Dünyanın dört bir yanından gelen değerli işadamlarımız;
Kıymetli misafirler,
Hanımefendiler,
Beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Anavatanınıza, Türkiye’ye, ülkemizin gözbebeği İstanbul’umuza hoş geldiniz.
Dünya Türk Girişimciler Kurultayının başarılı geçmesini, toplantımızın sizler, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni ediyorum.
Bu güzel buluşmayı tertip eden Dış Ekonomik İlişkiler Konseyimiz DEİK’in Başkanını ve Dünya Türk İş Konseyimizin Başkanını tebrik ediyorum.
Daha önce 2011 yılında yapılan dünya Türk Girişimciler Kurultayına Başbakan olarak katılmıştım, bugün ikinci defa Cumhurbaşkanı sıfatıyla katılıyorum. İlk kurultayımız 72 ülkeden iş adamlarımızın katılımıyla gerçekleşmişti. İkincisinde hamdolsun bu sayı 90’a çıktı. Bugün ise 95 ülkeden işadamı kardeşimizle biraradayız.
Biraz önce DEİK Başkanımız da ifade etti, Türkiye 6 milyonluk diasporasıyla yurt dışında en çok vatandaşı yaşayan 10. ülke konumunda. Geçtiğimiz haftalarda ziyaret ettiğimiz Gine’de imzalanan anlaşmayla birlikte 131. İş Konseyimizi de faaliyete geçirmiş oluyoruz. İşadamlarımız hem Türkiye, hem de bulundukları ülkeler üzerinden gerçekten çok büyük bir güç, çok büyük bir potansiyel olarak dünyaya yayılıyorlar. Eskiden bu tarz ifadeler, bu tarz değerlendirmeler endişeyle karşılanır, üzeri de örtülmeye çalışılırdı. Hâlbuki dünyaya yayılmanın hiçbir kötü tarafı yok. Eğer insanlar tarihte hiç yerlerinden kıpırdamasalar, hep aynı yerde yaşamayı sürdürselerdi medeniyetler de ortaya çıkmazdı. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de insanların bir kadınla bir erkekten yaratıldığı, birbirleriyle tanışmaları için de ırklara, kabilelere ayrıldığı ifade ediliyor. Demek ki insan olarak asli görevlerimizi unutmadan dünyanın her yerine gitme, her yerinde yaşama hakkına sahibiz. Son yıllarda ciddi gelişme gösteren Gen araştırmaları, bugün çeşitli kıtalarda, çeşitli ülkelerde yaşayan insanların kökenlerinin aslında çok farklı olduğunu gösteriyor. Avrupa’da yaşanan birinin kökleri Asya’dan, Kafkasya’dan, Amerika’da yaşayan birinin kökleri Afrika’dan, Ortadoğu’dan çıkabiliyor. Hiç uzağa gitmeye gerek yok, işte kendi ülkemiz, özellikle Anadolu. Ne diyor şair: “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim” diyor. Binlerce yıldır pek çok farklı medeniyete beşiklik yapmış bu topraklarda hiç şüphesiz hepsinden de insani bir miras kalmıştır. Özellikle geçtiğimiz 200 yılda yaşanan hadiseler, Osmanlı ve Türk coğrafyasının her yerinden insanlar için Anadolu’yu adeta bir son sığınak, nihai vatan durumuna getirmiştir. Her dönemde insanların dünyaya yayılmalarındaki en önemli sebeplerden biri ekonomidir, ticarettir, daha iyi yaşam arzusudur, rızk arayışıdır. Daha mümbit, daha verimli, daha bereketli yerlere gitme konusunda tükenmek bilmeyen bir iştiyak olduğunu görüyoruz. Bugün de gerek bizim ülkemizden, gerekse diğer toplumlardan milyonlarca kişi aynı gayeyle dünyaya yayılıyor.
