Şehit Aileleriyle İftar Programında Yaptıkları Konuşma

16.05.2018

Kıymetli misafirler;

Sizleri başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluş olan mübarek Ramazan-ı Şerif’in tam böyle rahmet sofralarından bir tanesinde en kalbi duygularla selamlıyorum. Bizleri Ramazan ayının bu ilk ayına ulaştıran Rabbime hamd ediyorum. Ve değerli kardeşlerim, nasıl ki Rabbim bizleri Ramazan-ı Şerif’e ulaştırdıysa, duamız, temennimiz; Ramazan bayramına da inşallah bu şekilde ulaştırsın. Bizlerin bu iftar sofrası etrafında buluşmamıza vesile olanlara teşekkür ediyorum.

Terörle mücadelede ve 15 Temmuz darbe girişiminde verdiğimiz tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, siz yakınlarına sabrı cemil niyaz ediyorum. Gazilerimize sıhhat ve afiyet temenni ediyorum. Şehitlik ve gazilik bizim inancımızda ve kültürümüzde çok önemli kavramlar. Bir insanın kendi canını millet, ezan, bayrak, vatan gibi ulvi değerler için feda etmeyi göze alması, bu uğurda mücadele etmesi, yaralanması ve ölmesi karşısında ancak saygı duyulabilir.

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz, onlar diridirler, ancak siz bilemesiniz, siz anlamazsınız.” Bu kadar açık ve net. Şu anda şehitlerimiz bizi izliyor, dinliyor. Ve siz şehit yakınlarını Rabbim inşallah Cennetinde onlarla haşru cem eylesin. Ben şunu özellikle hatırlatmak isterim: Sakın üzülmeyin, çünkü şehit yakını olmak üzülmeyi değil tam aksine Hazreti Ebubekir Sıddık’ın dediği gibi, beni bir kez daha bir kez daha bir kez daha şehadete kavuştur, tekrar dirilt, tekrar şehadet bana lütfeyle. Şimdi biz de olaylara böyle bakacağız, çünkü onlar sıradan bir ölü değil, onların durumu çok daha farklı.

Bizim milletimiz tarih boyunca şehitlerinin ve gazilerinin açtığı yolda ilerleyerek coğrafyalar fethetmiş, devletler kurmuş, en zor dönemlerinde bile ayakta kalmayı başarmıştır. Sultan Alparslan’ın 1071’de ebedi vatanımız olmak üzere kapılarını ardına kadar açtığı Anadolu’dan Avrupa’nın derinliklerine kadar süren yolculuğumuzun önü 1 asır önce tamamen kesilmek istendi. Önce Çanakkale’de, ardından Kurtuluş Savaşında bu saldırıyı püskürttük. Mehmet Akif Çanakkale Harbini şöyle anlatıyor:

“Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;

“O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.”

Evet, bu millet namusunu Çanakkale’de çiğnetmediği gibi, adeta küllerinden yeniden inşa ettiği yeni devletini kurmak için de kolları sıvadı. İstiklal Marşımız bu mücadelenin amacını şöyle anlatıyor:

“Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.”

Ecdadın bu çağrısına uygun şekilde dünyaları alsak da vermeyeceğimiz bu cennet vatanı şehitlerimizle, gazilerimizle, kahramanlarımızla ebediyete kadar korumayı sürdüreceğiz. 15 Temmuz darbe girişimi istiklalimize ve istikbalimize yönelik en son saldırıydı. Hamdolsun, milletçe tek yürek, tek yumruk olarak FETÖ ihanet çetesinin bu alçak girişimini başarısızlığa uğrattık. Türk milleti 15 Temmuz’da tarih sayfalarında kaldığı sanılan dirayetini, cesaretini, imanını bugün de en güçlü şekilde muhafaza ettiğini göstermiştir. Rabbim o gece ülkesi ve milleti için kıyama duran, bu uğurda hayatını kaybeden, yaralanan herkesten razı olsun.

