30 Ağustos Zafer Bayramı Resepsiyonunda Yaptıkları Konuşma

30.08.2018

Değerli misafirler,

Şehitlerimizin kıymetli yakınları,

Değerli gazilerimiz;

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz. Resepsiyonumuzu teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun. Bizlere bu zaferi kazandıran Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, gazi Meclisimizin tüm üyelerini, kahraman ordumuzun tüm askerlerini rahmetle yad ediyorum. Aynı şekilde terörle mücadelede ve 15 Temmuz’da verdiğimiz şehitlerimizi şükranla yad ediyor, hepsine de Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimize sıhhat ve afiyet temenni ediyorum.

Değerli misafirler;

Tarihimizde Ağustos ayı zaferler ayı olarak ayrı bir yere sahiptir. 1071 Malazgirt, 1473 Otlukbeli, 1514 Çaldıran, 1516 Mercidabık, 1521 Belgrad, 1526 Mohaç, 1571 Kıbrıs ve daha nice zaferleri hep Ağustos ayında kazandık. Kurtuluş Savaşımızda da 1921 Sakarya ve 1922 Dumlupınar zaferleri yine Ağustos ayındadır. Tabii Sevr Anlaşmasının da bu ayda imzalandığını unutmuyoruz. Milletimizin zaferler ayında bize ölüm fermanımızı dayatmaya çalışanlara cevabımızı yine aynı ay içinde vermiş olmamızı da önemli bir mesaj olarak görüyorum.

Hiçbir zafer, ter ve kan kokusu olmadan kazanılmaz. Biz zaferlerini masa başında değil er meydanında kazanmakla maruf bir milletiz. Bunun için de her fırsatta sahada var olmamız gerektiğini, sahada güçlü olmamız gerektiğini, sahada başarmamız gerektiğini söylüyoruz. Suriye sınırlarımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu da işte bu şekilde yıktık. Cerablus-El Bab hattında DEAŞ’ın, Afrin’de PYD-YPG’nin başını ezerek bu oyunu bozduk.

Aynı şekilde Irak’ta 1984 yılından beri kesintisiz sorun kaynağı olan sınırımızın Kandil istikametini güvenli hale getirmeye başlayarak 34 yıllık bir başka tezgâhı daha bozma yolunda adımlar atıyoruz. Sincar’ın yeni bir Kandil haline dönüşmemesi konusundaki kararlılığımızı her fırsatta ifade ediyoruz. Suriye’de Münbiç’i Amerikalılarla görüşerek teröristlerden arındırmanın yollarını arıyoruz. İdlib’de yeni bir Halep faciası yaşanmaması için Ruslar ve İranlılarla ortak çalışmalar yürütüyoruz. Fırat’ın doğusundaki terör bölgelerini birer birer ortadan kaldırmaya yönelik hazırlıklarımız kesintisiz sürüyor. Kıbrıs’tan Ege’ye kadar ülkemizin çıkarlarını ilgilendiren tüm sorun alanlarında aktif bir politika izliyor, sahadaki varlığımızı güçlendiriyoruz.

Sahada yer almayı sadece askeri faaliyetlerle sınırlı görmüyoruz, ülkemizin adını diğer alanlarda da en üst sıralara çıkartacak çalışmalar içindeyiz. Bugün Türkiye, kalkınma yardımlarında dünyada altıncı, insani yardımlarda birinci sırada yer alan bir ülkedir. Üstelik biz diğer ülkelerden farklı olarak bir eliyle verip diğeriyle alan yardım anlayışlarına asla itibar etmiyoruz. Bizim için insanların gönüllerine girmek, maddi zenginlik kaynaklarına girmekten çok daha önemlidir. Yardım faaliyetlerimizi de bu yaklaşımla yürütüyoruz. Aynı şekilde ekonomide de ‘kazan-kazan’ anlayışıyla hem kendimizi, hem de iş yaptığımız muhataplarımızı kollayan adil bir ilişki düzeni kurmaya çalışıyoruz. Ezcümle; her alanda sahadayız, sahada olmaya devam edeceğiz.

Değerli misafirler;

Türkiye güçlendikçe karşı karşıya kaldığımız sorunların, uğradığımız saldırıların çapı da büyüyor. Bundan çeyrek asır önce Türkiye’yi 3-5 milyar dolarlık operasyonlarla ekonomik olarak çok derin krizlere sokabiliyorlardı. Bugün bu rakamın 10-20 katı büyüklüğünde operasyonlara maruz kalıyor, yine de beklendiği gibi ekonomik çöküş yaşamıyoruz ve Allah’ın izniyle de yaşamayacağız.

