‘Ulusal Su Verimliliği Seferberliği’ Tanıtım Toplantısında Yaptıkları Konuşma

31.01.2023

Değerli hanımefendiler, beyefendiler;
Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyor, milletimizin evi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde sizlerle buluşmaktan memnuniyet duyuyorum. Bugün su kaynaklarımızın korunması ve gelecek nesillere aktarılması için ülke sathında bir hareketin tanıtım toplantısı vesilesiyle birlikteyiz.

Tarım ve Orman Bakanlığımızın koordinasyonu ile Ulusal Su Verimliliği Seferberliğini başlatıyoruz. Emeği geçen herkese teşekkür ediyor ve hayırlı olmasını diliyorum. Sonuçları, hepimiz için hayatî önem taşıyan bu etkinliğe, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. 


Kıymetli konuklar;
Yeryüzünde şahit olduğumuz yaşayan her canlı sudan var olmuştur. Bir yerde suyun varlığı, yaşamın varlığına delalet eder. Ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek’in söyleriyle; “Kainatta ne varsa suda yaşadı önce, üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce.” İnsanın yolculuğu da anne karnında suda başlar ve son nefesini verdikten sonra yine su ile biter.

Bizi besleyen ve arındıran su, yeri gelir, birçok hastalığın yegâne şifası olarak karşımıza çıkar. Suya muhtaç olan insan, yeryüzündeki serüvenini de yine suya göre belirler. Medeniyetler hem maddesi hem manası ile su etrafında kurulmuştur.

Bizim medeniyetimizin yeşerdiği Mâverâünnehir de ‘iki nehir arasındaki bölge’ anlamına gelir. İstanbul Boğazı, Kızılırmak, Sakarya, Dicle ve Fırat gibi Anadolu’nun su hazineleri; insan ile suyun arasındaki muhabbetin vücut bulmuş hali olarak nice ressama ve şaire ilham olmuştur.

Bizden önce binlerce yıl bu toprakları besleyen zenginliklerin, daima var olacağına dair bir yanılgıya kapılsak da, kaynaklarımız sınırsız değil. Yağışların giderek azalması ve bilinçsiz su tüketimi nedeniyle tarım arazilerimiz, sulak alanlarımız, akarsu ve derelerimiz, yeraltı su kaynaklarımız kuraklık tehdidiyle sınanıyor.
 

Yeryüzü sularının kuruyan her bir damlasının, bu ekosistemde yaşayan balıklar, kuşlar, bitkiler ve nice canlılar için yıkılan birer yuva anlamına geldiğini unutmamamız lazım.

Aynı şekilde, susuz 3 gün dahi yaşamını sürdüremeyen biz insanlar için kuraklıkla mücadelenin, aslında bir yaşam mücadelesi olduğunu kendimize hatırlatmamız lazım. Bu bakış açısıyla başlattığımız Su Verimliliği Seferberliği ile damlaya damlaya çoğalarak yaşanabilir bir gelecek için umudu yeşerteceğimize inanıyorum.

Değerli misafirler;
Dünyanın erişilebilir tatlı su miktarı, toplam su varlığının yüzde 1’inden az. Su en temel insan hakkıyken, küresel olarak, 10 insandan üçünün güvenilir suya erişimi yok. Suyun azalması, kirlenmesi veya erişilememesi hayatın akışında birçok ekonomik ve siyasi sorunu beraberinde getiriyor.

Bu sorunların en başında gıda üretiminin riske girmesi bulunuyor. Çünkü suların yüzde 77’si tarımda kullanılıyor. İnsanlık, çatışmalarla tetiklenen kitlesel göçlerle bile henüz başa çıkamazken, 2030 yılında 700 milyon insanın su kıtlığı sebebiyle yerinden olacağı tahmin ediliyor.

Dünyadaki endişe verici durum, ne yazık ki, ülkemizde de farklı değil. Türkiye gibi altyapı sistemlerini kurmuş ülkelerde, temiz suya erişim o kadar kolay ki, suyun sınırsız bir kaynak olmadığı unutuluyor.

Araştırmalara göre, insanımızın %40'ı ülkemizin su zengini olduğunu düşünüyor. Maalesef bu doğru değil; Türkiye, yılda kişi başına 1.519 metre küp kullanılabilir su miktarı ile “su stresi altında” bir ülke. Artan nüfus ve kontrolsüz su kullanımı ile bu miktarın 2030 yılında 1.120 metreküpe gerileyeceği düşünülüyor. 1000 metreküpün altına indiğinde ise su kıtlığı ile yüzleşeceğiz.

Şayet önüne geçmezsek, su kaynaklarımızın yakın dönemde yüzde 25 oranında azalacağı tahmin ediliyor. Önümüzdeki 8 yıl içerisinde nüfusumuzun neredeyse yarısı ve sulanan tarım alanlarının yüzde 78’i su açığı riski ile karşı karşıya kalabilir. Bu oranlar bize, sınırsız gibi gözüken ihtiyaçlarımızla sınırlı kaynaklarımız arasında acilen bir denge kurmamız gerektiğini söylüyor.

