bu konuda ne düşünüyorsun? diye sorduğunda ben kendisine şunu söyledim: Ben, hemen arkadaşlarıma talimatları vereyim, Dışişleri Bakanım, Adalet Bakanım, bunun yanında İçişleri Bakanım, İstihbarat, siz de aynı şekilde bakanlarınıza talimatı verin ve arkadaşlarımız biraraya gelmek suretiyle birlikte bir çalışma yapalım. Birlikte bu çalışmayı yapmak suretiyle bu cezaevlerinde olan DEAŞ’lıları cezaevlerinde yargılamak mı? Çünkü bunların bir kısmı da bazı ülkelerden geldiler, yoksa Türkiye olarak biz yani binlerce DEAŞ’lıyı derdest ettik ülkelerine gönderdik, hatta ülkemize bunları sokmadık ve DEAŞ’ın birçok saldırılarına da maruz kalan ülke biziz. Şimdi bütün bu faturaları, bedeli ödeyen ülke Türkiye olacak ve hâlâ bunlar karşısında yine faturayı bize kesecekler bunları da söyledik. Ve bu arada da ne yazık ki YPG, tabii bunlar tam terörist, o da terörist bunları salıverdiler. DEAŞ’lılar tabii salıverilince bu onlar için adeta yeni bir savaş, yeni bir mücadele imkânı oldu, fakat bunlara karşı yine bizler çok ciddi, kararlı attığımız adımlarla bunlar ülkemize giremediler. Ve biz zaten girmek isteyenleri de DEAŞ’lılardan vesaire bunları kendi ülkelerine ayrıca geri gönderdik, yine burada da binler var. Fakat son olarak bu yapılan hareketten sonra tabii Sayın Trump da bu hassasiyetimizi görerek o bu konuda gerçekten yani bizden yana tavır koydu, diyebilirim. Ama burada bu müşterek hareketi sürdürme konusunda bir adım kendisiyle beraber attık, şimdi bu süreç içerisinde de bunu kontrollü olarak sürdürüyoruz, kontrollü bir şekilde sürdüreceğiz. Hangi cezaevlerinde DEAŞ’lı var, bunları noktasal olarak zaten bize verdiler, biliyoruz, bunların da takibindeyiz. Tabii bunlar oralardan alınır ve cezaevlerinde yargılanır. Birde şu var: Elimizdeki bilgi dosyalarında kaç tane Fransız var, kaç tane İngiliz var, kaç tane Alman var, Hollandalı var vesaire bunları biliyoruz. Ağırlıklı olarak işte bakıyorsunuz yani Fas’tan şu kadar var, bilmem Sudan’dan şu kadar var, böyle bu durum da var. Az sayıda da maalesef Türk’te var. Bunların hepsinin yargılaması cezaevlerinde olabilir veya mesela diyelim ki, Türkler ülkemize getirilip, burada yargılanır. Mesela bunların içinde kadınlar var, yani 70 civarında kadın var, çocuklar var, bunların üzerinde de hassasiyetle duruyoruz ve Adalet Bakanlığımızda bu çalışmaları yürütüyor.
PELİN ÇİFT- Sayın Cumhurbaşkanım, şimdi insan tüm bu anlattıklarınızı dinleyince, hani sürecin ne kadar kritik önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Hani DEAŞ da tabii bizim haksız yere suçlandığımız konulardan bir tanesiydi. Bu süreçte çok farklı dünyanın dört bir yanından tepkiler de geldi. Şimdi özelinde size şunu sormak istiyorum: Bu gelen tepkiler arasında böyle sizi en çok hayal kırıklığına uğratan, üzen ya da şaşırtan hangileri oldu?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Burada bir defa çok ciddi bir dezenformasyon var, bilgisizlik var. Bakıyorsunuz yani koskoca devlet başkanı, başbakan hiç bilgiyi kaynağından almamış. Kendilerine de onu söylüyorum, ben bak karşında senin bir devletin Başkanıyım, bunu niye bana sormuyorsun da kalkıp terör kaynaklarından alarak yargılamaya yöneliyorsun? Biz sizinle NATO’da beraber değil miyiz? Avrupa Birliği’nde müzakereci bir ülke değil miyiz? Uluslararası birçok kuruluşta beraber değil miyiz? Bunları bizimle görüşün, ondan sonra kararınızı verin. Ama siz maalesef ne kadar yani nasıl Türkiye’de bir sosyal medyadan şikâyet ediliyorsa, bunlar da aynen uluslararası bu noktada dezenformasyonda başarılı olan kaynaklarla bu görüşmeleri yaparak, oradan aldıkları bilgiyle Türkiye’yi yargılamaya kalkıyorlar. Biz tabii her şeyden önce bir defa biz bir medeni dünyanın temsilcisiyiz, bir özelliğimiz var. Karşımızda medeni dünyanın da terörle mücadelesi var, bunları bir kenara koymak mümkün değil. Öbür tarafta medeni dünya terörden değil, bizden yana olmak zorundadır bunun başka çıkışı yok. Şimdi onlar bu yolu bir defa bulmakta zorlanıyorlar. Şimdi burada ne düşüyor bize? Gün ola harman ola yarın bu terör senin de canını yakar. Ama biz diyoruz ki, kimsenin başına böyle bir bela gelmesin. İşte şimdi zaman zaman Sarı Yelekliler.
