15 Temmuz Şehit Yakınları ve Gazileri ile Yemek Programında Yaptıkları Konuşma

15.07.2018

15 Temmuz ve terörle mücadele şehitlerimizin kıymetli yakınları,

Değerli gazilerimiz,

Hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri en kalbi duygularımla muhabbetle selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, milletin evini, o meşum gecede çevresinde 29 kardeşimizin şehit edildiği bu gazi mekânı teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

15 Temmuz’da ve terörle mücadele operasyonlarımızda hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Şehitlerimizin siz kıymetli yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Gazilerimize sağlık ve afiyet temenni ediyorum. Halen tedavileri süren gazilerimize Rabbimden şifalar niyaz ediyorum.

Aslında bugün buradaki bu buluşmada tüm şehit yakınlarımızla ve gazilerimizle birlikte olmayı arzu ederdik. Tabii bu salon 2000-2500 kişiye hizmet veriyor. Ama zaman içerisinde diğer kardeşlerimizle de inşallah peyderpey bir araya gelme şansımız olacak. Yürüttüğümüz mücadele öylesine büyük ki bu uğurda hayatını kaybeden ve gazilikle şereflenen kardeşlerimizin sayısının çokluğu tabii ki bu buluşmaya imkân vermedi. Sadece 1984 yılından bu yana asker, polis, güvenlik korucusu, diğer kamu görevlisi olarak 9 bine, sivil vatandaşlarımızla birlikte 17 bine yakın şehidimiz vardır. Kur’an-ı Kerim’in şehitlerimizle ilgili, “Allah yolunda öldürülenlere sakın ölüler demeyiniz, bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız” emri ve müjdesi en büyük teselli kaynağımızdır. Malullük düzeyinde yaralanan gazilerimizin sayısı da şehitlerimizin yaklaşık yarısı kadardır.

Tabii şehit ve gazi sayımızla mukayese edilemeyecek kadar çok sayıda teröristi de ortadan kaldırdık. Sadece Fırat Kalkanı Harekâtında 3 bin DEAŞ’lıyı, Zeytin Dalı Harekâtında 4600’e yakın PKK ve PYD’liyi etkisiz hale getirdik. Bu yıl sınırlarımız içinde ve Kuzey Irak’ta yürüttüğümüz operasyonlarda etkisiz hale getirdiğimiz terörist sayısı 1400’e yaklaştı.

Terörle mücadele sınırlarımız içinde ve dışında böylesine büyük kayıplar vermek ve verdirmek kesinlikle bizim tercihimiz değildir. Devlet ve millet olarak varlığımıza yönelen tehditler ve saldırılar karşısında bu mücadeleye mecbur kalıyoruz. Milletimizi kalkındırmak, refahımızı artırmak için kullanmamız gereken kaynaklarımızı terörle mücadeleye tahsis etmek zorunda kalıyoruz. Asla başaramayacakları gün gibi aşikâr olduğu halde terör örgütlerinin ısrarla üzerimize salınmasının gerisindeki amaçlardan birinin bu olduğunu da biliyoruz.

İşte bu kısır döngüyü kırmak için son yıllarda terörle mücadele stratejimizi değiştirdik. Artık tehdidin, tehlikenin kapımıza dayanmasını beklemiyoruz. Sivrisineklerle uğraşmak yerine bataklığın kendisini kurutmaya yönelik hamleler yapıyoruz. 15 Temmuz darbe girişiminden beri yaşadıklarımız, bu kararımızın ve kararlılığımızın ne kadar doğru olduğunu göstermiştir. FETÖ ihanet çetesinin de tıpkı PKK gibi, tıpkı DEAŞ gibi, tıpkı diğer terör örgütleri gibi tek hedefi, ülkemizin birliğidir, beraberliğidir, geleceğidir.

Türkiye kendi kararlarını alıp kendi belirlediği hedeflere doğru ilerledikçe karşımıza çıkartılan engelleri giderek daha kolay aşmayı başardık. Daha düne kadar bize adeta öcü gibi gösterilen, yapılamaz denilen, altından kalkılamaz denilen, başarılamaz denilen nice işin üstesinden hamdolsun geldik, geliyoruz. Sahada mesafe kat ettikçe yıllarca ülkemize kuru tehditlerle patinaj yaptıranların gerçek yüzlerini ve güçlerini görme imkânı da bulduk. Sahada karşımızda duramayanların diplomasi, siyaset, ekonomi, psikoloji gibi yöntemlerle kurdukları tuzakları da birer birer teşhis ve teşhir ediyoruz. İnşallah bundan sonra işimiz daha kolay.