Kardeşlerim;

Şehit yakınlığı ve gazilik unvanları en büyük şereflerdendir, en büyük iftihar vesilesidir. Biz bununla kalmıyor, şehit yakınlarımıza ve gazilerimize milletimizin vefasını göstermek için kendilerine her alanda çok önemli imkânlar sağlıyoruz. Şehitlerimizin geride bıraktıkları emanetlerinin ve gazilerimizin eğitimden istihdama, sağlıktan iaşelerine kadar hiçbir konuda mağdur olmamaları için gereken her türlü tedbiri alıyoruz.

Ancak şehit yakınlarımıza ve gazilerimize bu sıfatın yüklediği çok önemli bir sorumluluk olduğunu da hatırlatmak istiyorum. Sizlerin bu sıfatın vakarına uygun hareket etmesi, hem şehitlerimize olan minnetimiz, hem de gazilik sıfatına olan saygımız sebebiyle çok önemlidir. Unutmayınız, şehit yakını ve gaziler olarak sizler bu ülkenin en ulvi değerlerinin sembollerini temsil ediyorsunuz. Bu sıfatla yapacağınız her hata, sergileyeceğiniz her olumsuz davranış temsilcisi olduğunuz değerlere zarar verecektir. Şehitlerimizin aziz ruhlarını muazzep etmeye, gazilik onurunu zedelemeye hiçbirimizin hakkı yoktur.

İçinde bulunduğumuz Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin çevresinde, bu çevrede 29 vatandaşımız şehit oldu, 36 vatandaşımız yaralandı. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarımızda toplam 126 Mehmetçiğimiz şehit oldu. Terörle mücadelede eskisine göre fevkalade azalmış olmasına rağmen hala zaman zaman verdiğimiz şehitlerimiz var. Afrin’de 4456 teröristi etkisiz hale getirdik. Kuzey Irak’ta 403 teröristi etkisiz hale getirdik. Yurt içinde son dönemde 345 teröristi etkisiz hale getirdik. Tabii bütün bunlarla beraber bölücü terör örgütüyle 34 yıldır kesintisiz mücadele yürütüyor ve şehitler veriyoruz. DEAŞ başta olmak üzere diğer terör örgütleriyle mücadelemizde de elde ettiğimiz başarı yanında şehitler de olabiliyor.

Dolayısıyla şehit yakınlığı ve gazilik sıfatları bu ülkede hep vardı, bundan sonra da hep olacak. 1000 yıllık kutlu nöbetin bugünkü temsilcileri olan sizlerden bayrağı kendinizden sonrakilere teslim edene kadar taşıdığınız sıfatın hakkını özellikle vermenizi bekliyoruz. Buradaki her bir kardeşimin hayatının her anını işte bu şuurla tanzim ettiğine inanıyorum. Rabbim sizlerden razı olsun.

Değerli arkadaşlar;

Özgürlüğün, vatanın, bu uğurda mücadele etmenin kıymetini en iyi Türk milleti bilir. Şehitlerimizin ve gazilerimizin çokluğu, bu mücadelenin ne derece çetin ve kararlı yürüdüğünün ifadesidir. Bugün hemen yanı başımızdaki Filistin’de tek suçları binlerce yıldır üzerinde yaşadıkları topraklardaki haklarını savunmak olan masum insanlara yönelik büyük bir insanlık suçuyla karşı karşıyayız. İşte gördüğünüz gibi şurada 65 şehit ve yoğun bir şekilde de 3 bini aşkın yaralı var.

İsrail’in hak, hukuk, adalet, insanlık tanımayan saldırıları sebebiyle yarım asrı aşkın süredir huzur yüzü görmeyen Filistinliler bir kez daha zulme maruz kaldılar. Amerika’nın büyükelçiliğini, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kurumların kararlarını hiçe sayarcasına Kudüs’e taşıma kararı İsrail yönetimini adeta azdırmıştır. İsrail askerleri topraklarını savunmak dışında hiçbir amaçları olmayan, asla silaha, şiddete, zorbalığa başvurmayan masum Filistinlileri özellikle hedef göstererek çocuk, engelli, yaşlı, kadın demeden katlediyor.