SERDAR KARAGÖZ- Fransa?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bakın şimdi enteresan İngiltere’de bir tırın içinde 39 ceset bulunmuş. Şimdi tartışılıyor Bulgaristan’dan mı geldi, Belçika’dan mı geldi? Şimdi bunu çıkarmaya çalışıyorlar. Nereden gelirse gelsin, ama 39 ceset bir tırın içerisinde buraya nasıl girmiş? Önce bunun bir defa çıkarılması lazım. İşte bu hani kaçak yollardan göç olayları filan diyoruz ya. İşte yeni kısa bir süre önce yine bir 69 tane aynı şekilde bir tırın içerisinde böyle bir durum vaki oldu, yani bunlar çok çok acı şeyler. Ama her zaman söylüyoruz, biz her zaman hakikatten yana olduk, hakikatin tarafı olduk, terörü kaynağında kurutma kararımız var. Onun için ülkemize girmeden yerinde bunu kurutmalıyız diyoruz ve terörü beslerken gelir bir gün de senin gözünü oyar. Aynı şekilde işte buyurun Afganistan’da El-Kaide’ye verilen desteğe bakın, faturası ne kadar ağır oldu değil mi? Gelinen nokta şimdi ortada.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, zannediyorum bu tepkiler arasında Pelin Hanım’ın özellikle belki de merak ettiği tahminlerime göre Arap Birliği’nin bir tepkisi vardı, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Suriye’yle alakalı olarak toplanamayan Arap Birliği.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- O zaten ayrı bir felaket, yani Arap Birliği’nin ortaya koyduğu o tepkinin yani üstü Şişhane, altı kaval, diye bizde bir söz var ya böyle bir durumu var. Nedir? Ya 6 yıl önce bunlar Suriye’yi Arap Ligi’nden çıkardılar, şimdi Arap Ligi’ne almak için değerlendirme yapıyorlar. Ve niye çıkardınız, niye alıyorsunuz bu bir. İki, Arap milliyetçiliği mi yapıyorsunuz, yoksa Türklere karşı olalım diye mi, böyle bir karar alıyorsunuz? Eğer Arap milliyetçiliği yapıyorsanız, şu anda 3 milyon 650 binin nereden baksan 3 milyon 250 bini Arap, ya bunlara bakan, besleyen biziz. Türkiye’ye siz bu noktada ne kadar destek verdiniz? Yani bir taraftan Arapları orada siz bomba varil bombalarının altında bırakacaksınız, ondan sonra da kalkacaksınız bunlara sahip çıkan Türkiye’ye siz karşı çıkacaksınız, bunu anlamak mümkün değil. Siz Erdoğan karşıtlığından buraya varıyorsanız o da ayrı bir şey. Ama onu bak ben söyleyeyim ve burada Arap Dünyası’na seslenmiyorum, tüm İslam Dünyası’na sesleniyorum. Bir defa Tayyip Erdoğan ve bizim siyasi hareketimiz ne bölgesel milliyetçilik yapar, ne kavmiyetçilik yapar, bunu bilmeniz lazım. Biz sadece şuna inanırız: Müslümanlar kardeştir. Biz zalimlerin karşısında dikiliriz, mazlumların da yanında yer alırız. Şu anda eğer biz 3 milyon 650 oradaki Kürt kardeşlerimizle beraber 4 milyon, bu 4 milyona sahip çıktıysak bundan dolayı sahip çıktık. Bay Kemal ne dedi? Bunlar niye Türkiye’de duracak? Biz eğer iş başına gelirsek bunları ne yapacağız dedi? Bunları tekrar Suriye’ye göndereceğiz dedi mi? Medya mensubu olarak sizler bunları biliyorsunuz dedi, ama biz böyle demedik. Biz dedik ki, bunlar bu bombalardan kaçarak buraya geldiler dolayısıyla, biz böyle gelmiş mültecileri, muhacirleri asla bombalara teslim edemeyiz. Bizim kültürümüzde, medeniyetimizde muhacir vardır, ensar vardır ve biz burada ensar olmaya talibiz dedik ve bu insanları aldık. Neden uydurdular, bunlara maaş veriyormuşuz, bilmem ne, neler dediler. Biz maaşı kendi fakir yoksulumuza veriyoruz, ama onlara da her türlü bu noktada geçinebilecekleri desteği, konteynır kentlerde, çadır kentlerde verdik, veriyoruz. Ve şimdi de zaten çadır kentleri tamamıyla kaldırdık, artık birçoğu kiracı oldu, belli yerlere yerleştiler, ama konteyner kentlerimiz hâlâ devam ediyor. Ve bu konuda şunu söyleyeyim son olarak: Yani Arap Birliği İslam dünyasının hiçbir meselesine cevap üretememiştir.