Kıymetli sivil toplum önderleri,
Değerli kardeşlerim,
Saygıdeğer misafirler,
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle, hasretle selamlıyorum.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizden gelen siz kıymetli kanaat önderlerimizi ağırlamaktan büyük memnuniyet duyuyorum.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, milletin evini, bu gazi mekânı teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Bugün, sizlerle istişare etmek, hasret gidermek amacıyla birlikteyiz.
Gerek şehirler yaptığımız ziyaretler sırasında, gerekse Ankara’da çeşitli vesilelerle bölgedeki kardeşlerimizle bir araya geliyoruz.
Bu tür buluşmalarda, hem kendi görüşlerimizi ifade etme imkânı buluyor, hem de sizlerin düşüncelerini, değerlendirmelerini öğrenme fırsatı yakalıyoruz. Böylece geleceğe yönelik istikamet belirlemede kendi hatlarımızı tayin ediyoruz.
Bugüne kadar ülkemizin hemen hemen tüm kritik karar süreçlerinde sizlerle zaman zaman bir araya geldik.
Birlikte tespit ettiğimiz hedefler doğrultusunda, sizlerin katkılarını, desteklerini alarak yolumuza devam ettik.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “İstihare eden yanılmaz, istişâre eden pişman olmaz, iktisâd eden de yoksul olmaz” buyuruyor.
Hamdolsun milletimizle, onun temsilcileri olarak gördüğümüz kanaat önderlerimizle istişare ettiğimiz hiçbir konuda bizler de nedamet yaşamadık, herhangi bir pişmanlık duymadık.
Ülkemizde ve bölgemizde çok önemli hadiselerin yaşandığı hassas bir dönemde bir kez daha sizlerle birlikte istişare etme ihtiyacı duyduk.
Bugün sizlerle yapacağımız fikir teatisinin, önümüze yeni ufuklar açmasını, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını, Allah’tan niyaz ediyorum.
Aziz kardeşlerim…
İçinde bulunduğumuz kadim coğrafya gerçekten de sancılı, çalkantılı ve meşakkatli bir dönemden geçiyor.
Kartların yeniden karıldığı, haritaların yeniden masaya konulduğu bir sürecin içindeyiz.
Geçtiğimiz asırda olduğu gibi, bu dönemin parolası da “böl, parçala ve yönet, hatta yut”
Küresel sömürge odaklarının yıllardır el attıkları her yerde başarıyla uyguladıkları bu taktik, bir kez daha bölgemizde tedavüle sokulmuştur.
Suriye’nin kuzeyinde, hemen yanı başımızda, tüm ikazlarımıza ve itirazlarımıza rağmen oluşturulmaya çalışılan terör kantonları, bu karanlık projenin bir parçasıdır.
Aynı şekilde Yemen’den Libya’ya kadar birçok yerde, aynı plan farklı istismar araçları üzerinden hayata geçirilmek isteniyor.
Bakınız bundan bir asır önce, dönemin sömürgecileri, Osmanlı Devletini kolay yutulan parça haline getirmek için “ulusçuluk” kartını açmışlardır.
Günümüzde de aynı aktörler tüm bölgeyi “etnik ve mezhebi taassup” üzerinden dizayn etmeye çalışıyorlar.
Figüranlar değişmekle, babaların yerini oğullar, zalimlerin yerini başka zalimler almakla beraber, senaryo hep aynı kalıyor.
Her zaman yaptıkları gibi bugün de birilerinin kulağına, hoşlarına gidecek teklifler fısıldanıyor, ama dışarıya karşı başka şeyler söyleniyor.
Ama bu sözler hiçbir zaman tutulmamış, hayaller hiçbir zaman gerçeğe dönüşmemiştir.
Tahrip edilen kardeşlik, güven, huzur ikliminin yerine barışın, esenliğin, güvenliğin konulduğu da asla vaki değildir.
Yaşanan kaosun ardından elde kalan tablo, senaryonun asıl sahipleri dışında hiç kimseye mutluluk ve refah getirmemiştir. Uğruna ihanetlerin sergilendiği hevesler kursaklarda kalırken, ortaya çıkan parçalanmışlık, sınırları çizenler dışında hiç kimseye kazanç sağlamamıştır.
