TÜRKEN Vakfı’mızın değerli Başkanı,
Çok kıymetli Mütevelli Heyet üyeleri,
Değerli misafirler,
Çok değerli öğrenci kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Öncelikle, bir yıllık aranın ardından TÜRKEN ailesiyle tekrar beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Geleneksel hale gelen bu muhabbet sofrasında, bu gönül sofrasında bizleri buluşturan herkese şükranlarımı ifade ediyorum. Bu akşamki davete icabet eden, iştirakleriyle bizleri onurlandıran tüm kardeşlerime hoş geldiniz diyorum.
Köklü vakıf geleneğimizin Amerika’daki mümessili olarak gördüğüm TURKEN’i 2014 yılından bu yana elde ettiği başarılardan ötürü kutluyorum. TURKEN, sadece ülkemizden gelen öğrencilerin akademik, sosyal ve ilmi girişimlerine katkıda bulunmakla kalmıyor, kalmayacak; vakfımız aynı zamanda Türk ve Amerikan sivil toplum kuruluşlarının işbirliklerini güçlendirmeleri için mümbit bir platform görevini de ifa edecektir.
Hayata geçirilen projelerle, burada gerçekleştirilen temaslarla Türkiye ile Amerika arasında yeni –az önce perde de izlediğimiz gibi- beşeri köprüler kuruluyor. Tecrübe paylaşımı yapında ortak meselelerde işbirliğine imkân veren bu çalışmaları yakından takip ediyor, memnuniyetle karşılıyorum. Hatta Yurt Dışı Türkler Başkanlığıyla müşterek bir çalışmanın içerisine girilmesiyle de inanıyorum ki bu çok daha yaygın, çok daha etkin hale getirecektir. Nitekim bu hafta içerisinde yaklaşık 100 kişilik bir grup Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne gelmiş. Külliyeyi gezdikten sonra bir tevafuk eseri kendileriyle biraraya geldik, orada müşterek resimler çektirdik. Onların o andaki heyecanı gerçekten görülmeye değerdi. Gerek Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni gezip orada tabii ki böyle bir eseri görmeleri onlarda meydana getirdiği heyecan, onlarda meydana getirdiği aşk onlara farklı bir özgüven aşılayacaktır.
Şu anda Türkiye yatırımlarıyla, her şeyiyle inanıyorum ki Türkiye’yi gezmemiş olan buradaki gençlerimiz için de ayrı bir gurur vesile olacaktır. Bu bakımdan bu gezileri çok çok anlamlı buluyorum. Aynı zamanda Türkiye’den de buraya gönderilecek gençlerimizin buralarda belli bir süre kalmaları ve o süre içerisinde farklı etkinlikler veyahut da din eğitimi-öğretimi noktasında bir çalışma içerisine girmeleri de ayrı bir kazanım sağlayacaktır. Türkiye’nin kendini sadece öğrenci yurtlarıyla sınırlandırmayarak ihtiyaç sahiplerinin de elinden tutmaya başlaması, hizmet yelpazesinde dayanışma ve yardım etkinliklerini de eklemesi takdire şayandır.
Bu vizyonuyla TURKEN, inşallah önümüzdeki dönemde Amerika’da sivil toplumun farklı alanlarında adını daha fazla duyuracaktır. 4 yıllık kısa bir süre içerisinde böylesi güzel projelere, böylesi anlamlı hizmetlere imza atan vakfımızın tüm emektarlarını tebrik ediyorum. Tabii bu arada inşallah Birleşmiş Milletler Merkezine yakın mesafede artık temeli atılma durumunda olan muhteşem binasıyla da Amerika’da çok daha etkin hale gelecek olan TURKEN, bundan sonra diğer eyaletlerde yapacağı açılımlarla da bu süreci hızlandıracaktır diye inanıyorum, öyle düşünüyorum.