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, zaten Arap sokakları ile Arap liderleri arasında da uçurum her geçen gün büyüyor bunu görüyoruz. Ben şimdi Türkiye’yi Amerika Birleşik Devletleri YPG ile görüşmeye, bir şekilde masaya oturtmaya zorluyor Trump’ın açıklamalarından bunu anlıyoruz. Rusya’nın da Türkiye’yi rejimle görüşmeye zorladığını, bu anlamda masaya oturtmaya çalıştığını, daha fazla direkt bir iletişim olmasını istediğini görüyoruz. Rejimle ilişkimiz bizim istihbarat daha önceki açıklamalarınızdan hareketle söylüyorum, istihbarat birimlerimiz tarafından bir şekilde oranın operasyon yaptığımız için güvenliği açısından sürdürülüyor. Rejimle, Türkiye yine Rusya üzerinden mi iletişime devam edecek, bu anlamda bir değişiklik söz konusu mu?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi tabii şu anda bizim Astana süreciyle ilgili olarak Rusya-İran-Türkiye üçlüsü olarak bu devam ediyor, ama bizim istihbarat noktasındaki daha önceki tespitim aynen geçerliliğini korumaktadır. O bizim en önemli bu noktadaki haber kaynağımızdır, haber kaynağımız olmaya devam edecektir, onu bir kenara zaten koymamız mümkün değil. Ama bu noktada tabii bizim şu anda çok daha temkinli hareket etme zorunluluğumuz var. Örneğin, yani ben rejimin doğrudan temsil edilmediği bir Astana platformunda da bu görevi rejimin garantörlüğünü üstlenen Rusya ve İran yerine getiriyor biz de dolayısıyla onlarla görüşerek, bu işleri çözmeye çalışıyoruz. Yani Soçi’de varılan mutabakat Türkiye ve Rusya arasında ikili bir düzenlemedir. Şimdi bu turlar devam etti, artık İran turuna geldik, en son Ankara Mutabakatını yapmıştık. Ve şimdi de İran turunu gerçekleştirerek son geldiğimiz noktayı değerlendireceğiz. İnşallah müzakereleri yapıp, gelişmeleri artık noktalama gibi bir konuma geleceğiz.
ANDREA SANKE- Evet, ben de önemli bir soru sormak istiyorum size. Güvenli bölgenin oluşturulmasıyla ilgili ve mültecilerin nasıl bu güvenli alana tekrar gönderilebilmeleriyle ilgili. Birkaç gün önce siz bir hayal kırıklığı ifade ettiniz, özellikle finansman konusunda yeterli bir ilgi yok güvenli bölgenin oluşturulmasıyla ilgili ve altyapısıyla ilgili dediniz. Şu bir gerçek ki, Suriye herkesin problemi, sadece Türkiye’nin problemi değil, Avrupa’nın da problemi aynı şekilde. Ve baktığımızda Beşar El Esad, rejim ve Rusya’nın da yardımıyla şimdi bakıyoruz ki, milyonlarca Suriyeli mülteci onlara karşıyken şimdi bir risk olarak görüyorlar Suriye’ye geri dönüşlerini, riskli olacağını düşünüyorlar. Yani Arakanlılar mesela nasıl ki geriye döndüklerinde risk olacağını düşünüyor ise benzer şekilde. Şimdi uluslararası bir finansman da olursa uluslararası şekilde de işletilirse güvenli bölge, gerçi siz ayrı bir devlet kurulsun demiyorsunuz, ama neticede bu güvenli bölgenin nasıl güvende olacağını bir şekilde mültecilere nasıl anlatacaksınız, mültecilerin oraya geri gitmelerini nasıl temin edeceksiniz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Sayın Andrea, bakın şurada Cerablus var, şu Cerablus’a 365 bin kişi geldi. Aynı şeyleri buraya bu insanlar gelmeden önce söylüyorlardı, onlar da mülteciydi ve şu anda bu 365 bin kişi burada buraya yerleşti ve gayet güzel bir şekilde hayatlarını sürdürüyorlar, çocuklar oyunda, oynaştalar, okullarına gidebiliyorlar, bir huzur ortamını yakaladılar.
