Sevgili Bursalılar,
Kıymetli kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum.
Az önce İnegöl’deydik. Hem oradaki kardeşlerimizle hasret giderdik, hem de 26 binadan oluşan bir eğitim-öğretim külliyesinin açılışını yaptık. Hacı Sevim Yıldız Külliyesinin açılışı gerçekten muhteşemdi, Türkiye’de örnek bir külliye oldu. İçinde 4 mesleki ve teknik eğitim lisesi, 1 spor lisesi ve pek çok sosyal, kültürel, sportif tesisin bulunduğu bu eğitim-öğretim külliyesinin bir kez daha ülkemize, Bursa’mıza hayırlı olmasını diliyorum. İnegöl’ümüze bu güzel eseri kazandıran hayırseverimiz Mehmet Yıldız Beye şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.
Bursa’da da çeşitli kurumlarımızın, belediyelerimizin tamamlayarak hizmete hazır hale getirdiği tesisler, hizmetler var. Bugün bunların aynı zamanda açılışını yapıyoruz. Burada da 23 kalemde yaklaşık 1 katrilyon lira yatırım bedeli olan bu eser ve hizmetlerin toplu açılışını resmen gerçekleştiriyoruz.
Eğitimde Bursa’ya 100 trilyon lira yatırımla 661 derslik ve 1 öğrenci pansiyonu yapıldı.Gençlik ve Sporda 36 trilyon lira yatırımla 800 öğrenci kapasiteli 2 yurt kamp merkezi, gençlik merkezi, futbol sahaları inşa edildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın, İçişleri Bakanlığımızın, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın çeşitli hizmet birimleri ve tesisleri tamamlandı. Tüm bu eser ve hizmetlerin açılışını bugün burada resmen gerçekleştiriyoruz
Bursa Büyükşehir Belediyemiz 402 trilyon liralık bir yatırımla hafif raylı sistem için 60 adet tramvay için 12 adet aracı şehrimize kazandırdı. Yol ve alt yapı çalışmaları, restorasyon, çevre düzenlemeleri, otopark, spor tesisleri, gölet ve sulama tesisleri, hizmet binaları, öğrenci yurdu, su depoları gibi hizmetlerle birlikte toplamda Büyükşehir Belediyemizin Bursa’ya kazandırmış olduğu 759 trilyon liralık yatırımın açılışını bugün buradan yapıyoruz.
Kardeşlerim;
Bütün bunlarla beraber Bursa bir değişim ve dönüşümün içerisinde ve tüm ilçeler adeta ayağa kalkıyor. Tüm bu eser ve hizmetlerimizin ben Bursa’mıza hayırlı olmasını Allah’tan temenni ediyorum. Bu eserlerimizin şehrimize kazandırılmasında emeği geçen tüm kurumlarımızı, onların yöneticilerini tebrik ediyorum. Bursa, her hizmeti hak eden bir vilayetimizdir.
Kardeşlerim;
O güzel Bursa türküsünde ne diyor? “Yeşil Bursa’nın gülüsün, / Gönlümün bülbülüsün. / Seni candan severim, / Sen benimsin, ömrümsün.” Evet, biz de Bursa’yı gönülden seviyoruz, candan seviyoruz. Biliyoruz ki Bursa’nın bize sevgisi aynı derece samimidir, kalptendir. Rabbim muhabbetimizi daim kılsın. Rabbim gönüllerimizden sevgiyi, aşkı eksik etmesin. Rabbim bu güzel ülkeye, bu eşi bulunmaz ülkeye, millete bu hizmet az bile. Rabbim milletimin yolunu açık etsin.
