Anadolu’nun Fethi Malazgirt 1071 Töreninde Yaptıkları Konuşma

26.08.2018

Aziz milletim,

Değerli Meclis Başkanı,

Milliyetçi Hareket Partisi’nin değerli Genel Başkanı,

Saygıdeğer bakanlarımız, milletvekillerimiz,

Sevgili gençler, hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Buradan Muş başta olmak üzere ülkemizin dört bir yanından bu alana gelen, Malazgirt Ovasına gelen tüm kardeşlerime selamlarımı yolluyorum.

Geride bıraktığımız mübarek Kurban Bayramınızı bir kez daha tebrik ediyorum. Hac farizasını yerine getiren tüm kardeşlerimin ibadetlerinin kabul olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Bayram vesilesiyle dönüş için yollara çıkan sürücü kardeşlerimizden ne olur dikkatli olmalarını, kurallara harfiyen uymalarını hassaten rica ediyorum.

Kardeşlerim;

Sabah Ahlat’taydık, tarihimizde çok önemli olan bu güzel ilçemizde Selçuklu Meydan Kabristanını ziyaret edip Kur’an-ı Kerim tilavetine ve duaya iştirak ettik. Ardından Çarho Mesire Yerindeki etkinlik alanını arkadaşlarımıza bıraktık ve alana geldik. Şu anda da maşallah Malazgirt Ovasını görüyorum, on binler burada. Az önce resmi rakamı aldım, 75 bin kişi… Tabii burada yapacağımız daha çok şeyler var, inşallah çevre düzenlemesini burayı özellikle selvilerle çevreleyip çok daha farklı bir hale getirelim istiyoruz. Şu andaki durum bizim için yeterli değil, daha iyi olacak. Çünkü bu millete, bu gençliğe ne yakışırsa onu yapacağız.

Esasen 26 Ağustos burası, 24 Ağustos Ahlat. Ahlat’ta otağ kuruldu, oradan yolculuk 2 gün buraya ve 26 Ağustos’ta da evet Malazgirt Zaferiyle ilgili adımlar atıldı. Esasen Ahlat ve Malazgirt yanında Adilcevaz’ıyla, Erciş’iyle, Van’ıyla, Gevaş’ıyla, Tatvan’ıyla, bütün bu bölge, yani Van Gölü havzası tarihimizin bize en kıymetli emanetlerinden biridir. Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, diğer kökenlerden insanlarıyla milletimizin özellikle teşekkülüne neden olan tün farklı renklerin ahenginin, birliğinin, beraberliğinin sembolü olan bu bölgeyi her bakımdan korumalı, gözetmeliyiz.

Sağ olsun Sayın Bahçeli bir ziyaretinde 26 Ağustos’u konuşurken Ahlat’ı şöyle değerlendirirken güzel bir hatırlatmada bulundu. Dediler ki; Ahlat’a bir Cumhurbaşkanlığı köşkü yakışır. Çünkü otağı Sultan Alparslan oraya kurdu. Biz de varisleri olarak oraya böyle bir inşallah otağ kuralım. Bugün Vali ile ve Belediye Başkanımızla da görüştük, onlar 1071 metrekare bir yer düşünmüşler. Dedik ki; olmaz, 1071 metrekare oturma alanı olur, bir de bunun çevre düzenlemesini yapacağız, en azından 5 dönüm. Belediye Başkamız da coştu, tamam biz bunu 10 dönüm yaparız dedi. Şimdi orada inşallah böyle bir otağ merkezini yapacağız, Selçuklu mimarisiyle inşallah çok kısa zamanda onu da bitirip artık tabii geldiğimizde hem oraya uğrayacak, ondan sonra da Malazgirt’e geleceğiz. Bu bir işaret fişeğidir, inşallah sonu da hayır olur.

