37. Muhtarlarla Buluşmada Yaptıkları Konuşma

05.04.2017

Çok değerli muhtarlarımız,

Kıymetli kardeşlerim;

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, milletin evine hoş geldiniz.

Muhtarlar toplantımızın 37’ncisinde sizlerle biraradayız. Görüldüğü gibi öyle ara sıra, bazı-bazı yapmıyoruz, sürekli muhtarlarımızla biraraya geliyoruz. Fakat bu defa arayı biraz uzattık, malum kampanya. Neredeyse 2 aydır biraraya gelemedik. Fakat dedik şimdi bunu toparlayalım, çünkü ortalama 400 muhtarımızla her hafta biraraya geliyorduk, ama bu defa Gazi Külliyede inşallah bu işi dedik tam yapalım. En son muhtarlar toplantımızı malum 8 Şubat’ta yapmıştık.

Bugün hem mekan, hem sayı, hem il dağılımı itibariyle çok farklı bir muhtarlar toplantısını yapıyoruz. İlk 36 toplantımızı Külliyemizin ana binasındaki toplantı salonunda yapmış, yemeğimizi de kış bahçesinde gerçekleştirmiştik. Bugün ise Külliyemizin önemli bir parçası olan Kongre ve Kültür Merkezi’nde bir araya geliyoruz. Normalde ana binadaki salonun kapasitesi itibariyle ortalama 10-12 vilayetten 400, bazen 450’ye varan muhtar kardeşimizle biraraya geliyorduk, bugün 81 vilayetimizden gelen 2 bin muhtar kardeşimizle bir aradayız. Bu defa yemek ikramını şahsım adına İçişleri Bakanımız yapacak. Kongre ve Kültür Merkezi’mizin yapısı böyle bir organizasyona müsait olmadığı için toplantımızın ardından Gölbaşı Vilayetler Evi’nde Sayın Bakanımızın nezaretinde inşallah bu yemek ikramı gerçekleştirilecek. Toplantımızın hemen ardından Bursa’da bir toplu açılış törenine katılacağımız için bu yemeğe bu defalık maalesef iştirak edemeyeceğiz.

Tabii bizim asıl hedefimiz, inşallah alt tarafta, hemen arka planda caminin arkasında dev bir yeri yapıyoruz. Çok amaçlı salonun hizmete girmesiyle bu toplantılarımıza yine yemekli olarak orada devam edeceğiz. Zira aynı anda 2 bin civarında insanın yemek yiyebileceği orada salonumuz yapılıyor, inşaatımız hızla ilerliyor. İnşallah o toplantılar tabii çok çok farklı olacak. Çünkü bütün kardeşlerimizi biraraya getirip orada birlikte yemek, birlikte sohbet hem kaynaşmaya, hem tanışmaya vesile teşkil edecek; bu imkana kavuşacağız.

İçinde bulunduğumuz bina gazi bir mekandır. 15 Temmuz darbe girişiminde bu çevrede 29 şehidimiz var, 36 gazimiz var. Ve bu gazi mekan tarihe böyle kaydolacak. 15 Temmuz darbe girişiminde binamız darbecilerin ateşine maruz kaldı, hemen önümüzdeki yolda F16’larla bombalandı. Helikopterlerle aynı şekilde ateşe tutuldu. Türkiye’nin bir daha öyle karanlık geceler yaşamaması için bu hatıraları canlı olarak hafıza kaydımızda tutmalıyız. Rabbim ülkemizi böyle saldırılardan, böyle ihanetlerden muhafaza eylesin diyorum.

Kardeşlerim;

Türkiye 11 gün sonra çok önemli bir seçim için sandığa gidecek. Seçimin konusu, malum Anayasa değişikliğidir. Zahiren baktığımızda ortada 18 maddelik bir Anayasa değişikliğinin kabulü veya reddi söz konusudur. Ancak içerik itibariyle ülkemizin yönetim sistemini değiştirecek olması bakımından bu halkoylaması tarihi bir öneme haizdir. Özellikle de yeni sistemin en büyük özelliği; mili iradenin, yani sizlerin iradesinin ülke yönetimi üzerindeki gücünü arttırıyor olmasıdır. Doğrudan halkın oyuyla göreve gelen insanlar olarak sizler bunun anlamını çok iyi bilirsiniz. Kaymakam ve belediye başkanının yetkileriyle donatılmış bir muhtarın mahallesine getirebileceği hizmetleri düşünün. İşte 16 Nisan’da buna benzer bir değişim gerçekleştiriyoruz.

Kardeşlerim;

Fakat bunu anlamayanlar var, ana muhalefetin başındaki zat bunu anlamış değil. İşte geçenlerde bir konuşma yapıyor, ne diyor? ‘17 Nisan’da muhtarlıkları bu Cumhurbaşkanı kapatabilir.’ İnanın böyle bir yalan makinesi ben görmedim. Bir defa muhtarların nasıl seçildiğini dahi bilmiyor. Tayyip Erdoğan nasıl seçildiyse muhtar da öyle seçiliyor Sayın Kılıçdaroğlu, aramızda fark yok. Beni de millet seçti, sizleri de millet, öyle mi?

Şimdi diyor ki; ‘bir kararname çıkarır ve sizleri kapatır.’ Yahu muhtarlar kararnameyle gelmedi ki, muhtarlar yasal düzenlemeyle geldi, yasal düzenlemeyle gelen yasal düzenlemeyle gider. Ve o yasal düzenlemenin de bağlı olduğu yer neresi biliyor musunuz? Anayasa, böyle bir yapı. Onun için muhtar deyip geçmeyin. Ama ne yazık ki muhtarı bu Beyefendi hafife alıyor.

