TRT- “Cumhurbaşkanı Özel Yayın”

03.02.2019

SERMİN BAYSAL ATA: Efendim, mutlu akşamlar hepinize. TRT kanallarının ortak yayınında bugün çok özel bir yayınla, çok özel bir yerde karşınızdayız. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan konuğumuz bu akşam. Efendim, Serdar Karagöz’le birlikte biz size konuk olduk, bir yandan da siz bizim ekranlarımıza konuk oldunuz, çok teşekkür ediyoruz.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ben özellikle teşekkür ediyorum. Böyle manifestoyu açıkladıktan sonra ilk toplantıyı TRT ortak yayınında yapmak bizi ayrıca mutlu etti.

SERDAR KARAGÖZ: Hava da bugün çok güzeldi efendim.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet.

S.K: Hem Vahdettin Köşkü güzel bir lokasyonda İstanbul’da, bir de bugün Çengelköy’e de indiniz.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: İndim.

S.K: Çınaraltı’nda gençlerle de buluştunuz…

S.B.A: Hem de 1,5 saat değil mi, çok uzun bir süre sohbet ettiniz onlarla.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: 1,5 saat onlarla dertleştik, sohbet ettik, çaylarını içtik, onlar da bizim çaylarımızı içtiler.

S.K: Çengelköy’ün özellikle 15 Temmuz darbe girişiminde özel bir manası var...

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Özel bir konumu, hakikaten özel bir manası var. Kuleli bir tarafta, bir tarafta merkez, bir tarafta köprü, bu bakımdan unutulur bir yer değil. Ve Çengelköy o zaman hakikaten çok ciddi bir direniş ortaya koydu. Unutulur gibi değil.  

S.B.A: Evet, simgesel bir önemi de var o açıdan…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Onun için ilk toplantımı buradan başlatayım dedim. Uzun zamandır da gelmemiştim. Çınaraltı bizim biraz da geçmişimizden bu yana anlamlı bir yerdir. Ve Çınaraltı’nda hem dostlarla, hem gençlerle, orada bulunan tüm İstanbullu hemşehrilerle biraraya gelmek hakikaten beni çok mutlu etti.

S.B.A: Efendim, izleyicilerimize söyleyelim tabii; Vahdettin Köşkü’ndeyiz biz, gerçekten çok etkileyici, çok güzel bir köşk, ben ilk defa gördüm. Devlet adamlarını da bugün olduğu gibi burada ağırlamayı siz de seviyorsunuz, onlar da muhtemelen çok etkileniyorlar değil mi? Dörtlü zirve yapıldı burada.  

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bildiğiniz gibi dörtlü zirveyi burada yaptık, yani Sayın Putin, Merkel ve Macron’la olan dörtlü zirvemiz… Suriye’ye yönelik olan o zirveyi şu anda bulunduğumuz konumda onlarla biraraya geldik. Tabii dışarıda boğaza yönelik ayrıca fotoğraf çekimlerimiz falan olmuştu; ama burada da çok kararlı bir müzakereyi gerçekleştirdik. Malum Birleşmiş Milletler’den De Mistura’nın da katılmış olduğu o zirvede biz bütün belirlediğimiz başlıkları onunla paylaştık ve o süreç o yönüyle de devam ediyor.

Belirleyici olup-olmadığı meselesi ayrı; ama en azından buna bir zenginlik katan bir süreçti. Ve şu anda da tabii zaman zaman o da İstanbul Zirvesi olarak anılıyor. Ve işte kısa bir süre önce Sayın Putin’le malum Moskova’da biraraya geldiğimde yine İstanbul Zirvesini andık. Ve ayın 14’ünde de Soçi’de biraraya geleceğiz ve Soçi’de daha önce başlattığımız zirvenin ikinci turuna başlayacağız. Yine orada da Rusya Federasyonu, Türkiye, İran üçlü olarak bu zirvemizin tekrarını yapacağız. Temenni ediyorum ki, bu güzel gidişe yeni bir anlam kazandıracak, yeni bir güç katacak.

Çünkü Suriye’deki malum bu süreç, Cerablus, Afrin, İdlib, bütün bunlardan sonra her geçen gün daha iyiye doğru gidiyor. Temennimiz odur ki, bunu bu şekilde devam ettirelim ve geri dönüş başlayan bu bölgelerde Suriye halkı kendi topraklarına dönme imkanını, fırsatını bulsun.

S.K: Efendim, bunların hepsini konuşacağız bu akşam, yerel seçimleri konuşacağız, dış politikayı konuşacağız, ekonomimizi konuşacağız, sanat ve sporu da konuşacağız. İsterseniz yerel yönetim seçim gündemimizle başlayalım.

S.B.A: Evet, şimdi seçim sathı mahalline girdik, son düzlüğe de girdik ve şimdi yeni yılın ilk röportajını bize veriyorsunuz, aynı zamanda yerel seçimlerin de ilk röportajını veriyorsunuz, tekrar teşekkür ederiz. O yüzden yerel seçimlerle başlayalım.  Şimdi efendim, 11 maddelik manifestoyu açıkladık, tek tek inceleyeceğiz ve size sorularımız olacak bununla ilgili, diğer önemli başlıklar da...

Bu arada sosyal medyada, Twitter’da da izleyicilerimizin size sorulmasını istedikleri çok soruları var, askerlik de bunlardan biri, ilerleyen dakikalarda o konuda da sorular yönelteceğiz.  Şimdi efendim, manifestoyla başlayalım, insan ve çevre odaklı bir manifesto olduğu ilk bakışta göze çarpan en önemli başlıklardan biri. Yani işte plastik, kağıt sarfiyatı, gereksiz afiş olmayacak artık. Neden artık bu manifestodaki en önemli maddelerden bu, niye ilk planda insan ve çevreyi odakladınız?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Her şeyden önce bir defa bir yerel seçime gidiyoruz. Şimdi bu yerel seçimde tabii bir genel seçimin etkisi olur mu-olmaz mı diye bir soru soracak olursanız, tabii ki onun da olacak. Hele hele bizim gibi şu anda iktidarda olan bir siyasi partinin buradaki bakışında merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki uyum çok çok önemli. Yani bir yerde yereli merkeze taşıyacağınız gibi, merkezi de yerele taşıyacaksınız ki hizmetler çok daha farklı bir şekilde kendini gösterme imkanını bulsun.

Özellikle bu dönemde dikkat edilirse, halkımızın sıkıntıya düştüğü ve siyasi hareketlerin de üzerinde pek durmadığı bazı sıkıntılar var. Yani yerel yönetim dediğiniz zaman akla ilk gelen şey şudur: Çevredir. İlk gelen şudur: Temizliktir. Eskiden hani ben mesela 94 seçimlerine girerken üç Ç ile girdim; çöp, çukur, çamur. Niye? Çünkü İstanbul, hatırlayın o zamanları, bu çöp, çukur ve çamurdan çok çekmişti. Çöp dağları vardı, çukurlar vardı, her taraf çamurlar içerisindeydi ve temizlik denilen zaten bir şey yoktu, İstanbul’un suyu yoktu, hava kirliliği almış başını gidiyordu; böyle bir İstanbul’du.

Bunu tabii şu andaki genç kuşak bilmez, özellikle ilk defa oy kullanacak olan gençler hiç bilmez. Ancak annelerinden babalarından dinlediyseler bunu bilirler. Şimdi hafızayı beşer nisyan ile malul, unutur insanoğlu; ama bunları tabii anlatmak lazım. Zira yerel yönetime talip olanların önce bu konuda kararlılığının olması lazım, dertli olması lazım. Yani eğer bir belediye tertemiz değil, pırıl pırıl değilse, çöpten çukurdan o beldeyi, o ilçeyi,  o ili arındırmıyorsa, biz ona belediye demeyiz, önce buradan işe başlamamız lazım.

Tabii bütün bunların yanında şimdi ilerleyen dakikalarda belki onlara da gireceğiz, mesela İstanbul’da o dönemde bizim yaşadığımız en önemli şey, bir belediye için su konusu. İstanbul’da su yoktu. Ben belediyeyi CHP’den almıştım ve CHP belediyesinden aldığım bu İstanbul’da susuzluk ki İstanbul o zaman 8 milyon nüfusu vardı, şu anda son biliyorsunuz nüfus sayımı yapıldı, İstanbul yaklaşık 15,5 milyon bir nüfusa ulaştı.

S.B.A: Bir devlet kadar değil mi? Bazı devletler bu kadar…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet, dünyada bazı devletler değil orta boylu devletler artık bu nüfusta, yani İstanbul bir devlet. Şimdi böyle bir şehri yöneteceksiniz, böyle bir şehri yönetirken ‘çöp benim sorunum değil’ diyemez bir belediye, hayır senin sorunun. ‘Yollar benim sorunum değil’ diyemezsin, ‘hava kirliliği benim sorunum değil’ diyemezsin.

Göreve geldiğimde İstanbul’un doğru dürüst doğalgazı yoktu ve 50 bin konutta doğalgaz vardı, bunun dışında İstanbul’da doğalgaz yoktu. Ve ben belediyeden ayrıldığım zaman 1 milyon 250 bin konuta biz o zaman doğalgaz getirmiştik ki onunla İstanbul’un havası temiz hale geldi ve şimdi zaten İstanbul’da doğalgazın neredeyse gitmediği-girmediği semt, ev hemen hemen kalmadı. Zira İGDAŞ, doğalgazda gerçekten İstanbul’da çok büyük bir belediyecilik hizmetini ortaya koydu. İSKİ, biz göreve geldiğimizde maalesef İSKİ tankerleriyle bazı yerlere su taşınıyordu. Ama ben hep hatırlarım, o çocukların, annelerin ellerinde bidonlarla gidip o tankerlerden su aldığı dönemleri. Daha sonra ne oldu, su istasyonları kuruldu hatırlayın.  

S. K: Endüstriye dönüştü.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet, bir endüstri oluştu ve oralardan giderlerdi, işte parayla suyunu alırdı, bununla da kalmaz, küvetler o satın alınan su ile doldurulur, onunla da banyosunu yapardı, bu hale gelmiştik. Şimdi kalksın da bir CHP’li desin ‘hayır böyle bir şey yoktu.’ Bunları yaşadık, İstanbul’da bunları bize yaşattınız. Ama biz geldik, bir yılda bir defa bu işi ortadan kaldırdık. Düşünün, 110 kilometre biz Istranca Dağlarından, 180 kilometre de Melen’den İstanbul’a su getirdik. Ve bu getirdiğimiz suyla birlikte İstanbul susuzluktan kurtuldu ve suyuna kavuştu, 2040’a kadar da şu anda İstanbul’un ciddi manada bir su sıkıntısı olmayacak.

Hava kirliliği; yine o günün bir gazetesi hiç unutmuyorum maske dağıtıyordu. Bunları bizim getirip şöyle ortaya koymamız lazım ve bundan da gücenmemesi lazım CHP’li dostlarımızın, bu maskeler o zaman dağıtıldı. Niye? Hava kirliliği var, herkes maskeyle beraber sokağa çıkıyordu, böyle bir dönemi yaşadık.

S.B.A: Efendim, şimdi geldiniz o konuya, çok önemli gerçekten, 27 Mart 1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldunuz, sizin siyasi yaşamınızda da aslında çok kritik bir dönemeç değil mi bu Büyükşehir Belediye Başkanlığınız, kariyeriniz için de çok önemliydi ve 31 Mart’ta da şimdi bir yerel seçim var, neredeyse tamı tamına bir 25 yıl geçmiş durumda. 94 ruhu da son dönemde aslında çok karşımıza çıkıyor, şimdi onunla ilgili bir bandımız var, isterseniz hep birlikte izleyelim, onun üzerine konuşmaya devam edelim.

(VTR gösterildi.)

S. K: Efendim, 94 bir dönüm noktası, hem Türk siyasetinde, hem de belki dünya belediyecilik tarihinde de bir dönüm noktası… Çünkü çok dip noktadan bir şehir teslim aldınız, ondan sonra bambaşka bir hikaye yazıldı.

