Değerli muhtarlarımız,
Kıymetli kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle, hasretle selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz. Muhtarlar Toplantımızın 45’incisinde sizlerle biraradayız.
Bugün de Afyonkarahisar, Diyarbakır, Eskişehir, Gaziantep, Kayseri, Kırşehir, Kocaeli, Manisa, Muğla, Niğde, Osmaniye, Trabzon ve Van illerimizden gelen siz kıymetli muhtarlarımızı misafir ediyoruz. 3’üncü yılını geride bıraktığımız muhtarlar toplantımızın ülkemiz, milletimiz ve elbette muhtarlarımız için hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni ediyorum.
Demokrasi piramidinin seçilmişler bakımından ilk basamağını teşkil eden muhtarlarımızla, zirvesini temsil eden Cumhurbaşkanlığı arasında tesis ettiğimiz şu sıkı bağın bundan sonra da aynı şeklide devam edeceğine inanıyorum.
Sizlerle yaptığımız toplantıların hayırlı bir sonucu da, muhtarlık müessesinin zaten hakkı olan bir konuma gelmesini sağlamaktır. Muhtarlarımızdan bizim kendilerine olan güvenimizi boşa çıkarmayarak, gayretleri ve ferasetleriyle bu konumu daha da güçlendirmelerini bekliyoruz.
Unutmayınız ki, 2019 yılındaki muhtarlık seçimleri her zamankinden çok daha farklı geçecektir. Muhtarlık kurumunun itibarının ve gücünün artmasına paralel şekilde bu görevlere daha çok kişi talip olacak, rekabet de kaliteyi yükseltecektir. Bunun için tüm muhtarlarımızın mahallelerine hizmet getirme, mahalle halkının gönlüne girme konusunda çok daha fazla çaba sarf etmesi gerekiyor.
Son muhtarlar toplantımızda ülkemizdeki tüm muhtarlıkların Hazine’nin tahsis edeceği araziler üzerinde valilik ve kaymakamlıklarımızın öncülüğünde kendi binalarına sahip olacakları müjdesini vermiştim. Böylece maaşlarının düzeltilesinden sigorta primlerine ve silah ruhsatlarına kadar her türlü sorunlarını çözdüğümüz muhtarlarımızın faaliyetlerini kurumsal hale getirme imkânı olacak. Muhtarlık bölgelerinin gözden geçirilerek mahalle ve köylerin hakiki anlamda yönetilebilir yerleşim birimleri haline dönüştürülmesiyle bu süreç çok daha anlamlı hale gelecektir. Ülkemizin bu önemli kurumunu daha da geliştirmek, güçlendirmek, bunun için de yoğun bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Kardeşlerim;
Türkiye her alanda büyüdükçe, güçlendikçe önümüze çıkan sıkıntıların, sorunların çapı da artıyor. Daha düne kadar ekonomik derinliği birkaç milyar dolardan ibaret olan, diplomatik derinliği kendi büyükelçiliklerinin kapısında biten, siyasi derinliği hükümetlerinin ömrü gibi birkaç ayla sınırlı olan bir ülkeydik. Kimsenin Türkiye’de kriz çıkarmak için uğraşmasına gerek yoktu, çünkü biz kendi başımıza yeteri kadar krizi musallat edebiliyorduk. Bu şekilde altın kıymetinde yıllarımız heba oldu gitti. Geçtiğimiz 15 yılda tüm sabotajlara, oyunlara, senaryolara, saldırılara rağmen büyük bir titizlikle koruduğumuz güven ve istikrar ortamı sayesinde bu kısır döngüyü hamdolsun kırmayı başardık.
