Değerli hanımefendiler, beyefendiler;
Hepinizi sevgiyle ve muhabbetle selamlıyorum. Büyükelçiler Konferansı vesilesiyle, sizleri bir kez daha ağırlamaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Cumhuriyetimizin 100. Yılında, bağımsızlık savaşımızın kalbinde, Türkiye Yüzyılı’nı inşa edecek kadınlarımızla bir arada olmaktan gururluyum. Ülkenize hoş geldiniz, sefâlar getirdiniz.
Kıymetli konuklar;
Bugün “gönül coğrafyamız” bildiğimiz topraklar, tarih boyu kurduğumuz bütün devletlerin ulaştığı fiziksel sınırların, çok daha ötesindedir. Birlikte yaşarken bıraktığımız derin izler, mimarî şaheserlerimizden ortak hikâyelerimize, türkülerimize, merasimlerimize kadar, üç kıtada canlılığını koruyor.
Ecdadımızın barış ve hoşgörü iklimi, Fatih’in emannâmeleriyle, Sultan Süleyman’ın kanunlarıyla, vakıflarla, Baki’nin dizeleri, Itri’nin besteleriyle, varlığını sürdürüyor. Kudüs’de 500 yıldır hizmet veren aşeviyle, Bosna’daki Drina Köprüsü, Mekke’nin suyolları ile Ayasofya, Mimar Sinan’ın taşa nakşettiği medeniyette buluşuyor. Ne mutlu bize ki, Balkanlardan Yemen’e, Kudüs’e, Hicaz’a, Afrika’ya dek, çoğunluğu hayırsever hanımların banisi olduğu vakıflarımız, hâlâ yaşıyor ve yaşatıyor.
Bugün de; TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türk Topluluklar Birliği, Maarif Vakfı, AFAD, Kızılay gibi kurumlarımız, kardeşlik köprüleri kuruyor. Kültür elçilerimiz ve STK’larımız, Kafkaslardan Türkistan’a, Afrika’ya, Güney Asya’ya dek, dünyanın her köşesine, hiçbir karşılık beklemeden, şefkat eli uzatıyor. Milletimizin ismi, dünyanın bütün mazlumlarının gönül mabedlerinde, merhamet, şefkat, cömertlikle özdeşleşiyor.
Sizler de, görev yerlerinizde, dokunduğunuz hayatlarla, bütün dünyayı gönül coğrafyamıza katıyorsunuz. Özgürlük ve bağımsızlığa sevdalı, kahraman milletimizin evlatları olarak, barış ve iyilik neferlerimizsiniz. Adım attığınız her yere, dostluk ve sevgi tohumları ekerek, ardınızda hoş bir sada bırakıyorsunuz.
Değerli misafirler;
Üretken kadınların el emeklerinin, adil bir pazarda satılabilmesi için Afrika Evi gibi girişimlerimizle, mazlum coğrafyalara umut olmaya elbirliğiyle devam edeceğiz. Türkiye her daim sahada olacak, dünyanın vicdanı olmaya devam edecek.
Bununla beraber, bizim yegane sermayemiz, hayırseverliğimiz değil. Dünyanın tektipleşen kültürüne derman olabilecek, her öğesi birbirinden değerli ve köklü bir medeniyet mirasına sahibiz.
Az önce hafızalarımızı tazeleyen “Yüzyılın Anıları” sergisi, milletimizin tarihine sahip çıkma hikayesini gözler önüne seriyor. İnsanlığa rol model olacak, medeniyet ve kültür kahramanlarıyla dolu geçmişimiz, en büyük zenginliğimizdir. Mevlana’nın deyimiyle, kalpten gelen sözlerimiz, tüm dünyada, kulakları aşıp kalplere ulaşıyor.
Aynı şekilde, Hacı Bektaş Veli, Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre’nin mayalayacağı gönüllerle, dünya barışına bir adım daha yaklaşacağımıza inanıyorum. Bize düşen, bu muhteşem miras vasıtasıyla, dünyanın giderek çoraklaşan iklimine can suyu verebilmektir.
Bu amaçla, gönüller fetheden Türkçe’nin, dünya dili olma özelliğini güçlendirme yönünde de, büyük bir mesafe kat ettik. Bugün dünyanın her köşesinde, her milletten Türkçe konuşan insanların varlığı, önemli kazançlarımız arasındadır.
Sevgili konuklar;
Tarihçilerimizin hemfikir olduğu üzere, Eski Dünya tarihini biz olmadan yazmak mümkün değil. Halihazırda, Türkiye’nin vefası ve cömertliği olmasa, dünyanın kalbi atmayacak gibi görünüyor.
Bu nedenle, evrensel değerler yeniden inşa edilirken, asırların mirasıyla dolu hazine sandığımızı açmanın, insanlığa borcumuz olduğunu düşünüyorum. Manevi dünyamız gibi somut kültür mirasımız da, insanlığın yeryüzündeki hikâyesinin hakikat ekseninde yazılmasına katkı sağlayacaktır.
