AK Parti ailesinin kıymetli mensupları,
Yurt içinden ve yurt dışından kongremizi şereflendiren kıymetli misafirler,
Sevgili yol arkadaşlarım,
Değerli hanım kardeşlerim,
Sevgili gençler,
Kıymetli kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi hepinize, hepimize olsun.
Adalet ve Kalkınma Partimizin 3. Olağanüstü Büyük Kongresinin; partimiz, ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz, dünyanın dört bir yanındaki tüm dost kardeşlerimiz için hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni ediyorum. Bu vuslat kongresi için 81 vilayetimizden salonumuzu teşrif eden tüm kardeşlerime, Ankara’ya hoş geldiniz diyorum. Yurt dışından teşrif ederek bu mutlu günümüzü bizlerle paylaşan misafirlerimize ayrıca hoş geldiniz diyorum.
Kurulduğu 14 Ağustos 2001’den bugüne kadar AK Parti teşkilatında görev almış, genel başkanlarımıza, kurucularımıza, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyelerimize, bakanlarımıza, milletvekillerimize, il, ilçe, belde başkanlarımıza, belediye başkanlarımıza, il genel ve belediye meclis üyelerimize, köy-mahalle temsilcilerimize, sandık müşahitlerimize, burada ifade edemediğim tüm gönüldaşlarımıza şükranlarımı sunuyor, her birini ayrı ayrı selamlıyorum. Birlikte yol yürüdüğümüz kardeşlerimizden ahirete irtihal etmiş olanlara Allah’tan rahmet diliyor, hatıralarını hürmetle yâd ediyorum.
Hanım kardeşlerim;
Sizlere ayrı bir hitabım olacak. Türkiye’de hanımları siyasetin asli unsuru haline getirmiş bir partinin kurucusu olarak ilk günden beri siz hanım kardeşlerimle beraber yol yürüyor olmanın memnuniyetiyle her birinize şükranlarımı sunuyorum.
Gençler;
Siyasete gençlik kollarında başlamış bir kişi olarak sizlerin emeğinin bu parti için ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyorum ve hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Seçilme yaşını 18’e düşürürken bunu laf olsun diye, kâğıt üzerinde kalsın diye yapmadık. Bu kongremizden başlayarak her seçimde, her kademede gençlerimize verdiğimiz sözleri yerine getireceğiz. Çünkü bu hareketin başlangıcından bugüne kadar elde ettiği tüm başarılarda hanımlarımızın ve gençlerimizin çok büyük bir payı var.
Her zaman ifade ettim, burada bir kez daha tekrarlıyorum: AK Parti yolu da, kaderi de ülkemizle ve milletimizle bütünleşmiş bir partidir. Türkiye’nin demokrasisi, ekonomisi, kalkınması, güvenliği için gayret eden, ter döken, fedakârlık yapan herkese buradan teşekkür borucumuz vardır. Vatan müdafaası için sınırlarımız ötesinde ve sınırlarımız içinde görev yapan kahraman askerlerimize teşekkür ediyorum. Evimizin, mahallemizin güvenliğinden küresel suç faaliyetlerine kadar geniş bir alanda bizim huzurumuz için görev yapan polislerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Terör örgütleriyle mücadelemize önemli katkı sağlayan güvenlik korucularımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Hangi kurumda, hangi konumda nerede görev yaparsa yapsın, ülkemizin, milletimizin büyümesi, kalkınması, gelişmesi, hedeflerine ulaşması için emek veren tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum. Tabii en büyük teşekkürü, en büyük şükranı, en büyük takdiri 80 milyonun tamamıyla milletimiz hak ediyor. Bize güvendiği, inandığı, destek verdiği, en zor zamanımızda dahi yanımızda yer aldığı için milletimin her bir ferdine yürekten teşekkürlerimi sunuyorum.
Biliyorsunuz 19 Mayıs’ı geride bıraktık, gençliğin dinamizmiyle geleceği buluşturduk. Şimdi 8 gün sonra İstanbul’un fethinin 564. yıl dönümüne ulaşacağız, bu vesileyle coğrafyamızdaki ilk devletimizi kuran Süleyman Şah’tan Osman Gazi’ye, Fatih Sultan Mehmet Han’dan Gazi Mustafa Kemal’e kadar bu toprakları vatanımız haline getiren tüm abide isimleri rahmetle, hürmetle yâd ediyorum.
Kardeşlerim;
Bundan yaklaşık 3 yıl önce 27 Ağustos 2014 tarihinde yine bu salonda, sizlere “Her bitiş yeni bir başlangıçtır” diyerek, helalleşerek ayrılmıştık, hatırlayın o günü. Tabi bu sadece hukuki bir ayrılıktı, gönüllerimiz hiçbir zaman ayrı düşmedi, sevinçlerimizi de, hüzünlerimizi de hep tek yürek, tek kalp olarak yaşadık. İşte şimdi de tam 998 gün sonra yine aynı salonda, “Evet, nerede kalmıştık?” diyerek yeniden bir aradayız.
Cumhurbaşkanlığına aday olurken bunun bir hatime değil, Fatiha olduğunu, yeni bir başlangıç olduğunu ifade etmiştik. Bugün bir kez daha besmelemizi çekiyor, Fatiha’mızı okuyor, daha büyük hedefler için daha çok çalışmak üzere yeni bir başlangıç yapıyoruz.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Alemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun. O Rahmandır, Rahimdir. O ki din gününün sahibidir. Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet. Bizi kendisine nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların, sapkınların yoluna değil. Amin.
16 yıl önce çıktığımız bu kutlu yolda sadece Rabbimizden yardım istedik, milletimizden destek talep ettik. Milletimizin dudaklarından dökülen hayır dualarına en az sandıkta kullandığı oy kadar önem verdiğimiz için 16 yıldır sürekli büyüyerek, güçlenerek bugünlere geldik. Gönül kazanmayı oy kazanmak kadar önemli gördüğümüz için, içeride ve dışarıda maruz kaldığımız onca saldırıya rağmen dimdik ayakta durabildik. ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışına sıkı sıkıya sarıldığımız için, tüm zor zamanlarımızda milletimizi yanımızda bulduk. Bu ülkede güvenlik kaygılarıyla demokrasi taleplerinin aynı anda karşılanabileceğini gösterebildiğimiz için 81 vilayetimizin tamamında karşılık bulan tek parti olabildik.
Kentin köyüne, en mutena semtinden en mütevazı köşesin kadar ülkemizin tamamına hizmet ettik. Ayrımcılık yapmadık, hangi il olursa olsun ulaştık. ‘Burası şu partiye oy verdi, burası bu partiye oy verdi’ demedik, hepsine hizmet götürdük, bundan sonra da götürmeye devam edeceğiz. Eğitimden sağlığa, adaletten emniyete, ulaşımdan enerjiye, sanayiden haberleşmeye tüm hizmetleri götürmek suretiyle herkesi bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı haline getirdik.
Türkiye’nin gücünün ve imkânlarının kendi vatandaşlarıyla birlikte dünyanın her yerindeki mazlumlara, mağdurlara, gariplere kucak açmaya yettiğini gösterdiğimiz için, nereye gitsek muhabbetle karşılanıyoruz. Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmış Türkiye idealinin ancak tarihimize, kültürümüze, değerlerimize, ecdadımızın hatırasına sahip çıkarak hayata geçirilebileceğini ispatlayarak milletimizin her kesimine ulaştık. Eğer 16 yıl sonra dahi hala ‘AK Parti nedir?’ diye soranlar varsa, AK Parti işte budur.
Değerli kardeşlerim;
Büyük kongrelerimiz hasret giderme ve parti organlarında görev alacak arkadaşlarımızı belirlemenin yanında kapsamlı bir muhasebe ve murakabe yapmanın da vesilesidir. Şimdi sizlere, kuruluşumuzdan bugüne kadar 188 ay geçti, bu dönemde yaşadıklarımızı kısaca özetlemek istiyorum.
2001 yılının Ağustos ayında AK Parti’yi kurarken isminden ve programından başlayarak partimizi her şeyiyle milletimize hizmetkâr olacak bir anlayışıyla dizayn ettik. Türkiye’de kuruluşu tepeden tabana doğru değil tabandan tepeye doğru gerçekleştirilmiş ilk ve tek parti AK Partidir. Bunun için AK Parti milletin partisidir diyoruz. Kuruluşumuzdan bu yana geçen 16 yıla yakın zamanda milletimizin emanetinin hakkını vermenin gayreti içinde olduk. Dünyada normal demokratik düzen içinde faaliyete başlamasından 16 ay gibi kısa bir süre sonra çok güçlü bir şekilde iktidara gelen tek, az bir parti örneği vardır. Bu durum sorumluluğumuzu daha da artırmıştır.
Milletimizin AK Parti’yi kısa sürede güçlü bir şekilde sahiplenmesinin sebebini bizden önceki dönemlerde yaşanan hadiselere baktığımızda daha kolay anlayabiliriz. 1990’lı yıllar boyunca yaşanan hadiselerin her biri ülkemizin demokrasisi ve ekonomisi üzerinde ne yazık ki oluşturulan o yıkıcı tahribatlar yol açmıştı. Hatırlayınız o günleri, üst üste yaşadığımız krizler sebebiyle ekonomimiz batmıştı. Kuyrukları hatırlayın, benzin kuyruklarını hatırlayın, gazyağı kuyruklarını hatırlayın, yağ kuyruklarını hatırlayın, ekmek kuyruklarını hatırlayın.
