Hindistan Jamia Millia İslamia Üniversitesi'nin Fahri Doktora Takdim Töreninde Yaptıkları Konuşma

01.05.2017

Sayın Rektör Muhammed Ahmed Zeki,

Değerli Öğretim Üyeleri

Kıymetli öğrenciler,

Hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri, şahsım ve milletim adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, esselamüaleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh.

1920 yılından beri faaliyet gösteren Jamia Millia İslamia Üniversitesi'nde sizlerle beraber olmaktan büyük bahtiyarlık duyuyorum. Üniversitemiz, Hindistan’ın dünya sahnesinde hak ettiği yeri barış ve kalkınma yoluyla alabilmesi için genç dimağları eğitmek amacıyla kurulmuştur. Böylesi köklü ve saygın bir yüksek eğitim-öğretim kurumu tarafından şahsıma fahri doktora unvanı verilmesi gerçekten beni ayrıca memnun etmiştir. Şahsıma gösterdiğiniz teveccüh için en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Şahsımdan öte bu fahri doktorayı da milletim adına alıyorum. Sayın Rektör Muhammed Ahmed Zeki’ye, Üniversite Meclisi’ne ve bu etkinliğin düzenlenmesine katkıda bulunan herkese teşekkür ediyorum.

Değerli dostlar;

Aralarındaki oldukça uzak sayılabilecek mesafeye rağmen Hindistan-Türkiye ilişkileri köklü bir tarihi geçmişe sahip. Örneğin, bölgede 350 yıl hüküm süren Babür Devletinin kuruluşunda Anadolu’daki Osmanlıların çok ciddi destekleri olmuştur. Ekber Şah modern Hindistan’ın da temelini oluşturan farklı inanç ve kökendeki insanları aynı devlet çatısı altında yönetebilme kabiliyetini bu coğrafyaya kazandıran ilk hükümdardır.

Ünlü Hint şairi Tagore’nin ‘sonsuzluğun yüzünde bir gözyaşı damlası’ olarak tanımladığı Tac Mahal ortak tarihimizin sembol eserlerinden biridir. Bu abidevi yapı, ülkemizin her köşesinde yüzlerce eseri olan Mimar Sinan’ın talebeleri tarafından inşa edilmiştir. Eserin banisi Şah Cihan’ın Osmanlı’ya olan muhabbetini bugün de saygıyla hatırlıyoruz. Kanuni Sultan Süleyman döneminin ünlü denizcisi Cihannüma kitabının yazarı Seydi Ali Reis’in Hindistan’da geçirdiği döneme ilişkin aktardığı zengin bilgileri bugün de hayranlıkla okuyoruz.

Osmanlı’nın son dönemlerindeki en önemli padişahı olan Abdülhamit Han’ın iadeyi ziyaret için Japonya’ya gönderdiği Ertuğrul Firkateyni 128 yıl önce Bombay Limanında heyecanla ve samimi bir muhabbetle karşılanmıştır. İstiklal Harbimizi yürüttüğümüz dönemde Hindistan halkının ülkemize verdiği desteği unutabilmemiz ise asla mümkün değildir. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nı 1922 yılında zaferle sonuçlandırması, Hindistan halkının kendi bağımsızlık mücadelesine de aynı zamanda ilham kaynağı olmuştur.

Dünyanın en önemli medeniyetlerine ev sahipliği yapmış Hindistan gibi bir ülkenin sömürge olarak kalmayı kabul etmesi zaten mümkün değildir. Nitekim tarihe geçecek bir azim ve cesaretle yürütülen bağımsızlık hareketi sonunda başarıya ulaşmıştır. Hindistan bağımsızlık hareketinin liderleri Gandi ve Nehru’nun iki ülke arasında güçlü ilişkiler kurulmasını arzu ettiklerini biliyoruz.

