CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Silahlı Kuvvetler’in hakikaten yakından görünmeye değer silahları da burada stantlarda gördüm. Bunların içerisinde zırhlı taşıyıcılar, donanımlı zırhlı taşıyıcılar, bunun yanında gerçekten jandarmamızın uzun menzilli silahları falan, bunlarla beraber tabii oraları gezenlerin çok olması dikkat çekici olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan da Etnospor öncesinde hakikaten fuar görmeye değer. Bundan sonraki senelerde çok daha zengin olacağına inanıyorum.
İçeride ayrıca Ziraat Bankası’nın hazırlamış olduğu o kubbe görünümünde 15 Temmuz görseli, o da bir başka güzel. Çünkü 15 Temmuz’un unutturulmaması lazım, gençliğin unutmaması lazım. Bu hainlere karşı, bu teröristlere karşı zaman geldiğinde bizler de neler yaparız, yapabiliriz, bunu daima diri tutmamız lazım. O bakımdan onu da çok çok güzel gördüm.
Dolayısıyla emeği geçenlere, bu hazırlıkları yapan tüm kurum-kuruluşlara özellikle şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum.
SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanım, geçen sene 280 bin civarında ziyaretçi gelmiş buraya ve şu anda üçüncü gündeyiz. 2 Mayıs’ta başladı ve 300 bini geçtiğini ifade etti arkadaşlarımız. Pazar gününe kadar devam edecek. Temennimiz odur ki; 600 binleri, 700 binleri, belki de bir milyonu bulabilecek bir ziyaretçi akını mutlaka olacaktır. Özellikle Cumartesi ve Pazar tabii hafta sonu olması itibariyle daha fazla ilgi olacaktır.
Gençlerimizin de mutlaka soruları olacak bu programımızın içerisinde, vakti de iyi değerlendirmemiz lazım. Çünkü çok yoğun bir tempoyla aynı zamanda gününüzü geçiriyorsunuz. Biz ilk soru müsaade ederseniz eğer alalım.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Buyurun.
SORU: Milletvekili yaşının da 18’e indirilmesiyle gençler her alanda olduğu gibi siyasette de görünür hale geldiler. Siz de genç yaşta başlayanlardansınız. Biz bu salondaki arkadaşlarımla beraber merak ediyoruz ki idealist bir gençken sizi en çok etkileyen olaylar ya da kişilerden biraz bahsedebilir miyiz bize yol göstermesi ve birer tavsiye olması açısından?
Teşekkür ederim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle ben tabii sizler gibi bu kadar genç yaşta siyasete girme şansını tahsilli olarak bulamadım. Çünkü bizim zamanımızda biliyorsunuz 30 yaş sınırı vardı. Fakat biz de dedik ki niye 30 yaş, bunu indirmemiz lazım. Fakat verdiğimiz mücadelelerden o zaman netice alamadık. Ne zaman ki iktidar olduk, dedik ki biz bu yaşı indirelim. Ve hedefe kilitlendik, önce bunu ancak 25’e indirebildik. Sonra bir şey de dikkatimizi çekiyordu; seçme yaşı 18, seçilme yaşı 25. Niye seçme 18 de, seçilme 25? Hâlbuki zor olan seçilmek değil zor olan seçmektir. Bir zamanlar bir siyasetçi şöyle bir laf etmişti, şimdi ebedi alemde, demişti ki; “Ben Taksim Meydanına dört ayaklı koysam seçtiririm” Genel başkan ya, bugün de benzer şeyler oluyor biliyorsunuz. Ben 15 tane milletvekilini bir partiye gönderirim, o seçti ya. Şimdi 15 taneyi de ben bir partiye gönderirim, ondan sonra onlar oradan ister seçilsinler, ister seçilmesinler. Baktım arka taraftaki iki tane milletvekilinin gözleri yaşlı, ağlıyorlardı ve ağlaya ağlaya onları gönderdi. Hani demokrasi, böyle bir demokrasi olabilir mi? Ama maalesef şimdi bunu görüyoruz. Bunu görmenin çok büyük faydaları var. Ve tabii önümüzdeki günler ben inanıyorum ki çok şeylere gebe. Çünkü ilginç gelişmeler var.
Tabii biz kendi dönemimizde siyasi mücadeleyi adeta profesyonel verdik. Profesyonel derken neyi ifade ediyorum? Bizim için illa üniversitede şu yaşı dolduralım, ondan sonra geçelim, böyle bir durum yoktu. Biz diyorduk ki, 18 falan önemli değil, biz kendimizi 30’a kilitlemiştik. Fakat 30’a kilitlerken de biz siyaseti daha üniversite sıralarında çok farklı bir şekilde parti çatısı altında özellikle gerçekleştirdik, yaşadık ve yaptık. Ve bizim zamanımızda tabii bu işin propagandaları öyle kalkıp da televizyonlarda, ne bileyim billboardlarda, megaboardlarda falan yürütülmüyordu. Bizim yaptığımız propagandalar çok daha farklıydı. Biz geceleri sabahlara kadar duvarlara afiş asardık, ömrümüz hep böyle geçti. Anacığım evin balkonunda beklerdi, ben afiş asmaktan gelirdim. Yaş kaç? Yaş 18-19. Ve duvarlara yazılar yazardık, yazıları da ben de güzel yazardım duvarlara yazıyı. Bir metreden aşağıya yazılarımın boyu olmazdı, öyle yazardım. Ve tabii bilirlerdi ki ha bu yazı Reis’in. Muhalifler silerdi, biz tekrar yazardık. Böyle bir mücadele… Ama şimdi tabii çok rahat olduğu için, bakıyorsunuz megaboardlarda, ne bileyim işte billboardlarda, şurada-burada rahatlıkla veriyorsun siparişi, onlar oralara asıyorlar. Propaganda böyle oluyor, böyle olduğu için de tadı olmuyor. Şimdi bu tadı yakalamak çok önemli. Tabii televizyonlarda da bu tür programları yapıyoruz, bu da güzel. Ama bizim şimdi tabii tek derdimiz, sizlerle olan elektrik. Sizlerle olan elektriğimizi eğer iyi alıp-verirsek, inanıyorum ki 24 Haziran artık sipariş milletvekillerinin ortaya çıkardığı cumhurbaşkanı adaylarıyla yürümeyecek, sizin istediklerinizle yürüyecek. Oldu değil mi?