Sevgili gençler;
Unutmayın zahmetsiz rahmet olmaz. Hiçbir başarı insana altın tepside sunulmaz. Şikâyet etmek, etrafımızda hemen her gün şahit olduğumuz adaletsizlikleri, sıkıntıları, zulümleri eleştirmek, gayet kolaydır. Evimizin, okulumuzun veya işyerimizin konforunda ümmet coğrafyasının parçalanmışlığından, kimi toplumları esir alan cahillik ve çatışmalardan dem vurmak da gayet kolaydır. Zor olan, tüm bu sorunların, bütün bu sıkıntıların aşılabileceği inancıyla düşündüklerimizi, inandıklarımızı, söylediklerimizi hayata geçirmektir. Zor olan eleştirdiğimiz hususların çözümü yolunda küçük de olsa, basit de olsa bazı adımlar atabilmektir. Mesele, karanlığa kızmak yerine, onu delecek bir mum yakabilmektir.
Her insan eserleriyle anılır. Geride güzel bir miras bırakmak için yapılması gereken, Bismillah deyip halka ve Hakk’a güvenerek harekete geçmektir. Bizim tarihimiz başlangıçta önemsiz gibi görünen kimi çalışmaların Allah’ın takdiri ve yardımıyla ileride insanlığa yön veren eserlere dönüşmesinin örnekleriyle doludur.
Yazılan bir kitap milyonlarca ilim yolcusunun susuzluğunu gidermiştir. Açılan bir okul yüzbinlerce öğrencinin yetişmesini sağlamıştır. Kurulan bir vakıf, senelerce ihtiyaç sahiplerinin hacet kapısı olmuştur. İnşa edilen bir cami, bir medrese, bir çeşme, bir aş evi, kimi zaman da yol üzerinde yapılan bir kervansaray asırlar boyu insanlara hizmet etmiştir. İşte bunun için bizim kültürümüzde hayır işlemek, geride hayırla yad edilecek eserler bırakmak çok önemlidir.
Ecdat, sosyal ve beşeri hayatta karşılaştığı tüm sıkıntıların çözümünü devletten beklemek yerine kurduğu vakıflarla bizzat kendisi üstlenmiştir. Göçmen kuşların tedavisine yönelik vakıflardan sokak hayvanlarına, eserleri kurtarma vakıflarından yetim kızlara çeyiz hazırlama vakıflarına kadar her alanda müesseselerimizin bulunmasının sebebi budur. Amerika’da eğitimlerini devam ettiren gençlerimiz başta olmak üzere herkese rehberlik etmesi için bir yazarımızın şu hizmet, buna yönelik hikmet dolu cümlelerini sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Bir şey yap güzel olsun; huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin. Bir şey yap doğru olsun; insanları yalanın ve yanlışın bataklığına düşmekten korusun. Bir şey yap adil olsun; haktan hukuktan ayrılmasın. Zalime haddini bildirsin, mazlumun payını versin. Bir şey yap iyi olsun; hizmetten, hürmetten, merhametten müteşekkil olsun. Kalpleri yumuşatsın, garibin, yolcunun, zayıfın derdine derman olsun. Bir şey yap barış olsun; insanlar kin ve nefretten uzaklaşın, bombalar patlamasın, çocuklar ölmesin.”
Tıpkı asırlar boyunca ecdadımızın yaptığı gibi bir avuç gönül sahibi insanın halis niyetlerle iyiliğe, barışa, yardımlaşma, dayanışmaya dair güzel şeyler yapmak için başlattığı TURKEN, bugün gerçekten takdire şayan bir konuma ulaştı. Dört yıl önce bu topraklara Bismillah diyerek dikilen fidan artık kök saldı, meyve vermeye başladı. Ruhunu 1 dolara satan alçaklara inat, TURKEN faaliyetleriyle ülkemizin gururu oldu. Bilhassa uzun yıllar FETÖ’cü hainlerin musallat olduğu yurt dışı eğitim alanında gerçekten önemli projelere imza attı.
