“Dünya Ortak Evimiz” Kitap Lansmanında Yaptıkları Konuşma

01.06.2022

Değerli hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bugün, “Dünya Ortak Evimiz” kitabımızın, tanıtımı vesilesiyle bir aradayız. Böyle anlamlı bir kitabın meydana geldiğini görmek, tarifsiz bir mutluluk!

Kitabımızı, herkes tarafından ziyadesiyle sevilen, isimler yazdı. Aralarında sanatçıların, sporcuların ve çevre aktivistlerinin de olduğu, çok özel bir yazar kadromuz var.

“Dünya Ortak Evimiz” dedik, onlar da, tabiatla dostluklarını kâğıda döktüler. Tabiatın, kendi lisanında söylediklerini, tercüme ettiler. Emeği geçen herkese, en kalbi şükranlarımı sunuyorum.

Kitaptaki her bir satırın, yepyeni pencereler açacağına inanıyorum. Umarım o pencerelerden, umut dolu bir dünyanın geleceğini seyrederiz.

Naçizane ben de, kendi hikâyemi ve Sıfır Atık Projesini anlatmaya çalıştım. İstedim ki, ülkemize uluslararası platformlarda, büyük takdir kazandıran Sıfır Atık Projesinin ruhu, daha çok insana ulaşsın.

Kıymetli dostlar;

İklim değişikliği, yüzyılımızın en önemli sorunudur. Uluslararası kuruluşlar, hummalı çalışmalar yürütüyor ve bir uyanış çağrısı niteliğinde, raporlar yayınlanıyorlar. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin yayınladığı rapor, son derece dikkat çekici. Çalışmanın en önemli vurgusu, iklim değişikliğinin, insan kaynaklı faaliyetlere bağlı olduğu idi. En önemli sonucu ise, insanlık için, kırmızı bir alarmın çaldığıydı.

Bildiğiniz gibi, iklim değişikliğinin, belli başlı göstergeleri var. Deniz seviyesinin yükselmesi, okyanus ısınması ve okyanus asitlenmesi gibi önemli göstergeler sayılıyor. 2021 yılında, bu göstergelerin rekor seviyeye ulaştığı, tespit edilmiş. Üzülerek söylüyorum ki, rekor dediğimiz şey, başarının değil, içinde bulunduğumuz, son derece ciddi durumun işaretleri.

2021’deki sıcaklık ortalaması, sanayi öncesi seviyenin, 1.11 santigrat derece üzerinde. Okyanus ısınma oranı, son yirmi yılda hızla artarken, sıcaklık, her zamankinden, daha derine tesir ediyor.

Doğa artık bu stresi kaldıramıyor. Büyük bir dönüşüme ihtiyacımız var ve bunu başarmak, insanların her zamankinden çok, dayanışma içinde olmasına bağlı.

Raporların bilimsel dilini, gündelik yaşama ne yazık ki, tercüme edemiyoruz. Çünkü tabiatla olan ilişkimiz, pamuk ipliğine bağlı kalacak kadar, zayıflamış durumda. Hâlbuki etrafımızda olup bitenleri, yani tabiatı okuyabilsek, bizimle doğrudan konuştuğunu anlayacağız.  

Mesela, kitabımızın kapağında, endemik bir kuşun resmini göreceksiniz. 1987’de kaydedilen sesinin, yeryüzündeki son ötüşü olduğunu öğrenmek beni derinden sarsmıştı. Düşünün, türünün son temsilcisi olduğunun ve kimsesizliğinin, farkında bile değil. Tüm masumiyetiyle, bir dalın üzerinde, hiç gelmeyecek eşine, son şarkısını söylüyor. Nefesi tükendiğinde ise yeryüzünden siliniyor. Bu kuş, ortak evimiz olan dünyadan, ebediyen ayrıldı.

Her gün etrafımızda, haberimiz dahi olmadan, nice şey yok olup gidiyor. Bazı türler, artık yalnızca, bir anı olarak, kitap sayfalarında yaşıyor. Ormanlara yerleşen sessizlik, bazı sakinlerinin göçüp gittiğini anlatıyor. Rüzgârlar, artık başka diyarlardan hoş kokular değil, yıkım taşıyor.

İklim değişikliği, ekonomiden, teknolojiye, gıda ve su kaynaklarından, insan haklarına kadar, hayatın her alanını etkiliyor. Doğal kaynaklarımız hızla azalıyor. Yaşanması güç bölgelerin artması, “iklim mültecisi” insanların nüfusunu çoğaltıyor. 

Şu bir gerçek ki, bizler gidişatı tersine çevirebilecek, son nesiliz. Omuzlarımızdaki bu sorumluluğun, hakkını vermekle mükellefiz.

