Milli Savunma Üniversitesi Harp Okulları Mezuniyet Töreninde Yaptıkları Konuşma

30.08.2018

Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, Milli Savunma Üniversitemizin ve Harp okullarımızın değerli yöneticileri,

Okullarından mezun olan sevgili öğrenciler ve onların kıymetli aileleri,

Değerli misafirler;

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Kara, Deniz ve Hava Harp okullarımızda eğitim-öğretimlerini tamamlayan 146 Türk ve 78 misafir subayımızın her birini ayrı ayrı tebrik ediyorum.

Bilindiği gibi 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tüm Harp Okullarımızı Milli Savunma Üniversitemizin bünyesinde toplayarak yeniden yapılandırmıştık. Bu sebeple 2016 ve 2017 yıllarında harp okullarımızdan Türk öğrenci mezun edemedik. Subay ihtiyacını karşılamak için de temel askerlik ve subaylık anlayışı kazandırma eğitimlerini başlattık. Böylece geçtiğimiz yıl Kasım ayında ve bu yılın Temmuz ayında yaklaşık 3 bin teğmeni Türk Silahlı Kuvvetlerimize kazandırdık.

Aynı şekilde üniversitemize bağlı astsubay meslek yüksekokullarımızda mezunlarıyla ordumuzun insan gücüne katkılarını sürdürdüler. Bugün ise yeniden yapılandırma sonrası harp okullarımızın ilk mezunlarını veriyoruz. İnşallah yarın Balıkesir’e gidecek, astsubaylarımızın mezuniyet törenlerinde onlarla ve aileleriyle birlikte olacağız.

Milli Savunma Üniversitemiz önümüzdeki Ekim ayında toplam 6125 Türk ve 22 ülkeden 661 misafir askeri öğrencisiyle yeni eğitim öğretim yılına başlayacaktır. Böylece 15 Temmuz’un ardından başlayan yeniden yapılanma süreci büyük ölçüde tamamlanmış ve harp okullarımız tam kapasiteyle faaliyetlerini yürütür hale gelmiş olacaktır.

Bazıları ‘askeri okullar kapatıldı’ diye propaganda yapıyor, hâlbuki işte burada olduğu gibi harp okullarımız, astsubay meslek yüksekokullarımız, enstitülerimiz faaliyetlerini sürdürüyor. Sadece artık günümüz şartlarında ihtiyaç kalmadığı için askeri liseler kapatıldı. Şu anda üniversitemizin toplam öğrenci sayısı 9500’ün üzerindedir. Sadece bu yıl üniversitemize bağlı okullara 4 bine yakın yeni öğrenci alınacak. Görüldüğü gibi, askeri okullar kapanması bir yana kapasitesi ve faaliyet alanı daha da genişleyerek ülkemize hizmet etmeyi sürdürüyor.

Tabii en az bunun kadar önemli bir başka husus da, askeri okullarımızdaki eğitim-öğretimin içeriğidir. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin personel ihtiyacını karşılama konusundaki reformumuzu tabelayla sınırlı tutarsak, kendi kendimizi kandırmış oluruz. Asıl buradaki zihniyeti değiştirmek mecburiyetindeyiz. Türkiye’nin sürekli darbe ve cunta üreten, vesayetin aracı haline gelen değil, ülkesini ve milletini en iyi şekilde savunacak bir orduya ve insan gücüne ihtiyacı vardır. Milli Savunma Üniversitemizin bu doğrultuda çok önemli çalışmalar gerçekleştirdiğini biliyorum. Ancak içerik konusunda henüz arzu ettiğimiz seviyeye gelemediğimizi düşünüyorum. Kurumsal açıdan yeniden yapılanma sürecini önemli ölçüde tamamladığımıza göre, artık tüm enerjimizi ve zamanımızı içerik üzerinde yoğunlaştırabiliriz.

Türk Silahlı Kuvvetlerimizi sadece silahıyla, sadece insan gücüyle, sadece fiziki performansıyla değil aynı zamanda hayata, dünyaya, ülkemize, üstlenilen sorumluluklara bakış açısıyla da en ileri düzeye ulaştırmak noktasında kararlıyız. İnşallah önümüzdeki dönem bu doğrultuda çok büyük reformlara imza atılacak bir dönem olacaktır. Türkiye’nin diğer tüm kazanımları gibi Milli Savunma Üniversitesiyle kurduğumuz yeni sistemden de geriye dönüş kesinlikle mümkün değildir. Üniversitemizin, Rektörümüzün, dekanlarımızın tüm çalışmalarını yakından takip ediyor ve destekliyorum.