Vakfımız New York ve Londra gibi tutunmanın, kimliğine ve değerlerine sahip çıkmanın zor olduğu metropollerde gençlerimiz için korunaklı bir çatıya dönüştü. TURKEN 4 yıl gibi kısa bir sürede yurt dışındaki gençlerimizin yuvası, ailesi, arkadaşı, dara düştüğünde kapısını çaldığı en yakın dostu haline geldi. Bizlere bu başarıları yaşatan Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun. İnşallah prensiplerimizden sapmadan çalışmalarımızı devam ettireceğiz.
Bu süreçte dikkat etmemiz gereken tabii ki hususlar da yok değil, var. Her şeyden önce samimi, açık söylüyorum; kibre bulaşmamalı. Tevazu, nezaket ve samimiyeti bir an olsun elden bırakmamalıyız. Şeytanın sağımızdan ve solumuzdan yaklaşarak bizi gerçek gayemizden saptırmasına müsaade etmemeliyiz. Amaçların yerini araçların, muhabbetin yerini nefretin, dayanışmanın yerini kavganın ve çatışmanın almasına fırsat vermemeliyiz. Birbirimizi Allah için sevmeye devam etmeliyiz. ‘Ben’ değil ‘biz’ demekten, bu şekilde davranmaktan hiç vazgeçmemeliyiz. Unutmayalım ki her zaman söylüyorum; her imkân, aynı zamanda bir imtihandır. Şu an elde ettiğimizi düşündüğümüz başarılar bizlerin gayretinden daha çok, Yüce Mevla’nın hepimize bir lütfudur, bir ikramıdır. Hassasiyetler kaybolursa hasbiliğin yerini hesapçılık alırsa bu imkânları da kaybederiz.
Değerli kardeşlerim;
Ümmet ve insanlık olarak gerçekten zor zamanlardan geçiyoruz. Her gün şahit olduklarımız karşısında hem insanlığımız, hem kardeşliğimiz sınanıyor. Yüzyıllar boyu insanlığın ilim, irfan ve hikmet merkezi olan kadim şehirler maalesef bugün kan ve gözyaşıyla anılıyor. Asırlar boyunca ilim aşıklarının susuzluğunu gideren meşhur Musul Kütüphanesi işgalcilerin elinde adeta enkaza döndü. Bağdat Kütüphanesi’nin her biri hazine değerindeki binlerce nadide kitabı ya imha edildi, ya çalınarak yurt dışına kaçırıldı. Bugün Halep’in, Şam’ın, Hama’nın, Trablus’un, San’a’nın çatışmalarla gündemde olması ne kadar acıdır. İslam coğrafyasının kardeş kavgaları ve iç çatışmalarla gündeme gelmesi ne kadar üzüntü vericidir. ‘Birbirine kenetlenmiş tuğlalar gibi’ olması gereken insanlar emperyalistlerin kışkırtmalarıyla her gün birbirinin kanını döküyor.
Biz böyle mi olmalıydık, bu hale mi düşmeliydik? Eğer biz müminsek, eğer biz Müslümansak biz böyle olamayız. Ne diyor kitabı Furkan’da, Kur’an’ı Kerim’de: “Bunyânun mersûs” diyor. Biz o tuğlalar gibi birbirine kenetlenmiş müminler olmak zorundayız. Böyleysek bunun da gereğini yerine getirmemiz gerekir.
İşte yüzyıllar boyunca barışın sembolü Kudüs, mahzun bir şekilde ayakta kalmanın mücadelesini veriyor. İsrail yönetiminin yol verdiği radikal Siyonistler, bu mukaddes şehrin tarihi dokusuna yönelik saldırılar düzenliyor. Müslümanların güçsüzlüğünden, aralarındaki vahdet eksikliğinden cesaret alan İsrail, ilk kıblemizin İslami karakterini silmeye çalışıyor. İşgale karşı direnen Filistinli sivilleri ise ‘terörist’ yaftası altında tüm dünyanın gözü önünde katlediyor.