Ülkemizde 3 milyonu aşkın vatandaşımız olmayan kişiyi barındırıyoruz. Bunların önemli bir bölümü elbette Suriye ve Irak’taki krizlerden kaçıp gelen sığınmacı konumundaki kardeşlerimizdir. Ama belki sayılarını yüzbinlerle ifade edebileceğimiz çok sayıda kişi de ticaret için, çalışmak için, kendine daha iyi bir gelecek kurmak için ülkemizde bulunuyor. Bizimle milyonlarca insanımız aynı amaçla Avrupa’da ve dünyanın dört bir yanında hayatlarını idame ettiriyor, oralarda ikame ediyorlar. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bir bölümü zaman içinde işadamı konumuna geldi. Bunun yanında doğrudan iş kurmak, yatırım yapmak, ticari faaliyette bulunmak için yurt dışına giden müteşebbislerimizin sayısı bilhassa son 13 yılda çok ciddi rakamlara ulaşmış durumda. Bugün gittiğimiz her ülkede çok büyük şirketlerimiz yanında, sanatkâr, esnaf veya profesyonel olarak çalışan önemli başarılara imza atan kardeşlerimizin varlığını memnuniyetle görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde TİKA çalışanları için “çağdaş alperenler” ifadesini kullanmıştır. Aynı sıfatı sizlerin de hak ettiğine inanıyorum.
Evet, bugün yerkürenin dört bir yanında işinin, kazancının, ekmeğinin peşinde olan işadamlarımızın, profesyonel meslek erbabı kardeşlerimizin her biri birer çağdaş alperendir. Çünkü sizler kendinizle, kendi işinizle birlikte Türkiye’yi tarihi, kültürü ve değerleriyle birlikte aziz milletimizi de temsil ediyorsunuz. Sizler bulunduğunuz yerlerde oturuşunuzla, kalkışınızla, hayat biçiminizle, iş yapma tarzınızla ülkemizin ve milletimizin birer elçisi, birer temsilcisi olduğumuzu asla unutmamalısınız. Ben sizin ülkemizi ve milletimizi layıkıyla temsil ettiğinize inanıyor, bunun için her birinize ayrı ayrı şahsım, milletim adına şükranlarımı sunuyorum.
Değerli kardeşlerim;
Biraz önce yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı ve ülkemiz kökenli insanları tanımlamak için diaspora kavramını kullandık. Aslında bu ifade bende soğukluk ve eksiklik hissi uyandıran bir ifade, bir kavramdır, pek sevmem. Çünkü bu ifade aslında kopmak kökünden gelir, kopmak, yani ülkesinden kopmak, milletinden kopmak, değerlerinden kopmak. Hâlbuki biz nerede yaşarsak yaşayalım, nereye gidersek gidelim, köklerini, geçmişini, tarihini, değerlerini unutmayan, bunlarla beraber hayatını sürdüren bir milletiz. Bakınız ecdadımız Orta Asya’dan geleli, yani diaspora kavramından hareketle kopalı bin yıl olmuş, ama hala biz oraları ata yurdu olarak kabul ediyor, her fırsatta gidip kardeşlerimizle kucaklaşıyoruz. Aynı şekilde geniş bir coğrafyada ortak değerleri paylaştığımız kardeşlerimizle hiç yan yana yaşamamış da olsak, uzun zamandır ayrı kalmış da olsak gönül bağımızı asla koparmadık, koparmayız. Bizim için kazanç da, kariyer de, statü de ancak kendi değerlerimizle birlikte anlamlıdır, önemlidir.
Dünyanın 167 ülkesinde var olan, 19’unda yoğun olarak yaşayan vatandaşlarımızın her birinin meseleye bu anlayışla yaklaştığına inanıyorum. Bakınız bizim geçmişimizde asla sömürgecilik lekesi olmadığı gibi, biz millet olarak bu psikolojiye tahammül edebilecek bir yapıya da sahip değiliz. Dünyanın çeşitli bölgelerinde maalesef sömürge durumunda olmaktan rahatsızlık duymayan, tam tersine bunu benimsemiş toplumlara rastladığımızda gerçekten çok üzülüyoruz. Üstelik bunlar geçmişlerinde çok parlak, çok zengin medeniyetler kurmuş toplumlar. Hâlbuki bu insanlar kendi özgürlüklerini koruyabilseler, sahip oldukları zenginlikleri kendileri için kullanabilseler, şu anda bulunduklarından çok daha ilerde olabilirler. Bunun için biz nerede yaşarsak yaşayalım, ne iş yaparsak yapalım, hangi eğitimi alırsak alalım, kesinlikle kendimiz olmaktan, milli ve manevi değerlerimizden vazgeçmeyeceğiz. Sizlerin bulunduğunuz yerlerde tek kişi de olsanız yüzlerce, binlerce, hatta Almanya’da olduğu gibi milyonlarca kişilik bir toplumun mensubu da olsanız bu ülkenin, bu milletin bir evladı olmanın şerefi ve sorumluluğunu hiçbir zaman unutmadığınızı biliyorum. DEİK Başkanımızın ifadesiyle her birinizin birer cesaret çiçeği olarak bu şekilde hareket ettiğinize inanıyorum.