Ekonomide ülkemizi 3,5 kat büyütürken, demokrasimizin standartlarını ileriye doğru götürürken, bölgesel ve küresel bir olarak da sürekli yükseldik. Geçtiğimiz 15 yılın ilk 10 yılındaki daha ziyade iç kaynaklı istikrarsızlık çıkarma gayretleri son 5 senede çok daha farklı bir görünüm kazanmaya başladı. Yıllar boyunca ülkemiz içinde örgütlenmiş ihanet odakları birbirinin ardı sıra harekete geçirildi.
Bu gayeyle FETÖ’nün emniyet, yargı, ordu, iş dünyası ve diğer alanlardaki tüm gücünü ve imkanlarını seferber ettiğini gördük. PKK’nın tarihinde olmadığı kadar yoğun ve cüretkar saldırılara giriştiğini, şehirlerimizi işgale yeltendiğini gördük. Sınırlarımızın yanı başında ortaya çıkan en büyük insanlık ve İslam düşmanı örgütü olan DEAŞ, bir yerlerden emir verilmişçesine ülkemize saldırmaya başladı. Pek çok uluslararası örgüt de aynı anda ve benzer argümanlarla ülkemiz aleyhinde bir hava oluşturuldu. Avrupa Birliği’nin verdiği tüm sözleri çiğnemek pahasına ülkemize cephe alması da aynı döneme denk geliyor.
Irak ve Suriye başta olmak üzere bölgemizde yaşanan insani krizlerin bir ucu hep gelip ülkemize dayandı, dayandırıldı. Bizim meşrebimizde, dostlarına, kardeşlerine, komşularına sırt dönmek yoktur. Bunun için oynanan oyunu görmemize rağmen, zulümden ve ölümden kaçan tüm kardeşlerimize sınırlarımızı ve kalbimizi açtık. Şartların normale dönmesi, bölgemizin huzura ve güvene kavuşması için çok bekledik. Fakat İslam adına Müslümanları katleden bir terör örgütü bahane edilerek, bir başka terör örgütünün bölgemizde palazlandırıldığını görünce artık daha fazla bekleme imkânımız kalmadı.
Türkiye’yi meşgul etmek, dikkatini ve enerjisini başka tarafa yöneltmek için kurulan tuzakları birer birer bozarken, asıl hedeflerimizden de kopmadık. Fırat Kalkanı Harekâtıyla DEAŞ ve bölücü terör örgütüne karşı ilk fiili müdahalemizi başlattık. 3 bine yakın DEAŞ’lıyı derdest ettik ve Rai, Cerablus, El Bab, 2 bin kilometrekarelik bu alanı kontrolümüz altına aldık ve 135 bin Türkiye’deki Suriye’den gelen mülteci kardeşlerimizin tekrar topraklarına dönmesini sağladık. Ve şimdi oraları ne yaptık? İmar ettik, hastanelerini, okullarını, altyapılarını vesaire imar ettik ve şimdi onlar kendi topraklarında yaşıyorlar, güvenliğini de Özgür Suriye Ordusu ve bizim askerimiz sağlıyor.
İşte şimdi de aynısını Afrin’de yapalım istedik. Şu anda Afrin Operasyonunun arkasında ne var? Afrin olayını çözeceğiz, İdlib’i aynı şeklide çözeceğiz ve mülteci kardeşlerimiz tekrar kendi topraklarına, kendi evlerine dönsün istiyoruz. 3,5 milyonu herhalde biz burada ilanihaye saklayacak halimiz yok, onlar da zaten bir an önce kendi topraklarına dönmek istiyorlar. Ha bir kısmı burada kalabilir, ayrı bir konu, ama bu gerçeği de görelim.