Şimdi manifestonuza bakıyoruz, 94 yılına bir atıf var, bir ‘94 ruhu’ şeklinde bir söylem var. 25 yıl öncesinden bugüne neyi taşımak istiyoruz? Ben teşkilatlara da şöyle bir baktığım zaman bir heyecana da sebebiyet verdi, özellikle AK Parti teşkilatlarında ‘94 ruhu’ şeklinde bir kavramsallaştırma teşkilatlara da bir heyecan vermiş gibi duruyor. 94 yılından bu zamana neyi taşımak istiyorsunuz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bir defa şunu çok açık, net bilmemiz lazım; biliyorsunuz demokrasi yerelde başlar. Eğer bir siyasi hareket ‘ben bir demokrasi mücadelesi veriyorum’ diyorsa, önce yerel politikayı başarması lazım. Yerel politikayı başaramayanın geneli başarması mümkün değil. Ve yerelin bir duruma daha var, yerel halkla kucaklaşma, halkla bütünleşme yeridir. Halkla bütünleşme yeri de olduğu için orada bir defa halka eliniz değecek, elektrik vereceksiniz, elektrik alacaksınız. Bunu başarmanız lazım. Eğer bunu başaramıyorsanız, zaten halk sizi sırtında taşımaya mecbur değil.  

Şimdi az önce ekranda da izlediğimiz gibi, işte çöp dağları, su, bütün bunlar yok. Düşünün, Ümraniye’de meşhur o çöp faciası, 34 kişinin ölümü, bakın bunun hesabı sorulmadı. Ve Ümraniye Belediyesi CHP’liydi,  Büyükşehir Belediyesi CHP’liydi, hala kendilerini savunabiliyorlar. Neyi savunuyorsunuz? Neymiş, grevdeymiş. Ne demek grevde? Eğer grev varsa onun da sorumlusu sensin, demek greve fırsat verdin.

Şimdi tabi biz bunu aldığımız anda adeta bir devrim ruhuyla aldık. Mesela ben doğma-büyüme Kasımpaşalıyım, yani Haliç’in kenarında bir yerde doğdum. Ve haftanın Cumartesi günlerinde, Fener’de bizim okulumuz, İstanbul İmam Hatip Çarşamba’da, oradan Fener’e geçerim sandalla, Fener’den de yürüyerek yukarı çıkardık, ama koku tahammül edilir gibi değildi, Haliç o zaman böyleydi. Ve gün geçti, 7 yıl sonra Haliç’in içinde adacıklar oluştu ve biz o adacıkların arasından sandalla gidişini yapardık, aynen Eyüpsultan-Sütlüce arasındaki sandalların hikayesi de öyledir.

Ve o zaman Sütlüce’de, şu anda Haliç Kongre Merkezi’nin olduğu yerde de o zaman hatırlayın kesimhaneler vardı, yani mezbahaneler vardı, işte orada bir tarafta uykuluklar satılırdı, bir tarafta orada sakatatlar vesaire, onların yapıldığı yerlerdi; şu andaki güzellikler nerede. Ama şimdi benim belediye başkanlığımın sonunda bir taraftan biz Haliç’te o kongre merkezinin temelini attık, benden sonra gelen arkadaşlar da sağ olsun onu tamamladılar ve bugün biz orada bakın bütün sanatsal etkinlikleri yapıyoruz, kongreleri yapıyoruz, çeşitli toplantıları yapıyoruz vesaire. Ve o malum yerden böyle güzel bir eser meydana geldi.

Ama bir taraftan da bir şey yaptık, o da şu: Biz Haliç’ten ta Alibeyköy’e 2,5 milyon metreküp çamur taşıdık. Neyle? 9,5 kilometre bir boru hattı kurduk ve oradan çamuru Alibeyköy’deki o taşocağına pompaladık ve orada süzmesini yaptık, süzdürdük ve çamuru çökertildi, suyu ise tekrar Haliç’e pompalandı. Ve şimdi o 650 bin metrekarelik taşocağının olduğu yerde şimdi Vialand var, yani çocuklar için bir oyun parkı kuruldu. Şimdi böyle bir belediyecilik anlayışı var, orada İstanbul halkı gidiyor eğleniyor vesaire vesaire. Öbür tarafta bir Haliç Kongre Merkezi var, orada her türlü etkinlikler yapılıyor. Bir diğer tarafta bakıyorsunuz artık rahatlıkla Haliç’te balık avlanabiliyor, bu yapılıyor.

Ve biz bununla da kalmadık, daha ileri gitti, Boğaz’ın suyunu biz Haliç’e bağladık. Neden? Çünkü Haliç’e biz eğer o dağları delerek Boğaz’ın suyunu aktarmasaydık şu andaki Haliç’i yakalayamazdık. Niye? Çünkü o durgun su ne olacaktı? Gene eski haline dönecekti. Ama şimdi adeta devir-daim gibi yukarıdan geliyor, aşağıdan Marmaray’la bütünleşiyor ve artık kirli su diye bir şey söz konusu değil.

Böylece zaten orada balık avlayabilir hale geldik. Bunu AK Parti iktidarı olarak biz yaptık, yani bu işte gerçekten Veysel Eroğlu Bakanımızın ciddi emekleri var, o zamanlar benim İSKİ Genel Müdürümdü, aynı şekilde yine Profesör Adem Baştürk Hocamızın burada ciddi emekleri, katkıları var. Ve biz burada bu işi yaparken dertli olmanın bize verdiği o güçle, imkanla bunları başardık. Ve bu iş bir aşk işidir, eğer varsa bir aşkınız, bunu yaparsınız. Ama şimdi tabii bu yeni kuşak Haliç’in böyle bir geçmişi olduğunu öyle zannediyorum ki bilmiyor, bilmediği için de tabii değerini anlamıyor. Marifet iltifata tabi, bizim şu anda gençliğimize bunu anlatmamız lazım.

Aynı şekilde bakın şimdi İzmir’in Körfezi böyledir, orada da şimdi kokudan geçilmiyor, İzmir Körfezi. İzmir susuzdu, İzmir’i suya kavuşturan yine biz olduk merkezi yönetim olarak.

S. K: Efendim, 94 yılında İzmir, Ankara, İstanbul benzer sorunlarla baş başaydı. İstanbul ve Ankara’nın bu anlamda büyük metropoller olarak bir modernizasyonu tamamlandığını, en azından…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Kocaeli öyle değil miydi? Sen Kocaelilisin…

S. K: Aynı şekilde Kocaeli de öyle.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Kocaeli de öyleydi, orası da CHP’den alındı, orada da Körfez’in durumu felaketti, orası da yine susuzdu ve biliyorsunuz birçok suiistimallere, skandallara Kocaeli neden oldu Yuvacık Barajı’yla ve orada da bir dönüşüm-değişim oldu, buraya geldi.

Yani çöp, çukur, çamur derken, benim derdim o. Sene 92, İstanbul’un ilçelerini biz aldığımızda bütün ilçeler böyleydi. Ama buralarda yaptığımız çalışmalarla bütün o ilçeler şimdiki işte modern Güngören oldu, modern Bağcılar oldu, işte modern Esenler oldu, buralara böyle geldik; bunu tabi yeni kuşağın bilmesi lazım. Ama şimdi Bağcılar’da sağ olsun Bağcılar halkı büyük oranda bunu biliyor, Esenler halkı bunu büyük oranda biliyor, Güngören halkı bunu büyük oranda biliyor, çünkü anneleri, babaları onlara anlattığı için, böyle bir ilçeymiş burası, böyle oldu. Herkes zannediyor ki, hizmeti Bakırköy’e verdiler, ama oralara hizmet veremediler. Londra asfaltının altına hizmet var, üstüne yok, böyle bir İstanbul’du. Ve onun için de biz ‘94 ruhu’, işte ‘CHP dediğimiz zaman çöp, çukur, çamur akla gelir’ derken ben bunu kastediyorum. AK Parti de bunlardan arınmak anlamındadır, AK Partiyi de böyle tanımlıyorum.

S.K: Bunu da manifestonuza koydunuz. Efendim, manifestoda olan bir başka şey, siz özellikle dikey mimari konusunda bir özeleştiri de yapıyorsunuz, ‘artık dikey mimariyi bitirelim, yatay mimariye geçelim’ diyorsunuz. İstanbul’da bu anlamda yatay mimariye duyulan ihtiyaç da ortada... Tüm Türkiye’deki belediyecilik anlayışı için yatay mimariyi mi öngörüyorsunuz? Yatay mimari konusunda neler söyleyebilirsiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi Serdar Bey, bir defa, az önce de ifade ettiğim gibi, tabii belediyecilik işi hakikaten bir gönül işi. Onun için de bütün belediye başkan adaylarımıza şunu söylüyorum, biz şunu bileceğiz: İnsanoğlu topraktan uzak olmamalı, toprağa yakın olmalı. Ve şu anda böyle 50 kat, 60 kat, 70 kat bir mimari aslında bizim medeniyet ruhumuza da uygun bir mimari değildir.

S.B.A: Efendim, insan ilişkilerini, sosyalleşmeyi de etkiliyor sanki bu değil mi?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ortadan kaldırıyor. Bakın şimdi soruşturun, bir yerde gazetecisiniz, medya mensubusunuz, inanın o dikey mimaride oturanlar birbirini tanımaz.

S.B.A: Komşu komşuyu tanımıyor gerçekten.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tanımaz. Ama ben doğduğum-büyüdüğüm mahallede o zaman diyelim ki bizim komşularımız Suat abla, Müşerref abla, bunlar bizi bırakın tanımayı, onlar bizi çamurlandığımız zaman, kirlendiğimiz zaman alır yıkarlardı, annem rahmetli onların çocuklarını aynı şekilde yıkardı.  

S.B.A: Özlüyor musunuz o günleri?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Özlemez olur muyum? Onun için yatay mimar diyorum. Ve bu muhabbet şimdi yok, kayboldu bu muhabbet. O yatay mimaride, yani okuluyla, camisiyle, bütün oradaki adeta ailelerin biraraya geldiği kıraathaneleriyle onları merkeze almak suretiyle bir yapılanma, bir şehircilik anlayışı çok çok önemli.  Biz şimdi yeni dönemde, daha da önce de buna başladık kısmen, TOKİ’yle buna doğru bir yöneliş, bunu başaracağız, bunu yapmamız lazım.

S.K: Yani TOKİ’nin yüksek katlı binalar devri bitiyor mu?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Artık o devir bitiyor, yani yaptıkları var ki onlar da yanlışlarını anladılar, ama bunun yanında yatay mimariyle yaptıkları da. Bu konuda da ben kendilerine şunu söylüyorum: Zemin artı 4. Şimdi bazı yerlerde tabii arazi, arsa sorunu var, dolayısıyla…

S.B.A: Kentsel dönüşüm çerçevesinde değil mi?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: O var, onun farklı türleri de var, bundan dolayı orada sıkıntı yaşanıyor tabii. Ama oralarda bile zemin artı 4, bilemediniz zemin artı 5 olmalı, daha fazla olmamalı, yani buna dikkat edilmesi gerekir. Fakat arsamız var, arazi imkan veriyorsa orada bu işi daha da düşürmemiz lazım, mesela zemin artı 3 olsun. Niye? Çünkü seyrek olsun, hava sirkülasyonu noktasında sıkıntı olmasın ve oralarda da yine okulumuz, mabedimiz, ne bileyim millet kıraathanesi, hepsi orada olsun ve bir de hepsinden öncelikli olarak millet bahçesi olsun. Bu neyi getiriyor? Şunu getiriyor: Bütün orada oturan komşular hep beraber o millet bahçesinde icabında pikniklerini yaparlar.

S.K: Bir sosyalleşme imkanı sunacak…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Çocuklar gelir, oralarda yatar, koşar, yuvarlanırlar ve bu çok daha farklı bir kaynaşmayı, sevgiyi arttıracaktır, muhabbeti arttıracaktır, birbirinin derdiyle dertlenmeyi arttıracaktır ve bu tarihin yeniden inşallah bir dirilişi, geri dönüşü olacaktır; bunu başarmamız gerekir diye düşünüyorum. Ve o komşuluk ilişkilerini arttırma noktasında bize ayrı bir heyecan kazandıracaktır, onun için 94 ruhu, bunu özellikle diyor ve bunu savunuyorum.

S.K: Efendim, şimdi TRT World’de bir proje çalışması yapıyoruz, Japonya’da tek başına ölen insanların defin işlemlerini yapan bazı kuruluşlar var. Yani yalnızlık, bireysellik o derece ilerlemiş ki, insanlar tek başına ölüyorlar ve sırf bunun için de devlet bazı sivil toplum kuruluşlarına destek veriyor, sosyolojik bir çözülme de var. Yatay mimari zannediyorum bu anlamda toplumsal dayanışmamızı da artıracak bir tedbir olacak bu modern hayatta.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: O dediğiniz sıkıntıyı bir defa kesinlikle ortadan kaldıran bir anlayış. Hele hele arazi, arsa bu noktada bu işe müsaitse, oralarda zaten bu çok daha rahat yapılacaktır.