Tüm bu güçlü arka plana rağmen Türkiye-Hindistan ilişkilerinin bugün maalesef olması gereken düzeyin çok gerisinde bulunduğunu görüyoruz. Biz Türkiye olarak Hindistan’la siyasi, ekonomik, kültürel tüm ilişkilerimizi geliştirme, güçlendirme yönünde samimi bir iradeye sahibiz. Hindistanlı dostlarımızın da aynı yaklaşıma sahip olduklarına inanıyorum. Bilhassa Hindistan halkının ülkemize olan muhabbetini bizzat görme, şahit olma imkânını bulduk. İnşallah bu ziyaretim ilişkilerimizde yeni bir dönemin başlangıcına vesile teşkil edecektir. Bugün yaptığımız görüşmelerde gerek Sayın Başbakanla dar kapsamlı ve heyetler arası görüşmelerimizin çok çok verimli geçtiğini de özellikle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar;

Kültür ve eğitim Hindistan’la ilişkilerimizde büyük potansiyel barındıran alanların başında geliyor. Hindistan Cumhuriyeti’nin ilk kültürel işbirliği anlaşmasını 1951 yılında Türkiye Cumhuriyeti’yle imzalaması tesadüf değildir. Hint televizyonlarında yayınlanan Türk dizilerinin, Türk televizyonlarında oynayan Hint dizilerinin büyük ilgi görmesi de tesadüfî değildir. Hint çiftlerin düğünleri için giderek daha fazla ülkemizi tercih etmeleri de iki ülke kültürlerinin birbirlerine yatkınlığını ortaya koymaktadır. Ülkemizin hiçbir vatandaşı için Hindistan meçhul bir ülke, Hint kültürü meçhul bir kültür değil. Gönüllerdeki bu yakınlığı her alanda fiili işbirliğine çevirmemiz gerekiyor, geç kaldık. Bunun yolu da eğitim-öğretimden geçiyor.

Bugün Jamia Millia İslamia Üniversitesi'nde Yunus Emre Enstitüsünün işbirliğiyle ülkemizden gelen okutmanlar Hint öğrencilere lisans düzeyinde Türk dili ve edebiyatı dersleri veriyor. Halen ülkemizde 118’i Türkiye’nin sağladığı burslarla olmak üzere 171 Hindistanlı öğrenci yüksek öğrenim görüyor. Hindistan’da Türkiye burslarına olan ilginin katlanarak artıyor olmasından memnuniyet duyuyoruz. Mesela bu yıl başvuru sayısı 589 olarak gerçekleşmiştir, bu sayının daha da artmasını arzu ediyoruz. Ülkemizde öğrenim gören Hindistanlı gençlerin her birini ortak geleceğimiz adına çok önemli bir yatırım olarak görüyorum. İnşallah bu öğrenciler eğitimlerini tamamladıktan sonra nitelikli insan kaynağı olarak Hindistan’a en iyi şekilde hizmet edeceklerdir.

Dostluğumuzun daim kılınması için ortak tarihimizin genç nesillere aktarılması da sorumluluklarımız arasındadır. Bu güzide üniversite gibi kurumlar genç ve dinamik nüfuslara sahip Türkiye ve Hindistan’ın geleceğine ışık tutarken ortak tarihimize de özellikle bir gelecek hazırlama noktasında ortak tarihi yaşatacaklardır. Farklılıklar değil müşterekler üzerinden yürüteceğimiz çalışmalardan çok kısa sürede her iki ülkenin de faydasına önemli neticeler elde edeceğimize inanıyorum.

Küresel düzeyde yeniden bir yapılanma sürecinden geçtiğimiz şu dönemde ülkeleriniz arasındaki yakın işbirliğine her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Güney Asya’nın önemli ülkesi Hindistan ile Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının buluşma noktası Türkiye arasındaki dayanışma, bölge ile birlikte dünyanın da barışına, huzuruna, refahına katkıda bulunacaktır. Bugün İstanbul’dan Yeni Delhi arası 5 saat 45 dakikadır, bunlar artık uzun mesafe değil. Bakıldığında her ne kadar uzak görülse de, ne kadar yakınlaştığımızı anlamamak için hiçbir sebep yok. Şimdi bundan sonra artık gençler olarak farklı bir dinamizme ulaşmamız lazım.

