“Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı” Kitabının Sırpça Tercümesi Tanıtım Etkinliğinde Yaptıkları Konuşma

07.09.2022

Sırbistan’ın Muhterem Hanımefendisi,
Değerli hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularla selamlıyor, Türk Halkının sevgi ve saygılarını sunuyorum. Belgrad’da bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Gösterdiğiniz candan misafirperverlik için sizlere teşekkür ederim.

Bugün, “Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı” kitabımızın Sırpça tercümesinin tanıtımını yapmak üzere buluştuk. Bu tanıtımı, Sayın Tamara Vuçiç’le birlikte yapmaktan bilhassa çok memnunum.  Kültür ve Turizm Bakanlığımıza, Yunus Emre Enstitümüze ve destekleri için Türkiye Turizm ve Tanıtım Geliştirme Ajansı’na teşekkür ediyorum.

Değerli konuklar;
Mutfak, milli kimliğimizi ve kültürümüzü yansıtan bir aynadır. İnsanlar temel ihtiyaçları olan yemekle birlikte, tarihin ilk gününden beri birçok kural, gelenek ve adet geliştirmiştir. Bu gelenekler, zamanla bir toplumun birleştirici gücü olduğu gibi, diğer toplumlardan ayırt edildiği özellikleri haline gelmiştir.

Dolayısıyla mutfak, bir tabak yemekten çok öte anlamlar içerir. Her bir lokma, lezzet kadar, tarih, kültür, inanç ve coğrafi deneyim ihtiva eder.

Doğumdan, düğünlere, hayatın birçok dönüm noktasını yemek kültürümüzle taçlandırırız. Kendimizi bir yabancıya tanıtmanın en hızlı yolu, ona mutfağımızın kapılarını açmaktır. Bu anlamda mutfak, sevgi, saygı ve hoşgörü inşa eden bir iletişimin anahtarıdır.

Türk Mutfağı tarih boyunca, coğrafi göçlerle, farklı medeniyetlerin etkileşimi ve kültürel yakınlaşmalarla ziyadesiyle zenginleşmiştir. Türk mutfağının zenginliği sadece ürün çeşitliliğinden değil, yaşam kültürümüzün bir ifade biçimi olmasından da ileri gelir.

Bir örnek vermek gerekirse, büyük sofralar, Türk Kültürünün, aileye, misafire, yabancıya ve ikrama verdiği önemin sembolüdür. Bu sofralardan yüksek bir sevgi enerjisi yükselir. Bugün hâlâ Anadolu’da, hiç tanımadığınız bir kapıyı çaldığınızda, “Tanrı misafiri” olarak karşılanır, büyük bir hürmetle ağırlanırsınız.

“Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırı vardır” sözümüz, yemek kültürümüzün sosyal ilişkileri kuvvetlendiren yönüne bir atıftır. Mutfağımızdaki çeşitlilik, topraklarımızdaki farklı kültür, din ve etnik kökenler arasındaki dostluğun ve birlikte yaşama sanatının bir ifadesidir.

Bildiğiniz gibi Türk Mutfağı, bugün tüm dünyada sevilen mutfakların başında geliyor. Ancak meşhur yemeklerimizin dışında, henüz keşfedilmeyi bekleyen büyük bir potansiyelimiz var.

O nedenle, kısa bir süre önce, “Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı” kitabımızı literatüre kazandırdık. Gastronomi alanında çok kıymetli akademisyenler ve Türkiye’nin önde gelen şeflerinin gayretli çalışmalarıyla ortaya çıkan, gerçekten önemli bir eser oldu.

Mutfağımızın, atıksız, ekolojik ve sürdürülebilir yönlerini öne çıkardık. Binlerce yıllık tecrübeye dayanan sağlıklı pişirme ve saklama yöntemlerini anlattık. İnsan sağlığına son derece faydalı, her biri şifa kaynağı olan geleneksel reçetelerimize yer verdik. Bununla beraber, 21-27 Mayıs tarihlerini “Türk Mutfağı Haftası” ilan ettik.