Allah rahmetsin, mimar Turgut Cansever Hocamız vardı, o, dikey mimariye çok ama çok karşıydı. Yani belediye başkanıyken onunla zaman zaman bir muhabbetimiz olurdu, o bu konudaki hassasiyetlerini anlatırdı ve bununla ilgili de yaptığı çalışmalarda bunu hep görürdük. Mesela şimdi ibadethane, çarşı, okul, bunları merkeze alan, kamusal hizmet binalarıyla beraber bir planlama olayı farklı bir şehircilik ortaya koyacaktır. Ve etrafında gelişen bir yatay mimari, bu çok önemli...

Bunu yaptığınız zaman, bir de oradaki güzelliği, hele hele geçmişteki mimari üslubu orada kullanacak olursanız ki ben bu konuda biraz Selçuklu mimarisine hakikaten sevdalıyım, hastayım, onunla bir başka güzellik... Mesela oranın yerel malzemeleri vardır, taş olarak olsun, yani böyle kuru sıva atmak suretiyle değil. Şimdi mesela bizim birçok yerde hakikaten farklı yerel malzemelerimiz var, mermerinden tutunuz da o dış cephelerde kullanılan malzemelere varıncaya kadar, onlar ona ayrı bir güç katıyor.

S.B.A: Efendim, şu anda bulunduğumuz yerden 15 Temmuz Şehitler Köprüsü de bakın, siz de izliyorsunuz, müthiş görünüyor gerçekten. İzleyicilerimize de ara ara bu görüntüleri ekranlarına getiriyoruz. Efendim, şimdi manifestoda bizim çok dikkatimizi çeken bir başka önemli konu başlığı da şehirli hakları bildirgesi. Bunu biraz daha açmanızı rica edeceğim. Şimdi nüfusunun büyük bir oranı şehirleşmiş bir Türkiye’den bahsediyoruz, bir yandan da ‘gönül belediyeciliği’ kavramını da manifestoda yine görüyoruz. Nasıl olacak, yeni bir şehircilik anlayışından mı bahsediyoruz, nereye gidecek?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi burada tabii o şehri oluşturan halkın da içinde olduğu bir meclisin oluşması, belediyelerimizin bu noktada şöyle seçici davranmak suretiyle orada yaşayan insanlardan oluşan ve zaman zaman onları biraraya getirmek suretiyle bir şehirli hakları bildirgesi hazırlaması.

Bu, iki aşamalı olabilir.  Birinci kısım, mesela tüm bu noktada şehirlerimizi ve şehirlilerimizi kapsayan bir genel haklar bildirgesinden ibaret olabilir. İkinci kısımda ise her şehrin ve bunun yanında belediyenin kendi özel şartlarını ifade eden karşılıklı sorumluluklar, haklar ve yükümlülükler yer alabilir. Yani bunları böyle kapsayan böyle bir adım atıldığı takdirde, Türkiye için, şehirlerimiz için, özellikle de büyük şehirlerimiz için çok önemli bir adım olacaktır. Ve ondan sonra belediyelerin ufku bu noktada genişleyecek, sadece Türkiye için değil, inanın dünya için burası örnek alınan bir yer haline gelecektir.

Biliyorsunuz, 95 filandı, Habitat-2 Toplantısı oldu İstanbul’da. Hatibat-2 toplantısında ben belediye başkanıyım ve şu andaki Cemal Reşit Rey, o zaman ora spor sergi sarayıydı, ben onu o zaman Kültür Turizm Bakanlığı’mıza devretmiştim. Çünkü mali noktada durumumuz iyi değildi, çünkü ben 2,5 milyar dolar borçla o zaman devraldım İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni. Ama devrederken hem bütün yatırımları yapmanın yanında 1 milyar 250 milyon dolar borçla devrettim, böyle de bir çalışmamız oldu. Ve Habitat-2 Toplantısı orada yapıldı, sonunda bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Sonuç bildirgesinde İstanbul, Habitat-2’ye göre dünyanın en temiz örnek şehri olarak orada kayda girdi.

Şimdi bu bir şeyi gösteriyor, geldiğimizde çünkü işe oradan başladık, dedik ki, temizliği biz öne çıkaracağız ve bu temizlikle beraber de dünyada örnek bir şehir haline geleceğiz. Bir taraftan bizim medeniyetimizde, dinimizde ‘temizlik imandandır’ diyeceğiz, ee, ondan sonra temizlik diye bir şey olmayacak; olur mu? Temizliği bizden onların görmesi, öğrenmesi lazım, onun da gereğini yapmamız lazım. Biz de bunu yaptık ve Habitat’da o noktada hakikaten hakkımızı verdi ve bunu sonuç bildirgesine de koydu. Ve o gün, bugündür İstanbul hakikaten genelinde bu işte o başarıyı sürdürüyor. Çünkü dünyada öyle şehirler biliyorum ki, rezillik, yani gitmediğim, görmediğim böyle bu tür şehirler artık çok az, ama bakıyorum ki temizlik noktasında…

S.K: Gelişmiş ülkelerin, özellikle mesela metropolleri, New York gibi, Paris de öyledir, mesela New York metrosuyla İstanbul metrosunu karşılaştırdığımızda, bazen Amerika’dan misafirlerimiz geliyor kanalımıza, şok oluyorlar İstanbul’da metro kullandıkları zaman. Yani temizlik noktasında kıyaslanamaz bir durumdayız.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Onlar için artık o tali mesele haline geldi temizlik filan, hiç umurlarında değil, ama bizim için bu asli mesele, tali değil. Mesela ben Karayolları’nı bu konuda çok sıkıştırıyorum zaman zaman. Ama vatandaşımızın da bu konuda hassas olması lazım. Giderken bakıyorsun, diyelim İstanbul’da da, kara yollarında da pet şişeyi içiyor, yolun kenarına atıyor. Yahu bizim mayamızda böyle şey yok, bunu yapmamalısın, yapamayız. Çünkü bu şehirler bizim, bu kara yolları bizim. Yani eğer biz buralarda bu temizliği başkalarına göstermezsek bu olmaz.

Allah rahmet etsin, rahmetle kendisini anacağım, Mahir İz Hocamız vardı, bir gün bir sohbetinde, çok ilginç, bir arkadaşıyla beraber Saraçhane kemerinden Unkapanı’na doğru iniyorlar. İnerken sohbet ederken, önde giden birisi, televizyonları başında bizi izleyenlerin de affına sığınıyorum, affederseniz yere tükürüyor. Yere tükürünce, o da, ‘Bak bu yaptığı var ya, bu kul hakkıdır. Arkadan gelen birisi burada bir iç geçirse, işte bu kul hakkıdır’ diyor. Yani bizim dinimiz bu kadar hassas, buna müsaade etmiyor. Hele hele sen şimdi kalkıp sigarını içeceksin, izmaritini atacaksın, sigara paketini atacaksın, pet şişeyi atacaksın; bunların hepsi kul hakkı yahu. Çöpçünün görevi doğal pisliği temizlemektir, onun dışındakileri değil. Ama şimdi durum böyle mi?

Şimdi ‘sıfır atık’ projesi, sağ olsun eşim de o işin başlatanı durumunda oldu. Şimdi sıfır atıktaki olay nedir? İşte budur. Şimdi sıfır atıkta, tabi ki organik malzemeler var, inorganik malzemeler var, bütün bunların yanında işte diğer poşet gibi vesaire, bunlar var, şimdi bunların hepsinin bizde tasnifi yapılmıyordu biliyorsunuz.

S.B.A: İlk uygulayıcılarından biri bizim kurumumuz oldu biliyorsunuz, alıştık, çok uzun zamandır biz artık ayırıyoruz, plastiği ayrı, kağıdı ayrı. İlk uygulayıcılarından biri de TRT’de oldu.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Onun için ayrıca tebrik ederiz tabi TRT’yi. Ama Silahlı Kuvvetlerimiz de bu işe hemen anında onlar da girdi. Yani eşim, Genelkurmay Başkanımız şu anda Savunma Bakanımız Hulusi Paşaya bunu söyledi ve hemen onlar da Silahlı Kuvvetler’de buna girdiler ve devletin kurumlarında bu başlamış oldu. Tabii bununla beraber şimdi bu atıkların bu şekilde ayrışması bize birçok şeyi kazandıracak. Nedir? Zaman içerisinde özellikle bundan enerji üretimini de.

Mesela belediye başkanlığım döneminde biz bu vahşi depolamayı, -Ümraniye vahşi depolamaydı, o vahşi depolamada orası patladı, 39 kişi öldü- ben orayı spor sahası, spor tesisleri haline getirdim, orası o hale geldi, şimdi orası spor tesisleridir. Yani CHP’den o halde kaldı, biz de bu hale getirdik; aramızdaki fark bu. Şimdi bu sıfır atıkla da başlayan bu süreçte ki sürekli olarak gündemde tutuyoruz ki kazanımımız burada fazla olsun, yani enerjiden tutunuz enerji dışı, mesela kompost gübre buradan üretilir. Yani gübre olayı çok önemli…

S.B.A: Hem ekonomiye katkısı olacak, hem de çevreyi kirletmemiş olacağız.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet. Parklar, bahçeler vesaire, bunları kalkıp da özellikle suni gübreyle gübrelemesini yaptığınız bunun birçok tehlikeleri var, hastalıklar açısından vesaire. Ama burada kompost gübreyle bunu yaptığınız zaman, tam aksine hem bu tür tehlike yok, hem buraların da gelişmesi çok daha farklı olacaktır.

S. K: Efendim, siyasetle gündemimize devam edelim. 15 Temmuz sürecinden sonra siyasette ittifaklar dönemi başladı, AK Parti’yle birlikte MHP beraber siyasi alanda bir ittifak sürecini başlattılar. Bu anlamda seçim de yaşandı, gelinen noktada zaman zaman zorluklar da oldu, fakat liderlerin devreye girmesiyle, hem sizin, hem Sayın Devlet Bahçeli’nin devreye girmesiyle bu ittifaktaki zorluklar da aşıldı. Cumhur ittifakının harcında ne var? Bu ittifakla seçime gidiyorsunuz, cumhur ittifakı olarak seçim gidiyorsunuz, bu ittifak gelecekte de devam edecek mi?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Çok teşekkür ediyorum, bu soru gerçekten toplumumuz içerisinde de hakikaten değerlendirme noktasında oluşturulan diğer ittifaklarla farkı açısından çok çok önemli. Tabii burada 15 Temmuz olayının şöyle bir ortaya konması lazım; 15 Temmuz’un ruhunda ne var? 15 Temmuz’un ruhunda gerçekten milliyetperver, vatansever olanlarla, milletin düşmanı olanların, bu vatanın düşmanı olanların mücadelesi var.

Ve bir Cumhurbaşkanı olarak o akşam İstanbul’a indiğimde, tabii bir taraftan F-16’lar üzerimizde gidiyorlar, öbür taraftan helikopterler gidip-geliyorlar. Ve bu arada tabii havalimanındaki kule ele geçirilmiş, fakat sağ olsun o zaman İstanbul Emniyet Müdürü ve Valimiz süratle o kuleyi boşalttılar ve kuleyi boşaltmak suretiyle biz yere indik.

Mesela pilot bana o zaman ‘Şu anda inişimiz riskli olabilir’ dedi. Biz tabii tur atıyoruz, ben çünkü son ana kadar İstanbul’a mı, Ankara’ya mı gideceğimizi pilota söylemedim. Dedim ki; ‘Sen şöyle Biga’ya kadar bir git bakalım, ondan sonra ben sana nereye inmemiz gerektiğini söylerim.’ Tabii aslında kendi hafızamda hesabımı yaptım ve tam oraya geldik, tabii ben İstanbul deyince pilot dedi ki; ‘böyle bir sıkıntı olabilir.’ Dedim, ‘Bindiğimiz uçak bir defa iniş ve kalkış noktasında çok rahat, seri hareket edebilen bir uçak, dolayısıyla senin bunu başarman lazım.’ Dedi; ‘Piste bir kamyon koymuş olabilirler veya farklı araçlarla orayı kapatmış olabilirler.’ Dedim, ‘Artık sen aydınlatmanla vesairenle bunu çözeceksin.’ Tabii artık benim kararlılığımı görünce de pilot bunu yaptı. Tabii indik, indik ama üstümüzdekiler dolaşıyor F16’lar, helikopterler falan.