Gençler, bu meseleye sahip çıkmalısınız. Eğer sizler bu meseleye sahip çıkarsanız, Türkiye-Hindistan ilişkileri çok kısa bir sürede olması gereken seviyeye ulaşacaktır. Ama bunun için önce zihinlerdeki önyargıların bir kenara bırakılması gerekiyor. Sizlerden ricam; lütfen Türkiye’yi batılı ajansların haberlerinden veya terör örgütlerinin buradaki lobilerinin yaydığı yalanlardan değil bizzat kaynağından takip edin. Ülkemizde İngilizce yayın yapan çok sayıda televizyon kanalı, gazete, dergi var. Türkiye’yle ilgili gelişmeleri buradan takip etmenizi öneriyorum. Bu şekilde hareket ettiğinizde diğer kaynakların ülkemizle ilgili gerçekleri ne kadar saptırdıklarını, örttüklerini bizzat kendiniz de göreceksiniz.

Değerli arkadaşlar;

Teknolojinin ve iletişim araçlarının hızla yaygınlaşması, tüm ülkeleri çeşitli tehdit ve sınamalarla karşı karşıya bırakıyor. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar, gelir düzeyindeki dengesizlikler, yoksulluk, genç işsizliği gibi sorunlar, aynı zamanda düzensiz göç ve terörün de en önemli sebepleri arasındadır. Hiçbir ülkenin tek başına altından kalkamayacağı bu sorunlar, ancak tüm devletlerin ortak çabasıyla çözüme kavuşturulabilir.

Türkiye, tüm bu meselelere insanı ve vicdanı merkeze alan politika anlayışıyla yaklaşıyor. Kadim devlet geleneğimizin bize mirası olan ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ ilkesini kendimize rehber edindik. Biz uluslararası istikrar ve barışın sadece adil bir sistemde sağlanabileceğine inanıyoruz. Adaletin de sorunları çözmekte görevli uluslararası kuruluşların yapılarından başlanarak tesisi gerekiyor.

Bilhassa genel olarak Birleşmiş Milletler olarak, ama özellikle de Güvenlik Konseyi’nin yapısının bir an önce reforme edilmesi şarttır. Örneğin dünyanın önemli ülkelerinden 1 milyar 300 milyon nüfusa sahip olan Hindistan’ın içinde olmadığı bir Güvenlik Konseyi’nin, sağlıklı bir yapıya sahip olduğunu kim iddia edebilir? 1 milyar 700 milyon nüfusa sahip olan İslam dünyasının temsil edilmediği bir Güvenlik Konseyi ne kadar adil olabilir? Uzun süredir ‘dünya 5’ten büyüktür’ diyerek dile getirdiğim itirazlarımın temelinde işte bu çarpıklıklar var.

Şu anda tüm dünyanın kaderini beş ülkenin eline, diline nasıl bırakabiliriz? Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşlarının şartları içerisinde oluşmuş böyle bir hava hala devam ediyor, böyle bir şey olabilir mi? Güvenlik Konseyindeki bir ülke atılan bir adıma, bir karara ‘hayır’ diyorsa, oradan bir kararın çıkması mümkün değil, böyle bir şey olabilir mi? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden beklenen nedir? Adalettir. Şu anda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde adalet var mı? Asla, böyle bir şey yok. Erdoğan bunu söylediği zaman sert oluyor, Erdoğan bunu söylediği zaman sevilmez oluyor. Tamam da, biz kime kendimizi sevdireceğiz, aslolan budur. Biz dünya mağdurlarına, mazlumlarına kendimizi sevdirebiliyorsak bu bize yeter.