Ve bunun yanında Irak’ın kuzeyinde sahnelenen oyunu Tahran ve Bağdat yönetimleriyle birlikte bozduk. Bunu takiben, Rusya ve İran’la birlikte İdlib’de güvenli bölge oluşturulmasına yönelik adımları attık. Son olarak da, tamamen kendi inisiyatifimizle Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Operasyonunun düğmesine bastık. Bak Zeytin Dalı Operasyonu derken, bu sıradan aklımıza gelip de söylenen bir şey değil. Niye? Unutmayın, hani sure-i celilede, Rabbimiz, ‘zeytine yemin olsun ki, Tin’e yemin olsun ki buyuyor. Ve bu bölge adeta zeytinlerle dayalı-döşeli zengin bölgeler. Batman’daydım geçen hafta, Gaziantep’ten zeytin dallarıyla Batman’daki kardeşlerim beni karşıladılar. Ve biz de tabi o zeytin dallarıyla orada adeta kongre değil miting yaptık. Ve biz de onu söyledik, ‘zeytine yemin olsun ki Allah’ın izniyle bu işi bitireceğiz’ dedik.
Hamdolsun, askerlerimiz orada adeta destan yazıyorlar. Şu an itibarıyla bu sabah Genelkurmay’dan aldığımız rakam 1028 terörist etkisiz hale getirildi, üzerine üzerine gidiyoruz, gideceğiz. Niye? Şehitlerimizin kanını yerde bırakmayacağız. Hangi şehidimizin annesine, babasına, eşine telefon açıyorsam benden istedikleri, ‘bunların kökünü kazıyın, şehidimin kanını yerde bırakmayın.’ Bizim de onlara sözümüz var, bunu yapacağız. Her türlü olumsuzluğa, her türlü alçaklığa, her türlü riyakarlığa rağmen bölgeyi adım adım teröristlerden askerimiz, milletimiz, hep beraber temizliyoruz, bunu Bay Kemal’e rağmen temizliyoruz.
Ne diyor Beyefendi? ‘Afrin’e gitmeyin, fazla içerlere gitmeyin.’ Senden mi alacağız izni? Bize milletimizin emri var emri, biz milletimizin talimatını yerine getiriyoruz. Ona kalsa, ‘Esed’le masaya oturun da bu işi konuşun’ diyor. Yahu 1 milyon vatandaşını öldüren bir katille biz neyi konuşacağız? Siz, yeri gelir teröristlerle el ele, kol kola dolaşabilirsiniz, teröristlerle beraber kalkar Ankara’dan İstanbul’a yürüyebilirsiniz, adaletsiz bir adalet anlayışıyla yürüyüş yapabilirsiniz. Ama biz, terör örgütlerinin icazetiyle yola çıkanlarla beraber bugüne kadar yol yürümedik ve bundan sonra da yürümeyeceğiz.
Utanmadan, sıkılmadan bizim DEAŞ’la işbirliği yaptığımızı söylüyor. Bu ne biçim anlayıştır, ne biçim yaklaşımdır? Ama bunda yüz yok, bunda haysiyet yok, bunda onur yok. Ne zaman bunu ben ispata davet ettiysem hiçbir şeyi ispat etmemiştir ve hala da yerinde durmaktadır. Bununla ilgili de söylüyorum, AK Parti’nin DEAŞ’a destek olduğunu ispat et ben bu makamda durmam, bu görevden çekilirim. Ama sen bunu ispat edemediğin zaman çekilir misin? Çekilemez, hayatı yalan üzerine kurulu bu adamın.
DHKP-C’lilerle beraber yürüyen birisi; bunlardan bir şey olur mu? Rahat rahat da bunları kamufle edebiliyorlar, rahat rahat bunlarla yol yürüyebiliyorlar.
Ve kalkıyor bir kağıt gösteriyor, yahu senin bu kağıtlarına biz alıştık. Ve sağ olsun bazı televizyonlar da bizim DEAŞ’la ilgili bütün bu söylediklerimizi geçmişte hepsini açık, net ortaya koyuyorlar. Biz DEAŞ’la verdiğimiz mücadeleyi dünyada hiçbir ülke vermemiştir. DEAŞ’la ilgili olarak bizim Cerablus’ta, Rai’de, El Bab’da verdiğimiz mücadeleyi kimse vermedi. DEAŞ’ın şu anda tehdidi altında olan Bay Kemal, sen misin, biz miyiz?