Değerli misafirler;

Tarihçiler Türk milletini ‘asker millet’ veya ‘ordu millet’ olarak tanımlar. Buradaki askerlik vurgusu birilerinin iddia ettiği gibi Türk insanının başka bir işe yaramayacağını ifade etmiyor, tam tersine asker millet kavramı milletimizin ezanı, bayrağı, vatanı, devleti söz konusu olduğunda topyekûn kıyama kalkan bir millet olduğunu anlatıyor.

Günümüzdeki tecrübelerden de biliyoruz ki askerlik ve onunla ilgili tüm faaliyetler toplumların gelişmesinin, büyümesinin, güçlenmesinin temel altyapısıdır, lokomotifidir. Nitelikli insan gücünden yüksek teknolojiye kadar her türlü gelişmenin kaynağında askerlikle ilgili ihtiyaçlar vardır. Buradan elde edilen sonuçlar, ticaretten eğitime diğer alanlara uyarlanarak toplumların hedeflerine ulaşmalarına katkıda bulunuyor. Bizim de tüm gelişmiş ülkelerde kullanılan bu sistemi etkin şekilde çalıştırmamız şarttır. Esasen bu hakikatin örneklerini kendi tarihimizde de görüyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Malazgirt’te 947 yıl önce kazandığımız büyük zaferin yıldönümünü on binlerce kardeşimizle birlikte kutladık. Malazgirt’ten yaklaşık 1 asır sonra Anadolu’nun ve Balkanlar’ın her köşesinde izi olan Sarı Saltuk’un önderliğinde Dobruca’dan başlayarak bölgeye yerleşen Türkmenler asker millet oluşumuzun en bariz örneğidir. İlk etapta 12 bin kişiyle başlayan bu yerleşim, tarım ve hayvancılıktan ticarete, şehirlerin imarından eğitime kadar geniş bir alanda sonuçlar doğurarak genişlemiştir. Daha Osmanlı kurulmadan Selçuklu devrinde yaşanan bu hadise, bize gönüller fethedilmeden toprakların fethedilemeyeceğini gösteriyor.

Dün Mohaç Savaşının 492. yıldönümüydü. Kanuni Sultan Süleyman Mohaç Ovasında askerlerinin önüne çıkıp şu duayı ederek savaşa başlamıştır: “İlahi, güç ve kudret senindir. İlahi, tasarruf ve nusret senindir. İlahi, lütuf ve inayet senindir. İlahi, kerem, mürüvvet ve himayet senindir. Bir bölük ümmeti Muhammed fukarasını üzme. Bir nice kavi düşmanları sevindirme.”

Evet, bizim ordularımız başındaki komutanından en son safındaki erine kadar işte bu teslimiyetle, işte bu inançla savaşıyordu. Onun için de bin yıllardır milletimizin bileği bükülmüyor, küllerinden hep yeniden doğmayı başarıyor.

Ecdadımızı tarihteki emperyalist ve barbar ordulardan farklı kılan, insana bakış açısıdır. Yunun Emre’nin ifadesiyle, ‘yaratılanı Yaradan’dan ötürü seven’ bir milletin başka türlü davranması zaten düşünülemez. Bugün Afganistan’dan Kosova’ya, Suriye’den Somali’ye kadar dünyanın dört bir yanında görev yapan askerlerimizin diğer ülkelerin askerlerinden farklı olarak öncelikle bölge halkının gönlünü kazanıyor olması boşuna değildir. Askerimizi nereye gidersek gidelim, oraların halkı tarafından sevildiğini görürüz. Bizim her bir insanımız gibi her askerimizin de mayasında işte bu anlayış var.

Türk Silahlı Kuvvetlerimizi subayından erine kadar tüm askerleriyle içlerinden çıktığı milletimizin hasletlerine uygun şekilde güçlendirmeye devam edeceğiz. Ordumuzu FETÖ ve PKK başta olmak üzere ülkemizin ve milletimizin düşmanı terör örgütlerinin tasallutundan kurtarmakla kalmayacak, her yönüyle yerli ve milli vasfını güçlendireceğiz. Bu konuda Milli Savunma Üniversitemize ve komuta kadememize güveniyoruz.

Değerli arkadaşlar;

Tarih bize bu coğrafyada yaşamanın bir bedeli olduğunu göstermiştir. Bu bedel; sürekli tehdit altında olmak, sürekli teyakkuz halinde bulunmaktır. Türkiye’nin gündeminin sürekli terör saldırıları, bölgesindeki insani krizler, mağdurların ve mazlumların sıkıntıları, hatta tabii afetler olması kesinlikle bizim tercihimiz değildir. İbn-i Haldun’un deyimiyle, coğrafya kaderdir. Biz de kaderimize rıza gösterecek ve burada hayatımızı sürdürmek için ne gerekiyorsa onu yapacağız. Köksüz insanlar gibi köksüz toplumlar da rüzgârın önünde savrulmaya mahkûmdur. Rüzgârın önünde bir savrulmaya başladınız mı, kendinizi nerede bulacağınızı ancak Allah bilir.

