Değerli hanımefendiler, beyefendiler;
Sevgili Meryem Afifi,
Filistin Gençlik Orkestrasının Kıymetli Sanatçıları;
Sizleri muhabbetle selamlıyorum. Beraberlerinde Kudüs’ün kokusunu getiren misafirlerimizi ülkemizde ağırlamaktan duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum.
Geçen sene, Meryem kızımızla telefonda görüşmüştüm. Gözaltına alındığı sıradaki güçlü duruşu için tebrik etmiş, ülkemize davet etmiştim. Bu davet, Senfoni Orkestramızla ortak bir konser verme fikrine dönüştü. Barışın ve umudun, müzik aracılığı ile tüm kalplere ulaşmasını diliyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlığımıza, Gençlik ve Spor Bakanlığımıza ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestramızın saygıdeğer sanatçılarına en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Hepiniz hoş geldiniz, sefa getirdiniz.
Değerli misafirler;
Dünya toprakları her an, masum insanların döktüğü gözyaşlarıyla ıslanıyor. Bu zulümler çoğu zaman, sessizliğe gömülüp görmezden gelinerek tarih sayfalarına ekleniyor.
Oysa tarih savaşla yazılmak zorunda değildir. Barış, hoşgörü ve merhamet de tarih yazabileceğimiz kalemlerdir. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Museviler, bu coğrafyada her daim birlikte yaşadılar, köklü bağlar geliştirdiler ve birlikte yaşamanın sanatına vakıf oldular.
Mesela, Osmanlı Hâkimiyeti altındaki Filistin’de, farklı din ve mezhepler, eşsiz bir barış ikliminde yaşıyorlardı. Anadolu toprakları, birçok medeniyetin kesiştiği, farklı din, dil ve ırkların birarada yaşadığı harika bir birliktelik kanaviçesidir. Bugün, hala, Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler, bu topraklarda birlikte dostça yaşar, komşuluk yapar, özgürce ibadet eder.
Oysa günümüzde, tüm dünyada, insanları inançları üzerinden birbirine düşman etmek için büyük bir gayret ortaya konuyor. Bunun yanında ırkçılık, maalesef ki, tedavi edilememiş bir hastalık olarak kalplerimize bulaşıyor.
Dünyamızın bu zor sınamalarına ve dertlerine bir şifa arıyorsak, medeniyet reçetelerine müracaat etmeliyiz. Hoşgörü kültürünü ihya etmeli, ona bir can simidi gibi tutunmalıyız. Bunun için, en başta, tüm insanları bir kardeşlik halkasının parçaları olarak kabul etmemiz lazım.
Anadolu’nun büyük mutasavvıfı Yunus Emre; “Hakkı gerçek sevenlere, cümle âlem kardeş gelir” diyor. Ne birbirimizden ayrıyız, ne de birbirimizden farklı!
Hepimiz insan olarak aynı mayadan yaratıldık. Aynı yeryüzünde, aynı semanın altında, büyük bir insanlık ailesinin mensupları olarak yaşıyoruz. Bir gün tüm dünyanın hayata bu sevgi penceresinden bakmasını diliyorum.
Değerli misafirler;
İnsanlığa karşı işlenen suçlar müşterek derdimiz olmalıdır. İstisnasız her biri uluslararası toplumun gündemine girmelidir. Nerede insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları ihlal ediliyorsa, hepimizin kalbi orada atmalıdır.
Çünkü gerçek vicdan, dökülen tüm gözyaşlarına eşit yakınlıktadır. Bu noktada, sanatın, insanlara en hızlı ulaşan, fikirleri ve duyguları en rafine haliyle taşıyan bir araç olduğuna inanıyorum.
Zira sanat, birleştirici güçler arasında en ön sırada yer alır. Çünkü sanat, tüm önyargıların arasından sızarak; kalbin en hassas, en masum ve hakikate en yakın mevkiine varır. İnsana huzuru ve birliği hatırlatır.
O yüzden, insana kaybettiği duyarlılığı kazandıracak bir ilaç varsa o da sanattır. Ayrıca, küresel kamuoyu oluşturmada, temel insan haklarından mahrum edilmiş herkes için eşit refleksler geliştirmede sanat öncü bir role sahiptir.
