Kültür sanat dünyamızın kıymetli temsilcileri,
Değerli misafirler,
Hanımefendiler, beyefendiler,
Sizleri en kalbi duygularımla saygıyla selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesine, bu gazi mekâna, milletin evine hoş geldiniz. 2016 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödüllerini tevdi edeceğimiz kültür, sanat, ilim insanlarımızı ve onların temsilcilerini tebrik ediyorum.
Türkiye’nin kültür, sanat ve ilim hayatına katkı sağlayan herkes bu ülkeye çok büyük hizmet vermektedir. Biz bu ödüllerle her biri takdiri, taltifi, teşekkürü ziyadesiyle hak eden kültür, sanat, ilim insanlarımıza devletimizin ve milletimizin şükranlarını ifade etmeyi amaçlıyoruz. Hiç şüphesiz onların gerçek yeri milletimizin kalbidir, gönlüdür, hafızasıdır. Verdiğimiz ödül sadece işte bu ahde vefanın tescilidir.
Kültür, sanat ve ilim insanlarımızın ülkemize katkıları, güvenlikten ekonomiye, sağlıktan spora kadar, diğer alanlardaki hizmetlerden daha az, daha aşağı görülemez. Esasen kültür-sanat alanında gelişemeyen bir ülkenin, gerçek manada bağımsız olabilmesi, en azından bağımsızlığını sürdürebilmesi mümkün değildir.
Ülke olarak maalesef bu gerçeği yeteri kadar idrak edemediğimizi kabul etmek mecburiyetindeyiz. Sadece yeni değerler yetiştirmek noktasında değil, sahip olduğumuz kıymetleri küresel düzeyde anlatma ve büyük kitlelerin onları tanımalarını, onlardan etkilenmelerini temin konusunda da kat etmemiz gereken çok mesafe var. Cumhurbaşkanlığı olarak, ‘marifet iltifata tabidir’ sözünden hareketle, hiçbir saplantıya kapılmadan tamamen kültür, sanat ve ilim insanlarımızı takdir ve teşvik amaçlı bu ödülleri veriyoruz.
Geçmişte dağınık bir şekilde farklı kamu kurumları tarafından yapılan bu değerlendirmeleri artık Cumhurbaşkanlığı bünyesinde toplayarak devletin en üst ve itibarlı ödülü haline getirdik. Bu ödüllerin değerlerimizi öncelikle kendi insanlarımıza, onlarla birlikte tüm dünyaya tanıtma konusunda arzu ettiğimiz neticelere vesile olmasını diliyorum.
Bu yılki Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülleri, az önce de ifade edildi ama ben de ifade edeceğim, edebiyat alanında Sayın Mustafa Kutlu’ya; -kendisine Allah’tan şifalar diliyorum- tarih alanında Sayın Profesör Doktor Kemal Karpat’a; müzik alanında Sayın Profesör Doktor Erol Parlak’a; -tabii az önce ifadeleriyle de bize önemli bir yük yükledi, onun için YÖK Başkanımız da hazırlıklarını ona göre yapsın, bir müzik üniversitesi kurma noktasında inşallah adımlarımızı atalım- sinema alanında Sayın Şener Şen’e; geleneksel sanatlar alanında Sayın Feridun Özgören’e verilmiştir.
Vefa ödülü için de kıymetli ilim adamı merhum Ordinaryüs Profesör Doktor Süheyl Ünver belirlenmiştir. Az önce Hocamın ifade ettiği gibi, Belediye Başkanlığım döneminde defterleri noktasında bir çalışmamızın olduğunu bize tekrar hatırlattığınız için ayrıca teşekkür ediyorum. Hatırlıyorum ve onunla da çok çok gerekten övünmüşümdür. Çünkü hakikaten bunlar emsalsiz eserlerdi ve bu emsalsiz eserleri bir belediye başkanı olarak bizler de o zaman ele alarak toplumla buluşturmuş olmak bize ayrı bir güç katmıştı. Ödül alan kültür, sanat, ilim adamlarımızı ve temsilcilerini tebrik ediyorum.