Şimdi burayla ilgili de eğer gerçekten uluslararası donörler toplantısından veya başta Amerika, Rusya olmak üzere gerekli destek verilirse burada bu adım atılır, zaten biz planlama çalışmamızı yaptık. Planlama çalışmasının dışında da şu anda mesela benim elimdeki burada aynı zamanda projeler var, ben bunu müsaadenizle Andrea’ya vereyim, size daha sonra arkadaşlar, belki de yanlarında varsa şey yaparlar. Yani burada okullarına, hastanelerine varıncaya kadar her şeyi söz konusu. En arkada da burada yine burada şimdi gösterdiğimiz şu güvenli bölgenin üst çizgi Türkiye sınırı, alttaki çizgi ise Suriye sınırıdır ve bununla birlikte orada bu çalışmayı bu adımı atıyoruz. Ve arkadaşlar ben bunun İngilizcesini de aldırayım size onu takdim edeyim, burada onu da bir değerlendirmenizde fayda olacağı kanaatindeyim. Ve ben o endişeyi taşımıyorum, çünkü bu işin buradaki Amerika ve koalisyon güçleri, Rusya, İran, Türkiye, bizler bu işi sahiplendiğimiz takdirde biz bu işi çözeriz, çünkü artık başka bir şey kalmıyor. Teröristler bölgeden çıkarılmış ve teröristlerden arındırılmış olan böyle bir güvenli bölgede hava sahasında sıkıntı olmayacak, lojistik destek sağlanacak ve biz bütün inşaatları yaparız diyoruz. Böyle bir adımı attığımız anda burada bizim 1 ila 2 yıl arasında zamana ihtiyacımız var. Buradaki bütün bu gördüğünüz hazırlanmış projeleri hayata geçiririz ve burada biz tarihe bir damga vururuz. Bu damga nedir? Burada artık bir mülteciler şehrini bu güvenli bölge içinde, belki de şehirlerini kurmuş oluruz, bu bir damgadır ve tarih bizi anar.
1940’lardan sonra az önce söylediğim gibi, yani Amerika, Rusya’nın tek noktada buluştuğu başka örnek yok, ama biz bunu teröre karşı elde ettiğimiz zaferle sağlamış olduk. Bu şahsımın filan falan değil, milletimizin, askerimizin ve özellikle de Suriye Milli Ordusu’nun teröre karşı elde ettiği bir zaferdir oldu mu?
ANDREA SANKE- Evet, teşekkürler.
PELİN ÇİFT- Şüphesiz önemli bir kazanım. Şu konuda bir verimiz var mı acaba Sayın Cumhurbaşkanım: Suriyelilerin yüzde kaçı gitmek istiyor vatanına, hani bize sorsalar biz zaten vatanımızdan asla vazgeçmeyiz, bu topraklardan kopmak istemeyiz. Ama şimdi onların durumunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu koşullar sağlandığında muhakkak istekli olacaklardır. Ama şimdi bir yoklama yapıldı mı ya da öyle bir veri var mı elimizde kaçı gitmek istiyor ya da kalma taraftarı ya da Avrupa’ya gitmek isteyenler?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Nihai bir oran yok, ama şimdi zaman zaman söylüyorum, yani Avrupa’nın eğer kapılarını açarsak. Çok ciddi oranda bir gidiş olur diye düşünüyorum. Fakat Türkiye’yi çok sevip de buradan ayrılmak istemeyenler de ciddi oranda var.
