İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesinde Yaptıkları Konuşma

18.05.2018

Bismillahirrahmanirrahim.

Saygıdeğer devlet ve hükümet başkanları,

Sayın Genel Sekreter,

Kıymetli misafirler, aziz kardeşlerim;

Esselamü aleyküm ve rahmetullah ve berekatühü. Sizleri böyle olağanüstü bir dönemde en kalbi duygularla selamlıyorum. Bugün kalbi bizimle birlikte çarpan, dünyanın dört bir köşesindeki tüm Kudüs dostlarını da aynı şekilde sevgiyle selamlıyorum. Kudüs’ün sırdaşı, yoldaşı, kader arkadaşı İstanbul’a hoş geldiniz.

Sözlerimin hemen başında, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluş olan mübarek Ramazan-ı Şerif’inizi tebrik ediyor, bu mübarek ayın tüm İslam âlemi için hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum.

Ramazan ayı malum bizler için dargınlıkların unutulup, ayrılıkların bir kenara bırakıldığı, kardeşlik bağlarının güçlendiği, birlik, beraberlik ve dayanışma ikliminin en geniş şekilde hissedildiği müstesna bir dönemdir. Ramazan’ın da ruhuna uygun bir şekilde dünyanın dört bir ucundan dayanışmaları göstermek amacıyla İstanbul’a gelen siz misafirlerimize kardeşliğiniz, hassasiyetiniz için özellikle teşekkür ediyorum. İslam coğrafyasının siz değerli temsilcilerini aramızda görmek, Filistinli kardeşlerimiz başta olmak üzere tüm Kudüs sevdalılarına güç ve cesaret veriyor.

Bugün İstanbul’da ilk kıblemiz, gözbebeğimiz Kudüs’ün tarihi ve hukuki statüsüne bir kez daha yapılan hoyratça saldırı nedeniyle bir araya geldik. Bu tarihi toplantının ve alacağımız kararların Kudüs ve tüm Filistin için hayırlara vesile olmasını Allah’tan diliyorum. Zirve Dönem Başkanı olarak 3 gün önce yaptığımız davete çok kısa sürede icabet ettiğiniz için her birinize şahsım, milletim adına ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.

Bugün İsrailli haydutlar tarafından katledilen Filistinliler için harekete geçmek, tüm dünyaya insanlığın halen ölmediğini göstermek demektir. Bugün Kudüs’e sahip çıkmak, barışa, insanlığa sahip çıkmaktır. Çünkü Kudüs bütün Müslümanların onuru, izzeti, harimi ismetidir. Kudüs Müslümanların ortak hafızası, ortak mirası, ortak emeğidir. Kudüs aynı zamanda üç semavi dinin de mukaddes beldesidir. Kudüs’e yönelik her saldırı aynı zamanda bu değerlerin, bu hassasiyetlerin tamamına yapılmış demektir.

Bizler bugün burada toplantımızla sadece Kudüs’ü işgal teşebbüsüne karşı tepkimizi ortaya koymuyoruz, aynı zamanda 3 semavi dinin barış içinde bir arada yaşama idealine de sahip çıkıyoruz. Bizler bugün bölgemizi kan ve gözyaşına boğmak isteyenlere dur diyoruz. Buradaki toplantımızla Filistinli kardeşlerimizin mücadelelerinde asla yalnız olmadıklarını haykırıyoruz.

Bir kez daha şu gerçeğin herkes tarafından bilinmesini istiyorum: Kudüs davası tüm Müslümanların davasıdır. Kudüs, elinde onbinlerce masum Filistinlinin kanı olan bir terör devletinin insafına bırakılamayacak kadar mukaddes bir mübarek beldedir. Müslümanlar Doğu Kudüs üzerindeki haklarından tek bir geri adım dahi atmayacaklardır. Nasıl 14 Mayıs Pazartesi insanlık tarihine kara bir gün olarak kazanmışsa, 18 Mayıs Cuma da inşallah müşterek çabalarımızla insanlık onurunun kurtarıldığı bir gün olarak yazılacaktır.

