Türkiye sınırlarında terör oluşumlarına izin vermeyecek
Geçen hafta Soçi’de Rusya Devlet Başkanı değerli dostum Vladimir Putin ile yaptığım görüşmelerde Suriye’de ortaya çıkabilecek yeni bir insani krizin önlenmesi için önemli bir mutabakata vardık. Türkiye, Suriye krizinin başından beri komşu ülkedeki insani krizin daha da derinleşmemesi için bütün imkânlarını kullanarak çaba sarf etmiş bir ülke olarak sorunun tarafları ile yapıcı müzakereler içinde olmayı önemsediğini bugüne kadar bütün dünyaya gösterdi. Rusya da bu süreçte birlikte çalıştığımız ülkelerin başında yer alıyor.
Son dönemde Rusya ve İran ile yürüttüğümüz Astana formatı, sekiz yıldır devam eden Suriye krizine bir çözüm bulunması için önemli bir zemin hazırladı. Bu sorunun çözümü için elimizi taşın altına koymamız gerektiği inancıyla hareket ederek şimdiye kadar ciddi bir mesafe kat ettik. Aramızda düşünce ve yaklaşım farklılıkları var ancak biz, farklılıklardan ziyade ortak noktaları öne çıkarma çabası içinde olduk. Bu iş birliğimizin önümüzdeki dönemde de aktif olarak devam edeceğine inanıyorum.
Soçi görüşmesi sırasında İdlib ile ilgili ortaya çıkan mutabakatımızda muhaliflerin ve rejimin kontrol ettiği alanların arasında silahtan arındırılmış bir bölge oluşturulmasına karar verdik. Muhalifler, oldukları alanlarda kalmaya devam edecek. Rusya ile belirleyeceğimiz radikal grupların ise bu bölgede faaliyet göstermemelerini sağlayacağız.
Bizim başından beri söylediğimiz önemli bir husus var. O da Türkiye’nin hiçbir zaman ne sınırında ne sınırının bir başka noktasında herhangi bir terör yapılanmasına müsaade edeceğidir. Türkiye, daha önce Afrin’de, Cerablus’da, el Bab’da ve İdlib bölgesinde bu kararlılığını defalarca gösterdi. Başta DEAŞ olmak üzere bütün terör örgütleri ile mücadele etmek Türkiye’nin her zaman öncelediği ve kararlılıkla devam ettirdiği bir tutum olmuştur. Yaklaşık 40 yıldır terörle mücadele eden Türkiye’nin terör yapılanmalarına taviz vermeyeceğini ve bu konudaki tavrının kararlılıkla devam edeceğini ifade etmek isterim.
Türkiye’nin güvenliğini doğrudan tehdit eden yapılarla mücadelemiz de ayrıca önem arz ediyor. PYD ve YPG kontrolü altında bulunan bölgelerin teröristlerden arındırılmasına önem verdiğimizi, konuyla ilgili bütün taraflarla müzakerelerde açıkça dile getirdik ve getirmeye devam ediyoruz. Son dönemde özellikle ABD tarafından PYD ve YPG güçlerine sağlanan olağanüstü desteğin maalesef devam ettiğini görmekteyiz. Bölgedeki dengeleri ve bölge halkları arasındaki barışı zedeleyecek olan bu tür adımlardan vaz geçilmesi gerekiyor. Rusya’nın da özellikle PKK, PYD, YPG gibi terör odaklarına karşı Türkiye’nin mücadelesine destek vermesini bekliyoruz. Ortak coğrafyayı paylaşan ülkelerimizin birbirinin güvenliğini tehdit eden hususlarda anlayış birliği içinde olması gerektiğine inanıyorum.
Bilindiği üzere İdlib meselesinde Türkiye ilk günden beri sivillerin can güvenliğini sağlamayı, çatışmasızlık bölgesi sınırlarını muhafaza etmeyi ve ılımlı muhalifleri korumayı öncelemekteydi. Ilımlı muhaliflerle ilgili farklı ülkelerin farklı yaklaşımları olabilir. Ancak biz, ılımlı muhaliflerin siyasi çözüm süreci içinde kalması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü Cenevre ve Astana görüşmelerinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için buna ihtiyaç var. Ilımlı muhalifleri terörist addederek ortadan kaldırmayı amaçlayan her türlü girişime karşı olduğumuzu çok defa dile getirdik.
Esad rejimi maalesef Türkiye’ye karşı propaganda ve karalama çalışmalarını sürdürürken Türkiye’nin bu ülkede barışın sağlanması ve milyonlarca insanın evlerine, yuvalarına geri dönmesi için yaptığı çalışmaları görmezden gelmekte ve Türkiye’ye karşı asılsız iddiaları gündeme getirmektedir. Biz ise yıllar boyunca kendi halkını korkunç acılara mahkûm eden rejimin karalama ve iftiralarına aldırmadan Suriye halkının barış ve huzuru için doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam ediyoruz.
Suriye krizi şüphesiz etkileri uzun yıllar devam edecek bir insani krizin meydana gelmesine sebep oldu. Türkiye, ülkelerini terk etmek zorunda kalan 3,5 milyondan fazla mülteciye kardeşlik duyguları ile topraklarını açtı. Esad rejiminin zulmünden kaçarak hayatlarını kurtarmaya çalışan kardeşlerimize karşı başka türlü bir tutum içinde olmamız da zaten mümkün değildi. Bu insanların hayatlarını devam ettirmeleri için gerekli olan masraflar bilindiği üzere tek başına Türkiye tarafından karşılandı. Uluslararası toplum, yaptığımız bütün çağrılara rağmen bugüne kadar ülkemizle bu yükü paylaşmak için kayda değer herhangi bir adımı maalesef atmadı. Dünyamızın kanayan yarası hâline gelen bu sorunun sadece Türkiye’nin meselesiymiş gibi görülmesinin doğru olmadığını bir kez daha belirtmek isterim.
Yazıma son verirken Rusya ile ilişkilerimizin son dönemde iyi komşuluk, ortak çıkarlar ve karşılıklı saygı çerçevesinde gelişmeye devam etmesinden duyduğum memnuniyeti de ayrıca ifade etmek istiyorum. Ortak enerji projeleri ve karşılıklı yatırımlar başta olmak üzere insani ve kültürel ilişkilerimizin de gelişmesi için gerekli adımları atıyoruz. Bundan sonra da bu adımları atmaya devam edeceğiz. Aynı coğrafyayı paylaşan ve yüz yıllar boyunca tarihin öznesi olmayı başarmış olan Türk ve Rus halklarının derin, samimi ve yakın bir ilişki içinde olması gerektiğine inanıyorum. Bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmaları her zaman destekleyeceğimizi vurgulamak istiyorum.