Değerli hanımefendiler, beyefendiler,
Sevgili gençler;
Sizleri en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Şule Yüksel Şenler Hanımefendi’nin vefatının üçüncü yıl dönümü vesilesiyle bir aradayız. Onu kalbinde yaşatan sizlerle buluşmanın büyük mutluluğu ile birlikte, Şule ablamızın derin hasretinin burukluğu içindeyim.
Bildiğiniz gibi Şule Yüksel Şenler Vakfı, vefatından kısa bir süre sonra kuruldu. İstedik ki, geride bıraktığı miras yaşasın, ortaya koyduğu tarihsel mücadele, unutulmasın! Böyle anlamlı bir günde “o’nu anma ve mücadelesini anlama” programının tertip edilmiş olmasını takdirle karşılıyorum. Şule Yüksel Şenler Vakfı ailesine kalbi şükranlarımı sunuyorum. Bilhassa genç kardeşlerimizin bugün bizimle olmalarından büyük memnuniyet duyduğumu da ifade etmek istiyorum. Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!
Kıymetli misafirler;
Coğrafyalar, üzerlerinde yaşanan sevinçler ve hüzünlerle mühürlenir. Birlikte anıldıkları hadiselerin ruhu, üzerlerine siner. Bugün bizi ağırlayan bu ada, Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vurmuş, son derece hazin hikâyelerin mekânı olmuştur. Hatta halkımız ona, “yaslı ada” demiştir. Düşünün ki bu adadan ne çok acı dolu gözyaşı süzülmüş!
Son yirmi yılda, demokrasi ve insan hakları alanında atılan büyük adımlarla millet iradesine indirilen darbelerin sembolü haline gelen bu mekânın kaderi, milletin kaderiyle birlikte, ilelebet değişti! Ne mutlu ki burası artık Demokrasi Ve Özgürlükler Adası’dır. Millet iradesinin, yegâne güç olduğunun beyanıdır, kanıtıdır, ispatıdır.
Değerli misafirler;
Şule Yüksel Şenler Hanımefendi’yi anmak için bu anlamlı mekanda buluştuk. Kendisi bir döneme derin iz bırakmış, önemi ve eksikliği gün geçtikçe daha çok anlaşılan bir şahsiyettir.
Benim de hayatımda, çok kritik ve dönüştürücü bir rolü oldu. Onun çemberine dâhil olabilmenin, nasihatleriyle büyümenin onurunu her daim hissettim. Ortaya koyduğu örneklik, onunla tanıştığım ilk günden beri bana ilham oluyor.
Ancak o sadece bana değil, bir millete de ilham oldu. Bildiğiniz gibi, Şule Yüksel Hanım’ın direniş yolculuğu, bir iç yolculukla başlar. Kendisi manevi bir uyanışa mazhar olur, ve Rabbine kul olmayı hayatının merkezine alır. Fakat inandığı gibi yaşamak ve hayatını bu yönde değiştirmek istediğinde, dönemin bazı acı gerçekleriyle karşı karşıya gelir.
Bilhassa genç kardeşlerimizin, onu bu direnişe yönelten ideolojik ve siyasi baskı dönemini çok iyi anlaması gerektiğine inanıyorum. zira o günler anlaşılmadan bugünün kazanımlarının değeri de hakkıyla anlaşılamıyor.
Kahir ekseriyetinin dine değer verdiği, Allah’ını ve peygamberini sevdiği bir toplumda, dini yaşamanın cehaletle, çağ dışı olmakla, bağnazlıkla, tırnak içinde ‘köylülükle’ adeta yaftalandığı bir dönem… Şşehirli olmanın, modern olmanın, çağdaş olmanın, din dışı olmakla mümkün olduğu vaaz edilen bir dönem… İnanca görece izin veren, ama pratiğe baskı kuran bir yaklaşım… Bu dayatmaların altında, akordu bozulmuş bir toplum vardı o günlerde. Üstad Necip Fazıl’ın deyişiyle, “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” bir dönem…
İşte Şule Yüksel Şenler, böyle bir zamanda, önce kendi uyanışını yaşıyor. Öyle güçlü bir uyanış ki bütün uyuyanları da uyandıracak türden… Hani Malcolm X diyor ya, “bütün uyuyanları uyandırmak için, bir uyanık yeter.” o türden…
Onun samimiyeti, sahiciliği, şahsiyetli duruşu; kadın, erkek, dindar ve dindar olmayan binlerce insanın da ruh aynasında akis buldu. Anadolu’da verdiği konferanslara, on binler akın etti. Tatlı suyun başı kalabalık olur dedikleri gibi, o; ümide, teselliye ve dayanışmaya susamış tüm insanlar için tatlı bir su oldu.