Fakat çağrımıza halkım, milletim hakikaten olumlu cevabı vererek havalimanını zaten doldurmuşlardı. Ben de tabii eşim, Berat Bey, kızım, torunlarım, onlar da yanımdalar, beraberce indik. Şimdi o andaki haletiruhiyeyi sizler düşünün. Ama 23:15’te de Bay Kemal meğerse havaalanına gelmiş, o da tankların arasından geçip Bakırköy Belediyesi’ne gitmiş, ben bilmiyorum, sonradan öğreniyoruz böyle böyle diye. Dediler ki; ‘Bay Kemal geldi ve buradan çıktı.’ Daha sonra da aldık ki bilgiyi Bakırköy Belediyesi’nden bütün gelişmeleri takip ediyor. Çünkü yanılmıyorsam 01:15 gibi filan biz de oraya geldik. Tabii daha sonra kendileri diyor ki; ‘Benim haberim olsaydı ben beklerdim.’ Biz çağrımızı, davetimizi filan yaptık, bütün halk orada. Ve o andan itibaren zaten bir şey başladı, yani o gecenin katılımcıları AK Parti tabanıyla Milliyetçi Hareket Partisi tabanıdır. Çünkü bu işi bir milli ruhla yaptılar. Şimdi ben her zaman bir şey söylüyorum özellikle, bizim Milliyetçi Hareket Partisi’yle azami müştereklerimiz var. Ama diğerleriyle bizim böyle bir müştereğimiz yok.

S.B.A: Efendim, bu seçim için bir beka meselesi bakış açınız var.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi ona geleceğim. Şimdi diğerlerinin ise birbirleriyle inanın, bırakın azami müştereklerini, CHP’nin HDP ile azami müştereği olabilir; ama ne İyi Parti’yle, ne Saadet’le böyle bir birlikteliğinin olacağına ben ihtimal vermiyorum. Ama çıkar hesapları onları biraraya getirmiştir. Onun için de Sayın Bahçeli biliyorsunuz onlara ‘zillet ittifakı’ diyor, ben de onlara ‘illet ittifakı’ diyorum. Ama bizimki cumhur ittifakıdır. Cumhur olarak bu milletin geneli ve biz burada hayırda ittifak etmişiz, burada bütünleşmişiz, burada bir olmuşuz, beraber olmuşuz. 7 Ağustos’tan itibaren başlayan bir ittifak bu.

7 Ağustos’ta beyefendi oraya Bay Kemal nasıl geldi biliyor musunuz? Ben kendisini davet ettim, önce gelmiyordu ve gelmeyeceğini de bildirdiler ve son anda Cuma akşamı döndüler. Demek ki çok baskı yapıldı kendisine ve o mahfillerin yaptığı baskı neticesinde son anda geleceği bildirildi; bunu da herkesin bilmesi lazım. Ve ondan sonra da zaten bizim o Yenikapı ruhuna ters hareketler etmeye başladı. Bunu da milletimin bilmesi gerekir diye açıklıyorum.

Ve şimdi de biz tabii ki bu cumhur ittifakını ülkemizin bir beka meselesi olarak görüyoruz ve burada bir ortak beka kaygımız var. Bu ortak beka kaygımızla birlikte gelecekle ilgili müşterek birçok değerlerimizi ortaklaşa ortaya koyabiliyoruz. Ve diyorum ki; bizim bu ittifakımız, temennim ve duam odur ki; inşallah pazara kadar olmaz mezara kadar olur. Çünkü bizim birliğe, beraberliğe her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var. Yedi düvel, dikkat edin, Türkiye’ye karşı mücadele veriyor. İşte bu mücadelede pes etmememiz lazım. Bu mücadelede biz asla kayba uğramamamız lazım.

S.K: Efendim, diğer tarafta Cumhuriyet Halk Partisi ve İyi Parti’nin bir ittifakı var. HDP aday göstermeyerek bu ittifakın bir parçası oluyor, bazen de Saadet Partisi bazı bölgelerde yine bu ittifakın parçası oluyor. Şimdi HDP demişken, geçtiğimiz günlerde HDP aday tanıtım toplantısında PKK’lı teröristler için bir saygı duruşu faaliyeti yapıldı, öyle söyleyelim. Nasıl değerlendiriyorsunuz HDP-PKK ilişkisini bu anlamda?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi Serdar Bey, burada her şeyi çok açık konuşalım, hiçbir şeyi gizlemenin anlamı yok. HDP eşittir PKK’dır, eşittir YPG, eşittir PYD; hiç sağa-sola bunu saptırmanın anlamı yok, gerçek ortada. Bunu zaten başlarındaki kişiler kendileri açık açık söylüyorlar. Ve bütün bunlarla beraber dikkat edin bunlar kongrelerinde bile ne bayrağımızı asmışlardır, ne İstiklal Marşı’mızı söylemişlerdir. Bizim kültürümüzde derneklerin, resmi kurumların bu tür şeylerinde İstiklal Marşı’nı okumak zillet midir, o şereftir yahu. O şeref de şerefli olanlara yakışır. Biz şu anda İstiklal Marşı’mızı bu gururla, bu onurla bugüne kadar okuduk, bayrağımızı da bugüne kadar ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, / Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır’ diyerek her zaman gönlümüzde, gönderimizde taşıdık, taşımaya da devam edeceğiz.

Ama diğerlerinin böyle bir derdi yok. Zorla, korku belasına bakıyorsunuz şimdi işte bir tane bayrağımızı ufak bir tane tek gelip kongrelerde salona bazen birileri herhalde uyarırsa asıyorlar, ama diğerlerinin böyle bir sıkıntısı var ve böyle bir şeyi yapamazlar, yapmazlar. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bunlarla beraber olması zaten anlatılır gibi değil. Hele hele tabii İyi Parti’nin, Saadet Partisi’nin bunlarla beraber böyle iş tutması, o da tabii izahı mümkün olan değildir.

S.K: Evet, özellikle Saadet Partisi ve İyi Parti’nin böylesi bir ittifakın içinde olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: O pazarlıktan kaynaklanıyor tabii. Buradaki çıkar da pazarlıkta eğer menfaatler iyi derecede ortaya çıkıyorsa, oradan bir şeyler koparabiliyorlarsa oraya gidebiliyorlar tabii.

S.K: Gelecekte değişir mi sizce efendim bu pozisyon, İyi Parti ve Saadet Partisi?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii geleceği ancak Allah bilir. Gelecek hakkında bizim kalkıp da herhangi bir bu noktada hüküm vermemiz mümkün değil.  

S.B.A: Efendim, buradan şimdi tabii en önemli konularımızdan biri ülke olarak Suriye meselesine gelmek istiyoruz. Fırat’ın doğusuna bir operasyon hazırlığı var. Öncelikle bu operasyon hazırlığı ne durumda, onu öğrenmek istiyoruz. Ve sizin o artık aslında alametifarika olan ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ sözünüz var. Bir yandan da parametreler Suriye’de gerçekten sürekli değişiyor, masalar yeniden kuruluyor, satranç yeniden kuruluyor, yapılıyor. Dolayısıyla şimdi Amerika’nın Suriye’den çekilme kararı... Bütün bunları sizinle değerlendirmek istiyoruz, ama önce Türkiye’nin aslında başından beri ‘ben sınırımda bir terör koridoru kurulmasına izin vermeyeceğim’ hassasiyeti vardı. İsterseniz gelin hep birlikte Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonunda neler başarıldı, bir izleyelim, onun üzerine değerlendirmelerinizi alacağız.  

(VTR gösterildi.)

S.B.A: Efendim, izledik hep birlikte, amaç; sınır hattını terör örgütünden tamamen temizlemek. Sayın Cumhurbaşkanım, bugün TRT Haber ekipleri ve TRT Word ekipleri de sahada an be an haberler hazırlıyorlar, röportajlar yapıyorlar, bugünkü özel yayınımız için de TRT Haber ekipleri Cerablus’ta sokağa çıktılar ve orada yaşayan halka mikrofon uzattılar. Yani hayatları nasıl değişti, Türkiye nasıl yardım elini uzattı, bir onları hep birlikte isterseniz izleyelim.

(VTR gösterildi.)

S.K: Efendim, Fırat Kalkanı, ondan sonra Zeytin Dalı, Cerablus, El Bab, Dabık, sonra da Afrin, buralar özgürleşti, DAEŞ’ten ve YPG’den kurtarıldı. Şimdi geri dönüşler başladı, yüzbinlerce Suriyeli geri döndüler, önümüzdeki süreçte de bunların devam etmesi öngörülüyor. Bundan sonra Türkiye, Suriye, özellikle Kuzey Suriye politikasını nasıl şekillendirecek? Çünkü hem Suriyelilerin kendi vatanlarına dönmesi açısından önemli bir durum, hem de Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini koruması açısından önemli bir durum. Kuzey Suriye stratejimiz nasıl olacak?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Öncelikle az önce ekranda da izlediğimiz gibi, tabii Türkiye’nin kuzey Suriye politikası, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve bu noktada siyasi birliğini esas alıyor. Yani biz Suriye halkının dağılıp parçalanmasından yana değiliz. Ne yazık ki tabii şu anda koalisyon güçlerinin böyle bir derdi, böyle bir hesabı yok. Fakat biz gerek Rusya, gerek İran, bu noktada Soçi’de başlayan, Ankara’da devam eden, Tahran’da devam eden bütün çalışmalarda buna çok çok ciddi kararlı bir vurgu yaptık.

Hatta hatta şu anda bulunduğumuz mekandaki İstanbul Zirvesinde de burada yine aynı şekilde Rusya, Türkiye, Fransa, Almanya dörtlü zirvesinde de buna yine vurgumuzu yaptık. Bir defa bizim için şuradaki gördüğünüz gibi Ayn el-Arap’tan Kamışlı ve Doğu’ya doğru giden bu koridoru biz özellikle güvenli bölge olarak ele alıyoruz. Bazıları bunu ‘tampon bölge’ olarak da değerlendiriyor. Ve bunun –ortalama olarak söyleyeceğim- derinlikleri Sayın Trump’ın da ifade ettiği gibi 30-32 kilometre, bu bazı yerlerde biraz fazla, bazı yerlerde daha az olabiliyor, ama burayı aslında terör koridoru olarak PYD-YPG bunları kullanmak istediler. Biz tabii gerek Cerablus, El Bab harekatıyla, gerek Afrin operasyonlarıyla bu işi ortadan kaldırmış olduk. İdlib’de bunun çok daha sağlam bir zemine oturtmuş olduk. Eğer İdlib’de de bu kararlı duruşumuz olmamış olsaydı, en az 300-400 bin İdlib halkı da nereye gelecekti?

S.B.A: Sınırımıza yığılacaktı.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Veyahut da biz de sınırı açmak zorunda kalacaktık, içeri girecekti.

S.K: Efendim, uluslararası ilişkilerde diplomasinin artık çalışmadığına dair bir kanaat oluşmuşken küresel düzeyde, bir anda İdlib’de akan kan durdu sizin ve Sayın Putin’in diplomatik bir ilişki tesis ederek, bir İdlib mutabakatı tesis ederek yapmış olduğunuz bir anlaşma neticesinde. Bu, uluslararası ilişkiler literatürüne de girdi. Şu anda İdlib’de durum nedir, bu devam ettirilen bir süreç mi, nereye kadar devam ettireceğiz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda bu süreç kararlı bir şekilde devam ediyor. Buradaki bütün mesele, şimdi bakınız şurada Münbiç var, sıkıntı burada. Münbiç’in asıl halkı yüzde 85-90 Arap’tır. Fakat burada öyle operasyonlar yapıldı ki burada Münbiç’in asli yapısı bozuldu.

S.B.A: Tüm demografik yapıyı tersine çevirdiler.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tersine çevirdiler ve buraya kim girdi? PYD-YPG, bunlar girdi, yani PKK girdi. Şimdi biz de diyoruz ki, ta Obama o zaman bana söz verdi, dedi ki; biz burayı bunlardan boşaltacağız.

S.B.A: Fırat’ın doğusunu?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Fırat’ın doğusundan bunlar gidecekler, yani şuradan çıkacaklar, bu tarafa gelecekler. Peki, böyle bir şey oldu mu? Olmadı. Sayın Trump geldi ve Sayın Trump’la da biz bunu konuştuk, o da bunu yapacaklarını söylediler. O zaman Tillerson vardı ve bir yol haritası noktasında bazı adımlar atıldı.

S.B.A: Ortak devriyeler söz konusuydu.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet. Ve bu daha sonra ‘öyle bir adım atalım ki bir yol haritası da belirleyelim, bir takvim belirleyelim’ dendi ve bunun için 90 günlük bir takvim gündeme geldi, yani 90 gün içinde bunu göreceksiniz dendi. Peki, böyle bir şey oldu mu? Ne yazık ki bu olmadı. 90 gün artık 6 ay oldu, 7 ay, 8 ay, 9 ay oldu, maalesef böyle bir adım olmadı. Şimdi ise sanki biraz emarelerini görür gibiyiz. Ve Münbiç’te şu anda diyoruz ki biz bunun etrafında gerek Rusya, gerekse biz buradaki devriye olayını bir çözüme kavuşturalım. Şu anda burada böyle bir adım atıldı.  