Değerli kardeşlerim;
Yurt dışında iş yapmanın, tutunmanın, başarılı olmanın, kendinizi kabul ettirmenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyorum. Hiç şüphesiz bu konuda en büyük desteğiniz Türkiye’dir. Türkiye’nin uluslar arası alandaki itibarıdır, başarılarıdır. Geçtiğimiz 13 yıllık dönem bu bakımdan tam bir başarı hikâyesidir. Türkiye, 2003-2014 yılları arasında az önce değerli Bakanım da ifade etti, ben de şöyle bir tekrarında fayda görüyorum, yılda ortalama yüzde 4,8 oranında büyüyerek Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız iki seçime ve terör olaylarına rağmen ilk üç çeyrekte yüzde 4 büyüme başarısını gösterdik. Yıllık büyüme oranının da bu düzeyde olacağı anlaşılıyor. Türkiye, OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ikinci ülke konumunda. 2002’de ülkemizde yılda 77 milyar lira yatırım yapılıyordu, 2014 yılında bu rakam 352 milyar liraya yükseldi. Türkiye’ye son 13 yılda gelen uluslararası doğrudan yatırım rakamı 165 milyar dolardır. Sadece geçtiğimiz yıl 16,5 milyar dolarlık uluslararası yatırım ülkemize gelmiştir. Bir ara 22 milyar dolara kadar da çıktık. Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir, aynı dönemde 3 bin 500 dolardan 10 bin 500 dolar seviyesine çıktı. Bakınız 2015 yılının Şubat ayında ülkemizde 5 bin 400 şirket açılmıştı, bin şirket kapanmıştı. Bu yılın aynı ayında açılan şirket sayısı ne biliyor musunuz? 6 bin 300, kapanan şirket 780.
Olayı farklı yerlere çekme gayreti içerisinde olanlar olabilir, biz işimize bakacağız, yolumuza aynı kararlılıkla devam edeceğiz. Bakınız otomobil satışlarında geçtiğimiz yıl 726 bin adetle rekor kırılmıştı. Bu yıl da satışlar aynı seviyede devam ediyor. Buzdolabı, çamaşır makinesi gibi beyaz eşya satışlarındaki artış eğilimi sürüyor. Bunlar bir refah düzeyinin ifadesi değil mi? İhracatımızda pek çok olumsuzluğun biraraya gelmesinden dolayı bir gerileme yaşadık. Bu alanda en kötünün geride kaldığına ve yeniden yükselişe geçeceğimize dair çok güçlü emareler var. Turizmde de yine konjonktüre bağlı sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz, bu alanda da yeni pazarlara açılarak inşallah kayıplarımızı hızla telafi edeceğiz.
Petrol fiyatlarındaki düşüş ve ithalatımızdaki azalış sebebiyle ekonomideki son yıllarda olan en önemli sorunu biliyorsunuz gösterilen cari açık konusunda olumlu yönde ilerlemeyi de sağladık. Enflasyon yüzde 10 seviyesinin altındaki seyrini sürdürüyor. İşsizlik konusunda toplam istihdamda geçtiğimiz yıl bir önceki yıla göre yaklaşık 700 bin kişilik artış olmasına rağmen iş gücüne katılım oranındaki yükseliş sebebiyle kısmi bir artış var gibi gözüküyor. Aslında istihdamla ilgili genel veriler olumlu yönde ilerlendiğine işaret veriyor. Bütçe performansımız 23 Avrupa Birliği üyesinden daha iyi durumdadır. İnşallah 2016 yılında Türkiye’nin ekonomide toparlanış hazırlıklarını tamamlayıp yeniden güçlü bir yükseliş eğilimine girdiğine hep birlikte şahit olacağız. Ne terör, ne de bölgesel sorunlar, ne de ülkemizin önünü kesmek isteyen güçler 2023 hedeflerimizi hayata geçirmemize engel olamayacaklar, bunun böyle bilinmesini istiyorum.