SUNUCU: Hazır 24 Haziran’dan söz etmeye başladık Cumhurbaşkanım, yine öğrencilerimizin farklı soruları da var. Dilerseniz bir tanesine daha yer verelim.
Buyurun.
SORU: Başkanlık sistemine geçtiğimizde yapılacak ilk reformlar ve bu reformların gençliğe katkıları neler olacak?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii öncelikle başkanlık sistemine geçişte, malum şu anda 25 bakanlı bir kabine var. Başkanlık sistemine geçerken bizim kabinemiz kaç kişiden oluşacak? Parlamentodan gelecek milletvekillerinden oluşacak bir kabine yok artık, şimdi dışarıdan oluşturacağınız bir kabine olacak. Geçenlerde DEİK bir toplantı düzenledi. Türkiye’nin ve 50 ülkeden işadamlarının katıldığı, toplandığı, CEO’lar var, işte yönetim kurulu başkanları var. Ben bizim işadamlarımıza söyledim, dedim ki, yani artık sistem değişiyor, sizlerden olur ya kabineye almak istersem gelir misiniz dedim. Tabii ses yok. Niye dedim, yani şu anda aldığınız parayı alamayacağınız için mi gelmiyorsunuz dedim. Çünkü şu anda çalıştıkları tabii şirketlerde iyi paralar alıyorlar CEO olarak. Ama devlete geldikleri zaman devlette tabi aynı parayı alamayacaklar. Devlette şimdi 100-200 böyle bir para yok, daha düşük bir maaş alacaklar filan. Baktım cevap yine yok. Bir ikisi biraz böyle gülümser oldu. Dedim birebir görüşmeler de sizle yapacağız, ondan sonra geleniniz olursa işimize gelenlerle anlaşırız. Sizin de devlet nasıl yönetilirmiş bizzat yaşayarak içeride görmeniz isterim dedim. Çünkü bu iş öyle dışarıdan bakıldığı kadar kolay değil, bunu yapacaksak beraber yapacağız, siz de gelin. Çünkü dışarıda kaldığınız zaman işte memur şöyle, şu şöyle, teokratik yapıda böyle filan. Şimdi bizzat işin içine girdiğiniz zaman nedenli başarılı olup-olmayacağınızı yakından göreceksiniz. Şimdi birinci adım tabii bu olacak.
Önce çatıyı ne yapacak? Ama bu çatı değil ha karıştırmayın, bu çatı değil. Bu çatı gördüğünüz gibi daha böyle işte çatarken gitti. Evvel Allah bizim çatı şu anda bir defa proje bazında zaten hazırlıklarımızı yapmış vaziyetteyim. İşte bu akşam örneğin manifestoyla ilgili burada arkadaşlarımla çalışmamı yapacağım. Ayrıca, yine Pazar günü bu manifestomuzu, bunun yanında özellikle yapacağımız açıklamayı burada gayet güzel derleyip toparlarken, gerçi Kore’den gelirken üzerinde gerekli çalışmalarımızı arkadaşlarımla yolda da yaptım. Ama bu akşam burada nihai şeklini de verip ondan sonra Pazar günü biliyorsunuz İstanbul İl Kongresi var, İstanbul İl Kongresinde manifestomu açıklayacağız. Ondan sonra da aday tanıtım toplantısına da yapacağımız yatırımların bir defa animasyonlarla görüntülü olarak bizzat kendilerini yayınlayacağız. Çünkü hazırlıklı olmadıktan sonra bu yola çıkılmaz. Bunların öyle hazırlığı mazırlığı filan yok. Şimdi bunlarda var mı bir tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü hazırlığı? Bunlarda bir tane Marmaray hazırlığı var mı? Bunlarda bir tane şu anda bizim bitirmek üzere olduğumuz 29 Ekim’de açılışını yapacağımız üçüncü havalimanı hazırlığı var mı? Biz açılışa hazırlıyoruz, onlar ise şu anda daha bu işin projesinde bile değiller. Biz Osman Gazi Köprüsünü açtık, bitirdik, bunların böyle bir Osman Gazi Köprüsü var mı? Bunların bir İstanbul-İzmir otoyol projesi var mı? Biz bitirdik, bunlar daha yolun başında bile değiller. Niye? Bunların hayalleri yok ki ürünleri olsun.
Galatasaray, eksiğimiz kaldı mı?
Daha çok söyleyeceğim şeyler var. İşte bütün bunlar şu anda bu manifestonun, seçim beyannamesinin, bunların içerisinde yer alıyor, şimdi bunları burada anlatırsak olmaz. Çünkü inşallah hazırlıklarımız tamam. İstanbul İl Kongresiyle Pazar günü manifestoyu orada açıklayacağım, ama seçim beyannamemizi de aday tanıtma toplantısında açıklayacağım ve ondan sonra da aynı istikamette yolumuza devam edeceğiz.
SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanım, siz tabii gençlerle sürekli olarak iletişim halindesiniz ve aynı zamanda uzun zamandır da çok hassas bir konuda da iradenizi ortaya koydunuz, özellikle madde bağımlığıyla ilgili olarak. Buna da çok önem veriyorsunuz. Burada gençlerimiz de var. Sadece Türkiye’nin değil, aslında dünyanın yaşadığı çok büyük bir sıkıntı. Bu konuyla ilgili olarak da hem gençlerimize, hem de şu anda ekranları başındaki bütün aileleri birazcık bilgilendirebilir misiniz acaba?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi sevgili gençler, özellikle ekranları başında bizi izleyen anneler babalar; şunu üzülerek söylemek isterim: Gerçekten madde bağımlılığı konusunda, ki yeni bir felaket geliyor, o da teknoloji bağımlılığıdır. Tabii biz şimdi bağımlılık dediğimiz zaman sadece ne anlıyoruz? Uyuşturucu bağımlılığı anlıyoruz. Ne anlıyoruz? İşte yok tinerdi, captagon’du, şuydu buydu vesaire, bunları anlıyoruz. Ama şimdi asrın en büyük tehdidi teknoloji bağımlılığıdır. Yani benim torunum evde bakıyorum, işte iki buçuk yaşında, üç yaşında, alıyor eline telefonu. Telefondaki o oyunlar var ya, ben oynayamıyorum, o oyunları oynuyor, yani şaşıyorum. Ve aldığı zaman, babası bir taraftan, annesi bir taraftan sıkıştırmalarına rağmen onun hiç umurunda değil. Çatışıyorlar matışıyorlar vesaire, oyuna devam ediyor. Bu denli kopamıyor. Bu da büyük bir tehlike.
Bizim şimdi bunlara karşı tedbirler geliştirmemiz lazım. Nitekim üniversitelerle şu anda ortak çalışma içerisindeyiz ve dayanışma içerisindeyiz. Sağ olsun Yeşilay’ın bu konuda güzel çalışmaları var. Yeşilay bu çalışmalarıyla birlikte nasıl tedbirler oluşturabiliriz, nasıl bunların karşısına dikilebiliriz, çünkü bu bizim milletçe bir sorunumuz. Bunu ne yapıp yapıp bizim önünü almamız lazım, yoksa evladü ıyal gidiyor. Bunu halletmezsek ne yapacağız? Bunun bedeli öyle sıradan rakamlar değil. Bir neslin kopması, bir neslin gitmesi, bunu neyle ifade edebiliriz, izah edebiliriz? Buna karşı tabii çok ciddi, kararlı tedbirler almak için mücadelemizi veriyoruz. Bunun da en önemli başlı başına en önemli adım eğitim-öğretim. Ve başta Yeşilay olmak üzere STK’lardan çok büyük destekler bekliyoruz ve bunlarla beraber de bunun önünü açacağız. Ama ben geliyorum bir yere, bu iş ne olursa olsun manevi eğitim olmaksızın bunun önünü almak mümkün değil. Bu manevi eğitimi de usul ve esaslarına göre vermek zorundayız.
SUNUCU: Bakanlıklarımız da bu konuda çok çalışma yapıyorlar, özellikle spora yönlendirme konusu da çok çok önem verdiği konulardan birisi.
Soruları almaya devam edelim efendim.
Buyurun.
SORU: Bir soru soracaktım üniversitelerin ayrılması, bölünmesi konusunda. Bazı fakülteler üniversitelerinden ayrıldıklarından sonra isimlerinden, kazanımlarından yararlanamayacaklarını düşünüyorlar ya da köklü bir üniversiteye sahibiz, biz bundan mahrum kalıyoruz diye düşünüyorlar. Bu konu hakkında önerileriniz, fikirleriniz, düşünceleriniz nelerdir acaba?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Öncelikle soruyu sipariş üzerine vermedin değil mi?
Çok teşekkür ediyorum.
Bir defa, bu konu beni ciddi manada rahatsız eden konulardan bir tanesi oldu. Aslında mevcut isimlerden ismi kalkan, kaldırılan yok. Malum İstanbul Üniversitesi, İstanbul Üniversitesinin şu andaki öğrenci kapasitesi 105 bin filan, buralara tırmandı. Açık öğretim kısmını söylemiyorum, o 300’ün üzerinde ve bu 105 bine varan kapasite kaliteyi ne yapıyor, düşürüyor. Kaliteyi düşürdüğü için biz YÖK’le bir görüşme yaptık, dedik bir çalışma yapın. YÖK bir çalışma yaptı. Biliyorsunuz YÖK bana bağlıdır. Ve bu çalışma yaptırdıktan sonra da dediler ki, biz burayı ikiye bölelim ve fakültelerdeki sayıları da öğrenci kapasitesi esas alınmak üzere ona göre bir bölünmeye gidelim.
Mesela önce bize şu teklifle geldiler: Çapa Tıp esas alınsın, öbür tarafta da Cerrahpaşa Tıp esas alınsın. Fakat sonra buna bir tepki aldık, çünkü Çapa Tıp’ta İbni Sina ismi söylesin dendi. Bu tepki alınınca, peki ne olsun? İşte Sayın YÖK başkanımız bir toplantı yaptı İstanbul’un dekanlarıyla. Bunu yaptıktan sonra da şu oluştu: Dendi ki, İstanbul Tıp bir olsun, öbür tarafta da İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa bir olsun. Ama öğrenci kapasitesi ne olsun? O ikisinde de 52-50 bin, o civarda olsun, 50 binin altına düşürmeyeceğiz. Mesela önce ilk çıkanda iktisat, işletme Çapa tarafındaydı. Sonra o da Cerrahpaşa tarafına alınmak suretiyle her ikisinde de öğrenci kapasitesi 50 ila 52 bin, o civarlara geldi. Yani şu anda arada öğrenci kapasitesi itibarıyla pek fark kalmadı. Şimdi böyle bir noktaya geldiler ve YÖK bu noktada adımını atmış vaziyette. Ama her ikisinde de İstanbul Üniversitesi adı var ve bunun yanında her ikisinde de, yani o konuda da bir çalışma şu anda yapılıyor, İstanbul Üniversitesinin logosunu kullanma durumları da söz konusu. Sadece bir ilave olarak belki Cerrahpaşa orada ilave olarak kullanılacaktır, o kadar.