S.B.A: Efendim, Türkiye ilk önce Münbiç’te bu durumun çözülmesini mi istiyor, Fırat’ın doğusundan önce Münbiç’e mi odaklanacak?   

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Orası şu anda tabii aşiretler ‘ne olur bizi kurtarın’ diyorlar Arap aşiretleri ve adeta orası bir kilit nokta haline geldi, ciddi de bir nüfus potansiyeli de var. Ve bu aşiretlerin bu kaygısıyla birlikte de diyoruz ki; biz şimdi burada bu adımı atabiliriz ve Sayın Trump da bu konuda bir kararlılık ortaya koyuyor.

Rusya’yla yaptığımız görüşmelerde biliyorsunuz bizim şu anda bir heyetimiz Rusya’ya gitmişti ve döndüler. Bugün gerek heyetteki arkadaşlarla, gerekse Milli Savunma Bakanımız Hulusi Akar Paşayla bugün bir görüşme yaptık burada ve o görüşmelerde de şu anda olumlu bir gelişmenin olduğunu öğrendik. Temenni ederim ki, şimdi bu olumlu gelişmeyle birlikte buradaki bu örgütler burayı bir an önce terk ederler ve buranın kendi asli sahipleri hemen gelip topraklarına yerleşirler.

Bu bir şeyi sağlayacak, nedir bu? 300 bin civarında Suriyeli topraklarına döndü Türkiye’den. Şimdi buralar boşalınca buraların halkı da topraklarına dönecek. Ve böylece sürekli bizim topraklara buralardan geliş değil, geri dönüş başladı denecek. Biz şimdi bu atılacak adımla da bunun planlamasını yapacağız. İşte az önce gördüğünüz gibi nasıl okullarına kavuştular, nasıl hastanelerine aynı şekilde kavuştular…

S.K: Bir futbol ligi de kuruldu, maç yapıyorlar.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Aynı şekilde, evet Afrin’de bir futbol ligi orada kuruldu, o başlatıldı. Bütün bunlar tabii halkın kaynaşmasını, yeni heyecan meydana gelmesini de sağlıyor. Ve bu konuda biz kararlıyız, bu adımları atmaya da devam edeceğiz. Bütün mesele, şimdi 5’inde Washington’da Dışişleri Bakanımızın da katılacağı orada bir toplantı olacak. Ardından ayın 14’ünde işte bizim Soçi Zirvemiz var ve bundan sonraki süreç içerisinde de yine bu görüşmelerimizi peyderpey sürdüreceğiz. Temenni ederim ki en kısa zamanda aklıselim galip gelir ve herkes bulunması gereken yerde görevini ifa eder. Ama Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duymak suretiyle bu adımları atarız. Ve tabii Sayın Trump’ın da bu geri çekilme operasyonuyla ilgili olarak birileri burayı tabii kaşıma durumunda kalıyor. Tabii bunlar da süreyi ne yapıyor? Uzatıyor.

S.B.A: Çünkü Amerika’da farklı güçler de var...

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Var var...

S.B.A: Şimdi efendim, sorunuza geçmeden önce kısaca güvenli bölgeden bahsettik, aslında siz yıllar öncesinden bunu sıklıkla her ortamda dile getiriyordunuz. Belki o zaman bu noktaya gelinmiş olsa, bu kadar göç ve yıkım olmazdı…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Olmayabilirdi tabii.

S.B.A: Olmayabilirdi.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii... Bu Sayın Obama’nın dönemindeydi. Eğer bu güvenli bölge olayını o zaman gerçekleştirmiş olsaydık, hem bizim halkımızın huzuru yerinde olacaktı, niye? Bizim böyle bir sıkıntımız zaten yok diyecekti. Ama öyle oldu ki, 100’ün üzerinde biz de insanımızı ne yaptık, kaybettik. Zira buralara kadar bu terör örgütleri sızdı. Bunların asıl amacı, çok daha ileri gidiyorum; aslında şuradan başlayıp, yani en doğudan en batıya doğru Afrin’i filan da, onun da kuzeyinden Akdeniz’e inmekti. Ve terör örgütleri Afrin’de ne oldular? Baktılar ki olacak gibi değil Afrin’den çıkma kararı aldılar. Biz dik durmasaydık, orada biz o operasyonları sağlam yapmasaydık, o zaman bu terör örgütleri oradan Akdeniz’e ineceklerdi.

S.B.A: Evet, arkalarına bakmadan kaçtılar.

S.K: Efendim, Türk dış politikasında çok yönlülük görüyoruz. Bir tarafta Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Fırat’ın doğusu için, Münbiç için bir temas zinciri yürütüyor, orada çeşitli mutabakatlar sağlanıyor. Batıya geldiğimizde, Türkiye-Rusya bu anlamda özellikle İdlib’de çok yakın bir çalışma içerisinde. Bu çok yönlü dış politika Suriye’de devam ettirilebilir mi? Biz Türkiye olarak bu çok yönlü dış politikayı hem Rusya’yla, hem Amerika Birleşik Devletleri’yle devam ettirme niyetinde miyiz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda tabii Suriye ile bizim alt düzeyde bu dış politika yürütülüyor. Bu birçok yerde, diyelim ki istihbarat örgütleri bu noktada illa liderler ne yapıyorsa biz de onu yaparız havasında olamaz. Liderler kendileri birçok yerde devreden çıkar, ama ne yapar? Kendi istihbarat örgütünü bu noktada ilişkileri, münasebetleri sürdürmesi bakımından bunu kullanır, değerlendirir. Niye? Öyle veya böyle düşmanınız dahi olsa ipi tamamen koparmayacaksınız. Olur ki o ip size bir zaman lazım olabilir.

Biz olaya bir siyasi tarihimiz açısından da baktığımızda bu geleneği değerlendirerek bakmak durumundayız, bakıyoruz. Ve şu anda da eğer biz Afrin’e girmişsek, İdlib’e girmişsek, El Bab’a, Cerablus’a girmişsek ve oralarda bu yatırımları, bu hizmetleri yapıyorsak, birilerinden bir şey gelecek diye değil 35 milyar dolar biz buralara yatırım yaptık. Peki, Avrupa Birliği bize 3+3 milyar avro söz verdiği halde bize ne geldi? Bizim bütçemize zaten 1 kuruş gelmedi. 1 milyar 750 milyon avro bizim uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla Kızılay’ımıza gelen yardımdır. Ama biz buna rağmen gelecek mi-gelmeyecek mi diye bakmıyoruz.

S.B.A: İnsani yaklaşımlarla...

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii, bütün yatırımlarımızı yine yapıyoruz, mesela DEAŞ’la mücadelemizi yaptık, El Bab’da 3 bin civarında DEAŞ’lıyı biz etkisiz hale getirdik. Şu anda hala mücadelemiz buralarda sürüyor. Nerede petrol var, nerede yok buna bakmıyoruz. Mesela şu anda burada öyle yerler var ki, burada ciddi manada petrol kaynakları var. Ama biz bu petrol kaynaklarından bize ne gelir-ne gelmez, onun üzerinde durmuyoruz. Örneğin, şurada mesela kuzeyde Ebu Kemal denilen bu bölgede, bu civarda, buralarda, Rakka, buralarda, bu civarlarda petrol yatakları var, yani güneye indikçe bunu görüyorsunuz. Ve buradan gerek terör örgütleri, DEAŞ ham petrol ilkel seviyede rafine ediyorlar ve bunları satıyorlar ve bunlar da şu ana kadar az bir rakam değil…

S.B.A: Önemli gelir kaynaklarından biriydi.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii, en önemli gelir kaynağı onlar. Yani 750 milyon dolar gibi yılda buralardan elde ettikleri gelir var.

S.B.A: YPG de aynı şekilde...

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Beraber, ortak bunların elde ettiği kaynak... Ve bütün mücadeleyi bunlar bu şekilde bugüne kadar yürüttüler. Farklı yerlerden de kaynakları tabii ki var. Ama biz tabii bütün bunlarla beraber kararlı bir şekilde bu mücadelemizi sürdüreceğiz.

S.B.A: Yani şimdiye kadar yaptıkları, yapacaklarının güvencesi olacak Türkiye’nin. Fırat Kalkanı’nda, Afrin’de, Cerablus’ta ne yaptıysa, halka nasıl uzandıysa, Fırat’ın doğusunda da böyle bir operasyon söz konusu olduğunda aynı şeyi yapacak...

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Biz her zaman yanında olacağız Suriye halkının. Ama dediğim gibi, Fırat’ın doğusunda Sayın Trump’ın ‘biz çekileceğiz, çekiliyoruz’ sözü var. Temenni ederim ki bunu kısa bir zaman içerisinde de hallederler. Çünkü biz tehdit altında yaşamak istemiyoruz, onun için de tehdidin emaresini gördüğümüz anda zaten her türlü hazırlığımız bizim var, gereği neyse bunu yaparız.

S.B.A: Efendim, belli bir süre konuşuldu mu, bir süre tahdidi, yani ‘kendi göbeğimizi kendimiz keseriz’ diyoruz ama…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi bu tür, yani savaş ortamı, muharebe vesaire bunlarda kalkıp da yani şu tarihte şu, şu tarihte şu konuşulmaz. Bak ne dedik? Münbiç’te 90 günde çıkacağız dediler, ama bakın o 90 gün neredeyse 9 ay oldu, 1 yıl oldu, çıkmadılar. Ama şu anda tabii niye çıkmıyorsunuz deyip de kalkıp da buraya operasyon yapacak durumda da tabii değilsiniz. Çünkü hepsinin bir maliyeti var, bunları da düşünmek durumundayız. Hem insan maliyeti var, hem de diğer maliyetler var.

S.K: Efendim, bizim için önemli meselelerden bir tanesi; YPG’ye verilen silahlar. Bunların sayısını ve adedini tam olarak bilemiyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nin bunları geri toplayacağına dair size Donald Trump’tan bir taahhütte bulunuldu mu?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bunların taahhüdünü bize yaptılar, ama şu anda biz adedini konuşmamıza gerek yok. Bildiğimiz bizim tek şey var, bizim istihbaratımızın verdiği; 23 bin tır bu bölgeye gelip girmiş olan Irak tarafından silah, araç-gereç, bütün bunlar bu bölgede. Bunların bütün çekimleri biliyorsunuz TRT, sizde de var, diğer televizyonlarımızda da var, buralardan bunları zaten izliyoruz. Ve yakalanan silahlar var. Bu silahlar tabii Amerikan silahları yoğun bir şekilde, çünkü bırakıp kaçıyorlar. Ve bir de piyasada bunun satışını yapıyorlar, mali imkanlardan-kaynaklardan bir tanesi de o. Onun için de tabii bu çok yaygın bir şekilde de sadece teröristlerde değil oradaki sivil halkın elinde de Amerikan silahlarını görmek mümkün.

S.B.A: Efendim, bu silahların ne olacağı da tabii en büyük merak konusu, bir de bu bahsettiğimiz güvenli bölgeyi boşalttıktan sonra Amerika, nasıl bir yapı dolduracak? Tabii sanıyorum en önemli, hassas olduğumuz konulardan biri de Türkiye olarak bu değil mi?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi bu güvenli bölgeyle ilgili olarak tabii en önemli şeylerden bir tanesi de sizin dediğiniz gibi o. Şimdi burada bakın şu Cerablus, buradan geliyoruz ta Irak’a kadar bu bölge. Şimdi biz bu bölgeyi bir defa bize vermelerinin gereğini söylüyoruz. Ama şimdi orada öyle şahinler var ki, onlar da diyorlar ki; ‘burayı Türkiye’ye vermek doğru değil, burayı biz veyahut da belirleyeceğimiz koalisyon güçleri bunu yapsın.’

Biz bir defa koalisyon güçlerine güvenemeyiz. Geçmişteki tecrübelerimiz bunu teyit ediyor. Ne senin burayı güvence altına alacak bu kadar askerin var, ne de lojistik olarak bu kadar imkânın var. Bu konuda samimiyseniz, eğer biz madem ki NATO’da beraberiz, stratejik ortağız, o zaman bu desteği bize lojistik olarak siz vereceksiniz, burayı Türkiye’ye teslim edeceksiniz, buranın güvenliğini, her şeyini biz o zaman zaten sağlarız. Ve bu güvenli bölgeyi de, tampon bölgeyi de biz sizlerle beraber yönetiriz, o ayrı, orada bir sıkıntı yok. Ama biz koalisyon güçlerine burayı terk edemeyiz, çünkü kendimizi bizim güvende hissetmemiz lazım.