Sana bir şey söyledim, hadi gel, şu YPG, PYD, PKK, bunların terör örgütü olduğunu ilan et, hepsini tek tek çık, şöyledir-böyledir yamalı bohça yapma, açık ve net konuş, ‘bunlar birer terör örgütüdür’ de. El Nusra terör örgütüdür dedin mi diyor. Ya ben bunların hepsini dedim, yine diyorum, El Nusra da bir terör örgütüdür diyorum. Sen, bak söyledim, ‘PYD terör örgütüdür, PKK, YPG bunlar terör örgütüdür’ de görelim, ‘DHKP-C terör örgütüdür’ de göreyim seni. Diyemezsin, çünkü gücünü onlardan alıyorsun, onların desteğiyle Hakkari’de miting yapacak kadar zavallısın sen; bize tarihi konuşturtma.
Ve biz girdiğimiz her mücadele, atlattığımız her badire, yaptığımız her operasyon, bize çok önemli tecrübeler kazandırıyor. Bak şimdi bu ara tweet’ler atıyorlar, neymiş o, biz Türkiye ve Türklük kavramına karşıymışız. Niye? Türk Tabipler Birliği’nin isminin oradan Türk’ün kaldırılmasını istediğimiz için. Evet, istiyoruz; niye? Çünkü Türk Tabipler Birliği denilen bu kuruluşun Türklükle alakası yok, Türk kavramına da layık olan bir yanı yok. Türkiye Barolar Birliğinin de Türkiye’ye layık olan hiçbir yanı yok.
Dolayısıyla bunlar ne hukuku, ne de tabipliği, hekimliği kendi saltanatları altına alamazlar. Şimdi çıkarılacak olan kanunlarla, çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu kararıyla bu ülkede tüm hukukçular, tüm doktorlar kendi derneklerini, vakıflarını rahatlıkla kurabilecekler ve bunlara da kaynağında para ödemesi diye bir şey yapmayacaklar, bunların hepsi bitecek. Ondan tutuştular. Şimdi de kalkıp tweet’lerle bizi güya, yavuz hırsız ev sahibini bastırır ya, bunlar da şimdi bu şekilde ev sahibini bastırmaya kalkıyorlar. Kullanamayacaksınız artık, ne Türk kavramını, ne de Türkiye ismini kullanamayacaksınız, onu layık olanlar kullanacak.
Zeytin Dalı Operasyonunda da pek çok gerçeği farklı boyutlarıyla görme imkanı bulduk. Bu doğrultuda süratle eksiklerimizi tamamlayarak, kendimizi yenileyerek, ihtiyaçlarımızı gidererek yolumuza devam ediyoruz. Verdiğimiz her şehidimiz, hastaneye kaldırdığımız her gazimiz tabi ki yüreğimizi yakıyor. Ama biliyoruz ki, ecdadımız bu toprakları kanla yoğurarak vatan yaptı. Ne diyor şair: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Ttoprak eğer uğurunda ölen varsa vatandır.” Ve şairimizin dediği gibi;
“Hadi yavrum, ben seni bugün için doğurdum,
Hamurunu yiğitlik duygusuyla yoğurdum.
Türk evladı odur ki, yurdu olağan toprağa,
Ana ırzı bilerek yad ayağı bastırtmaz.
Bir yabancı bayrağı ezan sesi duyulan
Hiçbir yere astırtmaz
Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım,
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım.
Hadi yavrum hadi git, ya gazi ol ya şehit.”
Evet, bugün de ezan sesi duyulan hiçbir yere yabancı bayrak asılmasın diye mücadele ediyoruz. İstiklalimiz ve istikbalimiz tehlikedeyse, bize düşen yeniden bu toprakları kanla yoğurarak vatanımız olduğunu tescil ettirmektir.