SUNUCU: Öğrenciler şimdi tabi yolun en başındalar, çok heyecanlılar.
Merak edilen bir soru da şu: Siz eğer siyasette olmasaydınız hangi meslekle uğraşmak isterdiniz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Çok zor soru soruyorsunuz. Şimdi biz yolu belirledik, artık yolun da neredeyse sonuna doğru geliyoruz. Fakat tabii bütün bu hayatım içerisinde yaş 18 siyasetin içerisindeyim ve 18’den bu yana geldik, tabi siyasette yürüdük. Eğer siyasetle hiç uğraşmamış olsaydık ne olurdu durumuna gelince… Bu konuyla ilgili olarak da doğrusu o yanını işin hiç düşünmedik dersem doğrudur. Çünkü ağırlıklı olarak çalıştığım, üniversite yıllarım dahil, hep siyasetle gitti ve gençlik kolları siyasette geçti veya gençlik hareketlerinin içinde geçti. Neydi mesela benim siyasetten önce yaptığım? Ben Milli Türk Talebe Birliği’nde, yine orada da ortaöğretim komitesinde çalıştım. Orada Teşkilat Başkanlığını, o yönünü özellikle üstlendim. Kültür İşleri Başkanlığını, onu üstlendim.
Tabii bütün o süreç bir defa benim önemli kişilerle tanışmama vesile oldu. En önemlisi tabii hayatımda iz bırakan bir tanesi üstat Necip Fazıl Kısakürek’tir. Zira tabii 23-24 yaşında üstatla bizim Milli Türk Talebe Birliği’nde tanışmamız. Hatta hatta bizim gençlik gecelerimiz olurdu. Bu gençlik gecelerimizin tabii terk edilemez özellikle konuşmacısı üstattı. Bunlardan da işte İstanbul’du, İzmir’di, Ankara’ydı, buralarda bizim toplantılarımız olurdu. O zaman da yine en büyük oraların salonları, mesela bugün bizim Lütfü Kırdar o zaman Spor Sergi Sarayı olarak adı geçerdi. Ankara’nın da en büyüğü Selim Sırrı Tarcan’dı, oralarda mesela yapardık. Tıklım tıklım dolardı ve buralarda da üstadı takdim etme şerefi fakire nasip olurdu. Siz şimdi burada bizi köşeye sıkıştırıyorsunuz. Ben üstatla sadece onun karşısında değil, onun yanında, onu daha farklı bir yerlere taşıyabilmek için spikerlik yapardık, çünkü öyle spikeri filan üstada beğendirmek kolay değildi. Onu takdim ederken ne abartıdan hoşlanırdı, ne de başarısızlıktan, yaptın mı tam efradını cami ağyarını mani takdim yapacaksın, bunu isterdi. Onun için çok uzun süreli hatıralarımız olmasa da o kısa hatıralarda üstadın bizde bıraktığı izler çok çok büyük.
Tabii ben buradaki bütün genç kardeşlerime, özellikle başta Safahat olmak üzere Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ını yastık altı kitabı olarak, şiir kitabı olarak değil, yastık altı kitabı olarak tavsiye ederim, okumalarında fayda var. Niye? Her şeyden önce istiklal şairimiz Mehmet Akif olduğuna göre, istiklal şairimiz Safahat’ın içinden çıktığına göre, oradan demek ki alabileceğimiz çok şeyler var. Üstadın eserlerinden kapabileceğimiz çok şeyler var aynı şekilde.
Dolayısıyla bizim bu izde yürümemiz inanıyorum ki kimsenin bize çarpmasıyla bizi sağa-sola savurmasına fırsat vermeyecektir. Ben o bakımdan da gençlerimizi karşımızda çok idealist görüyorum, gözlerinde bu parlaklığı görüyorum. İnşallah onun için yaş noktasında da bizim bir sıkıntımız yok. Çünkü 18 kararını da verirken neyi düşünerek verdik? Karşımızdakiler ne diyordu? “Parlamentoyu çoluk çocukla mı dolduracaktık” diyordu. Sağıma bak genç, soluma bak genç, 18 yaşında çocuk, çocuklarla bu parlamento yönetilebilir mi diyenleri gördü. Kim bunu diyen? Bir profesör diyor diyor bunu, profesör profesör ve parlamentoda bu profesör.
SUNUCU: Güvenmiyorlar gençlere.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: İşte bir profesör nasıl olur da kendi öğrencisine güvenmez? 18 yaşındaki genç diye, ona çocuk diye ona güvenmiyor. Ama benim dedem güvenmiş, ecdadım Fatih güvenmiş ve ben çağı kapatırım, bir çağı açarım demiş ve bir çağı kapayıp bir çağı da açmış. Şimdi dedemiz Fatih gemileri karadan yürütmek suretiyle, kadırgaları karadan yürütmek suretiyle bir çağı kapatıp bir çağı açıyorsa, onun torunları olarak bize düşen nedir? Ha biz de denizin altından, Boğaz’ın altından Marmaray’ı işleteceğiz, Avrasya Tünelini işleteceğiz ve böylece bizler de onlara layık olduğumuzu göstereceğiz. İşte şu anda bulunduğumuz nokta çok önemli bir nokta burası, Avrasya Tüneline buradan girdik biliyorsunuz. Nereden çıktık? Asya Yakasından çıktık, hamdolsun Rabbim bize bunu nasip etti. Şimdi 24 Haziran, 24 Haziran’dan sonra da inşallah biz milletimize aynen bu dev projelerin farklılarını takdim edeceğiz.
