“Çocuklar Ve Gençler İş Başında – Orta Asya'da İklim Değişikliği” Programında Yaptıkları Konuşma

09.11.2023

Muhterem Ziraathan Haşimova Hanımefendi,

Saygıdeğer Türkmenistan, Kırgızistan ve İran hanımefendileri,

Uluslararası kuruluşların değerli temsilcileri;

Hepinizi muhabbetle selamlıyorum. Dünya Çocuk Günü çerçevesinde düzenlenen “Çocuklar ve Gençler İş Başında - Orta Asya'da İklim Değişikliği” forumu münasebetiyle, bir aradayız. Yavrularımızın çocukluklarını doyasıya yaşayabilecekleri, temiz, özgür ve güvenli bir dünya için, atılan her adımı can-ı gönülden destekliyorum.

Çevre krizlerinin kıtaları, okyanusları aşan boyutlarından ötürü farklı coğrafyalarda toplanarak çözüm aramayı, çok anlamlı buluyorum. Bu vesileyle Türk dünyasının kadim şehirlerinden Taşkent’te olmaktan ziyadesiyle memnunum. Başta programın evsahibi Özbekistan olmak üzere, bütün katılımcılara Türkiye’deki kardeşlerinin sevgi ve selamlarını getirdim.

Kıymetli hanımefendiler, beyefendiler;

8 milyar insanla birlikte bütün canlı hayatını tehdit eden iklim krizinden, en çok çocuklar etkileniyor. UNICEF, her üç çocuktan birinin bu tehdide maruz kaldığını kaydediyor. Dolayısıyla, iklim krizinin, bir çocuk hakları meselesi olduğunu söyleyebiliriz. 

Maalesef tahribatta hiçbir tarihsel sorumluluğu olmayan; Orta Asya, Afrika, Akdeniz gibi coğrafyalar, en riskli bölgeler haline geliyor. Kuraklık ve seller, toz fırtınaları ve aşırı sıcaklıklar, toprak kaymaları ve çığlar, gönülden bağlı olduğumuz Mâverâünnehir’in de muhteşem doğasını tehdit ediyor.  

Suyu ve toprağı koruyamazsak, dünya genelinde bolluk ve bereketten mahrum kalacağımız ve iklim mülteciliğiyle yüzleşeceğimiz aşikar… 30 milyon çocuğun açlık çektiği bir dünyada, gıdanın üçte birinin hebâ edilmesi ve bütün çocukların hayatına eşit değer verilmemesi, bizleri insanlık adına düşündürüyor.   

Bununla beraber, insan kaynaklı her sorunun, çözümü yine kendi bünyesinde barındırdığını görüyoruz.  Ortak evimiz dünyamız için, yapacaklarımız kadar, yapmaktan vazgeçtiklerimiz de önem kazanıyor.  

Türkiye’de, tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek, tabiatın sırtındaki yükü hafifletmek üzere Sıfır Atık Projesini hayata geçirdik. 6 senede edindiğimiz kazanımlar ile, projemizin bugün ne mutlu ki küresel bir harekete dönüşmesini kutluyoruz.

Biliyoruz ki, projenin en önemli hedef kitlesi ve aynı zamanda ana aktörü olan grup, çocuklar ve gençlerimiz. Onları projemize aktif bir şekilde dahil etmek için, başta Milli Eğitim Bakanlığımız olmak üzere birçok kurum ve kuruluşla işbirliklerimizi güçlendirdik. Doğaya duyarlı tüketimi eğitim merkezlerimizden başlatmak için; okullarımızı atık kumbaraları, kompost gübre makinaları, geri dönüşüm kütüphaneleriyle donattık. 

Müfredâta eklediğimiz Çevre ve İklim Değişikliği dersleriyle yetinmeyerek, bütün derslerin tabiata karşı sorumluluklarımızı hatırlatacak şekilde yeniden düzenlenmesi için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Doğayla bağlarını koparmamış, cümle mahlûkata merhametle bakan çocuklar yetiştirdiğimizde, onların hakkaniyetli bir dünya kuracağından şüphem yok.

