D-8 Zirvesinde Yaptıkları Konuşma

20.10.2017

Bismillahirrahmanirrahim.

Saygıdeğer devlet ve hükümet başkanları,

Değerli bakanlar,
Sayın Genel Sekreter,

Uluslararası kuruluşların kıymetli temsilcileri;

D-8 Gelişen Ülkeler Teşkilatının 9. Zirve Toplantısını açarken hepinizi en kalbi muhabbetlerimle selamlıyorum. Esselamu aleyküm ve rahmetullahi veberekatuhu.

Tüm misafirlerimize Türkiye’ye ve İstanbul’umuza hoş geldiniz diyorum. Üç kıtada temsil edilen D-8 Teşkilatının 7 saygın üyesini; kıtaları, kültürleri, gönülleri birleştiren yedi tepeli güzel İstanbul’umuzda misafir etmekten büyük bahtiyarlık duyuyorum.

Sözlerimin hemen başında 1997 yılının kasvetli atmosferinde D-8’in kuruluşuna liderlik eden merhum Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle, tazimle yâd ediyor, Rabbim mekânını Cennet eylesin diyorum. Geride bıraktığımız 20 sene içinde D-8’e hizmet etmiş, kuruluşun büyümesi, güçlenmesi için gayret göstermiş tüm dostlarımıza da şükranlarımı sunuyorum.

Ülkemiz ve D-8 için son derece anlamlı bu yıldönümü vesilesiyle aramızda bulunan siz değerli kardeşlerime ve misafirlerimize ayrıca teşekkür ediyorum.

Küresel ve bölgesel gelişmeler bağlamında oldukça sancılı bir dönemde icra ettiğimiz toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. İnşallah bugün hep birlikte gündemimizdeki başlıkları ele alacak, geçmişin muhasebesi yanında geleceğin yol haritasını da birlikte çıkaracağız. Niyetimiz hayır, inşallah akıbetimiz de hayır olacaktır. Allah’tan yolumuzu, bahtımızı açık etmesini, gayretlerimizi hayra tebdil etmesini niyaz ediyorum.

Aziz kardeşlerim;

Bundan 20 sene önce D-8 Teşkilatının hangi temel ilkeler ve değerler üzerine inşa edildiğini eminim sizler de çok iyi hatırlıyorsunuz. Bu ilkeler aynı zamanda D-8’in bayrağında yer alan 6 yıldızda da temsil ediliyor. Örgütü kurarken savaş yerine barış, çatışma yerine diyalog, çifte standart yerine adalet ve kalkınma olsun demiştik. Üstünlük kavramının yerine eşitliğin, sömürünün yerine paylaşımın, baskı ve tahakkümün yerine insan haklarının, özgürlüğün ve demokrasinin hâkim olmasını tahayyül etmiştik.

Geride bıraktığımız 20 yıl zarfında dünyada meydana gelen gelişmeler, o zamanki endişelerimizin ne kadar haklı olduğunu bugün bize gösteriyor.

Son yıllarda savaşların, terör eylemlerinin, ekonomik kriz ve doğal felaketlerin ne denli büyük yaralar açtığına hep beraber şahit olduk. Afganistan’dan Irak’a, Libya’dan Suriye’ye, Arakan’dan Endonezya’ya, Nijerya’ya kadar kardeşlerimizin, dostlarımızın yaşadıkları ıstıraba bizzat şahitlik ettik. İkinci Dünya Savaşı akabinde kurulan, soğuk savaş sonrasında ise tahkim edilen mevcut küresel sistem, çıkarları garanti altına alınmış bir avuç mutlu azınlık dışında hiç kimseyi tatmin etmedi. Neredeyse her 10 yılda bir tekrarlanan ekonomik krizlerle bugünlere geldik.

Bu kadar üretimin olduğu, bu kadar zenginliğin olduğu bir dünyada halen Afrika’daki kardeşlerimiz en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor. Küresel adaletsizlik azalmak yerine daha da arttı. Terör tehdidinin sınır, mesafe tanımadan yaygınlaştığı, buna rağmen ‘iyi terörist, kötü terörist’ ayrımına gidildiği sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz.

Bunun yanında birileri kasıtlı bir şekilde İslam’la terörizmi, Müslümanlarla teröristi özdeşleştirmeye çalışıyor. Boko Haram gibi, DEAŞ, FETÖ, Eş Şebab gibi katil sürülerinin işlediği cinayetleri İslam düşmanlıklarına malzeme yapıyorlar.

Göç ve mülteci meselesi üzerinden rengi, dili, dini, etnik kimliği farklı olan herkes ötekileştiriliyor. Saldırıların, ayrımcı politikaların hedefi oluyor. Akdeniz’i büyük bir mülteci kabristanına döndüren çaresizliğe, açlık ve yoksulluğa dur demek yerine, düzensiz göçle mücadele için botların batırılmasından, insanların ölüme terk edilmesinden bahsediliyor.