İşte bakın ben Birleşmiş Milletler Toplantısında konuşuyorum, o da burada konuşuyor. Çok enteresan, “Birleşmiş Milletler Toplantısında Tayyip Erdoğan konuşurken bir yurttaş olarak, ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak utandım. Dünya liderlerine mi, yoksa muhtarlara mı konuşuyor belli değil.” Bakın, bunu aynen kayıtlardan çıkarttırdım.

Şimdi burada da muhtarlara bir toplantı yapıyor, 40 kadar muhtar ve bir muhtarımız oradan çıkıyor diyor, “Siz Birleşmiş Milletler’de Cumhurbaşkanımızın konuşmasını burada bu şekilde değerlendirdiniz, ben bir muhtar olarak bundan rahatsız oldum.’ Ne dese beğenirsiniz; ‘Haddimize mi?’ Yahu söyledin işte, kayıtlarda. Artık dünya öyle bir dünya ki, ağzından çıkan bir lafın esiri olursun. Araplarda bir söz var, “Sır ağzından çıkana kadardır, çıktı mı sen onun esiri olursun.’ Şimdi bak bunların hepsi kayıtlarda artık. Artık internet denilen bir olay var, her şey kayıtlarda. Ben şimdi Özel Kalemime diyorum, ‘böyle böyle, bir araştır bakayım, çıkart şunları’; hemen hop bir döküyor ortaya. A’dan Z’ye nerede ne konuşmuş hepsi çıkıyor ortaya, tarihine varıncaya kadar, saatine varıncaya kadar.

Ve ‘lokantaları kapatacak’ diyor; tövbe tövbe... Yahu lokantayla cumhurbaşkanının ne işi var? Kaldı ki, o mekanizmayı da bilmiyor biliyor musunuz? Lokantayı eğer kapatacaksa, böyle bir merci varsa belediyelerdir Sayın Kılıçdaroğlu, bunu da öğren. Ben Belediye Başkanlığı yaptım, bu işleri de iyi bilirim. Yani kim ne iş yapar haberi yok. Böyle bir insana bu ülkede nasıl olacak da hakikaten böyle bir siyasi parti, üstelik de ana muhalefet teslim edilecek?

Demokrasilerde değerli arkadaşlarım, muhalefet çok önemli ve muhalefet eğer gerçekten akıllı, ciddi bir muhalefet yaparsa iktidara güç kadar. Ama muhalefet muhalefetini doğru yapmazsa hem kendi kaybeder, hem de ülke kaybeder. Cumhurbaşkanlığıyla Başbakanlığını ne yapıyoruz, birleştiriyoruz. Ama o ne diyor? Ya arkadaşlar, burada kayıtlarda var mı bizim? Hadi bakalım, şöyle bir dinletin bize.

Şimdi tabi öyle bir gerçek var ki, Cumhurbaşkanlığının kapısı tarih boyunca hiçbir zaman muhtarlara açık oldu mu? Ama ilk defa bu kardeşiniz Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin kapısını muhtarlara açtı ve şu ana kadar 16 bin muhtarı ben Külliye’de ağırladım, milletim adına ağırladım. Beraber yemeklerimizi yedik, il il resim çektirdik, ondan sonra hediyelerimizi verip gönderdik.

(CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir radyo kanalına verdiği mülakattaki açıklaması dinletildi: “Siz eğer tarafsızlığınızı kaybederseniz, tarafsız olursanız bu sistem yürümez, asıl o zaman kavga çıkacak. Düşünün, yeni modeli kurduk, halk seçti cumhurbaşkanı, başbakan da başkası oldu. Cumhurbaşkanı başka bir partinin genel başkanı, başbakan da başka bir partinin genel başkanı, asıl kavga o zaman çıkacak, asıl onu düşünmemiz lazım. Cumhurbaşkanı tarafsız olursa, başbakan onun tarafsızlığına saygı göstererek onun uyarılarını dikkate alır. Ama cumhurbaşkanı taraf olursa, başbakan da başka bir partinin genel başkanı, cumhurbaşkanı başka bir partinin genel başkanı, asıl kavga o zaman çıkacak.”)

Ne anladınız? Kardeşlerim, sıkıntı bu işte. Yahu zaten işte bu kavga çıkmasın diye Cumhurbaşkanlığıyla Başbakanlığı birleştiriyoruz Sayın Kılıçdaroğlu, anladın mı? Bunları çok ağır yaşadık. Ha bizim dönemimizde yaşanmadı; niye? Aynı ekolden geliyoruz, aynı ekolden geldiğimiz iççin ne Sayın Gül’le, ne benim Cumhurbaşkanlığım dönemimde bunlar olmadı. Fakat aynı ekolden geldikleri halde Sayın Sezer-merhum Ecevit, işte anayasa kitapçığının fırlatılması olayını düşünün, onlar bile birbirine girdi ve ertesi gün ekonomi allak bullak oldu. Peki, bunun bedelini kim ödeyecek? Millet.

Değerli kardeşlerim;

İşte bunları ortadan kaldıracak sistemin adıdır 16 Nisan, o bakımdan çok önemli. Ve hükümet öyle koalisyonlarla, pazarlıkla, kavgayla, meşhur Güneş Motel pazarlıklarını hatırlayanlarınız vardır, oralarda nasıl pazarlıklar yapıldı, oralarda nasıl bakanlıklar verildi, dağıtıldı? Aklımda kaldığı kadarıyla 13 bakanlık dağıtıldı orada, bunlar yaşandı ve parayla bunlar.