Sözüm ona demokrasi havariliği yapan pek çok ülke, Filistinli sivillerin vahşice öldürülmesi karşısında seslerini dahi çıkarmıyor. Kendileri söz konusu olduğunda tek bir taşlarının yerinden oynamasına, tek bir camlarının kırılmasına tahammül edemeyenler, Filistinlilerin başlarına yıkılan evlerini görmezden geliyorlar. Yakaladıkları her fırsatı ülkemizi eleştirmek için kullananlar, mesele İsrail olunca, İsrail’in işlediği cinayetler olunca ne yazık ki tüm hassasiyetlerini rafa kaldırıyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bugüne kadar İsrail’in aleyhinde nice kararlar aldı, acaba hangisi uygulamaya girdi? Konseyde zaten önemli bir garantörü var. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden kolay kolay aleyhinde karar çıkarmak mümkün değil. Zira bir ülkenin dudağının arasından, iki dudağının arasından ‘hayır’ çıktı mı bitti iş.
Onun için ‘dünya 5’ten büyüktür’ diyorum. Onun için artık Birleşmiş Milletler’in reforme edilmesi gerekir diyoruz. Artık İkinci Dünya Savaşı sonrasının dünyası yok. Bu yeni dünyada Birleşmiş Milletler’in değişmesi gerekiyor, reforme edilmesi gerekiyor. Şu anda 194 üyesi olan Birleşmiş Milletler’in 194 üyesinin de daimi üye olarak görev alabileceği dönüşümlü bir sistemin Birleşmiş Milletler’de olması gerekir, eğer adil bir dünya istiyorsak. Her kıtanın temsil edildiği bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, her inancın temsil edildiği bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, her rengin temsil edildiği bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi… Sadece belli bir grubun, belli bir inancın değil hepsinin yer alabileceği bir Birleşmiş Milletler, inanıyorum ki dünyanın o beklenen barış, adil kokulu havasını teneffüse imkân verir.
Türkiye’nin DEAŞ’lı ve PKK’lı teröristlere karşı yürüttüğü meşru operasyonlarını eleştiri yağmuruna tutanlar, devlet terörü uygulayan rejimler ve yönetimler karşısında hiçbir adım atmıyorlar. Benzer bir kayıtsızlığa sadece İsrail’de değil son 7 yıldır Suriye’de de şahit oluyoruz.
Ve şunu da çok açık net söylüyorum: Dünyadaki devler savaşlarla ilgili ağzını açtığı zaman ne diyorlar? ‘Kimyasal silahlar’ diyorlar, sadece kimyasal silahlara karşı tavır koyuyorlar. Kimyasal silahlarla kaç kişi öldü? Bakıyorsunuz 100, 200, 300, 500, 1000, 1500, 2000, 5000. Peki, konvansiyonel silahlarla ne kadar insan öldü? Yüzbinler. Yüzbinlerin öldürüldüğü bir coğrafyada acaba o konvansiyonel silahları kullananlara karşı dünyanın bir şey söylediğini duyuyor muyuz? İşte sene 1915, o dönemlerde kimyasal silahlarla ilgili bir karar ve o karar hala egemen bir karar. Bunun güncellenmesi lazım, böyle adaletsiz bir anlayış olmaz. Kimyasal silahtan şu anda çok daha fazlası konvansiyonel silahlarla öldürüldü, öldürülüyor.
