Değerli muhtarlarımız,
Kıymetli kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Cumhurbaşkanı Külliyesi’ne, milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz.
Muhtarlar toplantımızın 39’uncusunda sizlerle birlikteyiz. Bugün de Ankara, Afyonkarahisar, Aksaray, Amasya, Aydın, Batman, Denizli, Gümüşhane, Kocaeli, Kütahya, Mardin, Muğla, Nevşehir, Rize, Tokat, Tunceli illerimizden gelen siz kıymetli muhtarlarımızı misafir ediyoruz.
En son Ramazan ayında iftar vesilesiyle muhtarlarımızla biraraya gelmiştik. 2015 yılı Ocak ayından beri sürdürdüğümüz bu güzel buluşmalarımızı ülkemizdeki tüm muhtarlarımızla kucaklaşana kadar inşallah devam ettireceğiz. Devletin en üst mercii olan Cumhurbaşkanı ile en yaygın ve sayıca en çok temsilcisi olan muhtarlar tarihimizde ilk defa bu şekilde bildiğiniz gibi yüz yüze geliyorlar. Milletimizle birlikte çıktığımız büyük ve güçlü Türkiye’yi inşa yolunda muhtarları ihmal etmemiz mümkün değildir. Bu buluşmaların başlamasıyla muhtarlarımızın hem mahallelerindeki, hem de kurumlar nezdindeki itibarlarının zaten olması gereken seviyeye çıktığının haberlerini de memnuniyetle alıyorum.
Eskiden beri ülkemizde birileri ısrarla muhtarları küçümsemeye çalışıyordu. Biliyorsunuz 1998 yılında siyasi yasaklı durumuna düştüğüm zaman, kendi akıllarınca beni tahkir etmek için ‘muhtar bile olamaz’ manşeti atmışlardı. Hâlbuki biz biliyoruz ki, bu tür yaklaşım içinde olanların hiçbiri de oturdukları mahallenin muhtarlığına aday olsalar seçilemezler. Çünkü milletimiz bunlara güvenip mahallesini teslim etmez. Bunlara 5 koyun ver kaybedip gelirler. Milletin huzuruna çıkıp destek istemek, oy almak, sandıktan başarıyla çıkmak öyle her babayiğidin harcı değildir.
Bunun için muhtarlıktan başlayarak milletimizin teveccühünü kazanarak sorumluluk üstlenen herkes benim nezdimde muteberdir, kıymetlidir. Seçimle göreve gelenlerden bazılarıyla anlaşamıyor olabiliriz, farklı düşünceler, farklı yaklaşımlar içinde olabiliriz. Milletimize bunları anlatır, meseleyi kendi zaviyemizden izah ederiz. Ama milletin teveccühüyle göreve gelmişse bu emanete ihanet etmediği sürece biz kendisine saygı duyarız.
Muhtarlarımız arasında da bizim düşünce ve gönül dünyamızın dışında fikir ve meşrep sahibi arkadaşlarımız olabilir. Kendileriyle birebir karşılaşırsak oturur konuşur, tartışır, müzakeremizi de yaparız. Biz terör örgütleriyle arasına mesafe koymuş olması şartıyla hiçbir muhtar kardeşimizi özel olarak dışlayamayız, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin kapısı tüm muhtarlarımıza açıktır, bunu böyle bilmenizi isterim.
İşte bu anlayışla muhtarlarımızın tamamına ulaşana kadar sizlerle olan buluşmalarımızı devam ettireceğiz. İnşallah yeni yapılmakta olan binamızda aynı anda 2 bin kişiye hitap etme imkânımız olacak ve orada aynı anda 2 bin kişiye ikramımızı yapma imkânımız olacak. Tabii o zaman çok daha seri bir şekilde bu toplantılarımızı devam ettireceğiz. Tabii burada şu anda 400-450 kişiyle birarada olabiliyoruz, ondan dolayı biraz ağır gidiyor; ama böyle de olsa hamdolsun bu adımı attık.
Kardeşlerim;
Geçtiğimiz 14 Ağustos’ta partimizin 16. Kuruluş Yıl Dönümü vesilesiyle Türkiye’nin 15 yılının özetin özeti sayılabilecek bir muhasebesini yapmıştım. Yaşananları bu şekilde ardı ardına sıraladığımızda ne büyük imtihanlardan geçerek bugüne geldiğimizi çok daha iyi görebiliyoruz. Gerçekten de Türkiye’nin son 16 yılı hiçbirimiz için biliyorsunuz kolay geçmedi. Bir yanan ülkemizi çok büyük hizmetlerle tanıştırırken, diğer yandan da bugüne kadar rastlanmadık engelleri aşmak, birçok oyunları bozmak zorunda kaldık, Allah’a hamdolsun bunları da başardık.