Tabii biz de üretimimizi yüksek teknolojiye kaydırarak, dış ticareti geliştirici finansman imkânlarını artırarak, yeni pazarlar bularak, rekabet düzeyimizi yükselterek bu konuda üzerimize düşenleri yapmalıyız. Bu yöndeki çabaların da girişimcilerimizin, iş adamlarımızın daima yanında olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.
Değerli kardeşlerim;
Bugün yaşadığımız sıkıntıların gerisindeki sebeplerden birinin de Türkiye’nin 2023 hedefleri doğrultusunda sürdürdüğü kararlı yürüyüşü ve bundan kaynaklanan endişeler olduğunu gayet iyi biliyoruz. Dikkat ederseniz biz ne zaman yeni Türkiye dedik, büyük Türkiye dedik, işte o zaman akılla, mantıkla izah edemeyeceğimiz hadiselerin tabii seyrine tamamen aykırı bir sürü sorunu önümüzde bulduk.
Allah aşkına soruyorum sizlere, Türkiye’nin güney sınırlarındaki ilçelerinde terör örgütünün başlattığı kalkışmanın mantıklı bir izahı var mı? En başta bölgede yaşayan insanlarımıza zarar veren, sıkıntı veren bu eylemleri hayatın doğal akışına uygun saymak mümkün mü? Sen yol yapacaksın, birileri gelecek oranın müteahhitlerini tehdit edecek. Sen havalimanı yapacaksın, havalimanını havan topuyla vuracak. Bunu kime yapıyoruz? Orada yaşayan Kürt kardeşlerimize. Böyle bir vicdansızlık olabilir mi? İnsanilikten nasibini almamış mahlûklar bunlar. Bunlara methiyeler düzen bir kısım sözde akademisyenlerin ilimden bir nasibi olabilir mi? Ne diyor şair: “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendin bilmezsen ya nice okumaktır” diyor, işte bunlar bunlardandır, bunlardan. Bunlar böyle okumuşlar.
Aynı şekilde Suriye’deki gelişmelerin bir anda böylesine mahiyet ve yön değiştirmesi, bölgenin kendi dinamikleriyle açıklanabilir mi? DAİŞ bahanesiyle oynanan oyunların gerisindeki niyetleri, hedefleri görmemek için herhalde kör olmak lazım. Bölücü terör örgütüne kucak açanların, kol kanat gerenlerin endişesi herhalde bu her taraflarından zavallılık akan teröristlerin kendileri değil. Türkiye’yi 1959 yılından beri Avrupa Birliği kapısında bekletenlerin bilhassa son 10 yılda kabul ettikleri üyelere baktığımızda meselenin kriterler olmadığını gayet iyi anlıyoruz.
İşte dün malum bir gazetecinin mahkemesi vardı ve bu yargılamaya katılanların durumu çok önemli. İstanbul’daki konsoloslar mahkemeye geliyor. Siz kimsiniz ya, sizin ne işiniz var orada? Yani diplomasinin de bir edebi var, adabı var, burası senin ülken değil, burası senin ülken değil burası Türkiye. Sen konsolosluk binası veya konsolosluk sınırları içerisinde hareket edebilirsin, diğerleri izne tabidir. Bunlar kalkıp bu ülkenin içerisinde bir gövde gösterisini yapabilecek kadar haddi tecavüz edebiliyorlar.