İşte bunun en yakın şu anda deneyimi nerede? Ortadoğu’da; bu kadar açık, net ortada. Ama hiçbir zaman bu liderlerin ağzından konvansiyonel silahlarla ilgili bir açıklama duymazsınız. Ağızlarını açtıkları zaman ‘kimyasal silah’ diyorlar. Bununla ilgili böyle bir karar, bir yasal düzenleme yapılmış olabilir, bu ilanihaye gidecek bir şey değil, bunların güncellenmesi lazım. Ve masaya yatırıldığı zaman kimyasal, konvansiyonel, hepsi birlikte değerlendirilmesi gerekir. Yani sonucu insanlığın ölümü olan hangi silah olursa olsun bunun bir defa yasaklanması gerekir, buna göre de tedbirlerin alınması gerekir.
İşte 1 milyon masum Suriyelinin hayatını kaybetmesine, 13 milyon Suriyelinin evlerini terk etmesine neden olan vahşet karşısında üzülerek söylüyorum, birçok devlet kılını dahi kıpırdatmadı. İşte kimyasal silahlarla yapılan saldırılara gösterilen tepki, yine söylüyorum; her gün konvansiyonel silahlarla öldürülen onbinler, yüzbinlerce sivilden, varil bombaları altında can veren çocuklardan hep esirgenmiştir.
3,5 milyon şu anda bizim topraklarımızda, onlara ev sahipliği yapıyoruz. Şu ana kadar 35 milyar dolar biz harcama yaptık ve bize değişik yerlerden, dünyadan gelen yardım yok. Avrupa Birliği’nin söz verdiği 3 milyar dolarlık ilk taksitin tamamı dahi gerekli kurumlara, zaten bizim bütçemize girmiyor, aracı kurumlar vasıtasıyla, o dahi tam gelmiş değil, dürüst değiller. Bunu da söylediğimiz zaman rahatsız oluyorlar. Hesap-kitap her şey ortada. Söz verdiniz, 3+3 dediniz, onu bile vermediniz, o da 1 yıl içindi, artı gelecek dediler, gelmedi. ‘Aman kapılarınızı açmayın’ dediler, ondan da çok korkuyorlar. Yani kapılar bir açılırsa, acaba bu mülteciler Avrupa’yı istila ederse. İşlerine geldiği zaman, ‘Türkiye gerçekten çok ağır bir yükün altında’; bunu da söylüyorlar. Ama bütün bunlara, ya biz Türkiye’ye nasıl bir katkıda bulunabiliriz, buna gelince ona yanaşmıyorlar. Balistik füzeler hastanelerde, ekmek kuyruklarında, okullarda insanları acımasızca katlederken istisnalar dışında bu vahşete sesini yükselten, tepki koyan olmuyor.
Burada şu acı verici gerçeği üzülerek ifade etmek zorundayım: Günümüzde kimliğine bakmadan mazlumun hakkını koruyacak, yine kimliğine bakmadan zalimden hesap soracak ne bir kurum, ne bir mahkeme, ne de bir mekanizma var maalesef. Uluslararası güvenliği teminle mükellef işte şimdi Birleşmiş Milletler’e geldik, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi kurumlar Bosna’da, Kosova’da, Ruanda’da, Yemen’de, Filistin’de, Arakan’da olduğu gibi Suriye’de de sessizliğe gömülmüştür. Nerede bunlar, bunların hiç bu saydığım yerlere gittiklerini duydunuz mu? Hiç buraları gezdiklerini, gördüklerini, buralara bir destek verdiklerini duydunuz mu?
Az önce yaptığım konuşmada söyledim, burada da söylüyorum; işte Somali, Somali’de bizden başka şöyle mükellef bir büyükelçiliği olan yok. Devlerin bile oradaki büyükelçilikleri nerede biliyor musunuz? Konteynırlarda, oradan idare ediyorlar. Hem de tam böyle havalimanın yanına yakın yaptılar ki kaçış da kolay olsun diye. Evet, şehir merkezinde filan değil. Ama biz Türkiye olarak bize 80 bin metrekarelik bir alan verdiler, biz de dünyadaki en büyük ve en muhteşem büyükelçiliğimizi Somali’ye yaptık. Hastaneler yaptık, okullar yaptık, havaalanının bütün restorasyonunu vesaire biz yaptık ve elimizi oradan çekmedik. Orada şu anda Somali ordusunun eğitimini vesairesini Silahlı Kuvvetlerimiz yaptırdı, yaptırıyor. Ve onların terörle mücadelesine en büyük desteği yine biz verdik, biz veriyoruz.