Geçtiğimiz 200 yıldır Anadolu, daha önce nerede yaşamış olursa olsun ecdadımızın son sığınağı, son limanı, son vatanı olmuştur. Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Kuzey Afrika’dan Kırım’a kadar nerede başı dara düşen bir kardeşimiz varsa istikametini Anadolu’ya çevirmiştir. Bununla birlikte Anadolu’dan başka gidecek yerimiz olmadığı gerçeğini de hiçbir zaman aklımızdan çıkarmadık.

Çanakkale Savaşında, İstiklal Harbimizde, 15 Temmuz’da tüm gücümüzle vatanımızı savunduk. Anadolu’yu Türk’ten ve onunla eşdeğer gördükleri Müslümandan temizlemek için yanıp tutuşanların heveslerini her seferinde bu inançla, bu azimle kursaklarında bıraktık. Türkiye’yi Anadolu’nun sadece bekçisi olarak görenler, asla sahibi kabul etmeyenlere inat ülkemize dört elle sarıldık. Vatanımızı korumak için gereken kırmızı çizgilerin sınırlarımızda değil daha ötesinde başlaması gerektiğini gördük ve buna göre bir politika izledik. Terörle mücadeleyi Suriye ve Irak’ta sürdürmemizin sebebi işte budur. Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar dünyanın her köşesinde güçlü siyasi, ekonomik, sosyal ilişkiler tesis etmeye çalışmamızın sebebi de budur.

Geçtiğimiz 16 yılda ülkemizi 3,5 kat büyütmüş olmamızın en önemli sonuçlarından biri de, vatan topraklarının her karışına mührümüzü vurmuş bulunmamızdır. Kimi zaman terle, kimi zaman kanla yoğurduğumuz bu topraklar artık bizim ilelebet vatanımızdır. Bir ayağımızı buraya sıkı sıkıya basacak, diğeriyle tüm bölgeyi, tüm dünyayı dolaşacağız. Böylece kendimizle birlikte kardeşlerimizin, dostlarımızın, umudunu bize bağlamış herkesin yanında yer alma, yarasını sarma, elimizi uzatma imkânı bulacağız.

İşte bu Türkiye’yi kabullenmek istemiyorlar. Böyle bir Türkiye’ye tahammülleri yok. Geçmişte uzunca bir süre hep tâbi olan, hep takip eden Türkiye’ye alıştıkları için, kendi yolunu kendi iradesiyle çizen Türkiye tahammül edemiyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, büyük ve güçlü Türkiye’nin önünde duramayacaklar. Biz bin kere diz çöktürdüklerini zannetseler de, biz bin kere ayağa kalkmaya devam edeceğiz. Ne diyor Abdürrahim Karakoç:

“Her nerede tarih sesi duyarsam

Özlediğim zaman düşer aklıma...

Ana bildiğimiz şu ana mekân

Burcu burcu vatan düşer aklıma...

Üç kıtaya dalga dalga yayılan

Nihayetsiz umman düşer aklıma...

Aşk ile, vecd ile, adalet ile

İlim düşer, irfan düşer aklıma...

Şu dünyayı baştan başa sarsacak

Mühürlenmiş ferman düşer aklıma...

Umutsuzluk yaklaşırken yanıma

Gökten yağan derman düşer aklıma...

Can içinde bir can düşer aklıma...”

Evet, biz gökten yağan dermandan hiçbir zaman umudumuzu kesmedik, kesmeyeceğiz. Can içindeki canları aramaya hep devam edeceğiz. Bugünkü Türkiye, 20 yıl öncesinin Türkiye’sinden kat be kat daha güçlü, daha müreffeh, daha muktedirdir. İnşallah yarınki Türkiye bugünden daha güçlü, daha müreffeh, daha muktedir olacaktır. Yeter ki Rabia’mıza sıkı sıkıya sahip çıkarak hayata hakim kılalım. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet… Bunun için de bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.

Bu duygularla bir kez daha Kara, Deniz, Hava Harp okullarımızdan mezun olan subaylarımızı tebrik ediyorum. Görev yerlerinde başarılar diliyorum. Misafir subaylarımızdan ülkelerine selamlarımızı götürmelerini rica ediyorum.Milli Savunma Üniversitemize ve Harp Okullarımıza çalışmalarında başarılar diliyorum. Kalın sağlıcakla.