Biz başlattığımız bu seferberlik ile istiyoruz ki; dünyanın bu çağrısına gelin hep birlikte kulak verelim. “Su vatandır” inancıyla ve bir seferberlik ruhuyla geleceğimize birlikte sahip çıkalım.
 

Kıymetli konuklar;
Doğayı, yalnızca geçmişten alınan bir miras değil, gelecekten alınmış bir emanet olarak gören bakış açısıyla, iklim değişikliğiyle mücadelede kararlı adımlar atıyoruz.

Suyu korumak, bu mücadelenin önemli bir ayağını teşkil ediyor. Az önce dile getirdiğim gibi, ülkemizde su kullanımının büyük bir kısmı tarım alanında gerçekleşiyor.

Bu çerçevede yağmur suyu hasadı ve gri su kullanımı gibi alternatif su verimliliği uygulamalarına ilişkin rehberler hazırlandı. Bakanlıklarımız işbirliğinde, su havzalarımızın tümü için eylem planları oluşturuldu ve pilot bölge olan ‘Gediz Havzası Eylem Planı’ hayata geçirilmeye başlandı.

Alınan tedbirleri yaygınlaştırmak amacıyla “Su Verimliliği Strateji Belgesi ve Eylem Planı’ uygulamaya kondu. İlave olarak, sulama randımanının %49 seviyesinden %75’e çıkarılması hedefleniyor. Sanayide temiz üretim ve verimlilik teknolojilerinin önerdiği yeni teknikler ile üretimde yarı yarıya su kazanımının mümkün olduğunu görüyoruz.

İş insanlarımıza ve sektör temsilcilerine burada önemli sorumluluklar düşüyor. Unutmayın ki; israftan kurtardığınız her bir damla; geleceğimize, çocuklarımıza, doğaya ve canlılara hayat suyu olarak dönecektir. Kurumsal atılan adımlar önemli olsa da, her bir vatandaşımızın bireysel düzeyde katkı sunacağı topyekûn bir seferberliğe ihtiyacımız var.

 “Benim elimden ne gelir ki?” diye düşünmek yerine “Ben neler yapabilirim?” diye sorduğumuzda, bu badireyi de elbirliğiyle atlatacağımıza inanıyorum. Örneğin, su kullanımında alacağımız basit önlemlerle kişi başına günde beş damacana su kaybını engellemek mümkün.

Yürekten inanıyorum ki, evinde yılda 35 tona yakın suyu kurtarabileceğini öğrenen her vatandaşımız seferberliğin taşıyıcısı olacaktır. Başarısıyla iftihar ettiğimiz Sıfır Atık Projesi’nde olduğu gibi Su Verimliliği Seferberliğinde de yerel yönetimlerimizin desteği çok önemli.

Belediyelerimizin katkıları ile vatandaşlarımız iklim kriziyle mücadele meselesine, evinde, iş yerinde, fabrikasında daha çok sahip çıkacaktır. Yerel yönetimlerimizin; yeryüzü emanetine sahip çıkmak için başlattığımız Sıfır Atık ve Su Verimliliği Seferberliklerine tam destek vermesini temenni ediyorum.


Değerli konuklar;
Bizim kültürümüzde su; azizdir, mukaddestir. Yaratıcıdan armağan olarak yeryüzüne indirilen bir rahmettir. Suyu kıymetli bir hazine olarak gören bu bakış açısı, başlattığımız seferberliğin ruhunu yansıtıyor.

Tüketim ve israf kültürünün dünyayı kuşattığı günümüzde, yaşatmayı şiar edinmiş medeniyetimize dönerek, vicdanları yeniden inşa etmeliyiz. Bunu başardığımızda; bir su şişesi için harcanan 18 litre su veya bir kot pantolon için tüketilen 10.700 litre suyu kurtarmak, hepimiz için insani bir sorumluluğa dönüşecek. O zaman anlayacağız ki; bardakta bırakılan her yudum su, atılan her eşya, yalnızca yeryüzündeki suyu değil, aslında madden ve manen bizi tüketiyor.

Vatanseverliğin ülkemizin bir damla suyuna dahi sahip çıkmak olduğuna inanan ve gelecek nesillerimizin bir bardak suya muhtaç kalmaması için bugünden çalışan bütün duyarlı insanlarımıza çağrıda bulunuyorum: Türkiye Yüzyılına Bir Damla da Siz Olun!

Ülkemiz adına gurur duyduğumuz Sıfır Atık hareketinin küreselleşmesinden aldığımız güçle, Ulusal Su Verimliliği Seferberliği’nin de ülkemizde yeşererek dünyaya yaygınlaşmasını diliyorum.

Sözlerime burada son verirken, sizlerin burada bulunmasını, konuya olan hassasiyetinizin nişanesi olarak değerlendiriyor, davetime icabetiniz için tekrar teşekkür ediyorum. Su ile gerçekleştirdikleri anlamlı performans ile gönüllerimize dokunan Tümata grubuna bilhassa şükranlarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.