Dünya Bankası İklim ve Kalkınma Liderlik Ödülü Töreninde Yaptıkları Konuşma

21.07.2022

Değerli hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularla selamlıyorum.
Bugün, “İklim ve Kalkınma Liderlik Ödülü Töreni” vesilesiyle, bir araya geldik. Bu güzel anı, bizlerle paylaşan tüm konuklarımıza, teşekkür ediyorum.

Bu son derece anlamlı ödülü, çocuklarımızın adil bir geleceğe kavuşması için, tek yürek olmuş, tüm doğaseverler adına kabul ediyorum. Dünya Bankası Türkiye Temsilciliği’ne, şükranlarımı sunuyorum.

Bu vesileyle, Dünya Bankası Türkiye Direktörü Sayın Auguste Kouame’ye de bilhassa teşekkür ederim. Ülkemizde çok kıymetli çalışmalara imza attınız. Her ne kadar, görev süreniz bitmiş olsa da, Türkiye artık sizin ikinci evinizdir. Sizi, her daim aramızda görmekten, mutluluk duyacağımızı, bilmenizi isterim. Yeni görev yerinizde başarılar diliyorum.

Değerli misafirler;

İklim değişikliği, artık yalnızca bir çevre sorunu değil; ülkelerin kalkınmasını ve refahını derinden etkileyen küresel bir krizdir. İnsanlık için büyük bir gelecek kaygısıdır.

Türkiye, iklim değişikliğinden, en fazla etkilenen bölgelerden biri olan, Akdeniz Havzasında yer alıyor. Tüm dünyada olduğu gibi bölgemizde de iklim değişikliğinin olumsuz etkileri, ziyadesiyle hissediliyor.

İklim değişikliği ile mücadelede, küresel olarak, kritik bir eşikteyiz. Türkiye olarak, bu krize dünyanın ortak evimiz olması şuuruyla yaklaşıyoruz.

Bildiğiniz gibi iklim değişikliğiyle mücadele çok boyutlu ve çok yönlü bir alan. Bu yolda koyduğumuz hedeflere ulaşmak için; ulaştırma, ticaret, sanayi, tarım ve sağlık gibi birçok sektörde, dönüşüm gerekiyor.

Ülkelerin kalkınma ve refah seviyeleri, iklim değişikliği ile ilgili atacakları adımlarla, doğrudan ilişkili bir hal aldı. Kısa, orta ve uzun vadeli kalkınma politikalarının, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında hazırlanmasının, hayati bir önemi var.

Bu noktada, Dünya Bankası, hazırladığı 2021-2025 İklim Değişikliği Eylem Planıyla ülkeler için yol açıcı bir iş ortaya koydu. Dünya Bankası iklim değişikliğiyle mücadele için, gerekli olan finansman ve teknoloji transferi ihtiyacı çerçevesinde, Paris Anlaşmasının uygulanmasını teminen, ülkeleri destekliyor. Böylelikle küresel iklim eylemine somut katkılarda bulunuyor.

Bu büyük dönüşümde herkesin sorumlulukları var. Sadece hükümetlere ya da sektörlere bağlı olmayan, yeşil dönüşüme sunulan her katkıyı, takdire şayan buluyorum.

Bildiğiniz gibi ülkemizin iklim eylemi yükümlülüklerini desteklemek üzere, kalkınma ortaklarımızla beraber Mutabakat Zaptı imzaladık. Bu kapsamda Dünya Bankasının sağladığı finansman desteğinin, ülkemizin yeşil dönüşümüne önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.

Ormanlarımızın ve denizlerimizin korunması, sel yönetimi, sürdürülebilir tarım, yenilenebilir enerji gibi alanlarda, Dünya Bankası ile hazırlıklarına başladığımız yeni projeler, hepimizi heyecanlandırıyor.

Ayrıca Dünya Bankası Grubunun, ülkemiz için hazırladığı ve bu alanda Bankanın ilk raporu olan, “Türkiye Ülke İklim ve Kalkınma Raporu”nu da, memnuniyetle karşıladık. Ülkemizin, 2053 yılı, net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda, maliyet ve faydalarını ortaya koyan raporun, çalışmalarımıza ışık tutacağına inanıyorum.

Dünya Bankası tarafından hazırlanan bu raporların çok önemli bir mesajı var. O da ülkelerin kalkınma ve refah seviyelerini artırırken, aynı zamanda iklim değişikliğiyle başarılı bir şekilde mücadele edebileceği gerçeğidir. Yani yeşil dönüşüm için yapılan yatırımlar, kalkınmayı da beraberinde getiriyor.

İklim değişikliğiyle mücadelede adil yük paylaşımı, kimsenin geride bırakılmaması ve tüm ülkelerin, mücadeleye aktif katkı sağlaması, son derece önemli. Bu farkındalıkla önümüzdeki süreçte küresel iklim eyleminin önemli bir aktörü olmayı sürdüreceğiz.

Kıymetli katılımcılar;
Müreffeh bir dünya geleceği, istisnasız tüm ülkelerin müşterek sorumluluğudur. Türkiye olarak küresel sera gazı emisyonlarındaki tarihsel sorumluluğumuz, yüzde 1’den az. Ancak biz bu meseleye, atacağımız her adımın, ardımızda bırakacağımız bir insanlık eseri olduğu nazarıyla yaklaşıyoruz. Dolayısıyla, her gün icraatlarımıza bir yenisini ekliyoruz.