Ve bu anlayışla Malazgirt Meydan Savaşı’nın yaşandığı bölgeyi, milli park olarak ilan ettik ve düzenlemesine başladık. Ve burada Kültür Turizm, Gençlik Spor, bu üç bakanlığın ortak çalışması söz konusu... Ve bu yıl milli park alanının ilk etabı hizmete girdi, bunu şimdi süratle yeşillendirmeyle de geliştireceğiz. Önümüzdeki yıla kadar da inşallah kalan kısımlar tamamlanmış olacak. Aynı şekilde diğer bölgelerimizde de, Ahlat başta olmak üzere tarihimizi, köklerimizi, ecdadımızı yaşatacak çalışmalara önem ve öncelik veriyoruz. Bu vesileyle Malazgirt Meydan Muharebesi Milli Parkının ülkemize kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Malazgirt Zaferinin 947. yıldönümünü tebrik ediyorum. Bu kutlu zaferin milletimize ve coğrafyamızın dört bir yanındaki tüm kardeşlerimize bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum. Bizlere bu güzel yurdu vatan olarak bırakan Sultan Alparslan’a ve ordusundaki tüm kahramanlara asırlar boyunca aynı yoldan giden nice gazilere ve şehitlere şükranlarımızı sunuyorum.

Fetih, zulme karşı başkaldırının adıdır. Fetih, toprakların ve toplumların adalet, hakkaniyet, iman ve cesaret mayasıyla harmanlaması demektir. Bunun için de bizim medeniyetimiz bir fetih medeniyetidir. En büyük fethimiz, hiç şüphesiz gönüllerin fethidir. Gittiğimiz her yere gönüllerden girdiğimiz içindir ki aradan kaç asır geçerse geçsin varlığımız, izimiz, hatırımız tüm canlılığıyla devam ediyor. Mekke’nin fethiyle başladığımız bu zaferler silsilesini Kudüs’te, daha nice beldeyle ve nihayet Malazgirt’in giriş kapısı olduğu Anadolu’yla sürdürdük.

Malazgirt’te kazandığımız zafer, bize Avrupa’nın ortalarına kadar giden yolu açmıştır. Bunun için Malazgirt demek, öncesine baktığımızda Mekke demektir, Kudüs demektir, sonrasına baktığımızda Bursa demektir, Edirne demektir, İstanbul, Rumeli, tüm Balkanlar demektir. Şayet Malazgirt ruhunu unutursak ne öncemiz kalır, ne sonramız.

Biz Malazgirt’te sadece bir zafer kazanmakla kalmadık; biz Malazgirt’te aynı zamanda millet olduğumuzu, hem de nasıl bir millet olduğumuzu cümle aleme ilan ettik. Malazgirt’i nasıl bir millet haline gelerek zafere dönüştürdüysek, haçlı seferlerinin de, Moğol istilasının da dört bir yandan uğradığımız tüm saldırılarında üstesinden aynı hissiyatla geldik. Şayet Malazgirt ruhunu yaşatmayı başaramazsak, geçmişimizle birlikte geleceğimizi de kaybederiz. Onun için artık milli park olarak ilan ettiğimiz bu ovaya özellikle taş-toprak olarak değil medeniyetimizin atan kalbi olarak bakmalıyız. Burası bizim hikâyemizin sadece başladığı yer değil, aynı zamanda hiç sönmeyecek istiklal ve istikbal ateşimizin kıyamete kadar yanacağının bir alametifarikasıdır.

Malazgirt’i hatırlamak demek, kim olduğumuzu hatırlamak demektir. Kim olduğumuzu hatırlamak demek, niçin burada bulunduğumuzu hatırlamak demektir. Niçin burada bulunduğumuzu hatırlamak, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ülkümüze sıkı sıkıya sarılmak demektir. Rabia’mıza sıkı sıkıya sarılmak, 2023 hedeflerimize ulaşmak için daha çok çalışmak demektir. 2023 hedeflerimize ulaşmak demek, gençlerimize 2053 ve 2071 vizyonlarını hayata geçirebilecekleri büyük, güçlü, müreffeh, itibarlı bir Türkiye’nin inşası demektir. Görüldüğü gibi her şey zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. Bu zincirden hangi halkayı çıkartırsanız çıkartın, sadece Türk milletinin değil koskoca bir medeniyetin geleceği tehlikeye düşecektir.