Tabii, türlü sanat dalları içinde müziğin çok ayrı bir yeri var. Müzik, insanlar için başlı başına bir dil, ortak bir kültür mirası ve birbirimizi anlamada en etkin tercümandır. Acılarımızdan sevinçlerimize kadar, tüm duygularımızın müzikte bir karşılığı var. Enstrümanlardan yükselen ezgiler, dünyanın en ücra köşelerine ulaşıyor. Bir şarkı milyonlarca insanın diline dolanıyor.
Bu eşsiz sanat sayesinde, birbirini tanımayan insanlar, hüzünde, mutlulukta ve birçok duyguda ortak hale geliyorlar. Şu bir gerçek ki sanatın olduğu yerde “öteki” kalmaz. Çünkü duyguların ortak paydasında buluşan insanlar, birbirlerinin gözlerinde artık kendilerini görmeye başlarlar. Ben diye başlayan cümleler, “biz” olur.
İşte, bu birliği bozmaya da kolay kolay kimsenin gücü yetmez! Değerli bir ozanımız; “kalpten kalbe bir yol vardır, göz ile görülmez, sırdır” diyor. İşte bu yol bazen çok engebeli olabiliyor. Nefret söylemleriyle, ırkçılıkla ya da ayrımcılıkla tıkanıyor.
Ancak müzik, bu görünmez yolu bir yağmur gibi yıkıyor ve tüm engelleri aşarak insana tesir ediyor. Bu anlamda müzik, coğrafyalar ve halklar arasında köprüler kuran, çok güçlü bir diplomasi aracıdır. Umarım, sanatın insanın özüne işlediği latif duygular, suya düşen bir yakamoz gibi dalga dalga yayılır.
Kıymetli misafirler;
Dünyanın birçok yerinde sıcak savaşlar ve çatışmalar var. En son Ukrayna Savaşıyla birlikte, zorla yerinden edilen insanların sayısı rekor bir düzey olan 100 milyona ulaştı.
Dile söylemesi kolay olan bu rakamın ardında insan hayatları, dağılan aileler, korku içinde çocuklar var. Bu insanlar, savaştan, zulümden kaçıyorlar ve gittikleri her yerde yabancı oluyorlar.
Birleşmiş Milletler, mülteci sayısının 100 milyona ulaşmasının alarm verici olduğunu söylüyor. Dünya bir savaş ve yıkım yeri olmamalı! Zorla yerinden edilmiş 100 milyon insan, dünya nüfusunun yüzde 1’ini temsil ediyor. Bu rakam, dünyanın en kalabalık 14. Ülkesine denk.
Ancak bizim rakamlara değil, bu yıkımın ardındaki insanların hikâyelerine vakıf olmaya ihtiyacımız var. Sanatın her dalıyla, savaşların beşeriyete verdiği zararı anlatmamız ve yine sanatın eliyle bu zararı tamir etmemiz lazım.
Hâlihazırda, bu küresel krizlerin üstesinden insani yardımlarla gelmeye çalışıyoruz. Ancak biliyoruz ki bunlar palyatif çözümlerden ileri gitmiyor. Geçici barınma imkânları, sağlık ve gıda destekleri, insanları hayatta tutar, ama bir hayat kurmaz.
Esas olan, savaşların yıktığı yerleri yeniden imar etmek ve savaşa geçit vermeyecek bir zihniyet kalkanı oluşturmaktır. Bu zihniyet ise, ancak barışa, insanın insana emanet olduğuna inanmış vicdanlarla oluşabilir.
Bunun yolu da her insanın hakkını kendi hakkımız, onurunu kendi onurumuz saymaktan geçer. Yunus Emre, “Maharet güzeli görebilmektir, sevmenin sırrına erebilmektir. Cihan, âlem herkes bilsin ki şunu; en büyük ibadet sevebilmektir” der. Bizler sevmek denen sanatı icra etmekle mükellefiz.
Hep birlikte, barışı ve huzuru herkes için tesis edebildiğimiz bir dünya diliyorum. Bu duygularla sözlerime son veriyor, tüm sanatçılarımıza hayata kattıkları güzellikler için şükranlarımı sunuyorum.
Yarın CSO Ada Ankara’da, 21 Temmuz Perşembe Atatürk Kültür Merkezi’nde Filistin Gençlik Orkestrası ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası işbirliğinde gerçekleştirilecek Barış Konseri’ne tüm sanatseverleri davet ediyorum. Programda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Kalın sağlıcakla.