İlk sınavımızı 2002 yılında partimin iktidar olduğu, ama şahsımın siyasi yasaklı olması sebebiyle Mecliste yer alamadığımız o garip durumu aşarken verdik. 2003 yılında bu yanlışı düzeltip Meclisteki ve Hükümetteki yerimizi alırken, 1 Mart tezkeresi Süleymaniye’deki askerlerimize yönelik saldırı ve Hükümet çalışmalarımızı engellemeye yönelik o sinsi oyunlar sebebiyle oldukça zorlu bir dönem geçirdik. 2004 yılında hukuk reformlarımız çerçevesinde Devlet Güvenlik Mahkemelerini kaldırdık. Ne diyorlardı, kaldırabilir misiniz? Biz kaldırırız diyorduk, güvenmiyorlardı ve kaldırdık.
Olağanüstü hal; Anadolu’yu dolaşıyorum, ‘Ne istiyorsunuz?’ ‘Şu Olağanüstü hali kaldırın yeter.’ Ve biz daha iktidarımızın ilk ayında olağanüstü hali kaldırdık. Olağanüstü hali kaldırdık da değişen bir şey oldu mu? Maalesef bölge teröre ne yazık ki çok daha farklı bir şekilde tanışma noktasında yol verdi. Artık şu andaki olağanüstü halin o zamanki olağanüstü halle bir alakası var mı? Hiç yok.
Şu andaki olağanüstü halin en önemli özelliği nedir? Terör örgütlerini def etmek, onları inlerinden bulup çıkarıp gömmektir. Çünkü benim Güneydoğu’daki halkım, Doğu’daki halkım, ülkemdeki halkım huzura ulaşmadıkça, biz Devlet Başkanı olarak sorumluluğumuzu yerine getirmiş olamayız. Benim muhtarlarım tehdit edilerek ‘eğer bu köyden, eğer bu mahalleden bizim dışımızda herhangi bir partiye bir tane oy çıkarsa bilesin ki öldürülürsün’ tehdidi altında benim muhtarım olduğu sürece, ben sorumluluğumu yerine getirmiş olamam. Eğer benim muhtarlarım kaçırılıyor, işkence ediliyor ve kaçırıldıktan sonra da bazı muhtarlarımız öldürülüyorsa, biz görevimizi yerine getirmiş olamayız. Onun için de el ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz ve olağanüstü halle birlikte bölgeyi huzura, mutluluğa erdirene kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz.
Kardeşlerim;
Demokratik reformlar kapsamında da farklı dil ve lehçelerde radyo, televizyon yayınına biz imkân sağladık. 2005 yılında en önemli ekonomik reformlarımızdan birini yaparak, paramızda biliyorsunuz istemediğiniz kadar sıfır vardı hatırlayın. O sıfırları attık mı? Attık. Tuvalete gidişin fiyatı 1 milyondu yahu. Hâlbuki biz eskiden biliyorsunuz delikli kuruşlarla gidiyorduk. Nerelerden nerelere getirdik ülkeyi. Ama şimdi böyle bir durum söz konusu değil. 6 sıfır atmak suretiyle paramıza itibarını yeniden kazandırırken, demokratik ve hukuki reformlarımızı da kesintisiz sürdürdük.
2006 yılında Türkiye bir Danıştay saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Trabzon’daki rahip cinayeti ve çeşitli terör olayları gibi her biri ayrı bir provokasyon olan karanlık olaylar zinciriyle sarsıldı. 2007 yılında 27 Nisan elektronik bildiri ve buna karşı Hükümetimizin verdiği güçlü cevap demokrasi tarihimize altın harflerle yazılırken, Hrant Dink cinayeti gibi karanlık olaylar da tırmanarak ne yazık ki sürdü. Bu sürecin ülkemiz için en hayırlı neticesi, Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesine imkân veren ve 16 Nisan’a kadar uzanan gelişmelerin önünü açmış olmasıdır.
2008 yılı Meclisin özellikle başörtüyle ilgili kararına karşı ‘411 el kaosa kalktı’ manşeti üzerinden başlayan sürecin pek çok provokasyonun eşliğinde partimize kapatma davasına açılmasına kadar uzandığı bir yıl oldu. 2009 yılında ülkemizdeki tüm kesimlerin sorunlarına çözüm bulmak için çalışmalarımızı hızlandırdık. 2010 yılı Mavi Marmara saldırısı, PKK’nın kanlı eylemleri, Anayasa değişikliği halkoylaması gibi hadiselerle geçti.