Değerli dostlar, değerli kardeşlerim;
Yaşadığımız coğrafyada 200 yıllık Selçuklu, ardından 600 yıllık Osmanlı ve bir asra yaklaşan Cumhuriyet tecrübeleriyle yaklaşık bin yıllık bir geçmişimiz var, medeniyet müktesebatımız çok daha eski, çok daha geniş bir coğrafyayı kaplıyor. Aynı şekilde Orta Asya’dan Avrupa’ya kadar uzanan engin bir kültür havzamız söz konusu. Ayrıca, insanlığın en kadim yerleşim yerlerinden olan coğrafyamızın da kendi içinde çok zengin bir geçmişi bulunuyor. Millet olarak işte bu muhteşem tarih, kültür ve medeniyet mirası üzerinde oturuyoruz.
Kesintisiz bir beka mücadelesiyle ve farklı arayışlarla geçen son 200 yılımızın bizi getirdiği yer, ‘kökü mazide olan ati’ anlayışıdır. Bilindiği gibi, kültür dediğiniz, sanat dediğiniz, ilim dediğiniz hususlar bir anda üretilip bir anda yok edilebilen kıymetler değildir, hepsinin arkasında çok eski ve güçlü bir birikim vardır, olmalıdır.
Öte yandan şu gerçeği de biliyoruz: Sizin sağlam bir ekonomik, askeri, siyasi gücünüz yoksa, kültürünüzü, sanatınızı, ilminizi yaşatmakta, geliştirmekte, yaygınlaştırmakta zorluk çekersiniz, hatta tam tersi yönde bir akıbete de duçar olursunuz. Bu hakikat hem bedii, hem popüler kültür-sanat alanları için geçerlidir. Türk sanat müziğinizi kaybederken türkülerinizi muhafaza edemezsiniz. Divan şiirinizi unuturken hece şiirinizi canlı tutamazsınız. Hat ve tezhip sanatınızı tarihe gömerken, ahşap, bakır, halı, kilim sanatlarınızı yaşatamazsınız. Çünkü kültür ve sanat eserlerinin her biri diğerini de besleyen, diğerini de ayakta tutan unsurlardır. Gerileme başlayınca, çöküş başlayınca hiçbiri bunun dışında kalamaz.
Değerli kardeşlerim;
Türkiye olarak, Türk milleti olarak böyle bir felaketi ne yazık ki kısmen yaşadık, yaşıyoruz. Son iki asırdır arka arkaya maruz kaldığımız travmalar bizi beka sorunumuza öylesine odaklı ki, diğer hususlara yeteri kadar zaman ayıramadık, enerji sarf edemedik. Sonuçta yeni devletimizi dışarıdan kurarken pek çok alan gibi kültür-sanat konusunda da bana göre yanlış bir stratejiyi tercih ettik. İletişim imkanlarının böylesine geliştiği ve yaygınlaştığı bir dönemde elbette kendimizi bir cam fanusun içine hapsedemeyiz, tarihin bir noktasında dondurup bırakamayız, karşılıklı etkileşim mutlaka olacaktır.
Ama biz bu etkileşimi tek taraflı yaptık. Diğer alanlarla birlikte kültür-sanatta da sadece üzülerek söylüyorum kopya çektik, taklit ettik, üstelik onları da kötü bir şekilde yaptık. Kendimize ait olanları geliştirmek ve biraz önce ifade ettiğim etkileşimi sağlamak şöyle dursun, mevcuda dahi sahip çıkamadık. Bu sürecin sonunda ise, ne özü, ne şekli itibariyle dünyaya söyleyecek sözü olmayan bir ülke ve toplum haline dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kaldık.
Bu demek değildir ki bugüne kadar hiçbir şey yapılmamıştır. Elbette gerçekten çok güzel, çok önemli, çok takdire şayan kültür-sanat ürünleri ortaya konmuş, ilmi faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Ama bunların hepsi çok sınırlı bir alanda kalmış, bırakınız dünyayı kendi toplumumuza dahi ulaşmakta zorlanmıştır.