SERDAR KARAGÖZ- Avrupalılar çok tedirgin oluyorlar efendim bu cümlenizden.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ne yapayım? Yani verdikleri sözü yerine getirmiyorlar. 2015 dediler ki, biz bu yıl 3+3 milyar euro size destek vereceğiz. 3 milyar euro bu bizim bütçemize direkt girmiyor. Ya, uluslararası STK’lar vasıtasıyla Kızılay’ımıza ve AFAD’ımıza geliyor. Nedir bu? Bütün oradaki mültecilere yapılan destekler, sağlık hizmetleriydi, eğitim hizmetleriydi, yemek, yiyecek ne bileyim yiyecek, ilacı vesaire bunlar. 3 milyar euro geldi, bizim yaptığımız harcama 40 milyar doların üzerinde, ama biz devam edeceğiz, biz bu insanları sefil bir şekilde bırakamayız. Ve dünya yani 8,5 yıl oldu bu Suriye trajedisine duyarsız kaldı. Bakalım şimdi bizim terörden temizleyeceğimiz bölgede imar çalışmalarını hala bekliyoruz destek verecekler mi? Tamam biz veriyoruz daha diyeni görmedim.
PELİN ÇİFT- Belki Macron’la, Merkel’le ve Johnson’la görüşmede bu konuda…?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bu konuyla ilgili olarak tabii Boris bu teklifi yaptı, ama ben Boris’e yani Londra’da bu olmaz. Alman’a sorarsan Alman Berlin’de diyor dedim yok, yani bunun olacağı tek yer var ya İstanbul, ya Şanlıurfa, ya Gaziantep, buralarda derseniz bunu yapalım. Ha yok bunlar da olmuyor derseniz, o zaman 3-4 Aralık’ta NATO Liderler Zirvesi var, NATO Liderler Zirvesi için Londra’ya geldiğimizde o zaman Liderler Zirvesi’nin öncesinde veya sonrasında orada yapalım.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, Türk ekonomisiyle alakalı bir sorum olacak. Geçen yıl bu dönemde yine Amerika tarafından başlatılan bir kur atağı, hatta Başkanın bir tweet’iyle Türkiye’de dolar kuru bir anda 7’lere çıktı, faizler yükseldi. Donald Trump bu operasyon öncesinde de yine böyle tehditler yaptı, aynı şekilde bir tweet attı, Türkiye ekonomisini hedef alırım dedi. Fakat biz dolar kurunun buna tepki vermediğini, piyasaların hiçbir şekilde bundan etkilenmediğini gördük, bir de bugün bir faiz indirimi de söz konusu oldu. Geçen yıldan bu zamana Türkiye ekonomisinde nasıl adımlar atıldı da Türkiye ekonomisinin dirençliliği bugün bu şeklide?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi Serdar Bey, özellikle şunu söylemem lazım: Bir şeye ben çok kararlı bir şekilde inanıyorum, yani biliyorsunuz benim saham birinci derecede ekonomidir ve ekonomide de faizin ne denli bir bela olduğuna inanırım. Ve şu anda bu konuda da benim örneğim, özellikle baktığım, üzerinde çalıştığı şey, dünyada gelişmiş ülkelere baktığımız zaman buralarda faiz oranları nedir? Şimdi Amerika’ya bakıyorsunuz, Amerika’da faiz oranı ne? 1,5-2, buralarda, Japonya’ya bakıyorsunuz eksi, Avrupa’ya bakıyorsunuz 1-1,5-2, buralarda dolaşıyor. Peki, bize ne oluyor da biz ta 40 puanlara kadar çıkıyoruz?
Biz göreve geldiğimizde politika faiziydi neydi biliyor musunuz? Yüzde 63. Biz 63’ten nereye indik? Ta 4,6 aklımda kaldığı kadarıyla veya 4,2’ye kadar indik. Enflasyon 30’du, enflasyonu da 7,2’ye indirdik, o zaman Başbakanım. Sonra ne oldu? İşte malum Taksim hadiseleri filan ve bu Taksim hadiseleriyle hop işte Soros’lar-moroslar devreye girdiler ve bunların devreye girişiyle bir anda faiz çift haneliye çıktı, enflasyon. Aynı şekilde çift haneliye çıktı ve biz faizi düşürelim derken, maalesef kendi ülkemde birileri de faizi artıralım dediler, hâlâ da bunu diyenler yok değil, var. Ve ben şu anda o inançtayım…
Bakın bundan önceki tabii hani Merkez Bankası bağımsızdır, filan-falan diyorlar. Tamam da, Merkez Bankası bağımsızdır derken, benim milletime bu işin hesabını Merkez Bankası mı ödeyecek? Seçim zamanı sandığa Merkez Bankası’nın başkanı mı gidiyor? Biz gidiyoruz, hesabı biz veriyoruz. Hesabı biz verdiğimize göre, kalkıp ona göre de bizim bu işin planlamasını, her şeyini yapmamız lazım, adımlarımızı da buna göre atmamız lazım.