2011 yılı seçimleri öncesinde daha önce CHP Genel Başkanının değiştirilmesiyle başlayan kasetler yoluyla siyaseti dizayn projesinin MHP’yi de içine alacak şekilde genişlediğine şahit olduk. 2012 yılı MİT Müsteşarına yönelik tutuklama girişimi, Suriye’nin uçağımızı düşürmesi, Gaziantep’teki bombalı saldırı ki 56 vatandaşımız orada şehit oldu. Suriye’deki çatışmalarda ateşlenen top mermilerinin topraklarımıza düşmeye başlaması gibi hadiselerle adeta Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğinin habercisiydi.
2013 yılı, artık saldırıların iyice arttığı ve artık aleniyet kazandığı bir yıldı. Hatırlayın Reyhanlı saldırısı, Gezi olayları, dershanelerin kapatılması kararını almamız, Milli Birlik Ve Kardeşlik Projesini uygulamaya sokmamız, 17-25 Aralık Emniyet yargı darbesi ve bizim Milli İradeye Saygı Mitinglerimiz de bu yıl gerçekleşti.
2014 yılı tarihimizin en büyük ihanetlerinden biri olan MİT tırları hadisesini yaşadığımız, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının değiştirilmesi başta olmak üzere FETÖ’yle mücadele için gereken adımları kararlılıkla atmaya başladığımız bir yıl oldu. Aynı yıl tarihimizde ilk defa doğrudan halkın oyuyla yapılan seçimin ardından Cumhurbaşkanlığı görevine bu kardeşiniz seçilmiş oldu.
2015 yılı hiçbir partinin tek başına hükümet kuramadığı 7 Haziran seçimlerinin ardından ülkemizi sağ-salim bir şekilde 1 Kasım seçimlerine götürerek krizi çözdüğümüz bir yıl oldu. Bu dönemde ülkemiz bölücü terör örgütünün eylemleri ve DEAŞ’ın giderek artan saldırıları sebebiyle ciddi bir güvenlik tehdidiyle karşı karşıya kaldık.
2016 yılı bölücü terör örgütünün ve DEAŞ’ın üzerine kararlılıkla gittiğimiz, FETÖ’yü her alanda çökertmek için önemli tedbirleri hayata geçirdiğimiz bir yıl olarak başladık. Biz ülkemiz ve milletimiz için cansiperane çalışırken 15 Temmuz 2016 gecesi FETÖ ihanet çetesinin ordu içindeki mensupları bir darbe girişiminde bulundu. FETÖ’nün darbe teşebbüsünü, milletimizin ezanına, bayrağına, hürriyetine, geleceğine sahip çıkma konusunda gösterdiği kararlı irade sayesinde akamete uğrattık.
Hemen ardından da Suriye’de kurulmak istenen terör devletinin önünü kesecek en kritik hamlemizi yaparak Fırat Kalkanı Harekâtını gerçekleştirdik. Çünkü kararlılığımız vardı, Suriye’nin kuzeyinde biz PYD’ye, YPG’ye bir devlet, sözde devlet asla kurdurmayız, kurdurmayacağız. Ha şunu da söyleyeyim: Bazıları Kürt devleti falan deyip duruyorlar, ben bunu Kürt kardeşlerime bir hakaret telakki ediyorum. Zira benim Kürt kardeşlerim inanıyorum ki Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde böyle bir oluşuma asla fırsat vermeyecektir.
Bizler ülkemizin içerisinde bir üniter yapı halinde şu anda Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abhaza’sıyla, Boşnak’ıyla, Arnavut’uyla 80 milyon tek milletiz; bunu böyle bileceğiz. Tek bayrağımız, tek vatanımız ve tek devletimiz var. 780 bin kilometrekare tek vatan. Ve bu vatanı bölmeye gayret edenlere biz her tarafı mezar ederiz. Şu anda Fırat Kalkanı Harekâtıyla Suriye’nin kuzeyinde biliyorsunuz 2 bin kilometrekarelik alan bizim kontrolümüzdedir. Ve orada bizim şu anda görevlendirdiğimiz bir valiyle beraber de orası yönetilmektedir.
Derdimiz ne? Derdimiz şu: Cerablus’a biz niye girdik? Gaziantep’te 56 vatandaşımız şehit edildiği zaman ‘artık sabredemeyiz’ dedik ve Cerablus’a girdik. Hemen arkasından Rai’ye girdik, oradan El Bab’a indik ve oradaki 2 bin kilometrekarelik alanı kontrol altına aldık. Çünkü oralarda aslında Arap kardeşlerimiz yaşıyordu. PYD terör örgütüyle, YPG terör örgütüyle yapmak istedikleri neydi? Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridoru oluşturmak suretiyle Akdeniz’e ulaşmaktı. Kusura bakmasınlar, Cudi’de ne yaptıysak, Tendürek’te ne yaptıysak, Kandil’de ne yapıyorsak, Beslerderesi’nde ne yapıyorsak, her yerde bunları nerede görürsek aynısını yapmaya devam edeceğiz.