Aradan geçen onca süreye rağmen, komşular arasındaki güvensizlikler, çekişmeler, iç savaşlar, sefalet ve daha nice sorunlar bölgenin yakasını bırakmamıştır.
Bölgemizde bir türlü kapanmayan yaraların esas sebebi işte budur.
Unutmayalım ki tarih, bir ibret vesikası olduğu kadar aynı zamanda istikbalin de pusulasıdır.
İstiklal Şairimiz Mehmet Akif’in dediği gibi;
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Evet, tarih ibret almayanlar için tekerrür eder.
Bunun için bizim tüm imkânlarımızla geçmişteki hataların tekrarlanmaması için gayret göstermemiz gerekiyor.
Değerli kardeşlerim…
Bölgemize yönelik bu kanlı senaryonun önündeki en büyük engel hiç şüphesiz Türkiye’dir.
Bu oyunun başarılı olabilmesi, ancak Türkiye’nin zayıflamasına, tökezlemesine ve düşmesine bağlıdır.
Çünkü güçlü Türkiye, bölgesel huzur ve istikrarın güvencesi demektir.
Dış politikada etkin Türkiye, kurulan tezgâhı sahiplerinin başına geçiren ülke demektir.
Ekonomik bakımından kendi ayakları üzerinde duran Türkiye, aynı zamanda tüm kardeş ve dostlarının da aydınlık geleceğinin müjdecisi demektir.
Bunun için, ülkemiz içeriden ve dışarıdan kuşatılmaya çalışılıyor.
Biz, ülkemize çizilen sınırlara eyvallah demediğimiz, gücümüzü sadece milletimizden aldığımız, bu güvenle üzerimize giydirilmeye çalışılan deli gömleğini yırtıp attığımız için hedef alınıyoruz.
Gezi olayları, 17- 25 Aralık yargı-emniyet darbesi, bölücü örgütün çukur eylemleri ve son olarak 15 Temmuz hain kalkışması, Türkiye’nin önünü kesme planının farklı kesimler eliyle yürütülen safhalarından ibarettir.
Evet, işte buyurun 15 Temmuz darbe girişiminin bir kısım failleriyle ilgili mahkeme kararını dün açıkladı. Bu dünya, etme bulma dünyasıdır. Samimi olmazsan, dürüst olmazsan bunun cezasını ama bu dünyada, ama ebedi âlemde muhakkak çekeceksin. Bunlar samimi değil, dürüst değil. Bu ülkeyi parçalamak, bölmek için bu adımları attılar. Mücadelemizi de sonuna kadar devam ettireceğiz, hukuk yoluyla her türlü adımı atacağız.
Suriye’de ve Irak’ta oynanan bölme, parçalama, etnik ve mezhebi kışkırtma oyunlarının amacı, Türkiye’yi güneyden kuşatmaktır.
Bu kuşatma faaliyeti sadece fiziki sınırlarımızdan ibaret de değildir.
Burada ülkemizin içini de kapsayan büyük bir oyundan bahsediyorum.
Allah’ın izni, milletimizin dirayetiyle, diğer saldırıları nasıl boşa çıkardıysak, bu oyunu da bozacağız, hiç şüphem yok.
Bölgemizde iç çatışmaların, acıların, gözyaşlarının hiç dinmediği yerlere bir bakın…
Hiçbiri de Türkiye’den daha güçlü değildi…
Hiçbiri de Türkiye’den daha büyük değildi…
Hiçbiri de Türkiye’den daha zengin değildi…
Tek parçayken bile istikrarı ve huzuru yakalayamamış bu bölgelerin, şimdi paramparça bir haldeyken çok daha iyi hale geleceğini beklemek, akıl karı değildir.
Çünkü bizim gücümüz tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diye ifade ettiğimiz sağlam temellerimizden kaynaklanıyor.
Bu temellerden tek birine bile halel gelmesine izin vermeyeceğimiz gibi, hiçbir vatandaşımızın bunlardan tek biriyle dahi irtibatını koparmasına veya zayıflatmasına rıza gösteremeyiz.