İşte bir Srebrenitsa katliamına engel olamayan bütün bu kurumlar, 20 yıl sonra Halep’teki sivil ölümlerini sadece uzaktan seyretmişlerdir. Şayet Türkiye’nin çabaları olmasaydı, İdlib’de de muhtemelen aynı felaket yaşanacaktı. Orada bildiğiniz gibi önce Soçi Zirvesi, arkadan Ankara Zirvesi, ardından Tahran Zirvesi ve daha sonra işte Soçi’de bizim Sayın Putin’le biraraya gelişimiz, ilgili bakan arkadaşlarımla beraber yaptığımız görüşmeyle hamdolsun 10 maddeden oluşan belgeyi savunma bakanlarımızın da imza altına almasıyla huzurumuzda böylece yeni bir süreci başlattık ve İdlib’de ürkülen, korkulan büyük bir katliamın önüne geçilmiş oldu. Temenni ederim ki bu daim olsun. Ve bu konuda emeği geçen bütün arkadaşlarımı, yani gerek Dışişleri Bakanım, gerek Savunma Bakanım, gerek İstihbarat Teşkilatı Başkanım, gerekse bütün Hazine Maliye vesaire bütün ilgili bakan ve bürokratlarıma, teknokratlarıma milletim adına çok çok teşekkür ediyorum.
Değerli kardeşlerim;
Bzim inancımızda zulme rıza zulümdür. Biz itikadımız gereği mazlumun da, zalimin de kimliğine bakmayız. Merhum Mehmet Akif’in ifadesiyle:
“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırmada geç git! diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.”
Evet, kanayan bir yarayı sarmak için gerektiğinde ölümü dahi göze alırız. Haksızlık karşısında elimizdeki tüm imkânları seferber etmekten asla çekinmeyiz. Nitekim Suriye, Arakan ve Filistin meselesinde bu doğrultuda ciddi mücadeleler verdik. Bir taraftan kapımıza sığınan Suriyeli kardeşlerimize sahip çıkarken, diğer taraftan da savaşın son bulması için diplomatik kanalları devreye aldık.
Başından beri işte Rusya ve İran ile Astana’da başlattığımız süreç, Suriyeli kardeşlerimizin sıkıntılarının bir nebze olsun hafiflemesine vesile oldu. En son İdlib krizinde yaşandığı gibi Suriyeli sivilleri Esed rejiminin insafına terk etmedik. Tüm imkânlarımızı kullanarak yeni katliamların önüne geçtik. Bunun yanında 4 bin kilometrekarelik bir alanı DEAŞ’lı ve PKK’lı teröristlerden temizleyerek Suriye halkının emniyet içinde yaşadığı güvenli bölgeler haline getirdik.
Diyeceksiniz ki ‘Bu PYD-YPG, yani bu PKK’nın yan kuruluşları veya örgütleri, ya bunlar bu imkânları, bu silahları, bu parayı filan bunlar nereden buluyor?’ Biz Suriye’nin kuzeyini terör koridoru olmaktan çıkartacağız dedik. Onun için bizler Cerablus’a girdik, onun için El Bab’a girdik, onun için Afrin’e girdik. Niye? Orayı terör koridoru yapmayacağız dedik. Ama bizim stratejik ortaklarımız maalesef buralarda farklı adımlar attılar. 18 bin tır silah ve mühimmat maalesef buralara geldi. aAnı şekilde 3 bin kargo uçağı buralara geldi. Bunları bizzat kendilerine de söylediğimiz için rahat konuşuyoruz. Biz bunları beklemezdik, biz stratejik ortaksak o zaman bunun gereği yapılmalı.