2017 yılı FETÖ ve PKK başta olmak üzere terör örgütleriyle mücadelemizi tavizsiz şekilde sürdürdüğümüz ve sürdüreceğimiz bir yıl oldu, olacak. 16 Nisan halkoylamasıyla yönetim biçimimizde doğrudan milletimizin kararıyla köklü bir değişiklik yaptık ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtik. Şimdi bazıları köşelerinde yazıyor, ‘şu kadar hayır oyunu nereye koyacaksınız’ diye. Geç o işleri, bir tane ‘evet’ fazla olursa bu iş bitiyor mu? Bitiyor. Demokrasi bu değil mi? Demokrasi bu. Hangisi daha fazla çıkarsa mesele onun lehine bitmiştir. Ama hazmedemiyorlar, bunlarda hazımsızlık var, midelerine oturdu bu iş. Ve alışacaklar bu işe, alışacaklar. Yeter ki biz el-ele olalım, bir olalım, beraber olalım, iri olalım, kardeş olalım, hep birlikte Türkiye olalım; bunlara gerekli dersi vermiş olacağız.
Kardeşlerim;
Geçtiğimiz 15 yılda ülkemizi büyütürken, güçlendirirken, zenginleştirip alt yapısıyla, üst yapısıyla geleceğe hazırlarken aynı zamanda işte bu krizlerle mücadele ettik. Bu beyler bir defa hiçbir lüksünden taviz vermez. Bunlar benim muhtarlarım gibi yaşamıyor ki, bunların yaşamı farklı. Bunların yaşamına ulaşmak öyle kolay değil. Ama biz Türkiye’de şu anda attığımız adımlarla bir şeyi gerçekleştiriyoruz. Nedir? Başta muhtarlarım olmak üzere halkımın yaşam kalitesini daha nasıl artırırız, bunun gayreti içerisindeyiz.
İşte 3400 dolardan başladık kişi başına milli gelir hamdolsun 11 bin dolara çıktı. Türkiye büyüyor. Yaptığımız yatırımlara baktığımızda, işte havalimanlarımız öyle mi? 25 havalimanıyla başladık, şu anda hamdolsun 55 havalimanımız var. Artık adeta lüks otobüs fiyatına uçakla seyahat ediyoruz. Türkiye’nin dört bir yanında batıda ne varsa aynen Doğu’da da, Güneydoğu’da da o var. Iğdır’da var mı? Var. Hakkâri’de var mı? Var. Ağrı’da var mı? Var. Kars’ta var mı? Var. Muş’ta var mı? Var. Bunlar yoktu biz geldiğimizde be, hepsi var şimdi.
Değerli kardeşlerim;
75 üniversitemiz vardı, şimdi 184 üniversitemiz var, üniversite olmayan ilimiz yok. Bunlar var. Hamdolsun şu 15 senede 270 bin derslik yaptık. Derdimiz ne biliyor musun? Ben mesela 75 kişilik sınıfta okudum, hatta Güneydoğu-Doğu’da 100 kişilik sınıflarda okuyanlar vardı. Ama şimdi biz bu sayıyı nereye düşürdük? 30’a düşürdük, daha aşağısı olanlar da var, 20’lik sınıflar da var. Ve geldiğimizden bu yana hamdolsun en önemli yatırımı eğitime yaptık. Ve öğretmenlerimizin sayısını artırıyoruz ki öğretmensiz ders olmasın. Bu çalışmaları hızla devam ettiriyoruz.
Tabii ‘büyük başın derdi büyük olur’ bunun farkındayız. İşte eğitimden sonra dedik ki, ağırlığı hastanelere vereceğiz, sağlığa vereceğiz. Sağılıkta attığımız adımları hepiniz yaşıyorsunuz. İlacını alamayan bir Türk milleti vardı, Türkiye vardı, öyle mi? Şimdi böyle bir sıkıntı var mı? Hastanelerimiz, artık illerimizin hepsinde hastanemiz olduğu gibi ilçelerde bile hastanelerimiz var mı? Var. Daha da ileri gittik, dedik ki; ‘vatandaşım eğer kendi ilinde derdine derman bulamazsa onu anında büyük şehirlere götürmek için hemen buralara ambulans jetler alacağız’ ve 14 tane ambulans jet aldık. Hemen oradan alsın, Ankara’ysa Ankara, İstanbul’sa İstanbul; oraya götürsün, operasyon orada yapılacaksa orada yapılsın. Niye? İnsanımdan kıymetli daha ne olabilir? ‘Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.’ Bizim için önemli olan bu.