Hep söylediğimiz gibi, bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız, budur bizim çıkış yolumuz.
Değerli kardeşlerim…
Bugün sizlerle açık yüreklilikle konuşacağım, gizli saklı bir şey olmayacak.
Birileri “çocukluk düşlerini” gerçekleştirecek diye tüm bölgemizin ve ülkemizin güvenliğinin tehlikeye atılmasına müsaade edemeyiz.
16 yaşında benim hayallerim vardı, işte şimdi o hayallerimi gerçekleştirdim, bundan sonrası beni çok da ilgilendirmiyor havasına girmek kuru hayaldi.
Şunu özellikle bilmenizi istiyorum: Referandum denilen olay bir sebeptir ama netice değildir. Netice bundan sonrasıdır. Burada iş bitmemiştir, sadece başlamıştır. Bir tarafında İran, Kuzeyinde Türkiye, Güneyinde ülke Irak Yönetimi, Batısında Suriye… Ne yapacaksın, nereye gideceksin, nasıl çıkacaksın? Buyurun, şimdi bütün hava sahaları da kapatılacak. Uçuşlar zaten yasaklandı, hava sahaları da kapatılacak. Kim gelecek, nasıl gideceksin? Yakında sınırlar da kapatılacak. Nasıl girişini, çıkışını yapacaksın? Bir devleti yöneten bu şeyleri böyle çocukça değerlendirir mi? Devlet yönetiyorsun! Eyalet devleti de olsa, eyalet yönetimi de olsa, bu bir yönetim. Duygusal olarak kendini tatmin etmek için böyle bir adım atılır mı? Senin yanı başında 350 kilometre Türkiye var. Memurunun maaşını ödeyemiyordun, bize geldin. Başbakanlığım dönemimde kendisine 2 milyar dolar kredi açtık, memurunun maaşını ödesin diye. Peki, sana bu aklı kim veriyor? Sadece arkanda İsrail var. Sağ tarafına Fransa’nın eski Dışişleri Bakanını almışsın, sol tarafına da bir başka Yahudi’yi almışsın ve onlarla beraber masa üstünde çalışma yapıyorsun. Onlar sana dost değil,. Onlar bugün senin yanında olur, yarın yok olurlar. Sen bize bakacaksın. Niye o memurunun maaşını ödeyemediğin zaman onlara gitmedin? Niye onlardan o zaman bir destek alamadın? Onlar sana bu destekleri yapsaydılar. İşte bu, nasıl bir anlayışla buranın yönetildiğini gösteriyor.
Hele hele DEAŞ’la mücadelenin sebep olduğu kaosu fırsata çevirmek, asla kabul edilemeyecek bir davranıştır.
Bizim bölgemizdeki hiçbir etnik veya dini grupla sorunumuz, sıkıntımız yoktur ve olmamıştır.
Benim ülkemde bunca Kürt kardeşim var, benim onlarla bir sorunum yok. Ama bu ne diyor? “Bu, benim 16 yaşımdan beri hayalimdi” diyor. Laf mı, otur oturduğun yerde. İşte Irak’ta Irak Bölgesel Yerel Yönetimin başındasın. Her şeyi alıyorsun, veriyorsun, gidiyor, geliyor. Bütün altyapı-üstyapıyla farklı bir yönetim var. Maalesef ciddi bir faturayı orada yaşayan tüm Kürt’ü, Türkmen’i, Arap’ı, Ezidi’si, Süryani’si, hepsine böyle bir faturayı kesti. Çok enteresan, bir dostum söylüyor; “bir arabaya bindik” diyor. “Oyunu nereye verdin?” diye sordum diyor. “Evet” dedim diyor, referanduma “evet” demiş. “Peki, şimdi burada sıkıntılar başlarsa ne yapacaksın?” diye sordum diyor şoföre. “Çoluğu çocuğu alacağım Türkiye’ye gideceğim” diyor. Görünen köy kılavuz istemez ki! Zaten durum bu, başka yapılacak bir şey yok. Ama maalesef baştaki bu işi düşünmüyor. Türkiye, tarihi boyunca olduğu gibi bugün de daima başı sıkışanların kapısını çaldığı, ilk sığındığı güvenli liman durumundadır. Böyle olmaya da devam edecek.