Hayatın dinamizmi hiçbir alanı boş bırakmıyor. Siz kendi mimarinize sahip çıkmazsanız, bu yönde bir vizyon ve model ortaya koymazsanız, kendinizi gecekondulara, çirkin betonarme binalara son zamanlarda olduğu gibi modern görünümlü çelik ve cam yığınlarına mahkum olmuş bulursunuz. Ve bunları konuştuğumuz, görüştüğümüz kişilerin bize karşı tezleri inanın bizi öyle yoruyor, öyle yoruyor, öyle yoruyor ki artık illallah der noktasına geliyorsunuz. Çünkü tek şey; para, para, para… Siz kendi edebiyatınızı, kendi sinemanızı, kendi müziğinizi, kendi plastik sanatlarınızı üretecek zemini inşa edemezseniz, bireysel gayretlerle sınırlı kurumsallaşamamış dar bir alana sıkışıp kalmış bir kültür-sanat ikliminin ötesine de geçemezsiniz. Maalesef bu acı gerçekler başımızı çevirdiğimiz her yerde tüm çıplaklığıyla karşımıza çıkıyor.
Bu vesileyle daha önce de çeşitli defalar ifade ettiğim şu gerçeği sizlerin huzurunda bir kez daha tekrarlamak istiyorum: Türkiye’nin geçtiğimiz 14 yılı altyapıdan ekonomiye, dış politikadan sağlığa kadar pek çok alanda tarihi başarı hikayeleriyle doludur. Mutlaka eksikler, aksaklıklar vardır, ama hayata geçirilen projeler, elde edilen neticeler hakikaten gurur vericidir. Sadece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı fevkalade üzgünüm. Bunlardan biri eğitimdir, diğeri kültür-sanattır. Önümüzdeki dönem bu iki alanı önceliklerimizin en başına çıkarmak mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum. Eğitimle kalıcı hale getirilmemiş, kültür sanatla tahkim edilmemiş bir kalkınmanın bizi götüreceği yer zevksizliktir, sevgisizliktir, karanlıktır. Nitekim bunun sancılarını her alanda yaşıyoruz.
Değerli misafirler;
Bugün burada ödül tevdi edeceğimiz kültür, sanat, ilim insanlarımızın her biri ülkemiz için işte böyle büyük bir anlama sahiptir. Kendi alanlarında gerçekten çok önemli başarılara imza atmış bu değerlerimiz gelecek nesiller için birer kutup yıldızıdır, birer rehberdir.
Rahatsızlığı sebebiyle aramızda bulunamayan Mustafa Kutlu Hocamız hikayelerinde kimi zaman ‘iyiler ölmez’ diyerek, kimi zaman ‘beyhude ömrüm’ diyerek insanı, bizim insanımızı, Anadolu insanını anlatmıştır. İdealistiyle, tutunamayanıyla, köylüsüyle, ilim adamıyla, iyisiyle kötüsüyle her insan Mustafa Kutlu Hocamızın hikayelerinde kendine yer bulur. Bu eserlerin asıl konusu, yaşadığımız değişim ve modernliğin savurduğu insanların arayışlarıdır. Velhasıl Mustafa Kutlu Hocamız iyi ki varmış, iyi ki yazmış diyoruz. Tekrar kendisine Allah’tan şifalar diliyorum.
Uzaklarda olduğu için ödülünü vekaleten teslim edeceğimiz Profesör Doktor Kemal Karpat Hocamız, ülkemizin siyasi tarihini en iyi anlatan ilim adamlarımızdan biridir. Hocamız, Osmanlı’dan günümüze yaşananları anlamak ve anlatmak için emek vermiş, ortaya gerçekten kalıcı eserler çıkarmıştır. Tarihi kendi ideolojilerine göre inşa etmeye çalışanların aksine Karpat Hocamız, çalıştığı dönemi bugüne ve geleceğe ışık tutacak bir titizlikle ele almış, incelemiş, yazmıştır. Kendilerine şifalar diliyorum.