Bunu da her yerde anlatmamız lazım, özellikle Hindistan’ın anlatması lazım. Niye? 1 milyar 370 milyon nüfusa sahip olan Hindistan bunu sürekli anlatması lazım, dillendirmesi lazım. Artık dönüşümlü bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine ihtiyacımız var. Yani 196 ülkenin içinde daimi üye olarak yer aldığı bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi. 20’li mi olacak, 20’li, ama bu dönüşümlü olacak. İki yılda bir 10 tanesi bu ülkelerin değişecek. Böylece bu dönüşümlü şekille 196 ülke de nerede yerini almış olacak? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yerini alacak. Hem geçici üye, hem daimi üye olmayacak, hepsi daimi üye olacak. Şu anda geçici üyelerin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde kıymeti harbiyesi var mı, herhangi bir değeri var mı? Oylarının bir kıymeti var mı? Yok. Niye birbirimizi aldatıyoruz, böyle bir şey olamaz. Sadece elma şekeri dağıtıyorlar, 15 tane geçici üye; yok böyle bir şey, dürüst olmamız lazım. Hele hele Güvenlik Konseyi, adaletin dağıtımının gerektiği bir yer. Burada eğer bunu başaramazsak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden de hiçbir şey bekleyemeyelim.

Şimdi aynı sorun hemen hemen tüm uluslararası kuruluşlarda da söz konusu. Güçlü olan kimse haklı olan da o. Eğer gücün yoksa haksızsın. Biz diyoruz ki; hayır, haklı olan kimse, güçlü olan da o olmalı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının ardından Avrupa-Amerika merkezli olarak kurulan küresel düzen dünyanın kalanının haklarını savunmaktan giderek daha çok uzaklaşıyor. Demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi küresel düzeyde kabul görmesi için çalışılan değerlerin, çıkarları icap ettirdiğinde bizzat bunları ifade edenler tarafından ihlali artık gizlenemez bir bir hakikat haline gelmiştir.

İşte buyurun şu anda Suriye, işte buyurun Irak; yaşananlar ortada. Bu kadar açık ve net her şey ortadayken hala hangi adaletten bahsediyoruz? Milyona yakın insanı öldüren, bir devlet terörü estiren bir katil Esad hala Suriye’nin başında durabiliyorsa bu Birleşmiş Milletler’e rağmen, artık söyleyecek söz kalmıyor. Dünyanın güçlü ülkeleri şu anda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki beş daimi üye acaba buna ne tür bir çözüm getirdi şu ana kadar? İşin içinde yaşayan biziz, 911 kilometre sınırı olan ülke biziz. Yaralı olan ülke de biziz, şu ana kadar 3 milyon mülteciyi topraklarında barındıran biziz.

25 milyar dolar STK’larla birlikte oraya biz harcama yaptık. Peki, dünyadan size bir yardım gelmedi mi? Söyleyeyim; Avrupa Birliği bize söz verdi, ‘2016 Temmuz ayında 3 milyar avro göndereceğiz’ diye. Ne geldi biliyor musunuz? 725 milyon avro. Peki, Birleşmiş Milletlerden gelmedi mi? Birleşmiş Milletler Donörler Toplantısı yaptı ve topladığı paralardan bize şu ana kadar 550 milyon dolar gönderdi. 6,5 yılda bizim harcadığımız ise 25 milyar dolar. Hani nerede adalet? Kaldı ki bu para da bize gelmiyor ha, UNESCO vasıtasıyla yardımcı kuruluşlara gidiyor.

Adalet çağrılarının karşılıksız kaldığı her yerde ortaya dökülmeyi bekleyen potansiyel sorunlar var. Bakın Somali’ye ilk giden siyasi lider ben oldum. Şu anda dünyada herhalde lider olarak giden pek yok. Ve Somali’de şöyle gerçekten onurlu, şahsiyetli bir büyükelçilik binası kuran da Türkiye oldu. Şu anda Somali’de bizim 80 dönüm üzerinde muhteşem bir büyükelçilik binamız var, o da Somali’de. Diğerlerinin bazıları konteynerlerde büyükelçilerini oralarda bekletiyorlar, bazıları kenar-köşe yerlerde, ama hala onlar gelip de Somali’de büyükelçilik binalarını dahi kuramadılar. Ama öbür taraftan bakıyorsunuz sağda-solda donörler toplantıları da yapılıyor, onlar da devam ediyor. Bunları görmemiz lazım. Hiçbir ülkenin, hiçbir kuruluşun dünyayı böyle bir tehditle karşı karşıya bırakmaya hakkı yoktur.

