Myanmar’ın köklü geçmişe sahip topluluklarından biri olan ve şu anda dünyanın en büyük vatansız grubu konumunda bulunan Rohingya Müslümanları on yıllardır tehlike altında yaşamaktadır. 25 Ağustos’tan itibaren bu azınlığa yönelik artan saldırılarda 1000’den fazla insan hayatını kaybetmiş; on binlerce sivil ise komşu Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmıştır. Türkiye olarak tarihe bir sonraki soykırım olarak geçebilecek bu süreci durdurmak için bölgedeki diplomatik ve insani çabalarımızı hızlandırdık. Çok geç olmadan dünya liderleri bu adımları takip etmelidir.
Rohingya Müslümanlarının yaşadığı acılar bugün başlamamıştır. 1982 tarihinde kabul edilen bir kanun uyarınca vatandaşlıktan mahrum bırakılan bu azınlık, günümüzde seçme-seçilme haklarının da aralarında bulunduğu bir dizi siyasi ve toplumsal haklarından faydalanamamaktadır. Üstelik karşı karşıya kaldıkları zorlu ekonomik koşullar, günlük hayatın her alanında etkisini göstermektedir.
Açıkçası ülkede yaşananlar, ırkı, rengi, cinsiyeti, dili, dini, görüşleri ve kökenleri ne olursa olsun herkesin insan haklarının devletler tarafından korunmasını zorunlu kılan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 2. maddesini açıkça ihlâl etmektedir. Aynı şekilde Rohingyaların haklarının keyfî şekillerde kısıtlanması, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup Olan Kişilerin Haklarına Dair Bildiri’nin hükümleriyle uyumsuzluk göstermektedir.
Geçtiğimiz yıllarda Rohingya Müslümanlarına yönelik şiddet olaylarında artış meydana gelmiş; bunun sonucunda birçok kişi yerlerinden edilmiş veya hayatlarını kaybetmiştir. Yaşanan gelişmeleri incelemek için Myanmar’a ilk kez 2012 yılında gittiğimde, çoğunluğu Rohingya Müslümanlarından oluşan yaklaşık 200 kişi yaşanan olaylarda hayatını kaybetmişti. Geçtiğimiz yıl içerisinde güvenlik koşulları daha da kötüleşmiş; on binlerce insan neredeyse kesin olarak öldürülmekle kendisi de ekonomik sorunlarla boğuşan komşu Bangladeş’e sığınmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalmıştır. Bölgede yaşanan insani krizi göz ardı etmek mümkün değildir: Uluslararası Göç Örgütü’nün 31 Ağustos’ta yayınladığı verilere göre 18500 Rohingya Müslümanı, Bangladeş’te bulunan mülteci kamplarına ulaşmıştı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri ise bu sayıyı 270000 olarak güncelledi.
Geçtiğimiz hafta Bangladeş-Myanmar sınırında bulunan Kutupalong mülteci kampını ziyaret ettiğimde, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan Rohingya Müslümanları bana sevdiklerinin ve akrabalarının nasıl katledildiğine dair korkunç hikâyeler anlattı. Bazıları, eşlerinin katledilişini izlemek zorunda bırakılmıştı. Diğerleri ise köylerinin yakılıp yıkılmasına şahit olmuştu. Hayatta kalabilmek için başkalarının merhametine muhtaç oldukları açıkça belli oluyordu.
Türkiye’nin Myanmar’da yaşanan insani krize bakışı, ihtiyaç sahibi insanlara yardım etme konusunda icraatlarımızla müspet kararlılığımızı yansıtmaktadır. Bugün itibariyle dünyanın en büyük ikinci insani yardım sağlayıcısı konumunda bulunuyoruz. Kendi sınırlarımız içerisinde 2011 yılından itibaren 25 milyar dolar harcayarak yaklaşık üç milyon Suriye ve Iraklı mülteciyi misafir ederken, Sahra Altı Afrika ve Güneydoğu Asya gibi uzak coğrafyalarda yaşanan krizlere müdahale ettik.
Türkiye, Myanmar’da yaşananları derin bir kaygıyla takip etmektedir. Ancak kaygı duyduğumuzu ifade etmenin sahadaki gerçekleri değiştirmeye yetmediğini gayet iyi biliyoruz.
Bu nedenle bölgede yaşanan sorunları çözmek amacıyla geçtiğimiz haftalarda bir dizi diplomatik ve insani adım attık. Bangladeş ve Myanmarlı liderlerle temaslarda bulunarak mülteci konumundaki Rohingya Müslümanlarına 1000 ton insani yardım ulaştırdık. Geçtiğimiz hafta bu yardımların ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasını şahsen takip ettim; katliamdan kurtulanlarla ve şahitlerle görüştüm. Aynı zamanda Bangladeş’te bulunan Rohingya Müslümanlarının ihtiyaçlarının karşılanması için maddi yardım yapma sözü verdik ve Bangladeş-Myanmar sınırındaki mültecilerin koşullarının iyileştirilmesi amacıyla yeni barınma merkezleri kurma niyetimizi ifade ettik.
Ancak Türkiye’nin burada yaşanan krizi tek başına çözmesini beklemek makul bir yaklaşım değildir. Bu nedenle dünya liderleri, Türkiye’nin adımlarını takip ederek bölgede kalıcı çözümü sağlayacak kapsamlı ve uzun vadeli bir strateji geliştirmelidir.
İlk adım olarak Bangladeş hükümetine maddi desteğimizi sunarak Rohingya Müslümanlarının güvenliğini sağlamak durumundayız. Bugün Bangladeş, saldırı altındaki bu azınlık için tek güvenli liman konumundadır. Daha sonra, uluslararası toplum Myanmar hükümetiyle birlikte çalışarak Rohingya Müslümanlarına vatandaşlık verilmesini ve Bangladeş’teki mültecilerin ülkelerine güvenli bir şekilde dönmesini sağlamalıdır.
Rohingya Müslümanlarının dünyanın ücra bir köşesinde yaşaması onların hayatlarını daha değersiz, yaşadıklarını daha az acılı veya bölgedeki durumu daha iyi kılmıyor. İnsanlık, Srebrenica’da ve Ruanda’da hayatlarını kaybeden milyonlarca masuma yaptığı gibi Rohingya Müslümanları’na sırtını dönmemelidir. Gerekli adımlar bugün atılmalıdır.