Değerli kardeşlerim;
Ülkemiz ne kadar güzelse, milletimiz ne kadar asilse, maalesef düşmanlarımız da o kadar kalleştir. Maalesef saldırı her zaman dışarıdan gelmiyor, bazen en büyük ihanetler içeriden çıkabiliyor. Bu konuda ben milletimle aynı düşünüyorum. Diyorum ya, Parlamentomuzda bu karar geçtiği anda bana geldiğinde ben bu kararı onaylarım. Çünkü devlet kendisine karşı işlenen suçları af yetkisinde mümkündür. Yoksa kişilere karşı işlenen suçu devlet olarak biz affedemeyiz. (Vatandaşların “İdam” sloganları üzerine)
En son 15 Temmuz ihanetini yaşadık mı? Ama ondan önce bu milletin önüne bir duvar gibi örülen çok önemli bir yanlış vardır. Tek parti döneminde bu millete yapılan en büyük yanlış, insanlarımızın tarihiyle, geçmişiyle, kültürüyle, medeniyetiyle bağlarının zayıflatılmasıdır. Bakınız bugün biz Suriye deyince, Irak deyince, Kırım deyince, Batı Trakya deyince, Bosna deyince birileri sanki uzaydan gelmiş gibi yüzümüze bakıyor. Hatta daha da ileri gidip tam bir cahil cesaretiyle ‘Türkiye’nin Irak’la ilişkisi ne olabilir, Bosna’yla ilişkisi ne olabilir?’ diyebiliyorlar. Hâlbuki bugün başka dünyalardan bahseder gibi sözünü ettiğimiz bu coğrafyalar bizim canımızın birer parçasıdır.
Gaziantep’le Halep’i, Rize’yle Batum’u, Edirne’yle Gümilcine’yi, Kırcaali’yi, Bursa’yla Üsküp’ü birbirinden farklı düşünmek mümkün mü? Evet, bu şehirler fiziki olarak başka ülkelerin sınırları içindedir; ama bizim gönül sınırlarımız oraları kapsayacak şekilde geniştir. Ah benim yeşil Bursalı kardeşlerim; “Ellerin yurdunda çiçek açarken bize il’e kar geliyor gardaşım. / Bu hududu kimler çizmiş gönlüme, dar geliyor, dar geliyor gardaşım.” Gönlümüze dar da gelse, biz her ülkenin fiziki sınırlarına saygı duyuyoruz, hiçbir ülkenin egemenlik haklarıyla ilgili en küçük bir sorunumuz bulunmuyor.
Bizim derdimiz, oralarda yaşayan kardeşlerimizin, oralarda bulunan ecdat yadigârı mirasın korunmasıdır. Çünkü bizim tüm bu coğrafyanın her köşesinde atalarımızın ayak izi var, alın teri var, döktüğü kan var, yattığı mezar var. Şu anda dünyanın 30 ayrı ülkesinde bizim şehitliklerimiz var, 30 ayrı ülkede. Bunlar bizden kopuk olabilir mi, ayrı olabilir mi? Bizim oraları hissetmememiz mümkün mü? Öyle karanlık bir dönem ki kayıplarımızın sayısını dahi çıkartamamışız. Bir Balkan türküsünde şöyle diyor: “Prizren’in meşhur camisi Sinan Paşa, / Mübarek bayrağımız atarlara aşağı. / Bağırdılar yaşa kral yaşa. / Aman Sultan Reşat, gel bizi kurtar, / Verdiğin idareyi vermiyor küffar.” Bu Sinan Paşa’yı hamdolsun restore etmek bize nasip oldu. Cezayir’den Prizren’e kadar her yerde aynı acının farklı ifadelerini görüyoruz.
Esasen biz geçtiğimiz, 100-150 yılda yaşadığımız acıları ve kayıpları yüreğimize gömmüş bir milletiz. Bu acılar burada, bunu unutamayız. Çünkü bizim kültürümüz, yaşadığımız sıkıntı ne kadar büyük olursa olsun böyle vakur bir duruş sergilememizi gerektiriyor. Kültür, sıradan bir olay değil. Nedir kültür? Kültür, ecdattan devralınan maddi ve manevi mirasın tümüdür. Biz o mirası yok farz edemeyiz. Onun için duygularımızı ağıtların, türkülerin, manilerin satırları arasında inceden inceye ifade etmişizdir. Birileri de çıkmış bize geçmişimizi toptan unutturmaya çalışıyor. Kardeşlerim, biz unutsak da tarih unutmuyor, karşımızdakiler hiç unutmuyor.