Şehit yakınlarımızla her fırsatta görüşüyorum, onların metaneti, onların dik duruşu, cesareti, kararlılığı mücadele azmimizi daha da biliyor. Bu vesileyle tüm şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı, gazilerimize sağlık ve esenlikler diliyorum.
Kardeşlerim;
Türkiye’nin bölgede uygulamaya başladığı aktif politika içeride ve dışarıda pek çoklarını rahatsız ediyor. İçeride artık gafleti geçip ihanet boyutlarına varan tavırları sizler de görüyorsunuz, takip ediyorsunuz. Bunların içinde ülkemiz bir başka devletle savaşa girse safının karşı taraf olacağını söyleyeninden ezanlarımızdan rahatsız olanına, hatta şehitlerimize hakaret edenine kadar ne ararsanız var. Bunları CHP’nin içerisinde görebilirsiniz, genel başkan yardımcılarında, sözcülerinden vesaire, bunların hep görürsünüz, var. Hatta sırf Türkiye düşmanlarına malzeme vermek için yurt içinde ve dışındaki operasyonlarımızda sivillerin hedef alındığı iftirasını atabilecek kadar alçalanlara, muvazeneyi kaybedenlere rastladık.
Avrupa Parlamentosu’nda görüyorsunuz işte bazıları paçavraları boyunlarına asmışlar, kimin paçavraları bunlar? PKK’nın. Kimin? Terörist başının. Bunlarla, Avrupa Birliği, ki biliyorsunuz PKK’yı terör örgütü ilan etmiştir, terör örgütü ilan ettiği halde bunların paçavrasını nasıl oluyor da bunlar boyunlarına sarıyorlar? Çünkü dürüst değiller, samimi değiller ve bunlarla beraber hareket edenler, onlar da aynı. Biz bunlara hiçbir zaman aldanmayacağız ve onları da hiçbir zaman samimi bulmadığımızı kendilerine yüzüne yüzüne vuracağız.
Bugün ülkemizde hala ‘bizim Afrin’de ne işimiz var’ diyebilen bir zihniyetin olması, kim olduğunu anlıyorsunuz, gerçekten üzüntü vericidir. Sokaktaki vatandaşımızın çok iyi anladığı, çok iyi tespit ettiği, çok iyi gördüğü bir gerçeği anlayamayan güya siyasetçi, güya aydın, akademisyen, sanatçı kisveli herkese yazıklar olsun diyorum. Aslında söylenecek çok şey var da milletimizin canını sıkmamak, güvenlik güçlerimizin moralini bozmamak için bu konuları çok da fazla gündeme getirmek istemiyorum. PKK’ya, PYD’ye, YPG’ye ‘terör örgütü’ demeye dili varmayan veya bunu kerhen zikredenlere milletimizin ilk fırsatta söyleyecek bir çift sözü elbette olacaktır. Biz siyasetçi olarak, Hükümet olarak, devlet olarak bunların hakkında gerekenleri zaten yapıyoruz, yapacağız.
İçeridekiler bunu yapar da, eloğlu boş durur mu? Bizden Suriye topraklarından bir an önce çıkmamızı isteyenler olduğunu duyuyoruz, görüyoruz. Bunu duyan da sanır ki, Suriye’de her şey güllük gülistanlık, sadece Türkiye’nin varlığı işi bozuyor. Bunların mantığına göre, PKK Suriye’de olabilir, DEAŞ Suriye’de olabilir, Amerika Suriye’de olabilir, Rusya Suriye’de olabilir, İran Suriye’de olabilir, Fransa, İngiltere ve daha nice ülke çeşitli görüntü ve bahaneler altında Suriye’de olabilir. İsrail canı istediği zaman Suriye’de operasyon yapabilir. Ama Türkiye, 911 kilometre sınırının bulunduğu Suriye’de olamaz. Var mı 25 kuruşa simit? Ama Türkiye sadece son birkaç ayda bine yakın roketin ve bombanın ülkesine yöneltildiği Suriye topraklarına ayak basamaz ha? 700’ü aşkın taciz atışı yaptılar ve 100’e yakın kardeşimiz şehit oldu, ha biz hala seyredeceğiz, devam edin diyeceğiz. Türkiye bizzat kendi ağızlarıyla ikrar ettikleri şekilde tamamı da ülkemize saldırmak için özel olarak eğitilip teçhiz edilmiş 30 bin kişilik terörist ordusunun kurulduğu Suriye’ye yönünü dahi dönemez ha? Hasbin Allah. 13-14 yaşındaki çocukları eğitip bunları savaş meydanına gönderiyorlar. Bazen sözün bittiği yer vardır ya, işte bu konu da öyle bir şey.