S.B.A: Orada güvenlik amacıyla bulunan tek ülke zaten Türkiye. Efendim, şimdi tabii terör örgütlerinden bahsettik, Türkiye’nin gerçekten çok farklı terör örgütleriyle farklı yönlerde mücadelesi devam ediyor. İşte YPG-PKK’dan bahsettik, DEAŞ var bir yandan, bir yandan da tabii FETÖ terör örgütü. Şimdi FETÖ elebaşının Amerika’dan iadesine ilişkin Türkiye’nin girişimleri devam ediyor. Bu konuda Amerika’da bazı gelişmeler de söz konusu, mesela bir FBI’ın yürüttüğü incelemeden bahsedebiliriz. Bu anlamda geldiğimiz noktayla ilgili bilgi verebilir misiniz bize?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi tabii bu konuyla ilgili olarak da gerçekten Dışişleri Bakanlığı’mızın olsun, bizlerin ikili görüşmelerinde olsun, yani terörist başının Pensilvanya’da, bunun artık Türkiye’ye verilmesinin gerekliliğini defalarca biz kendilerine vurguladık. Çünkü başka şüpheler artık tezahür etmeye başladı. Bütün bu kendileriyle yaptığımız görüşmelerde bunu gündeme getirmemiz, orada FBI’ı devreye getirdi. FBI’ın şimdi bazı çalışmalarına bizler de tanık olduk. Temenni ederim ki FBI’ın bu çalışmaları neticesinde buradan artık bir karar çıkması sağlanabilir.

Fakat bunların tabii çok daha geçmişe dayanan Kongrede ayakları var, kimin? FETÖ terör örgütünün. Fakat FETÖ terör örgütüne gönül veren vatandaşlarımın hala bu hassasiyeti anlamamalarını anlamak mümkün değil. Bunlar adeta tapıyorlar, sıkıntı burada. Ve hakkında öyle eserler yazmışlar, hala yazmaya devam ediyorlar ki, yani bunu müceddid ilan ediyorlar, haşa neredeyse uluhiyet yüklüyorlar, böyle garip garip şeyler var. Bunu tabii bizim konuşmamız, bizim söylememiz belki bize biraz ağır olacak, zor olacak, ama artık bunu söylemek zorundayız ki buna hala böyle körü körüne inanan, arkasından giden, haşa tapan bu insanlar gerçekleri bir öğrensinler, takip etsinler ve ‘acaba’ sorusuna onlar cevap arasınlar. Çünkü biz artık bazı eserler-meserler önümüze getiriliyor, onları görünce biz şok oluyoruz. Şimdi bizim bu noktada Trump’la bundan sonra da yapacağım görüşmelerde yine kendisine bunları söyleyeceğim.

S.K: Trump’ın yaklaşımı nasıl efendim bu konuda, FETÖ dediğinizde ne anlıyor, kafasında bir şey oluştu mu?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii bu sorgulamayı biz ilerlettikçe Amerika’daki faaliyetler hep zora giriyor, dolayısıyla onlar da bu noktada biraz daha bizim yanımıza doğru kayıyorlar. Fakat biz tabii bunu yine işlemeye devam edeceğiz. Mesela dünyadaki birçok ülkede artık bunların lider konumundaki elemanlarını bize teslim etmeye başladılar. İşte en son Azerbaycan’dan yine çok çok önemli bir ismi bize sağ olsun İlham Aliyev kardeşim teslim etti, aldık, daha önce verilenler vardı.

S.K: Pakistan’da bazı gelişmeler var.

S.B.A: Kosova’da…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Aynı şekilde yine Kosova’dan 6-7 tanesi alındı ki bunlar düşünebiliyor musunuz oralarda hükümeti düşürebilecek hale gelmişler. Neyle? Para para para... Şimdi bir Soros neyle anılıyor? Parasıyla anılıyor. Adam parasıyla ülkelerde ne yapıyor, darbe yapıyor. Aynı mesele işte bizim meşhur Gezi olaylarının arkasında yine o var. Bunu biz söylediğimizde birileri çıktılar bunu farklı yere doğru kanalize ettiler. Ve illa Soros’un o işin içinde aktif kişi olarak olması şart değil onun maşaları var. O maşalara karşı da Türkiye’de savcılık, yargı harekete geçtiği zaman birileri rahatsız oluyor. Niye rahatsız oluyorsunuz? Olay bu, buraya dayanıyor.

Dolayısıyla figüranlarla uğraşma olayının yanında bir de arkada bu işin asıl sahibinin, perde gerisinde kimler olduğunu da lütfen görelim artık. Artık bizim 40 yıllık tecrübemiz de bize bir şeyler öğretti. Bakın biz FETÖ olayına 2010’dan sonra tam manasıyla vakıf olabildik, halbuki geçmişi itibariyle daha önceye dayalı biliyoruz; ama biz böyle olduğunu, bu şekilde bir ihanet içinde olmasını doğrusu hiç düşünmedik.

S.B.A: Efendim, tamamen temizlendi diyebilir miyiz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Hayır hayır, daha yapılacak çok operasyon var. Devletin içinde var, devletin çeşitli kurumlarında var, polisimizde, askerimizde, her yerde var, var oğlu var, onun için kolay değil. Yani bu adeta metastaz yapmış, bütün bünyeyi sarmış.

S.B.A: Sürekli yeni yöntemler buluyorlar, çünkü inkar politikaları var.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Buluyorlar.

S.B.A: Efendim, şimdi tabii özel yayınımızın başında söyledik, merak edilen çok konu var, askerlikle ilgili düzenlemeyi de az sonra soracağız. Ama bir de çok uzun süre hem Türkiye’nin, hem dünyanın gündemini meşgul eden Kaşıkçı cinayeti vakası var. Türkiye’nin bu konuda çok iyi bir sınav vermiş olduğu dünya ölçeğinde artık kabul edildi ve siz başından beri bu cinayetin ortaya çıkarılması konusunda ve uluslararası kamuoyunu ayağa kaldırma konusunda çaba sarf ettiniz. Şimdi son zamanlarda birtakım girişimler, ziyaretler de var. Bu konuda önümüzdeki günlerde ne bekliyorsunuz, yani ceset bulunabilir mi, açığa çıkarılabilir mi her şey?

S.K: Birleşmiş Milletler raportörü de geldi Türkiye’ye, çeşitli incelemelerde bulundu.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii Kaşıkçı olayı gerçekten ülkemizde cereyan etmiş bir olay olması hasebiyle bizi ciddi manada rahatsız eden bir olay. Her şeyden önce tabii 15 Suudi ajanının iki uçakla buraya gelmiş olması ve İstanbul’da tabii bir grubun daha önceden gelip bazı tedbirlerini alması, ikinci grubun ardından gelmesi… Cuma günü Sayın Kaşıkçı’nın oraya gittiğinde, ‘Salı günü de olabilir’ diyerek göndermiş olmaları, sonra Salı günü geldiğinde de malum operasyonun yapılmış olması.. Tabii eşi dışarıda bekliyor, eşini içeri, yani nişanlısını içeri almıyorlar, malum.

Ve tabii bütünüyle olaya baktığımızda ben iki şeye dikkat çekmek isterim. Bunun bir tanesi Adil Cubeyr, işi reddediyor, nereye atıyor topu? ‘Yerli işbirlikçilerle yaptık’ diyor, bu çok önemli. Peki, Veliaht Prens ne diyor? ‘Başkonsolosluktan çıktı, ayrıldı’ diyor. Şimdi yani kimsenin kimseyi aldatmaya hakkı yok. Başkonsolosluktan çıkmış olsa dışarıda nişanlısı bekliyor, nişanlısını alır beraber ayrılırlar. Dışişleri Bakanı Adil Cubeyr ‘yerli işbirlikçi’ diyor, peki yerli işbirlikçi ise kim o yerli işbirlikçi? Sen mademki yerli işbirlikçi diyorsun bunu biliyorsun, bunu söyle, isim ver, bunu vermiyor.

Her ikisini de bir kenara koyduk, ikisi de tabii ki yalan, aslı astarı yok; birisi Veliaht Prens, öbürü Dışişleri Bakanı. Kaldı ki sonra ne oldu? Dışişleri Bakanını görevden aldılar, biz üzerine üzerine gidince onu almak durumunda kaldılar. Şimdi burada bir şey daha var; biz tabii bunları dillendirdik, dillendiriyoruz. Ha bu arada onu da söyleyeyim; belki bu 22 kişinin içerisinden şu anda hayatta olmayanlar da olabilir ha, onu da söyleyeyim. Çünkü yargı kararları görmüş değiliz şu anda, bilemiyoruz.

S.B.A: Orada ne yapıyorlar bilmiyoruz.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bilmiyoruz.

S.K: Yargılama süreci, hatta infaz süreci, bunlar gizli yürüyor.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Sadece söyledikleri işte 22 kişi şu anda tutuklu vesaire bu tür şey söylüyorlar. Ama bu arada buna rağmen bazı duyumlarımız var, belki bazılarını da götürmüş de olabilirler, trafik kazası kurbanları falan da olabilir, çünkü sistem çok garip çalışıyor.

S.B.A: Evet, tam bir korku filmi gibi değil mi?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Aynen öyle… Şimdi burada bir başka durum var; tabii bizim özellikle dost bildiklerimizden, ‘peki bizi bilgilendirmeyecek misiniz’ diyenlere, biz tabii istihbaratımızın kapısını açtık ve onlara dinlettik.

S.B.A: Siz dinlediniz mi?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Dinledim, onlara da dinlettik.

S.B.A: Çok korkunç muydu, ne hissettiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Korkunç tabii, yani tahammül edilir gibi değil. Bunlar gerçekten kendi istihbaratçısı ‘bu bir felaket, bunlar morfinlenmiş’ diyor, kendi istihbaratçısı diyor bunu. ‘Bunu sağlıklı birisi yapamaz’ diyor. Zaten bu operasyonu yapanın adli tıp mensubu olduğu, bir yarbay olduğu belli. Şimdi bu operasyonun o olduğu ve ‘ben bu işleri, kesip-biçmeyi iyi bilirim’ diyor. Adli tıpta bu işler öyle ya. Ve bunu bu şekilde yaparken insanın hakikaten yüreği ağzına geliyor, bu ne vahşettir.

Ve bütün bu vahşet karşısında hala ben Amerika’nın sessizliğini anlayamıyorum. Biz bunu biliyorsunuz Amerika İstihbarat Örgütü CIA’e de dinlettik ve CIA’in Başkanı da Kongrede bunu anlattı. Benim İstihbarat Başkanım da Kongreden yanılmıyorsam 7 senatöre bunları anlattı. Biz istiyoruz ki her şey açığa çıksın, ortada bir vahşet var, bir cinayet var, niye gizliyorsunuz, neden gizliyorsunuz? Ve biliyorsunuz bizim de misafirimiz oldu, Senatör Graham Kaşıkçı cinayetinizi 2019 yılında Kongrenin gündeminde tutacağına bize söz verdi. Dolayısıyla çünkü Kaşıkçı cinayeti sıradan bir olay değildir.

S.K: Türkiye’de olması özellikle seçilmiş bir şey midir?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: O işin ayrı bir yönü. Ama şimdi Türkiye’de de eğer bu ülkenin Cumhurbaşkanı isem böyle bir vahşeti bizim ortaya çıkarmak da bizim üzerimize görevdir. Şimdi ben sorayım sizlere; bu iki tane uçakla gelenler, bu işin failinin kim olduğunu bilmez mi? Başkonsoloslukta olanlar bunlar. İşi bitirdiler, uygulamayı yaptılar, kaset de bizde, dolayısıyla ondan sonra da bunlar çıkıp gittiler. Dolayısıyla bu işin faillerinin kim olduğu da bu 15’in içinde, ilk gelen 15, ha planlamayla beraber 22’nin içinde. Dolayısıyla bunun cevabını vermeye bunlar mecburlar. Suudi Yönetimi bunun cevabını vermeye mecbur, bunu meydana çıkarmaya bunlar mecburlar eğer hassasiyetleri varsa. Kaldı ki Kaşıkçı da aynı zamanda bir Suudi vatandaşı. Ama biz tabii yani dünyada birçok darbe yapan zihniyetleri görüyoruz, yani Gezi olaylarını tezgâhlayanlar, Mısır’da darbeyi yapanlar, aynı şekilde Kaşıkçı’yı katleden zihniyetin bunlardan bir farkı yok, bunların hepsi de aynı.