Ve şimdi hükümet Meclis’te kurulmayacak; ya nerede kurulacak? Doğrudan sandıkta milletimiz tarafından, sizin tarafınızdan kurulacak. Ne demek bu? Siz sandıkta yetkiyi veriyor musunuz cumhurbaşkanına, veriyorsunuz. Cumhurbaşkanı Parlamento içinden değil, isterse oradan da kurar, kurar ama, Parlamentodan aldığı bir kişinin milletvekilliği ne yapar, düşer. Ne yapacak? Dışarıdan alacak. Rahmeti Özal öyle derdi, “Parlamento içinden kabine olduğu zaman Parlamentodaki kendi partili arkadaşlarıyla bile kabinedeki bakanların çoğu zaman kavgalı olduğuna şahit oldum” derdi. Şimdi biz onlar olmasın istiyoruz. Ve dışarıdan kabineyi ne yapacak? Oluşturacak, yani milletvekilliği sıfatı olmayacak. Ha isterse olur, o ayrı konu, dışarıdan alacak. Ve dışarıdan kurduğu bu kabineyle de ülkesine hizmeti sürdürecek.

Ya çok enteresan şunu söylüyor: “Siz o bakana gidebilir misiniz” diyor. Yahu niye gidemesin? Bakanın görevi ne? Bu ülkeye hizmet. Cumhurbaşkanının görevi ne? O Bakanlar Kurulunu çalıştırmak. İşte şimdi bu süreç içerisinde; ki Tayyip Erdoğan 4,5 yıl İstanbul gibi bir şehrin Belediye Başkanlığını yaptı, halkına hizmet nedir, şehrine hizmet nedir, onu bilen bir insandır. Ondan sonra 12 yıl Başbakanlık yaptı, Türkiye’ye hizmet nedir, bu topraklara bu millete hizmet nedir, onu da gayet iyi bilir. 2,5 yıldır da Cumhurbaşkanlığı yapıyoruz, burada da yine bu şekliyle gerek Hükümetle münasebetler, gerek hizmet nasıl yürütülür, elhamdülillah bunu da icra ettik. Ziya Paşa diyor ya: “Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri”; mesele bu.

Şimdi bizim çok daha ileriye gitmemiz lazım, bize artık bu elbise dar geliyor dar, daha ileri gitmemiz lazım. Gazi Mustafa Kemal’in ifade ettiği gibi “muasır medeniyetler seviyesinin üstüne Türkiye’yi çıkarmamız lazım”; olay bu. Tabi bu da lafla olmuyor, icraatla oluyor. Bizden öncekiler şunu yapmış. Arkadaş, bizden öncekileri biz elhamdülillah solladık, ama biz bunu bile yeterli görmüyoruz. Şu anda Batı bize hayran olmaya başladı. Neyinize hayran oldu? Kardeşim, şu İstanbul Boğazı’nın üzerine dizdik ya, üçüncü köprüyü de getirdik oraya yerleştirdik ya Yavuz Sultan Selim Köprüsü, dört gidiş-dört geliş, ortasından da hızlı tren, bunların eşi benzeri pek yok. Bitmedi, tuttuk denizin altından Marmaray’ı yaptık, 3 yılda Marmaray’dan 200 milyon insan geçti denizin altından. bilemez. Bizim dedemiz Fatih, karadan Haliç’e indirdi biliyorsunuz kadırgaları, dedemiz Fatih bunu yaptı, biz de torunları olarak denizin altından yapalım dedik, denizin altından yaptık. Onunla da kalmadık bir adım daha attık, dedik ki bir de otomobilleri denizin altından götürelim. Ne yaptık? Avrasya Tüneli’ni yaptık. Şimdi otomobiller de denizin altından geçiyor mu? Geçiyor. Osman Gazi Köprüsünü yaptık Körfeze Kocaeli, buradan İstanbul-İzmir’i 3 saat 15 dakikaya indiriyoruz.

Değerli kardeşlerim,

Şimdi 18 Mart’ta Çanakkale’nin temelini attık Ve Çanakkale Köprüsü iki kule arası 2023 metre, dünyada bir numara. Fakat bu köprüyle Avrupa-Asya’yı farklı bir yerden farklı bir şekilde birbirine bağlıyoruz. Niye? Kardeşlerim, bu millet çok ezildi, çok ezdiler, artık buna son. Bu milletin şanlı bir tarihi var, şanlı bir geçmişi var, şimdi biz bu şanlı geçmişe yeniden döndük, şimdi bunu yeniden inşa ve ihya ediyoruz. Her şeyimizle, eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide, gıda-tarımda, her şeyde ve bunu yapacağız.

Şimdi burada bir özellik var, 5 yılda bir yapılacak seçimlerde milletimizin önüne iki sandık gelecek. Şimdi bir sandıklardan birisi ne? Cumhurbaşkanlığı sandığı. Öbürü ne? Milletvekili. Şimdi bunu da karıştırıyor galiba o. Şimdi yerel seçimlerde de belediyeler, muhtarlar, orada da onların seçimi yapılacak. Ama tabi 5 yılda bir yapıldığı zaman ülkeye istikrar gelecek. Yani devlet 5 yıl sonrasını görecek. 5 yıl sonra bu ülkede seçim var. Yatırımcı 5 yıl sonrasını görecek, yurt dışı-yurt içi. Şimdi biz yurt dışına gittiğimiz zaman yaptığımız görüşmelerde bize ne derler biliyor musunuz? “Seçim var mı?” Dur bakalım, seçimin zamanı var. Ne zaman? İlan edilen zamanda.

Bakın, bize gelene kadar bu ülkede düşünebiliyor musunuz, 16 ayda bir hükümet kurulmuş bizden önce. Tabii bunların içerisinde 25 gün süren hükümetler de olmuş, o ayrı, ben ortalamasını alıyorum. Ortalaması 16 ayda bir ve 48 hükümet kurulmuş çok partili hayatta. Avrupa’da, şurada-burada böyle bir örneği yok. Ama bunlar maalesef boyacı küpü gibi hükümeti o küpün içerisine sokup sokup çıkarmışlar. Böyle bir şey olur mu, böyle bir ülkede istikrar olur mu? Ama şimdi biz bak geldik, geldiğimizden bu yana tarih ne zamansa, o tarihlerde seçim yaptık. İstikrar bu, güven bu. İstikrarın olduğu ülkede işte siz ekonomiyi de ne yaparsınız? Üçe katlarsınız. 3500 dolardan aldık kişi başına milli geliri, nereye çıkardık? 11 bin dolara çıkardık. Böyle bir şey yoktu, ama şimdi var.