Burada bir şeyi yakalamamız lazım, yani amaç mı olacak, araç mı olacak? Ha araç olma noktasında bağımsızlığını savunurum, ama amaç olma noktasında asla. Şimdi burada tabii birileri bunun amaç bağımsızlığını savunuyor, kusura bakmayın. İşte bu yeni yönetim sisteminde biz ne yaptık? Bunu getirdik. Nedir? Merkez Bankası başkanını, başkan icabında görevden alabilir, değiştirebilir. Ve bu adımı attık ve attıktan sonra işte hamdolsun neredeyse tek haneliye artık yaklaşıyoruz. Ve tek haneliye geçtiğimiz anda çok daha seri olarak söylüyorum enflasyonda da ciddi manada düşüşü hep beraber göreceğiz.
Bu bir şeyi getirecek, Türkiye’de yatırımlar sıçrama yapacak. Şu anda niye olmuyor? Bu kadar yüksek faizle, şimdi tabi ciddi manada düştü, yüksek faizle yatırım olur mu? Bir defa girişimci özgüvenini kaybetti. Şimdi girişimci bu kadar özgüvenini kaybettikten sonra, yani parayı bu kadar pahalıya satın alan bir insan yatırım yapabilir mi? Maliyet analizi diye bir şey var, yani bu maliyet analizlerini yapan bir girişimci, ha ben parayı bu kadar pahalıya satın aldıktan sonra bu yatırımı nasıl yapayım der, yapamaz.
Bakın şimdi ne olmaya başladı? Dikkat edin otomotiv sektöründe tekrar artışlar başladı, konut satışlarında, tabii düşünce faizler konut satışları artmaya başladı, daha artacak ben buna inanıyorum. Ve bu tabi hareketlenmeyi getirirken, sadece bir konut olayında, bakın konutun tesir ettiği alanlara baktığınızda 250 civarında sadece evlere çeyiz-meyiz vesaire, mobilyaydı, ne bileyim perdesiydi, şusuydu-busuydu, aksesuarıydı, böyle bir yansıması var, yani birçok sektör onunla hareketleniyor. Bunları görmek durumundayız, bunları gördüğümüz andan itibaren çok şey değişecek ve güçlü bir Türkiye hikâyesi inşallah artık geçmişte olduğu gibi yeniden başlamış olacak.
SERDAR KARAGÖZ- Güçlü Türkiye demişken, milli savunma sanayimiz bu operasyonda gerek ASELSAN, ROKETSAN ve Bayraktar, bunları etkin bir şekilde kullandık. Bu konuda nasıl bir değerlendirme yapmak isterseniz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şu anda savunma sanayinde çok ciddi bir sıçramamız var. Ve savunma sanayimiz bakın eğer yerli ve milli olmamış olsaydı biz terörle mücadeleyi bu kadar başarılı yapamazdık, aynı şekilde Suriye’deki bu operasyonu başarılı bir şekilde sürdüremezdik. Şu anda bizim özellikle bu insansız hava araçlarımız, silahlı insansız hava araçlarımız, bunların yerli ve milli olması bizi rahatlattığı gibi, mesela bizim zırhlı taşıyıcılarımız, bunlar artık hamdolsun ülkemizde üretiliyor, bunlar ciddi manada bizi rahatlatıyor. Akıllı bombalarımız, ben Amerika’dan akıllı bomba alamadım Obama döneminde, vereceğim, dedi vermedi. Biz şimdi biliyorsunuz Patriotta da aynı sıkıntıyı yaşadık, maalesef yine Sayın Obama döneminde alamadık.
SERDAR KARAGÖZ- Trump satmak istiyor galiba efendim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ama iş işten geçtikten sonra. Ben Sayın Trump’tan da istedim, ama maalesef o da Kongre müsaade etmedi filan dediler, oradan da alamadık. Şimdi biz ne yaptık? Olmayınca başımızın çaresine baktık ve S-400’leri aldık. Buna rağmen biz diyoruz ki, eğer siz de bize verebiliyorsunuz şimdi yine verin bize, biz Patriot da alamım.