Gençler;

Maziden atiye uzanan bu büyük mirasa çok iyi sahip çıkın. Mekke’ye, Medine’ye sahip çıkın. Bu mübarek topraklara namusunuz gözüyle bakın. Kudüs’e sahip çıkın. Hazreti İbrahim’in, Hazreti Muhammed Aleyhissalatu Vesselamın, Hazreti Ömer’in, Selahaddin-i Eyyubi’nin, Yavuz Sultan Selim Han’ın emaneti bu şehri gözünüz gibi koruyun. Malazgirt’e, Ahlat’a, Anadolu’ya giriş kapımızın sembolleri olan her yere sahip çıkın. Selçuklu’ya sahip çıkın, Osmanlı’ya sahip çıkın. Söğüt’ten başlayıp Bursa’ya, Edirne’ye, İstanbul’a uzanan Osmanlı başkentlerine sahip çıkın. Evladı Fatihan olan Balkanlar’a sahip çıkın. Ecdadın gerek ayak bastığı, gerek gönül kazandığı her yerde emanetini yere düşürmeyin.

Çanakkale’nin, Kut’ül Amare’nin, Medine Müdafaasının gerisindeki manayı çok iyi kavrayın. Kurtuluş Savaşımıza ve Cumhuriyetimize çok iyi sahip çıkın. Bu vatanı hangi şartlarda ne büyük fedakârlıklarla kurtarabildiğimizi unutmadan ülkemizi her alanda hep daha ileriye götürmenin mücadelesini verin. 15 Temmuz kıyamına sahip çıkın. Türk milletinin inancı, ezanı, bayrağı, özgürlüğü, geleceği için topyekûn ayağa kalkabileceğinin son örneği olan bu tarihi hadiseyi asla unutmayın, unutturmayın.

Sizler hem bu milletin, hem bu ümmetin, hem de tüm insanlığın umudusunuz. Türkiye, her dönemde olduğu gibi bugün de sadece kendi sınırlarından, kendi vatandaşlarından ibaret bir ülke değildir. Türkiye, tıpkı buz dağının görünen yüzü gibi gerisindeki koskoca bir medeniyetin, koskoca bir tarihin, koskoca bir insanlığın sorumluluğunu taşıyor.

Biz ülkemizin ve dünyanın meseleleriyle ilgilenmeye başladığımızdan beri bu sorumluluğu hep omuzlarımızda hissettik. İdeallerimizi siyaset yoluyla hayata geçirmeye karar verdiğimiz günden beri işte bu sorumluluğun bilinciyle hareket ediyoruz. Sizlerden de hangi alanda çalışırsanız çalışın, hangi zeminde, hangi düzeyde faaliyet gösterirseniz gösterin aynı şekilde davranmanızı bekliyorum. Sizleri merhum Mehmet Akif’in hayalindeki Asım’ın nesli olarak görüyorum. Sizleri üstat Necip Fazıl’ın Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine koymayı vasiyet ettiği gençlik olarak görüyorum. Sizleri Arif Nihat Asya’nın: “Delikanlım, işaret aldığın gün atandan, / Yürüyeceksin millet yürüyecek arkandan” diye tarif ettiği gençlik olarak görüyorum.