Değerli kardeşlerim;
Maalesef bir dönem bu büyük milleti, kendi tarihinden, kendi geçmişinden koparmak için kasıtlı bir politika izlenmiştir. Uzun yıllar boyunca öyle çarpık bir eğitim sistemi uygulanmıştır ki ilkokulda, ortaokulda, lisede okuduğu kadarıyla tarihinden haberdar olan bir evladımız bu ülkenin ve bu milletin geçmişinin 90 yıldan ibaret olduğunu sanır. İşte bize ne okuttular biliyor musunuz? Şimdi artık yok tabii. ‘Yat yat uyu, uyu uyu yat’; bizi öyle yetiştirmeye çalıştılar. Uyuya uyuya, yata yata bir nesil büyür mü? Olsa olsa karpuz tarlasında karpuz büyür. Bu anlayış çocuklarımızı, “Atalarımız bin yıl boyunca Malazgirt Zaferiyle Anadolu’ya girmişler, sonra da Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla yollarına devam etmişler” gibi, bir çarpık bir durumla karşı karşıya bizi bıraktılar.
Hâlbuki aradaki uzun dönemde bu topraklara Türkiye ismini veren Anadolu Selçukluları, ardından 3 kıta 7 iklimde hüküm sürmüş tarihin gördüğü en büyük devletlerden birini kuran Osmanlılar var. Gençler, bakınız biz nereden 780 bin kilometrekareye geldik biliyor musunuz? Yaklaşık 20 milyon kilometrekareden 780 bin kilometrekareye geldik; bakın nereden nereye. Daha şurada 8-9 yıl öncesi sıkıştığımız yer burası. Ama Cumhuriyetin ilanıyla onun 8-9 yıl öncesine gittiğimizde yapı ortada, yine nereden nereye geldik. Aynı dönemlerde muhtelif yerlerde hüküm sürmüş devlet statüsündeki pek çok Türk beyliğini saymıyorum bile. Cumhuriyet bizim ilk değil son devletimizdir. Bu devletin sınırlarını gönüllü olarak kabul etmiş de değiliz, onu da söyleyeyim. Unutulmamalıdır ki Cumhuriyeti kuran kadronun çok önemli bir bölümünün dahi doğduğu, büyüdüğü topraklar yeni devletimizin sınırları dışında kalmıştır. Neyi kastettiğimizi anlıyorsunuz değil mi? Bunu Bursalılar çok iyi bilir.
Uzun zamandır yaşadığımız kesintisiz savaşların, kayıpların etkisiyle biraz nefes alabilmek, kendimizi toparlayabilmek için o dönemde buna tamam denmiş olabilir. Asıl yanlış; dönemin tartışmalı şartları içinde yapılan bu fedakârlığa teslim olup devlet ve toplum hayatını buna göre inşa etmeye kalkışmaktır; işte biz bunu kabul etmiyoruz, böyle bir şey yok. Artık bu yanlış tarih ve medeniyet algısından vazgeçilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Devlet tarihimiz, bakınız şu Cumhurbaşkanlığı forsunda temsil edilen 16 devletin tarihidir. Oradaki yıldızların her biri bir devleti ifade eder, 16 devlet var orada. Yani 2200 yıllık bir geçmişe sahibiz. Coğrafyamızdaki varlığımızın mihengi 1071 Malazgirt Savaşı ve hemen ardından 1075 yılında kurulan Anadolu Selçuklu Devleti’dir. Dolayısıyla bu yıl Cumhuriyetimizin gençler, 93. yıldönümüyle birlikte Anadolu Selçuklu Devleti’nin 941, Osmanlı’nın 717. yıldönümlerini de kutluyoruz; bunu biliniz. Çünkü bunların hepsi de Türkiye başlığı altında kurulmuş, yaşamış devletlerdir.