Şu salonda belki de salonun yarıya yakını bu kuyrukları hatırlamıyor. Ama biz diyoruz ki, hafızayı beşer nisyan ile maluldür, bunu bildiğimiz için hatırlatmakta fayda var. En ağırı 28 Şubat müdahalesi sebebiyle demokrasimiz ağır yaralar almıştı. Vesayet güçlerinin kıskacındaki siyasi partilerin temsil ettikleri milli iradeyle irtibatları neredeyse tamamen kesilmişti. Devletle siyaset ve siyasetle ahlak arasındaki ilişki kirlenmişti.
Bu yüzden milletimiz istikrar istiyordu. Milletimiz güven istiyordu, milletimiz huzur istiyordu. Milletimiz inancından kıyafetine, dilinden meşrebine her konuda özgürlük istiyordu. Milletimiz hizmet istiyordu, yatırım istiyordu. Hatırlayın çöp dağlarından geçilmeyen İstanbul’u, hatırlayın hava kirliliğinden geçilmeyen İstanbul’u, hatırlayın susuzluğa mahkûm olmuş İstanbul’u... Kolay değil bunların çilesini yaşayanlar iyi bilir. Milletimiz yarınından kaygı duymak değil geleceğinden emin olmak istiyordu. Milletimiz devletinin vesayet güçlerine değil kendisine hizmet edilmesini istiyordu.
AK Parti, milletimizin işte tüm bu taleplerinin, beklentilerinin, umutlarının bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştır. AK Parti, ilk günden beri siyasetteki yerini hep milletin durduğu yer olarak tarif etmiştir, bugün de aynı tarifi yapmaktadır.
3 Kasım seçimlerinde Partimiz yüzde 34 oyla Meclis'te 365 milletvekilliği elde ettiğinde bize oy vermiş olsun-olmasın milletimizin neredeyse tamamını rahatlamış, geleceğine ümitle bakmaya başladığını gördük. O günden bugüne her seçime milletimizin bu umudunu tazeleyerek girdik, girmeye devam ediyoruz.
AK Parti'yi var eden de, bunca yıldır ayakta tutan da işte bu umuttur, bu umudu diri tutmasıdır. Geçtiğimiz 15 yılda Türkiye'nin gündemi değişmiştir, öncelikleri değişmiştir, sıkıntıları değişmiştir, beklentileri değişmiştir. Değişmeyen yegâne şey, tüm bunları karşılayabilen tek partinin AK Parti olduğu gerçeğidir. AK Parti demokrasinin teminatıdır, AK Parti değişimin teminatıdır, AK Parti reformun adresidir.
AK Parti olarak sürekli hedeflerimizin çıtasını yükselterek kemiyetle birlikte keyfiyete de önem vererek, mazeret yerine çözüm üreterek milletimizin gönlünün başköşesindeki yerimizi korumayı başardık. Kerameti hiçbir zaman kendimizde görmeden işin sırrının yaptığımız hizmetler olduğumuzun bilinciyle mücadeleden mücadeleye koştuk. Değişimin öncülüğünü sürdürebilmenin, özünü koruyarak kendini sürekli yenilemekten geçtiği hakikatini unutmadan hep ilk günkü heyecanla çalıştık.
Bu uzun, meşakkatli, sabır gerektiren yolculukta elbette yorulanlar oldu, elbette yolunu kaybedenler oldu, elbette çeşitli sebeplerle geride kalanlar oldu. AK Parti olarak bizim ne menzilimiz değişti, ne kararlılığımız eksildi, ne de milletimizle aramızdaki rabıta zayıfladı. Gece-gündüz gittiğimiz bu yolun uzun ince bir yol olduğunun, Allah’ın izni, milletimizin desteğiyle daha çok kat edeceğimiz yol olduğunu bildik ve bununla devam ettik. Rabbim ömür ve imkân verdikçe milletimize hizmet yolunda hep birlikte çalışmayı sürdüreceğiz. Çünkü bu kutlu bir yoldur, çünkü bu hayırlı bir yoldur. Çünkü bu kendimizle birlikte çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini de şekillendirecek bir yoldur. Onun için, kim dönerse dönsün biz dönmeyiz yolumuzdan.
İster 3 Kasım 2002’de olduğu gibi Meclis’e sokmasınlar, ister 2008’de olduğu gibi Partimizi kapatmaya çalışsınlar, ister 2013’te olduğu gibi sokakların altını üstüne getirsinler, ister 15 Temmuz'da olduğu gibi darbe yapıp canımıza kast etsinler, ne yaparlarsa yapsınlar biz bu yoldan dönmeyeceğiz. Yolumuzda Allah'a can borcumuzdan, milletimize hizmet borcumuzdan başka kimseye eyvallahımız yoktur, olmayacaktır. Yarın milletimizin karşısında boynumuz bükük mahcup durmaktansa, bugün içerideki ve dışarıdaki alçakların karşısına dimdik dikilir kaderimiz neyse ona rıza gösteririz. Ölümden öte yol olmadığını biliyoruz.
Bugüne kadar Allah'tan her şeyin hayırlısını istedik. Siyasetin de, iktidarın da, başarının da, hatta rakibin bile hayırlısı için dua ettik. Şu saatten sonra da ülkem için, milletim için, ümmetimiz için, insanlık için hayırlı olmayan hiçbir şeyin bizim nezdimizde yeri yoktur, olamaz. Buradan milletime sesleniyorum: Eğer bu kardeşiniz Tayyip Erdoğan’ın ülkesinin ve milletinin hayrına olmayan en küçük bir tavrını, davranışını, icraatını, sözünü duyarsanız, bugüne kadar yaptığı her şeyi bir kenara bırakıp ve gereğini yapın. Böyle bir yanlışın içine düşen Tayyip Erdoğan’ın tüm hakları size helaldir. Ben de şimdiden milletimden helallik istiyorum.
Ne diyor şair? “Daha senden gayrı âşık mı yoktur? / Nedir bu telaşın ey deli gönül? / Hele bir düşün, devri Âdem’den beri / Neler gelmiş geçmiş, say deli gönül.” Evet, biz dünyanın fani olduğunu hiç aklımızdan çıkarmadık, en sadık yârimizin toprak olduğunu hiç unutmadık. Rabbimin yardımıyla 40 yıllık siyasi hayatımızda inancımıza ve milletimize ihanet noktasına hiç düşmedik. Eksiklerimiz, hatalarımız elbette olmuştur, ama ihanetimiz asla vaki değildir. İnşallah bundan sonra da yine Rabbimin yardımı ve milletimizin yol göstermesiyle hak olan yoldan sapmadan hizmetlerimize devam edeceğiz.
Değerli kardeşlerim;
Türkiye’nin FETÖ’yle mücadelesini, PKK’yla mücadelesini, DEAŞ’la mücadelesini, diğer terör örgütleriyle mücadelesini, bölgesindeki envai çeşit güçle mücadelesini işte bu anlayışla yürüttük, yürütüyoruz. Bizim kimseye karşı kişisel bir husumetimiz asla yoktur. Ama bu ülkenin ve aziz milletimizin hakkının, hukukunun yenilmesine, geleceğinin tehlikeye atılmasını da aslı rıza göstermeyiz. Kendi ülkesine, kendi milletine karşı ihanet içine giren kim olursa olsun, gözüne yaşına bakmadan gereğini yerine getirmek, milletimize karşı sorumluluğumuzun icabıdır. İsterse babamın oğlu olsun, kimin böyle bir yanlışı varsa onun karşısında yer alırım. Kimseye karşı peşin husumetimiz olmadığı gibi, kimseye diyet borcumuz da bulunmuyor.
Milletimiz için çalışan, ülkemize katkı sağlayan herkese kucağımızı nasıl sonuna kadar açmışsak, milletimize ihanet edenlere, ülkemize zarar verenlere karşı da yumruğumuzu o kadar sert tuttuk. Elbette mazlumun, mağdurun hakkını korumak görevimizdir; ama bu mazlum kılığına girmiş zalimlerin oyunlarına teslim olacağımız anlamına asla gelmiyor. Tahkiyeyle, yalanla, dolanla, iftirayla yıllarca milletimizin tertemiz duygularını istismar edenlerin yüzlerindeki maske düşmüştür. Milletimizin saygı duyduğu tüm değerleri kullanarak adeta insanlarımızın kanını, iliğini sömürenlerin oyunları önce 17-25 Aralık’ta, sonra da 15 Temmuz’da tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır.
FETÖ’yle mücadelede bulunduğumuz yere bir anda gelmedik. 17-25 Aralık emniyet-yargı girişiminin ardından bu yapının tüm mensuplarına çağrı yaptık; tespit ettiğimiz alçaklıkları ifade ettikten sonra, ‘tabanı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet olan bu yapının gerçek yüzünü görün ve bir an önce orayı terk edin’ dedik. Bu çağrımıza kulak vererek ihanet çetesiyle ilgisini kesenler kendilerini kurtardılar. Ama bu açık ihanete rağmen, özel haberleşme programlarını kullanarak sendikalarına, derneklerine, vakıflarına üyeliklerini sürdürerek, bankasına para yatırarak, kurularına destek olarak örgütü destekleyenler için yapacak bir şeyimiz kalmadı. 15 Temmuz darbe girişimi bu alçak görüntünün gözünü nasıl kan bürüdüğünü, inkâra ve tevile imkân vermeyecek şeklide ortaya koymuştur.