Hatırlayın, hamile hanım kardeşlerimiz dağlardan köpeklerin çektiği kızaklarla şehre götürülürdü. Biz dedik ki, bu bize yakışır mı? Hemen süratle biz paletli ambulanslar getirttik ve o paletli ambulanslarla karda, kışta ne yapıyoruz? O zor olan, çıkılamayacak yerlere çıkmanın hamdolsun mücadelesini veriyoruz. Yani yüzde 100 neticede alamasak bile yüzde 80, yüzde 90 netice alır hale geldik. Aynı şekilde bununla da yetinmedik, dedik ki, biz bir de ambulans helikopterler alalım ve ambulans helikopterleri devreye soktuk. Onlarla ne yapıyoruz? Yine o yüksek rakamlı yerlerde devreye giriyoruz. Milletime bu mutluluğu yaşatma görevini yerine getirdiğimiz için elhamdülillah mutluyuz. Biz çalıştıkça, ter döktükçe, büyük ve güçlü olduğumuz sürece Allah’ın izniyle bunların hepsinin de üstesinden geliriz.
Bir güzel türkü var; “Dağ ne kadar yüce olsa bir kenarı yol olur / Buna bayram günü derler, dostla düşman bir olur.” Biz de her fırsatta diyoruz ki, önümüzdeki sorunları çözmek için ya bir yol bulacağız ya bir yol bulacağız, başka çıkışı yok. Şartlara teslim olarak değil, şartları önümüze katıp değiştirerek hedeflerimize ilerleyeceğiz. Biz güçlendikçe, biz kendi projelerimizi, programlarımızı, siyasetimizi hayata geçirecek imkâna sahip oldukça, bugün karşımızda olanların kendi ayaklarıyla yanımıza geleceklerini göreceğiz.
Şehir hastanelerini yapıyor muyuz, başladık mı açmaya? Elhamdülillah. Geçen hafta Isparta’daydım ve Isparta Şehir Hastanesi’ni şöyle bir gezeyim, göreyim dedim. Ve bütün oradaki vatandaşlar nasıl dua ediyorlar, nasıl yanımıza gelip bizi kucaklıyorlar, Allah razı olsun diyorlar, ‘Biz bunları hiçbir yerde görmezdik, biz şu anda 5 yıldızlı otelde yaşıyoruz.’ Hastanın yanına gidiyorsun aynı şeyi söylüyor. Allah’a hamdolsun.
Bakın çok enteresan, 79 senede, siz tabi şehirlerarası otobüs şoförlüğü yaptığınız için iyi bilirsiniz, 79 sene 6100 kilometre bölünmüş yol yapılmış 79 senede. Biz şurada 15 senede değerli kardeşlerim, 19.500 kilometre bölünmüş yol yaptık. Otoyolları karıştırmıyorum, sadece bölünmüş yol. Köprüler görüyorsunuz, işte bak hiç beklemeden. Osman Gazi Köprüsü’nü yaptık, İstanbul’u İzmir’e bağlıyoruz, şu anda çalışıyor. Aynı şeklide Yavuz Sultan Selim Köprüsünü yaptık, hamdolsun çalışıyor. Bunlarla şehirleri birbirine bağlıyoruz. Yüksek hızlı tren, Türkiye’de böyle bir şey var mıydı? Şimdi lüks, yüksek hızlı trenimiz var. Oturuyorsun bakıyorsun, çok kısa zamanda öyle gümbür gümbür gitmek yok, böyle tatlı bir jet gibi gidiyor. Çünkü yolcumuzu da rahatsız etmek istemiyoruz, huzurlu gitsin istiyoruz.
Su konusunda, barajlarda, hiçbir zaman olmamış sayıda baraj yaptık, göletler yaptık, daha da yapacağız. Niye? Her zaman söylerim, su medeniyettir. Suyu olmayan bir millet ben medeniyim diyemez. Bazen televizyonlarda görüyoruz değil mi o garip gureba milletleri, nasıl suları içiyorlar, nasıl suları kullanıyorlar. Dünya bunları gördüğü halde bunlar elini uzatıyor mu? Uzatmıyor, ama biz uzatıyoruz.