SUNUCU: Evet, Sayın Cumhurbaşkanımıza soruları almaya devam ediyoruz.
Buyurun lütfen.
SORU: Bildiğiniz gibi Türkiye uluslararası hukuktan doğan meşru hakları neticesinde gerek Fırat Kalkanı, gerekse de Zeytin Dalı Harekâtlarını başarılı bir şekilde ifa etti. Ancak biz şunu görüyoruz ki; bazı ülkeler bu operasyonlara karşı çıkıyor, bu operasyonlara itiraz ediyorlar. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii öncelikle siz değerli genç kardeşime bu hassasiyetiniz sebebiyle çok teşekkür ediyorum.
Uluslararası hukuktan doğan haklarımızı biz hukuka uygun şekilde kullanırken, bazı ülkelerin bu onulmaz tavrı tabi yenilir, yutulur değil. Fakat onlar ne yaparlarsa yapsınlar, biz bildiğimizi bugüne kadar okuduk, okumaya da devam edeceğiz. Şimdi bu hukuk onların hukuku mu, uluslararası hukuk mu? Eğer uluslararası hukuksa, bu hukuku biraz biz de biliriz. Bizim de bu noktada hukukçularımız var, uluslararası hukukta mesafe almış insanlarımız var. Onlarla masaya yatırıyoruz bunu, çalışıyoruz ve çalıştıktan sonra da adımlarımızı atıyoruz. Eğer biz Fırat Kalkanı’na başladıysak ne diye başladık? Burada bizim ertelenmiş müdahale hakkımız var. Niye ertelenmiş müdahale hakkı diyorum? Çünkü bizim Zeytinlik hareketiydi o hareketin adı, Fırat Kalkanı’nın adı Zeytinlik hareketiydi, gecikti o, onu biz daha önceden yapmamız lazımdı. Daha önceden yapsaydık Kilis bu kadar vurulmazdı. Ve biz orada geciktirilmiş veya gecikmiş olan hareketi dostlarımız sayesinde öyle yaptık. Ama artık baktık ki bu olmayacak, hatırlayın; ben ne diyordum, artık kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Ve biz de kendi göbeğimizi kestik, tuttuk Fırat Kalkanı Harekâtını yaptık. Fazla uzun sayılmaz aslında, ama iki bin kilometrekarelik alanı ne yaptık? Biz tamamıyla DEAŞ’tan temizledik. Ama bunu dostlara anlatamadık. Ve oradan DEAŞ temizlendi, çıktı, Cerablus, El Rai, El Bab ve o üçgen, oradan çıktılar. Çıktıktan sonra biz 15-16 Mayıs 2016 Amerika seyahatim ve orada benim gerek Sayın Trump’la ikili görüşmem, gerek ikili görüşmeden sonra heyetler arası görüşmelerim oldu. O görüşmelerde de kendisine bizzat gelin bu işi beraber yürütelim dedim. Fakat baktım ki bunlar başka hayallerin içindeler. Dediler ki; benim generallerim sizin şu anda attığınız adımı onlar uygun bulmuyorlar. Neden dedim. Çünkü sizin şu anda oraya tahsis ettiğiniz sayı ki biz iki tugay oraya veriyoruz. Ayrıca Özgür Suriye Ordusu’ndan oraya bir ekip gönderiyoruz, bu sayı PYD-YPG ile mücadeleye yetmez dediler. Ben kendilerine dedim ki; bakın biz orada PYD-YPG, bunlarla mücadele etmeyi koyun bir kenara, biz orada işi siz sadece bize hava desteği verin bitiririz. Ama biz size üzülüyoruz dedim, çünkü siz teröristlerle el ele veriyorsunuz. Siz şu anda girdiğiniz yolda PYD-YPG ile el ele vermek suretiyle yerinizde çok ağır bir fatura bırakıyorsunuz. O esnada heyetler arası görüşmeyi yapıyoruz, yanımda benim heyetim de var, onların heyeti de var, hepsi buna şahit. Ve tarih sizi bununla anacak dedim. Ne oldu? Zeytin Dalı Harekâtında PYD-YPG onlar adına orada savaş verdi. Bunun neticesinde ne oldu? Orada Özgür Suriye Ordusu kahramanca savaştı. Biz 60 şehit verdik, Özgür Suriye Ordusu 200’ün üzerinde şehit verdi, ama teröristler orada 3500’e yakın etkisiz hale getirilen terörist var. Demek ki bizim bu noktadaki askerimizin ufku daha isabetli. Bizim onlara söylediğimizin isabet yüzdesi daha farklı, ama gel gör ki Amerika’nın askerlerinin, generallerinin onlara vermiş olduğu bilgi çok daha yanlış. Çünkü bunlar teröristleri iyi tanımamışlar; PYD’yi iyi tanımamışlar, YPG’yi iyi tanımamışlar. Teröristlerle iş tutmak suretiyle netice alacaklarını sandılar ve alamadılar. Bundan sonraki süreçte de hedefimiz bizim belli. Şu anda kararlı bir şekilde malum Afrin’de duruyoruz, orada güvenliği tamamen tesis edene kadar oradayız. Ondan sonra önümüzde İdlib var, Tel Rifat var, Münbiç var, görüşmeler yapılıyor. Maksat daha fazla kan akmasın diyoruz ve Duma’yı falan da bu şekilde inşallah halledelim diyoruz. Açık ve net söylüyorum, ekranları başında bizi izleyenler de bunu iyi bilsin; bizim Suriye’nin topraklarında gözümüz yok, ama Suriye halkının huzuru, refahı bizim için çok çok önemli.