Değerli kardeşlerim;

Göreve geldik, IMF’e olan borcumuz neydi? 23 milyar 500 milyon dolardı. 2013 yılında biz IMF’le olan bu ilişkiyi bitirdik, bütün borcu ödedik, iş sıfırlandı. Kim borçlandı? Bizden öncekiler borçlandı, biz ise ödedik. Yani bunların içerisinde her partinin taksiratı var. CHP’sinin de var, Adalet Partisi’nin de var, şunun da var, bunun da var, hepsinin var. İşte her şeyi biliyorsunuz, bu ülkeyi 70 sente muhtaç edenler bu işin günahkârlarıdır.

Şimdi Merkez Bankamızın rezervi göreve geldik 27,5 milyar dolardı. Ama Hamdolsun şimdi son bu kurlar-murlar falan, şu anda yaklaşık 110 milyar dolarda döviz rezervimiz, bakın buralardayız. Bizler kararlıyız, bu istikrarla bunları yakaladık. Şimdi seçimden sonra Cumhurbaşkanı hükümetiyle birlikte ülkeyi yönetecek, Meclis sadece kendisine ait olan yasama ve denetim görevleriyle asıl işini yapacak. Yargı derseniz, bağımsızlığının yanına tarafsızlığı da eklenmiş olarak görevini çok daha etkin bir şekilde yapmayı sürdürecek.

Ne diyor Kılıçdaroğlu, öbürlerinin sesi çıkmıyor zaten de, çok enteresan, diyor ki “Yasama organı da olmayacak.” Diyor mu? Diyor. Ayıptır yahu, nasıl böyle yalan söylüyorsun? Kardeşlerim, yasama organı daha etkin olacak ve yasama organı cumhurbaşkanının Yüce Divan’a gitmesine varıncaya kadar bir yetkiyle donatılıyor. Şu anda böyle bir yetkisi var mı? Yok. Ama 16 Nisan’dan sonra tabii ki 16 Nisan’dan sonra bu işler hemen devreye girmiyor biliyorsunuz, 2019’da başkanlık seçimi olacak ve böyle bir yetkiyle donatılıyor, bu denetim yetkisidir. Oranlar konmuş, bu oranlarda oradaki çoğunluğun sağlanmasıyla birlikte kişisel suçlardan dahi ne olacak Cumhurbaşkanı, Yüce Divan’a sevk edilebilecek. Şu anda sadece ihaneti vataniye, vatana ihanet suçuyla ancak Yüce Divan’a gider, bunun dışında gitmez. Ama 2019 Kasım’ından sonra işte kişisel suçlarla dahi cumhurbaşkanı Yüce Divan’a gidecek; bunu getiriyoruz. Bunu da kim yapacak? Yasama organı yapacak. Hâkimler Savcılar Kurulu’nun 7 tane üyesini kim seçecek? Şu ana kadar böyle bir yetkisi yoktu Parlamentonun, ama şimdi onu Meclis seçecek. Kılıçdaroğlu okumadın mı bu 18 maddeyi? Bir gözden geçirseydin, bir dersini çalışsaydın, ayıp oluyor.

Kardeşlerim;

16 Nisan’da yapılan işin bir diğer adı da 2007 Anayasa değişikliğiyle başlatılan sürecin devam ettirilmesidir. Hatırlarsanız Türkiye 2007 yılında kendini milli iradenin üzerinde gören birtakım güçler tarafından uçuruma sürüklenmeye çalışıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi tamamen zorlama yöntemlerle engellenince, biz de en büyük hakem olan nereye gittik? Millete gittik. Bir yandan milletvekili seçimleri yenilenirken, bir yandan da milletimize dedik ki; ‘gelin, Türkiye’yi bu sıkıntıdan tamamen kurtaralım.’

Bunun için de Cumhurbaşkanı seçiminin her türlü baskıya ve manipülasyona açık Meclis’te değil doğrudan sandıkta yapılmasını teklif ettik. O dönemin şartlarında ancak bu kadarına imkan bulabildik. Milletimiz o yıl sağ olsun hem yüzde 47 ile iktidarı bize verdi, hem yüzde 69 ile bu değişikliği kabul etti. Yeni sisteme göre ilk cumhurbaşkanlığı seçimi ne zaman yapıldı? 10 Ağustos 2014’te yapıldı. Esasen 16 Nisan’daki değişikliğin hiç olmazsa o zaman gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Ama Türkiye Gezi Olaylarından, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişimine kadar üst üste o kadar çok hadise yaşadı ki böyle bir imkan olmadı. 15 Temmuz darbe girişimi artık bu ihtiyacın ertelenemez, ötelenemez hale geldiğini gösterdi.

Şimdi Meclis’te AK Parti ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin anlaşmasıyla; ki ben her iki genel başkana da çok teşekkür ediyorum ve genel başkanlarıyla beraber hareket eden milletvekillerine de teşekkür ediyorum. Çünkü bu dayanışma, hamdolsun, yapılamaz denilenin yapıldığını gösterdi ve 339 oyla halk oylaması kararı alındı.