Türkiye’mizde eskiden hep açık kanalet sistemi vardı sulamada, artık bunları da tamamen bitireceğiz, kaldıracağız. Açık kanalet değil, kapalı sisteme geçeceğiz. Çünkü açık kanalet sisteminde nereden bakarsanız bakın o suyun yüzde 60 civarında ne yapıyor, buharlaşıyor, bunlar bizim için israf, kayıp, bunu kaybetmeyeceğiz. Ve kapalı sistemde hem sulamada, hem bütün bunlarla beraber vatandaşımın ihtiyacını karşılamada çok daha bereketli bir döneme geçeceğiz.
Türkiye’nin çıkarları, hassasiyetleri, talepleri söz konusu olduğunda, kibirle demokrasiden, insan haklarından bize ders vermekten söz edenlerin kendi çıkarlarını nasıl her şeyin üzerinde tuttuklarını biz çok iyi biliriz. Her dediklerini yapan her istediklerini yerine getiren, adeta emirlerine amade bir Türkiye haliyle yanıp tutuşanlar, biz kendi ajandamızı takip ettikçe, onurlu ve dik bir duruş sergiledikçe adeta kuduruyorlar ve kuduracaklar. Eski Türkiye içimizdeki bazılarıyla birlikte işte bu güçlerin biliyorsunuz en hayalidir. Ama biz eski Türkiye’ye dönmeyeceğiz, artık yeni, modern ve şimdi nasıl su medeniyettir dedim, yol da medeniyettir, elhamdülillah bunu da yakaladık ve daha iyi olacağız. Türkiye’nin yükselişini Allah’ın izniyle hiçbir güç durduramayacak.
Bak şimdi yanlarına havalimanı geliyor, (Rize Artvin Havalimanı) çıktı orada bazıları ‘havalimanı istemezük’ dedi. Yahu yıllarca havalimanı havalimanını dendi, şimdi denizin üzerine havalimanı yapıyoruz, bunlar ‘istemezük’ diyorlar. Kim bunlar? Komünistler komünistler. Ve iki ili Artvin ve Rize’yi kucaklayacak bu havalimanı. Adam i’stemezük’ diyor. Yahu bu sol zihniyet, bu komünistler, bunlar hiçbir zaman vatansever değildir, bunlar milliyetperver değildir, bunlar bu tür hizmetleri verdiğiniz zaman çılgına dönüyorlar. Merak etmeyin, biz yolumuzda devam edeceğiz, yeter ki sizler de dik durun, el ele, omuz omuza yolumuza devam edelim.
Milletimiz yıllarca kendisine oynanan koalisyon, kriz, darbe, vesayet oyununu ne yaptı? Bozdu. Ayaklarına vurulan bu prangalardan kurtulan milletimiz, 15 yılda 3 kat nasıl büyünebileceğini bizzat herkese gösterdi. Ülkemizi geldiğimiz noktanın geresine düşürecek hiçbir politikanın, hiçbir girişimin, hiçbir organizasyonun artık başarı şansı yoktur.
Kardeşlerim;
Türk milletine tabii ki yeni şeyler söylemek isteyenler için ölçü bellidir. Bu ölçü, kişi başına milli geliri 11 bin doların şimdi üstüne çıkarmak, ilk hedef 15 bin dolar. Altyapı ve üstyapı yatırımlarının büyüklüğüyle gelişmiş ülkelerle yarışan, bölge ve dünya siyasetinde söz sahibi bugünkü Türkiye’nin seviyesidir. Her kim ülkemizi her alanda bu seviyenin üzerine çıkartabileceğini iddia ediyorsa, bunun için gereken projeleri, programları ortaya koyabiliyorsa, milletimizle gönül bağı kurabiliyorsa bizim rakibimiz o olur, ama kuramıyorsa…
İşte sözde adalet yürüyüşü yapıyor birisi, Ankara’dan çıkmış İstanbul’a yürüyor, arada sırada bir de karavana oturuyor ve atletle bir yemek yiyor. Bugün de baktım ki bir gazete başlık atmış, ‘vatandaş filanca’. Bu benim vatandaşıma hakarettir yahu. Benim vatandaşım, böyle hele hele bir siyasi partinin, ana muhalefetin başında olacak, çağıracak gazeteciyi, ‘gel benim bu fotoğrafımı bir çek’ ve ondan sonra da ‘ben Atatürk’ün partisinin başıyım’. Sen Atatürk’ü böyle atletle yemek yerken görüp de resim çektirdiğine şahit oldun mu, böyle bir şey var mı? Yani bunlar trajikomik görüntüler. Onlar tabi bu görüntülerle zavallı hale düşüyorlar. Milletim onlara gereken dersi vakti geldiğinde en güzel şekilde verdi, gene verecek.
Tabi şu an alternatif oldukları iddiasıyla ortada dolaşanların hepsinin de tek vaadi, eski Türkiye’yi ihya etmektir. Koalisyonların, krizlerin, sefaletin, yoksulluğun, baskının, zulmün, her türlü yolsuzluğun, her türlü hukuksuzluğun kol gezdiği Türkiye’yi özlemek mümkün mü?