Kardeşlerim, şu anda 3,5 milyon Suriyeli kardeşimiz bizde mi? Bizde. 250 bin Iraklı bizde mi? Bizde. Biz kapıları kapadık mı onlara? Biz ayırt ettik mi? Bunların içinde Kürt’ü var, Türkmen’i var, Ezidi’si var, Süryani’si var, hepsi var. Niye? Ya biz yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevdik be. Nasıl biz Allah’ın kuluysak, onlar da Allah’ın kulu ya, biz değişiklik yapamayız. Biz başka ülkelere benzemeyiz, biz farklıyız.
Şimdiye kadar özellikle bölgemizde yaşanan her krizde, köken, dil, mezhep, meşrep ayrımı yapmadan tüm kardeşlerimize sahip çıkmanın gayreti içinde olduk.
Mazlumun da zalimin de kimliğine bakmadık.
Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimizin, Arap ve Türkmen kardeşlerimizin ne zaman başı derde girse, yanlarına daima Türkiye’yi, Türk Milletini buldular.
Körfez savaşlarından DEAŞ saldırılarına kadar ülkemize sığınan yüzbinlerce kardeşimizi bağrımıza bastık; onlarla ekmeğimizi, suyumuzu, soframızı paylaştık.
Eskiden beri Balkanlardan Kafkasya’ya kadar nerede derde düşen, zulüm gören bir kardeşimiz varsa, sığınağı bu topraklar olmuştur.
Bunu yaparken de hiçbir maddi karşılık beklemedik, beklemiyoruz.
Kardeşlik ve komşuluk hukukunun bir gereği olarak yaptığımız hiçbir işten, hamdolsun, pişman değiliz.
Hani bizde güzel bir söz var ya; “BALIK BİLMEZSE HALIK BİLİR”, olay bu. Biz bu inançla bundan sonra da hiçbir ayrım yapmadan kapımıza geleni geri çevirmeyecek, mazlum ve mağdurların yanında olmayı sürdüreceğiz.
Çünkü biz insani eşrefi mahlûkat olarak görüyoruz.
Biz mazluma bakarken Kürt, Türkmen, Arap, Çerkez, Tatar görmüyoruz; sadece ve saden insan görüyoruz, can görüyoruz.
Hepsinden öte kendimiz için ne istiyorsak, kardeşlerimiz için de aynısını talep ediyoruz.
Ülkemizle beraber tüm bölgemizde barış istiyoruz, esenlik istiyoruz; herkes için huzur, güven ve emniyet istiyoruz.
Şunu açık ve net olarak ifade etmek isterim…
Türkiye’nin Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin referandum kararına karşı ortaya koyduğu tepkinin, ne Kürtlerle, ne Kürtlükle bir ilgisi yoktur.
Bizim tepkimiz, Irak’ın birliğe, beraberliğe ihtiyacı olduğu bir dönemde, hiçbir gereği ve zorunluluğu yokken, üstelik de ülkemize danışılmadan böyle bir teşebbüste bulunulmuş olmasıdır. Bu Irak’ın toprak bütünlüğüne bir defa bir ihanettir.
Kuzey Irak Yönetimi, kısa vadeli çıkarlar adına, Türkiye’yle kurduğu güçlü dostluğu hiçe saymış, kardeşlik hukukuna riayet etmemiştir.
Biz, bu benim karşıtımdır, bu da oranın Cumhurbaşkanıdır; asla böyle bir şeye bakmadık. Kim bize geldiyse kapımızı açtık, makamımızda onları kabul ettik. Niye? Bizim bakışımız farklıydı onun için. Ama bakın onlar bunu dahi anlamadılar. Özel temsilcilerimizi göndermek suretiyle devamlı ilişkilerimizi sağlam tutmanın gayreti içerisinde olduk, ama onlar bunu anlamamakta direndiler.
Kararın yanlışlığına dair ikaz ve telkinlerimiz, maalesef mevcut yönetim tarafından dikkate alınmamıştır.