Fakat Şule Yüksel Şenler, Türk kadınının, tam anlamıyla özgürlüğüne ulaşmasında da, özel bir öneme sahiptir. Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız ki doğal afetlerden sosyal sorunlara kadar her felaketten, kadınlar orantısız olarak etkilenir.
O dönem Türkiye’sinde de, vaziyet farklı değildi. Modernleşmenin ideolojik siyaseti de maalesef kadınların kılık kıyafeti üzerinden yürütülüyordu. Başörtülü kadınların fikir dünyasıyla, sanatla, edebiyatla, tasarımla iç içe olması, hayal dahi edilemiyordu.
Şule Yüksel Şenler, bu önyargıları yıktı geçti. Bir yandan gazetelerde yazıyor, diğer yandan, dünya modasını yakından takip ediyor, ve şehirde yaşayan dindar kadınlar için, cazip olacak tasarımlar üretiyordu. Bu bağlamda, “çağın icaplarına” karşı en güçlü direnişi o gösterdi desem abartı olmaz.
Basmakalıp ezberleri reddederek hem şehirli, hem çağdaş, hem entelektüel, hem de tesettürlü olunabileceğini gösteriyordu. Asimile edilmeye, toplum mühendisliğine, milletin öz kimliğine karşı gerçekleştirilen saldırılara somut bir teklifle karşı çıkıyor ve toplumda geniş kabul buluyordu.
Dindar kadının şehir hayatı içinde, kendini daha özgürce ifade etmesi için, önemli bir misyon yüklendi. Şehirli Müslüman kadınları, çetin ikilemlerin tuzağından tutup çıkardı. Onları, bu toplumun, saygın ve vazgeçilmez bireyleri olarak konumlamayı başardı. Yani kelimenin tam anlamıyla özgürlük kavramının kendisini özgürleştirdi ve özgürlüğü belli zümrelerin tekelinden kurtararak yeniden tanımladı.
Değerli misafirler;
Bir aksiyon insanı olan Şule Yüksel Şenler’in en önemli özelliği cesur olmasıydı. Özellikle, yaşadığı baskı döneminde yaptıklarına, inanın kolay kolay kimse cesaret edemezdi. Sizinle bu yürekliliğinin sınırlarını resmedecek, bir anekdot paylaşmak istiyorum.
Rahmetli Adnan Menderes idam edilmeden önce, onun adını dahi söylemek sakıncalıydı. Eğer bu ismi anarsanız, Yassıada’ya götürülüyor ve fişleniyordunuz. İişte böyle bir vasatta, Şule Yüksel Hanım, Adalet Partisi’nin gençlik kollarına üye olur. Zeytinburnu’nda bir mitingde konuşma yapacaktır.
Şule Yüksel Hanım, dosya kâğıtlarını birbirine ekleyerek, bir metre yetmiş santim boyunda, bir şiir yazar. Menderes’le ilgili bölümleri okumaması için, sıkı sıkı uyarılır. Asker, polis meydanda hazır bekliyordur.
Buna rağmen, kürsüden; “Ey Menderes Menderes! Yanık yanık çağlıyor; Bir millet de ardından, Yanık yanık ağlıyor” mısralarını okur. Koca meydan, hüngür hüngür ağlayan insanların, sesleriyle çınlar. Sonradan, anılarını naklederken şöyle söyler; “millet acıyla dolu ama dışa vuramıyor. Ben de milletin sesi olmaya çalışıyorum. Ne derlerse desinler, hapse atsınlar, hiçbir şeyden korkum yok diyorum!”