Yaşadığımız süreç, zaten bildiğimiz bir gerçeği sahada attığımız her adım da bir kez gösteriyor. Normalde birbirleriyle can düşmanı olanlar, söz konusu Türkiye ise hemen ittifak içine giriyorlar, hemen gizli veya açık ortaklıklar kurabiliyorlar. Bugün Türkiye yaptığı her şeyi tamamen veya kısmen diğer tüm güçlere rağmen yapıyor. Bugün Türkiye sadece ve sadece milletimizin cesareti, kararlılığı, dirayeti ve dostlarımızın dualarıyla ayakta duruyor. Eğer bunlara kalsa, inanın bize yağmurlu havada bir bardak su bile vermeyecekler; öylesine ülkemize ve milletimize karşı husumet içindeler.
Dün Dışişleri Bakanımı İran’a göndermiştim, görüş, gel. Bu sabah Sayın Putin’le etraflı bir görüşme yaptım ve o da, ‘ben de ilgili bakanıma, genelkurmay başkanıma talimat vereceğim, siz de talimat verin, hemen görüşmeler yapılsın’ dendi. Şimdi gönümüzdeki hafta başında Amerika’dan Dışişleri Bakanı ve yanında Güvenlik Müsteşarı, onlar gelecekler, onlarla burada görüşmeler yapılacak, yoğun bir şekilde bu süreci devam ettiriyoruz. Çünkü Türkiye olarak biz burada kendi göbeğimiz kendimiz kesmeye mecburuz, bunun başka çıkar yolu yok.
Suriye’nin de, Irak’ın da, gönül coğrafyamızdaki diğer yerlerin de bizim için kendi vatan topraklarımızdan bir farkı olmadığını her fırsatta söylüyoruz. Bizim için şu anda Suriye halkı önemli, Esed değil, çünkü Esed burada terör estirmiştir, devlet terörü estirmiştir ve bunca insanın ölümüne neden olmuştur, hala da öldürmeye devam etmektedir. Ve bizim derdimiz, 3,5 milyon Suriyeli kardeşimizin, ‘bir an önce evlerimize dönmek istiyoruz, topraklarımıza dönmek istiyoruz’ diyen bu kardeşlerimizin, evlerine, topraklarına dönmelerini sağlamaktır. Samimi olanlar buyursunlar beraberce her türlü burada hizmeti yapalım.
Suriye’de ve Irak’ta bu ülkelere ve halklarına karşı kurulan her tezgah Türkiye’ye karşı kurulmuş demektir. Bir asır önce gözyaşları içinde çekildiğimiz bu toprakları yüreğimizden sildiğimizi sananlar yanılıyorlar, bunu da böyle bilmeleri lazım. Zaten öyle olmadığını bildikleri için hepimizi birden hedef alıyorlar. Dün bizi lime lime ederek yok ettiklerini sananlara yeniden dirilişin nasıl olduğunu göstermezsek, ecdadımıza da, evlatlarımıza da mahcup oluruz. Hamdolsun, milletimiz bu büyük oyunun, üzerimizdeki bu büyük sorumluluğun farkındadır.