Eskiden siyasi ve diplomatik olarak kolayca köşeye sıkıştırılabilen, Avrupa’da-Amerika’da rüzgâr esse nezle olan bir Türkiye vardı. Bugün neredeyse her gün aleyhinde açıklamalar yapılmasına rağmen, malum kredi derecelendirme kuruluşlarının o sanal verdikleri notlarla bize provokatif dereceler ilan etmelerine rağmen biz kendi yolunda kararlılıkla ilerleyen bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ülke ve millet olarak gösterdiğimiz bu onurlu duruşun bedelini bize ödetmeye çalışanlar olduğunu da biliyoruz.

Türkiye’yi, parmaklarının ucunda oynattıkları devletçiklerle karıştıranlara bu ülkenin binlerce yıllık tarihini hatırlatmak zorunda kalıyoruz. Bundan 2 bin yıl önce bugün kibirlerinden yanlarına varılmayan toplumlardan hangisi nerede ne yapıyordu bilemiyoruz. Ama bizim ecdadımız kurdukları devletlerle cihanı yönetmeye talip oluyorlardı. Cumhurbaşkanlığı Forsumuzdaki 16 sembol oraya süs olsun diye konmuş değildir, her birinin bir anlamı vardır.

Bunu söylerken asla kimseye büyüklük de taslamıyoruz. Bizim inancımızda ve kültürümüzde kibir, kendini üstün görme, gururlanma kesinlikle kabul edilemeyecek kötü hasletlerdir. Müslüman, üstünlüğü sadece takvada gören insandır. Ancak kime karşı da üstünlük göstereceğimizi iyi biliriz. Elhamdülillah biz de Müslümanlar olarak bu hassasiyetlere, bu ölçüye sıkı sıkıya bağlıyız.

Bunları sadece bize büyüklük taslanamayacağını ifade etmek için hatırlatıyorum. Siyasi hayatımız milletimize kibirle parmak sallayanlarla mücadele etmekle geçti. Kendilerini milletin üzerinde sananların hepsi de tasfiye oldu gitti. Şimdi aynı mücadeleyi milletimizin bize tevdi ettiği sorumluluk gereği uluslararası alanda ülkemize kibirle yaklaşanlara karşı veriyoruz. Allah’ın izniyle bunların da tasfiye olduğu günleri inşallah göreceğiz.

Suriye ve Irak başta olmak üzere bölgemizde uygulanan senaryoyu sadece ruhlarını ve bedenlerini emperyalizme kiraya vermiş olanlar olarak görmüyor, kabul etmiyoruz. Bunların dışında herkes yaşananların farkında. Türkiye, arkasında yüzlerce milyon kardeşinin duasıyla tarihi bir mücadele yürütüyor. Arkamızdaki bu duanın gücünü, teknolojinin bize sunabileceği en ileri imkânlardan doğrusu daha önemli görüyorum.

Bizim mücadelemiz, mazlumların ve mağdurların son umududur. Sadece kendimiz için değil kalbini bize yöneltmiş herkes için bu mücadeleyi başarıya ulaştırmak mecburiyetindeyiz. Ecdadımızın bize emaneti olan bu hissiyatı, bu bakış açısını, bu motivasyonu sonraki nesillere diri bir şekilde aktarmak için hedeflerimize mutlaka ulaşmamız gerekiyor. Bu bakımdan hep birlikte çok büyük bir mesuliyet altındayız. Zaman zaman kullandığım meşhur meseldir: Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir atı bir süvariyi, bir süvari bir vatanı kurtarır. Bu mücadele her katkıyı içinde barındırdığı için çok değerlidir.

Geçtiğimiz süreçte ülkemize yapılacak en büyük hizmet ise, birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sıkı sıkıya sahip çıkmak olacaktır. Cumhurbaşkanından en alt düzeydeki memuruna, işadamından sivil toplum gönüllüsüne kadar hepimiz bu anlayışla daha çok çalışmalı, daha çok gayret göstermeliyiz.

Bu duygularla bir kez daha 30 Ağustos Zafer Bayramını tebrik ediyorum, tüm milletimin Zafer Bayramı mübarek olsun. Sınırlarımız içinde ve dışında milletimizin ve devletimizin bekası uğrunda gece-gündüz görev yapan kahraman askerlerimize, polislerimize, jandarmalarımıza, güvenlik korucularımıza selamlarımı gönderiyorum. Bin yıldır bu vatanı korumak için hayatlarını feda etmiş tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. 15 Temmuz destanını bizlere kazandıran milletimize bir kez daha şükranlarımı ifade ediyorum. Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.