S.K: Efendim, ekonomi başlığımıza geçelim istiyorum. Ağustos ayında Türkiye çok ciddi bir ekonomik saldırıya muhatap oldu, dolardaki dalgalanma. Fakat daha sonra alınan tedbirlerle şu an gelinen noktada doların 5.2-5.1 seviyelerine düştüğünü görüyoruz. Enflasyonda da bir dizginlenme söz konusu. 2019 ekonomik öngörüleriniz neler olacak?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi bize biliyorsunuz bu ekonomik alandaki saldırı ilk değil. Bize bu saldırının bir benzerini geçmişte de yaptılar, işte 2008’de filan yaptılar. Biz onları da yine aldığımız başarılı tedbirlerle falan, hatta benim o meşhur biliyorsunuz ‘teğet geçecek’ sözüm vardı ve bizi hiç rahatsız etmeden geldi geçti.

Şimdi ben tabii buradan halkıma özellikle seslenmek istiyorum; bir defa biz bu ülkede görevi üstlendiğimiz zaman Türkiye’nin milli geliri neydi, şu anda Türkiye’nin milli geliri nedir, buna bir baktığımız zaman nereden nereye geldiğimiz ortada. Kişi başına milli gelirin 3500 dolar olduğu bir ülkeyi biz bir ara biliyorsunuz 11 bine kadar çıkarttık. Şu son dalgalanmada 10 bin küsur dolarda, 2017 sonu itibariyle söylüyorum. Dolayısıyla biz bu noktada 10602 dolar gibi bir seviyeyi yakaladık. Tabii enflasyonda da yüzde 7’lere falan düşmüştük, ama faiz oranları da 4.6’daydı, buralara kadar düştük.

Daha sonra tabii bu Gezi olaylarıyla bir tırmanma söz konusu oldu ve çift haneliye enflasyon çıktı. Şimdi de son gelinen aşamada malum politika faizi 24, enflasyon da 20 filan, bu noktaya düştü. Temennim o ki; tabii şu anda Merkez Bankası’nın bazı açıklamaları var, işte Hazine ve Maliye Bakanı’mızın yaptığı açıklamalar var, bu açıklamalar inşallah tahmin olmaktan öte gerçek hale gelir.

Ama Türkiye olarak benim düşündüğüm şey şu: Biz ekonomide ayakları yere sağlam basan bir ülkeyiz, hayali değiliz. Ayakları yere sağlam basan bir ülke olarak da yatırımlarımızla bir defa yolumuza devam ediyoruz. Yatırımlarda durmak diye bir şey yok. Bakın şu anda Borsa İstanbul ciddi manada adeta pik yaptı, yani 100’ün üzerinde, 104 filan, buralara kadar tırmandı, şimdi bunlar önemli şeyler. Demek ki dünya gidecek yer olarak yine nereyi görüyor? Türkiye’yi görüyor ve buraya geliyor.

Bunun yanında da bizim ihracatımıza bakıyoruz, göreve geldiğimizde 36 milyar dolar ihracatımız varken, şu anda ihracatımız bizim hamdolsun 168 milyar doların üzerine çıktı. Yani, sizde bir güç varsa, potansiyel varsa bunu yaparsınız. Bu bir artışın olduğunu gösteriyor. Ve bu konudaki kararlı yükseliş devam ediyor.

Büyümeye bakıyoruz, yani bizim 2003-2017 yılları arasındaki büyüme oranımız 5,9 civarındaydı. Şimdi bunu korumak veya bunun biraz altında da olsa, böyle bir durumda bile olsak, bu büyümemizin de devam ettiğinin bir alametifarikasıdır. Ve ben büyümede de geri gideceğimize ihtimal vermiyorum. Çünkü savunma sanayinde filan da biz çok ciddi atılımları şu anda Türkiye gerçekleştiriyor. Savunma sanayi, gerçekten bir ülkenin ekonomisinde adeta ona pik yaptıran sektörlerdir. Ve burada hani o beyaz yakalı dediğimiz beyin takımları var ya, onlar var.

Siz eğer dışarıya ithalle para aktaracaksanız, onu siz ithalle değil de bunu bizzat kendiniz yapıyor da bunu üretiyorsanız ki bizim şu anda savunma sanayinden elde ettiğimiz rakamlara baktığımız zaman, 2 milyar doların üzerinde savunma sanayi ürünlerinin ihracatından elde ettiğimiz imkânlarımız var ve biz bu nokta da yine çok çok önemli bir noktadayız.

Daha önemlisi, turizmde bizim bir defa şu anda sadece 40 milyon yabancı turist, 6 milyon da yerli turist dışarıdan Türkiye’ye gelmek suretiyle 46 milyonla 2018’i böyle kapadık. Ve mali noktada da yine 30 milyar dolar turizmden bir gelir elde ettik. Bunlar da yine Türkiye’nin nereden nereye geldiğini gösteriyor. İstihdamda da, yani 33 milyona yaklaşan iş gücü arzıyla tarihimizin en yüksek rakamına ulaştık. Ve bunların bence artarak devam edeceğine inanıyorum.

Turizmdeki bu patlamayla da mevsimlikteki kaybımızı peyderpey orada da azaltacağız, telafi edeceğiz. Turizm bu noktada da önem arz ediyor, biz artık eskiden olduğu gibi turizmi değerlendirmiyoruz; şimdi bizde sağlık turizmi var, kış turizmi var, yayla turizmi var, eğitim turizmi var, kültür turizmi var. Yani turizmin neredeyse bütün alanlarına, mesela şimdi sporda bile ara mevsimde geliyorlar buralarda kamp yapıyorlar, Antalya’da kamplar yapılıyor vesaire, bütün bunlarla turizm devamlı çeşitlendiriliyor. Sağ olsun bizim şu anda Kültür Turizm Bakanımız işin içinden de gelen bir arkadaşımız olduğu için, o da tabii bu noktada hem işi bereketlendiriyor, hem diğer yönüyle de artık yani ucuz turizm anlayışı değil…

S.B.A: Para harcayan ve bilinçli…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bu. Mesela şimdi turizmde neredeyse 6 milyona falan Rus turist çıktı, bu rakamı yakaladı ve bir numaraya çıktı, Almanya şimdi ikinci sıraya düştü. Ve Rus turistler de Türkiye’yi gerçekten seviyorlar, bunlar ayrı bir tabii kaynaşmayı da getiriyor.

S.B.A: Önümüzdeki yaz da muhtemelen daha da artacak. Efendim, az sonra askerlikle ilgili düzenlemeyi de size soracağız. Bu soruyu yöneltmeden önce, ekonomi başlığından gitmişken hem siyasetin gündeminde olan, hem de vatandaşın doğrudan cebini ilgilendiren önemli bir konu var, gıda fiyatlarındaki artış, bu çok konuşuluyor.

Şimdi efendim, bir denetleme süreci, daha önce soğanda da yaşanan bir süreç söz konusuydu, tarlada üreticinin sattığı fiyatla markette ya da pazardaki fiyat arasında gerçekten büyük bir uçurum var ve bu çok konuşuluyor, herkesi de etkileyen bir durum. Bir hal yasası hazırlığı içinde olunduğunu biliyoruz, bu konuyla ilgili önlemler, bu yasayla ilgili bilgiler, detaylar nelerdir?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi burada özellikle Hal Yasası konusundaki bu çalışmamızı Sermin Hanım, bir defa devam ettirmekte kararlıyız. Çünkü arada ne kadar aracı, komisyoncu, şu-bu olursa, o zaman üreticiyle tüketici arasındaki bu istasyonlar neyi artırıyor? Maliyeti artırıyor.

Bir diğer olay, şimdi Hal Yasasıyla beraber bütün bir defa frigorifik araçlar burada devreye girecek, bütün soğutma sistemleriyle modern haller kurulması büyük şehirlerimizde, özellikle ürünlerin sağlıklı bir şekilde halka ulaşmasını da sağlayacak. Bunları yaptığımız zaman, tabiki bu sıkıntıları da büyük ölçüde aşacağız.

Yani kusura bakmasın, birileri maalesef, yani biz biliyoruz ki bu benim vatandaşım, tarımla uğraşan halkım domatesi 2 liraya, 3 liraya oradan satıyor, ama geliyorsunuz öbür tarafta 8 liraya, 9 liraya, 10 liraya, hatta bazen daha da yüksek fiyatla satıldığını görüyoruz. Bu nereden kaynaklanıyor? Aracıdan, tefeciden kaynaklanıyor. Bu işi böyle götürmek, sürdürmek mümkün değil. Bazı arkadaşlar belki siyasi endişeyle, ‘bunu böyle düşünmeyelim, şöyledir, böyledir’ filan diyebilir. Yani bunu böyle düşünmeyeceğiz de, ne yapacağız? Bizim görevimiz devlet olarak nedir? Halkına hem sağlıklı ürün yedirmektedir, hem de daha ucuza ürün yedirmektir, yani bunu bizim başarmamız şart.

Mesela bunu aynen ette de yaptılar ve ette o zaman müdahale etmek zorunda kaldım. Nedir? Dedim ki, ithal edeceğiz. Hemen işte, burada üretenler ne yapacak? Kardeşim, tamam da, o da fırsatçılık yapmasın. Biz de ne yaptık? Yurt dışından et ithal ettik, çünkü o ara kıyma 35 lira, 36 lira, 37 liraya kadar çıktı, kıymanın fiyatı, şimdi işe bu fiyatlar 30’un altına düştü.

Ve yine ben söylüyorum arkadaşlarımıza, aynen bu böyle devam ederse biz et ithaline devam ederiz. Et ithalinde de yine aracılara-maracılara fırsat vermeden bunu da en ideal şekilde planlamamız lazım. Yani burada da, Gıda, Tarım Bakanıma da söylüyorum, burada da bir planlama eksiğimiz olmaması lazım, bunu da başarılı yürütmemiz lazım ve sağ olsun Bakanımız da bu konuda bu hassasiyeti göstertiyor. Aynı şekilde tarlada ürünü hale ulaştırmak ve halden bunun satışını da en uygun fiyatlarla, en uygun imkanla sağlıklı bir şekilde vatandaşımıza ulaştırmanın gayreti içinde olmamız lazım.

Örneğin mesela şimdi piyasalarda, orada da poşeti filan hani kaldırma noktasına geldik. Bize bazıları dediler ki, ‘bez torba olayını gündeme sokmayın, bu sene de böyle geçsin, yine biz naylonla bu işi yapalım.’ Bunlar basit hesaplar, biz büyük düşünmeliyiz. Bakın şu anda bez torbanın kullanımı mevcudun yüzde 55, yüzde 60’ına ulaştı.

S.B.A: Sadece bir ayda…

S.K: Bir düzenlemeyle…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bir düzenlemeyle. Niye? Herkes hakikati görüyor. Bizim analarımız ya, file ve bez torbayı ne yapardı? Bir kere kullanmıyordu onu, geliyor yıkıyor, tekrar tekrar kullanıyor. Ve üstelik de hijyense ondan daha hijyen.

S.K: Yurt dışında da zaten bez torbalar kullanılıyor.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Aynı şekilde. Ve şimdi bakın bir anda hemen bu oldu ve bir huzur var, bir rahatlama var. Hakikaten bu niye böyle olmadı filan dendi. Şimdi birçok yerlerde artık kendileri file dokuyor.

Ve bir de tabi ben şeyin üzerinde ısrarla durdum, dedim, ‘kenevire bizim yeniden dönmemiz lazım.’ Kenevirden kumaş ve kenevirden ürettiğimiz kumaşlarla da, bizim Karadeniz’de ona feretiko derlerdi, atlet, fanila yaparlardı, onu giyerdik, rahmetli babam da onu çok çok severdi. Ve çok ciddi ter emicidir, ondan dolayı da, yani ter vücutta onda soğumaz, böyle bir özelliği de vardı. Ve ondan yapılan torbalarla aynı şekilde bu çalışmayı sürdürebiliriz. Nitekim Samsun toplantımda da söyledim, mesela Vezirköprü’de bu şu anda çok aktif ve Kastamonu vesaire, oralarda da bu çok çok aktif.

S.B.A: Size de bir gömlek hediye edildi hatırladığım kadarıyla.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Edildi, edildi…

S.K: Bu anlamda yeni bir sektör doğuyor anladığım kadarıyla. Efendim, hane halkının en gerçek sorunlarından bir tanesinde, bu gıda fiyatları ve hal anlamında bir reforma gidileceğini söylediniz…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Yalnız orada işte dediğim gibi bu izin üzerine üzerine gidiyoruz, kimse siyasi endişeye kapılmamalı ve burada bu Hal Yasasıyla birlikte, yani ben gerek marketler, gerek bakkal dükkanları vesaire, ama bir de tabi çarşı-pazar. Şimdi çarşı-pazar da, markette fiyat böyle oldu, benim fiyatım da böyle olsun diyerek onlar da vatandaşımızı sömürmemeli.