Hele hele gösterdiğimiz tepki karşısında ülkemizin iç güvenliği ile ilgili aba altından sopa gösterilmesi, tehditvâri açıklamaların yapılması ise tam bir hoyratlıktır.
Türkiye’nin milli birliğini, toprak bütünlüğünü, vatandaşlarının can ve mal güvenliğini hedef alan açıklamalar yapmak kimsenin haddine değildir.
Yapılan referandumun hem uluslararası hukuk, hem de Irak anayasası bakımından hiçbir meşruluğu ve temeli yoktur.
Anayasa Mahkemesi Irak’ta bunu kabul ediyor mu? Etmiyor. Irak Parlamentosu kabul ediyor mu? O da etmiyor. Buyur, daha baştan bir defa bittin ya, bittin. Attığın adımın hiçbir kıymet-i harbiyesi hukuk noktasında zaten yok. Bu ne çocukluktur ya, böyle şey olur mu? Yaptığın iş doğru mu-değil mi, bunu bir şeyle tevsik edeceksin, belgeleyeceksin. Yaptım oldu; yok! Böyle şey yok. Hepsi, boşta kalırsın.
Bu girişim, ne bölgedeki Kürt kardeşlerimizin ne de Irak halkının diğer unsurlarının hayrına olamaz.
Son birkaç haftadır bölgedeki destek gösterilerinde açılan bayraklar, bazı ülkeler tarafından yapılan açıklamalar, bu işin arkasında kimlerin olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, ellerinde masumların eksilmeyen kanıyla bölgemizdeki sorunların kaynağı olan bir gücün oyununa geliyor.
Atalarımız ne demiş, çok hoşuma gider: “El atına binen tez iner”
Emin olun Kuzey Irak’ta da yaşanacak olan budur.
Burada amaç bölgede sürekli kanatılacak, sürekli kanırtılacak, sürekli deşilecek bir yara açmaktır.
Kuzey Irak Yönetimi bu yarayı açmaya, bu fitne ateşini yakmaya talip olmuştur.
Tüm bölge ülkelerinin tepkisini alma pahasına yapılan böyle bir girişimin hedefine ulaşma şansı elbette yoktur.
Böyle bir sürecin kazananı, sadece bölgemizi kan ve gözyaşı üzerinden yeniden dizayn etmek isteyenler olacaktır.
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nden, hatalarından gerekli dersi çıkarmalarını ve yaptıkları yanlışı telafi edecek adımları bir an önce atmalarını bekliyoruz.
Bu konuda zaman onların aleyhine işliyor.
Açıkçası biz, Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de onca sorun varken, bunlara yenilerinin eklemesini asla arzu etmiyoruz.
Bunun için soğukkanlılıkla, devletimizin geleneğine yakışan bir vakar içinde ama kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz.
Değerli kardeşlerim…
Türkiye, bölgesinde ve dünyada yaşanan tüm sıkıntılara, krizlere, çalkantılara rağmen, hedefleri doğrultusundaki kararlı yürüyüşünü sürdürmektedir.
Bir yandan ülkemizin etrafındaki bu ateş çemberini kırmanın gayreti içindeyken, diğer yandan da ekonomide, yatırımlarda, güvenlikte, adalette, diplomaside çok önemli başarılara imza atıyoruz.
Büyüme rakamlarımızdan ihracata kadar ekonomide aldığımız sevindirici haberler, bize geleceğimiz için güven veriyor.
Çalışarak, üreterek, istihdam sağlayarak ülkesine ve milletine katkıda bulunmak isteyen herkese, devletimizin kapıları sonuna kadar açıktır.
Türkiye; zenginliklerini sadece belirli kesimlerin elinde toplayan kimi ülkeler gibi, garipleri, mazlumları, kimsesizleri yok sayan bir devlet asla değildir, olmayacaktır.
Geçtiğimiz 15 yılda ülkemizdeki tüm bu kesimleri desteklemek için yaptığımız sosyal yardımların tutarı 233 milyar lirayı geçmiştir.
Bir başka ifadeyle her yıl 15,5 milyar liralık sosyal yardımı vatandaşlarımızın hizmetine sunmuş bulunuyoruz.