Türk Mutfağı Haftası, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, Sırbistan’da da kutlandı. Belgrad Büyükelçiliğimiz, Kültür ve Turizm Müşavirliğimiz ve Yunus Emre Enstitümüzün katkılarıyla son derece anlamlı bir tanıtım etkinliği düzenlendi.

İnanıyorum ki bu etkinlikler, mutfaklarımız arasındaki benzerliklerin gün yüzüne çıkmasının da bir vesilesi oldu. Bildiğiniz gibi halklarımız yüzyıllarca birarada yaşadılar. Bu birlikteliğin izlerini, kültürlerimizin ortak paydalarında görüyoruz. Bilhassa, mutfaklarımızdaki ortak tarifler, tarihsel deneyimimizin birer göstergesidir.

Mesela, baklava, sütlaç, börek, güveç, köfte ve sarma gibi yemeklerimiz, Sırbistan’da da kendine has tariflerle yapılıyor, benzer isimlerle anılıyor. Sırbistan’ın “Domaça Kafa” olarak bilinen yerel kahvesi, Türk Kahvesine çok yakın!

Bugün Sırpça tercümesinin tanıtımını yaptığımız, “Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı” kitabının, kültürel yakınlığımızın gün yüzüne çıkmasının bir vesilesi olacağını düşünüyorum.

Bu vesileyle, kitabımızın Ekim ayında Sırbistan’da satışa sunulacağı güzel haberini de paylaşmak istiyorum. Kültürel diplomasi alanında yürüttüğümüz karşılıklı faaliyetleri artıracak yeni bir köprü olmasını temenni ediyorum. Emeği geçen herkese bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

Değerli misafirler;
Yunus Emre Enstitümüzün, yurtdışında faaliyet gösteren 63’ten fazla kültür merkezi bulunuyor. Açtığımız her kültür merkezi, karşılıklı ilişkilerimize verdiğimiz önemin bir sembolüdür.

Bildiğiniz gibi Yunus Emre’nin, Türk Halkının gönül dünyasında çok önemli bir yeri vardır. Onun bir insanlık mirası olan evrensel mesajlarının ve Anadolu irfanının, bu merkez aracılığıyla tüm dünyaya ulaşmasının son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

Yunus Emre’nin, “gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” sözü, insanlar arasındaki barış ve kardeşliğin başladığı noktadır. Çünkü tanışıklığı sağlayan kültürel yakınlaşmalar, ön yargıları yıkar, yerini anlayışa bırakır.

Bu anlamda, Sırbistan’da Türk diline artan bir ilgi olduğunu öğrenmekten büyük bir memnuniyet duydum. Sırp dilinde sekiz binin üzerinde Türkçe kökenli kelime bulunuyor. Gündelik yaşamda kullanılan birçok malzeme hâlâ ortak kelimelerle ifade ediliyor.

2015’ten bu yana, üç binden fazla kişi, Yunus Emre Enstitüsü’nde Türkçe öğrenmiş. İki ülke halkının karşılıklı ilgisinin giderek artmasından büyük memnuniyet duyuyorum.

Bu yılın ilk yarısında, ülkemizden Sırbistan’a giden ziyaretçi sayısı, geçen yıla göre iki buçuk kat arttı. Yıl sonuna kadar, Sırbistan’dan Türkiye’ye giden turistlerin 300 bine ulaşmasını bekliyoruz. Bu vesileyle, Türkiye’ye gidecek turistlere, bilhassa ülkemizin gastro-turizm potansiyelini keşfetmelerini tavsiye ediyorum.

Gaziantep, Hatay ve Afyon illerimiz, UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı içerisinde yer alıyor. Yine UNESCO tarafından koruma altına alınmış birçok yemeğimiz var. Sayısı hızla artan coğrafi işaretli ürünlerimizden oluşan yerel mutfağımız, her ilimizde ayrı bir zenginliğe sahip. Dolayısıyla her ilimizde apayrı bir gastronomi serüveni, ziyaretçileri bekliyor.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, kültürel ortak paydalarımızı daha çok tanıtacak yeni projelerde buluşmayı diliyorum. Sayın Tamara Vuçiç; sizi en kısa zamanda Türkiye’de ağırlamak istediğimi ifade etmek istiyorum.

Sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.