Muhterem First Lady’ler,
Saygıdeğer hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bugün, Türk Mutfağı aracılığıyla güzel yolculuklara çıkacağımız bir etkinlikte buluştuk. Sizleri Türkevi’nde ağırlamaktan ve eşsiz bir lezzet, kültür ve tarih deryasını sunmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Kıymetli misafirler;
Mutfak, kültürel mirasın en önemli unsurlarından biridir. Mutfağın, insanlar üzerinde çok güçlü bir etkisi olduğu, ortaya çıkan yeni disiplinlerle her geçen gün daha belirgin hale geliyor.
Son yıllarda hayatımıza giren, gastro-diplomasi ve gastro-turizm gibi kavramlar, ülkelerin, kültür ve tanıtım politikalarının ana unsuru haline geldi. Çünkü mutfak, yalnızca biyolojik bir ihtiyacın karşılanmasına hizmet etmez. Bunun çok ötesinde, bir ülkenin milli kimliğini, karakterini ve hatta medeniyet özünü yansıtan bir aynadır.
Türk Mutfağı, Anadolu’daki yüzlerce yıllık serüveninde, birçok farklı medeniyetle etkileşime girmiştir. Mutfağımızın kapıları, farklı dinlerin, kültürlerin ve etnik grupların birlikte yaşama deneyimine açılır.
İnsanlığa nasıl baktığımız, barış ve hoşgörü niyetlerimiz de mutfak kültürümüzün pratiklerinden rahatça okunabilir. Mesela, hızla yalnızlaştığımız bu modern dünyada, bugün Anadolu’da hangi kapıyı çalsanız, ardına kadar açıldığını görürsünüz. Soframızda yabancının yeri, her zaman Tanrı Misafiri olarak ayrılmıştır. Emsalsiz ikram kültürümüz, misafiri baş üstünde tuttuğumuzu anlatır.
Aile hayatımızın ve dostluk ilişkilerimizin dokusu da yeme içme kültürümüzde kendini ifade eder. İlk lokmayı önce aile büyükleri ve misafirler yesin ister, onları her zaman başköşeye oturturuz. Kısacası sofralarımız, cömertliğin, paylaşmanın, dayanışmanın, insan sevgisinin ve yaşam kültürümüzün özetidir.
Değerli misafirler;
Gastronominin yıldızı son yıllarda gittikçe parlıyor. Gastronomi, ülkelerin yumuşak gücü olduğu gibi, turizm için de önemli bir motivasyon haline geldi. Değişen turizm anlayışı, yerel ve otantik olanın öne çıktığı bir zemin hazırladı. Dünyanın birçok şehri, artık lezzet durağı olarak anılıyor. Bu anlamda, Türkiye’nin, başlı başına bir gastronomi diyarı olarak dünyanın ilgisini çekmesinden büyük mutluluk duyuyorum.
UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağında şehirlerimiz, koruma altına alınmış birçok gastronomik unsurumuz var. Bildiğiniz gibi, Türk Mutfağı tüm dünyada tanınan, sevilen ve önde gelen bir mutfaktır.
Ancak en çok bilinen birkaç yemeğimizin ötesinde, henüz keşfedilmeyi bekleyen büyük bir mirasımız var. Bu zenginliğin hak ettiği gibi tanıtılması için çok önemli projeler geliştirdik.
Ülkemizin tanınmış gastronomi uzmanları ve şefleriyle birlikte hazırladığımız “Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı” kitabımızı literatüre kazandırdık. Bu kitap tariflerin yanında, sağlıklı beslemenin anahtarı, geleneksel pişirme ve saklama yöntemlerini de okuyuculara sunuyor.
Bugüne kadar, kitabımızı hediye ettiğimiz dünya lideri eşlerinden, ünlü şeflerden ve birçok tanınmış insandan son derece olumlu tepkiler aldık.
Bunun yanında, 21-27 Mayıs haftasını tüm dünyada “Türk Mutfağı Haftası” ilan ettik. 81 ülke, 115 Türk Temsilciliğinde, mutfağımızı tanıtan muazzam etkinlikler tertip edildi. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki birçok insan, vişneli yaprak sarmasıyla, tarhana çorbasıyla, ayna tatlısıyla, şerbetle ve nice geleneksel lezzetimizle tanıştı.