Dünyanın bir başka yerinde yaşansa, tüm uluslararası kurumların, tüm devletlerin ayağa kalkacağı bu saldırı, İsrail tarafından Filistinlilere uygulandığında maalesef büyük bir aymazlıkla karşılanmıştır. Türkiye’nin girişimleri, İslam coğrafyasındaki mazlum halkların yürek yakan isyanları ve kimi vicdanlı Batılıların itirazları dışında bu trajediye sadece seyirci kalınmıştır. Biz daha 1 asır önce tıpkı şu salonda bulunan ülkemizin dört bir köşesindeki vilayetlerden vatandaşlarımız gibi canımızdan bir parça olan Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu buradan bir kez daha ilan ediyoruz.

Tüm dünya gözünü yumsa da, biz İsrail zulmüne rıza göstermeyeceğiz. Filistinli kardeşlerimizin sadece kalbimizde değil, tüm imkânlarımızla yanlarında olmayı sürdüreceğiz. Kudüs’ün İsrail tarafından gasp edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Uzun zamandır işgal altındaki Filistin topraklarının, özgür Filistin Devletinin sınırları içinde huzura ve güvene kavuşacağı günlere kadar kardeşlerimizin mücadelesini destekleyeceğiz. Yanlarında kim olursa olsun İsrail yönetiminin uyguladığı teröre, döktüğü kana, yaptığı haksızlıklara karşı mücadele eden Filistinlilerle dayanışma içinde olmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

Kardeşlerim;

Son hadisede daha olaylar başlamadan önce İsrail yönetimini sağduyulu davranması konusunda ikaz ettik. Buna rağmen katliam başlayınca hemen tüm uluslararası ve insani mekanizmaları harekete geçirdik. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun bu konuyu özel olarak ele alması için girişimlere başladık. Bunun yanında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyelerini de daha etkili şekilde harekete geçirmeye çalışıyoruz. Olaylar başladığından bu yana Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Ürdün Kralı II. Abdullah, Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed, Kuveyt Emiri El Sabah, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz, İran Cumhurbaşkanı Muhammed Ruhani, Katar Emiri Şeyh Temim el Sani, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir, Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Şansölyesi Sayın Merkel ve Katolik aleminin ruhani lideri Sayın Papa Francis ile telefon görüşmeleri yaptım. İnşallah bu telefon diplomasisini bu gece ve yarın da sürdüreceğim. Bu temaslarımız önümüzdeki günlerde de sürecek.

Cuma günü İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı’nın olağanüstü zirvesini topluyoruz ve bu zirveden önce de Yenikapı Meydanında dev bir mitingi gerçekleştireceğiz, oradan tüm dünyaya sesleneceğiz. Tüm dünyayı bu konuda daha duyarlı olmaya davet edeceğiz. Aynı şekilde Pazar günü de Diyarbakır’da bir miting düzenliyoruz. Çeşitli şehirlerimizde bu katliamı kınamaya yönelik mitingler zaten başladı, bunlar da devam edecek.

Ayrıca Filistinlilerle dayanışma ve şühedaya saygı maksadıyla 3 gün süreyle ülke genelinde yas ilan ettik. Yaralıların tahliyesi için Genelkurmay Başkanlığımız, Dışişleri Bakanlığımız ve AFAD Başkanlığımız yoğun çaba gösteriyor. İsrail’in engellemelerine rağmen bu çabalarımızdan vazgeçmiyoruz. Amerika ve İsrail’deki büyükelçiliklerimizi istişareler için Ankara’ya çağırdık. İsrail’in Ankara Büyükelçisine de ülkesine gitmesini tavsiye ettik ve gitti. Ramazan ayı boyunca Filistinli mülteciler için tüm İslam ülkelerini kapsayan büyük bir yardım kampanyası yürütülecek.

