“Türkiye’nin Dokuma Atlası” Programında Yaptıkları Konuşma

19.09.2023

Konuk ülkelerin saygıdeğer hanımefendileri,

Uluslararası kuruluşların kıymetli temsilcileri,

Çok değerli hanımefendiler, beyefendiler;
Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyor, Türk halkının içten sevgilerini iletiyorum. BM 78. Genel Kurulu vesilesiyle bulunduğumuz New York’ta, sizleri Türkevi’nde ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyorum. Anadolu’nun eşsiz kültür hazinelerini, insanlığın evrensel mirasına katmak amacıyla düzenlediğimiz Türkiye’nin Dokuma Atlası etkinliğine hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Kıymetli konuklar;
Arkeologlar, dünyada ulaşılan en eski dokumanın, Anadolu’da bulunduğunu ve günümüzden dokuz bin yıl öncesine tarihlendiğini söylüyor. Çatalhöyük’teki kazılarda, bir bebeğe sarılı bulunan sözkonusu kumaş gibi, bütün  dokumalar, medeniyetimizin en değerli miraslarındandır.

İlk nefesten itibaren yeryüzündeki serüvenimizin en yakın tanığıdır ki; evimiz, kundağımız, giysimiz, bayrağımız olurlar. Kervanlara, ticaret yollarına, şehirlere, hanlara adını veren dokumacılığın hikâyesi, esasında insanlığın hikâyesidir. Bir zamanlar evlerdeki tezgâhlarda dokunan sanat, bugün dünya müzelerinde, Rönesans tablolarında, görsel bir şölen sunmaya devam ediyor. 

Osmanlı döneminde, Avrupa’da paha biçilemeyen; Ankara sofu, Bursa ipeği, İstanbul kadifesi ve seraseri, Üsküdar Çatması “Türk kumaşları” olarak nam salmışlardır. Hatay’ın, Ödemiş’in ipeklilerinin, Maraş’ın atlaslarının, İbni Batuta’dan Evliya Çelebi’ye dünyanın en büyük seyyahlarının hayranlığına mazhar olması, boşuna değildir. Batılıların brokar dedikleri, kemha dokumanın en nadide örnekleri, çok daha erken tarihlerde Bursa ve Amasra’da dokunmaya başlanmıştır. 

Bu başarı, dokumanın değerinin yanısıra, desenlerdeki sanatkarlığın ve elbette eşsiz renklerin eseridir. Öyle ki, geçmişte ipek böceğinin, Ankara tiftiğinin, Edirne kırmızısının ya da mercan renginin peşine düşen ajanlar olurmuş.

Kalitenin standartlaşmasını ise, 16. yüzyıl başında, dünyanın ilk tüketici  kanunlarının İstanbul’da çıkarılmış olmasına bağlayabiliriz. Keten, ipek, yün, pamuklu ipliklerden, doğal boyalarla renklendirilerek dokunan  kumaşlarımız, yalnız dayanıklılığıyla değil, sağlığı korumasıyla da değer kazanmıştır.  

Atalarımız, nanoteknolojinin icadından binlerce yıl önce, hiçbir sentetik içerik kullanmadan, su geçirmeyen kıl çadırlar dokumuştur. Isıyı yalıtan, yüksek oranda nem çeken, dört mevsim kullanılabilen dokumalar, tabiatla uyum içinde varlığını sürdüren bir milletin bilgeliğinin eseridir. Hava akımı sağlayan ve böceklerden dahî koruyan dokumalar, güvenli bir yaşam alanı sunmuştur.

Türkistan’dan Akdeniz’e kadar, farklı  iklimlere uyumlu dokumalarımız, muhteşem bir çeşitlilik gösterirken, zaman içinde, maalesef, bu güzelliklerden de mahrum kaldık. Günümüzde kullanılan kimyasal boyalarla birlikte; bitki köklerinden, denizlerden, minerallerden elde edilen renklerin ölümsüzlüğünü de kaybettik.

Endüstriyel kumaşlar, kullan at toplumuna hitap ettikleri için, kalıcı olmak gibi bir kaygıları bulunmuyor. Doğayla dost süreçler, yerini kirletici ve en çok su kullanan yöntemlere bırakmış durumda.