Bu bakış açısıyla, çocuklarımızın gelecekleri hakkında fikir ve söz sahibi olmaları, dünyalarını koruyacak bilgilerle donanmaları ve çevre ahlakıyla yetişmelerini önemsiyoruz. 

Türkiye’nin girişimleri ile Birleşmiş Milletler çatısı altında kurulan, başkanlığını yürüttüğüm “Sıfır Atık Yüksek Düzeyli Şahsiyetler Danışma Kurulu”nun da asıl amacı, elbette nesillerarası adaleti sağlamaktır. Bu vesileyle, sizleri de, öncelikle Sayın Genel Sekreter Gutareş ile başlattığımız İyi Niyet Beyanı inisiyatifini imzalayarak, gelecek adına bir sorumluluk hareketi olan Sıfır Atık Projesine destek vermeye çağırıyorum.

Değerli Katılımcılar;

Bugün bu buluşmanın da ispatladığı gibi, hepimiz çocuklarımıza daha adil ve  yaşanabilir bir dünyayı miras bırakmak için, seferber oluyoruz. Fakat ne yazık ki, çatışmaları, terör ve işgalleri engelleyemediğimiz, çocuklarımızı koruyamadığımız sürece, bütün iyi niyetli çabalarımız anlamını kaybediyor. 

7 Ekim’den bu yana İsrail’in uluslararası hukuku çiğneyerek gerçekleştirdiği saldırılarda kaybettiğimiz çocuk sayısı, son 3 yılda, bütün çatışma bölgelerinde öldürülen çocukların sayısını çoktan aştı. Nefreti zırh gibi kuşanmış, merhametini kaybetmiş, ve vicdanının sesini susturmuş bir devlet, çocukların üzerine füzeler, bombalar yağdırarak, dünyamızı felâkete sürüklüyor.   

Ateşkesi kabul etmeyen İsrail,  hiçbir insanî yardımın Gazze’ye ulaşmasına da imkan tanımıyor. Korkunç bir zulüm, vicdanlarda telâfisi imkansız yaralar açıyor.

Çocukların, annelerin feryâdını, diline, dinine, teninin rengine göre ayırmak, bu insanlık suçuna ortak olmaktır.     

Akan kanı durdurmanın yegâne yolu ise, dinî ve tarihî bağlardan, siyasî ve ticarî ilişkilerden âzâde, meseleye vicdan ve merhamet ekseninde bakmaktır. Biz Myanmar’da, Somali’de, Ukrayna’da, Suriye’de gösterdiğimiz hassasiyeti, Filistin’de de gösteriyor ve aynı yaklaşımı bütün dünyadan bekliyoruz.

Yeryüzündeki hiçbir zulme seyirci kalamayan Türkiye, önce ateşkesi, ardından kalıcı bir barışı tesis etmek için girişimlerini kararlılıkla sürdürecektir. Çünkü bizler, çocukların büyüyebildiği, yeryüzünü kanlarıyla değil, gülüşleriyle boyadıkları bir dünya istiyoruz.

İsimlerini şehit listelerinde değil, madalyaların, insanlığın yararına icatların, kitapların, sanat eserlerini üzerinde görmeyi diliyoruz. Ailelerini Auşvitz’de kaybetmiş vicdanlı Yahûdiler, Filistin’de akan kanı durdurmak için çırpındıkça, katliamın soykırıma dönüşmesine seyirci kalmayan toplumların haykırışları göğe yükseldikçe, insanlığa dair umutlarımız yeşeriyor. 

Bu duygularla sözlerime son verirken, iklim değişikliğini, asıl muhatabı durumundaki çocuklar açısından ele alan forumun, tüm insanlığa hayırlı olmasını yürekten diliyorum. Bu anlamlı buluşma için, Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti’ne, Zamin Uluslararası Kamu Vakfı’na, UNICEF’e ve programda emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum. Kalın Sağlıcakla.