Kardeşlerim;
Yıllarca başkalarının ağzına baktığımız için, siyasi olarak, ekonomik olarak, kültürel olarak, askeri olarak hep kilitlendik kaldık, ileriye doğru bir adım atamadık. Her şeye ve herkese rağmen atılmış olan kimi adımların önü de bu şekilde kesildi. Kendi uçağımızı, kendi otomobilimizi yapmaktan kendi silahımızı üretmeye kadar pek çok girişim sinsice engellendi. Bu konuda siyasetçisinden bürokratına, askerinden akademisyenine kadar herkesin suçu vardır, günahı vardır, sorumluluğu vardır. Bugün pek çok konuda adeta sıfırdan başlayarak kendimize yeni bir savunma sanayi inşa etmeye çalışıyoruz. Hala önümüze öyle engeller çıkıyor, öyle aldatmalarla karşılaşıyoruz ki, inanın bana insanın yüreği yanıyor. Ama Allah’ın izni, milletimizin desteğiyle bu meselenin de üstesinden geleceğiz.
Önemli projeleri bizzat takip ediyorum. Pek çok projede sabotajları, engelleme çalışmalarını, göz boyama taktiklerini birer birer aşarak neticeye doğru yaklaşıyoruz. Eskilerin güzel bir sözü var;’ya bir yol bulacağız, ya bir yol yapacağız.’ Başka bu işin çıkışı yok. Hiçbir engel Türkiye’nin, Türk milletinin iradesinden daha büyük değildir, öyle mi?
Mademki bizi bu noktaya getirdiler, öyleyse bundan sonrasını kendileri bilirler. Düşünün, terör örgütü DEAŞ dediler, ona karşı mücadele dediler, mücadeleyi kimle beraber yaptılar? Bir başka terör örgütü PYD, YPG, onlarla yaptılar. ‘Gel bizimle beraber yap.’ ‘Biz sizin generallerin söylediklerini uygun bulmadık’ dediler. Ha bizimkileri uygun bulmamış, kendi generallerinkini uygun bulmuş. ‘Bak sizinkiler doğru söylemiyor, bu bölgeyi biz tanırız, buraları biz biliriz. Dolayısıyla kim kimdir, bunları biz biliriz. Terörist, teröristle yok edilmez, yanlış yapıyorsunuz Sayın Trump’ dedim kendisine. Ama maalesef o yine onlara baktı. ‘Peki, siz yolunuza, biz yolumuza’ dedik.
Bu milletin yüreğini ve bileğini ortaya koyduğunda neleri başarabileceklerini görecekler. Şu ana kadar yaptıklarımız daha ısınma turları bile sayılmaz. Asıl büyük hamlelerimizi, asıl büyük ataklarımızı inşallah önümüzdeki dönemde gerçekleştireceğiz. Bu bakımdan 2019 kritik bir tarihtir, bunu böyle bilin. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin resmen ve tüm unsurlarıyla devreye girmesinin ardından artık bu ülkeye operasyon çekmek öyle kolay kolay olmayacaktır; bu da böyle biline. Herkesin bir hesabı olabilir, ama en büyük hesap sahibi Allah’tır; bu da böyle biline. Biz Rabbine ram olmuş insanlar olarak işte bu büyük hesaba tabiyiz.
Şöyle bir insanlık tarihine bakarsanız, imanlı bir yürekten, asil bir ruhtan daha büyük bir ordu, daha büyük bir silah, daha büyük bir güç olmadığını görürsünüz. Operasyona giden askerlerimizle, orada çarpışan yiğitlerimizle yapılan röportajları televizyonlarda izliyorsunuz değil mi? Ne diyorlar? ‘Hedef Kızılelma.’ Kızılelma, elma ağacı değil ha, kırmızı elma da değil ha… Onun anlamı çok ama çok büyük. O i’lay-ı kelimetullah’tır, çok önemli. O, gidebileceğin noktanın sonsuzudur, gidersin bitmez, yol sonsuza dek devam eder.