Bu nedenle, geleneksel malzeme ve üretim yöntemleriyle kadim boyama tekniklerini günümüze uyarlamak, çevre kirliliğini azaltmak anlamına gelmektedir. Hedeflediğimiz atıksız dünya için, doğal ve uzun ömürlü dokumalara dönüş, sürdürülebilirlik açısından da elzemdir. Bütün bu çok yönlü faydalar nedeniyle, unuttuğumuz yerel bilgileri, izleri bütünüyle silinmeden, yeniden keşfetmek ve nesillerarası bağı kurmak için yola çıktık.

Uzman ekibimiz, geçmişin birikimini çağdaş yöntemlerle buluşturmak için şehir şehir ev ev gezerek, milletimizin binlerce yıllık “mekikli dokuma” türlerini gün yüzüne çıkardı. Bugün, yeniden yetiştirdiğimiz usta ve sanatkarlar marifetiyle, geleneksel dokumalarımızın üretimini teşvik ediyoruz. Dokuma yöntemlerini bilen ustası kalmadığı için, sandıklardan çıkarıp sergilediğimiz kumaşlarımızı da, yeniden üretmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Kıymetli konuklar;
Günümüzün en büyük açmazlarından birisi, hiç kuşkusuz endüstriyel üretimin berberinde getirdiği kimliksizleşmedir. Oysa hep birlikte, geleneksel dokumalarımızı global pazarlarda tanıtarak, özellikle kadim kültürleri çoraklaştıran tektipleşmeye karşı, panzehir üretebiliriz. 

Bizler, bu hedefimizi gerçekleştirmek için verdiğimiz desteklerle, istikrarlı adımlar atmaya başladık. Modacılarımız, kendi dokuma ve desenlerimizden oluşan özgün koleksiyonlarını, moda merkezlerine taşıma gayreti içindeler. Pamuklu kumaştan, bizim coğrafyamıza özgü yöntemlerle dokunan kutnu kumaşımız, bu yıl, uluslararası bir markanın koleksiyonuyla podyuma çıktı ve ilgiyle karşılandı.     

Bu vesileyle, bütün uluslararası tasarımcıları, Anadolu’nun eşsiz birikimini keşfederek, koleksiyonlarına katmaya davet ediyorum.  Kaybolmaktan kurtardığımız dokumalarımızın, çağdaş tasarımlarla buluşmasının, moda endüstrisine, yeni bir soluk getireceğine yürekten inanıyorum.  

Değerli misafirler;
Tekstil sektörümüz, hâlihazırda, dünya pazarlarında önemli bir aktör durumundadır. Türkiye Yüzyılında, küresel pazarlara sunduğumuz geleneksel dokumalarımızın, tekstil sektörümüzü daha da güçlendirmesini hedefliyoruz.

Ecdad yadigarı dokumalarımız, uluslararası platformlarda, coğrafi ve mahreç işaretleriyle koruma altına alınmıştır. Ustalarımız, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında, Yaşayan İnsan Hazineleri Envanterine kayıtlıdır. Uluslararası tasarımcılar, taklit edilemeyecek bir dokuma hazinesiyle de temayüz etmiş olacaklardır.

Bu vesileyle, güçlü kurumlarımızın ortak çalışmasının ürünü olan Türkiye Dokuma Atlası Projesi için, Milli Eğitim Bakanlığımıza bağlı Olgunlaşma Enstitülerine, proje paydaşımız İTHİB’e, destekleri nedeniyle Ticaret Bakanlığımıza ve Türk Hava Yolları’na teşekkür etmek isterim.

Müziğin, dansın, sahne sanatlarının tüm imkânlarını, dokumanın diline tercüme etmek için, özveriyle çalışan bütün arkadaşlarımıza, emekleri için şükranlarımı sunuyorum. Kültür Bakanlığı sanatçılarımıza ve değerli Şirin Pancaroğlu’na hassaten teşekkür ediyorum.

Bu duygularla sözlerime son verirken, kadim birikimlerimizi, günümüze hitap edecek şekilde, insanlığa kazandırmaya devam edeceğimizi, vurgulamak isterim. Sizlerin asırlık medeniyet değerlerinizi de yakından tanımayı ve elbirliğiyle, insanlığa umut olacak yeni çözümler üretmeyi yürekten diliyorum. Hepinizi bir kez daha muhabbetle selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.