Değerli kardeşlerim;

Filistin meselesi sadece bir toplumun topraklarını ve izzetini koruma mücadelesi değildir. Bu mesele, aynı zamanda tüm insanlık ve onları temsil eden uluslararası kurumlar için bir imtihandır. Maalesef şu ana kadar bu imtihan çok kötü geçmiştir. İsrail’in hukuk tanımaz, hak ve adalet bilmez, şımarık, küstah, insanlık dışı uygulamalarına karşı sessiz kalınması çok tehlikeli bir kapının açılması anlamına gelecektir. Bilindiği gibi birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının ağır tahribatı insanlığı, uluslararası kurumlar etrafında birleşerek huzuru ve güvenliği kurallara dayalı bir düzeyde aramaya yöneltmişti. İsrail’in korsanlıkları bu düzenin kökten sarsılmasına ve artık son hadiselerle birlikte açıkça yıkılmaya başlamasına yol açmıştır.

Daha önce Avrupa’nın göbeğindeki Bosna’da, Afrika’nın pek çok yerinde, Somali’de, yakın zamanda Irak ve Suriye’de kötü imtihanlar veren uluslararası sistem, Filistin’deki tavrıyla adeta intihar etmektedir. İşte Birleşmiş Milletler bütün bu olaylar karşısında bitmiştir, tükenmiştir, çökmüştür. Zira Birleşmiş Milletler adalet tesisi için vardır. Ama şu anda ben Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine, hukukumuz ileri derecede olmasına rağmen ulaşamıyoruz. Şayet İsrail zorbalığına daha fazla sessiz kalınırsa, dünya hızla haydutluğun hakim olduğu bir kaosa doğru sürüklenecektir. Güçlü olanın istediğini aldığı, mazlum olanın ise hep kaybettiği böyle bir düzen insanlığın sonu demektir.

Biz bu kötü gidişe itiraz ediyoruz. Bedeli ne olursa olsun, sonuna kadar hakkın, hakikatin, mazlumun yanında yer alacağız. Bizim için bu tavır konjonktürel değil ilkeseldir. Aynı tavrı Suriye konusunda da, Irak konusunda da, Somali konusunda da, Bosna konusunda da, Kırım konusunda da, Karabağ konusunda da gösteriyoruz. Bugüne kadar mazlumun kimliğine hiç bakmadık, bakmayacağız. Dünyanın 17. büyük ekonomisi olmamıza rağmen insani yardımlarda milli gelire oranla dünyada birinci sırada yer almamızın sebebi işte budur.

Canlarını ve namuslarını kurtarmak için ülkemize sığınan 3,5 milyon Suriyeliye yıllardır ev sahipliği yapmamızın sebebi işte bu yaklaşımdır. İstikrarsızlığın ve açlığın pençesinde kıvranan Somali’de yaklaşık 1 milyar dolarlık bir destekle tüm dünyaya örnek olacak bir kalkınma modelini hayata geçirmemizin sebebi işte bu insani davranıştır. Filistinli kardeşlerimizin de aynı sebeple yanındayız. ‘Dünya beşten büyüktür’ diyerek aynı sebeple uluslararası sistemi adalete davet ediyoruz. Ecdadımız böyle yapmıştı, biz de aynı yoldan ilerliyoruz. İnşallah kendimizden başlayarak tüm kardeşlerimizin, tüm insanlığın mutluluğu ve refahını sağlayana kadar bu yoldan dönmeyeceğiz.

Kardeşlerim;

Bölgemizde ve dünyada neler yaşanırsa yaşansın biz ülkemizle ilgili hedeflerimize kararlılıkla yürümeyi sürdürüyoruz. Türkiye, geçtiğimiz 16 yılda tarihinin en önemli demokratik ve ekonomik reformlarına imza attı. Her alanda gerçekten çok önemli yatırımlar gerçekleştirdik. Çok önemli mesafeler kat ettik. Fakat bilhassa geçtiğimiz 5 yıldır önümüze çıkan sorunların mahiyetinin ve çapının değişmeye başladığını gördük. Darbe girişimi dahil, terör örgütlerini kullanmak dahil her türlü alçaklık kullanılarak Türkiye’nin istikrar ve güven ortamı tehdit edildi. Bu yetmedi, ülkemizin güney sınırları boyunca terör koridoru oluşturulmaya çalışıldı. Biz mücadelemizi kesintisiz bir şekilde yürüttük, yürütüyoruz. Ancak bu süreçte gördük ki mevcut sistemle sorunlarımızın üstesinden gelmek giderek zorlaşıyor. Bunun üzerine ülkemizin yeni bir yönetim sistemine olan ihtiyacını her geçen gün daha yüksek bir sesle dile getirmeye başladık.