Değerli arkadaşlar;
Oynanan oyunun tarzını göstermesi bakımından bu çok önemli. Demokrasi, insan hakları, özgürlük, seçim laflarını dillerinden düşürmeyenlerin halkın desteğini alarak iş başına gelenlerle darbeciler karşı karşıya geldiğinde tercihlerinin hangisinden yana olduğunu hep birlikte takip ediyoruz, görüyoruz. Ve yarım milyon masum insanı katleden bir zalime karşı özgürlük mücadelesi veren bir halkın nasıl yalnız bırakıldığına, daha da kötüsü nasıl bombalandığına yine hep birlikte şahit olduk. Türkiye’yi de yakından ilgilendiren mülteci meselesinde Avrupa kendi güvenliği ve refahı uğruna savunduğu tüm değerlere bir anda sırtını dönmekten çekinmemiştir.
Terör örgütlerinin tamamına ilkeli bir duruşla karşı çıkmak yerine, sadece bu ateşi kendi sınırları dışında tutmaya çalışanların ibretlik hallerine üzülmemek mümkün değil.
İşte tüm bu manzaraya bakarak diyoruz ki; biz kendimiz olacağız, biz tarihimize, kültürümüze, değerlerimize ister ülke olarak, ister fert olarak tek başımıza da kalsak sahip çıkacağız, yaşatacağız. Eğer bu şekilde davranmazsak, geçmişteki nice toplumlar gibi, nice medeniyetler gibi biz de yok olur gideriz. Her zaman söylüyorum; Anadolu, evet medeniyetler ve milletler beşiğidir. Ama aynı zamanda Anadolu medeniyetler ve milletler mezarlığıdır. Yaşadığımız coğrafya gerçekten çok güzel, çok cazip, çok verimli ve çok değerlidir. Ama burası aynı özellikleri sebebiyle tehditlere, tehlikelere, saldırılara da çok açık bir coğrafyadır. Bu güzel, ama zor coğrafyada yaşayabilmenin, hedefleriniz doğrultusunda mesafe kat edebilmenin yolu millet olarak birliğinizi, beraberliğinizi güçlü tutmanızdan geçiyor. İşte onun için hep şunu söylüyorum: Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diyorum. Aslında bu bir slogan değil bu yapımızın, varlığımızın dört temel taşı. Bu ülkede 79 milyon farklı etnik unsurlarla tek milletiz. Ve bu tek milletin tek bayrağı var. Bayrağımızın rengi şehidimizin kanı, bağımsızlığımızın ifadesi hilal ve yıldız, işte bu yıldızın ifadesi şehitlerimizin her biridir. Ve “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
Değerli kardeşlerim;
Şunu bilmemiz lazım, tapuda iki tane önemli başlık görürsünüz: Bir arazi, tarla, diğeri arsa. Arsa, imar planı geçmişse arsa olur, aksi takdirde tarladır, arazidir. Aynı şekilde toprak normalde topraktır, ama bu toprak şehit kanlarıyla yoğrulduğu zaman vatan olur, farkı budur. Biz bu toprakları böyle vatan yaptık.
Rabbim dünyanın dört bir yanında millet, bayrak, vatan ve bunun dışında da dördüncü başlığımız devlet, tek devlet. Devlet içinde devlet olmaz, öyle paralel devlet, bilmem ne devlet, böyle bir devlet bu ülkede yok, tek devlet, o da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.
Biz işte bunları kabul edenlerle bu yolda yolumuza devam ediyoruz. İnşallah Rabbim dünyanın dört bir yanında emeğiyle, alın teriyle, birikimiyle, becerisiyle başarısını kabul ettirmiş sizlerin yardımcısı olsun.
Rabbim tüm terör örgütlerinin ortak hedefi haline gelmiş olan ülkemize bu sorunların üstesinden gelecek güç, kuvvet ve irade versin.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize şifalar diliyorum. Hani Ziya Paşa’nın güzel bir sözü var: “İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah, yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah.” Evet, biz neyle karşılaşırsak karşılaşalım Allah’ın yardımının bizimle olduğunu bilerek değerlerimize, ülkemize, milletimize sadakatten ayrılmayacağız.
Bu duygularla bir kez daha dünya Türk Girişimciler Kurultayı’nın hayırlı olmasını diliyorum. Dünyanın dört bir yanından gelen siz kıymetli girişimcilerimize selamlarımı, saygılarımı, başarı dileklerimi ifade ediyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla.