Türk Amerikan Toplumunun kıymetli mensupları,
Değerli Amerikalı Müslüman kardeşlerim,
Hanımefendiler, beyefendiler, sevgili gençler;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü.
Değerli kardeşlerim;
Özellikle bu toplantıyı düzenleyen, bir kez daha bizleri bir araya getiren Türk Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi’ne şahsım, milletim adına gönülden teşekkür ediyorum.
Yıllardır bu ülkede yaşayan vatandaşlarımız kurdukları sivil toplum örgütleriyle ve bireysel gayretleriyle Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesine büyük katkıda bulundular. İmkânlarımızın kısıtlı olduğu dönemde buradaki insanlarımız her türlü çabayı göstererek Türkiye’nin ve Türkiye’nin savunduğu ilkelerin Amerikan kamuoyu tarafından duyulmasını sağladılar. Özellikle 1915 olaylarına dair Ermeni yalanlarının yayılmasını engellemek için gerçekten takdire şayan çabalar harcadılar. Ben sizlerin aracılığıyla Türkiye’nin gönüllü elçileri olan tüm vatandaşlarıma buradan teşekkürlerimi iletiyorum.
Aynı şekilde Türk vatandaşı olmasa da ülkemize ve milletimize muhabbet duyduğu için Türkiye’nin hakkını-hukukunu savunan dostlarımıza, kardeşlerimize en kalbi şükranlarımı sunuyorum. İnşallah önümüzdeki dönemde de omuz omuza vererek birlikte benzer çalışmalara imza atacağımıza inanıyorum.
Türkiye’nin çoğu Avrupa ülkelerinde olmak üzere, dünyanın dört bir yanına dağılmış 6 milyonu aşkın vatandaşı bulunuyor. Bu vatandaşlarımız siyasetten sanata, bilimden ticarete, spordan kültüre kadar hayatın her alanında ciddi varlık gösteriyor. Açtıkları iş yerleriyle artık ikinci yurtları olarak benimsedikleri ülkelerin ekonomilerine katkı sağlıyorlar. Siyasetteki başarılarıyla hem bulundukları topluma hizmet ediyorlar, hem de Türkiye’nin layıkıyla tanıtılmasına katkı sağlıyorlar.
Profesör Doktor Aziz Sancar Hocamız gibi bilim dünyasında açtıkları çığırla insanlığın tekâmülüne vesile olan vatandaşlarımız var. Yaptıkları araştırmalarla geniş bir çevrede kabul gören, takdir toplayan hocalarımız, akademisyenlerimiz var. Adı adeta Türkiye ile özdeşleşmiş müteşebbislerimiz, firmalarımız, birbirinden başarılı gençlerimiz var. Biz hangi görüşe sahip olursa olsun ihanet çukuruna düşmediği sürece tüm vatandaşlarımızın başarılarından gurur duyuyoruz. Onları Türk milletinin medarı iftiharları olarak görüyoruz. İşte bu anlayışla dünyanın neresinde olursa olsun diasporamıza sahip çıkıyor, tüm imkânlarımızla destekliyoruz.
Değerli kardeşlerim;
Burada önemine binaen sizlerin dikkatini şu noktaya çekmek istiyorum: Siz yaşadığınız ülkelerde ne kadar güçlü konumda olursanız, Türkiye de o derece güçlü olur. Türkiye ne kadar güçlü olursa, kardeşlerine, dostlarına, mazlumlara ve mağdurlara o derece iyi sahip çıkar. Sizin zayıflığınız da aynı şekilde ülkemizin hanesine yazılacaktır.
Benzer durumlar dünyanın farklı köşelerinden gelip de Amerika’yı yurt edinen diğer Müslüman kardeşlerimiz için de geçerlidir. Esasen biz onları kendi vatandaşlarımızdan ayrı görmüyoruz. Türkiye’yi anlatırken 81 milyon vatandaşı ve 6,5 milyon diasporası yanında, Afrika’dan Asya’ya ve Amerika’ya kadar dünyanın dört bir yanında yüz milyonlarca kardeşe sahip bir ülke olduğumuzu söylüyoruz.
Türkiye’nin, unutmayın, bir fiziki coğrafyası var, bir de gönül coğrafyası var. Ülkemizin gönül sınırları aslında fiziki sınırlarının çok çok ötesindedir. İşte bunun için coğrafi bağımız bulunmasa da Arakanlı kardeşlerimizin yaralarına merhem olmak için yollara düşüyoruz. İşte Dışişleri Bakanımız, eşim, hep birlikte ta Arakan’a gidebiliyorlar. İşte bunun için coğrafi mesafeye aldırmadan kimse gitmezken, biz Somalili kardeşlerimizin dertleriyle yakından ilgileniyoruz.
Şu anda Somali’de bizim Büyükelçiliğimiz gibi bir büyükelçilik var mı? Yok. Hatta benim diyen ülkelerin Somali’de büyükelçilikleri yok, konteynerlerde büyükelçilik açmışlar, onunla Somali’yi idare ediyorlar. Bizim ise şu anda dünyada en büyük büyükelçiliğimiz Somali’de. Hastanelerimizi kurduk, Somali’de, okullarımızı açtık, Somali’de. Şu anda Türkiye’de eğitim-öğretim noktasında hamdolsun Somali’den yüzlerce, binlerce öğrencimiz var. Biz sizlerle iftihar ediyoruz ve sizleri başarılarınız için de alkışlıyoruz. İşte bunun için Türk cumhuriyetlerindeki akrabalarımızla bağlarımızı güçlendirmenin mücadelesini veriyoruz. Dünyanın neresinde bir mazlum ve mağdur varsa sıkıntısını sahipleniyor, sessiz yığınların sesi olmaya çalışıyoruz.
Amerikalı Müslüman kardeşlerimiz de bizim sınırları aşan, mesafe ve engel tanımayan gönül coğrafyamızın içindedir. Bu anlayışla gerek Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi gibi sivil toplum örgütleri vasıtasıyla, gerekse bireysel olarak sizlerle temaslarımızı gün geçtikçe daha da yoğunlaştırıyoruz. Bizim Rabia’mızı biliyorsunuz, Rabia’mızda ne var? Tek millet var, tek bayrak var, tek vatan var, tek devlet var.
Geçen yıl Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesinin ev sahipliğinde çok verimli bir toplantı gerçekleştirmiştik. New York’ta Amerika’nın farklı eyaletlerinden birbirinden farklı kökenlerden kardeşlerimizle ru be ru muhabbet etmiştik. Şimdi az önce Başkan Sayın Mutlu çok iddialı bir ifade kullandı, gerçi o on binleri dedi de, ben diyorum ki şöyle binleri veya on bin, onbeş bin neyse, eğer Amerika’nın en büyük kapalı spor salonunda topluyorsanız biz tabii çok mutlu oluruz. Ve inanıyorum ki Amerika’nın dört bir yanından bütün kardeşlerimizin biraraya gelmesi suretiyle böyle bir organizasyon sadece Amerika’da kalmayacak, dalga dalga dünyanın dört bir yanına ulaşacaktır.
Bu yıl yine aynı vesileyle sizlerle beraber olmaktan gerçekten büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Şu anda Genel Başkan yardımcılarım benimle beraber. Bakanlarımız, bunun yanında milletvekili arkadaşlarım burada. Bütün bunlarla beraber Cumhurbaşkanlığından Cumhurbaşkanı başdanışmanlarım benimle beraber onlar da burada ve hep birlikte bu ziyaret, bu ziyaretle birlikte de bu toplantılar, çünkü şurada üç gün içerisinde birçok ülkenin liderleriyle görüşmelerimiz olacak. Bu ikili görüşmelerimizin yanında bazı toplantılar olacak, eşimin katılacağı toplantılar olacak. Ve bu toplantılarla beraber bu süreci en güzel şekilde değerlendirmenin gayreti içinde olacağız. Buradan da Almanya’ya geçip Almanya’da da üç günlük orada yine çok çok önemli resmi davette programlarımız olacak.
Amerikan Müslümanlarının ülkemize yönelik muhabbet ve merakının giderek arttığına şahit oluyoruz. Ülkemizin bilhassa İslam dünyasıyla ilgili hususlarda gösterdiği kararlı duruş, hiç şüphesiz bu ilginin en önemli sebebidir. Hamdolsun ülkemiz Suriye krizi ve Filistin meselesi başta olmak üzere ümmetin yüreğini dağlayan her konuda gerçekten samimi bir gayret içindedir. Ekonomik durumu bizden çok ileride olan ülkelerin sığınmacıları kabul etmemek için birbirini yediği bir dönemde biz 3,5 milyonu aşkın Suriyeli mazluma sahip çıktık. Kapımıza sığınan hiçbir kardeşimizi eli kanlı katillere teslim etmedik, bırakmadık.
Kardeşlerim;
Siz bilir misiniz dünyanın beşten büyük olduğunu? Dünya beşten büyüktür. Çünkü kardeşlerim, 194 ülkenin içinde olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda beş ülkenin dudakları arasına bir dünya mahkûm edilemez. Daimi üye-geçici üye, bu ayrımın olmaması lazım. Eğer olacaksa 20 üyenin 20’si de daimi üye ve dönüşümlü olacak. Dünyadaki her kıtadan, her inanç grubundan ülkeler bu daimi üyelerin içinde yerini alacak. Bu olduğu zaman adalet olur. Artık İkinci Dünya Savaşı sonrası bir dünya yok; şu anda yeni bir dünya inşa ediliyor. Birleşmiş Milletler eğer adaleti tesis edecekse, işte bunu ancak bu şekilde tesis edebiliriz, aksi takdirde adaleti tesis mümkün değil.
Şu anda Birleşmiş Milletler bunu başarabiliyor mu? Hayır. Bu kadar olaylar oluyor, Suriye sorunu 8 senedir devam ediyor, çözebildi mi? Hayır. İsrail her türlü zulmü yapıyor, verilen kararlar var, bu kararlara rağmen İsrail verilen kararlara uyuyor mu? Hayır. Eee, ne anlamı oldu bunun? İşte onun için adalet...
Suriye halkını hak ve adalet özgürlük mücadelelerinde yalnız bıraktılar; ama biz yalnız bırakmadık. Sınırlarımızın hemen yanında bulunan ve bir dönem PYD-YPG’li teröristlerle DEAŞ’lı canilerin işgali altında bulunan 4 bin kilometrekarelik alanda huzuru biz sağladık. Şehitler vererek gerçekleştirdiğimiz operasyonlar sayesinde 260 binin üzerinde Suriyeli kardeşlerimizin vatanlarına dönmesini sağladık. Son İdlib krizinde olduğu gibi, tek bir sivilin dahi burnunun kanamaması için diplomatik alanda yoğun çabalar yürüttük.
Bu gayretlerimizin meyvesini almaya da başladık. Bir dönem teröristlerin ellerini, kollarını sallayarak dolaştığı bölgelerde bugün Suriyeli çocuklar hiçbir korku duymadan okullarına gidiyorlar. Afrin’de gidiyor, El Bab’da gidiyor, Cerablus’ta gidiyor. İnşallah önümüzdeki dönemde Fırat’ın doğusunu da kapsayacak şekilde Suriye’nin içindeki güvenli bölgeleri artırmaya devam edeceğiz. Ülkemize yönelik terör tehdidi son bulana, Suriye’nin geleceğine kasteden çetelerin kökü kazınana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.
Aynı şekilde ilk kıblemiz Kudüs’ü, işgalcilerin ve Filistinlilere devlet terörü uygulayanların ihtiraslarına terk etmeyeceğiz. İsrail ve Amerikan yönetimlerinin Kudüs’ün izzetini ve onurunu ayaklar altına alan tacizlerine karşı mücadelemizi diplomaside en üst düzeyde vereceğiz. Şu anda huzurlarınızda aynı zamanda İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Dönem Başkanı olarak konuşuyorum. Olağanüstü İstanbul zirvelerinde İslam İşbirliği Teşkilatı olarak aldığımız kararların uygulanması için her türlü çabayı gösterdik ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan da aldığımız kararlar dünyanın ilgisiyle olumlu bir şekilde geçti.
Değerli kardeşlerim;
Son yıllarda yaşadığımız hadiselerin hepimiz için ibret kaynağı, uyanış vesilesi olması gerektiğine inanıyorum. Müslümanların dünya gündemini işgal eden meselelerde etkilerinin sınırlı olmasının temel sebebi, az önce Kur’an-ı Kerim’den ayetler okundu, mealleri verildi, ne yazık ki Kur’an-ı Kerim’in bu emrine Müslümanlar uymuyor. Uymadığı için bu parçalanmışlık bizi mahvediyor.
Rabbimiz orada, Esteîzü billah, Bismillah, “Va'tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrakû” buyuruyor. “Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılınız, Allah’ın Kur’an’ına sarılınız, dağılmayınız, tefrikaya düşmeyiniz” buyuruyor. Devamında, “düşerseniz gücünüz gider, zayıf düşersiniz.” İşte böyle olduğu için ne yazık ki İslam alemi zayıf düştü. Ama bir olsaydık, beraber olsaydık, iri olsaydık, diri olsaydık, kardeşliğimizin gereğini yerine getirseydik bir başka olurdu.
Az önce yine konuşmada ifade edildi, Usame kardeşim söyledi zannediyorum, Resûl-i Kibriya Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin ve Kur’an-ın tarifiyle “bir bedenin uzuvları”, bir diğer ifadeyle “bir duvarın tuğlaları” gibi olması gereken Müslümanlar maalesef bugün vahdete hasret yaşıyor. Bırakın küresel meseleleri, kendi dinlerini, kendi geleceklerini ilgilendiren konularda bile yeknesak bir duruş sergileyemiyor.