Şehitlerimize manevi borcumuzu ödeyebilmek, gazilerimize layık olabilmek için artık daha fazla imkâna sahibiz. Yeni yönetim sistemimizle karar alma ve uygulama mekanizmalarımızı tıkayarak Türkiye’yi istedikleri gibi yönlendirenlerin bir kozlarını da ellerinden aldık. Bugün geleciğimize dün olduğundan çok daha ümitvar bir şekilde bakıyoruz. İnşallah 2023 hedeflerimize ulaştığımızda her şey çok daha farklı hale gelecek.

Kardeşlerim;

Yaşadıklarımızdan ibret almak, aynı hataları tekrarlamamanın, aynı tuzaklara düşmemenin en başta gelen şartıdır. Esasen bizim milletimizin karakterinde bu özellik zaten vardır. Bakınız size 15 Temmuz’da yaşanmış küçük bir hadiseyi aktarayım. 15 Temmuz gecesi, darbe girişiminin mahiyeti anlaşıldığında Adana’nın kuzeyindeki köylerimizden birindeki Yörük vatandaşlarımız toplanıp Ankara’daki bir hemşehrilerini arıyorlar. Telefonda hemşehrilerine diyorlar ki; ‘Gâvur Ankara’yı bombalıyormuş, dayanın geliyoruz.’ Evet, milletimiz o hayran kalınası irfanıyla darbe girişiminin gerisindeki silueti işte böyle keşfetmiş ve hemen tavrını almıştır.

Bu anlayışın tarihimizde pek çok örneği mevcuttur. Bundan 1 asır önce geçmişte nice zaferler, nice yenilgiler karşısında sükûnetle toprağını işlemeye, işini yapmaya devam eden milletimiz, düşman Çanakkale’ye dayandığında da işte böyle davranmıştı. Cephedeki oğluna mektup yazan baba; “Oğlum, ya gazi olup avdet, ya şehit olup dahil-i cennet ol” diyerek milletimizin Çanakkale’deki bakışını ifade etmiştir. Kurtuluş Savaşımızda evladını koruyan örtüyü ıslanıp bozulmasın diye top mermisinin üzerine örten, ağır kış şartlarında evladıyla birlikte donarak şehit olan Şerife Bacı’nın mesajı da buydu. Sınırlarımız içindeki ve dışındaki terörle mücadele operasyonlarımızda sayısız kahramanlık hikâyesi işte bu anlayışla ortaya çıkmıştır. Geçtiğimiz yıl Şenoba’da helikopterinin düşmesi sonucu şehit olan Aydoğan Paşamız, hatırlayın ne diyordu:


“90 kişiydik biz o gün,

Aç, susuz, uykusuz.

Nasır tutmuş ayaklarla

Yürüyorduk kaygısız.

Şehitlerden selam geldi,

Savaşan tüm sağlara,

Uzaklarım yakınlaştı

İnancımla davamla.”

Evet, biz ülke ve millet olarak bu mücadeleyi hep inancımızla davamızla yürüttük. 15 Temmuz gecesi milletimizin sergilediği kahramanlığın sırrını keşfetmek isteyen, asırlardır süregelen bu büyük mücadeleye bakmalıdır. Milletimizin istiklali ve istikbali uğrunda verdiği mücadelenin büyüklüğü zaman geçtikçe daha iyi anlaşılacaktır.

Biz bugünden geriye bakıp nasıl Anadolu’nun kapılarını açan Sultan Alp Arslan’ı, Haçlı Ordularını Anadolu topraklarında mum gibi eriten Sultan Kılıç Arslan’ı, bir beyliğin bir dünya devleti haline gelmesinin temellerini atan Ertuğrul Gazi’yi, Osman Gazi’yi, İstanbul’u fethederek çağ kapatıp çağ açan Fatih Sultan Mehmet Han’ı, siyasetteki maharetiyle ve gerçekleştirdiği reformlarla en kritik zamanda Osmanlı’yı ayakta tutan Abdülhamid-i Sani’yi, Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’i, demokrasi tarihimizin sembol ismi şehit Başbakan Adnan Menderes’i, tarihimizin diğer kahramanlarını rahmetle, minnetle yad ediyorsak, bugünün kahramanlarının isimleri de aynı şekilde tarihe altın harflerle yazılacaktır.