Gençler, şimdi sizlere özel olarak sesleniyorum; var mısınız bu kutlu yolda zafere kadar birlikte yürümeye? Gençler, var mısınız Endülüs’e ayak basan Tarık bin Ziyad gibi bir daha geriye dönmeyi düşünmeyerek gemileri yakıp hedeflerimize doğru ilerlemeye? Gençler, var mısınız Sultan Alparslan gibi ‘Ya zafer kazanırız, ya cennete gideriz” diyerek karşımızdaki düşmanın büyüklüğüne bakmadan üzerine atılmaya? Gençler, var mısınız İstanbul surları önünde atını denize sürüp “Ya ben İstanbul’u alırım, ya İstanbul beni alır” diyen Fatih Sultan Mehmet Han’ın kararlılığıyla mücadeleye girişmeye? Gençler, var mısınız aşılmaz denilen Sina çölünü 13 günde geçerek hedefine yürüyen Yavuz Sultan Selim’in cesaretiyle zorlukların üzerine gitmeye? Gençler, var mısınız Mehmet Akif’in, “En kesif orduların yükleniyor dördü-beşi” diyerek tarif ettiği Çanakkale’deki kahramanlar gibi “o rükû olmasa dünyada eğilmez başlar” olarak yedi düvele meydan okumaya? Gençler, var mısınız bir olarak, iri olarak, diri olarak, kardeş olarak, hep birlikte Türkiye olarak bu ülkeyi hedeflerine ulaştırmaya? Maşallah, Rabbime beni böyle bir milletin evladı, böyle bir gençliğin öncüsü olarak dünyaya getirdiği için hamt ediyorum.

Kardeşlerim;

Anadolu sadece insanlığın en kadim yerleşim yeri olan Afrika’nın, Asya’nın, Avrupa’nın kesişim noktası değildir. Anadolu aynı zamanda insanlığın geleceğinin kilit taşıdır. Onun için tarihteki tüm büyük toplumlar, büyük devletler, büyük liderler Anadolu’ya sahip çıkmak istemişlerdir. Bu topraklar için nice büyük mücadeleler işte Çanakkale’de Gazi Mustafa Kemal o gençliğiyle beraber, 14 yaşındaki gençlerle beraber yedi düvele karşı savaştılar ve ‘Çanakkale geçilmez’ dediler. Nice terler akıtıldı, nice şehitler verildi.

Ülkemizin işte bir süredir yaşadığı sıkıntıların sebebini konjonktürel gelişmelerde arayanlar yanılırlar,  hem de çok yanılırlar. Maruz kaldığımız saldırıların, üzerimizde oynanan oyunların, perde gerisinde yazılan senaryoların işte böyle tarihi bir arka planı vardır. Bin yıllık gözbebeğimiz Anadolu’yu ne kadar güçlü tutarsak gerisindeki o dev medeniyeti ve tarih birikimini de o derece güçlü tutmuş oluruz. Unutmayın, Anadolu bir benttir, bu bent yıkılırsa ne Ortadoğu kalır, ne Afrika, ne Orta Asya kalır, ne Balkanlar, ne Kafkasya kalır. Üzerlerindeki Anadolu denen ulu çınar gölgesi kalkan tüm bu coğrafyalar her türlü tehdide, tehlikeye, istiskale, işgale açık hale gelir.

Suriye’de huzurun ve güvenin gerçek manada tesis edildiği yegâne yerlerin Türkiye’nin kontrolündeki bölgeler olması boşuna değildir. İnşallah aynı huzur ortamını Suriye’nin diğer bölgelerinde de tesis edeceğiz. İnşallah aynı güven ortamını Irak’ta terör örgütünün faaliyet gösterdiği yerlerde de inşa edeceğiz. İnşallah aynı istikrarı doğuda ve batıda, kuzeyde ve güneyde, nerede mağdur ve mazlum kardeşlerimizin varsa hepsinin yaşadıkları yerlerde de sağlayacağız. Bizim güvenliğimiz kendi sınırlarımızda değil, nerede tehdit altında bir kardeşimiz varsa onun bulunduğu yerde başlar.