SUNUCU: Onlar da zaten bu yüzden müteşekkirler ve dualardasınız.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ersin, ben Mısır Çarşısı’ndaydım, şu anda Mısır Çarşısında dolaşırken hemen hemen her dükkânda baktım ki Suriyeli var, turist değil orada çalışıyorlar. Ama bazıları kaçak çalışıyor. Suriyeli var, Faslı var, Cezayirli var. Ama şimdi bir kısmı da baktım ki daha vatandaş olamamış, ama hemen hemen hepsi de anlaşılabilecek kadar Türkçe konuşuyor. Biz de kendimize bir hedef belirledik, dedik ki; biz bu insanları gerekirse vatandaşlığa alalım. Çünkü vatandaşlığa almadığımız zaman ne oluyor? Kaçak çalışıyor, ama hiç olmazsa vatandaşlığa alırsak, çünkü bunlar kimisi doktor, kimisi mühendis, kimisi avukat, kimisi ebe, yani birçok böyle insanlar var içlerinde. Bunlar eğer bizim vatandaşlarımız olacak olursa, hiç olmazsa vatandaşımız olarak SSK’lı vesaire gibi bizim ülkemizde çalışarak ekmeğini de buradan kazanmış olur. Biz bakalım onlar geçinsin yok, kendi kendini geçindirir hale gelir.
SUNUCU: Efendim, askerlerimizi, Mehmetçiğimizi orada ziyaret ettiğimizde zaten sınırı geçtikten sonra oradaki o halkla, o çocuklarla konuştuğumuzda ne kadar büyük bir değişim yaşandığını çok iyi bir şekilde anlayabiliyoruz. Hem Türkiye’ye müteşekkirler, hem de aynı zamanda sizlere dua ediyorlar. Bu anlamda orada o dokunmayı yapabilmek ve oradaki o atmosferi, orada ne olduğunu orada öğrenebilmek çok çok önemli.
Şimdi tabii gençlerimizin spora ve doğal olarak da futbola da ilgisi çok fazla var. Ben, konu futbolla ilgili, sadece Türkiye’miz açısından çok önemli bir soru yöneltmek istiyorum sizlere. Malum Eylül ayında bizim sürecimiz var, Avrupa Futbol Şampiyonası adaylığımız, 2024 adaylığımız. Bununla ilgili olarak da çalışmalarımız devam ediyor, Türkiye Futbol Federasyonu başta olmak üzere. Ne düşünüyorsunuz efendim? Geçen sefer bir oyla kaybetmiştik. 2024 için hissiyatınız, düşünceleriniz nelerdir acaba?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Konuyla ilgili olarak Futbol Federasyonu Başkanımız bana bütün çalışmaları getirdi. Ve ne yapacağız dedik, çünkü bizim şu anda altyapımız bu işe müsait. Altyapıdan bizim bir sıkıntımız yok, her şey hazır. Statsa stat, her şey var. Otellerimiz vesaire hepsi var. Yani bu diğerlerinde yok. Eğer reklamsa buyur reklam da yapalım dedim. Sonra beraber Federasyon Başkanıyla işte resimlerimizi çektirdik, yeni formamız önlü-arkalı, onların da resimlerini çektirdik ve onlar da şimdi sunumlarını yapacaklar. Ve böylece temenni ederiz ki uluslararası makam UEFA’da herhangi bir yanlışa uğramadan inşallah orada bir karar çıkar, sonucu da hayırlı olur.
SUNUCU: İnşallah. Peki, devam edelim mi öğrencilerimizden soru almaya?
SORU: Sizlerin çağrısıyla 15 Temmuz gecesinde gerek köprüde, gerek meydanlarda nöbet tuttuk, görevimizi yerine getirdik. Fakat benim merak ettiğim soru, siz bu ilk kalkışmayı haber aldığınızda aklınızdan neler geçti, ne düşündünüz, ne yapmayı planladınız, bunları merak ediyorum.
Gençlik adına da bu etkinlik için sizlere teşekkürü bir borç biliyorum, gerçekten dünya standartlarında olmuş.