Bursalılar bir ifade kullanırlar, ‘tencere kapağını bulmayınca kaynamaz’ diye, biliyorsunuz değil mi? Anadolu coğrafyasıyla bizim milletimiz buluşunca tarihin en büyük devletlerini, en büyük medeniyetlerini bu topraklarda inşa ettiler. Anadolu’dan yayılan ışık dört bir yanı aydınlattı. Öyle ki bugün Balkanlar’da, Orta ve Doğu Avrupa’da Türk ifadesi Müslüman ve hatta İslam kavramı yerine kullanılır. Bu bölgelerde eğer Türk sözü duyarsanız, bilin ki kökeni, meşrebi ne olursa olsun tüm Müslümanları kastediyordur. Coğrafyamıza verilen Türkiye ismi, bizim için gurur kaynağıdır. Öyleyse artık yeni nesillere tarihimizi, kültürümüzü, medeniyetimizi bu hakikatler ışığında öğretmeli, daha doğrusu eğitim vermeliyiz. İşte Milli Eğitim Bakanımız burada, müfredat ona göre hazırlanıyor, ona göre de gençliğimizi yetiştireceğiz, yetiştiriyoruz. Adı milli; milli eğitim sistemimiz hem millilik, hem de eğitim-öğretim boyutuyla ideal düzeye gelmeden hiçbir meseleyi çözemeyiz. İnşallah yeni dönemde önceliğimiz bu olacaktır.
Değerli kardeşlerim;
Bursa hem maddi, hem de manevi anlamda dikkat edin kurucu şehirdir. Anadolu coğrafyasındaki devletlerimizin maddi varlığının da, milletimizin manevi inkişafının da kaynaklarını Bursa’da bulmak mümkündür. İznik, bu toprakları Türkiye ismiyle buluşturan Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurulduğu yerdir. Osmanlı, temelde Söğüt’te atılan, ama asıl Bursa’nın fethiyle rüştünü ispat etmiş bir devlettir. İstiklal Savaşı’na girerken bu şehrin bizim için taşıdığı mana, 1920 yılında yayınlanan bir gazetede şöyle ifade ediliyor: “Bursa, bizden maddeten uzaklaşan Mekke’nin, Medine’nin içimizde kalan son timsalidir.” diyor. Buranın ne kadar önemli olduğunu biliyor musunuz? Cumhuriyet döneminde de Bursa her bakımdan önemini, öncülüğünü, değerini korumuştur. Merhum Tanpınar ne güzel tarif ediyor Bursa’yı: “Bir zafer müjdesi burada, her isim. / Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim / Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın / Hala bu taşlarda gülen rüyanın.” Bursa böyle bir yer. Bursa, geçmişin hatıralarına olduğu gibi geleceğine de sımsıkı sahip çıkan bir şehirdir.
15 Temmuz gecesi Fethullahçı terör örgütü mensupları darbe girişimine kalkıştığında buna en kararlı şekilde direnen şehirlerden bir tanesi de Bursa olmuştur. Darbecilere karşı en sert tepkiyi Bursa’daki askeri ve mülki yöneticiler gösterdi. Darbecilerin Bursa’daki temsilcisi konumundaki bir albayın cebinde ele geçirilen görev listesi, o gece savcıların ve hakimlerin FETÖ’ye karşı başlattığı operasyonun temel belgesi olmuştur, bunu biliyor muydunuz? Bursa’nın manevi muhafızlarının da o gece şehrimizi ve ülkemizi yalnız bırakmadıklarına yürekten inanıyorum.
Şu anda sizlerle bir araya geldiğimiz meydanın ismini 15 Temmuz Demokrasi Meydanı olarak değiştirmenizi de bir kadirşinaslık örneği olarak görüyorum. Onun için tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum. FETÖ denen ihanet çetesi kurumlarda örgütlenip arkasına dışarıdan da destek bulunca bu milleti ve bu vatanı esir alabileceğini sandı. Ne diyor Bursalılar, ‘alçak yerin tepeciği dağ görünür’ diyor. Bunlar da üç-beş kişi bir araya gelince kendilerini dev aynasında görmeye, bu kibirle de sağa-sola saldırmaya başladılar. İşte bir şeyi hesap edemediler. Zannettiler ki ‘biz 40 yıl Silahlı Kuvvetlerde örgütlendik, poliste örgütlendik, yargıda örgütlendik, devletin kurumlarında örgütlendik, öyleyse biz bundan sonra istediğimizi istediğimiz gibi yapıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ele geçireceğiz.’ 17-25 Aralık’ta denediler olmadı. Ondan sonra 15 Temmuz’da, işte 3-4 günlüğüne tatile gitmiştim, bir Bursalı kardeşimizin mekânındaydık. Orada bizi öldürmek için Marmaris’te adımı attılar. Fakat bir şeyi bilemiyorlardı, zannediyorlardı ki her şey teknolojidir, her şey silahtır, F16’dır. Helikopterler, tanklar, toplar, silahlar bunlardır zannediyorlardı. Şunu bilmiyorlardı: “Ve mekeru ve mekerallah, vallahü hayrul makirin” bunu bilmiyorlardı. Çünkü hesapların üzerinde bir hesap vardır, o hesap da Allah’ın hesabıdır, bunu bilmiyorlardı. Ne hocası, ne hocası, ondan hoca moca olmaz. O bu ümmeti birbirine düşürdü, bu milleti birbirine düşürdü, anneyi evladından, babayı evladından, kardeşi kardeşten ayıracak kadar bir alçak; bunu yaptı. Şimdi de hepsi toparlandılar tek tek adalete hesap veriyorlar.
