The Wall Street Journal Gazetesi’nde Yayımlanan Makale

10.09.2018

DÜNYA ESED'İ DURDURMALI

Suriye Rejimi İdlib'e Saldırırsa Sonuç İnsani ve Jeopolitik Bir Felaket Olacaktır

Türkiye'nin güney sınırının karşısında Beşar Esed'in cani rejimi; Suriye'nin vatandaşlarını yedi yıl boyunca keyfi tutuklamalar, sistematik işkence, yargısız infazlar, varil bombaları, kimyasal ve konvansiyonel silahlarla hedef aldı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin "İkinci Dünya Savaşı'ndan beri yaşanan en büyük insan kaynaklı felaket" olarak tanımladığı Suriye iç savaşının neticesinde milyonlarca masum insan mülteci hâline geldi ve ülke içinde yerlerinden edildi.

Türkiye, 3,5 milyon, dünyadaki herhangi bir ülkeden daha fazla, mülteciye ev sahipliği yaparak Suriye halkının acısını hafifletmek için olağanüstü çabalar göstermektedir. Aynı zamanda yanı başımızda faaliyet gösteren terör örgütlerinin, sözde İslam Devletinin ve PKK'nın, hedefi olduk. Ne insani çabalarımızın getirdiği ağır maliyet ne de güvenlik kaygıları bizim kararlılığımızı zayıflattı.

Türkiye, bu zorluklarla karşılaşırken siyasi bir çözüm bulmak için diplomatik girişimlerde bulundu. Suriye muhalefetini Cenevre'de müzakere masasına getirdik ve Rusya ve İran ile Astana sürecini başlattık. Sonuç olarak Türkiye; ateşkeslerin yapılmasını, çatışmaların azaltılmasına yönelik bölgelerin kurulabilmesini ve rejim saldırısı altındaki sivillerin tahliye edilmesini sağlayabildi.

Esed rejiminin müttefiklerinin yardımıyla yaklaşık 3 milyon kişiye ev sahipliği yapan ve ülke içinde yerlerinden edilmiş Suriyeliler için geriye kalan az sayıdaki güvenli bölgeden biri olan İdlib'e büyük bir harekât başlatmaya hazırlanmasıyla bugün bir kez daha kritik bir dönemeçte bulunuyoruz. Hükûmetim bu saldırıyı önlemek için bir çatışmasızlık bölgesinin kurulmasına katkıda bulundu ve ateşkes ihlallerini belgelemek ve bildirmek amacıyla 12 gözlem noktası oluşturdu.

Esed rejimi her an olabilecek saldırısını terörle mücadele gerekçeleriyle meşrulaştırmaya çalışıyor. Şu kesindir ki terörle mücadele etmenin gerekliliğine hiçbir ülke, Suriye ihtilafı bölgeye güvensizlik yaymaya başladığından beri terör saldırılarından büyük zarar gören Türkiye kadar önem veriyor olamaz. Fakat Beşar Esed’in çözümü sahte bir çözümdür. Masum insanlar terörle mücadele adına kurban edilmemelidir. Bu sadece yeni terör ve aşırılıkçılık yuvaları yaratacaktır. IŞİD'in yükselişi Suriye'de yaşananların sebebi değil bir sonucuydu. Uluslararası toplum terörün kök salmasını önlemek için böyle bir şiddeti zapt etmelidir.

İdlib'de benzer zorluklarla karşı karşıyayız. Aralarında Heyet Tarir el Şam'ın da bulunduğu terör örgütleri bu bölgede faaliyetlerini sürdürüyor. Fakat bu savaşçılar İdlib'in nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. İdlib'deki terörist ve aşırılıkçı unsurları bertaraf ve yabancı savaşçıları adalete teslim etmek için daha kapsamlı bir uluslararası terörle mücadele operasyonu gerekli. Ilımlı muhalifler, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde teröristlere karşı mücadelesinde kilit bir rol oynadılar; onların yardımı ve kılavuzluğu İdlib'de de çok önemli olacaktır.

İdlib'e yapılacak saldırıyı engellemek, terörle mücadele çabalarını akamete uğratmayı gerektirmez. Türkiye, sivillere zarar vermeden ve onları yerlerinden etmeden, IŞİD ve PKK da dâhil, terör örgütleriyle mücadele etmekte başarılı olmuştur. Etkilenen bölgelerde istikrarı yeniden sağlamak için çok sayıda erkek ve kadın asker hayatını kaybetti. Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde düzeni muhafaza edebilmesi, sorumlu bir terörle mücadele yaklaşımının insanların sevgisini ve güvenini kazanabileceğinin kanıtıdır.

İdlib'e yönelik saldırı yaklaşırken uluslararası toplumun tüm üyeleri sorumluluklarının farkında olmalıdır. Eylemsizliğin sonuçları çok ağır olacaktır. Suriye halkını Beşar Esed'in insafına terk edemeyiz. Rejimin İdlib'e yönelik taarruzu, terörizme karşı hakiki veya etkin bir harekât değil muhalefeti yok etmek için düzenlenecek ayrım gözetmeyen saldırılar olacaktır. Rejimin düzenleyeceği bir saldırı aynı zamanda Türkiye, Avrupa'nın geri kalanı ve ötesi için ciddi insani riskler ve güvenlik riskleri yaratacaktır.

Kimyasal saldırılara odaklanan ABD'nin kendisinin bu keyfi ölüm hiyerarşisini reddetmesi elzemdir. Konvansiyonel silahlar çok daha fazla ölümden sorumludur. Fakat bir sonraki katliamı durdurma sorumluluğu sadece Batı'ya ait değildir. Astana sürecinde ortaklarımız olan Rusya ve İran'ın da bu insani felaketi önleme yükümlülüğü vardır.

İdlib köprüden önceki son çıkıştır. Avrupa ve ABD de dâhil uluslararası toplum şimdi eyleme geçmezse bunun bedelini sadece masum Suriyeliler değil tüm dünya ödeyecektir. Türkiye, yanı başındaki katliamı durdurmak için gücü dâhilindeki her şeyi yapmaktadır. Başarıyı sağlamak için dünyanın geri kalanının sığ çıkarlarını bir kenara bırakıp siyasi çözüme destek vermesi gerekmektedir.