Kardeşlerim,

Bizler terör örgütlerine karşı dinî, millî ve ahlaki görevimizi yerine getirdik. Asıl hükmü verecek olan milletimizin vicdanı ve tarihtir. Yaşadığımız bu önemli dönüm noktasını unutmamak ve unutturmamak için 15 Temmuz’u Demokrasi ve Milli Birlik Günü ilan ettik. Artık her 15 Temmuz bizim için biliyorsunuz tatil olan bir gündür ve unutturmayacağız, unutmayacağız. Bu anma günü vesilesiyle yıllar boyunca yapılacak her muhasebe, maziden atiye kurduğumuz köprünün daha da güçlenmesini sağlayacaktır.

Ülkemizde ve bölgemizde bir süredir yaşadığımız olaylardan çıkardığımız dersler ışığında kendimize daha güvenli, daha güçlü, daha aydınlık bir gelecek kurmak için daha çok çalışacağız. Şunu unutmayın: Bu FETÖ’nün arkasından gelenler bitmez. Onların girdiği bütün hücreleri keşfederek söküp atacağız. Durmak yok, yola devam edeceğiz.

Ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz şekilde özgürlüğümüzün kıymetini daha çok bileceğiz. Ezanlarımızı susturtmamak, bayrağımızı indirtmemek, vatanımızı korumak, devletimize sahip çıkmak için daha kararlı hareket edeceğiz. Milletimiz asırlardır sahada kanıyla, canıyla, bileğinin hakkıyla kazandıklarını masada söz oyunlarıyla, diplomasi tuzaklarıyla, gafletle ve hatta hıyanetle kaybetmekten bıkıp usanmıştır; biz kaybetmeyeceğiz. Biz şehitlerimizin kanları, gazilerimizin fedakârlığı ve bu yola baş koymuş milyonların mücadelesi uğruna kazandıklarımızı masada tehlikeye atmamakta da kararlıyız.

Bunun için içerideki başarılarımızı dışarıda da tahkim edecek şekilde hareket ediyoruz. Avrupa Birliği’nden NATO’ya kadar tüm uluslararası kuruluşlarla ilişkilerimizi bu anlayışla yürütüyoruz. Rusya, Çin, Afrika, Güney Amerika, Asya gibi tüm coğrafyalarda dünyanın yükselen güçleriyle mümkün olan en geniş işbirliği zeminini kurmaya çalışıyoruz.

Mecburiyet ve mahkûmiyet değil karşılıklı fayda temelinde bize doğru atılan her adıma fazlasıyla karşılık veriyoruz. Türkiye’yi Türkiye yapan hususlardan birinin de, mazlumlara ve mağdurlara yaklaşımındaki adil, hakkaniyetli, vicdani ve ahlakı duruştur. Dünyada ülkemizdeki kadar çok sığınmacıya ev sahipliği yapıp da bu kadar az sorunla karşılaşan başka bir ülke yoktur. Avrupa’da birkaç yüz bin sığınmacının neredeyse yönetimlerin devrilmesine, ırkçılığın hortlamasına yol açtığına hep birlikte şahit olduk. Kendileri refah içinde yaşarken, yoklukla, sefaletle ve hatta açlıkla boğuşan toplumlara dönüp bakmayanlara karşılık, biz elimizdekini paylaşmaktan memnuniyet duyuyoruz.

Dünyadaki mağdurlara, mazlumlara birinci sırada en fazla desteği veren ülke kim biliyor musunuz? Türkiye. 8 milyar dolar yardımla birinci sıradayız. Nasıl oluyor bu? Milletimin sayesinde. Çünkü bizim medeniyet değerlerimiz bunu gerektiriyor. Ve biz hamdolsun yılları, on yılları geride bıraktık, artık farklı bir Türkiye var. Hep elimizi uzattık, uzatmaya devam edeceğiz. Çünkü biz paylaşmanın bereketine inanan bir medeniyetin mensupları olarak bu konumumuzu daha da ileriye taşıyacağız. Rabbim bizi hep alan değil, veren el konumunda bulundursun.

Demokrasimizi ve ekonomimizi geliştirerek istiklalimize ve istikbalimize sıkı sıkıya sahip çıkarak bu konumumuzu daha da güçlendireceğiz. 15 Temmuz, işte bu inancımızın, işte bu kararlılığımızın sembolüdür. Kendi akıllarınca 15 Temmuz’u önemsizleştirmeye çalışanlar, aslında örtülü olarak ülkemize ve milletimize karşı ruhlarında biriktirdikleri kibirlerini, kinlerini, nefretlerini dile getiriyorlar. Terörle mücadelemizi küçümseyenler de aynı ruh halindedir. Hiçbir siyasi, sosyal, ekonomik çıkar, hiçbir kişisel husumet böyle bir alçaklığı mazur gösteremez. Şehitlerimizin aziz ruhlarının muazzep gedilmesine, gazilerimizin incitilmesine asla izin vermeyiz.