Biz devlet olarak adil davrandık, adil davranıyoruz. Yoksa bizim askerimiz, jandarmamız, polisimiz, bunlar ormana kaçtıkları zaman Marmaris’te onları yakaladıkları yerde öldürebilirlerdi ama öldürmediler. Ne yaptılar? Aldılar yargıya teslim ettiler. Bu millet bu kadar asil. Bak, o katillerin içerisinden 39 tane ölen var; ama benim 241 şehidim var, 2194 gazim var. Şimdi birileri diyor ki ‘bunlara biraz zulmediliyor.’ Ne zulmü, her şey adaletle götürülüyor. Hatalar varsa, yanlışlar varsa bunları da zaten devletimiz her an düzeltmeye hazır. Ama adalete verdikleri hesap yetmeyecek. Bu ihanet çetesinin mensuplarının tüm ömürleri millete hesap vermekle geçecek bunu da biliniz. Açık konuşuyorum; ben şahsıma yönelik her türlü saldırıyı, her türlü ihaneti, her türlü hakareti affedebilirim; ama milletime yönelik, ülkeme yönelik hiçbir ihaneti benim şahsen affetme, görmezden gelme, üstünü örtme hakkım yoktur, bunu böyle biliniz. Çünkü FETÖ millete ihanet etmiştir, ülkeye ihanet etmiştir, kutsallarımıza ihanet etmiştir.
Değerli kardeşlerim;
Şimdi buradan, Bursa’dan soruyorum sizlere; FETÖ’yü affedebilir miyiz? Bu örgütün mensuplarını affedebilir miyiz? Yaşadığımız bunca hadiseye rağmen hala bu örgütün içinde kalanları affedebilir miyiz? İşte bunun için FETÖ’yle kökünü kurutana kadar mücadele etmek boynumuzun borcudur.
Değerli kardeşlerim;
Birileri 15 Temmuz gecesi eline silah almamış olabilir, ama eline silah alanların hepsi de gücünü nereden alıyordu? Onlardan. Yarın bunların da ellerine silah almayacağını kim bilebilir? İhanet virüsü vücuda girmiş zehir gibidir, bir yerde kalmaz, her organı, her hücreyi etkiler ve sonunda vücudu teslim alır, aynen kanser virüsü gibi. Ve şimdi bu vücudu bizim metastaz yapmış, bunlardan temizlememiz lazım.
Kardeşlerim,
Şunu bir defa çok çok iyi bilmemiz lazım: 17-25 Aralık hadisesine kadar bu örgütün gerçek yüzünü görmeyenleri anlayışla karşılamak mümkündür. Ama 17-25 Aralık’tan sonra örgütün içinde kalmaya devam edenler ne yaptıklarını, niçin yaptıklarını bilerek, bedelini göze alarak bu tercihte bulunmuşlardır. Hele 15 Temmuz’a rağmen samimi bir pişmanlık ortaya koymayan, bildiklerini anlatmayan ne kadar örgüt mensubu varsa asla masum değildir. Şimdi buradan sesleniyorum: Türkiye’de ey FETÖ mensubuna mensup olan veya onlarla bağlantısı olanlar; eğer sizler gelip bildiklerinizi anlatmayacak olursanız, kusura bakmayın sizi nerede bulursak bulalım alır sizi de aynen o cezaevlerine tıkarız.