Ben bu salonda bulunan her bir kardeşime Kudüs’ün izzetine, onuruna ve tarihi statüsüne sahip çıktıkları için şükranlarımı sunuyorum. Bu tavrınızın sadece din kardeşlerimiz nezdinde değil, Hıristiyanlar, Museviler ve diğer inanç sahipleri için de çok kıymetli olduğuna inanıyorum. Burada Siyonistleri bir kenara koyuyorum, zaten bütün bu olayların altında onlar yok mu? Onlar var. İnşallah bugün alacağımız kararlarda da bu duruşumuzu perçinleyeceğiz.

Aziz kardeşlerim;

Biliyorsunuz Amerika Birleşik Devletleri’nin hukuk dışı Kudüs kararının ilk işaretleri gelmeye başladığı andan itibaren Amerika Birleşik Devletleri yönetimine gerekil uyarılarda bulunduk, böyle bir adımın bölgede tansiyonu yükselteceğini, yeni gerginliklere, yeni çatışmalara neden olacağını söyledik. Kutsal topraklarda bir taşı yerinden oynatmanın bile ciddi sorunlar doğuracağını ifade ettik. Bu tip tek taraflı uluslararası hukuku çiğneyen, Birleşmiş Milletler’in altını oyan adımların sadece Müslümanlara ve Hıristiyanlara değil, Yahudilere de zarar vereceğini defalarca dile getirdik. Yanlışta ısrar edilmesi halinde tüm bölgenin çatışma iklimine gireceğini, bunun sorumlusunun da kararı uygulayanlar olacağını özellikle belirttik.

Maalesef iyi niyetli ikazlarımız adeta büyük bir akıl tutulması yaşayan muhataplarımızda karşılık bulmadı. Tüm uyarılara rağmen Amerika Birleşik Devletleri, gerelim ve çatışmadan beslenen çevrelerin esiri oldu. İslam İşbirliği Teşkilatı’yla Birleşmiş Milletler Genele Kurulu’nun iradelerini nazarı dikkate almayan Amerikan yönetimi, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ve bazı radikal evangeliklerin kuyruğuna takılmayı tercih etti. 14 Mayıs Pazartesi günü, Amerika dünyadan yükselen tepkilere rağmen İsrail büyükelçiliğini Tel Aviv’den Filistin’in de Başkenti olan Kudüs’e taşıdı.

Aynı gün kararı protesto eden Filistinli kardeşlerimize yönelik bir katliam gerçekleştirildi. İsrail, demokratik haklarını kullanan, çıplak elleriyle işgale direnen, aralarında çocukların ve kadınların da bulunduğu 62 Filistinli kardeşimizi vahşice şehit etti. İsrail’in saldırıları sonucunda bir kısmı ağır, 2700 Filistinli de yaralandı. Ben bir kez daha ilk kıblemiz Kudüs’ün muhafaza ve müdafaası için canlarını feda eden tüm şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, yaralanan kardeşlerimize ise acil şifalar diliyorum.

Açık ve net söylüyorum, İsrail’in yaptığı haydutluktur, vahşettir, devlet terörüdür. 75 yıl önce Avrupa’da Musevilere yapılan zulümle, bugün Gazzeli kardeşlerimizin maruz kaldıkları vahşet arasında hiçbir fark yoktur. İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında her türlü işkenceye uğrayan insanların çocukları maalesef bugün adeta Nazilere taş çıkartan yöntemlerle masum Filistinlilere saldırıyor. İki ayağı olmayan, tekerlekli sandalyedeki insanları katletmek, başka nasıl bir şekilde izah edilebilir? Anasının kucağındaki 8 aylık bebeğe kurşun sıkmak başka nasıl tarif edilebilir? Kadınları, çocukları, masum göstericileri vahşice öldürmenin tek bir geçerli mazereti olabilir mi? Mahmut Derviş’in “süt ve bal akan ülkem” dediği hareketli Filistinli kan ve gözyaşına boğmak başka nasıl izah edilebilir?