Kıymetli konuklar;

“İnsan, inandığı gibi yaşamazsa, yaşadığı gibi inanır”. Sanayileşme bizi, doğanın yanına değil, karşısına konumlandırdı. Buna inandığımız günden beri, tabiatı ötekileştiriyoruz. Varlığımızın bağlı olduğu ekosistemleri, tehlikeye atıyoruz.

Oysa toprağın, “sadık yâri” olduğuna inanan insanlar için, tabiat bir yağma alanı olamaz. Hayvanların, bitkilerin, suyun, toprağın hakkına riayet etmek, “dünyanın, ortak evimiz” olduğuna inanmakla mümkündür.

Kısacası, tabiatla olan ilişkimiz, medeniyetin aynasıdır. Bizim medeniyetimiz, bu anlamda, dünyanın son gününe kadar, insanlık tarihine verilmiş, eşsiz bir armağandır. Dünyanın ilk ve en mükemmel çevre nizamnamesi, ilk hayvan hastanesi, doğaya ve mahlûkata adanmış sayısız vakıf, medeniyetimizin eserleridir. Tüm bunlar, tabiatı öteki gibi değil, Yaradanın şükredilmesi gereken, bir nimeti olarak görmenin ürünüdür.

Eğer, dünyaya bir iyilik abidesi kazandırmak, evlatlarımıza, tükenmeyecek zengin bir miras bırakmak istiyorsak, bu anlayışı ayağa kaldırmamız lazım. Sıfır Atık Projesi işte böyle bir motivasyon oluşturuyor.

2017’de ilk adımını attığımız Sıfır Atık Projesi, dünyanın da takdirini kazandı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, 2019’daki raporunda, Türkiye’den övgüyle bahsetti. “Umut vaat eden proje” olarak örnek gösterdi. Birleşmiş Milletlerin, iki önemli kuruluşunun, özel çevre ödüllerine layık görüldü. Yakın bir zamanda, Akdeniz Parlamentosu’nda, 21 Akdeniz ülkesinin, çok sayıda projeyle katıldığı yarışmada, en iyi proje seçildi.

2023’te, Sıfır Atığı tüm ülkede, eksiksiz olarak yaygınlaştırmayı hedefliyoruz.

Bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanımız, 2053 Net Sıfır Emisyon hedefimizi de, tüm dünyaya ilan etti. Bu vizyon ışığında, tüm programlarımız, yeşil kalkınma devriminin gerektirdiği, yapısal dönüşümün rehberliğinde hazırlanıyor. Bu vesileyle, büyük bir özveriyle çalışan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız ile tüm paydaşlara, kalbi bir teşekkürü teslim etmek istiyorum.

Değerli misafirler;

Bildiğiniz gibi, çevre projelerini her zaman destekliyor, büyük bir önem veriyorum. Bu çabanın temelinde, rahmetli anne babamın muazzam örnekliği vardır. Zira bir çocuğun, hayata dair tüm değerleri öğrendiği ilk eğitim yuvası, ailedir.

Annem, hayvanların ve bitkilerin yanında bağırmamayı tembihler, çiçekleri sadece suyla değil, tebessümle de beslerdi.

Çocukken, bir defter yaprağını tam kullanmadan yırtmam üzerine, babamın, ağaçların hakkına dair uzun öğüdünü, hiç unutamam. Bu sayede, insanın en önemli görevlerinden birinin, tüm yaratılmışların, hakkını teslim etme gayreti içinde olması gerektiğini öğrenmiştim.  

Görerek büyüdüğüm bu davranış modelleri, kalbimde büyüyen doğa sevgisinin tohumlarıdır. O yüzden, buradan anne babalara seslenmek istiyorum; toprağı, suyu, yeşili, öyle sevin ki, çocuklarınızın en kıymetli yadigârı, bu sevgi olsun!

Kıymetli misafirler;

Bu anlamlı çevre haftasında Külliyemiz, önemli bir sanatsal sergiye de ev sahipliği yapacak. Değerli görsel sanatçı Deniz Sağdıç’ın, atıklardan oluşan portreleri, Millet Kütüphanemizde sergilenecek. Bugün burada da örneklerini göreceğimiz eserler, çevre konusundaki hassasiyetlerin, sanatla ne muhteşem bir ifadeye kavuştuğunu oraya koyuyor. Kendisini çok tebrik ediyorum.

Bugün aramızda birçok, pırıl pırıl genç evladımız var. Yarınlar için en çok söz hakkı, onların! İklim elçileri olarak, neler düşündüklerini, nelerden ilham aldıklarını merak ediyorum. Şimdi sözlerimi burada noktalayıp, kürsüyü onlara teslim etmek istiyorum.

Kitabımıza katkı sunan tüm doğa dostlarına, programda emeği geçen herkese, şükranlarımı sunuyorum. Aydınlık bir gelecek için, dur durak bilmeden çalışacağımız, nice projede buluşmayı diliyorum. Sizleri muhabbetle selamlıyorum. Kalın Sağlıcakla!