Kıymetli konuklar;
Türk Mutfağının, insana şifa sunan boyutu, bugün küresel sağlık sorunları için çözüm merkezi niteliğindedir.
Hibrit tohumlar, GDO, bol kimyasal içeren paketli gıdalar, insanları ömür boyu mücadele ettikleri hastalıklara mahkûm ediyor. Aşırı kilo ve obezite, Avrupa bölgesinde yetişkinlerin neredeyse yüzde 60’ını etkiliyor. Her 3 çocuktan 1’i, ya obez ya da fazla kilolu. Kalp-damar hastalıkları, kanser, kronik solunum hastalıkları ve diyabet gibi, birçok hastalığın temelinde yanlış beslenme var.
Haliyle, tüm dünyada, sağlıklı beslenme arayışları artıyor. İnsanlar, yerel mutfaklara ve organik ürünlere yöneliyor.
Bizim mutfağımızda, hem bedene, hem de ruha şifa veren asırlık reçeteler var. Anadolu’da, her dönemde, hastalığın tedavisi kadar, hastalıktan korunmak için de gıdalar, bitkiler ve baharatlar kullanılmıştır. Birçok tarif, hekimlerle birlikte hazırlanmıştır.
Mesela, bal ve sirkeyle hazırlanan Sirkencübin şerbeti, mideyi temizlemek için önerilmiştir. Bugün hala sofralarımızda yer alan, Demirhindi şerbeti, güçlü bir antioksidan ve hazmettiricidir. Gül şurubu, sakinleştirici ve huzur verici olarak kullanılır. Fermente bir ürün olan Tarhana Çorbası, bağışıklık kuvvetlendirir, soğuk algınlığına iyi gelir.
Bunun gibi nice örnek gösteriyor ki, yemeğe “şifa olsun” niyetiyle başlama âdetimiz bile, tencerelerimizden tüten güçlü şifanın delilidir.
Kıymetli konuklar;
Avrupa Kıtasındaki yaklaşık 15 bin 500 bitki türünün, 12 bin adedi ülkemizde bulunuyor. Bu türlerin 3 bin 700 adedi endemiktir. Mutfağımız asırlar boyunca, bu büyük tabiat eczanesinin şifrelerini çözmekle meşgul olmuş ve ortaya emsalsiz bir bilgelik çıkmıştır.
Bereketli topraklarımızın hazinesine sahip çıkmak için, 2017’de Ata Tohumu Projesi’ni başlattık. Yerel tohumlarımızı gen bankalarımızda saklıyoruz. Bu proje, kendi coğrafyamızla uyumlu gıda türlerinin yeniden keşfedilmesini sağlamak için oldukça önemli bir adımdır.
Bu sayede hem sürdürülebilirlik hedeflerine hizmet ediyor, hem de biyo-çeşitliliği koruyoruz. Türk Mutfağının, atıksız özelliğinin ise, mutlaka üzerinde durulması ve yaygınlaştırılması gereken bir karakter olduğuna inanıyorum. Çünkü dünyanın geleceği için sürdürülebilir mutfakların hayati bir önemi var.
Mutfağımızda her ürün bambaşka bir ürüne dönüşür. Bir örnek vermek gerekirse; Bostana Salatası, bostanda ne varsa onunla yapılırken, çıkan organik atıklar kompostlanarak, toprağa kazandırılır.
Maydanoz, roka gibi yeşilliklerin sapları, ya da oyulan kabağın içi çöp olmaz, Mücver yapılır. Bayat ekmek asla atılmaz. Tirit ve Bandırma gibi yemeklerin yanı sıra tatlı atıştırmalıklar yaparız. Bu bir yandan da kutsal saydığımız ekmeğe olan hürmetimizdir.
Bugün küresel gıda israfını düşündüğümüzde, Türk Mutfağının başlı başına bir çözüm merkezi olduğu çok açık. Umarım sizler de kitabımızdaki reçeteleri dener ve sevdiklerinizle paylaşırsınız.
Bugün, Türk Mutfağının güçlü potansiyelini sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duydum. En kısa zamanda, her birinizi, Türkiye’nin eşsiz lezzet güzergâhlarında ağırlamak istiyorum.
Davetimi kabul ettiğiniz ve etkinliğimize katıldığınız için şükranlarımı sunuyorum. Programda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Sizleri muhabbetle selamlıyorum. Kalın sağlıcakla!