Değerli kardeşlerim,

Şimdi görüldüğü gibi yeni yönetim sistemimiz gökten zembille inmiş değildir, uzun bir sürecin sonunda kendini göstere göstere gelmiştir. Şöyle bir hafızanızı yoklarsanız, hem 2011 seçimleri, hem 7 Haziran seçimleri boyunca gece-gündüz bu meseleyi dile getiren, milletimizden destek isteyen bu kardeşiniz değil miydi? Bunu hep söyledim. Hatta hatta benim gündemimde ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum dönemden itibaren bunu dillendirmişimdir. Kısmen büyükşehir belediyelerinin sistemi başkanlık sistemine benzer. Bu teklifi o zamandan beri bütün oturumlarda vesaire işledim, nasip bugüneymiş.

Bugün de bazı eksikler olabilir. Hatta birileri çıkıyor, diyorum ‘ben Türk tipi başkanlık sistemi’, bundan rahatsız oluyorlar. Ne diyecektim? Bizim kendi geleneklerimiz yok mu? Kendi geleneklerimiz var. Bizim kendi geçmişten gelen bir siyaset anlayışımız var, ilmi siyasetimiz var, biz bunları bir kenara mı koyacağız? Bütün bunlardan istifade edeceğiz. Bu milletin bir tarihi var, bizim tarihimizde bakıyorsunuz bir Nizamülmülk’ümüz var ve eserine baktığınız zaman orada ilmi siyaseti nasıl dile getirdiğini ve orada adeta bir başkanlık sistemine nasıl bir yol verdiğini görürsünüz. Bütün bunları değerlendireceğiz, hepsinden, dünyada nerede ne var, adeta bir bal arısı gibi, ama eşek arısı gibi değil, bal arısı gibi nasibimizi alacağız, balımızı yapacağız; olay bu.

Ana muhalefet partisinin sanki ömürlerinde ilk defa görüyor gibi meseleye yaklaşıyor olması, bunların ülkenin ve milletin gerçeklerinden ne kadar kopuk olduğunu göstermeye yeter. Başbakanlığım, Genel Başkanlığım döneminde ben bu konuyla ilgili daha geniş anlamda çalışmalar yaptırdım ve bu çalışmaların da bütün ürünleri elimizdeydi. İşte bu son dönemde de MHP’li görevlendirilen arkadaşımızla AK Parti’nin görevlendirmiş olduğu arkadaşımız, bunlar ikisi biraraya gelerek bu çalışmaları yürüttüler ve bir noktaya gelindi. Şimdi artık konuşma zamanı değil, şimdi sandıkta nihai kararı milletin verme zamanı ve bu hazırlanan bal millete ikram edildi. Ana muhalefet konuşur, biz yaparız; farkımız bu.

Şimdi ana muhalefetin başındaki zat 15 Temmuz’u karalar, şehitlerimizin aziz ruhlarını da muazzep eder. Bakın ne diyor? Çok çirkin, şu ifadeye bakın, ‘örtülü bir darbedir 15 Temmuz’ diyor. Yahu sen şehitlerimize bu hakaret yetkisini nereden buldun? Örtülü darbeyse, zerre kadar haysiyetin varsa, zerre kadar şahsiyetin varsa, çık dosyalarını ortaya koy, biz de gereğini yapalım. Siyasi hayatımda ne aldanan oldum, ne aldatan oldum, bundan sonra da ne aldanan olacağız, ne aldatan olacağız; bizim anlayışımız bu. Ama dürüst ol, doğru ol, bu millete yalan konuşma.

‘Örtülü darbe girişimi’ diyorsun. Ben o gece geç saatlerde Yeşilköy’e indiğimde Atatürk Havalimanı’nda orada binlerce kardeşim çağrıya uymuş, oraya gelmişti. Dediler ki, yanılmıyorsam saat 11;30 gibi , ‘Kılıçdaroğlu geldi ve ayrıldı.’ Niye ayrıldın oradan? Sonra öğrendik ki Bakırköy Belediye Başkanının evine gitmiş. Milletin arasında kalsaydın ya. Hani önceleri diyordun ki, ‘darbe olduğu zaman tankın üzerine ilk ben çıkarım’ diyordun. Hani tanklar oradaydı, sen neredeydin? Bu iş lafla olmaz, bu iş yürekle olur yürekle. Bak, 36 yaşında Sabri tankın altına kendini atıyor, tank üzerinden geçiyor, kalkıyor, ikinci tank geliyor, ikinci tankın altına da kendini atıyor, kolu, ayağı kırılıyor; ama oradan yürekli bir gazi olarak çıkıyor. Şimdi Sabri mi, Kılıçdaroğlu mu? Sabri, Sabri... Mesele bu, biz bunu yapacağız.

“Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! / Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda, / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda”; mesele bu. Ve bu topraklar şehit kanlarıyla yoğrularak vatan oldu, durup dururken vatan olmadı. Bakın Gabar’da dün 3 şehidimiz var, Allah rahmet eylesin, yakınlarının, milletimizin başı sağ olsun. Ama bedelini 20 teröristi etkisiz hale getirmek suretiyle ödettik, ödeteceğiz. Ben Silahlı Kuvvetlerimize, aynı şekilde Bakanımıza, aynı şekilde Emniyet Genel Müdürümüze, Jandarma Genel Komutamıza, hepsine huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum. Bu mücadele bu şekilde sürdürülüyor.

Ve çıkıyor arkadan bir milletvekili, nasipsiz, ‘evet’ diyenleri İzmir’de denize dökmekten söz ediyor. Yahu kimsin sen? Önce haddini bil. Seni Samsun’a sokmazlar, seni Amasya’ya sokmazlar, Sivas’a sokmazlar. Haddini bil, oralarda yürüyemezsin sen. Terbiyesiz herif, bu millet Yunan mı? Biz Yunanı denize döktük, sen bu ülkede ‘evet’ diyenleri denize dökeceksin. Senin ayakta durmaya mecalin var mı?