İyi günler.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Berkan, öncelikle tabii ben o gece hakikaten hiç ummadım, beklemediğim anda böyle bir tabii komployla, darbeyle karşı karşıya kaldık. Ve bizim de şöyle bir haftalık bir tatilimiz vardı, bu da belki benim Cumhurbaşkanlığım döneminde ilk yaptığım böyle bir tatildi. Böyle benim sık sık tatile çıkmak gibi bir lüksüm yok. Bunu da bazıları belki şunu söyleyebilir: Bunu bir fedakârlık gibi anlatma. Madem ki oradasın, o zaman tabii ki iznin olmayacak, daha çok çalışacaksın diyenler var. Öyle deseler de biz olanı yine de söyleyelim, bunda da yine böyle oldu. Ve haber geldiği zaman burada tabii ilgililerden, yetkililerden gelmedi, eniştemden bu haber bana geldi. Haber geldikten sonra da tabii biz nedir, ne değildir, biz bu sefer kovalamaya başladık. Sonra işin ciddi olduğunu öğrendik. Ciddi olduğunu öğrendikten sonra da biz hemen adımımızı attık ve tabii helikopterle bizim bulunduğumuz yerden Dalaman’a geçişimiz, Dalaman’da darbecilerin kendilerinin uçağın bulunduğu yere geliş-gidişleri, uçağı kontrol edişleri… Fakat uçağı kontrol ediyorlar, ama uçağın içine bakıyorlar bizi göremiyorlar, ondan sonra oradan ayrılıyor. Onlar hâlbuki uçağı zannediyorlar ki biz oradayız. Görmeyince o zaman diyorlar herhalde bunlar İzmir Adnan Menderes’teler. İzmir Adnan Menderes’e geçiyorlar, hâlbuki biz gecikmeli olarak oraya ulaşabildiğimiz için o anda yoktuk. Ve sonra tabii biz oraya ulaştık ve uçağımıza bindik, oradan kalktık, ama son ana kadar tabii pilot da bizim nereye gideceğimizi bilmiyordu; yani Ankara’ya mı, İstanbul’a mı? Sen dedim şöyle bir kalk bakalım, biz sana son anda söyleyeceğiz nereye gideceğini falan. Sonra işte biz son anda artık böyle bir makas noktasına geldiğimizde İstanbul’a gidiyoruz ve İstanbul’a yönlendik. İstanbul’a indiğimizde de, işte saat 01:30 falan, o civarlardaydı. Ama çağrımıza davet, icabet eden halkımızın sayısı hakikaten on binlerdir. On binler tabii Atatürk Havalimanında buluşunca bizim orada o gece halkımızla buluştuğumuzda bakıyorsun F16’lar gelip üzerimizden uçuyor, helikopterler üzerimizden uçuyor, ama halk o hale bile hiç umursamadı. Biz de indik, hemen halkımızın arasına karıştık. Şimdi bakıyorum CHP’li bazıları niye orada yoktu diyor. Ben oradaydım, nerede orada yokum; eşim de oradaydı, çocuklarım da oradaydı, damadım da oradaydı, kızım da oradaydı, biz ertesi gün öğle namazına kadar, Cuma’ya kadar biz oradaydık. İş bitti, her şey yoluna kondu, artık 16 saat geçtiği anda darbecilerin yapacağı bir şey kalmamıştı. Ve zaten sağ olsun 23:17’de Kılıçdaroğlu oraya geldi, aynı yere, bizden önce o geldi oraya. Geldikten sonra tabii oradan tankların hemen adeta korumasında oradan çıkıp biliyorsunuz Bakırköy Belediye Başkanının evine gitti. Bunların hepsi adeta belgesel çeker gibi kayıtlarda bunlar var, sizin kayıtlarda var bunlar ve o kayıtlarda bunları zaten görüyoruz. Şimdi ya sen bu kayıtlara girmişsin zaten, senin artık günah defterin hazır, şimdi yalan söylemene gerek yok. Ben farkında olmadım, onun için Bakırköy Belediye Başkanının evine gittim, orada bir kahve içtik filan falan, o esnada da bunlar olmuş desen yutarlar. Ama sen bunları gizleyeceksin, hala yalan söyleyeceksin. Ya bunu kimse yutmaz, kayıtlardasın sen. Adeta bu dünyanın kiramen katibinleri tutmuş onu ve sen kayıttasın. Ve bakıyorum şimdi bazen bunların adamları çıkıyor, Meclis’te filan falan konuşuyorlar, yalan yanlış şeyler ve bunu da bizim gözümüzün önünde yapıyorlar. Ama şimdi özellikle bu kampanya boyunca televizyonlarda, meydanlarda bunların hepsi tabii ortaya yine dökülecek. Fakat dediğim gibi, biz burada kararlı bir şekilde o gece yaşadıklarımızı hamdolsun inançla, kararlılıkla geldik, sağ olsun valimiz oraya geldi, Birinci Ordu Komutanımız oraya geldi. Birinci Ordu Komutanımıza sen çık bir açıklama yap dedik. O bir basın açıklaması yaptı, biz bir basın açıklaması yaptık. Daha sonra da o gece ben bir taraftan Sayın Binali Beyle irtibat kurarak, diğer taraftan da biz o gece Birinci Ordu Komutanını Genelkurmay Başkanlığına vekaleten atamak suretiyle, çünkü komuta kademesi boşluk kabul etmez. Yani siz oraya hemen ne yapacaksınız, neyse, boşluk mu var, atamayı yapacaksınız ve biz o gece oraya hemen anında daha Atatürk Havalimanındayken atamayı yaptım ve Ümit Paşa vekaleten Genelkurmay’ı idare etmeye başladı. Boşluk olmadan oradan bütün bu müdahale evvel Allah yok edildi ve ertesi güne çok daha huzurlu, çok daha rahat girmiş olduk.