Profesör Doktor Erol Parlak Hocamız için, ‘ömrünü türkülere adamıştır’ desek herhalde yeridir. İşte 5-6 yaşında başlayan ve bu şekilde gelişen bir ömür... Hem alaylı, hem okullu olarak çalıştığı bu alanda sözün gelişi değil hakikaten türkünün profesörü olmuştur. Yıllarca dağ-taş dolaştığı Anadolu’dan derlediği türküler ve keşfettiği teknikler kültür hayatımızı zenginleştirmiştir. Neşet babamız için söylediği “Neşet babayı kaybetmedik, kaydettik tarihe” sözüyle ustasına vefasını da göstermiştir. Şelpe tekniğindeki ustalığı ve söylediği bozlaklardaki lezzet unutulacak gibi değildir.
Şener Şen’i anlatmaya gerek var mı bilmiyorum. Zaten eserleriyle konuştu, konuşuyor ve inşallah konuşacak. Türk sineması deyince gözlerimizin önüne Şener Şen’in olmadığı bir sahnenin gelmesi mümkün değildir. Kendisi sinemada pek az ustanın sahip olduğu çok farklı karakteri canlandırabilme yeteneğine sahiptir. Hababam Sınıfı’ndaki Badi Ekrem’den Eşkıya’daki Baran’a, Züğürt Ağa’dan Kabadayı’ya geçmek kolay değildir, herhalde kolay da olmamıştır. Tabii bir de kendisinin tiyatro serüveni var ki, o da başlı başına takdiri hak eden bir performansıdır. Bana göre kendisinin en önemli özelliği, komedisiyle ve dramıyla bu ülkenin ortalama insanını canlandırabilme kabiliyetidir.
Bugün ödülünü uzaklardan takdim edeceğimiz bir başka kültür-sanat abidemiz de Feridun Özgören’dir. Kendisi geleneksel sanatların çok farklı alanlarındaki çalışmalarıyla adeta tek başına bir ordudur. Onun ebru sanatına ve tasavvuf müziğine olan müptelalığı, ülkemiz adına bir kazanca dönüşmüştür. Pek çok müzik aletini çalan, bununla kalmayıp yapan, unutulan müzik aletlerini yeniden sanat hayatımıza kazandıran üstadımız, birikimini adeta bir uç beyi olarak Amerika’da değerlendiriyor.
Vefa ödülümüzün sahibi Ordinaryüs Profesör Doktor Süheyl Ünver Hocamızı rahmetle, hasretle yad ediyoruz, Allah rahmet etsin. Son Osmanlı beyefendilerinden olan Hocamızın hüsnühat, tezhip, minyatür, cilt gibi geleneksel sanatlarımızın ihyasında ülkemize çok büyük hizmetleri geçmiştir. Kendisinin tarihi ve kültürel mirasımızın kaydının tutulması, tasnifi ve gelecek kuşaklara aktarılmasında gösterdiği gayreti asla unutmayacağız. Tıp doktoru olmasına rağmen kültür hayatımıza yaptığı katkılarla milletimizin gönlünde unutulmaz bir yer edinmiştir. Eserleri yanında kişiliğiyle de tam bir kültür insanı ve dost olan Hocamızın örnek kişiliğinin etkileri vefatının ardından geçen uzun zamana rağmen hala sürüyor. Kendisine tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.
Değerli misafirler;
Kendi kültür, sanat, ilim eserlerimizle tüm dünyada konuşulacağımız, tüm dünyayı etkileyeceğimiz günlerin yakın olduğuna inanıyorum. Kalıcı olana, baki olana, kültürü ve sanatı irfan ve hikmetle yoğurarak ulaşabiliriz. Bunun için milletine tepeden bakan, onu hor gören saplantılı aydınlara değil, gerçekten hür düşünceli, ama aynı zamanda kendi tarihi ve milletiyle barışık münevverlere ihtiyacımız vardır. Yaşadığımız diğer krizler gibi, kültür, sanat, ilim üretimi krizinden de ancak bu şekilde kurtulabiliriz. Cumhurbaşkanı olarak bu doğrultuda yapılan tüm çalışmalara destek oluyorum, olmayı da sürdüreceğim.
Bu duygularla bir kez daha ödül alan kültür, sanat, ilim adamlarımızı ve onların temsilcilerini kutluyorum. Birikimleri, emekleri ve üretkenlikleriyle ülkemize, milletimize değer katan hocalarımıza, sanatçılarımıza, kültür insanlarımıza şahsım, milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.