Kardeşlerim, genel başkanları çıkıyor konuşuyor, ‘doğru bulmam.’ Doğru bulmam deme, hemen sen kesin ihraç talebiyle bu adamı at, atamıyorsan bu CHP gider. Bu nedir bu? Bunun adı bölücülüktür, bunun adı bu ülkeyi parçalamaktır. Biz bu ülkeyi işte bu tür bölücülerden temizliyoruz, bizim farkımız bu. Ama biz ‘hayır’ diyenleri denize dökmeyiz, biz ‘hayır’ diyenlere inşallah özel bir sembolik siyaset müzesi kuracağız ve orada objeleri sergileyeceğiz. Niye? Öyle bir tarih geldi ki, işte bak ‘hayır’ diyenler de vardı, onların da tezleri şunlar şunlar şunlar şunlardı diyeceğiz. Biz demokrasiyi böyle anladık ve siyaseti de biz böyle konuşuruz, böyle yaparız. Ne demek denize dökmek? Bizim için 80 milyon bu ülkede saygındır. Biz ‘hayır’ diyenlerin konuşmalarına, eleştirilerine anlayışla karşılık veririz, ama kalkıp da denize dökmeyiz. Ben çadırlarına gittim mi? Gittim. Niye gittim? Onu anlayışla karşılarım, evet diyeni, zaten tezim o.

Değerli kardeşlerim,

Şu yaptığımız bütün eserler, 80 milyon bunlardan istifade ediyor mu? Ediyor. Alevi’si, Sünni’si bunlardan istifade ediyor mu? Ediyor. Biz birlikten yanayız, beraberlikten yanayız, kardeşlikten yayanız, hep birlikte Türkiye’yiz; mesele bu. Artık kulağımızın duymadığı daha çok zırvalar var, onları da bilmiyorum. Lafa gelince demokratlığı, özgürlükçülüğü, halkçılığı kimseye bırakmazlar, ama milletin tercihlerine, milletin iradesine zerre kadar saygı duymazlar, itimat etmezler. Biz türlerinin son örneği olan bu tek parti dönemi artığı siyasetçileri dedim ya müzeye kaldıracağız. Bunlar için daha fazla söz söylemek israftır, bizim inancımızda da israf haramdır.

Kardeşlerim,

Bazıları 16 Nisan halkoylamasının kabul edilmesi halinde geçeceğimiz yeni yönetim sistemini alelade bir değişiklik sanıyor. Halbuki biz yeni yönetim sistemimizle istikrar ve güveni teminat altına alarak ülke olarak bir üst lige çıkma yolunda önemli bir adım atıyoruz. Şu anda Türkiye’nin başında 1920’den alacak olursak 65’inci, 1950’den alacak olursak 48. Hükümet var. Şayet hükümet her 5 yılda bir kurulsa, Türkiye istikrar içinde yoluna devam etseydi bugün en fazla 19’uncu, bilemediniz 20’nci hükümetiyle yönetiliyor olacaktı, işte istikrar bu. Ama bu istikrarı ne yaptılar? Ortadan kaldırdılar; 65 nere, 19-20 nere…

Bu kadar çok hükümet kurulmasının ne zarı var derseniz, cevabım, çok büyük zararı var. Öyle 1920’lere filan gitmeden buradaki hemen herkesin hatırlayabileceği daha yakın tarihten bir örnek vereyim; Türkiye’de 1991 seçimlerinden itibaren bir koalisyon furyası başladı mı? 2002 yılı Kasım’ında AK Parti iktidara gelene kadar bu furya devam etti mi? 1994 ve 2001 krizlerini de içinde barındıran bu furyanın Türkiye’ye maliyeti ne biliyor musunuz, size bunu söyleyeyim ve rakamla bu işin nereye vurduğunu görün. Şayet ülke olarak 1991 yılından beri kesintisiz bir şekilde güçlü hükümetler tarafından istikrarlı bir şekilde yönetilmiş olsaydık, bugün bulunduğumuz yerin 2 kat üstünde olacaktık, yani kişi başı milli gelir 11 bin dolar değil 22 bin dolar olacaktı. Bu milletin her bir ferdinin cebinden işte bu paralar çalındı. Peki, nereye gitti? Tabii ki rantçıların, faizcilerin, spekülatörlerin cebine gitti.

Aynı şey Gezi olaylarında da oldu, orada da aynı şeyi yaptılar. Türkiye’de bir gecede faizlerin yüzde 7500’lere çıktığı günleri hatırlıyoruz değil mi? Bunlar sipariş üzerine yapıldı. Ve bu faizler işte bir gecede yüzde 7500’e çıkarken, bunu kim ödedi? Benim milletim ödedi. Yazık değil mi bu millete? Biz bir daha milletimizin cebinden kimse parasını çalamasın diye istikrar ve güven ortamını garanti altına alacak bir yönetim sistemini ülkemize kazandırmanın çabası içindeyiz. Aynı şekilde 7 Haziran 2015 seçimlerinde, hatırlayın, tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edemeyince yaşananları unutmadık değil mi? Yetkimi kullanarak işte orada hemen bir seçim kararı aldık ve milletim ferasetiyle ortaya çıktı, 1 Kasım’da tekrar yeniden tek başına bir iktidar yetkisini verdi.

Terör örgütlerinin ve arkalarındaki güçlerin nasıl sırtlan gibi ülkemizin üzerine çullandıklarını hatırlıyoruz değil mi? Hendekler, aman ya Rabbim; hangi araçlarla bunları yapıyor? Devletin kendilerine sağladığı imkanlarla, o greyderlerle kalkıyorlar oraları açıyorlar. O tüneller, tehdit ediyorlar evlere giriyorlar, evlerin altında tünellerle şehirler kuruyorlar. Bakanım söyledi, adamlar 1500 kişi barındırabilecek yerin altında şehir kurdular. Ama ne oldu? Askerimiz, polisimiz bunları tespit etti, tepelerine bindi, inlerine girdi ve orada onları bitirdi.