Açık söylüyorum; Filistin meselesinin onca yıldır çözüme kavuşturulamaması, acaba bunun sebebi nedir? İsrail’in hukuk tanımazlığından daha çok, Müslümanlardaki vahdet, yani birlik eksikliğidir. İşte sene 1948 Filistin neydi, şu anda geldiğimiz sene 2018 Filistin ne? Başladığımız yerdeyiz. 48’de devasa topraklar, ama şu anda maalesef bir avuç Filistin toprağı… Gözü dönmüş bazı Budistlerin Arakan’da kardeşlerimizi kameralar önünde vahşice katletme cesareti gösterebilmeleri de, yine İslam dünyanın parçalanmışlığından kaynaklanıyor. Suriye’deki zulmün yedi yıldır bitirilememesinin nedeni de; İslam dünyasına öncülük edecek devletlerin basiretsizliğidir.
Tüm bu sorunların çıkmaza girmesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi küresel barış ve istikrarın garantörü kuruluşların acziyetini elbette kabul ediyoruz. Bu kuruluşların yapıları gereği çoğu zaman küresel barıştan ziyade belli güçlerin çıkarlarının korunmasına hizmet ettiklerini biliyoruz. Ancak şunu kabul etmemiz gerekir ki, sorunlarımızın çözümünü başkalarına bırakarak asıl hatayı biz yapıyoruz.
Müslümanlar olarak bizim mesuliyet üstlenmediğimiz meselelerde diğer devletlerin yapıcı katkı sağlamalarını bekleyemeyiz. Hele medet umduklarımız bölgemizle ilgili hesapları olan ülkeler ise, bu durumda sorumluluk tamamen bizim omuzlarımızdadır. Yanlışı başkasında aramak, bize sadece zaman kaybettirecektir. Bu açıdan dertlerimizin devasını başka yerlerde değil kendimizde, kendi içimizde aramalıyız. Başkalarını suçlamak yerine önce kendi hatalarımızla yüzleşme erdem ve cesaretini gösterebilmeliyiz. Ancak bu şekilde hatalarımızdan ders çıkararak tarihin tekerrür etmesine mani oluruz.
Kardeşlerim;
Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde o buyurduğu emri ilahisiyle bizim birliğimizi emrediyor ve biz bu emri ilahiye uymamız lazım. Bunu sağlamadıkça bu iş olmaz. Eğer bizler “Ancak müminler kardeştir” emrine uyarsak, o zaman netice alırız. Ve bunun için de bu kardeşliğimizi devam ettirmemiz gerekiyor. Benim siz değerli kardeşlerimin; renkler, ırklar, kavimler ne olursa olsun sadece birliğiniz çok önemli.
Kardeşlerim;
Vahdet önce bizden, şahsımızdan başlıyor. Diğerlerinden evvel bizim kendi aramızda birlik, beraberlik ve vahdeti temin etmemiz gerekiyor. Bunun yolu da, birbirimizi Allah için sevmekten, birbirimize Allah için tahammül etmekten geçiyor. Kardeşlerimize kibirle değil tevazuuyla davranmayı, hataları karşısında anlayış göstermeyi, gerektiğinde af etmeyi öğrenmemiz şarttır. “İman etmiş olamazsınız birbirinizi sevmedikçe”; bunu başarmamız lazım. Ve bu aynı zamanda Cennet’in yoludur. Birbirimizi ancak eksiklerimizle birlikte seversek bu cendereden çıkabiliriz.
Mezhebi ve etnik farklılıklarımızı çatışma veya üstünlük vesilesi değil; ümmetin renkliliğinin, zenginliğinin birer timsali olarak göreceğiz. Diğer din mensuplarını dışlamadan insanlığın ortak paydalarında buluşmanın yollarını arayacağız. En iyi tebliğ metodu, unutmayın Kur’an ve sünnet elbisesini giyinmektir. Vahiy inmeden önce unutmayın Peygamber Efendimizi Aleyhissalatu Vesselam sıfatı neydi? ‘Muhammedü'l-Emîn’ diye anılan bir Peygamberin ümmeti olarak yaşantımızla, davranışlarımızla, nezaket ve dürüstlüğümüzle diğer insanlara örnek olacağız.
Bilhassa siyasi alanda güçlü olmanın yollarını arayacağız. Siyaset mekanizması, talep, beklenti ve kaygılarımızı karar alıcılara iletmemizin en hızlı yoludur. Bu alanı boş bırakan hiçbir grup sayısı ne kadar çok olursa olsun hedeflerine ulaşamaz. Bu açıdan Amerikalı Müslümanların son dönemde siyasete ve önümüzdeki seçimlere yönelik artan ilgisini memnuniyetle karşılıyorum. Seçimler sonucunda pek çok kardeşimizi temsil ve karar makamında da inşallah göreceğimize inanıyorum. Türkiye olarak bu konuda tecrübe paylaşımına hazır olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Öbür taraftan bu organizasyonda emeği geçen değerli kardeşime huzurlarınızda çok çok teşekkür ediyorum. Rabbim birlik ve beraberliğimizi daim eylesin. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum, kalın sağlıcakla.