Bu FETÖ denilen teröristle ilgili olarak bunu da istedik, maalesef bunu da vermediler. Bunlar da tabii bizde soru işaretlerini doğuruyor, acaba niye vermiyorlar? Mahkemesi yok, yargılanmıyor, 400 dönümlük arazide şu anda beyler gibi yaşıyor. Bizim aramızda suçluların iadesi yok mu? Var. Ülkemizde bu mahkûm edilmiş, dosyalar, hepsi gönderildi, niye vermiyorsunuz? Manidardır. Ve bu kadar para nerelerden geliyor diye bakıldığında, sadece şu Amerika’da charter schoollardan bunların elde ettiği para yılda 800-850 milyon dolar. Ve buralarda kimler okuyor, kimler yetişiyor, varın kararı siz verin. Önümüzdeki dönemde benzer adımlar çok daha farklı bir şekilde devam eder.
Amerikan ve İsrail yönetiminin ilk kıblemiz, namusumuz, gözbebeğimiz Kudüs’ün hukuki statüsüne yönelik attığı illegal adımlara karşı da biliyorsunuz çok kapsamlı bir diplomatik mücadele yürüttük. ‘Kudüs kırmızıçizgimizdir’ diyerek başlattığımız bu mücadeleyi hamdolsun kardeş ve dost ülkelerin desteğiyle belli bir aşamaya getirdik. Aralık ve Mayıs ayında İstanbul’da düzenlediğimiz İslam İşbirliği Teşkilatı zirveleri, tüm dünyanın Kudüs’e verdiği önemin işareti olmuştur.
Amerikan ve İsrail yönetiminin tüm tehditlerine rağmen Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen kararlar da, bu meselede uluslararası kamuoyunun hassasiyetini göstermiştir. İlk kıblemiz Kudüs’ü işgalcilerin insafına terk etmemekte kararlıyız. Barış şehri, üç semavi dinin mukaddes şehri Kudüs’ü İsrail’in ihtiraslarına kurban etmeyeceğiz. Kudüs’ün izzetini, Harem-i Şerif’in onurunu, bu aziz şehrin tarihi karakterini korumaya devam edeceğiz.
Sevgili gençler;
Sizler sadece ailenizin ve bizim değil dünyanın farklı köşelerinde adalet bekleyen milyonlarca insanın da umudusunuz. Sizlerden derslerinize iyi çalışmanızı, size sunulan imkânların kıymetini bilmenizi istiyorum. Okullarının en başarılısı olmak için uğraşırken, diğer taraftan da sosyal yönünüzü de geliştirmenin yollarını aramalısınız. Hazreti Mevlana, “Denizde inciler derinde olur, çerçöp sahilde olur” buyuruyor. İnciye, yani değerli olana ulaşmak için meşakkatli ve riskli bir yolculuğu göze almak gerekiyor. Bugün attığımız adımların, kurduğunuz dostlukların çok uzun yıllar sonra meyve vereceğini unutmadan sabırla yürümeliyiz.
İşte ben karşımda babalarıyla, büyükleriyle beraber farklı bir gençlik görüyorum. Böyle bir vizyona, böyle bir ufka sahip gençler görüyorum. Tahsilinizi TURKEN öğrencilerine yakışır bir şekilde tamamladıktan sonra çok daha donanımlı bir şekilde ülkemize dönerek Türkiye’nin kalkınma hamlesine omuz vermenizi, destek olmanızı bekliyorum.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, öğretim hayatınızda ve vakıf çalışmalarınızda sizlere Rabbimden muvaffakiyetler diliyorum. Vakfımızın bugünlere gelmesinde emeği geçenleri tekrar tebrik ediyor, madden-manen hepinize en kalbi selam ve muhabbetlerimi sunuyorum. Kalın sağlıcakla.