Çünkü o gece İstanbul’da Boğaziçi Köprüsünde ve Saraçhane’de, Ankara’da Gölbaşı Özel Harekât Merkezinde, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi çevresinde, Genelkurmay çevresinde milleti katledenlerden bunların bir farkı var mı? Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin etrafında 29 şehidimiz var, 36 gazimiz var. Bizim Özel Harekât’ta 56 şehidimiz var, aslan gibi delikanlılarımız orada şehit oldular.
Değerli kardeşlerim;
Zihnini ve gönlünü Pensilvanya’daki şarlatana tapulamış olanların bu ülkeyle de, bu milletle de bir irtibatı kalmamıştır, bunu böyle biliniz. Tespit edilenler zaten adalet önünde hesap veriyor. Henüz tespit edilememiş olanlara sözüm şudur: Artık bu milletin yakasını bırakın. Bu milletin iliğini sömürmekten, sırtındaki kambur olmaktan vazgeçin.
Dikkat ediniz, bu musibetten kurtuldukça Türkiye’nin önü açılıyor, ufku aydınlanıyor. İşte Suriye’de, işte Irak’ta olanları görüyorsunuz, her geçen gün daha iyi. PKK terör örgütüne karşı tarihimizin en etkili operasyonlarını gerçekleştiriyoruz. Suriye’de aynı şekilde ve şu anda Cerablus, Rai ve Dabık, El-Bab’a doğru yürüyoruz. Bütün mesele Irak’ta, Musul’da kurulmaya çalışılan mezhep savaşı senaryosunu bozmak için de aktif rol üstleniyoruz.
Ekonomide her şeye rağmen umut verici gelişmeler peş-peşe geliyor. Adaletten Emniyete, ordudan Dışişlerine, Milli Eğitimden Sağlığa kadar tüm devlet kurumları asli görevlerine odaklandılar. Çünkü ortada fitne çıkartan, yol açtığı haksızlıklarla insanları birbirlerine düşüren, kendi amaçları için herkesi sömüren, ülkenin içinde beşinci kol faaliyeti yürüten bir örgüt kalmadı. Bugün Türkiye 15 Temmuz sabahından daha güçlüdür, bu böyle biline. Allah’ın izniyle 2023 hedeflerimize de ulaşacak ve milletimizin önünde yepyeni bir dönem açacağız.
Kardeşlerim, sizden bir şey istiyorum; biz ne olacağız? Rabia. Bir; tek millet. 80 milyon, Türk’üyle, Laz’ıyla, Gürcü’süyle, Abhaza’sıyla, Boşnak’ıyla, Arnavut’uyla, Roman’ıyla velhasıl tek millet… İki; tek bayrak. Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, şehit kanı. Hilal, bağımsızlığımızın ifadesi. Yıldız, her yıldız unutmayın bir şehidin simgesidir. “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Yani bu toprakların tapusu kanla gelmiştir. Ve tek devlet... Devlet içinde devlet olur mu? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden başka devlet; kim ki böyle bir gayretin içerisine girerse bunun bedelini ağır öderler, işte ödüyorlar. Şu anda askerimiz, polisimiz, köy korucularımız, artık onlara biz korucu demekten çıktık ve bunlara gönüllü güvenlik elemanları diyoruz, onlarla beraber şu anda oradaki mücadele sürüyor, sürecek. Çünkü bu ülkede bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız ve yola böyle yürüyeceğiz.
Ben bu duygularla bir kez daha açılışını yaptığımız eser ve hizmetlerin Bursa’mıza, tüm Bursalılara hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenleri, hayırseverlerimizi tebrik ediyorum.
Bugün bizleri bağrına basan siz Bursalı kardeşlerime sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Allah’a emanet olun, sağlıcakla kalın.
Evet, yeşil Bursa hazır mıyız? Öncelikle ilgi alakanıza çok teşekkür ediyorum. Coşkunuza, heyecanınıza çok teşekkür ediyorum. Bugün gerek İnegöl, gerekse Bursa inanıyorum ki bizlere farklı bir heyecan yaşattı. Ve tüm bu eserler Bursa’mıza, İnegöl’ümüze hayırlı olsun diyoruz. Daha nice yeni eserlerin hizmete alınmasında bir arada olmak üzere hepinizi Allah’a emanet ediyoruz. Ya Allah Bismillah.