Değerli kardeşlerim;
Ben onun; cesaretiyle, vakarıyla, rikkatiyle, tarihe mal olmuş, bir haysiyet anıtı olduğuna inanıyorum. Elbette, böyle bir duruş için, çok büyük bedeller ödedi. Kemikleşmiş bir zihniyet karşısındaki fikri mücadelesi yüzünden hakkında birçok dava açıldı. Evi kundaklandı. Thditlerle karşılaştı. Hapse girdi. Hapishane günlerinde ve sonrasında hastalıklarla mücadele etti.
Fakat biz onun şikâyet ettiğini hiç görmedik.
Çünkü o, kendini inandığı değerlerin bu ülkede kök salması için çalışmaya adamış biriydi. Sabır, sebat, tevekkül, sağlam bir iman, onun narin bedeninde birleşti ve ortaya kimselerin bükemediği çelikten bir bilek çıktı. Allah’ın ona en büyük ikramı, çektiği çilenin ve döktüğü alın terinin karşılığını, henüz dünya hayatını terk etmeden görmüş olmasıdır. Onun örnekliğiyle büyümüş, dimdik duran genç bir nesli, gözleriyle gördü. Elhamdülillah!
Sevgili gençler;
Şule Yüksel Şenler’in mücadelesi, bir milletin özelinde yaşanan ama tarihe “insan hakları ve özgürlük mücadelesi” olarak geçmiş bir direniştir. O, kitleleri peşinden sürükleyen, ender insan hakları savunucularından biridir. Evrensel bir semboldür. Bizlere, ama bilhassa sizlere, çok önemli bir miras bıraktı. Bu mirası omuzlayacak, güncel söylemlerle uluslararası platforma taşıyacak olan sizlersiniz.
Kendi döneminde sayısız kadının ve erkeğin hayatını değiştirdi. Tabir-i caizse onlarda bozulan, akıl, ruh ve beden akordunu düzeltti. İnanıyorum ki, hikâyesi anlatıldığı sürece gelecekte de birçok insanın hayatını değiştirecek. Dünyanın neresinde olursa olsun; hakikate ve adalete susamış, zulüm altında kıvranan insanlar için bir yol rehberi olacak. Gerek şahsiyeti ve eserleri, gerekse erdemlerle örülü mücadele yöntemleri, herkes için ilham vericidir.
Çok şükür ki ülkemizde, kamusal alanda başörtüsü ve Müslüman kimlik üzerindeki baskılar büyük ölçüde çözüldü. Ancak insan haklarına ve milli kimliğimize yönelik sınamalar, farklı şekillerde her zaman karşımıza çıkıyor ve çıkmaya da devam edecek.
O yüzden lütfen sizler büyük zorluklarla kazanılmış bu hakların konforunda, geçmişi unutmayın. Ağacın, şiddetli esen rüzgârlara dayanabilmesi için, toprağa bağlandığı kökün sağlam ve derin olması gerektiği bilinciyle, hareket edin!
Evrensel fikir haritası, yeni sınırlar ve sınırsızlıklar belirleyerek her an değişiyor. İslamofobinin ve milli değerleri hedef alan küresel ideolojilerin karşısında duracak olan sizlersiniz. Bu yolda yorulmaya gönüllü olun. Çünkü değerli olan her şeyin ön koşulu, yorulmaktır.
Bu düşüncelerle sözlerime son veriyor, sizleri muhabbetle selamlıyorum. Allah’tan, tarihimizde demokrasi adına yaşanmış utançların tekrarını, milletimize göstermemesini niyaz ediyorum. Sizleri, Şule Yüksel Şenler Hanımefendi’nin, Adnan Menderes’in, 15 Temmuz ve bu vatanın selameti için feda-i can eylemiş bütün şehitlerimizin ruhuna, Fatiha okumaya davet ediyorum. Amin!