Şimdi yasama, yürütme, yargı, kardeşlerim, kendi kulvarlarında güçlü şekilde işlediği bir sistem kuruyoruz. Bunun için güçlü Türkiye diyoruz, bunun için büyük Türkiye diyoruz, bunun için müreffeh Türkiye diyoruz, bunun için istikrarlı Türkiye diyoruz, 16 Nisan’da işte bunlar için evet denilmesini istiyoruz.

Kardeşlerim;

Tayyip Erdoğan’ı seven vardır, sevmeyen vardır, hepsine saygı duyarım. Ama Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin ve Türk milletinin aleyhine herhangi bir işe kalkışmasının mümkün olmadığı hususunda ben herkesin mutabık olduğuna inanıyorum. Ha beni kimlerin sevmediğini size söyleyeyim. Beni bölücü terör örgütü sevmez, beni FETÖ sevmez, beni rantçılar sevmez, beni DEAŞ sevmez, beni Batı bir kısım liderler hiç sevmez ve İsviçre’nin Parlamentosunun önünde porteyi koyup şakağıma silah dayananlar sevmez. Onlardan zaten böyle bir şey beklemek mümkün değil ki.

Değerli kardeşlerim;

Zaten biz onların sevmesini beklemiyoruz. Bizi halkımız sevsin, bizi Hakk kabul etsin, onun rızasını kazanalım yeter. Biz bir şeyin peşindeyiz; nedir? Rabbimizin rızasını kazanmak, halkımızın rızasını kazanmak. Yarın ölür gideriz. Öleceğiz, ha ne olacak? 2 metreküp mezara gömecekler değil mi? Ve musallada hoca efendim, ‘Cumhurbaşkanı niyetine’ demeyecek, ‘er kişi niyetine’ diyecek değil mi? Ondan sonra ‘nasıl bilirdiniz’ diyecek. Ve bizim için Baki’nin dediği; “Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş meğer” diyor ya, işte şu yaptıklarımız elhamdülillah bunun nesidir, bir vesilesidir. Ha bu eserler görüldükçe diyecekler ki, ‘bir gün bu ülkeden bir Cumhurbaşkanı geldi geçti, arkadaşlarıyla beraber güzel çalışmalar yaptılar, işte bu köprüleri onlar yaptılar, bu okulları onlar yaptılar, bu hastaneleri onlar yaptılar, bu yolları onlar yaptılar, bu havaalanlarını onlar yaptılar’; bunu desinler yeter bizim için.

Kardeşlerim,

Göreve geldiğimizde 25’ti, şimdi 59 havalimanımız var. Şu anda adeta yarım saat mesafede havalimanı, eskiden lüks otobüslerin fiyatına şimdi uçağa biniyoruz değil mi? Havayolu ne oldu, halkın yolu oldu. Binali Bey Ulaştırma Bakanımdı, dedim ki ‘bak, hava yolunu halkın yolu yapacağız, ona göre, fiyatlar vesaire, ona göre.’ Ve Türk Hava Yolları tekti, ama bakın şimdi 6 tane hava yolu şirketi var, rekabet getirdik. Yahu bizim derdimiz var, biz bu millete aşığız, biz dertliyiz, sevdalıyız, tünelleri, dağları deliyoruz; niye?  Ulaşacağız. Nereye? Ferhat’a, Ferhat da Şirin’e; öyle mi? Ferhat Şirin’e ulaştığı anda iş bitmiştir. Şirin millet, Ferhat da biz…

Kardeşlerim;

18 maddelik anayasa değişikliği konusunda 180 tane yalan uydurarak milletin kafasını karıştırmaya çalışmanın adı muhalefet değildir. Türkiye böyle bir muhalefet anlayışıyla yoluna devam edemez. Ben şunu söylüyorum: AK Parti’ye gönül vermiş kardeşlerim, MHP’ye gönül vermiş kardeşlerim, Büyük Birlik Partisi’ne gönül vermiş kardeşlerim, Cumhuriyet Halk Partisine gönül vermiş bütün kardeşlerim, vatandaşlarım, Saadet Partisi’ne gönül veren kardeşlerim, hepinize sesleniyorum: Gelin 16 Nisan’da birlikte bir milli yerli ittifak yapalım ve inşallah bu lider ülke Türkiye’yi, büyük Türkiye’yi inşallah farklı bir şekilde inşa etmenin, ihya etmenin gayreti içinde olalım. Burada hissi davranmayalım, burada hasbi davranalım. Ve ben bu süreç içerisinde atılacak adımla inanıyorum ki Türkiye çok ciddi bir sıçrama yaşayacak. Çünkü bize bu yakışır ve biz de bunu yaparız. Bu millet bunu yapar, bundan hiç şüphem yok.

Ve ben CHP’ye gönül vermiş kardeşlerimin de böyle bir yönetimi böyle bir acziyeti hak etmediklerini düşünüyorum. Halkından bu derece uzak, hakikatlere bu derece yabancı, kendi kurduğu sahte dünyaya hapsolmuş bir siyaset anlayışının akıbeti tıpkı 1990’lardaki parti kadroları gibi olacaktır. Milletimiz onları nasıl sandığa gömdüyse, bu anlayışın sonu da aynı olacaktır, bak onun da haberini vereyim.

Kardeşlerim;

Sandıktan çıkmak için yüzde 50+1 oyun gerektiği cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin devreye girmesiyle bu zihniyet tamamen tasfiye olacaktır. Artık millete söyleyecek sözü, anlatacak projesi, paylaşacak vizyonu olmayanın siyasette esamisi okunmayacaktır. Şahsen kendim de 2019 Kasım’ında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden hazırlanma, şimdiden proje geliştirme, vizyon ortaya koyma ihtiyacı duyuyorum, çalışacağız. Neredeyse her gün bir başka ilimizde toplu açılış törenlerine katılıp milletimizle kucaklaşırken, bir yandan da zihnimin bir köşesinde bu hazırlıkları yapıyorum, ekibimle bu çalışmaları yapıyorum.