15 Temmuz süreci, Türkiye’de pek çok mesele gibi siyasetin önceliklerini ve duruşunu da değiştirmiştir. Siyasetin ve Parlamentonun uzlaşması sayesinde cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçişimizle birlikte hukuki süreci başarıyla sonuçlandırdık. Geçtiğimiz 16 Nisan’daki halkoylamasının ardından yaşananlar bizi 24 Haziran’da yapacağımız bir erken seçimle karşı karşıya bıraktı. Bu seçimin şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını özellikle diliyorum. Seçimin ardından Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi tüm kurallarıyla ve kurumlarıyla işlemeye başlayacaktır.

Milletimiz bugüne kadar olduğu gibi 24 Haziran7da da iradesini serbestçe sandığa yansıtacaktır. Biz milli iradenin üzerinde hiçbir güç tanımadık, tanımıyoruz. Ülkemizin yeni bir döneme adım atacağı 24 Haziran seçimlerinde milletimizin yine en doğru kararı vereceğinden şüphem yoktur. Sizlerden ülkemizin demokrasiden ekonomiye her alandaki umutlarını ifade eden 2023 hedeflerine sahip çıkmanızı özellikle rica ediyorum. Eski Türkiye’nin hastalıklarını hortlatmak için uğraşanlara asla izin vermeyeceğinize inanıyorum.

Türkiye’yi yeniden istikrarsızlığa, çekişmenin, kısır kavgaların tuzağına çekmek isteyenlere itibar etmeyeceğinizi biliyorum.

Yalan yanlış birçok böyle kuru vaatlerde bulunanları herhalde görüyorsunuz. Böyle kuru vaatlerle bu iş olmuyor. Biz yaptık, yaptıklarımızla konuşuyoruz. Eğitimde neler yaptığımızı biliyorsunuz, sağlıkta neler yaptığımızı biliyorsunuz, ulaşımda neler yaptığımızı biliyorsunuz, enerjide neler yaptığımızı biliyorsunuz. Onu söylüyorum, biz Boğazın altından bir Marmaray’ı yaptık ve yüz milyonlarca insan oradan geçti. Biz Boğazın altından Avrasya Tüneli’ni yaptık, yüzbinlerce otomobil denizin altından artık geçti-geçiyor. Biz Yavuz Sultan Selim Köprüsünü yaptık ve artık büyük kamyonlar, tırlar oradan geçiyor. Körfezde Osman Gazi Köprüsünü yaptık ve eskiden 3-3,5 saatte ulaşılan Bursa’ya şimdi İstanbul’dan 1 saat 15 dakikada, 1,5 saatte ulaşılıyor. Ve her şeyiyle modern, lüks ve ya benim ülkeme de bu yakışır, benim insanıma da bu yakışır dedirten adımları attık. Bu gerçekleri çevrenizdeki herkese anlatarak büyük ve güçlü Türkiye’nin inşasına yapacağınız katkılar için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

15 gün önce bir şehidimiz daha oldu, o kervana katıldı. Bu şehidimiz de Sedat Mekan, Rabbim mekanını inşallah Cennet eylesin ve Cennetinde de inşallah sizleri kavuştursun. Biliyorsunuz şehitlerimizin mekanı Sevgililer Sevgilisi Peygamberimize en yakın mekan. Üzülmek yok, “Onlar bana komşu olacak” diyor, Rabbim inşallah bizlere de o makamı nasip etsin.

Ramazan-ı Şerifinizi tekrar tebrik ediyorum. Bu ayda yaptığımız ibadetlerin, duaların, hayır ve hasenatın Rabbimin katında kabul olmasını diliyorum. Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.