SERDAR KARAGÖZ- Türkiye Patriotlara hâlâ açık?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Açık. Ancak, bu arada işte başka gelişmeler oldu. Nedir? Biz işte F-35’lerinizi vermeyeceğiz. Ya tamam da, şimdi Allah aşkına bu iş mi ya? Ben size kalkmışım Türkiye Cumhuriyeti olarak 1 milyar 400 milyon dolar ödeme yapmışım ve F-35’in biz müşterisi değiliz, F-35’in aynı zamanda biz ortağıyız, yani bunun bazı parçalarını ki gövdenin belli bir kısmını biz üretiyoruz, bunu üreten bir ülkeye sen diyorsun ki, hayır, ben sana vermeyeceğim; parayı da alacaksın vermeyeceksin. Bu toplumda nasıl izah edilir? NATO’da beraberiz, üretiminde beraberiz, vermeyeceğim. Ben bunu kendime izah edemiyorum. Burada tabii maalesef sıkıntılarımız var, onun için biz başımızın çaresine bakacağız, bunları da biz kendimiz üreteceğiz. Şu anda üretim çalışmaları devam eden savaş uçaklarımız var, bunları da geliştireceğiz. Nasıl ki insansız hava araçlarında bunu başardıysak, inşallah orada da başaracağız.
PELİN ÇİFT- İnşallah. Aslında bu süreç, hem yerli, milli teknolojinin hayata geçmesi, Barış Pınarı Harekâtı’nda gelmiş olduğumuz nokta, yani dünyanın iki süper gücünü istediğimiz noktaya getirebiliyor olmamız bizim toplumun da özgüvenini tekrar hatırlattı. Yani aslında bizim geçmişten gelen bir sağlam duruşumuz var, çok şükür bu süreçte de o özgüven kendini gösterdi. Ve muhtemelen dışarıda da, sizin tabii değerlendirmeniz önemli burada, bu bizim birlik halimizi herhalde çok da tahmin etmiyorlardı. Andrea’ya hemen burada ben sözü bırakacağım, öyle değil mi, dış basında da böylesi beklenmiyordu?
ANDREA SANKE- Bu çok enteresan, çünkü…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şakayla karışık, Türkçe konuşacaktı.
ANDREA SANKE- Çok az.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, 4 yıl oldu TRT World’de çalışıyor, öğrendi tabi.
ANDREA SANKE- Türkçeye haksızlık etmek istemiyorum efendim, o yüzden bu aşamada İngilizce devam edeceğim. Evet, yurt dışına baktığımızda bir algı var maalesef, siz ve sizin partiniz sadece Türkiye’nin politikasına Suriye’de karar verdi, Barış Pınarı’nı Türkiye tek başına kararını aldı şeklinde. Biliyoruz ki ABD’den, Avrupa’dan pek destek almadınız. Şimdi siz acaba yurt içinde alıyor musunuz peki bu desteği? Sadece Ankara’dan değil, genel Türkiye kamuoyundan var mı destek size bu konuda?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi tabii yurt içinde şu an itibarıyla, yani milletimizin genelinde, yani büyük bir çoğunluğunda bu konuda ciddi bir destek söz konusu. Biliyorsunuz Parlamentoda da terör örgütünün destekçisi olan parti dışında diğer partiler ittifakla bu kararı aldılar ve o ittifak üzere zaten yürüyor. Zaman zaman Ana Muhalefetin başındaki zatın çok böyle çirkin, kabul edilemeyecek açıklamaları oluyor ki, Salı günü yapmış olduğu grup toplantısında işte şahsım, heyetimizle beraber Rusya’da biz Sayın Putin’le görüşmelerimizi yapıyoruz ve bu görüşmeleri yaptığımız zaman Ana Muhalefetin başındaki zat zehir zemberek, garip garip şeyler konuşuyor, işin aslını bilmiyor.
Ve düşünebiliyor musunuz, ben Savunma Bakanımı bunlara gönderiyorum bilgilendirin diye. Ana Muhalefetin başındaki zatı gittiler bilgilendirdiler, aynı şekilde Meral Hanımı gidip bilgilendirdiler, Milliyetçi Hareket Partisini aynı şekilde bilgilendirdiler. Ya bu kadar hassas düşünüyoruz, yaptığı işe bakın. Yani biz önce ülkeyi yöneten bir başkanlık sistemiyle, kabinesiyle ortada olan bir Hükümetimiz, bu bilgilendirmeyi bu denli hassas yürütürken, sen kalkıp biz Rusya’da bu işleri konuşurken, bu adımları atmaya, teröre karşı bu mücadeleyi nasıl vereceğiz, bunları konuşurken, sen de kalkıp içeriden bize vuruyorsun. Ve şu an itibarıyla ülkede bir kamuoyu araştırmasına girmiş değiliz, ancak istihbari kaynağımızın bize verdiğiyle de şu anda yüzde 75-80 gibi bir desteğin olduğunu görüyoruz.
PELİN ÇİFT- Artık yavaş yavaş toparlıyorum, ama sen bir soru sormaya mı yeltenmiştin Serdar, sanki böyle.