Bildiğiniz gibi, bu mücadeledeki, somut adımlarımızın bir devamı olarak Paris Anlaşması, meclisimizde onaylandı. Sayın Cumhurbaşkanımız, ülkemizin 2053 yılı için, net sıfır emisyon hedefini açıkladı ve ülkemizin “Yeşil Kalkınma Devrimi”ni ilan etti. 2053 net sıfır emisyon hedefimize uygun olarak, uzun dönemli stratejilerimiz ve eylem planlarımız için gerekli çalışmalara başladık.

Malumunuz Yeşil Devrim kapsamında, atıkların geri dönüşümünün büyük bir önemi var. 2017 yılında başlattığımız, “Sıfır Atık” projesi ile atıkların geri kazanım oranını, 2035 yılında, yüzde 60’a taşımayı hedefliyoruz.

Sıfır Atık Projemizin bir diğer ayağı da, “Sıfır Atık Mavi” oldu. Bu sayede bugüne kadar 138 bin ton deniz çöpü toplandı. 324 kıyı tesisimizde atığı alınmamış tek bir gemi dahi bırakılmıyor. Denizcilik Atıkları Uygulaması ile gemi ve tekneler, 7/24 online takip ediliyor. Denizlerin temizliğinin bir göstergesi olan mavi bayraklı plaj sayımız, 2002 yılında 151’iken, bugün bu sayı 531’e çıktı.

Ayrıca, ülkemizin orman alanını ve ağaç servetini çoğaltmak, biyolojik çeşitliliği geliştirmek, çevreyi korumak için ciddi yatırımlar yapıyoruz. Daha yeşil bir gelecek için 11 Kasım 2019 tarihinde “Geleceğe Nefes” kampanyasını başlattık, ve bu günü, "Milli Ağaçlandırma Günü" ilan ettik.

2023 yılına kadar ülkemiz genelinde toplamda 7 milyar fidanı, toprakla buluşturmayı hedefliyoruz. 2030 yılına kadar ise, ülke yüzölçümümüzün yüzde 30’unu, ormanlık alan haline getireceğiz. Çölleşmeyle mücadele kapsamında hazırladığımız eylem planlarıyla, arazi rehabilitasyonu ve restorasyonunu içeren, faaliyetler gerçekleştiriyoruz.

Ülkemizin yenilenebilir enerji alanında da, öncü bir rolü var. Hâlihazırda, elektrik kurulu gücümüzdeki, yenilenebilir enerji kaynaklarının payını, yüzde 54’e yükselttik. Bu oranla Avrupa’da beşinci, dünyada on ikinci sırada yer alıyoruz.

Türkiye önümüzdeki günlerde Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin 16. Taraflar Konferansı’na ev sahipliği yapacak. Bu vesileyle, ülkemizin biyolojik çeşitliliğinin korunmasında, öncü rol oynamaya devam edeceğini belirtmek isterim.

Kıymetli misafirler;
Anadolu insanının tabiatla kurduğu muhteşem bir bağ var. Bu bağ yüzyıllar içinde derin bir ahlaka dönüşerek bizlere miras kalmış. Yeme içme kültüründen, müziğe, mimariye kadar bu düzgün ilişkinin izlerini takip edebilirsiniz. Tabiatla olan dostluğumuz, bir hak hukuk ekseninde inşa edilmiş. İnsanın hakkı kadar ağacın, suyun, toprağın, hayvanların hakkı da gözetilmiş.

Oysa küresel anlamda tüm insanlık doğaya artık yalnızca bir hammadde deposu olarak bakıyor. Onu, bir sömürü alanı olarak görüyor, doğanın kırılan kalbini, görmezden geliyor.

Tüm toplumların geçmişinde, kültüründe, inancında tabiat; besleyen, saran, koruyan, kollayan bir anadır. Karşılıklı ilişkimiz; aldığımız kadar vermek, verdikleri için şükretmek ve ihya etmek üzerine kurulmalıdır.

Yani iklim değişikliğiyle mücadelede, tabiatın kanayan yaralarını iyileştirmek için çalışmamız gereken en önemli alanlardan biri vicdanlardır. Böyle bir vicdanı ayağa kaldıracak çevre ahlakını, yeniden tesis edecek eğitim ve kültür çalışmaları da diğer tüm yatırımlar kadar, önemlidir.

Ben bu vesile ile bilhassa farklı ülkelerin gençlerini bir araya getirecek, gençlik kampları ve çalıştaylar düzenlenmesini teklif ediyorum. Gençlere medeniyetlerin tabiata nasıl yaklaştıklarını ve bu yaklaşımın, sanatta, edebiyatta ve yaşam kültüründeki karşılıklarını gösterelim. İnanıyorum ki bu çaba, ‘sürdürülebilir bir dünya’ için en önemli itici güç olan, ‘sürdürülebilir sevginin’ tohumlarını atacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son veriyorum. Programda emeği geçen herkese, teşekkür ediyorum. Sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.