İsrail hem tüm dünyanın gözü önünde bu cinayetleri işliyor, hem de kanını döktüğü insanları suçlayarak kendini aklamaya çalışıyor. İsrail yönetimi katliamlarını yalanlarla örtebileceğini zannediyor. Çünkü hesabı hukuk önünde sorulmayan her cinayet, faili daha da azdırır. İsrail de yıllardır Filistinlilere yönelik şiddet politikalarının hesabını hukuk önünde vermediği için gün geçtikçe pervasızlaşıyor, azgınlaşıyor. Kimi Batılı ülkelerin mahcubiyetini fırsat bilerek katliamlarına her gün bir yenisini daha ekliyor. 15 Mayıs 1948’de Nakba ile başlayan sürgünler, katliamlar ve baskılar tam 70 yıldır katlanarak devam ediyor. 14 Mayıs Pazartesi de Filistin’in makus tarihine yeni bir Nakba günü olarak kaydolmuştur.

Değerli kardeşlerim,

Bugün gelinen noktada Amerika Birleşik Devletleri işgal politikalarıyla Apartayt rejimine taş çıkartan İsrail’i ödüllendirmiş, barış istediğini defalarca kanıtlamış olan Filistin’i ise cezalandırmıştır. Kudüs kararıyla İsrail’in katliamlarına zemin hazırlayan Amerika Birleşik Devletleri’nin eline masum Filistinlilerin kanı bulaşmıştır. Amerika Birleşik Devletleri artık Ortadoğu’da çözümün değil, sorunun parçası haline gelmiştir. Yeni aktörlerin sürece dahil olması, barış sürecinin yeniden sağlam bir zeminde işlerlik kazanması şarttır.

Bu konuda İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olarak Filistinli kardeşlerimizle eşgüdüm içerisinde adımlar atmaya başladık. İsrail’in zülüm ve katliamlarının cezasız kalmaması için yine Filistinli kardeşlerimizle birlikte çalışmalıyız. İsrail, katlettiği masumların hesabını uluslararası yargı önünde mutlaka vermelidir. Bu konunun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu nezdinde de takipçisi olacağız. Maalesef adaletin tecellisi için atılan her adım, Güvenlik Konseyinde Amerikan yönetimi tarafından veto ediliyor. Meseleyi yine Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna götürecek, inşallah burada tüm İslam ülkelerinin ve vicdan sahiplerinin desteğini alacağız. Ramazan ayı boyunca kendi ülkemiz başta olmak üzere, tüm İslam ülkelerinde Filistinli kardeşlerimiz için yardım kampanyaları düzenleyeceğiz. Ayrıca, diplomatik kanalları kullanarak tepkimizi ortaya koyacağız.

Geldiğimiz noktada hepimiz şu gerçeği çok iyi biliyoruz: Kınamak, kızmak, bağırmak bugüne kadar işgal ve zulmü durdurmadığı gibi, bundan sonra durdurmayacaktır. Müslümanlar kendi haklarını alana kadar hiç kimse bize hakkımızı altın tepside ikram etmeyecektir. Bosna’da, Suriye’de, Arakan’da ve daha pek çok yerde Müslümanlar haklı olmasına rağmen, kazananlar hep gücü elinde bulunduran zorbalar olmuştur. Artık bu bozuk ve adaletsiz düzeni değiştirmenin zamanı gelmiştir.

Amerika’nın Kudüs kararı, İslam dünyasına yönelik yeni operasyonların habercisidir. Eğer bu konuda bizler yeterli tepkiyi göstermezsek, inanın bana bunun çok daha kötüleri gelecektir. Bu meselede elde edeceğimiz başarı ise Müslümanlar için bir dönüm noktası olacaktır. Bunun için önce kendimizi toplayacağız, sonra toplanacağız, birbirimizle kenetleneceğiz. Ve Rabbimin emri ortada, “Hepiniz toptan sımsıkı Allah’ın ipine yapışınız, tefrikaya düşmeyiniz, bölünüp parçalanmayınız”, bu ilahi emre uyacağız.

İslam ülkeleri olarak Başkenti Kudüs olan, 1967 sınırları içinde egemen ve bağımsız Filistin Devleti talebinden asla vazgeçmeyeceğiz. Bugün burada verdiğimiz mesajların tüm dünya tarafından ciddiyetle değerlendirileceğine inanıyorum. İştirakleriniz için sizlere bir kez daha teşekkür ediyorum.

İnşallah açıklayacağımız sonuç bildirgesi tüm İslam dünyasında, tüm dünyada gerçekten çok farklı bir tesir uyandıracaktır. Rabbim yar ve yardımcımız olsun, Esselamü aleyküm ve rahmetullah ve berekatühü.