SERDAR KARAGÖZ- Yok, sadece özellikle iç muhalefetten İyi Parti’nin yaklaşımını bu anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- İyi Parti şu anda bu sürece olumlu destek veriyor, oradan ben henüz herhangi bir olumsuz ses duymadım, bilmiyorum siz duydunuz mu?
SERDAR KARAGÖZ- Bize gelmedi olumsuz bir yaklaşım.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani olumlu tavır içindeler. Dolayısıyla burada sadece, yani ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin tabanında da başındaki zatın takındığı tavrın tabanda olduğuna inanmıyorum, çünkü onların da 6 okta milliyetçilik var değil mi?
SERDAR KARAGÖZ- Var.
PELİN ÇİFT- Peki, tarihin yazacağı günler yaşıyoruz, biz de tanıklık ettik, tabii hafızalar da muhakkak toplumsal destek, milli sporcuların verdiği asker selamı bir taraftan, sonra CİMER’e gelen o mesajlar, iki evim var diyor, birini vermek istiyor. Öbürü diyor, ben hastayım diyor, geleyim yeter ki destek olayım diyor, yemek bile yaparım diyor. Öbürü diyor ki, işte gazilerin hepsinin özellikle çokça attığı mesajlar var. Hem duygusal, hem de hakikaten kritik önemli bir süreçti ve bu sürecin geldiğimiz noktada sizin açıklamalarınız dünya kamuoyunda da merak ediliyordu, bu yayına katılmış olmanız ve ilk röportajı da TRT’ye vermiş olmanız bizim için hakikaten gazetecilik adına onur verici.
Artık kapatıyorum yayını, son vermek istediğiniz bir mesaj var mı Sayın Cumhurbaşkanım?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Benim özellikle böyle bir dönemde, bu millet her şeyden önce aziz bir millettir. Bu birlik sayesinde biz bu iki mutabakatı yaptık, terör koridoruna da bu sayede balyozu indirdik. Şimdi ortada bir güvenli bölgenin adımlarının atılışı var. Yapacağımız görüşmelerle, söz konusu, diplomasi devam edecek ve bu diplomasiyle de bu konuda hazırladığımız bu plan, projeleri liderlere aynen tabii taşıyacağız.
Fakat bir şeyi daha söylemem lazım, bazı şehitlerimizin ailelerine ulaştığımda hepsi, yani işte benim iki evladım daha var, onları da bu yolda vermeye hazırım, işte ben gitmeye hazırım. Bunları kendilerinden dileyince o zaman gerçekten biz diyoruz ki, bu milletin sırtı yere gelmez ve şehitler tepesi de Allah’ın izniyle hiç boş kalmaz. Ve bu azimle, bu kararlılıkla yola devam ediyoruz.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, bunun yanında gazilerimize Rabbimden şifalar diliyorum.
Ama burada bir şeyi özellikle vurgulamam lazım: O da, bu mücadelede Türk Silahlı Kuvvetleri, ama onunla beraber unutmamamız gereken Suriye Milli Ordusu var. Suriye Milli Ordusu bizim Silahlı Kuvvetlerimizle beraber cansiperane bu mücadeleye girdi ve şu ana kadar onların da vermiş olduğu 97 şehit var. Ve bizim biliyorsunuz 20 sivilimiz, 7 asker şehidimiz var, onların da böyle, yaralı sayısı bizimkilerden onların daha da fazla. Ve onlar adeta ölümü korkutan insanlar, ölümün üzerine üzerine giden insanlar.
Ve rakamları da vereyim, bunlar son rakamlardır; şu anda Türk Silahlı Kuvvetlerimizin 7 şehidi var, 95 askerimiz yaralandı. Suriye Milli Ordusunun 96 şehidi var, 374 yaralısı var. Ve 20 sivil şehidimiz oldu bizim bu arada, sivil yaralı sayımız da 187.
PELİN ÇİFT- O sivil şehitlerden bir tanesi de bizim TRT Kürdi’de çalışan muhabir arkadaşımızın babası.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Evet evet.
PELİN ÇİFT- Allah’tan rahmet diliyoruz biz de şehitlerimize, gazilerimize acil şifalar diliyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı, çok teşekkür ederiz.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ben de çok teşekkür ediyorum. Ve tekrar, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diyorum. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.
PELİN ÇİFT- Evet, bu mesajla noktalayalım, artık üzerine söylenecek söz yok. Sevgili seyirciler, Cumhurbaşkanı Özel Yayını’nda birlikteydik, herkese iyi geceler diliyoruz.