Kardeşlerim, bu tablonun bize verdiği ders şudur: D-8’in ilkelerine ve savunduğu değerlere olan ihtiyaç, bırakın azalmayı, daha da artmıştır. Zira D-8, salt çıkarlar etrafında buluşan bir ülkeler topluluğu değil bunun çok daha ötesinde adil, huzurlu ve istikrarlı bir dünya talebinin mücessem halidir.

Bizler D-8 üyeleri olarak dünyada pek az ülkeye nasip olan coğrafi ayrıcalıklara sahibiz. Üç kıtaya hakim durumdayız. Zengin doğal kaynaklarımız, hepsinden önemlisi dünyanın yaklaşık yedide 1’ini teşkil eden genç ve dinamik bir nüfusumuz var. D-8’i kurduğumuzda 1820 dolar olan kişi başına düşen milli gelir ortalamamız, hamdolsun bugün 4500 doları aştı. Tabii ki yeterli değil, bunun çok daha ilerilere gitmesi gerekir. Yıllık ortalama büyüme oranımız birçok Batılı ülkenin üzerinde yüzde 6’lar düzeyinde seyrediyor. Ticaretten tarım ve sanayiye, turizmden enerji ve ulaştırmaya kadar birçok alanda sektörel bazda işbirliklerimiz bulunuyor.

Ancak potansiyelimizi tam anlamıyla harekete geçirme noktasında sıkıntılar yaşıyoruz. Ticaretin kolaylaştırılması bağlamında vize kolaylığı, gümrük ve tercihli ticaret anlaşmalarının imzalanıp yürürlüğe girmesine büyük önem veriyoruz. İnşallah bu anlaşmaların tüm üye devletler tarafından onaylanması ve uygulanması halinde şu an 100 milyar dolar civarında seyreden D-8 içi ticaret hacmimizin 500 milyar doların üzerine çıkacağına inanıyorum. Toplam ekonomik büyüklüğümüzün 3 trilyon 770 milyar dolar, nüfusumuzun 1,1 milyar olduğunu düşündüğümüzde bu seviyelerin bile bizim için yeterli olmadığı ortadadır.

Savunma sanayi başta olmak üzere, birçok alanda ortak üretim projelerine girebiliriz. İyi tarım uygulamalarından temiz enerjiye, ulaştırmadan çevreye, eğitime kadar birçok alanda geniş bir işbirliği potansiyelimiz bulunuyor. Bunun için eksiklerimizi görmeli, günün ihtiyaçlarına göre kendimizi yenilemeli, karar alma süreçlerini hızlandıracak adımlar atmalıyız.

Her şeyin değiştiği bir dünyada D-8’in aynı kalması, hatta yerinde sayması asla kabul edilemez. Teşkilatımızı yeni üyelerle, yeni ortaklarla tahkim etmemiz gerektiğine inanıyorum. Genişlemeden korkmanın hiçbir anlamı yok, burada rahat olmalıyız. Karar alma mekanizmalarımızda oybirliği yerine nitelikli çoğunluk gibi imkânlardan istifade edebilmeliyiz. Zira oybirliğiyle çalışma mekanizması çoğu zaman tıkanacaktır. Eğer burada nitelikli çoğunluk getirirsek, inanıyorum ki karar alma süreci hızlanacaktır. Mevcut sistem tıkanıklıklara, zaman ve enerji israfına sebep oluyor. Eğer proje destek fonunu bir an önce hayata geçirebilirsek D-8’i daha etkin, verimli ve proje odaklı bir örgüt haline getirebiliriz.

Ülkelerimiz arasındaki ticarette artık milli para birimlerimizi kullanmanın yolunu açabildiğimiz takdirde D-8 tarihinde bir devrime imza atmış olacağız. Kur baskısı altında ekonomimizi eritmeye gerek yok. Dolar baskısı altında eritmeye gerek yok, avro baskısı altında eritmeye gerek yok. Biz yerli, milli paralarla bu ticaretimizi yaptığımız takdirde inanıyorum ki buradan ülkelerimiz ciddi manada da kazanacaktır. Dönem Başkanlığımız sırasında bu amaçla diyoruz ki, bir takas odası kurulması için merkez bankalarımızı bir araya getirelim.

D-8 ülkeleri olarak toplantılara katılım düzeylerini artırmalı, özel sektör kuruluşlarını da bu çalışmalara dahil etmeliyiz. Cumhurbaşkanları olarak D-8 Liderler Zirvesinin önemi iyi kavranmalı. Hepimiz D-8’e sahip çıkmalı, daha etkin, daha verimli, daha güçlü olması için azami gayret göstermeliyiz.

Bu düşüncelerle sözlerime son verirken D-8’in Dönem Başkanlığını şimdiye kadar başarıyla ve sabırla yürüten Pakistan’a teşekkür ediyorum. Sayın Genel Sekreter Musavi’yi ve şahsında tüm personelini tebrik ediyor, bugün aramızda bulunan örgütün müstakbel Genel Sekreteri Sayın Cafer Kuşari’ye Rabbimden muvaffakiyetler diliyorum.

Katılımlarınız için her birinize teşekkür ediyor, heyetinizi bir kez daha şahsım, milletim adına muhabbetle selamlıyorum.