Böyle bir davranış içine girenler, karşılarında önce bu aziz milletin bir ferdi olarak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak bizi bulurlar. Her şehit ailesi ve her gazi benim öz kardeşim mesabesindedir. Onlara yapılan her yanlışı şahsıma yapılmış sayarım, ona göre davranırım.

Kardeşlerim;

Bir daha 15 Temmuz’lar yaşanmaması için çocuklarımızı bu bilinçle yetiştirmeliyiz. Dinini, milliyetini, dilini, vatanını, devletini bilmeyen her çocuk terör örgütlerinin potansiyel hedefidir. Ama benim sizden bir ricam var; şehadet bambaşka bir şeydir, o makam çok başkadır. Şehadetin inceliğini, hassasiyetini özellikle kavramak ve şehadetin istismar edilmesine de asla müsaade etmemek gerekir ki şehitlerimizi o makamda rahatsız etmeyelim. Cehalet, okuma-yazma bilmemek değil, tarihini, kültürünü, medeniyetini öğrenmemektir. Yunus ne diyor:

“İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin

Ya nice okumaktır

Dört kitabın mânâsı

Bellidir bir elifte

Sen elifi bilmezsin

Bu nice okumaktır

Yunus Emre der hoca

Gerekse bin var hacca

Hepsinden iyice

Bir gönüle girmektir”

Evet, bize kendini bilecek, elif gibi dosdoğru olacak, gönüllere girecek nesiller lazım. İşte bunun için eğitim-öğretim konusunu önceliklerimizin en başına alıyoruz. Hedeflerimize şekil olarak okumuş, ancak ruh olarak çorak kalmış nesillerle ulaşamayız. Burası çok önemli:


“Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli,

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar - ki şahadetleri dinin temeli-

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli”

Bizim hem ilmiyle, hem gönlüyle geleceğine yürüyen nesillere ihtiyacımız var. Anneler, babalar; işte sizden bunu bekliyoruz. Unutmayın, en büyük öğretmen, mürebbi, mürebbiye sizsiniz. Şüphesiz ki okullarımızdaki öğretmenler önemli, ama siz en önemlisisiniz, her şey sizinle başlıyor. Ve bu şekilde yeni 15 Temmuz’ların, yeni terör örgütlerinin bünyemize saldırmasının önüne geçebiliriz. Ancak bu şekilde yüce dinimizin değerlerinin, aziz milletimizin hassasiyetlerinin istismarının önüne geçebiliriz. Ancak bu şekilde geleceğimize güvenle bakabiliriz. 15 Temmuz’u ve terörle mücadeledeki zaferlerimizi yad etmek, bizi işte bu anlayışa yöneltmelidir. Bugünü sadece bir kuru hamasetten ibaret görürsek, asıl amacımızı unutmuş oluruz.

İnşallah buradan şimdi İstanbul’a geçiyorum ve İstanbul’da da 15 Temmuz Şehitler Köprüsünde, evet orada da Şehitler Mabedinin olduğu bölgede bir ikinci merasimi ayrıca yapacağız. Ve orada yine halkımızla buluşacağız, hitabımızı yapacağız. Ve bilin ki bugün 81 vilayette aynen bu törenler yapılıyor. Bunu artık kalıcı kılacağız. Ne dedik? 15 Temmuz’u unutmayacağız, unutturmayacağız.

Bu duygularla 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günümüz vesilesiyle tüm şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Gazilerimize sağlık ve afiyet temenni ediyorum.

Sözlerimi Arif Nihat Asya’nın o malum duasıyla bitirmek istiyorum. Demeyin ha devamlı bunu okuyorsun diye, dua bu, okunur:

“Biz, kısık sesleriz... Minareleri,

Sen, ezansız bırakma, Allah'ım!

Ya çağır şurada bal yapanlarını,

Ya kovansız bırakma, Allah'ım!

Mahyasızdır minareler... Göğü de

Kehkeşansız bırakma Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma, Allah'ım!

Bize güç ver... Cihâd meydanını,

Pehlivansız bırakma Allah'ım!

Kahraman bekleyen yığınlarını,

Kahramansız bırakma, Allah'ım!

Bilelim hasma karşı koymasını;

Bizi cansız bırakma, Allah'ım!

Yarının yollarında yılları da,

Ramazansız bırakma, Allah'ım!

Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,

Ya çobansız bırakma, Allah'ım!

Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız

Ve vatansız bırakma, Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma, Allah'ım!”

Kalın sağlıcakla.