Bakınız, bir şairimiz 15 Temmuz gecesini nasıl anlatıyor:
“Dudağında tekbir, elinde bayrak,
Namusun şiarı yiğitler gördüm,
Bağrına gül gibi bastı şu toprak.
Ölümü öldüren şehitler gördüm.
Delerken bağrını kurşun utandı,
Her şey unutuldu, mevzu vatandı.
Kınalı Hasan’lar kurban adandı,
Nene Hatun, Koca Seyit’ler gördüm.”
Evet, 15 Temmuz işte böyle bir kıyamdı. Örgütün mensuplarını tanıyanlar çok iyi bilir ki 15 Temmuz’a rağmen bu yapı içindeki kimselerde samimi bir pişmanlık alameti yoktur. Bu eli kanlı örgütle mücadele kapsamında kamudan yapılan ihraçlar, gözaltılar, tutuklamalar, soruşturmalar ve diğer tedbirler bir mecburiyettir. Türkiye’nin ve Türk milletinin bu örgütün bir ihanet teşebbüsüne daha tahammülü yoktur. Eğer bu mücadele gerektiği gibi güçlü şekilde yürütülmezse, ülkemiz çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. Bunun için herkesi, ucu en yakınlarımıza dokunsa bile bu mücadeleye destek vermeye davet ediyorum.
Avukatlar aracılığıyla yürütülen kirli pazarlıklarla, göz boyama yönelik itirafçılık oyunlarıyla bu mücadelenin sulandırılmasına izin vermeyeceğiz. FETÖ’yle mücadelenin milletimizin fedakârlıklarına layık olacak ve maşeri vicdana halel getirmeyecek yöntemlerle sürdürülmesi şarttır. Bu konuda önümüzdeki dönemde çok daha hassas, çok daha dikkatli, aynı zamanda çok daha kararlı bir mücadele yürütülmesine temin edeceğiz.
Düşünebiliyor musunuz, dünyanın 160 ülkesinde eğitim, yardımlar istismar edilerek, aynen nasıl ülkemizde devletin kurumlarına sızdıysalar, oralarda da o ülkelerin kurumlarına sızıyorlar. Nasıl? O ülkelerin ileri gelenlerinin çocuklarını da ele almak suretiyle ve onlara enteresan şeyler aşılayarak... Ve söyledikleri nedir? Kâinatın imamı kim? Feto. Buralara kolay gelinmedi, bu oyunların arkasında acaba hangi güçler var diye düşündük mü? Bu coğrafyada bin yıldır nice ihanetlerin, nice saldırıların üstesinden gelen milletimiz Allah’ın izniyle FETÖ ihanet çetesinin kökünü de kazıyacaktır. Kardeşlerim, acaba Pensilvanya’da 400 dönümlük arazide bu Feto denilen şahıs niçin besleniyor, niçin orada koruma altındadır? Bu soruyu kendimize hiç soruyor muyuz?
İşte ayın şekilde bölücü terör örgütü, kararlı bir mücadele ona karşı da sergiliyoruz. Doğu ve Güneydoğu’muzda uzun zamandır yaşanan sıkıntıları çözmek için attığımız adımlara, samimi karşılık verenlere sevgimiz ne kadar derinse, uzattığımız eli ısıranlara karşı da hiddetimiz o kadar sert olmuştur. Esasen son 3-4 yıldır yaşadığımız süreç bölücü terör örgütünün gerçek yüzünü ortaya çıkartması bakımından hayırlı olmuştur. 2015 yılındaki çukur eylemlerinin üstesinden bölge halkının desteğiyle gelebilmemizde 2013 yılından itibaren yaşadığımız tecrübenin çok büyük katkısının olduğuna inanıyorum. Bölücü örgütün bin bir vaatle, bin bir yalanla yanına çekmeye çalıştığı Kürt kardeşlerim kendilerine asıl sahip çıkanın, güvenliği ve geleceği için fedakârlık yapanın örgüt değil devleti olduğunu bu dönemde açıkça görmüştür.
Kendilerine demokratik zeminlerde her türlü imkân tanındığı halde, iradelerini götürüp örgüte teslim edenlerin esamisi artık hiçbir yerde okunmuyor, buna müsaade edilemezdi. Son zamanlarda ağır darbeler alan terör örgütünü ve silahla aralarına mesafe koymayan destekçilerini her bakımdan çok daha zor günler bekliyor, bu da böyle biline.
Türkiye ayağındaki bu bölücü terör prangasından kurtulma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Türkiye’de başaramadıkları ihaneti komşu ülkelerde hayata geçirmenin çabası içinde olanların heveslerini inşallah oralarda da kursaklarında bırakacağız. Dedik ya inlerine gireceğiz. Evet, şu anda inlerine girdik, giriyoruz. Ülkemin sınırları içinde Tendürek’te, Gabar’da, Cudi’de düşünebiliyor musunuz, 65’i aşkın mağaralara girildi ve bu mağaralardan, evet, neredeyse 600’ü aşkın terörist oralarda etkisiz hale getirildi. Silahlar ifade edemeyeceğim kadar yüklü… Buralara kadar bunlar nasıl girdiler? İşte şimdi bundan sonraki süreç tamamıyla bunları yok etme sürecidir, çekinmeden, yılmadan askerimizle, polisimizle, güvenlik korucularımızla bu hayata geçiyor.
Ülkemizin güney sınırları boyunca bir terör oluşumu organize etmeye çalışanlar, bu milletin istiklali ve istikbali için neler yapabileceğini görmek istiyorlarsa dönüp tarihe baksınlar. O kadar uza gitmek istemiyorlarsa 15 Temmuz gecesine baksınlar. Hala meselenin ne olduğunu kabul etmek istemeyenlere ise meramımızı er meydanında anlatmaktan başka çaremiz kalmıyor demektir. Unutmayın; namert kaçar, mert dövüşür. Biz hiçbir zaman kaçanlardan olmadık.
Bölgede kiminle yol yürüyecekleri konusunda kafası karışık olanlar şu gerçeği bilsinler: Bir yanda 80 milyon vatandaşı, bu topraklardaki binyıllık geçmişi, 2200 devlet geleneğiyle Türkiye Cumhuriyeti, diğer yanda ne idüğü belirsiz, herkesin dilediği gibi kullanabildiği terör örgütleri var. Tercih işte bunlar arasında yapılacaktır.
Bir kez daha ifade ediyorum; FETÖ’den PKK’ya ve DEAŞ’a kadar terör örgütlerinin, ihanet çetelerinin hiçbiriyle meselem şahsi değildir. Buradaki mesele, ülkemizin ve milletimizin istiklali, istikbali, bekası meselesidir. Ortada şahsi bir mesele olmadığı için benim kimseyi affetmem veya cezalandırmam söz konusu olamaz. Her ne yapıyorsak milletimiz için yapıyoruz, ülkemiz için yapıyoruz.
Unutulmamalıdır ki, Türkiye yaşadığı tüm badirelere rağmen hukuk devleti niteliğinden taviz vermemiş, geriye adım atmamış bir ülkedir. Dolayısıyla ne kadar ihanet içinde olurlarsa olsunlar, ne kadar alçalırlarsa alçalsınlar, tüm terör örgütleriyle mücadelemizi hukuk içinde yürüttük, yürütüyoruz. Açıkçası, dünyada Türkiye’nin yaşadıklarını yaşayıp da hukuk devleti ilkesine bu derece bağlı kalabilecek bir başka ülke olduğunu da sanmıyorum.
Özellikle Batı ülkelerinin en küçük bir tehdit karşısında demokrasiyle, özgürlüklerle bağdaşmayacak uçlara nasıl savrulduklarını görüyoruz. Biz asla onlar gibi olmadık, olmayacağız. Bunun için de benzer durumlarda kendilerinin uygulamadıkları standartları bizden talep edenlere kulak asmadan yolumuza devam etmekte kararlıyız.
İşte bize şunu söylüyorlar: ‘Olağanüstü hal ne zaman kalkacak?’ Ben de onlara diyorum ki, ‘Fransa’da 15-20 tane terörist ayağa kalktı, öldürüldü ve Fransa neredeyse 1-1,5 yıl olağanüstü hal ilan etti. Peki, benim ülkemde devlet yıkılmaya çalışılıyor ve biz 249 şehit veriyoruz, 2193 gazimiz var, siz bize hangi yüzle olağanüstü halin kaldırılmasını soruyorsunuz?’ Kalkmayacak, ne zamana kadar? Durum huzura, kavuştuğumuz ana kadar? Neyiniz eksik, fabrikalarınız mı çalışmıyor? İş yerinize mi gidemiyorsunuz? Okullar mı kapalı? Neden olağanüstü hal kalksın?
Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de olağanüstü hal vardı, ama her tarafta fabrikalar sorunluydu, iş yerleri sorunluydu, kimse doğru dürüst ekonomik olarak durumunu düzeltemiyordu. Ve bize Güneydoğu’da şunu söylediler: ‘Ne olur olağanüstü hali kaldırın.’ Ve geldiğimizden sonra, Abdullah Bey’in başbakanlık dönemiydi, 1 ayda olağanüstü hali kaldırdık. Ama ortada öyle bir sıkıntı vardı, uzun yıllar olağanüstü hal vardı. Şimdi ise daha dün bir, bugün iki, dedik ki olmaz ve biz olağanüstü hali ülkemizin huzuru için şu anda uzattık, uzatıyoruz.