Peki, buna rağmen niçin ülkemizi o günlere geri götürmek istiyorlar biliyor musunuz? Onu da anlatayım, milletten korktukları için böyle bir arayışın içine girdiler. Eskiden yüzde 10, yüzde 15, yüzde 20 oy oranlarıyla ülkenin kaderinde söz sahibi olmak, hükümet kurmak, Türkiye’nin iç ve dış politikasını yönlendirmek mümkündü. Hâlbuki şimdi başaranın çıtası ne oldu? Artık yükseldi. Örneğin AK Parti 7 Haziran seçimlerinde yüzde 40,87 oranında bir oy aldığı halde tek başına iktidara gelemedi. Üstelik 2019’da cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin devreye girmesiyle başarı çıtası nereye çıkarıldı? Yüzde 50+1 oy, bunu alamayan birinci turda iktidar olamaz, ama bunu alan birinci turda iktidar olur.
Milletimizin gönlünde böylesine güçlü bir şekilde yer edinebilmenin hayalini dahi kuramayanlar için başarı çıtasının bu seviyelere çıkmış olması, adeta bir kâbustur. Uzun süredir tüm dünyayı istedikleri gibi yönetip yönlendirdikleri usullerle Türkiye’yi ellerinde tutamayacaklarını görenler, işi aynı amaca sahip olduklarını düşündükleri darbecileri ve terör örgütlerini desteklemeye karar verdiler ve buraya kadar da vardırdılar. Ülkemizin maruz kaldığı asimetrik saldırıların dünyada bir örneği daha yoktur.
Tabii bu oyunları kurgulayanlar Türkiye’yi ülkelerden bir ülke, Türk milletini de milletlerden bir millet sanıyorlar. Hâlbuki onların esamilerinin dahi okunmadığı dönemlerde bizim ecdadımız Avrupa’nın ortalarından Güney Asya’ya kadar uzanan geniş bir alanda dünyanın en güçlü, en adil, en mamur devletlerini kurmuştur. Biz bunlara ne diyoruz? Gönül coğrafyamız diyoruz. Gönül coğrafyamız olarak ifade ettiğimiz bu geniş alanda gittiğimiz her yerde büyük bir muhabbetle, büyük bir tazimle karşılanıyor olmamız onları rahatsız ediyor. Çünkü kendileri bizden sonra aynı yerlere gittiklerinde sadece zulüm görmüşlerdir, sömürü götürmüşlerdir. Kaos ve acı götürmüşlerdir.
Bugün Türkiye’nin bir yandan her türlü saldırıya karşı gösterdiği güçlü direnişle, diğer yandan yeniden dünyadaki mazlumların ve mağdurların sesi haline gelmesiyle başlayan bir uyanış var. Ülkemizin üzerine bu kadar şiddetle gelinmesi, bu uyanışı kaynağında, yani Türkiye’de boğma, bastırma, geriletme gayretinden kaynaklanıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar başaramayacaklar. Çünkü biz kaderin üstündeki kadere inanan, göklerden gelen karara ram olan bir milletiz. Büyük ve güçlü Türkiye’yi inşa etmenin de kaderimiz olduğuna inanıyoruz. Allah’ın yardımıyla kendimiz ve umudunu bize bağlayan tüm dostlarımız için bu hedefimize ulaşacağız.
Kardeşlerim;
Türkiye’nin 2023 hedefleri asla sıradan, alelade bir kalkınma planı değildir. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıldönümünde devlet ve millet olarak ulaşmak istediğimiz bu hedefler daha büyük bir sıçrayışın aynı zamanda alt yapısıdır, bunu da böyle bilmeliyiz. Yönetim sistemimizi değiştirmemiz dahil attığımız her adım Türkiye’nin 2053, 2071 vizyonlarını hakkıyla değerlendirebilme hedefine ulaşabilmenin adımlarıdır. Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline gelmiş Türkiye’nin yatırım ve proje üretme kabiliyeti fevkalade artacaktır; bunu da böyle bilelim.