Türkiye’nin milli geliri 236 milyar dolardan 860 milyar dolara, kişi başına geliri 3 bin 500 dolardan 11 bin dolara yükseltirken, ortaya çıkan zenginlikten herkesin istifade etmesini sağladık.
Bugün, insanımızın hayat şartlarının geçmişle mukayese edilemeyecek kadar iyi bir düzeyde olduğu, vicdan sahibi herkesin kabul edeceği bir gerçektir. Ama vicdan sahibi olmayanlar zaten iftira atmaya devam ediyor.
Aynı şekilde, hiçbirine en küçük bir müsamaha göstermeden tüm terör örgütlerinin üzerine gittik, gidiyoruz.
Bizim için PKK neyse FETÖ odur.
Bizim için DEAŞ neyse DHKP-C ve benzeri örgütler de aynıdır.
Ülkemize ve milletimize zarar veren, geleceğimize kast eden hiçbir örgütü bu topraklarda yaşatmayacağız. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.
Terör örgütlerine doğrudan veya dolaylı destek veren hiç kimse, bu ülkenin ekmeğini yemeyi, suyunu içmeyi, imkânlarından faydalanmayı hak etmiyor demektir.
FETÖ gibi hain yapılarından temizlenen ve teknolojik olarak tahkim edilen güvenlik güçlerimiz, elhamdülillah şu anda teröristlere nefes aldırmıyor.
Bu topraklarda tek bir terörist kalmayana kadar mücadelemizi aralıksız sürdüreceğiz.
Devlet olarak bunu yaparken de hukuktan, adaletten, demokrasiden asla taviz vermeyeceğiz.
Gerek terörle mücadelemiz, gerek bölgemizdeki gelişmeler, gerekse 2023 hedeflerimiz bakımından 2019, Mart ve Kasım seçimleri Türkiye için çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Mart’ta yapılacak olan yerel seçimlerle Türkiye adeta bir değişim, bir dönüşüm yaşayacak. Arkasından Kasım seçimlerinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle ilgili kararını verecek.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini ilk defa devreye alacağımız bu yıla kadar, mücadelemizi de, reformlarımızı da kesintisiz sürdürmekte kararlıyız.
Bu kritik süreçte en büyük desteği siz değerli kanaat önderlerimizden bekliyoruz.
Özellikle Güneydoğu, Doğu bizim için en önemli şu anda operasyonları yaptığımız, şehircilik noktasında, çevrecilik noktasında adımları attığımız bölge. İşte görüyorsunuz, Çevre Şehircilik Bakanlığımızın çalışmaları, tüm ilgili bakanlıklarımızın yaptığı çalışmalarla elhamdülillah şehircilikte buralar çok farklı bir sürecin içerisine giriyor. İnsanca yaşamanın erdemine erilmesi bakımından şehircilik nedir, bunları buralarda şimdi çok daha farklı bir şekilde görüyoruz. Çünkü biz insanımıza oralarda insanca yaşamaktan çok uzak, altyapısı olmayan, üstyapısı olmayan şehirler olarak onlara bırakmayı istemedik. Onun için de yoğun bir şekilde illerimizde bu yıkım çalışmalarını yaparken, bir taraftan da ne yaptık, inşa çalışmalarını hızla devam ettiriyoruz. Burada bedeli şudur, bedeli budur demedik. İstedik ki Batıda ne varsa Doğuda da o olsun.
Biz birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi, dayanışmamızı ne kadar güçlü tutarsak, üzerimizde oynanmak istenen oyunları o kadar hızlı bozar, kendi oyun planımızı o kadar hızlı sahaya sürebiliriz.
Bizim oyun planımız, önce 2023 hedeflerimize ulaşmak, ardından da 2053 ve 2071 vizyonlarımızı hayata geçirmektir.
2053 ve 2071 vizyonlarımızı da inşallah torunlarımız görür diye düşünüyorum. Ama biz onlara öyle bir Türkiye bırakalım ki, onlar da dedelerinin onlara bıraktığı Türkiye’den mutlu olsunlar. Bizlere de dualarıyla inşallah güç katsınlar.
Bu duygularla bir kez daha siz değerli kardeşlerime saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum, Allah yar, yardımcımız olsun.