SUNUCU: Bu arada tabii sık sık seyahatleriniz oluyor. İstanbul’un da hiç kuşkusuz en başarılı Belediye Başkanıydınız, dünyada da gezip görmediğiniz yer kalmadı. Bu gözle baktığınızda sizi en çok etkileyen şehirler hangi şehirlerdir?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi şaşıracaksın tabii, İstanbul. Niye? İnanın İstanbul bazı şu çirkin yapılaşması olmasa dünyada hiçbir şehirle mukayese edilmez. Yani İstanbul sadece şu Boğazıyla fark atar. Ama şu çirkin yapılaşma İstanbul’un o potansiyelini, o gücünü tabii biraz geriletiyor. Şimdi bakıyorum, son zamanlarda özellikle yeşili ise yeşili, bunlar gelişiyor. Ama şimdi Belediye Başkanımız da salonda zannediyorum. En önemlisi, şimdi bazı yerler var ki oralarda yeşillendirme çalışmaları, yani park, yeşil alanlar olarak park çalışmaları, şimdi bunu yeni başkanımız süratle inşallah yapması halinde İstanbul bir başka güzel olacak. Örneğin, TOKİ’nin mesela Pendik tarafından girişte eskiden Ytong diye bir yer vardı, o alanı komple bir yeşil alan haline getirme projesi orayı çok çok farklı bir hale getirecek. Aynı şekilde yine Anadolu yakasında devasa böyle bir alan, tabii bunları şimdi açıklamayalım ki değil mi, yani adaylar tanıtımına bir şeyler kalsın. Ve böyle bir 5-10 proje hayata geçecek. Bu 5-10 projenin hayata geçmesiyle birlikte ki bunlar yani 1-1,5 sene içerisinde bu projeler hayata geçer ve oralarda yaşayan insanlar bizim şimdi çok daha farklı bir şeye kavuşacaklar, rahatlığa, huzura, çünkü yeşil başka bir şey. Ve ben mesela Osman Gazi Köprüsü’nden ilk geçtiğimde şöyle Bursa’ya giderken yolun sağı solu falan bir baktığımda her taraf yemyeşil. Osman Gazi’den geçmeyen var mı? Geçenler var mı? Geçtiniz, nasıl buldunuz?
SUNUCU: Hem yapı itibariyle, hem mesafeyi kısaltması itibariyle muazzam.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Güzele güzel demek haktır.
SUNUCU: Efendim, bir soru daha alalım.
Buyurun.
SORU: Yakın zamanda Güney Kore ziyaretinizi gerçekleştirdiniz. Ziyaretinizden önce de zaten birtakım gelişmeler olmuştu orada. Bu oradaki ziyaretinizde izlenimleriniz nelerdir? Bir de buna ek olarak; Güney Kore gibi bir ülke dünya devi çıkardı biliyorsunuz, dünya devi bir şirket çıkardı. Biz de bununla rekabet edebilen bir dünya devi şirket çıkartacak mıyız?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Hangisi?
SORU: Mesela Samsung efendim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Çok teşekkür ediyorum.
Şimdi Güney Kore bizden biliyorsunuz İkinci Dünya Savaşı sonrası 10 yıl geriydi ve onlar bizi 10 yıl geriyken gelip geçtiler ve önümüzdeler. Ve çok çalışkan bir millet. Aslında biz de tembel değiliz, biz de çalışkanız, bakma. Tembelleri bir kenara koyarsak iyiyiz. Ve dedik ki, yani buraya gelmişken Samsung’u da ziyaret edelim, tabii Samsung’u da ziyaret ettik. Hakikaten şimdi oraya gidip Samsung’u ziyaret etmezsek o da doğru olmaz. Şu anda Samsung’un bizimle bir ortaklaşa yaptığı çalışma var. Ben kendilerine bir teklifte bulundum. Dedim yani özellikle gelin Türkiye’de çip yatırımı yapın. Yani bu konuda biz size her türlü bir defa teşviki veririz, bizim de buna ihtiyacımız var. Eğer böyle bir yatırımı Türkiye’de yaparsanız ki ilk etapta 120-150 milyon dolarlık bir yatırım, böyle bir yatırım için teşvikimizde arazi tahsisinden tutunuz, KDV indirimlerine varıncaya kadar, bunun yanında bütün şeylerle ilgili olarak da enerji indirimine varıncaya kadar buralarda da vereceğimiz teşviklerle sizlere çok ciddi getiri sağlamış olacağız. Ama burada Türkiye-Kore, çünkü onlar bize kankardeş derler, Kore Savaşlarından dolayı. Madem kankardeşiz dedim, kankardeşliğimizin gereğini de yapın. Biz de size yapalım, bu işte ortak yatırıma girelim. Şimdi onlar bu konuyu çalışacaklar. İnşallah bunu başarabilirsek, şu anda Samsung Vestel’le biliyorsunuz ortaklıkları var. Biz de şimdi bu alanda Türkiye’de yeni bir ortaklığa girerlerse bizi daha da güçlendirecek ve rahatlatacak. Onlar da bu çalışmanın sözünü verdiler, inşallah hayırlı olur.
SUNUCU: İnşallah. Son bir soru daha alabiliriz.
SORU: Ben şunu merak ediyorum: Siyaset dışında en çok ne yapmaktan keyif alırsınız? Teşekkür ederim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Siyaset dışında, şöyle biraz evime zaman ayırabilirsem ne mutlu bana, hele hele torunlar. Allah size de torun sahibi olmayı nasip etsin, evlat sahibi olmayı nasip etsin, ama en az üç. Onların tadı başka.
SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanım, çok teşekkür ediyoruz bu yoğun mesailerinizde bizlere vakit ayırdığınız, gençlerimizle birlikte olduğunuz için. Gençler her zaman sizi örnek alıyor, her zaman sizi takip ediyor ve mutlaka sizin izinizde ülkemize onların da ilerleyen dönemlerde çok büyük katkıları olacaktır, çok teşekkür ediyoruz.
Günün anısına müsaade ederseniz eğer bir hediye takvimimiz olacak efendim.
Tabii bu festival çok geniş bir alanda gerçekleşiyor ve gerçekten de çok güzel. Bu festivalimizin, İstanbul Gençlik Festivalinin Koordinatörü Taha Ayhan’ı ben alkışlarınızla Cumhurbaşkanımıza hediyesini takdim etmek üzere sahneye davet ediyorum.
Aynı zamanda etkinliğimizin ana sponsoru Türk Telekom CEO’su Paul Doany’i sahneye davet edeceğim.