Savunma sanayinde hem kendisini, hem de dostlarını küresel silah ve teknoloji şirketlerine bağımlılıktan kurtarmış bir Türkiye’nin mücadele gücü çok farklı hale gelecektir. Çünkü bu ciddi bir caydırıcı güç. Sizde bunlar varsa, o zaman herkes bir hesap edecek; ne yapıyoruz, böyle bir şey yapabilir miyiz, kendi kendine bunu soracak. Bilimde, teknikte, eğitimde, sağlıkta, güvenlikte, adalette ve diğer tüm alanlarda ülkemizi 2023 hedeflerimize ulaştırarak yeni bir dönemin kapılarını aralayacağız. Attığımız her adımı, yaptığımız her icraatı bu bilinçle gerçekleştiriyoruz. Ecdadımızın Çanakkale’de bozduğu oyunu son bağımsız devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti’mizin kuruluşuyla neticelendirmiştik. Bizim bugün verdiğimiz mücadele de 2053 ve 2071 Türkiye’sinin dünyada hak ettiği yeri almasıyla inşallah amacına ulaşacaktır.
Büyük başarılara giden yollar büyük hayallerle açılır. Sultan Alparslan’ın Malazgirt’te kurduğu hayal sayesinde Anadolu bin yıldır bizim yurdumuzdur, vatanımızdır. Biliyorsunuz, şimdi Cumartesi günü inşallah 26 Ağustos’ta neredeyiz? Malazgirt’teyiz. Sultan Alparslan’ın otağını kurduğu yerde inşallah biz de otağımızı kuracak ve oradan inşallah 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarımızı seyredeceğiz, izleyeceğiz ve gençlerimizle, milletimizle inşallah orada bir arada olacağız.
Süleyman Şah’ın İznik’te kurduğu düş sayesinde Anadolu’daki ilk devletimizi ne yaptık, inşa ettik. Osman Gazi’nin rüyasında gördüğü çınarın kökleri milyonlarca kilometrekarelik bir devletin sınırlarını oluşturdu. Ülkenin en karanlık günlerinde Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkarken hayalini kurduğu yeni devletimizin 1 asrını tamamlamaya ne yapıyoruz, yaklaşıyoruz. Bugün bizim hedeflediğimiz, hayal ettiğimiz, mücadelesini verdiğimiz 2053 ve 2071 Türkiye’si için önce 2019’dan güçlü bir şekilde çıkmalı, ardından 2023 hedeflerimizi hayata geçirmeliyiz.
İşte biz bunun için ne diyoruz? Tek millet, 80 milyon tek millet olacağız. Ne diyoruz? Tek bayrak. Bizim bayrağımız belli ve bu bayrağımızın rengi şehidimizin kanının rengi. Hilal, bağımsızlığımızın ifadesi. Yıldız, şehidimizin ta kendisi. Üç, bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Toprak, öyle tarladan oluşmaz; vatan denilen şey, uğrunda eğer şehit kanlarıyla yoğrulmuşsa vatan sıfatını alır. Ve bizim 780 bin kilometrekarelik bu vatan toprakları şehit kanlarıyla yoğrulmuştur. Ve dört, tek devlet. Paralel devletmiş, yok şu devletmiş-bu devletmiş, yok böyle bir şey. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden başka bizim başka bir devletimiz söz konusu değildir. Kimse herhangi bir arayışın içerisine girmesin.
İşte biz bunun için bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, beraber olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız. Bizimle bu hedefleri paylaşan, bu ilkeler etrafında buluştuğumuz herkesle birlikte yol yürümeye, omuz-omuza çalışmaya varız.
FETÖ gibi, PKK gibi, DEAŞ gibi, DHKP-C gibi ihanet örgütleriyle, terör örgütleriyle birlikte hareket etmediği sürece kökeni, meşrebi, yaşam biçimi ne olursa olsun herkese gönlümüz ve kollarımız açıktır. Unutulmamalıdır ki canımız pahasına yürüttüğümüz bu mücadeleyi şu partinin veya herhangi bir siyasetçinin çıkarı değil ülkemizin ve milletimizin bekası için veriyoruz. Hiç kimsenin kendi çıkarı veya saplantıları uğruna bu mücadeleye darbe vurma hakkı yoktur. Biz bu anlayışla kendi partimizde köklü bir değişim sürecini başlattık. Diğer partilerin de aynı anlayışla kendilerini yenilemelerini, yaklaşımlarını ve söylemlerini gözden geçirmelerini bekliyoruz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Ben bu duygularla bir kez daha Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, bu gazi mekânı teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum. Mahallelerinizdeki, köylerinizdeki kardeşlerime en kalbi muhabbetlerimi, selamlarımı iletmenizi özellikle sizlerden rica ediyorum.
Biraz sonra yemekte tekrar birarada olacağız. Ardından sizleri zaten heyetler halinde uğurlayacağım ve böylece programımızı tamamlamış olacağız. Hemen yukarıda buluşmak üzere hayırlı günler diliyorum. Sağ olun. Ve yine bu vesileyle şimdiden Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum, tüm İslam alemi için Kurban Bayramımız hayırlara vesile olsun.