Mesela, Göbeklitepe, yerleşik hayata dair bütün bildiklerimizi değiştirmişken, Karahantepe bir anda en yeni teorileri de altüst etti. UNESCO Dünya Mirası Listesine her yıl yeni bir ören yerimiz ekleniyor. “Yüzyılın Keşfi” olarak adlandırılan, tamamını bizim arkeologlarımızın yürüttüğü Zerzevan kazılarının, dünyadaki yankıları onlarca yıl dinmeyecek gibi görünüyor.
Türkiye, keşfedildikçe, sırrına sır katılan bir bölge olarak, turistik anlamda giderek daha büyük değer kazanıyor. Elbette bu hazinelerimizi de kültürel diplomasi havuzumuza, elbirliği ile katmamız gerekiyor.
Bildiğiniz gibi, günümüz dünyasında güzellikleri çoğaltmak kadar, anlatabilmek de önemli. Bu amaçla, Anadolu’nun şifa dolu reçetelerini “Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı” kitabımızda derlemiştik. “Dünya Kahvaltı Günü” ve “Dünya Türk Kahvesi Günü” aracılığıyla, gastronomi hazinemizi, hak ettiği düzeye, birlikte kavuşturacağımıza, yürekten inanıyorum.
Canlandırdığımız Olgunlaşma Enstitülerimiz aracılığıyla, “Türkiye’nin Dokuma Atlası” kitabımızdaki özgün kumaşlarımızı, Türk elişi tekniklerimizle birleştirdik. Bu vesileyle ülkemize kazandırdığımız “Bohça” markamızı, dünya pazarında hak ettiği düzeye getirmek için, desteklerinizi bekliyorum.
Yine sıkça dile getirdiğim, milletçe el ele vererek, hayat tarzına dönüştürmeye çalıştığımız Sıfır Atık Hareketi, bugün uluslararası boyutlara ulaşmış bulunuyor. Başkanlığını üstlendiğim Birleşmiş Milletler, Sıfır Atık Yüksek Düzeyli Şahsiyetler Danışma Kurulu’nun, ilk yüz yüze toplantısını İstanbul’da gerçekleştireceğiz.
“31 Ekim Dünya Şehirler Günü” toplantısının da, dünyanın gözbebeği İstanbul'da yapılacağını hatırlatmak isterim. Sizlerden beklentimiz, deneyimlerimizi insanlık ailesi ile paylaşmak için yürüttüğümüz faaliyetleri, uluslararası kamuoyuna duyuracak adımlar atmanızdır.
Kıymetli misafirler;
İnsanlara umut aşılamanın, potansiyellerini gerçekleştirmelerine olanak sağlamanın, her zaman büyük dönüşümleri beraberinde getirdiğine hepimiz şahidiz. Dolayısıyla, spordan kültür-sanata, eğitimden iş dünyasına, insanımızın yolunu açacak yasal düzenlemeler, daima hükümetlerimizin önceliği oldu.
Bu vesileyle, sinema ve dizi sektörümüze verdiği maddi, manevi teşviklerden ötürü, Kültür ve Turizm Bakanlığımıza, teşekkür etmek isterim. Spor merkezlerini yaygınlaştırdığı, altyapı hazırladığı, sporcularımızı desteklediği için, Gençlik ve Spor Bakanlığımıza da minnettarız.
Bizim insanımızın bilimde, sanatta, edebiyatta, sporda, başaramayacağı hiçbir şey olmadığını, bir kez daha gördük. Ülkemize getirilen ödülleri, yayınlanan edebi eserlerimizi, yumuşak gücümüz sinema filmleri ve dizilerimizi, spordaki başarılarımızı, gururla takip ettiğinizi biliyorum. Bu motivasyonla, 29 Ekim etkinliklerinin, 100. Yıl coşkumuza yaraşacak, kültürel, sanatsal ve edebi hazinemizi sergileyecek, kutlu bir şölene dönüşmesini hedefliyoruz.
Bizler, çok dinli, çok kültürlü, çok uluslu, çok hukuklu geçmişimizle, yaratılanı, yaratandan ötürü sevmeyi buyuran inancımızla, eşsiz birikimlere sahibiz. Bu minvalde, insanlık İslam düşmanlığıyla kışkırtılmaya çalışılırken, bizim birlikte yaşama tecrübemize, ne denli ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Hayırseverlikle, iyiliklerle kilidi kırılan gönül kapılarından, sanatımızla, edebiyatımızla, danslarımızla, folklorumuzla, sözümüz ve sazımızla geçme günüdür.
Birazdan, değerli sanatçımız Ferhat Göçer, geleneksel deyişlerimiz ve nağmelerimizle, yeni besteleri harmanlayan repertuarıyla, ruhumuza seslenecek. Bu anlamlı günün beslediği güzel duygularla, sözlerime son vermeden önce, birlikte gerçekleştireceğimiz projelerin heyecanını taşıdığımı, ifade etmek isterim.
Gelecek yıl, sağlık, esenlik ve başarı haberlerinizle birlikte yeniden buluşmayı diliyorum. Tekrar hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!