Soruyorum şimdi sizlere; bizim Mehmetçiğimizden daha imanlı, daha inançlı, daha büyük bir asker dünyada var mı? Şahsen ben görmedim, duymadım. Rabbim ülkelerini, milletlerini, devletlerini, ezanlarını, bayraklarını, kardeşlerini savunmak için canları pahasına mücadele yürüten Mehmetçiklerimizi korusun, esirgesin. Rabbim ordumuza, askerimize, vatanları için çarpışan kardeşlerimize en kısa zamanda zaferi nasip etsin. Ayette öyle demiyor mu? Rabbimiz ne buyuruyor, “Müminlere müjdele, fetih yakındır. Allah’ın yardımı yakındır” diyor, inşallah bu da yakın, inşallah. Bu dualarımıza İstiklal Marşı şairimiz Akif’in mısralarıyla amin diyelim:
“Yılmam ölümden, yaradan, askerim
Orduma 'Gazi' dedi Peygamber'im
Bir dileğim var ölürüm isterim
Yurduma tek düşman ayak basmasın.
Amin desin hep birden yiğitler
Allahu ekber gökten şehitler
Amin! Amin! Allahu ekber.”
Kardeşlerim;
Biz kimin ne dediğine değil önce Allah’ın, sonra milletimizin ne dediğine bakarak yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Suriye sınırımızın tamamını teröristlerden arındıracağız. Irak’tan bize yönelen terör tehdidini ortadan kaldırana kadar, orada da ne gerekiyorsa
yapacağız. Sınırlarımız içinde sonuncu terörist de imha edilene kadar mücadeleyi sürdüreceğiz. Askerimizin eğitiminden silahına kadar ülke savunması için gereken her türlü projeyi hayata geçireceğiz. Sadece bununla da kalmayacağız, ekonomide, büyümede, ihracatta,
yatırımlarda, istihdamda, büyük projelerden esnaf ve sanatkarımızı güçlendirmeye kadar her alanda hedeflerimizi adım adım gerçekleştireceğiz.
İşte bakın 20 gün oldu, bu mücadele devam ediyor mu? Ediyor. Ne dedi bu alçaklar? ‘Ekonomi darbe yer, ekonomi geriler’; şöyle olur-böyle olur, ne oldu? Evvel Allah aynen devam ediyor. İşin bereketi burada… ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’; işte biz ona çalışıyoruz. Ülkemizdeki tüm garipleri, kimsesizleri, yoksulları, ihtiyaç sahiplerini kucaklayacak şekilde sosyal yardım ağımızı genişleteceğiz. Bizim ne kardeşlerimiz var, bizim ne milletimiz var, ne bacılarımız var yahu… Hepsi birden bakıyorsunuz sofrayı sermişler orada hazırlıkları yapıyorlar. Kimisi sarma sarıyor, kimisi dolma dolduruyor, kimisi bakıyorsunuz çiğköfte hazırlıyor, kimisi şu, kimisi bu... Ne yapıyorsun? ‘Mehmetçiğe götürüyoruz.’ Böyle bir dayanışma olur mu, böyle bir ruh olur mu? Ha Türk milletinde olur.
Ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline getirmekle kalmayacak, 2053 ve 2071 vizyonlarımızla inşallah, büyük Türkiye için, güçlü Türkiye için, lider Türkiye için gece-gündüz çalışacağız. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.
Bu duygularla bir kez daha Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, bu gazi mekanı teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum. Mahallelerinizdeki, köylerinizdeki kardeşlerime en kalbi muhabbetlerimi, selamlarımı iletmenizi rica ediyorum. Biraz sonra yemekte tekrar bir arada olacağız. Şimdilik sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor, Allah yar ve yardımcımız olsun diyorum. Kalın sağlıcakla.