S.K: Hane halkının yine merak ettiği, çünkü gençler merak ediyorlar, ben askerliğimi yaptım ama, yapmayan pek çok genç kardeşimiz var, arkadaşımız var, onlar yeni bir askerlik yasasının nasıl olacağını çok merak ediyorlar, o anlamda bize çok sayıda soru da geldi. Siz birinci ağızdan yeni askerlik yasasında neler olacak, bizi nasıl bir askerlik sistemi bekliyor; bu konuda biraz bilgi verir misiniz?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda tabi nihai bir noktayı buna henüz Savunma Bakanlığımız koymadı, ama 3-6-9-12 gibi bir düzenlemenin üzerinde duruluyor. Ve tabi burada bedelliyi bir kenara koyuyorum, çünkü bedelli noktasında olay şu andaki uygulamanın hemen hemen aynısı şekilde bir durum söz konusu.

Fakat burada özellikte tabi 3-6-9’da mesela yedek subay olarak yapma olayından tutunuz da astsubaya varıncaya kadar bütün bunların hepsinin bir değerlendirmesi şu anda yürütülüyor. Fakat bana özet olarak verdikleri bilgilere baktığım zaman, inanıyorum ki halkımızı, gençlerimizi çok daha rahatlatacak ve birikimi ortadan büyük ölçüde, büyük oranda kaldıracak bir sistemi inşallah getiriyor. Böyle sistemle de askerlikte çok daha rahat ve kısa zamanda da bunu zannediyorum açıklarız.

S.K: Efendim, gençlerden devam edelim. Futbolu çok seviyorsunuz, bir futbol sorusu sormadan bu programı bitirmeden olmaz. Şimdi bu sezon ilginç şeyler oluyor Türkiye futbol liginde. Özellikle 4 büyüklerin o kesintisiz hakimiyeti bu sefer Anadolu takımları tarafından ya da başka takımlar tarafından dengelenmeye başlandı. Özellikle Anadolu’da yapılan bu statlar, yeni tesisler sportif başarı olarak da karşımıza çıkıyor. Öncelikle Fenerbahçe’nin durumunu da soracağım, siz bir Fenerbahçeli olarak son zamanlarda izliyor musunuz maçları? Ve Türkiye’nin futbol ligine ilişkin yaklaşımınız nasıl şu an?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi öncelikle tabii şu gerçeği görmek lazım: Yani buralarda da bir egemen mantık olmasın dedik ve onun için de Türkiye’de, yani futbolu ülkemizin dört bir yanına altyapı noktasında eşit oranda dağıtalım, böyle bir imkan getirelim, herkes aradığını orada bulsun. Tabii ne kadar bulursa bulsun, sonuçta Süper Lig’de oynayan takım sayısı 18, şimdi bu 18 takımın içerisinde zaten belli takımlar var ki orada belli bir ağırlığı olan takımlar. Biraz da takımlar neyiyle anılıyor? Seyirci potansiyeliyle anılıyor ve onlar da o seyirciyi yakaladığı için de kolay kolay A takımını tutan bir daha onu bırakması çok çok zor, B’yi tutan o da öyle, C yine öyle filan. Ve işte zaten hep 4 büyükler diye anılmıştır, hep böyle gelmiştir.

Ama şimdi bu yıl tabi durum biraz farklı. Şimdi bakıyorsunuz Başakşehir şu anda çok çok başarılı gidiyor, tabii onunla da övünüyorum, çünkü kurduğum takım, Başakşehir’i belediye başkanlığım dönemimde kurduk ve oradan tırmandı ta buralara kadar geldi. Ve onun da gerçek mesela seyirci noktasında çok ciddi bir seyircisi yok. Aslında Başakşehirlilere de hep sesleniyorum, ‘siz niçin gelip maçları seyretmiyorsunuz? Gayet güzel butik bir stadınız var, hakikaten çok çok güzel ve ayrıca diğer tesisleriyle o da güzel bir stat.’ Fakat biraz yavaş yavaş artışa başladı. Mesela bugün deplasmanda yine 3-0 kazanmış, böyle bir durum var. Tabii Fenerbahçe’ye gelince…

S.K: Kurduğunuz takımda durumlar iyi de efendim, tuttuğunuz takım nasıl?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Geliyorum ona. Şimdi Fenerbahçe de uzun bir ayrılıktan sonra işte şimdi arka arkaya galibiyet almaya başladı. Dünkü galibiyetiyle, yani bayağı diplerdeydi malum, şöyle iki hafta arka arkaya aldığı galibiyetle bir tırmanışa geçmiş oldu ve o tehlikeli bölgeden çıktı. Tabii o tehlikeli bölgeden bir de memleketim Rize de biraz sıyrılma mücadelesi veriyor, o da bugün deplasmandaydı.

Şimdi bütün bunlarla beraber, tabii benim asıl şeyim şu: Bütün bunlar iyi de, peki Milli Takımımızın hali ne olacak? Çünkü bu kadar tesis var, yani dünyada bu başa oynayan, kafaya oynayanların hiçbirinin böyle bir tesis altyapısı yok, bizde var. Yani bugün 30 civarında bizde muhteşem statlar var, bunlar dünyanın birçok ülkesinde, en ileri olan ülkelerde bu tesisler yok. Şimdi mesela bakın Eryaman’ı yaptık Ankara’da, yani Ankaragücü’nün oynadığı stat, güzel bir stat oldu. Şimdi 19 Mayıs’ın yerine muhteşem bir stada başlıyoruz ve onun da önümüzdeki hafta filan belki de ihalesi yapılıp adımı atılacak.

Biz çünkü onu daha önceden planladık, şunun için: Eğer Avrupa Kupasını biz alırsak, Avrupa Kupasındaki maçların bir grubunu da orada oynarız diye. Ve stat da o zaman bayağı yüksek seyirci kapasiteli planlanmıştı, ama proje muhteşem bir projeydi. Öyle zannediyorum ki, öyle veya böyle onun da tabi bir taraftan temeli atılacak, çünkü çok amaçlı olarak orası kullanılabilir. Zira Ankara malum birçok etkinliklerde vesairede 19 Mayıs’ı hep kullanmıştır, kullanır, dolayısıyla burada da yine onu o şekilde kullanma imkanımız olacaktır. Bir de yan bütün kapalı spor salonlarıyla vesaireleriyle orası da çok güzel bir tesis olacak, Ankara’ya da bu çok önemli bir mesajımızdır. Yani öyle zannediyorum ki, önümüzdeki günlerde, haftalarda oranın da inşallah temelini atmak suretiyle onu da başlatmış olacağız.

S.K: Anadolu şehirlerindeki statlar da Avrupa’nın pek çok şehrindeki statlardan ileride, işte Sakarya, Bursa, Konya, Antalya, Trabzon…

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Samsun, Konya…

S.K: Bu statlar uluslararası düzeydeki statlar.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Kayseri aynı şekilde, bunlar çok çok güzel. Şimdi Gaziantep’in stadı gerçekten çok güzel... Malatya, çok çok güzel statlar bunlar. Mesela Diyarbakır, o da muhteşem bir stat oldu. Ama şimdi tabi takımlar Süper Lig’de oynamıyor, bakıyorsun PTT Ligi’nde oynuyor, böyle de bir durum var.

S.B.A: Efendim, gerçekten çok konu başlığı vardı, işte sporla bitirdik en son, ama onun öncesinde ekonomi konuştuk, siyaset konuştuk, Suriye meselesini konuştuk. Ve tabi en önemli meselelerden biri, seçim sathı mailine girdik demiştik ya, bu yoğun maratonunuz öncesinde, yine yoğun gündeminiz içinde bize zaman ayırdınız, çok teşekkür ediyoruz. Şimdi mitingler de başlayacak önümüzdeki günlerde, nereden başlayacaksınız, öncelikle onu sorayım, nasıl bitirilecek, ortak miting var mı?

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi arkadaşlar, Sermin Hanım, planlamayı yapıyorlar ve bu planlama çerçevesi içerisinde de bizler, tabii bu ara aday tanıtımlarıyla ilgili iller vardı, şimdi onları daha geri plana alacağım, hiç gitmediğim büyükşehirler ve diğer iller var. Bizde biliyorsunuz iller dediklerimiz aslında merkez ilçelerdir, yani ilin bütününü kapsamaz.

Mesela benim memleketim Rize, Rize Belediyesi dediğimiz zaman Rize merkez ilçe demektir, diğer ilçeleri kapsamaz. Hatta bununla ilgili de bir çalışma yapsak da onları da adeta büyükşehir benzeri hale getirsek diye bir düşünce vardır, yani ilçeler, beldeler, bunların hepsini böyle böyle bir şeye getirsek, o zaman hizmet almada oralar çok daha büyük imkanlara kavuşacaktır.

Ama şu anda mesela belde belediyelerindeki duruma baktığınız zaman, o kadar büyük imkanlara sahip olamıyor, ama bunu bir ilçe belediyesi altında yapsa belki daha büyük imkanlara sahip olacaktır. Yani bunu bir belediyeci olarak, belediye başkanlığından da gelmiş olan birisi olarak zaman zaman arkadaşlarımla yaptığım müzakereler neticesinde vardığım kanaat budur ve bundan dolayı da bizim aslında yerel belediyecilikte çok ciddi bir reformu yapma zorunluluğumuzun da olduğuna özellikle inanıyorum.  Temennim odur ki, bu seçimlerden alacağımız dersle, bu seçimler neticesinde elde edeceğimiz kazanımlarla inşallah gelecekte bunun da hazırlıklarını yapar, adımlarını atarız.

S.B.A: Şimdiden kolay gelsin size bu yoğun maratonda. Efendim, şimdi özel yayınımızı sonlandırmak üzereyiz ama, vermek istediğiniz bir mesaj, bir son sözünüz varsa onu da alalım.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Benim sözüm özellikle şudur halkıma, milletime: Özellikle ‘gönül belediyeciliği’ anlayışıyla yaklaşacak belediye başkanları noktasında, halkına efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya gelecek belediye başkanlarını oyunu verirken değerlendirirse kazanan olacaklarına inanıyorum. Çünkü bu noktada halkına tepeden bakan, yani adeta sanki halkı ona oy vermeye mecburmuş gibi bakanlarla bir yere gidilmez.

Ama ‘ben senin hizmetkarınım’ diyecek olan belediye başkanları olursa, ha onları da desteklemek suretiyle, el birliği, gönül birliğiyle gönül belediyeciliğini iktidara taşırsak, bilsin ki AK Parti zaten, yani 16 yıldır bunun ispatını yapmıştır, bundan sonra da yapmaya devam edecektir.

Ve meclis listelerinde de arkadaşlarıma hep telkinim şudur: Ana kademe, kadın kolları, gençlik kolları muhakkak meclis listelerinde yerlerini alacaklar, çünkü her birinin hitap ettiği bir yapı var, ana kademenin hitap ettiği, kadın kollarının, gençlik kollarının, hepsini kucaklayacak, kuşatacak bir meclis anlayışıyla, demografik yapı orada neyi gösteriyorsa onu, belli bir şehri değil, tüm o ilçede kimlerden oluşuyorsa hepsini kucaklayacak bir belediye meclis anlayışıyla meclis listelerini de hazırlayıp halkımızın karşısına öyle çıkalım talimatını da verdim. İnşallah bu anlayışla halkımızı kucaklayarak 31 Mart’tan büyük bir başarıyla çıkalım istiyoruz.

S.K: Efendim, Türkiye demokrasi kültürü, seçim kültürü çok güçlü bir ülke, seçimlere katılım da bu anlamda çok önemli. Bu anlamda bizim yanımıza katıldığınız için sizlere çok teşekkür ediyoruz. Bu demokrasi şölenini inşallah yerel yönetimler seçimlerinde de hep birlikte bir kez daha yaşamış oluruz. Yayınımıza kaldığınız için teşekkür ederiz efendim.

S.B.A: Çok teşekkür ediyoruz bu yerel seçimlerin ilk röportajını bize verdiğiniz için de. Evet sevgili izleyiciler, Vahdettin Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı konuk ettik, daha doğrusu onlar bizi konuk ettiler, tekrar teşekkür ediyoruz. Ve Özel Yayınımızın böylece sonuna geldik, hepinize mutlu akşamlar diliyorum, hoşça kalın.