Yoksa öyle durup dururken sana ‘yürü’ demezler. Her şeyi nasıl ki Başbakanlık noktasında adımları attığımızda, o zaman Belediye Başkanıydım, ne diyorlardı? ‘Belediye Başkanı ülkeyi yönetemez.’ Ama biz hazırlıklarımızda, her şeyimizle çıktık ve nasıl yönetileceğini hepsine gösterdik. O zaman bak bana ne dedi o zihniyet biliyor musunuz? ‘Muhtar bile olamaz’ demişti, hatırlayın. Yahu bunların zihniyeti bu işte, bunlar muhtarlığı çok çok küçümsüyorlar. Bunlara gereken dersi 16 Nisan’da vermelisiniz. Öyle muhtar hafife alınacak insan değildir, muhtarın ihtarı çok güçlüdür, bunu görsünler. Çalışmadan, üretmeden, risk almadan hasıla toplama dönemi artık sona ermiştir. Ülkemizde siyasetin çıtası muhtarından Cumhurbaşkanına kadar herkes için yükseliyor. Artık muhtarlıkta da rekabet artıyor. Hele biraz sonra vereceğim müjde var. Artık öyle eskisi gibi hatır gönülle, hatta zorla muhtar adayı olma dönemi bitiyor. İlk seçimden itibaren sizleri sıkı bir yarış bekliyor.

Kardeşlerim;

Artık müjdemizi verebiliriz. Şimdi eskiden malum az önce Havva kardeşim de söyledi, malum göreve geldiğimde neredeyse 2-3 paket çay parasına bile denk gelmiyordu verdikleri ücret. Paket derken sigara anlamayın ha, sigaraları bırakın bir defa. Bak ben biliyorsunuz sigara düşmanıyım, sigarayı bırakın ve bu konuda da bize yardımcı olun. Sigarayı bırakma kampanyalarını bizim muhtarlarımızın yürütmesi lazım. Var mıyız buna? Çünkü evinizde hanımınıza da zulmediyorsunuz, çocuklara da zulmediyorsunuz. Sigara içen aktif içici, içmeyen pasif. Ama zararı en fazla kim görüyor? Pasif içici. Bu konuda da ben sizden destek istiyorum. Gelin Türkiye olarak biz bu işin belini bir kıralım? Nargile-margile, hepsini de verelim.

Biz kademeli bir artışla ne yaptık? Muhtar maaşlarını asgari ücretle eşitledik. Şu anda muhtarlarımız 1406 lira maaş alıyor. Ama bu yetmez dedik, bir de bunların Sosyal Güvenlik Kurumu primleri var, onların da karşılanması lazım dedik. İnşallah ilgili kurumlarımız hazırlıklarını tamamladılar, yayınlanacak ilk kanun hükmünde kararnameyle bu meseleyi çözüyoruz. Artık muhtarlarımızın 613 lira tutan Sosyal Güvenlik Kurumu primleri devlet tarafından karşılanacak. Böylece muhtarlarımızın gelirleri de fiilen maaş artı sosyal güvenlik primi olarak nereye çıkıyor? 2019 liraya çıkıyor. Ülkemizde görev yapan 18296 köy, 31921 mahalle muhtarımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Şimdi bu vesileyle bir müjde de güvenlik korucularımıza vermek istiyorum. Güvenlik korucularımızın maaşlarını 1411 liraya, harcırahlarını günlük 36 lira ve aylık 1080 liraya çıkarmış, ayrıca günlük 21 lira da operasyon tazminatı ödenmesini sağlamıştık. Güvenlik korucularımız artık kendi illeri dışındaki operasyonlarda da görevlendirilebiliyor. Mevcut illerimize ilave olarak Erzurum, Erzincan, Hatay ve Osmaniye’yi de güvenlik koruculuğu sistemine dahil ettik. Hem kadro sayısını 55’e çıkartarak, hem de yaş ortalamasını düşürerek güvenlik korucularımızı asker ve polislerimizin en büyük yardımcısı haline getirdik.

Şimdi yeni bir adım daha atıyoruz ve tüm güvenlik korucularımızı sigortalı hale getiriyoruz. Sigorta primleri İçişleri Bakanlığımız tarafından ödenecek, güvenlik korucularımız tıpkı diğer sigortalılar gibi istedikleri yerden sağlık hizmeti alabilecekler. Bu uygulamayla maaş, harcırah ve tazminatlarına ilave olarak her güvenlik korucumuz için 578 liralık bir sigorta ödemesi yapılacaktır, bunu da bilmeleri lazım. Sigortalarının güvenlik korucularımıza hayırlı olmasını diliyorum. Muhtarlarımızın mahallelerine ve köylerine verdikleri hizmetlerle, güvenlik korucularımızın terörle mücadelemize verdikleri destekle bu imkânları ziyadesiyle hak ettiklerine inanıyorum.

Şimdi bir de hep muhtarlarımızla yemeklerde vesaire bana söyledikleri bir şey var, silah da silah, silah da silah… Şimdi tabii silahı alıyor da, diyorlar ki; ‘bizi bu harcırahtan da kurtarın.’ Neyse, Sayın Başbakanımızla bunları da değerlendirdik ve sonunda harcırahı da Hükümetimiz, İçişleri Bakanlığımız karşılıyor, böylece harcırah yok. Oldu mu? Ben ‘evet’i duymadım?

Bu duygularla bir kez daha 16 Nisan’ın ülkemiz, milletimiz için aydınlık yarınlara vesile olmasını Allah’tan diliyorum. Sizleri sevgiyle saygıyla selamlıyorum.