Bunun için siyasette, diplomaside güçlü olmak zorundayız. Bunun için ekonomide, ticarette, teknolojide güçlü olmak mecburiyetindeyiz. Bunun için ordumuzla, üniversitelerimizle, sanayi kuruluşlarımızla, tüm kurumlarımızla güçlü olmak durumundayız. Aksi takdirde bize bırakınız bu vatanı, bırakınız bu coğrafyayı, bu dünyada bir tek gün yaşama hakkı tanımazlar. Güçlü olmazsak bize şu cihanda bir tek nefes alma imkânı, bir yudum su içme, bir lokma yemek yeme fırsatı vermezler. En küçük bir zafiyet gösterdiğimizde veya böyle algılanan bir durum ortaya koyduğumuzda üzerimize nasıl biliyor musunuz böyle o hani kargalar var ya, leş kargaları, akbabalar gibi çullandıklarını sizler de görürsünüz.

İçimizdeki bazı gafiller sanıyorlar ki mesele Tayyip Erdoğan meselesidir, sanıyorlar ki mesele AK Parti meselesi; hayır hayır hayır, mesele Türkiye meselesidir. Mesele, milletimizin şahsında sembolleştirdikleri İslam meselesidir. Batıyı az-çok tanıyan herkes bilir ki onlar için Türk demek Müslüman demektir. Türkiye demek, tüm Müslümanların hamisi, umudu demektir. Dünyada batıyla doğrudan teması olup da her alanda bu kadar iç-içe geçip hala kimliğini, kişiliğini, özgünlüğünü koruyabilen tek ülke ve millet biziz. Mazlum toplumlar bunun için Türkiye’ye bu kadar değer veriyor, bizi kalplerinden ve dualarından eksik etmiyorlar. Her kim milletimizin bu özgün yapısına husumet bekliyor ve illa teslimiyet diyorsa, bilin ki ya kursağında haram, ya gönlünde çürüme vardır. Rabbim gençlerimizi her ikisinden de muhafaza buyursun. Çünkü haram görmüş kursak ve çürümüş bir gönül, akıbeti ölüm olan çaresiz bir hastalığa tutulmuş demektir.

Bilhassa son 5 yılda yaşadığımız her hadisede gördük ki hamdolsun milletimiz her iki bakımdan da tertemizdir. Eksikler yok mu? Yanlışlarımız yok mu? Elbette var. Hatasız ve noksansız olan sadece Yüce Mevla’dır, insanın olduğu her yerde bunlar bulunur. Önemli olan istikameti kaybetmemektir, diğerlerinin hepsi halledilir. Bu milletin istikametinin doğru olduğunu biz sayısız sınamayla gördük, yaşadık. Bugün de karşımda inşallah sıratı müstakim üzere bir topluluk görüyor olmanın memnuniyeti içindeyim.

Kardeşlerim; Rabbim birliğimizi, beraberliğimizi, uhuvvetimizi, yoldaşlığımızı daim eylesin diyorum. Bu vesileyle Meclis Başkanımıza, Sayın Bahçeli’ye selam ve saygılarımı ifade ediyorum. Bu duygularla bir kez daha Anadolu’nun fethi olarak kabul ettiğimiz Malazgirt Zaferimizin 947. yıldönümünü tebrik ediyorum.

Milletim adına Sultan Alparslan’ı ve onunla birlikte bu gazada yer alan tüm kahramanları şükranla yad ediyorum. Bu topraklar üzerinde yaşayıp da Hakk’ın ve hakikatin yolundan ayrılmayan, en cengâverinden en dervişine tüm ecdadı rahmetle anıyorum. Şehitlerimize ve gazilerimize Allah’tan rahmet, gazilerimizden yaşayanlara sıhhat ve afiyet diliyorum.

Şimdi Diyanet İşleri Başkanımız duayı yapacaklar ve dua ile birlikte inşallah programımızı noktalamış olacağız. 24 Ağustos, 25-26 Ahlat ve tekrar Malazgirt’te inşallah Rabbim ömür verirse buluşmak üzere.