İntegratif ve Anadolu Tıbbı Kongresinde Yaptıkları Konuşma

13.05.2022

Değerli hanımefendiler, beyefendiler,

Saygıdeğer bilim insanları;

Sizleri en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. 2022 Türk Dünyası Kültür Başkenti güzel Bursa’mızda bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum.

Bursa, doğası, tarihi ve manevi iklimiyle insan ruhunu yükselten bir şehir... Bu müstesna coğrafya, medeniyetlerin doğumhanesi olmuş, dünyayı değiştiren ecdadımızın ayak izleriyle mühürlenmiş.

Ne mutlu bize ki, Bursa bugün, ‘İntegratif ve Anadolu Tıbbı Kongresi’ vesilesiyle bizleri ağırlıyor. Ev sahibimiz, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Tıp Fakültesine ve tüm paydaşlarına teşekkür ediyorum.

Kongre boyunca birçok panel düzenlenecek, konuşma yapılacak. Bu büyük emeğin GETAT uygulamaları için yeni bir ufuk çizeceğine inanıyor, sonuçlarının şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli konuklar;

Lokman Hekime “en büyük nimet nedir” diye sormuşlar, “iyi huylu olmak” demiş. “En hayırlı mal nedir diye” sormuşlar, “sağlık” demiş. Çünkü sağlık, güzel ve kaliteli bir yaşamı besleyen, hayata neşve katan bir pınardır. 

Sadece bireylerin değil, toplumların da huzur ve refahını sağlıklı olma hali belirler. Son iki buçuk yılımız tarihin en büyük salgınlarından birini tecrübe ederek geçti. Sanıyorum ki, sağlığın ve sağlık alanında atılacak adımların önemini çok daha iyi idrak ettik. Sağlığın aslında hayat demek olduğunu daha derinden özümsedik.

Dünya Sağlık Örgütü, 1974’te, sağlığı sadece hastalık ya da bir engelin olmayışı değil, beden, ruh ve sosyal yönden de bir iyilik hali olarak tanımladı. Yani sağlık, çok yönlü, çok boyutlu ve süreklilik arz etmesi gereken bir haldir.

Nitekim insan dediğimiz varlık, sadece bedenden ibaret değil. İnsan, beden ve ruhun bir araya geldiği eşsiz bir mekanizma. İnsan varoluşunun, manayı temsil eden ruh, maddeyi temsil eden beden tarafı var. Bedenin iyi olması ruha mutlaka sirayet ediyor. Aynı şekilde ruh iyi olduğunda beden de iyileşiyor.

Sağlık, insanlığın tarih boyunca her dönem büyük önem atfettiği, üzerine çok düşünüp, çalıştığı bir konu olmuştur. Tıp, eczacılık ve botanik gibi alanlarda nice eserler yazılmış, dünyanın ortak bilgi hazinesine eklenmiştir. İnsan sağlığına adanmış bu çaba, nice keşfin de zeminini hazırlamıştır. Şifayı her yerde arayan insan, bitkilerin, hayvanların, toprağın, suyun, seslerin ve hatta kokuların kendine has dillerini deşifre etmiştir. Ve topladıkları bilgilerin ışığında bir yaşam inşa etmişlerdir.

İbni Sina bir eserinde şöyle diyor; “Tedavinin en iyi ve en etkili yollarından biri hastanın aklî ve ruhî güçlerini artırmaktır. Ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.”

Anlıyoruz ki, sağlık ilacın yanında, yaşadığımız ortam, işittiğimiz ses, etkileşim halinde olduğumuz sosyal çevre gibi birçok unsurla ilgili. İşte Geleneksel Anadolu Tıbbının özü de, denge, ölçü ve doğayla barışık bu yaşam tarzıdır.

Bu medeniyet mirasını dışlamadan, modern hayata entegre edebilsek, sağlığın bir kültür olarak yaşandığı, çok daha anlamlı bir dünya inşa edebiliriz.

Kıymetli misafirler;

Günümüz teknolojiyle şekilleniyor. Hayatın hemen hemen her alanında devrimsel dönüşümler gerçekleşiyor. Tedavi yöntemleri gelişiyor ve tıpta yeni buluşlar gündem oluyor. Buna rağmen, insan sağlığı hızla bozulmaya, hastalıklar artmaya devam ediyor. Kronik hale gelmiş hastalıkların cenderesinde ömürler geçiyor. İşin kötüsü, bu hastalıklara yakalanma yaşı gittikçe düşüyor.

Kanser, diyabet, astım, obezite, insanlar arasında hızla yaygınlaşıyor. Ve maalesef çocuklara da sirayet ediyor. Bu kadarıyla da kalmıyor, bu hastalıklar başka hastalıklara kapı aralıyor. Mesela, obezite; kanser, kalp, kas ve iskelet sistemi gibi hastalıkların davetçisi. Aynı şekilde, diyabet; körlükten felce, böbreklerin iflasından ampütasyona kadar çeşitli felaketlere zemin hazırlıyor.

Meselenin özüne indiğimizde kronik hastalıkların çoğunlukla yaşam tarzından kaynaklandığını görüyoruz. Sağlığı hayatın merkezinden uzaklaştırıp, yalnızca hastane binalarına sığdırmamız da hastalıkların ömrünü uzatıyor. Sağlık yalnızca hastalandığımızda aklımıza gelmemeli! Bilakis, yaşantımızı şekillendiren bir düşünceler bütünü olmalı.

Bildiğiniz gibi tüm dünyada, Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp, son derece talep görür hale geldi. Çünkü bu metod insanı ruh ve beden bütünlüğü çerçevesinde ele alıyor, değerlendiriyor. Sadece hasta olduktan sonra değil, hasta olmamak için yapılması gerekenlere ilişkin de detaylı yaşam reçetesi çıkarıyor. Koruyucu hekimliği esas alıyor.

Ancak, GETAT uygulamalarının bilimsel ve akademik bir zeminde yürütülmesi son derece önemli. Çünkü geleneksel tıbbın, modern tıbbın bir alternatifi olarak algılanması çatışmalı bir alan oluşturuyor. Hâlbuki geleneksel tıp, barındırdığı kadim öğeleriyle, modern tıbbın bir tamamlayıcısı olarak önemli bir yere sahip.

Ülkemizin bu anlamda büyük bir potansiyeli ve mirası var. Bu mirasın modern bilimin süzgecinden geçerek günümüze kazandırılmasının, hem medeniyetimizi ihya edeceği, hem de insan hayatına eşsiz bir katkı sunacağı kanaatindeyim.

Akademik çalışmaların ve bilim insanlarının GETAT uygulamalarına gösterdiği ilginin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bu sayede Türkiye’nin GETAT uygulamalarında önde gelen ülkelerden biri ve tüm dünya için bir cazibe merkezi olacağına eminim.

Zira tıp tarihi açısından adeta bir laboratuvar olan medeniyet tarihimizin, tamamı henüz gün yüzüne çıkmamış zengin bir mirası var. Dünyada adından bahsettiren Türk Hekimlerinin emin ellerinde, Anadolu Tıbbının insanlığın hizmetine kazandırılacağına yürekten inanıyorum.

Kongremizin, bu engin mirasın keşif yolculuğuna yeni kilometreler ekleyeceğini düşünüyorum. Katkıları için Sağlık Bakanlığımıza, Tarım ve Orman Bakanlığımıza ve Sağlık Bilimleri Üniversitemize teşekkür ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son veriyorum. Anadolu’nun şifa kültürünün tüm dünyaya iyilik getirmesini temenni ediyorum. Kalın Sağlıcakla!