Çok değerli muhtarlarımız,
Değerli kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, milletin evine hoş geldiniz.
Bu vesileyle geçmiş Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum. Tüm İslam dünyasının birliğine beraberliğine vesile olmasını tekrar temenni ediyorum. Ülkemizin birliğine beraberliğine vesile olmasını Allah’tan temenni ediyorum.
Değerli kardeşlerim,
Ocak ayında başlattığımız Muhtarlar Toplantımızın 11’incisinde birlikteyiz. Bugün de Adana, Adıyaman, Bursa, Erzincan, Gaziantep, Hatay, Karaman, Kahramanmaraş, Kilis, Kütahya, Osmaniye, Sivas ve Trabzon illerimizden gelen siz kıymetli muhtarlarımızı misafir ediyoruz. İnşallah ülkemizdeki muhtarların tamamıyla bu şekilde biraraya gelmeyi, hasret gidermeyi sürdüreceğiz.
Sözlerimin hemen başında size içinde bulunduğumuz Cumhurbaşkanlığı Külliyesi hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum: Toplantımızı yaptığımız bu salonun bulunduğu bina, Cumhurbaşkanlığı Külliyemizin resmi törenleri, kabullerini gerçekleştirdiğimiz, günlük çalışmaları yürüttüğümüz bölümdür. Yanlardaki iki blokta Cumhurbaşkanlığı birimlerinin çalışma ofisleri yer alıyor.
Hemen karşımızda Ramazan ayında açılışını yaptığımız Millet Camimiz bulunuyor. Yurt içinden ve yurt dışından gelen vatandaşlarımız tarafından büyük ilgi gören Millet Camimiz, adeta bir ziyaret camii haline dönüşmüştür. Camimizin yanında yer alan kongre merkezinin inşası tamamlanmak üzere. İnşallah onu da yakında hizmete açıyoruz. Kongre merkezimiz, Cumhurbaşkanlığı ile birlikte Ankara’daki tüm kamu kurumlarının toplantı organizasyonlarına cevap vererek önemli bir ihtiyacı karşılayacaktır.
Daha aşağıda ise, içinde sergi alanlarının, sergi salonlarının da yer alacağı çok amaçlı bir bina inşa edeceğiz. Şu anda proje safhasında, projesi hazırlanıyor. Proje biter bitmez inşallah temelini atacağız. Aynı yerde içinde 5 milyon cilt kitabın bulunacağı 24 saat halkımıza, öğrencilerimize ve araştırmacılarımıza hizmet verecek ülkemizin en büyük kütüphanesini yapacağız. Bu iki eserin proje çalışmaları sürüyor ve biter bitmez inşaat çalışmaları başlayacak.
Camiimiz, kongre merkezimiz, çok amaçlı binamız ve kütüphanemiz herkesin kullanımına açıktır. Böylece ülkemize ve Ankara’ya yakışır büyük bir külliyeyi milletimizin hizmetine sunuyoruz. Bizden sonra gelenlerin daha iyisini, daha güzelini ülkemize kazandırmalarını temenni ediyorum.
Değerli kardeşlerim;
Sözlerimin hemen başında hac döneminde Mekke’de meydana gelen vinç kazasında ve izdihamda vefat eden tüm kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Hac vazifelerini tamamlayarak ülkemize dönmeye başlayan hacılarımızı tebrik ediyor, haclarının Rabbimin katında kabul ve makbul olmasını diliyorum.
Yine bayram boyunca meydana gelen trafik kazalarında hayatlarını yitiren tüm kardeşlerime Cenabı Allah’tan rahmet diliyor, yaralılara acil şifalar temenni ediyorum. Bayram sevincimizi burukluğa dönüştüren bu tür hadiselerin bir daha yaşanmamasını canı gönülden arzu ediyorum.
Maalesef terör bayram günlerinde de can yakmaya, can almaya devam etti. Güvenlik güçlerimizden şehit olanlar ve yaralananlar oldu. Aralarında çocukların da bulunduğu sivil vatandaşlarımızdan hayatlarını kaybedenler, yaralananlar var. Hiçbir kutsalları olmayan, Müslümanların kutsallarına da saygıları bulunmayan bu teröristlerle mücadeleyi sonuna kadar sürdürmekte kararlıyız. Şehitlerimizin ve sivil kayıplarımızın acıları şüphesiz ki yüreklerimizi yakıyor. Ama aynı zamanda onların aziz hatıraları bize daha kararlı, daha kapsamlı mücadele etmemiz için güç veriyor. Bir kez daha şehitlerimize ve sivil vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına ve milletimize başsağlığı dileklerimi iletiyor, yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyorum.
Şunu da çok açık söyleyeyim: Bakın ne yurt içinde, ne yurt dışında şu anda güvenlik güçlerimiz operasyonlarına ara vermeksizin devam ediyor. Burada durmayacağız; hiç rehavet yok, aynen devam edeceğiz. Bunların yurt içindeki sözde şehitlikleri de varmış ya; buralara koydukları o taziye evleri adı altında depoları var, mühimmat depoları var. Ve o mühimmat depolarını, onları da yerle yeksan ediyoruz. Oralar bir taraftan bombalanıyor, bir taraftan da oralar da temizleniyor. Çünkü buralarda esnafımızın çağırılıp haraca bağlandığını, onlardan tehditle paraların alındığı herhalde birçoğunuzun malumudur. Biz buna fırsat veremeyiz, buna göz yumamayız. Şu anda bunlar bir süre böyle belki devam edecekler. Ama biliniz ki bunlar çok çırpınışlardır, inşallah bunun da sonuna kadar giderek hesabını milletimiz adına sormaya devam edeceğiz, şehitlerimiz adına sormaya devam edeceğiz.
Değerli kardeşlerim;
Bugün aramızda ülkemizin doğusundan, batısından, kuzeyinden-güneyinden, hemen her bölgesinden gelen muhtarlarımız var. İşte bu salon Türkiye’nin birliğinin ve bütünlüğünün, milletimizin kardeşliğinin en somut örneğidir, sembolüdür.
Biliyorsunuz bayramdan önceki hafta sonu İstanbul’da Yenikapı’da gerçekten göz kamaştırıcı, coşkulu bir miting yaparak “Milyonlarca Nefes Teröre Karşı Tek Ses” demiştik. Bu mitinge bizzat katılan, televizyonları başında kalben iştirak eden tüm vatandaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. Daha önce de 17 Eylül’de Ankara’da 14 sivil toplum kuruluşumuzun öncülüğünde “Teröre Hayır, Kardeşliğe Evet Yürüyüşü” yapılmıştı.
Terör örgütünün yoğun bir şekilde eylem yaptığı bölgelerde de vatandaşlarımızın teröristlere karşı giderek daha yüksek sesle itirazlarını dile getirdiklerini biliyoruz. Umudunu terör örgütüne bağlamış olanların da yavaş yavaş hayal kırıklığı yaşamaya başladıklarını görüyoruz. Devletimiz güvenlik güçleri ve tüm kurumlarıyla kararlı bir şekilde terör örgütünün üzerine gidiyor, gitmeye devam edecek.
Milletimiz terörle mücadelede devletinin yanında olduğunu duruşuyla, sesiyle, iradesiyle her geçen gün daha güçlü şekilde ortaya koyuyor. Demokrasi ve hak mücadelesiyle silahın, bombanın, tehdidin, acının, kanın yan yana olamayacağı bir kez daha görülmüştür. Türkiye kendisine uzanan her dost elini samimiyetle kavrayacak özgüvene sahip bir ülkedir. Ama bu devletin kendisine silah doğrultanları, ülke içinde paralel yapılar kurmaya çalışanları da cüretlerine pişman edecek güce sahip olduğunu herkes çok iyi bilmelidir.
Biz ülke yönetimini devraldığımızda tarihimizden ilham alarak ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışını ülkemizde kendimize düstur edindik. İnsana hak ettiği değeri ve hizmeti vermeden nasıl devleti yaşatamazsanız, devletin bütünlüğünü ve işlerliğini temin etmeden de insanların geleceğini güvence altına alamazsınız.
Geçtiğimiz 12 yılda özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas dengeyi koruyarak Türkiye’ye hamdolsun sınıf atlattık. Bunları sizler zaten yaşayarak görüyorsunuz. Okullarımızdan eğitimde bunu görüyorsunuz; artık üniversitesi olmayan ilimiz yok. Sadece şu kısa süreç içerisinde 12 yılda neredeyse 79 yıllık Cumhuriyet döneminde yapılan derslik kadar derslik yaptık. Artık üniversitesi olmayan vilayetimiz kalmadı. 76 üniversite varken şu anda 193 tane üniversite var. Niye? Dedik ki; ‘Ta Muş’taki, ta Hakkâri’deki kardeşimiz üniversiteye gidebilmek için bu evlatlar para harcayıp İstanbul’a, Ankara’ya gelmesin, üniversite ayağında olsun.’ Aynı şekilde ‘Ta Adıyaman’da oradaki evlatlarımız üniversite için Adıyaman’dan çıkıp ta İstanbul’a gelmesin, Adıyaman’da üniversitesi olsun.’ Aynı şekilde şimdi Adıyaman’da, Hakkâri’de, Yüksekova’da hastanelerimiz var. Bunların hiçbiri yoktu. Havaalanlarına varıncaya kadar hepsi var. Yani bir sıkıntı olduğu zaman hemen oradan ambulans uçakla alıp en ücra köşeye kadar hastalarımızı götürebilecek imkâna sahibiz. Bu, insanlar arasında ayrım gözetmediğimizin en güzel ifadesidir.
Ama terör örgütü ayrımcılığın ta kendisini yapmak suretiyle Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e düşman etmenin gayreti içerisinde; biz ise kardeş etmenin gayreti içerisindeyiz. Farkımız bu. Ve ayrıma hiçbir zaman fırsat vermedik. Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abhaza’sıyla, Roman’ıyla, Boşnak’ıyla, kim olursa olsun 78 milyonu biz ülkemizde ‘yaratılanı severiz yaratandan ötürü’ anlayışıyla diyerek kucakladık, farkımız buydu. Ama onların böyle bir derdi yok. Onlar yatıyorlar kalkıyor; ‘Kürt’ün hakkını ben temsil ederim.’ Senin Kürt kardeşlerime getirdiğin bir şey yok. Bunlar, sadece benim Kürt vatandaşımın, kardeşimin istismarını yapıyorlar, bunlar istismarcı…
Siz terör örgütünü arkasına alanlar hendek kazmaktan başka ne yaptınız bu ülkede? O kazdığınız hendekler Cizre’ye hizmet mi götürüyor, Silopi’ye hizmet mi götürüyor, Nusaybin’e hizmet mi götürüyor? Sadece o hendekleri kazmak suretiyle orada ‘halkın huzurunu nasıl kaçırırız’; siz bunu yapıyorsunuz. Ve Cizre’deki benim Cizreli kardeşim Cizre’den kaçıyor mu? Kaçıyor. Silopi’deki kaçıyor mu? Kaçıyor. Nusaybin’deki kaçıyor mu? Kaçıyor. Niye? Huzur yok. Kaçıran kim? İşte bunlar.
Değerli kardeşlerim,
Sizler atanmış birer memur değilsiniz, ben nasıl seçilmiş bir insansam, sizler de seçilmiş birer muhtarsınız. Beni de vatandaş seçti, sizi de vatandaş seçti. Onun için seçilmişin atanmışla farkı var. Bana göre seçilmişler atanmışların önündedir.
Ve buradan hareketle teröre karşı mücadeleyi yılmadan, usanmadan beraber vereceğiz, aksi takdirde bu teröristlere bu ülkeyi biz bırakamayız. Bu mücadeleyi sonuna kadar yılmadan, usanmadan sürdürecek, verecek ve o beklediğimiz huzura da inşallah kavuşacağız.
Kardeşlerim,
Bu 12 yıllık dönemde demokrasiden altyapıya kadar her alanda çok önemli kalkınma hamleleri gerçekleştirdik. Hamdolsun, çözülemez denilen nice meseleyi çözdük, üstesinden gelinemez denilen nice sorunun üstesinden geldik, yapılamaz denilen nice işi, projeyi, eseri hayata geçirdik, başarılamaz denilen nice mücadeleden anlımızın akıyla çıktık.
Terör meselesini milletimizin hayatından tamamen çıkarmak için de ‘demokratik açılım’ olarak başlattığımız, daha sonra ‘milli birlik ve kardeşlik projesi’ diyerek devam ettiğimiz, ardından ‘çözüm süreci’ olarak bunu taçlandıralım diye umudumuzu en yüksek noktaya çıkardığımız bir dönemde maalesef terör örgütü ve onun temsilcisi durumunda olan siyasi yapılanma bu işi hep istismar ettiler.
Tüm bu çalışmaları milletimizin rızasını alarak adım adım yürüttük. Terörü tamamen bitirmek için başlattığımız süreci gerçekten ümit verici bir noktaya kadar da getirdik. Ancak, Suriye başta olmak üzere bölgemizde yaşanan olaylar ile bu sürecin siyasi muhataplarının gerekli iradeyi ortaya koyamamaları terörü yeniden hortlattı. Tabi biz bu işin arkasında iç ve dış destekleri, varılmak istenen hedefleri, bu amaçla oynanan oyunları, kurulan tezgâhları gayet iyi biliyoruz.
Türkiye’nin birlik ve beraberlik içinde sürdürdüğü büyük kalkınma hamlesinden rahatsız olanlar, terör örgütünü kullanıyor. Terör örgütü de tehdit ve tedhişler, sindirdiği bölge insanın mağduriyeti pahasına kendisine biçilen rolü oynuyor. Ancak, ideolojisi gereği uyguladığı tüm vahşete, aldığı desteğe rağmen terör örgütü bölgedeki vatandaşlarımızdan umduğu desteği bulamadı, inşallah bulamayacak da. İşte bunun için terör örgütü güvenlik güçlerimizle birlikte çocuk, kadın, ihtiyar demeden bölge insanına da alçakça saldırıyor. İşte dün gördünüz, roket zırhlı aracı sıyırıyor, bir eve giderek o evde de 9 yaşındaki bir yavru maalesef şehit oluyor, aile yaralanıyor. Şimdi bunun bedelini biz bunlara ödetmek durumundayız.
Ambulansları, itfaiye araçlarını, camileri, okulları, iş yerlerini, evleri kurşunlayan, yakan, tahrip eden bir örgütün o bölge için, o bölgenin insanı için mücadele ediyor olabilmesi mümkün müdür? Terör örgütü sadece insanlığın, sadece ülkenin değil, aynı zamanda milletimizin tüm fertleriyle birlikte Kürt kardeşlerimizin de düşmanıdır.
Değerli kardeşlerim,
İstanbul’daki mitingimizde yerli olmanın, milli olmanın üzerinde durmuştum. Bunun üzerine birileri yerli kimdir, millilik nedir gibi tartışmalar başlattı, bundan rahatsız olanlar oldu. İşte şimdi burada söylüyorum, benim bölgede ve ülkemizin dört bir yanında yaşayan her vatandaşım gibi Kürt kardeşlerim de, Zaza kardeşlerim de yerlidir, millidir, bu ülkenin, bu vatanın öz evladıdır. Tıpkı Türk, Türkmen kardeşlerim gibi, Arap, Boşnak, Laz, Abhaz, Roman kardeşlerim gibi…
Değerli kardeşlerim,
Terör örgütüyle bir defa burada çok büyük farklılıklar var. Çünkü o vatandaşlarım benim bu ülkenin değerleriyle ne yapıyorlar? Hemhal oluyorlar, diyorlar ki, ‘Ben her ne kadar Kürt’sem ben vatanımı seviyorum, bayrağımı seviyorum, milletimi seviyorum, devletimi seviyorum.’ Ama terör örgütü kendilerini nasıl gösterirlerse göstersinler yerli değildir, bu ülkenin ve bu milletin bir parçası asla değildir. Hangi adla, hangi kisveyle olursa olsun ülkemizin kazanımlarına saldıranlar, birliğine, bütünlüğüne kastedenler bu vatana ait değildir, isterse Parlamentonun içinde olsun.
İşte bakın Hamburg’da toplantı yapıyorlar, Hamburg’daki toplantıda ta Trinidad’ın bayrağı asılı ama orada Türk Bayrağı yok, Japonya’nın bayrağı asılı ama orada Türk Bayrağı yok. Hani sizin bayrakla sorununuz yoktu; kimi aldatıyorsunuz? Sizin milletle de sorununuz var, bayrakla da sorununuz var, vatanla da sorununuz var, devletle de sorununuz var; kimi aldatıyorsunuz? Bunların hepsinin farkındayız, hepsini A’dan Z’ye biliyoruz.
Eylemleri ve söylemleriyle terör örgütüne sütre olanlar, canileri gizlemeye, aklamaya çalışanlar, taşıdıkları kimlik ne olursa olsun yerli de olamazlar, milli de olamazlar. Aynı şekilde terör örgütüne dolaylı ve doğrudan destek veren yayın organlarının sahipleri de bu tavırlarıyla yerli olmadıklarını gösteriyorlar.
Kardeşlerim,
İstanbul’un en mutena köşelerinde yaşıyor olmak, holdinglerin, kıymetli mülklerin sahibi olmak yerli ve milli dairesinde bulunmanızı sağlamaz. Kendileri veya ataları ülkemiz topraklarının dışında doğmuş milyonlarca kardeşimiz var ki, hepsi de sonuna kadar yerlidir, sonuna kadar millidir. Halen ülkemiz dışında yaşayan milyonlarca kardeşimiz var ki onlar da sonuna kadar yerlidir, sonuna kadar millidir. Buna karşılık nerede doğmuş olursa olsun, nerede yaşıyor olursa olsun, tavrıyla, tutumuyla, imkânlarıyla, en önemlisi de kalbiyle bu coğrafyadan, bu milletten kopmuş olanları yerli ve milli olarak göremeyiz.
Onlar gönülleri nereye meyil ediyorsa, yaptıkları işlerle nereye hizmet ediyorlarsa işte oraya aittirler. Evet, son vatanımız Anadolu ve Trakya’nın, son devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin istiklali ve istikbali için çalışanlar, kalbini ve imkânlarını bunun için teksif edenler yerlidir, millidir.
Küresel sistemi bilmek, tanımak, anlamak elbette gereklidir, önemlidir. Asıl önemli olan, bu birikimi kendi ülkeniz, kendi milletiniz için kullanabiliyor olmanızdır. Ne bu coğrafyanın ve bu milletin imkânlarını küresel sistemin emrine verenler, ne de güya milliyetçilik adına ırkçılık yapanlar yerli olamaz, milli kabul edilemez.
Türk’üm diyebilirsin, bu senin en tabii hakkındır, ama Türkçüyüm dersen ayrımcısın. Kürt’üm diyebilirsin, bu senin en tabii hakkındır, ama Kürtçüyüm dersen ayrımcılık yapmış olursun. Laz’ım, Boşnak’ım diyebilirsin, ama Lazcılık yaparsan, Boşnakçılık yaparsan ayrımcı olursun. Bizi yaradan Allah, “biz sizi kavimler halinde yarattık” diyor. “Birbirinizle iyi anlaşasınız, iyi tanışasınız diye böyle yarattık” diyor. Üstünlük kavimle değil, ırkla değil, Allah’a kim daha yakın ise en üstün odur, mesele bu.
Değerli kardeşlerim,
Yerlilik ve millilik köken ötesi, meşrep ötesi, siyasi sınırlar ötesi, her türlü farklılıklar ötesi bir anlayıştır. Bunu idrak edemeyenler meseleyi günlük siyasetin parametreleri içine hapsederek ihtiyaç duyduğumuz birlik, beraberlik, kardeşlik iklimini zehirliyorlar.
Bir kez daha söylüyorum; eğer mesele siyasi rekabetse, siyasi mücadeleyse ben bundan asla kaçmadım kaçmam, ömrümün 40 yılı bu mücadeleyle geçti. Burada sözünü ettiğimiz konu ise, ülkenin ve milletin bekası mücadelesidir. Memleket meselesinin söz konusu olduğu yerde 78 milyon hep birlikte diğer tüm farklılıklarımızı bir kenara bırakıp yekvücut olabilmeli, tek kalp olarak çarpabilmeli, tek yumruk halinde hareket edebilmeliyiz.
Aksi takdirde inanın bana bize bu ülkeyi dar ederler. Hâlbuki bizim tarihimizden, medeniyetimizden, kültürümüzden tevarüs ettiğimiz, miras olarak aldığımız çok geniş bir sorumluluk alanımız var. Bunun için bölgemizde ve dünyada sesimizi en güçlü şekilde duyurmamız gerekiyor. Demokrasimizi, ekonomimizi, altyapımızı sürekli daha ileriye taşımak mecburiyetindeyiz. Türkiye Balkanlar’dan Asya’ya kadar uzanan çok geniş bir coğrafyanın unutmayın ümididir, ışık kaynağıdır, rehberidir. Görüştüğümüz zaman hep bize şunu söylüyorlar: ‘Ümidimiz sizsiniz, ne olur bizi terk etmeyin.’ Hep söylenen bu. Birliğimizin, beraberliğimizin, geleceğimizin teminatı işte bu içinde bulunduğunuz vizyondur, birliktir, beraberliktir, aman bundan taviz vermeyelim.
Değerli kardeşlerim;
Kendi içimize kapanmak bizi güçlü kılmaz, tam tersine zayıflatır, her türlü tehdide ve tehlikeye açık hale getirir. Yerli ve milli olmak içimize kapanmak değil tam tersine büyük fotoğraf içindeki yerimizi doğru olarak görmek demektir.
Değerli kardeşlerim,
Biz büyük düşünmek, büyük hayaller kurmak, büyük projeler üretmek, büyük işler başarmak zorundayız. Varlığımızı koruyabilmemizin ve hedeflerimize ulaşabilmemizin tek yolu budur. Terör örgütü ve yapılan eylemler bizi işte bu vizyondan uzaklaştırma amacı taşıyor. Biz bu tuzağa Allah’ın izniyle düşmeyeceğiz. Asla sorumluluklarımızı ve hedeflerimizi unutmayacağız. Bunun için yerliliğin ve milliliğin somut tezahürleri olarak kabul ettiğimiz Rabia’mıza sıkı sıkıya sahip çıkacağız. Tek millet diyeceğiz. Hangi kökenden olursa olsun bu ülkenin evladı, bu ülkenin, bu devletin vatandaşı 78 milyon olarak biz tek milletiz, öyle mi? Bunun içinde az önce de söylediğimiz gibi Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Abhaza, Zaza, Boşnak, Arnavut, hepsi var, 78 milyonun hepsi tek millet tanımının içindedir. İkincisi, tek bayrak... Bayrağımızın rengi şehidimizin kanıdır, hilal bağımsızlığımızın ifadesidir, yıldız şehidimizin sembolüdür ve ikinci bir bayrak tanımıyoruz. Dedim ya, adamların affedersiniz o teröristlerin cesetlerine sardıkları paçavra belli. O işte özlem duydukları kendilerine ait bayraklarıdır. Bir de diyor ki utanmadan sıkılmadan bizim bayrakla sorunumuz yok. Peki, yaptığınız bu ne? Hamburg’da yaptığınız ne? İşte ispatlar ortada. Siz bu birkaç tane Türk Bayrağı sallamakla bu milleti aldatamayacaksınız. 7 Haziran’da bunu başardınız, ama 1 Kasım’da inanıyorum ki benim milletim buna inanıyorum ki prim vermeyecek.
Sevgili muhtar kardeşlerim,
İnanıyorum ki bu birliğiniz, bu beraberliğiniz devam ettiği sürece Allah’ın izniyle bu milletin bekası tartışılamaz. Unutmayın, bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Tabi ki her şehit bizim için bir hüzün kaynağı oluyor. Ama unutmayalım ki, kıyametin son anına kadar şehitler devam edecek. Niye? O inanmayanlar bizi ilgilendirmez. Bizim Yüce Rabbimiz ne buyuruyor Kur'an-ı Kerim’de? Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz, onlar diridirler, ama siz anlayamazsınız.
Şimdi değerli kardeşlerim, kıyametin son anına kadar şehitler gelecek mi? Gelecek. Şehitlik sadece bizim dinimizde var, Zerdüştlerde değil veya onlarla beraber yürüyenlerde değil, bizim dinimizde var. Öyle sözde şehitliklerle şehitlik olmuyor, onlar da yine saf, samimi Müslüman kardeşlerimizi aldatmak için kurulan sözde şehitliklerdir. Oralardaki taziye evleri mühimmat deposudur, içeride teröristlerin resimleri vardır. Değerli kardeşlerim, bunları bilelim, bunları görelim ve adımlarımızı da ona göre atalım.
Onun için üç, tek vatan diyeceğiz, 780 bin kilometrekareyle tek vatan. Hani onların şu anda belli yerleri güya operasyonlarla ele geçirme gayretleri var ya, oralar bedelini çok ağır ödeyecekleri operasyon merkezleridir, bunu bilsinler. Üzerine üzerine gideceğiz, kesinlikle durmak yok, durmadan üzerlerine gideceğiz ve bu vatan toprağında ameliyat yapılmasına asla müsaade etmeyeceğiz.
Ve dört, tek devlet diyeceğiz, devlet içinde devlet olmaz. Adı ne olursa olsun, kim teşebbüs ederse etsin kesinlikle göz yummayacağız. Demek ki, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Ne diyor istiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy? “Sahipsiz olan memleketin batması haktır, sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır;” olay bu.
Kardeşlerim,
Gün hep birlikte vatanımıza, memleketimize, ülkemize, Türkiye’ye sahip çıkma günüdür. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak, bu milletin bir ferdi olarak Türkiye’ye sahip çıkma mücadelesini vermek, buna öncülük etmek benim en başta gelen görevimdir. Eğer ben bu görevi layıkıyla yerine getirmezsem, Sarıkamış’ta şehit olan dedemin ve tüm şehitlerimizin ruhlarını muazzep etmiş oluruz. Beni dünyaya getiren, büyüten, memlekete ve millete hizmet yoluna sevk eden babamın, annemin ve tüm ecdadımın üzerimdeki haklarına halel getirmiş olurum. Görevimi hakkıyla yapmazsam, kendi evlatlarım başta olmak üzere yeni nesillere karşı görevimi yerine getirmemiş olurum.
Böyle bir vebali asla göze alamam, onun için kim ne derse desin ben ülkemizin ve milletimizin birliği, beraberliği, geleceği için doğru bildiğim yolda kendi üslubumla ve elbette anayasal sınırlar içinde mücadele etmeyi sürdüreceğim. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da bu mücadeleyi milletimin, sizlerin desteğiyle ve onun adına vermeye devam edeceğim. Ne zaman ki milletim bana ‘tamam’ der, işte o vakit bu bayrağı yine milletimin takdir ettiği, vazife verdiği kişiye, ekibe teslim eder kenara çekilirim. O zamana kadar hiç kimse kusura bakmasın durmayacağım, susmayacağım, çalışacağım, koşturacağım, mücadele edeceğim. ‘Cumhurbaşkanı hiçbir şeye karışmasın’ demek, aslında Cumhurbaşkanı görevini yapmasın demektir. Hiç kimse beni ülkeme, milletime karşı vazifelerimi yerine getirmekten alıkoyamaz. Herkesin bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı var, şüphesiz o hesabı görmek de Allah’a aittir, olay budur.
Rabbimize olan teslimiyetimizden, milletimize olan sözümüzden dönmedik, dönmeyeceğiz. Dün nasıl tüzüklerle, manşetlerle çarpışarak büyüdük isek, bugün de terörle, terör örgütüyle, onun iç ve dış destekçileriyle mücadele ederek, yine manşetlerle çarpışarak yolumuza devam edeceğiz. Ne diyor şair? “Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır / Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır / Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır / Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır.”
Değerli kardeşlerim,
Uutmayın, kaderin üstündeki kader her şeyi planlıyor. Kuddüs olan, hatadan, eksikten, kusurdan münezzeh olan sadece Allah’tır. Biz kullar için bunların hepsi de mümkündür, tabiidir, hata da yaparız, yanlışlarımız da olur. Ama unutmayın, bu hatayı, bu yanlışı bilmek, ondan dönmektir aslolan. Önemli olan, kendi inancımız, bilgimiz, irademiz çerçevesinde mümkün olan en iyiyi yapabilmeye çalışmaktır. Sorumluluk üstlendiğimiz tüm görevlerimizde bu anlayışla hareket etmeye çalıştık, gerektiğinde özeleştiri yapmaktan, eksiklerimizi, hatalarımızı ifade etmekten çekinmedik, bunu milletimizle aramızdaki sevginin, saygının, samimiyetin, hasbiliğin, ahdin bir gereği olarak gördüm, bu şekilde davrandım.
Geçmişte paralel devlet yapılanması adı verilen örgütün gerçek yüzünü göremediğimizi, bunun için de gereken tedbirleri vaktinde almakta geç kaldığımızı açıkça ifade ettim. Biz onlara karşı her kesime olduğu gibi hüsnüniyetle yaklaşırken, onların ülkede bir darbe hazırlığı içinde olduklarını fark eder etmez harekete geçtik ve gerekenleri yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Ne demiştik? ‘İnlerine gireceğiz.’ Girdik, devam ediyoruz.
Yine siyasette, bürokraside, sivil toplum faaliyetlerinde birlikte hareket ettiğimiz çeşitli isimlerle daha sonra yollarımızı ayırmak durumunda kaldık. Aynı şekilde çözüm sürecinde de terör örgütüne müzahir siyasi partiye ve siyasi parti olmanın ötesinde birçok STK’larla bu tür yapılara hüsnüniyetle yaklaştık. Bizim amacımız, terör sebebiyle dökülen kanı tamamen ortadan kaldırmak, ortak geçmişe ve ortak gelecek hedeflerine dayalı olarak huzuru, kardeşliği hakim kılmaktı. Bunda gerçekten samimiydik, bölge insanıyla hep birlikte ülkemizin tamamında ortaya çıkan ümit tablosu bizi bu ihtimali sonuna kadar zorlamaya, sabırlı davranmaya sevk etti. Maalesef demokrasi ve özgürlükler art niyetlilerin elinde istismara açık imkânlar haline dönüşüyor.
Bu süreçte terör örgütünün sağlanan kısmi huzur ortamını kötü niyetlerini hayata geçirmek için istismar ettiğini gördük. Bölgedeki kamu görevlilerinin bir kısmının da gelişmeleri eksik veya yanlış değerlendirmesinin bu konuda bir zafiyet ortaya çıkmasına yol açtığı anlaşılıyor. Ancak lütfen şu gerçeği kimse gözden kaçırmasın: Terör meselesi ülkemizde yeni ortaya çıkmış bir mesele değildir. Bilhassa bölgedeki sıkıntılar, yüzlerce yıllık geçmişi olan Cumhuriyet döneminde de sürekli nükseden sorunlardır. Biz bu kronik meseleyi çözmek için gayret gösterdik.
Terör örgütünü kullanan güçlerin ve örgütün içerideki uzantılarının huzurdan, kardeşlikten, güven ortamından rahatsız olduklarını anlıyoruz. Bunun için ilk fırsatta silaha sarıldılar. Bombalarla, tuzaklarla, pusularla niyetlerini ortaya döktüler. Keşke çözüm süreci bizim istediğimiz şekilde sonuçlansaydı, keşke terör eylemleri sebebiyle tek bir askerimizin, polisimizin, korucumuzun, vatandaşımızın canı yanmasaydı, kanı dökülmeseydi.
Sevgili kardeşim, değerli muhtar kardeşim;
Biz Selahaddin Eyyubi’yi bir kenara koyabilir miyiz? Selahaddin Eyyubi Kürt değil miydi? Bu topraklar için vuruşmadı mı? Ama onlar vuruşurken Türk Kürt’ün kucağında, Kürt Türk’ün kucağında, Arap’ın kucağında bu şekilde şehit oldular. Ne için? Bu vatanlar için. Çanakkale’de şehitliği bir dolaşırsanız o şehitlikte kabirlerdeki yazıları görürsünüz, orada hiçbir ayrım yok. Sarıkamış’tan geleni de orada görürsünüz, ta Bosna’dan geleni de görürsünüz, Arnavutluk’tan geleni görürsünüz, ülkemizin Kars’ından geleni, Rize’sinden, Trabzon’undan geleni görürsünüz. Hepsi orada bu topraklar için o tüm Haçlı ittifakına karşı ne yaptılar? Bir mücadele verdiler sadece bu vatanı kurtarabilmek için. İşte istiklal mücadelemiz böyle gerçekleşti, istikbal mücadelemiz böyle gerçekleşti. Bundan sonra da istiklal mücadelemiz, istikbal mücadelemiz böyle devam edecek.
Biz hala aynı yerdeyiz, hala hiçbir güvenlik görevlimiz, hiçbir vatandaşımız terör tehdidine maruz kalmasın, yürekler yanmasın, anneler, babalar, eşler, çocuklar gözyaşı dökmesin istiyoruz. Ama ülkeye ve millete karşı doğrultulan silahlara karşı da sessiz kalamayız, kalmadık. Sabrımız acziyetimizden değil, sorunun suhuletle çözümü konusundaki ümidimizden, beklentimizden kaynaklanıyordu. Bakıyoruz birileri ısrarla çatışmaların başlamasını şahsıma ve Hükümete fatura etmeye çalışıyor. Bizim bu konudaki gayretimizin ve samimiyetimizin şahidi milletimdir, bilhassa bölge halkıdır.
Kardeşlerim,
Yaşanan çatışmalarla, terör örgütünün eylemleriyle şahsım ve Hükümetimiz arasında ilişki kuran herkes terör örgütünün amacına hizmet ettiğini bilmelidir. Bu tür yaklaşımlarım, bu tür ifadelerin, bu tür propagandaların ne ülkeye, ne millete, ne de sorunun çözümüne bir faydası yoktur. Yanlış teşhis yanlış tepkiye; yanlış tepki de vahim sonuçlara yol açar. Madem terör örgütü demokrasinin ve hukukun çizgisine gelmek istemiyor, öyleyse ona anladığı dilden konuşacak gücümüz de, imkânımız da, kararlılığımız da vardır. Bugün işte bu aşamadayız.
Terör örgütü kendince kirli planlar yapmış olabilir. Ama Türkiye de dünkü Türkiye değil. Her alanda olduğu gibi savunma sanayinde de çok önemli mesafe kat ettik. Burada şu hususu özellikle belirtmek istiyorum: Türkiye kendi vatandaşlarının bir kısmıyla değil teröristle, terör örgütüyle mücadele ediyor. En başından beri bu hassasiyeti gösteriyoruz, göstermeye devam edeceğiz. Dikkat ederseniz terör örgütünün sınırlarımız dışındaki unsurlarına karşı çok daha etkili darbeler indiriyoruz. Şu ana kadar 2 binin üzerinde teröristti içeride ve dışarıda öldürmüş bulunuyoruz. Çünkü oralarda sivil halk olmadığı için hareket alanımız da geniş. Ülke içindeyse sivilleri kendine kalkan yapan, sokak aralarında, mahalle içlerinde eylemlere girişen terör örgütü mensuplarına karşı daha dikkatli, daha ihtiyatlı yaklaşmak durumundayız. Biz herhangi bir masum vatandaşımızın, güvenlik görevlilerimizden herhangi birinin canını sayısı ne olursa olsun teröristin etkisiz hale getirilmesine değişmeyiz. O askerimizi, polisimizi, vatandaşımızı bir daha geri getiremeyiz, ama o teröristleri eninde sonunda bulur cezasını veririz.
İşte bugün ebediyete uğurladığımız Adana’daki polis kardeşlerime de Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar diliyorum, tüm emniyet camiamızın başı sağ olsun, milletimizin başı sağ olsun.
Tabi terör örgütünün buna benzer hassasiyetleri yok, hatta tam tersine çatışmalarda mümkün olduğu kadar sivil kaybı oluşması için çaba gösteriyorlar. Çünkü onların Kürt vatandaşlarımızın, oralarda yaşayan, görev yapan insanlarımızın canını, malını, namusunu korumak gibi bir derdi asla yok. Sizler de görmüşsünüzdür; hasta almak için gelen ambulansın şoförünü kurşun yağmuruna tutup öldürecek kadar alçaldılar bunlar.
Bayram günü bir aileyi sırf kendileri gibi düşünmedikleri için tüm bireyleriyle yok etmek amacıyla evlerine saldıracak kadar gözleri dönmüş durumdalar. Küçücük yavrularımızı roket atarlarla paramparça edecek kadar insanlıktan çıkmış haldeler. Teröristler sadece kendi amaçları için mümkün olduğu kadar çok kan dökmeye, can yakmaya çalışıyorlar. Dağlara kaçırdıkları o Kürt yavrularımızın anneleri nasıl ağlıyor görüyorsunuz, nasıl gözyaşı döküyor görüyorsunuz değil mi? Bunlar tehditle kaçırıldılar.
Milletimiz şundan emin olsun; terör örgütünün bu silahlı eylemleriyle herhangi bir sonuç alması Allah’ın izniyle kesinlikle mümkün değildir. Teröristler olabildiği kadar çok kan dökerek, çok eylem yaparak milletimizin moralini bozmayı, daha önemlisi kardeş kavgası çıkarmayı hedefliyorlar. Bugüne kadar bu amaçlarına ulaşamadılar, inşallah bundan sonra da ulaşamayacaklar. Şehitlerimizin acıları mücadele azmimizi daha da artırıyor.
Buradan çeşitli şekillerde terör örgütüne hizmet eden herkese bir çağrıda bulunuyorum; gelin bu oyuna alet olmayın. Ey medya, bu oyuna alet olma. Erdoğan’a düşmanlığınız olabilir ki bu düşmanlığınızı zaten attığınız başlıklarda görüyorum, ama bilesiniz ki siz ne kadar düşman olursanız olun Rabbimin takdir ettiği ömrü hiçbir zaman azaltamayacaksınız ve bu mücadele azmimizi de hiçbir zaman yıldıramayacak, durduramayacaksınız ve bu oyunun kazananı asla siz olmayacaksınız. Bugün sizi kullananlar, sizi tahrik edenler, sizi öne sürenler yarın yüzünüze dahi bakmayacaklar.
Ve tabi ben bir Conrad meselesi anlatmıştım biliyorsunuz; Conrad’da bana söylediklerini anlatmıştım. Bunların hepsini inkâr ediyor. Şimdi ne kadar hayırlı oldu, o inkâr etti, bütün kirli çamaşırları şimdi her taraftan piyasaya dökülmeye başladı mı? Her şeyleri A’dan Z’ye… Bu ülkeyi, bu devleti nasıl soyup soğana çevirdiklerine dair her şey şimdi piyasa dökülmeye başladı mı? Herkes açıklamaları yapıyor mu? Sen busun. Kimin bu ülkede dürüst, kimin dürüst olmadığına zaten bu millet şahittir. Tayyip Erdoğan yalandan en fazla kaçınan insandır, ama siz bütün hayatınızı yalan üzerine inşa ettiniz ve şimdi de ‘ben böyle demedim’ diyorsunuz. İşte eserleriniz ortada ve herkes çıkıyor sizin nerede neler yaptığınızı, nasıl yaptığınızı ortaya koyuyorlar.
Suriye’de olanları, bir de harap olmuş bir ülkenin oluk oluk akıtılan kanların, milyonlarca mağdurun yaşadığı dramların penceresinden değerlendirin. Teröristi ekranlarınıza çıkarmak suretiyle cici kız diye gösteren sizsiniz, sizin ekranlarınız. Onlar için her türlü yolu meşru kılan sizsiniz, sizin ekranlarınız, sizin sayfalarınız. Ve iftira atmakta üzerinize zaten yok. Tayyip Erdoğan’a oradan mektup göndermene falan da gerek yok, senin o gönderdiğin mektupların da kıymeti harbiyesi yok. Zira kimin nerede, kim için, niçin çalıştığı bellidir; vatanı için çalışanlar da bellidir, kendi saltanatı için çalışanlar da bellidir.
Milletime sesleniyorum: Gelin hep birlikte 1071’de Malazgirt’teki, 1453’te İstanbul’daki, 1915’de Çanakkale’de, 1920 yılında Büyük Millet Meclisi’nin açılışındaki, 1923 yılında Cumhuriyetimizin ilanındaki inançla, azimle, birlik ve beraberlik ruhuyla 2023 hedeflerimize doğru hep birlikte yürümeye devam edelim. Bir olmak, iri olmak, diri olmak varken, bölücülüğe, ayrımcılığa, aramıza fitne sokulmasına izin vermeyelim.
Türkiye’nin bu sıkıntıyı da kısa sürede geride bırakacağına canı gönülden inanıyorum. Değerli kardeşlerim, milletimizden bu mücadeleye verdiği desteği güçlendirmesini, en önemlisi sağduyusunu, itidali elden bırakmamasını bekliyorum. Bir kez daha Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, milletin evini teşrifiniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Mahallerinizdeki, köylerinizdeki her bir kardeşime selamlarımı, saygılarımı muhabbetlerimi iletmenizi rica ediyorum.