Şimdi milletimize Rabia işaretiyle sembolleştirdiğimiz bir sözümüz var. Ne diyoruz? Tek millet diyoruz. Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abhaza’sıyla, Roman’ıyla, velhasıl 80 milyonuyla tek millet…
İki, tek bayrak... ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, / Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.’ Bayrağımızın rengi şehidimizin kanıdır, hilal bağımsızlığımızın ifadesidir, yıldız şehitlerimizin ta kendisidir. Ve bu bayrağımıza karşılık paçavra asanlar, onlara haddini bildirmek görevimizdir.
Üç, tek vatan, 780 bin kilometrekareyle tek vatan… Böldürtmeyiz. Böldürmeye gayret edenler işte nasıl bedel ödüyorlarsa ödemeye davam edeceklerdir, onlar da bunu böyle bile.
Ve dört, tek devlet… Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden başka devletimiz yok. Kimse devletimize alternatif üretmeye kalkmasın, üretenler de bunun bedelini öderler. Bu dört ilke istiklalimizin ve istikbalimizin teminatıdır. Şimdi bu tüzüğümüze de ne oldu? Aynen böyle girdi; tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet…
Kardeşlerim;
Her kim bunlardan herhangi birine sataşırsa doğrudan milletimizin namusuna, şerefine, haysiyetine el uzatmış demektir. Önemli olan kimsenin bu değerlerimize el uzatamamasını sağlamaktır. Ama şayet bu densizliği yapanlar olursa da o eli kırmak boynumuzun borcudur. “Köroğlu’nun dediği gibi: “Ödleklerle hoş değildir aramız / Teke tek düşmana varmak töremiz / Muhannete sardırmayız yaramız / Yarayı kendimiz saranlardanız.”
Kardeşlerim,
Türkiye’yi yönetme sorumluluğunu üstlendiğimiz 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne kadar yaptığımız hizmetler bizim en büyük gurur kaynağımızdır. Milletimizin günlük hayatının her anında yaşadığı, istifade ettiği bu hizmetleri özellikle yeni nesillerin çok iyi bilmesi gerekiyor. Çünkü yaşı 35’in altında olan vatandaşlarımız eski Türkiye’yi, o günlerin yokluklarını, yoksulluklarını, yoksunluklarını bilmiyorlar. Hâlbuki Türkiye’nin AK Parti öncesi ile AK Parti sonrası arasında dağlar kadar fark vardır. Bugün burada iktidarlarımız döneminde ülkemize kazandırdığımız hizmetleri şöyle kısaca hatırlatmak isterim. Hem bir hafıza tazelemesi, hem de bundan sonra yapacaklarımıza ışık tutması için bu muhasebeyi faydalı görüyorum.
Kardeşlerim;
İktidara gelirken ne dedik, ‘Türkiye'yi dört temel üzerinde yükselteceğiz’ dedik. ‘Bir eğitim, iki sağlık, üç adalet, dört emniyet’ dedik. Eğitimde atılan adımlar Cumhuriyet tarihinde görülmemiş adımlardır. Milli bütçenin ilk sırasına eğitimi yerleştirdik. 2002 yılında eğitime harcanan neydi biliyor musunuz? 7,5 milyar liraydı biz göreve geldiğimizde. 11 kat artışla bu yıl harcanan ne biliyor musunuz? 85 milyar liraya ulaşmıştır 11 kat artarak. Nereden nereye? Ders kitaplarını yavrularımıza ücretsiz veriyoruz. Okullar açılırken artık yavrularımız sıraların üzerinde ders kitaplarını görüyor.
Değerli kardeşlerim,
Bunlarla kalmadık. İşte göreve geldik, Türkiye'de 76 üniversite vardı, şimdi Türkiye genelinde 184 üniversite var, üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı. Okullarda tablet bilgisayarlar dağıtılıyor, sınıflar etkileşimli tahtalarla donatılmaya başlandı ki eğitimi kolaylaştıralım. İnşa ettiğimiz 270 bin derslik var ve göreve başlattığımız 561 bin yeni öğretmenle kalabalık sınıfları ortadan kaldırdık.
28 Şubat döneminin ürünü 8 yıllık kesintisiz eğitimin yerine şartlarına uygun, ülkemiz şartlarına uygun 4+4+4 sistemini getirdik. Katsayı adaletsizliğini kaldırdık. Çocuklarımız arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırdık. Üniversitelere rahat gidiyorlar. Hatırlayın; ‘başı örtülü mü, üniversiteye giremez.’ Şimdi bunlar ortadan kalktı. Başı açık, başı örtülü; isteyen istediği üniversiteye girme hakkına sahip oldu, özgürlük budur. İşte bunun adı inanç özgürlüğüdür, bunun adı eğitim özgürlüğüdür, bunu biz getirdik.
Çıkıp da meydanlarda özgürlük narası atanlar önce bunu çözsünler. İkna odalarında kızlarımızı inim inim inletenler, hüngür hüngür ağlatanlar, biz sizi unutmuyoruz, biz sizi iyi tanıyoruz, cemaziyülevvelinizi de iyi biliyoruz. Siz değil miydiniz imam hatiplerin orta kısımlarını kapatanlar? 600 binden 60 bine okulların sayısını düşürenler, siz değil miydiniz? Biz sizi iyi tanıyoruz. Bu ülkede adaletsizliğin daniskasını yaptınız. Eğitime adaletsizliği getirdiniz. Şimdi sahip çıkınca, sizler bağırıp çağırmaya başladınız. Neymiş? Özgürlük yokmuş. Eğer buysa özgürlüğün önüne geçmek, kusura bakma, sen önce git de ansiklopedileri lügatleri karıştır da özgürlük nedir onu öğren.
Değerli kardeşlerim;
İşte 28 Şubat’ın bir cinayeti de bu olmuştur. Artık bunlar geride kaldı, şimdi bunları aştık, şimdi yeni bir süreç. Ve artık ne katsayı endişesi, ne okullarımızda ayrım, tam aksine… Bak bir de tüm okullara Kur'an-ı Kerim ve Siyer-i Nebi dersi seçmeli olarak o da kondu. Böylece hiçbir gencimizin imkânsızlık sebebiyle yükseköğretimden mahrum kalmamasını temin ettik.
Yurtlardaki yatak kapasitesini 182 binden 601 bine çıkarttık. Öğrencilerimizi ranzalardan kurtarmanın yolunu açtık ve 1 ila 3 kişilik odalarda, evlerinin konforunda eğitimlerini sürdürmelerini sağladık. Öğrencilerimizin ailelerine yük olmadan yükseköğrenimlerini yürütebilmeleri için dikkat edin, harç 2002 yılında 45 liracık veriliyordu. Şimdi kredi ve burs rakamını da nereye çıkardık? 425 liraya çıkardık, yani neredeyse bire 10. Eğitimde daha yapılanlar var, onlara girmiyorum, çok vaktinizi almayayım.
Sağlıkta, Cumhuriyet tarihinin en büyük reformunu gerçekleştirdik. Ülke genelinde hatırlayın, hani geçenlerde bir televizyon kanalında rahmetli Savaş Ay'ın bir programı vardı ya, izlediniz mi o programı? O programda ana muhalefetin başındaki zatın SSK Genel Müdürü olduğu yılları izlediniz mi? Ah ah, bu hastanelerde neler çektik neler, analarımız neler çekti, ne çileler çekti? Biz işte bu çileleri artık yeni kuşaklar çekmesin diye bir adım attık. Ülke genelinde 1156 olan hasta ve yataklı tedavi kurumu sayısını 4636’ya çıkararak tüm vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerine kolayca erişimini temin ettik.
Aile sağlığı merkezlerinin sayısını 9 binden 17 bine yükselterek birinci basamak sağlık hizmetlerini de yaygınlaştırdık. Hastanelerimizdeki nitelikli yatak sayısını –dikkat edin- 19 binden 153 bine çıkartarak vatandaşlarımızın buralarda birinci sınıf sağlık hizmeti alabilmelerini sağladık. Sağlık kurumlarımızda çalışanların sayısını doktoruyla, hemşiresiyle, yardımcı personeliyle 378 binden 875 bine çıkartarak hizmet kalitesini artırdık. 112 acil istasyonlarında ambulanslar adeta yok gibiydi, şimdi bol miktarda hamdolsun ambulansımız var. Artık bakıyorsunuz Güneydoğu’da, Doğu’da kar, kış, tipide o dağlara tırmanan paletli ambulanslarımız var. Artık jet ambulanslarımız var, şehirlerarası değil gerekirse yurt dışına gitmek gerekiyorsa onları götürsün getirsin diye. Bunların adımlarını attık. Nereden nereye?
Şimdi de şehir hastanelerini kurduk. İşte şu ana kadar Yozgat, Isparta, Mersin ve Balıkesir şehir hastanelerini hizmete açtık. Şu anda halen inşası süren 20 şehir hastanemizin tamamını 1,5 yıl içinde hizmete açıyoruz. Proje-onay-ihale safhasında olan 8 hastanemizin inşasına da en kısa sürede başlıyoruz. Böylece toplam yatak kapasitesi 42500 olan 32 şehir hastanesini ülkemize kazandırmış olacağız.
Kardeşlerim;
Sporda büyük adımlar attık. 1870 yeni tesisi gençlerimizin hizmetine sunduk. 27 şehrimize toplam koltuk kapasitesi 720 bin olan stadyum kazandırmak için çalışmalarımız sürüyor. Bunlardan 9’unu tamamlayıp hizmete sunduk, 12’sinin inşası sürüyor, 9’u da proje veya ihale aşamasında. Lisanslı sporcu sayımızı 278 binden 7 milyonun üzerine çıkardık.
Sosyal yardımlarda 15 yılda 235 milyar lira kaynak kullanarak ülkemizdeki tüm garip gurebanın yanında olmaya çalıştık. Çocukların eğitiminden eşi vefat etmiş kadınlarımıza, şehit yakınları ve gazilerimizden engellilerimize, yaşlılarımızdan hastalarımıza kadar, tüm ihtiyaç sahiplerine devletimizin şefkat elini uzattık. Özellikle kadınlarımıza iş hayatından eğitime kadar her alanda pozitif ayrımcılık uyguladık. Şiddet konusunda tavizsiz bir tutum izledik.
Toplu konutta bizden önceki 19 yılda 43 bin konut üretilmişken, biz de 14 yılda 779 bin yeni konutu milletimize kazandırdık. Şimdi bölücü terör örgütünün eylemleri sebebiyle ciddi yıkıma uğrayan yerleşim bölgelerimizi yeniden ayağa kaldıracak çok önemli projeler hayata geçiriyoruz. Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Şırnak’ta 22 binin üzerinde yeni konut yaparak hem vatandaşlarımızın mağduriyetini gideriyor, hem de buralarda modern yerleşim yerleri inşa ediyoruz.
Ulaştırmada, hatırlayın, 79 senede bu ülkede 6100 kilometre bölünmüş yol yapıldı. Biz ise buna 14 yılda 19134 kilometre ilave yaparak 25 bin kilometrenin üzerine çıkardık. Hedefimiz, 2023 yılına kadar bölünmüş yol uzunluğumuzu 35 bin kilometreye ulaştırmaktır. Karayollarımızda 50 kilometre olan tünel uzunluğunu 355 kilometreye çıkardık. 2023 yılına kadar hedefimiz tünel uzunluğumuzu 700 kilometreye yükseltmektir.
Ülkemizi hızlı tren hatlarıyla ilk defa biz tanıştırdık. Şu anda 1213 kilometre hızlı tren hattında milletimize hizmet veriyoruz. Ankara ile İstanbul, Eskişehir, Konya arasında hızlı tren seferleri sürüyor. Ankara-Sivas, Ankara-İzmir, Bursa-Bilecik, Konya-Karaman başta olmak üzere yeni hatların inşası sürüyor. Sadece bu hatların maliyeti 20 milyar lirayı aşıyor. Şimdi Çin ile son seyahatimde görüşmelerimizi yaptık. İnşallah bu görüşmeler Şi Cinping’in vereceği nihai kararla Türkiye’de, Türkiye’nin dört bir yanını kapsayacak şekilde yeni bir adımın atılmasına vesile olacaktır ki bunun için de en önemli hat inşallah Edirne-Kars hızlı tren hattı olacaktır.
Kardeşlerim;
Bütün bunlarla beraber 2023 yılına kadar hızlı tren hattı uzunluğunu 12 bin kilometreye çıkarmayı hedefliyoruz. Halen 12500 kilometre civarında olan mevcut demiryolu ağını da 2023 yılına kadar iki kat artırarak 25 bin kilometreye ulaştırmak amacındayız. Marmaray, Avrasya Tüneli; İstanbul Boğazını denizin altından birleştiren iki dev proje... Yavuz Sultan Selim Köprüsüyle Boğazın üzerinde üçüncü köprüyü kurduk. İstanbul-İzmir Otoyolu kapsamında inşa ettiğimiz Osman Gazi Köprüsüyle İzmit Körfezini geçtik. Şimdi 18 Mart’ta hatırlayın, 18 Mart’ta Çanakkale’de Çanakkale 1915 Köprüsünün temeli atıldı. İnşallah 2022 gibi onun da açılışını yapacağız. Yani Avrupa Asya’ya bir de oradan bağlanmış olacak. Bir diğeri de inşallah, bu defa yine Boğazın altından üç katlı bir tüp geçidi daha gerçekleştirmiş olacağız. Ve bunun yanında yine Rize’yi Erzurum’a bağlayan Ovit Tüneli de bitmek üzere. Ovit Tünelinin bitişiyle de artık kışları duran ulaşım yeniden açılmış olacak.
Havalimanlarımızın sayısını 26’dan 55’e çıkardık. Bunlar kolay işler değildi. Ama şimdi İstanbul Havalimanı yapılıyor ki dünyanın ilk üç havalimanından bir tanesi olacak. İnşallah önümüzdeki yılsonuna kadar onu da bitiriyoruz ve 7 yeni havalimanı şu anda onunla birlikte yapılıyor. Bunlarla birlikte artık bizim yolculuklarımız ayakyoluna dönüşmüş olacak.
Denizcilikte tersane sayısı 37’den 80’e çıktı. Gemi üretiminde önemli bir marka haline geldik. Haberleşme sektöründe Türkiye tam bir devrim yaşadı. Savunma sanayinde değerli kardeşlerim, hızla ilerliyoruz. Mobil telefonda 28 milyon olan telefon abone sayısı, 75 milyonu geride bıraktı. 20 bin olan geniş bant internet abone sayısı bugün 65 milyona ulaşmış vaziyette.
Sanayi alanında bir devrim yaşıyoruz. Ülkemizde 197 olan organize sanayi bölgesi sayısını 299’a çıkardık. Tabii ki istihdam sayısı da hızla artıyor ve 1 milyon 700 binin üzerine istihdamı çıkardık. Hedefimiz, 2023 yılına kadar 65 yeni organize sanayi bölgesini daha faaliyete geçirerek 1 milyon ilave istihdam oluşturmaktır.
Ticaret hayatını canlandırmak için esnaf ve sanatkârlarımıza çok önemli hibe destekleri, kredi imkânları sağladık. 2002 yılından bu yana esnaf ve sanatkârlarımıza uygun şartlarda kullandırdığımız bu desteklerle birlikte kredi miktarı 65 milyarı buldu. Gümrük kapılarımızı modernize ederek hem kaçakçılık olaylarını engelledik, hem de güvenlik sorunlarını büyük ölçüde çözdük.
Teknoloji faaliyetlerini desteklemek için geçtiğimiz 14 yılda ülkemizde içinde 4300’ün üzerinde firmanın faaliyet gösterdiği 51 yeni teknoloji geliştirme bölgesi kurulmasını sağladık. TÜBİTAK tarafından geliştirilen ilk milli yer gözlem uydumuz Göktürk-2 uzaydaki üçüncü yılını başarıyla tamamladı. Şimdi çok daha ileri teknolojiye sahip uydular geliştirmenin çabası içerisindeyiz.
Savunma sanayi alanında elde ettiğimiz gelişmeler gerçekten iftihar sebebidir. Şahsen yakından takip ettiğimiz bu alanda yapılan çalışmalarla ülkemizin dışa bağımlılığını yüzde 80’ler düzeyinden yüzde 40’ların altına düşürdük. Kendi savaş uçağımızı, helikopterimizi, tankımızı, topumuzu, füzelerimizi, silahlarımızı, mühimmatlarımızı, gemilerimizi, denizaltılarımızı, silahlı ve silahsız insansız hava araçlarımızı, haberleşme sistemlerimizi, radarlarımızı, zırhlı araçlarımızı, yazılımlarımızı üretebilir hale geldik. Türkiye bugün bölgesindeki gelişmeler konusunda aktif bir pozisyon alabiliyorsa, bunda savunma sanayiinde elde ettiğimiz başarıların çok büyük payı var.
Enerji, kalkınmanın olmazsa olmaz altyapısı olduğu için, elektrik üretimimizi 10500 megavattan 25 bin megavata çıkardık. Hedefimiz gelecek 10 yılda 10 bin megavatı güneş, 10 bin megavatı rüzgâra dayalı yenilenebilir enerji kaynağını harekete geçirmektir. Kömür rezervimizi yarı yarıya artırarak 15,5 milyar tona ulaştırdık. İnşaatı süren 4800 megavat güce sahip Akkuyu Nükleer Enerji Santraliyle ülkemiz inşallah nükleer enerjiyle tanışıyor. İki yeni santralle ilgili çalışmaları da ayrıca sürdürüyoruz.
Ülkemizde 6 ilde kullanılan doğalgazı 76 ilimize ve 2018 yılı sonuna kadar 81 ilimizin tamamı inşallah doğalgazı kullanır hale gelecek. Barajlar, bir ülkenin su kaynaklarını kullanma konusunda en stratejik yatırımlardan biri. Daha önce 195 barajımız varken, geçtiğimiz 14 yılda ülkemize bir kısmı enerji ve sulama, bir kısmı sadece sulama amaçlı 423 yeni baraj kazandırdık. Hidroelektrik santrallerimizin sayısını 49’dan 540’a çıkardık. Güç buradan geliyor.
Orman varlığımızı artıran ender ülkeler arasında bulunuyoruz. 21 milyon hektar olarak devraldığımız orman varlığımızın üzerine 1,5 milyon hektar ilave ettik. Yaptığımız 177 yeni sulama tesisiyle 41 milyon vatandaşımızı kaliteli ve sürekli içme suyuna kavuşturduk. GAP, Türkiye’nin en büyük bölgesel kalkınma projesi olmasına rağmen iktidara geldiğimizde ancak yüzde 12 gerçekleşme oranına ulaşabilmişti, biz bunu yüzde 75’e çıkardık. Hemen her bölgemizde başlattığımız yeni kalkınma projeleri için 2019 yılına kadar 220 milyar lira yatırım yapmayı hedefliyoruz. Hedefimiz, 2023 yılına kadar ülkemizin sulanabilir tüm arazilerini suyla buluşturmaktır.
Tarım alanındaki gayrisafi milli hâsılamızı 37 milyar liradan 158 milyar liraya çıkardık. Bugün Türkiye tarımsal hâsılada Avrupa’da ilk sırada yer alıyor. Tarım ürünleri ihracatımız 3,7 milyar dolardan 16,2 milyar dolara çıktı. Verdiğimiz desteklerle çiftçimizin, üreticilerimizin gelir düzeylerini yükselttik. AK Parti iktidarları döneminde verilen tarım desteklerinin toplamı 100 milyar liraya yaklaştı. Yüzde 50 hibeyle başlattığımız kırsal kalkınma desteklerini ülke geneline yaygınlaştırdık. Arazi toplulaştırmadan uygun kredi imkânlarına kadar pek çok destekle tarım sektörümüzü güçlendirmenin çaba içindeyiz. Milli tarım projesiyle bu alanda yeni bir açılım yapıyoruz.
Çalışma hayatında hem faal çalışanlarımızın, hem emeklilerimizin gelirlerinde çok önemli artışlar sağladık. Asgari ücreti 184 liradan 1404 liraya, en düşük memur maaşını 392 liradan 2600 liraya yükselttik. Emekli sandığı emekli maaşını 376 liradan 1750 liraya, SSK emeklisinin maaşını 250 liradan 1402 liraya, BAĞKUR emeklisinin maaşını 149 liradan 1256 liraya çıkarttık. Geçtiğimiz 14 yılda 7 milyondan fazla vatandaşımıza ilave istihdam sağlayarak çalışanlarımızın sayısını 26 milyon 670 bin seviyesine getirdik.
Bununla birlikte, özellikle kadınların ve gençlerin iş gücüne yoğun katılımı sebebiyle işsizlik oranımızı arzu ettiğimiz seviyeye henüz indiremedik. Başlattığımız yatırım ve istihdam seferberliğiyle kısa sürede işsizliği yeniden tek haneli rakamlara düşüreceğimize inanıyorum.
Yurt dışına yönelik çalışmalarımızla ülkemizin prestijini her geçen yıl yükseltiyoruz, sadece 2016 yılında yaptığımız insani ve kalkınma yardım tutarımız 6,5 milyar dolardır. Geçtiğimiz 14 yılda TİKA’nın dünyanın dört bir yanındaki soyut ve somut kültür varlıklarımızı desteklemek için doğrudan yürüttüğü veya gerçekleşmesine aracılık ettiği 20 bin proje için 20 milyar doların üzerinde kaynak kullandık. AFAD, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü, Kızılay gibi kurumlarımız ve sivil toplum örgütlerimiz de bu alanda önemli çalışmalar yürütüyor.
Ekonomik göstergelere baktığımızda, geçtiğimiz 14 yılda ülkemizi 3 kat büyüttüğümüzü görüyoruz. 2002 yılında 236 milyar dolar olan gayrisafi yurt içi hâsılamızı 857 milyar dolara, kişi başına düşen gelirimizi de 3500 dolardan 11 bin dolara çıkarttık. Ekonomik büyümenin lokomotifi ihracatı 36 milyar dolardan geçtiğimiz ay itibarıyla 146 milyar dolara çıkarttık. IMF’e olan borcumuz 23,5 milyar dolardı, onu 2013 yılı itibarıyla sıfırladık, artık böyle bir borcumuz yok.
Yüzde 63 seviyesinde olan kamu borçlanma faizlerini tek haneli rakamlara kadar indirmiştik, faizlerde son dönemde yaşadığımız hadiseler sebebiyle geçici bir yükseliş oldu, ama onu da inşallah yine tek haneli rakamlara indireceğiz. Nitekim 2002 yılında bütçenin yüzde 43’ünü oluşturan faiz harcamaları, geçtiğimiz yıl yüzde 8,6 olarak gerçekleşmiştir. Yatırımlara ayrılan kaynak 70 milyar liradan 700 milyar liranın üzerine çıkarak 2002 yılına göre 10 kattan fazla artmıştır. 2023 yılında kişi başına düşen milli gelirimiz 25 bin dolara, ihracatımızı da inşallah 500 milyar dolara çıkarmayı, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline gelmeyi hedefliyoruz.
Değerli kardeşlerim;
Burada ancak ana başlıklar halinde ve bir kısmını sayabildiğimiz hizmetlerimizin tamamını anlatmaya günler yetmez, yaptıklarımız çok önemli, her fırsatta bunları tekrar tekrar vatandaşlarımıza anlatmalıyız. Ama hayat dinamik, her şey hızla gelişiyor, değişiyor. Bunun için yaptıklarımızla yetinmiyor, yeni projeler, yeni yatırımlar, yeni hizmetlerle milletimizin ihtiyaçlarına, beklentilerine, taleplerine cevap vermeyi hedefliyoruz.
Şimdi hedefimiz, inşallah bu yılsonuna kadar teşkilatlarımızda ciddi bir yenileşmeye gitmektir. İnşallah bu Olağanüstü Büyük Kongreyle beraber il, ilçe, belde teşkilatlarımızla süratle bir yenilenmeye gideceğiz. Ardından 6 aylık bir yol haritasını da yine halkımızla paylaşacağız.
Ve 18-25 aralığındaki genç kadroların bugün nasıl ki bu listede yer alıyorsa, inşallah il, ilçe, belde teşkilatlarında da 18-25 aralığındaki gençlerimizin yer almasını istiyorum, bunu da buradan duyuruyorum. Demokraside ve ekonomide ülkemizin standartlarını çok daha yükseğe çıkartacak bir programı en kısa sürede detay olarak sizlerle paylaşacağız.
Biz partimizin ismini adalet ve kalkınma olarak rastgele belirlemedik, biz Türkiye’nin geleceğini bu kavramlar üzerinde inşa etmek için yola çıktık ve işte bugünlere geldik. Bundan sonra aynı doğrultuda sürekli nefes tazeleyerek, sürekli güç yenileyerek, sürekli kendimizi geliştirerek devam etmekte kararlıyız.
Mevlana Hazretleri ne güzel söylemiş: “Her gün bir yerden göçmek ne iyi, / Her gün bir yere konmak ne güzel. / Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş. / Dünle beraber gitti cancağızım, / Ne söz varsa düne ait, / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” İşte biz de bu anlayışla, dünü unutmadan ama yönümüz daima geleceğe dönük olarak inşa ve ihya faaliyetlerimizi çalışmayı, mücadele etmeyi kesintisiz bir şekilde sürdüreceğiz.
Milletimize hizmet için yola çıktığımızda hedefimiz, demokraside ve ekonomide Türkiye’yi koalisyonlar ve krizler döneminin karanlığından çıkartacak reformları hızla hayata geçirmekti. İşte bu konuda mesafe kat ettikçe hedefimizi büyüttük, 2023 hedeflerimizi kalkınma alanındaki çabalarımızın rehberi olarak ortaya koyduk. Esasen temel hak ve özgürlükler konusunda kat ettiğimiz mesafe çok önemli. Ancak bu başarı, normalde birbiriyle husumet içinde olması gereken terör örgütlerinin ülkemizi ortak hedefi olarak belirleyip saldırıya geçmeleri sebebiyle maalesef hak ettiği değeri görmüyor.
Reformlarımızın çapası, hatta dinamosu olarak gördüğümüz Avrupa Birliği üyelik süreci, Birliğin riyakâr tutumu sebebiyle çıkmaza girmiştir. Hiçbir aday ülkeye konmayan şartların bize dayatılması, hiçbir aday ülke için uygulanmayan kuralların bizim için getirilmesi asıl niyeti açıkça göstermektedir. Biz bu sıkıntının ilk ortaya çıktığı andan itibaren hep hak ve özgürlüklerle ilgili reformları biz Avrupa Birliği istediği için değil, kendi vatandaşlarımız bunlara layık olduğu için yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Bundan sonra da aynı şeyi söylüyoruz: Türk milletinin her bir ferdinin en geniş özgürlük alanı içinde hayatını sürdürmek en tabi hakkıdır. Bu ülkede bir daha kimsenin inancı, kıyafeti, meşrebi, kökeni, farklılıkları yüzünden horlanmasına, ötekileştirilmesine, zulme uğramasına, cezalandırılmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz.
Özellikle gençlerimizin özgürlükleri konusunda en küçük bir tereddütleri olmasın. Gençlerimiz ve çocuklarımız inşallah kendilerinden önceki nesillerin maruz kaldığı sıkıntıları yaşamayacaklar. Bunun için demokrasimize sahip çıkmamız gerekiyor. Demokrasi, tıpkı ekonomi gibi lafla değil, icraatla olur. Kendi ideolojik saplantılarını topluma demokrasi diye dayatanların gücü ellerine geçirdiklerinde başka kimseye hayat hakkı tanımadıklarını milletimiz çok iyi biliyor. Biz onlar gibi yapmadık, yapmayacağız. Bizim demokrasi anlayışımız, diğerlerine saygılı olmak şartıyla herkesin düşüncesini ifade etmesine imkân sağlama esasına dayalıdır. İşte onun için biz ne diyoruz? ‘Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü’ anlayışıyla hareket ediyoruz.
Bununla birlikte, Avrupa Birliği’nin artık ülkemizin ve milletimizin onurunu hiçe sayma noktasına gelen ikiyüzlü tavrına daha fazla tahammül etmek zorunda da değiliz. Avrupa Birliği ya bize verdiği sözleri tutar, serbest dolaşımı getirir, sığınmacılar için taahhüt ettiği yardımları gönderir, fasılların açılıp-kapanması önündeki engelleri kaldırır ya da herkes kendi bildiğini yapar. Bizim tercihimiz her şeye rağmen, yolumuza Avrupa Birliği’yle devam etmektir. Burada kararı verecek olan Avrupa Birliği’dir, birliğe yön veren ülkelerdir.
Sadece son 1 ayda yaptığımız seyahatler ve oralarda yaptığımız görüşmeler, Türkiye’nin önünde çok daha büyük bir dünyanın açık olduğunu gösteriyor. İşte Hindistan’a gittik, oradan Rusya’ya, Kuveyt’e gittik, 4,5 milyar dolarlık bir yatırımın orada temelini attık. Kuveyt’ten Çin’e, oradan Amerika’ya geçtik. Ve bu geniş görüşme trafiğinde ülkemizin geleceği adına gerçekten çok ümit verici gelişmelerin ufukta olduğunu gördük. Bugünkü Türkiye, dünkü Türkiye’den çok daha güçlü, çok daha müreffeh, çok daha demokrattır, inşallah yarınki Türkiye bugünkünden çok daha büyük, çok daha zengin, hak ve özgürlükler bakımından çok daha ileride olacaktır.
Kardeşlerim;
Son 10 ayda yaşadığımız iki önemli hadise, 15 Temmuz darbe girişimi ve 16 Nisan referandumu ülkemizin geleceği bakımından çok önemli. Öncelikle 15 Temmuz darbe girişiminde sokaklara, meydanlara dökülerek ülkesinin istiklaline, kendisinin ve çocuklarının istikbaline sahip çıkan tüm vatandaşlarıma buradan bir kez daha en kalbi şükranlarımı sunuyorum, milletimle iftihar ediyorum. 249 şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza şifalar diliyorum.
Kardeşlerim;
Bu tür hadiseler milletlerin tarihlerindeki kritik dönüm noktalarıdır. Türkiye’de artık hiçbir şeyin 15 Temmuz öncesi gibi olmayacağı bilinmelidir. Ülkemizin sınırlarımızın içindeki ve dışındaki tüm terör örgütleriyle mücadelede yeni bir dönem başlamıştır. İşte Fırat Kalkanı Harekâtı bunun en güzel örneğidir ve Cerablus’ta, Rai’de, Dabık’ta, Bab’da, Türkiye, ordusuyla ve bütün varlığıyla kendini göstermiştir.
Bu ülkeye, bu millete silah doğrultan, silah doğrultanları teşvik eden hiç kimseye karşı en küçük bir müsamahamız olamaz. Sözün bittiği, sadece ve sadece icraatın konuştuğu bir döneme girdik. İnşallah bu kongremizin ardından güvenlikten yatırımlara kadar her alanda ülkemizin atacağı çok önemli adımları birlikte hayata geçireceğiz. Hani Mehmet Akif, “Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi tarih” diyor ya, işte biz ibret alacak ve bir asır önce başımıza gelenlerin yeniden yaşanmasına izin vermeyeceğiz.
16 Nisan’da milletimizin teveccühüyle kabul edilen anayasa değişikliği bu kararlılığımızı güçlü bir şekilde hayata geçirmemizi sağlayacak olması bakımından çok önemlidir. Her ne kadar yeni yönetim sistemiyle ilgili maddeleri 2019 Kasım’ındaki seçimle birlikte yürürlüğe girecek olsa da, milletimizin halk oylamasında ortaya koyduğu irade, çalışmalarımız konusunda bize çok büyük bir güç vermiştir.
Bununla birlikte şu gerçeği de iyi görmemiz lazım: AK Parti olarak artık işimiz daha zor. Daha önce olduğu gibi, yüzde 34’le, yüzde 40’la, hatta yüzde 49,5’la iktidara gelme imkânımız kalmadı. Artık çıta yüzde 50+1’dir. Yüzde 50’nin üzerinde oy almanın ne demek olduğunu, ne kadar zor olduğunu önce 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde, en son da 16 Nisan halkoylamasında hep birlikte gördük, tecrübe ettik.
Bunun için 2019 seçimlerinde netice almak istiyorsak hemen kolları sıvamalı, çalışmaya başlamalıyız; hazır mıyız buna? AK Partinin boşa geçirecek bir anı bile yoktur. Genel merkezdeki, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki, il, ilçe, belde, mahalle teşkilatlarındaki, belediyelerdeki, il genel meclislerindeki tüm arkadaşlarımızın bu bilinçle görev yapmaları gerekiyor. Çok basit hataların dahi nelere mal olabildiğini en son 16 Nisan’da bizzat yaşayarak gördük.
AK Parti, kendisinden önce görülmeyen, yok sayılan, varlığı inkâr edilen kesimlerin sesi olarak ortaya çıkmış, onları merkeze taşıması sayesinde hep güçlenerek bu günlere gelmiştir. Bu ülkede yıllarca dindarlar ötekileştirilmiştir. Bu ülkede yıllarca Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Boşnak, Arnavut, Arap, Roman denilerek kökünden; Sünni, Alevi, Bektaşi denilerek mezhebinden ve meşrebinden; köylü, taşralı denilerek örfünden, âdetinden dolayı insanlar dışlanmıştır. Eğitimin de, zenginliğin de, makamın da, mevkiin de, şan, şöhretin de babadan oğula aktarıldığı adeta monarşi rejimi kurulmuştur.
Cumhuriyetin sahibi olan cumhur karşımda, cumhurun değerleri, beklentileri, talepleri yok sayılmıştır. AK Parti, Cumhuriyetle cumhuru buluşturan, Cumhuriyeti asli sahibi olan cumhura teslim eden parti olduğu için, milletimiz tarafından bu kadar güçlü şekilde sahiplenilmiştir. Bizim iktidarlarımız döneminde bu ülkede geçmişte sözü dahi edilemeyen söz varsa, sorun varsa hepsi konuşulmuş, tartışılmış, hal yoluna koyulmuştur. Yine bizim dönemimizde geçmişte özlemle bakılan, hatta hayal dahi edilemeyen ne kadar hizmet varsa hepsi de ülkemize kazandırılmıştır. Önümüzde yapacağımız iş, aynı çizgide devam etmektir.
Nerede yaşarsa yaşasın, hangi inanç kesiminde, sosyal gruba, kültürel tabakaya mensup olursa olsun, her bir vatandaşımızın ülkesiyle, milletiyle, devletiyle ve elbette partimizle ilişkisini güçlendirmeliyiz. Dikkat ediniz, burada partimizi son sırada sayıyorum, çünkü ülkesini, milletini, devletini seven her vatandaşımızı biz tabi olarak partimizin muhibbi olarak da görüyoruz. Bu sevgiyi oya dönüştürme maharetini gösterecek olan teşkilatlarımızdır. İl, ilçe, belde, bütün bu teşkilatlarımız, özellikle kadın ve gençlik kollarımız çalmadık kapı, sıkmadık el, kazanmadık gönül bırakmamalıdır.
Eğer bu ülkenin en ücra köşesindeki haneye, orada yaşayan erkek, kadın, genç, yaşlı vatandaşımıza ulaşamamışsak bir yelerde eksiğimiz var, hatta bir yerlerde yanlışımız var demektir. Üye sayısı 10 milyonun üzerinde olan bir parti, 80 milyona ulaşma konusunda sıkıntı çekemez, çekmemelidir. İletişim teknolojileri ne kadar gelişirse gelişsin, hiçbir şey insani temasın, yüz yüzde görüşmenin yerini tutamaz. Bunun için her vatandaşımızla doğrudan irtibat kurmanın yollarını aramalı, halini, hatırını sormaktan, derdini dinlemeye ve çözümüne yardımcı olmaya kadar her yöntemle, evet, kendileriyle alakadar olmalıyız. Zaman hızla akıyor, önümüzde önce mahalli idareler seçimleri, arkasından Kasım’da 2019 yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlere var. Seçimlere kadar vatandaşlarımızın tamamına ulaşma hedefimizi gerçekleştirmeliyiz. Özellikle önümüzdeki Cumartesi günü başlayacak olan mübarek Ramazan ayını çok iyi değerlendirmeliyiz.
Kardeşlerim;
Milletimizle birlikte artık bir inşa ve ihya dönemindeyiz. Yeni Türkiye’nin ruhunu milletimiz 15 Temmuz’da ortaya koymuştur. 16 Nisan’da da milletimiz yeni Türkiye’nin yönetim biçimi konusundaki kararını vermiştir. 3 Kasım 2002 tarihinden beri ülkeyi yönetme vazifesini üstlenmiş parti olarak yeni dönemin mimarisini belirleme sorumluluğu da bizim üzerimizdedir. Bunun için en başta kullandığımız yöntemi ihya edecek, yani iki ayaklı bir program yürüteceğiz. Bir yandan demokratik kazanımlarımızı ileriye taşırken, diğer yandan kalkınma alanında daha büyük hamleler başlatacağız.
Demokratikleşme alanında hedefimiz ülkemizin ve dünyanın değişen şartları ışığında her kesimden, her yaştan, her meşrepten insanımızın hak ve özgürlükleri bakımından kendisini daha güvende hissedeceği bir Türkiye’yi inşa etmektedir. Terörle mücadelemize halel getirmeyecek şekilde vatandaşlarımızın özgürlük alanlarını mümkün olan en üst seviyeye çıkarmakta kararlıyız. Kalkınma alanında ise milli gelirimizin artırılmasından büyük projelere, mimariden enerjiye kadar tüm alanlarda ülkemizi geleceğe hazırlayarak bu çalışmaları hayata geçireceğiz.
AK Parti olarak kurulduğumuz günden beri milletimizi hiç hayal kırıklığına uğratmadık, inşallah bundan sonra da unutmayacağız. Bu partinin milletin partisi olduğunu anlamayanların hezeyanlarına asla kulak asmayacağız. Bize düşen, bu davaya hizmet eden herkesin hakkını-hukukunu korumaktır. AK Parti’ye hiçbir karşılık beklemeden tamamen yüreğinden gelen bir sevgiyle sahiplenen her kardeşimizin başımızın üzerinde yeri vardır.
7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından yaşananlar, AK Parti’siz bir Türkiye’nin nasıl hızla eski kriz günlerine dönme tehlikesiyle karşı karşıya kalabildiğini göstermiştir. Milletimizin bize itimadı, istikrar ve güven ortamını muhafaza ederek ülkemize yaptığımız hizmetlerden kaynaklanıyor. Bu parti çatısı altındaki hiç kimsenin bu itimada halel getirecek davranışlar içine girmeye hakkı yoktur. Bu anlayışla çalışmayan hiç kimseye AK Parti’nin ne teşkilatlarında, ne belediyelerinde, ne Meclis grubunda, ne hükümet kademelerinde de yer yoktur.
Belediyelerin bizim için ayrı bir önemi var. AK Parti'yi belediyelerdeki çalışmalarımızda elde ettiğimiz tecrübelerin ve başarıların üzerinde kurduk; eğer bunu böyle söylersem yeridir. Bugün de en önemli güç kaynaklarımızdan biri belediyelerimizdir. Ülkemizdeki 1379 belediyeden 879’u AK Parti kadroları tarafından yönetiliyor. Belediyelerimiz hem mahallindeki hizmetleri yürüttüğümüz organlardır, hem de milletimizin hissiyatını merkeze taşıyan sinir uçlarımızdır.
Geçtiğimiz 14 yılda en büyük reformları gerçekleştirdiğimiz alanlardan biri de belediyelerdir. Büyükşehir belediyeleri, il özel idareler kanunlarını yenileyerek mahalli yönetimlerin hukuki altyapısını güçlendirdik. Bu sayede kamu yatırımlarından mahalli idarelerin payını yüzde 20’den yüzde 40’a çıkardık. Belediye gelirlerini 10 milyar liradan 82 milyar liraya yükselterek mahalli idarelerimizin yatırım bütçelerini artırdık. Sadece geçtiğimiz yıl 42 milyar liranın üzerinde yatırım yapan mahalli idarelerimiz katılımcı demokrasi alanında da çok ileri bir seviyeye ulaştı. 2004 yılında “Yerel Kalkınma Başlıyor”, 2009 yılında “Marka şehirler”, 2014 yılında “İnsan Demokrasi Şehir” başlıkları altında ortaya koyduğumuz çalışmalarımızda adeta ülkemize medeniyetimizin mekânda ihyası vizyonunu kazandırdık.
Bizim temel belediye hizmetlerinde, yatırımlarda, sosyal yardımlarda ve insan ilişkilerinde AK Parti vizyonuna uygun icraat ortaya koyan belediye başkanlarına ihtiyacımız var. Şehirlerine ve partimize yük olan değil, şehirlerinin ve partimizin yükünü omuzlayan belediye başkanlarıyla yolumuza devam edeceğiz.
Aynı şekilde Parti teşkilatlarımızdaki tüm arkadaşlarımızın da benzer bir anlayışla hareket etmesi şarttır. Teşkilatlarımızda, belediyelerimizde ve Meclis’te bu kritere uygun arkadaşlarımıza her kademede öncelik vererek 2023 Türkiye'sinin inşasını gerçekleştirmekte kararlıyız. Cumhuriyet hükümet sistemi devreye girene kadar tüm bu hususlardaki hazırlıklarımızı tamamlayarak milletimizin karşısına güçlü bir şekilde çıkmalıyız; milletimizin itimadına layık olmanın gereği budur. Şair ne diyor?
“Çiçeklerle hoş geçin,
Balı incitme gönül,
Bir küçük meyve için,
Dalı incitme gönül.
Sevmekten geri kalma,
Yapan ol, yıkan olma
Sevene diken olma,
Gülü incitme gönül.
Başın olsa da yüksek,
Gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek
Yolu incitme gönül.
Mevlâ verince azma,
Geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma,
Külü incitme gönül.
Dokunur gayretine,
Karışma hikmetine
Sahibi hürmetine,
Kulu incitme gönül.”
Bizler de dalı, gülü, yolu, külü, kulu incitmeden milletimize hizmet etmeye bakmalıyız.
Değerli kardeşlerim;
Bu kongre AK Parti için bir yeniden diriliş, yeniden kuruluş kongresidir. Üçüncü Olağanüstü Kongremizle milletimize 2001 yılından bu yana geçen zamanın bizi yıpratmadığını, tam tersine olgunlaştırarak daha büyük hizmetlere hazırladığını gösterme fırsatı yakaladığımıza inanıyorum.
AK Parti sadece kendisine oy verenlerin değil 80 milyon vatandaşımızın tamamının partisidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da AK Parti’nin gönlünü kazanamayacağı tek bir kişinin dahi bulunmadığını düşünüyorum. Yeter ki biz ona ulaşmasını bilelim, gerisi kolay. Hiç kimse kendini ötekileştirilmiş hissetmesin. Hiç kimse özgürlük alanını tehdit altında görmesin. Hiç kimse geleceğinden umutsuz olmasın. Bu ülkedeki her birey, birinci sınıf vatandaştır. Bir gerçekleştirdiğimiz her hizmeti, her yatırımı, her icraatı tüm vatandaşlarımız için yapıyoruz. Kimseden illa bizi sevmesini isteyemeyiz; ama herkesten bizi dinlemesini, anlamaya çalışmasını, mümkünse katkı vermesini beklemek hakkımızdır. Çünkü biz 80 milyonun efendisi değil 80 milyonun hizmetkârıyız; bizim farkımız budur.
Türkiye olarak ne orta gelir, ne orta demokrasi tuzağına düşeceğiz. Yeni projelerle, yeni yatırımlarla, yeni reformlarla, yeni ekonomik tedbirlerle orta gelir tuzağını mutlaka bozacak, 2023 yılı için belirlediğimiz 25 bin dolar milli gelir hedefine ulaşacağız. Aynı şekilde hak ve özgürlüklerin standartlarını daha da yükselterek ileri demokrasi yolundaki yürüyüşümüzü sürdüreceğiz.
Diğer taraftan Türkiye sadece 780 bin kilometrekare vatan topraklarından ibaret bir ülke değildir. Bugün dünyanın dört bir yanında kalbini bize yöneltmiş, gözünü bize dikmiş, kulağını bize vermiş yüz milyonlarca kardeşimiz var. Kendimizle birlikte onların da beklentilerini dikkate almak zorundayız. Bu yaklaşım bizim için bir yük, bir angarya değildir. Tam tersine, bu bizim için insani ve vicdani bir görevdir, hem de en büyük güç kaynağımızdır. Türkiye’nin dış politikası işte bu anlayışla şekillenmektedir. FETÖ ve PKK gibi, DEAŞ gibi terör örgütlerinin zehirlerini vücudumuzdan temizledikçe her alanda olduğu gibi dış politikada da daha sağlıklı bir zemine oturacağımıza inanıyorum. Kardeşlerim, dış politikada gayretimiz artarak devam edecektir, etmektedir; ama bu milletin izzetinden hiçbir zaman taviz vermeksizin...
Kardeşlerim;
AK Partimizin 3. Olağanüstü Kongresinin başarılarla dolu olmasını diliyorum. Rabbime bizi bugünlere eriştirdiği, yeniden kucaklaşmamızı sağladığı için hamt ediyorum. Rabbim, kolaylaştır zorlaştırma. Rabbim, işlerimizi hayırla sonuçlandır, amin; diyorum. Partimizin Genel Merkez yönetim organlarına seçilecek arkadaşlarımıza şimdiden muvaffakiyetler diliyorum.
Bir kez daha ‘hoş bulduk’ diyorum. Ve çok oturduk, biliyorum ki yoruldunuz. Şöyle bir ayağa kalkalım ve son noktayı da inşallah bu şekilde koyalım: ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda, / Beraber ıslandık yağan yağmurda. / Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda, / Bana her şey sizi hatırlatıyor, / Bana her şey sizi hatırlatıyor, / Bana her şey Türkiye'yi hatırlatıyor.’
Günümüz kutlu olsun, geleceğimiz hayırlı olsun inşallah. Sağ olun, var olun.