Değerli ASKON mensupları,
Aziz kardeşlerim,
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.
Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ebedi azaptan kurtuluş olan bu güzel Ramazan akşamında, bu bereketli iftar sofrasında bizleri böylesine mümtaz bir toplulukla biraya getiren tüm Yönetim Kurulu üyelerine teşekkür ediyorum. Ramazan-ı şerifin milletimiz, ülkemiz, dost ve kardeşlerimiz başta olmak üzere; tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Bu mübarek günlerde yoksullarla, mazlumlarla, gariplerle dayanışmasını artıran, ihtiyaç sahiplerine el uzatan, kimsesizlerin hamisi olan tüm ASKON mensuplarına şükranlarımı sunuyorum.
Şükürler olsun ki, muazzam bir ruh ve gönül zenginliğine sahip olan bir milletin mensuplarıyız. Türkiye’nin bütün şehirleri, bütün ilçe ve beldeleri, bütün mahalle ve köyleri, tıpkı burada olduğu gibi danışma, yardımlaşma, kucaklama iklimini teneffüs ediyor. Şanlıurfa’dan İstanbul’a, Çorum’dan Artvin’e kadar, memleketimizin her köşesinde kurulan sofralar, Ramazan’ın bereketini temsil ediyor. Bu sofraların çevresinde yüreklerimiz bütünleşiyor, paylaşılan her lokma ile vicdanlarımız arınıyor. Bu birlik ve beraberlik ruhu, bu dayanışma şuuru, bizi yeniden kardeş, yeniden millet kılıyor. Rabbim uhuvvetimizi, muhabbetimizi, birlik ve beraberliğimizi daim eylesin.
Değerli kardeşlerim,
Anadolu sadece bir toprak parçasının ismi değildir, aynı zamanda başlı başına bir tarih ve medeniyet kitabıdır. Tarih boyunca Anadolu medeniyetlerin, fetihlerin, önemli kırılma noktalarının kavşağında yer almıştır. Çağ açıp çağ kapatan, dünya siyasetinin seyrini değiştiren hadiselerin birçoğu, ya Anadolu’nun içinde ya da yakın çevresinde yaşanmıştır. Anadolu doğru şekilde okunmadan, bu toprakların hafızası kavranmadan, ne dünya tarihini, ne de dünya siyasetini anlayabiliriz. Hiç mübalağa etmeden söylüyorum; dünyanın kalbi işte burada atıyor, bu nasıl tarih boyunca böyleyse, bugün de aynı şekilde gerçektir. Bilhassa buranın sakinleri olarak bizlerin Anadolu’yu iyi anlamamız, onun şahitliklerine iyi bakmamız, gördüklerimizden gerekli dersleri çıkarmamız gerekiyor.
Sizler de yakından takip ediyorsunuz, ülkemizin içinde bulunduğu geniş coğrafya tarihi bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Bugün uluslararası medyanın haberlerinin kahir ekseriyetini komşularımızda yaşanan hadiseler oluşturuyor. Suriye, Irak, Mısır, Ukrayna, Yunanistan, Yemen, Filistin, Körfez Bölgesi ve Balkanlar, en sıcak gelişmelerin yaşandığı yerler durumunda. Bilindiği gibi, dünyanın ve bölgemizin son yüzyılını Birinci Dünya Savaşı sırasında masa başında kurgulanan Sykes-Picot Anlaşması belirledi. Yaklaşık 100 yıl önce kurulan bu düzen, bunca zamandır yaşadığımız acıların, savaşların, şiddetin, akan kardeş kanının en büyük müsebbibi. Kardeşi kardeşten, gönülleri gönüllerden ayıran suni sınırlar, petrol hatlarının güvenliğini temine yönelik politikalar, sürekli beslenen iç gerilimler, son yüz yıllık tarihimize damgasını vurdu. Bugün de bilhassa güney bölgemizde yeni bir Sykes-Picot düzeninin adım adım inşa edilmeye çalışıldığına şahit oluyoruz.
Suriye ve Irak’ta yaşanan olaylar, sadece bu olayların ve içinde cereyan ettiği bu ülkelerin kendi iç dinamikleriyle değerlendirilemez. Burada hem ülkemizin, hem tüm bölgenin geleceğini şekillendirecek mühendisliklerin uygulamaya çalışıldığını görüyoruz. Bölgenin sosyolojisine, tarihine ve yapısına yabancı projeler hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bölgede adeta ölümü gösterip sıtmaya razı etme stratejisi izleniyor. Hangi adla ortaya çıkarsa çıksın, kendini neye izafe ederse etsin, terör örgütlerinin bu süreçte bir manivela gibi kullanılmasına fırsat veremeyiz. Bizim bu kurguyu görmezden gelmemiz asla ihmal edilemez, bunu yokmuş gibi davranmamız asla mümkün değildir. Zira bu coğrafyada yaşanan her olay, doğrudan ya da dolaylı olarak bizi de etkiliyor. Buralarla ticaret yapan iş adamlarımız, ülkeyi yönetme sorumluluğunu omuzlarında taşıyan siyasetçilerimiz, farklı etnik, din ve mezhebi kimliği paylaşan milyonlarca vatandaşımız yaşanan her hadiseden etkileniyor. Millet olarak geleceğimizi etkileyecek tüm bu olayları seyirci tribününden izlememizi kimse beklememelidir. Bu çerçevede ilgili tüm taraflarla kaygılarımız paylaşıyor, süreci anbean takip ediyoruz.
Biliyorsunuz, bu sabah DEAŞ terör örgütü Ayn el-Arab, diğer adıyla Kobani bölgesinde menfur bir saldırı gerçekleştirdi. Masum sivilleri hedef alan bu saldırıyı en güçlü şekilde lanetliyor, telin ediyoruz. Biz bugüne kadar ülkemize sığınan, yardıma ihtiyacı olan, Türkiye’yi güvenli bir liman olarak gören hiç kimseye kapımızı kapatmadık, sırt çevirmedik. nitekim olayın hemen ardından bu saldırıda yaralanan tüm Suriye vatandaşları ülkemize getirildi, yaklaşık 130 civarında yaralı hastanelerimizde tedavi altına alındı. Ancak, bu menfur saldırı sonrasında bilhassa bölücü örgüte müzahir çevrelerin, yani siyasi partinin ileri gelenlerinin hiçbir ilke, ahlak ve sınır tanımadan ülkemizi hedef alan bir iftira ve karalama kampanyası yürüttüğünü görüyoruz. (…)
Bakın buradan bir kez daha açık ve net ifade etmek istiyorum: Türkiye’yi terörle aynı çizgide göstermek kimsenin hakkı da, haddi de değildir. Türkiye’nin hasmı bazı uluslararası lobilerin ve Esad rejiminin manipülasyonlarına alet olanlar, öncelikle kendilerini sorgulamalıdırlar. Türkiye partisi olmanın yolu, bu çerçevelerin taşeronluğunu yapmaktan değil, bu ülkeye gönül bağıyla bağlı olmaktan ve ülkesine değer vermekten geçer. Ben herkesten aklıselim ile hareket etmelerini bekliyorum. Lafla Türkiye partisi olunmaz, icraatla olunur. Ve Türkiye partisi olduklarını iddia edenlere karşı iltifat gösterenler de işte şimdi bu son olaylarda da Türkiye’yi uluslararası bir terör örgütüyle aynı kefede gösterme cehaletinin içerisinde olanlarla aynı safta olduklarını bir kez daha görsünler. Vatandaşlarımızın, yalan, iftira ve kara propaganda ile siyaset yapmak isteyenlerin çağrılarına prim vermeyeceklerine inanıyorum. Bu çağrıyı yapanlardan da üzerlerindeki sorumluluğun bilinciyle hareket etmelerini, artık terörle aralarına mesafe koymalarını bekliyorum.
Değerli kardeşlerim,
Kadim değerleriyle bağını koparan milletler vicdanını; fikriyatı olmayan milletler ise iddiasını kaybeder. Bakınız, bizim medeniyet dilimizde şu sofranın adı ‘Halil İbrahim sofrası’dır, diğer adıyla muhabbet sofrasıdır. Zira ‘Muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammet ’siz muhabbetten ne hasıl’… Bizdeki anlayış, yaklaşım budur. Bizim irfanla, hikmetle kurulmuş kültürümüzde misafir adı Tanrı misafiridir. Bizim lisanımızda ekmeğin adı nimettir. Komşusu açken tok yatmak bize yasaklanmıştır. İşte biz böyle bir bilinçle, bu şuurla hareket etmek mecburiyetindeyiz. Bu evrensel değerleri birey olarak, aile olarak, millet olarak yaşatmak, bizi biz kılan en değerli hasletlerimizdir.
Ben inanıyorum ki, bu akşam ASKON’un bu davetinde biraraya gelen tüm kardeşlerim zekâtlarıyla, fitreleriyle nice kapısı çalınmamış fakir fukarayı, garip gurebayı arayıp bulmak suretiyle, Ramazan’ın bu ulvi yapısını çok daha içini doldurarak zengin kılmaktadırlar. Bu değerlere sımsıkı sahip çıkmak, onları hayatımızın her alanına teşmil etmek zorundayız. Sadece kazanmak, ne pahasına olursa olsun kazanmak yerine; helalinden kazanan, kazandıklarını işçisinden ve komşusundan hiçbir zaman bir kenara koymadan, akrabasına kadar herkesle paylaşan olmalıyız. Yaşanan haksızlıkların üstünden gelmek için gücü değil, hakkaniyeti merkeze alan; merhametsiz bir rekabeti değil, adaleti, paylaşmayı ve dayanışmayı esas alan bir anlayışa ihtiyacımız var. İnsanlık başkalarının acısına göz yumdukça, ötekinin yarısın merhem olmadıkça, aradığı iç huzuru ve mutluluğu hiçbir yerde bulamaz. İşte bu anlayışı temsil eden kurumların kıymeti her geçen gün daha fazla artıyor, rolü daha fazla önem kazanıyor.
Ben bu bakımdan 1998 yılından beri kendine misyon olarak ticari ve iktisadi hayattaki haksızlıkların giderilmesini, ahlaki temele kavuşturulmasını belirleyen ASKON’a güveniyorum. ‘Haklı zenginlik’ ifadesiyle bayraklaştırdığınız ideallerin sizlere bu kutlu yolda azık olacağına inanıyorum. Sizler, ülkemizin ve demokrasimizin en zor dönemlerinde ortaya koyduğunuz asil duruşla gerçekten tarih yazdınız, örnek oldunuz. Cesaretinizden, dirayetinizden, sabrınızdan dolayı her birinizi tebrik ediyorum, başarılarınızın devamını diliyorum. Türkiye’yi büyüttüğünüz, Türkiye’nin kazanımlarına yenilerini eklediğiniz için sizlere teşekkür ediyorum.
Ve Rabbime niyazım şudur: Ya Rab, bizleri mübarek Ramazan’a kavuşturduğun gibi aynı şekilde Ramazan Bayramına da kavuştur. Yeniden görüşmek, yeniden sohbet etmek arzusuyla her birinizi Allah’a emanet ediyor, hayırlı Ramazanlar dileklerimle sizlere sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Sağlıcakla kalın.