İşte bu sebeple biz gördüğümüz adaletsizlikler, haksızlıklar, riyakârlıklar karşısında itirazlarımızı her platformda, her fırsatta dile getirmeyi sürdüreceğiz. Biz bölgemizde yaşanan tecrübelerden süzülüp gelen bu ikazlarımızla kendimizle birlikte dost ve müttefik olarak gördüğümüz tüm ülkelerin de menfaatlerini korumaya çalışıyoruz. Hindistan’ın bu konuda bizi en iyi anlayacak ülke olduğundan şüphe duymuyorum. Uluslararası kuruluşlardaki işbirliğimizi yoğunlaştırarak adil ve sürdürülebilir bir dünya için hep beraber daha yakın çalışmalıyız.

Sevgili arkadaşlar, sevgili gençler;

Bölgemizde ve küresel düzeyde yaşanan krizler karşısında geliştirdiğimiz insani diplomasiyi çok önemli görüyorum. Mesela Suriye krizinin, az önce ifade ettim, başından bu yana izlediğimiz açık politika politikası ve ülkemizde bulunan Suriyelilere sağladığımız hizmetler uluslararası toplumun takdirini kazanmıştır. ‘Çok iyisiniz, hakikaten siz olmazsanız bu ne olacak’; bize bunları söylüyorlar. Ama biz de ‘buradan şöyle biraz yük alalım, elimizi taşın altına koyalım’ deyince orada kimse yok. Şimdi şunu da söylüyorum: Hala Suriyeliler bombalanmaya devam etse biz kapımızı yine kapamayacağız, kapımız yine açık olacak. Niye? O varil bombalarından kaçan insanları, o kimyasal silahlardan kaçan insanları, o konvansiyonel silahlardan kaçan insanlara eğer kapılarımızı kapatırsak biz de zalimlerden olmaz mıyız? Zulme rıza zulümdür.

Afrika’dan Myanmar’a kadar geniş bir coğrafyada ihtiyaç sahiplerine insani yardımlar ulaştırmanın gayreti içindeyiz. Bugün Türkiye, milli gelirine oranla yaptığı insani yardımlar noktasında dünyada kaçıncı sırada biliyor musunuz? Birinci sırada. Buna rağmen mazlumların ve mağdurların feryatları her geçen gün artıyor. Bu durum terör musibetinin genişlemesine uygun bir zemin oluşturuyor. Öyle ki, dünyada terör saldırılarından etkilenmeyen ülke neredeyse kalmadı. İnsanların korkularını, endişelerini, mağduriyet duygularını, inançlarını sömürerek zemin bulan terör örgütleri bir ur gibi yayılıyor.

Şu gerçeğin artık kabul edilmesi gerekiyor: Terörizmin önü sadece kuvvet kullanılarak kesilemez. Terör örgütlerinin silahlı güçleri yanında asıl onlara hayat alanı sağlayan fakirlikle, eşitsizlikle ve cehaletle mücadele edilmesi gerekiyor. Terörü herhangi bir din, etnik grup ya da coğrafyayla eşleştirenler kesinlikle art niyetlidir. Hepimizin ortak sorunu olan terörle mücadelede başarı, tüm ülkelerin birlikte ve samimi şekilde çaba göstermesiyle elde edilebilir.

Terörle ortak mücadele için üzerinde birleşilmesi gereken ilkelerin başında tüm terör örgütlerine karşı ayrım gözetmeksizin mücadele edilmesi gerekiyor. Bakınız biz dünyayı kana bulayan ve Türkiye’yi de hedef alan DEAŞ’a karşı kararlılıkla mücadele ediyoruz. DEAŞ İslam için bir yüz karasıdır, bizim için ciddi bir lekedir, Müslümanlar için bir tehdittir. Ve bunların İslam’la yakından-uzaktan alakası yoktur; bunu böyle bilmemiz lazım, buna göre de tedbirlerimizi almamız lazım. Ve biz şu anda Suriye’de, Cerablus’ta, Rai’de, Dabık’ta, El Bab’da bunlarla çok ciddi mücadeleler verdik. 3 bini aşkın DEAŞ’lı teröristi etkisiz hale getirdik, hala da bu mücadelemiz sürüyor ve sürecek.

Bunun yanında PKK, PYD, YPG, bunlarla da mücadele ediyoruz, bunlar da terör örgütleri. Ama kalkar da birileri de onlara sığınarak DEAŞ’la mücadele yoluna giderse bu bizi üzer. Onun için biz diyoruz ki; gerek yok onlara, biz onlarla mücadeleyi birlikte yaparız, o güç zaten bizde var. Koalisyon güçleri, biz hep beraber bu işi hallederiz. Yabancı terörist savaşçıların çatışma bölgelerine seyahatlerinin engellenmesi için her ülkeden daha fazla çabayı biz harcıyoruz. Bununla birlikte DEAŞ’a ve El Kaide’ye karşı uluslararası planda gösterilen duyarlılığın mesela PKK’ya ve farklı isimlerle gizlenmeye çalışılsa da onun bir parçası olan YPG, PYD gibi örgütlere karşı gösterilmesini de bekliyoruz.

Kendileri terör eylemine maruz kaldığında dünyayı ayağa kaldıranların başka ülkelerin hassasiyetleri karşısında duyarlı olmaları şarttır. Hele hele bir terör örgütüyle mücadele kılıfı adı altında başka terör örgütlerini desteklemek, açık söylüyorum; kendi huzurunuzu kendi elinizle baltalamanızdan başka bir şey değildir. Biz kendimizle birlikte dost ve müttefik olarak gördüğümüz tüm ülkelerin geleceği için bu görüşlerimizi savunmaya, bu mücadeleyi vermeye devam edeceğiz. Aynı şekilde şartlar ne olursa olsun mağdurlara ve mazlumlara asla sırtımızı dönmeyecek, imkânlarımızı onlarla paylaşmayı sürdüreceğiz.

Değerli arkadaşlar;

Gerek bugün içinde bulunduğumuz durum, gerekse hedeflerimiz bakımından Hindistan’la olan ilişkilerimizin geliştirilmesini çok önemli görüyoruz. Karşılıklı fayda temelinde kuracağımız ortaklıklar bize küresel düzeyde güç sağlayacaktır. Ekonomi ve ticaret, ilişkilerimizin önemli bir boyutunu oluşturuyor. Potansiyelimizin çok gerisinde olan ticaretimizi dengeli bir şekilde artırmak için önümüzdeki tüm fırsatları değerlendirmeliyiz.

Güçlü insani ve kültürel altyapıyı, özellikle bunu desteklemezsek ekonomik birlikteliklerin sürdürülebilir olması da mümkün değildir. Onun için ilişkilerimizin insani boyutunu her alanda geliştirmenin çabası içinde olmalıyız. Ortak medeniyet, tarih ve kültür havzamıza birlikte sahip çıkmalıyız. Dünyanın hızla tek düze hale gelmeye yöneldiği, buna doğru gitti bir dönemde renklerimizi ve zenginliklerimizi tüm insanlığın hizmetine sunmak suretiyle bu tehdidin üstesinden gelebileceğimize inanıyorum.

Bugün burada bizleri misafir eden Jamia Millia İslamia Üniversitesi'nde gördüğüm bu güzel manzara gelecek için doğrusu ümidimi de artırmıştır. Hele hele İstanbul Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi gibi bu üniversitelerle işbirliğiniz, bunlar da Türkiye-Hindistan arasındaki dayanışmanın güzel bir ifadesidir. Yöneticileri, öğretim elemanları ve öğrencileriyle Üniversitemize çalışmalarında başarılar diliyorum. Sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. İlginiz ve nezaketiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Kalın sağlıcakla.