Türkiye İhracatçılar Meclisi 22. Olağan Genel Kurulu'nda Yaptıkları Konuşma

21.06.2015

İş Dünyamızın Kıymetli Temsilcileri,

Hanımefendiler, Beyefendiler,

Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Türkiye İhracatçılar Meclisi 22. Genel Kurulu’nun ülkemiz, milletimiz, ekonomimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

İhracat Şampiyonları Ödüllerini almaya hak kazanan tüm firmalarımızı, iş adamlarımızı kutluyorum.

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanından üyelerine kadar tüm mensuplarıyla ülkemizin gelişmesine, kalkınmasına, refahına sağladıkları her türlü takdiri, her türlü teşekkürü hak ediyor. Ben de burada milletim adına her birinize ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.

Değerli Kardeşlerim,

Türkiye İhracatçılar Meclisi üyeleri olan siz değer iş adamlarımız, bizim 12 yıllık mücadelemizin en yakın şahitlerisiniz. Sizlerle birlikte yüzlerce seyahate çıktık, adeta dünyayı dolaştık. Gittiğimiz her yerde Türkiye’yi anlattık, potansiyelimizi, gücümüzü, imkânlarımızı anlattık. İhracatçı kardeşlerimin meselelerini en üst düzeyde dile getirdik. Çözüm talep ettik, verilen sözlerin takipçisi olduk. Sadece bu alana yönelik çalışan bir Bakanlık kurduk. Bu Bakanlığa sizlerin meselelerini bilen, sizinle aynı dili konuşan arkadaşlarımızı görevlendirmenin gayreti içinde olduk. Her ay bir önceki ayın ihracat rakamlarının açıklanmasını heyecanla bekledik. Beklentilerin üzerindeki artışlarla da sevindik. Açıklanan rakamlar beklentimizin altında kaldığında hemen sebebini araştırdık, gerek tedbirleri aldık. İhracatçılarımızın her meselesini kendi işimiz gibi gördük, o şekilde takip ettik. Ülkemizin ihracatını işte böyle yoğun bir çaba neticesinde 12 yılda 36 milyar dolardan 158 milyar dolara çıkardık. Tabii bu başarıda asıl pay sizlerin, iş adamlarımızın, ihracatçılarımızın. Çünkü sizler hiçbir zorluktan yılmadınız. Cesaretinizle, aklınızla, enerjinizle sürekli yeni yollar, yeni yöntemler, yeni pazarlar bularak bu yolculuğu kesintisiz devam ettirdiniz. Avrupa’da sıkıntı çıktığında Afrika’ya, Asya’ya yöneldiniz. Herhangi bir ürünle ilgili sorun çıktığında hemen yeni alternatifleri dikkate soktunuz. Ve burada onları devreye alışınız o açığı kapama fırsatını bizlere verdi. Sizler karşınıza çıkan dağlar ne kadar yüksek olursa olsun dağ kenarında mutlaka bir yol buldunuz. Başarınızla ülkemizi bayram yerine döndürdünüz. İhracat ülkemizin geçtiğimiz 12 yılda ortaya koyduğu büyümenin amiral gemisi oldu. İnşallah 2023 hedeflerimizin de amiral gemisi yine ihracatımız, ihracatçılarımız olacaktır.

Bu yılın ilk çeyreğinde ihracatımızda yaşanan daralmanın daha ziyade küresel konjonktürden kaynaklandığını biliyoruz. Küresel krizin dünya ticaretinde yol açtığı daralmayla karşılaştırdığımızda biz yine de iyi bir durumdayız. Ülkemizin dünya ihracatındaki payı artmaya devam ediyor. Yaşanan bu daralmanın da geçici olduğuna yürekten inanıyorum.

Bir yandan ihracatçılarımızın daha çok gayret göstermesiyle, diğer yandan devletin desteğiyle kısa sürede yeniden arzu ettiğimiz büyüme rakamlarına ulaşacağımıza inanıyorum. Türkiye ihracatıyla, büyümesiyle, turizmiyle, üretimiyle pek çok defa tahminleri, öngörüleri aşan bir performans ortaya koymuştur. Önümüzdeki aylarda da benzer bir gelişmeyi, benzer bir sürprizi hem kendi ülkemize, hem de tüm dünyaya yaşatabileceğimizi ümit ediyorum. Bu konuda ihracatçılarımıza güveniyorum. Türkiye’nin bugünlere gelmesinde çok büyük emeği, çok büyük katkısı olan ihracatçılarımızın yeni Türkiye’nin inşasında da aynı öncü rolleri üstleneceğine, sürdüreceğine inanıyorum. Esasen bu konuda önümüzde çok somut bir örnek de mevcut. Biliyorsunuz 2008 küresel krizi tüm dünyayla birlikte ülkemizi de etkiledi. O dönemde ben bu krizin ülkemizi teğet geçeceğini söylemiştim, bu yüzden beni eleştirenler oldu. Halbuki ben Türkiye’nin potansiyeline, iş adamlarımızın azmine, milletimizin çalışkanlığına inandığım için böyle bir değerlendirme yapmıştım. Nitekim 2009 yılında yüzde 22,6 oranında düşen ihracatımıza, ekonomimizde yüzde 4.8 oranını bulan küçülmeye rağmen 2010 yılından itibaren yeniden yükselişe geçtik. İhracatımız 2010 yılında yüzde 11,5, 2011 yılında yüzde 18,5 arttı. Büyüme oranlarımızda 2010’da yüzde 9.2 ve 2011 yılında yüzde 8.8 oranlarında gerçekleşti.

Dikkatinizi çekiyorum; Türkiye’de siyasi istikrarla büyüme oranları arasında güçlü bir ilişki var. Ülkemizde hangi lider, hangi siyasetçi milletin desteğini en güçlü şekilde elde etmişse, onun döneminde Türkiye en yüksek ve sürekli büyüme oranını yakalamıştır. Rahmetli Menderes’in dönemine bakın böyledir, rahmetli Demirel’in o ilk dönemine bakın böyledir, rahmetli Özal’ın dönemine bakın aynı şekildedir. Bu bakımdan tek parti iktidarları dönemlerinin ülkemizde ayrı bir yeri, ayrı bir önemi vardır. Başbakanlık görevini üstlendiğim 12 yılı aşkın dönem bu bakımdan Türkiye’de tarihi başarılara imza attığımız bir dönem oldu. Bugün ise bir yandan küresel ekonomideki gelişmelerden, bir yandan da ülkemizdeki siyasi gelişmelerden kaynaklanan farklı bir durumla karşı karşıyayız. Her iki konuda da kısa sürede olumlu gelişmeler yaşanacağına ve yeniden arzu ettiğimiz büyüme ve ihracat performansına ulaşacağımıza yürekten inanıyorum. Bu ülkenin değil gerilemeye, durmaya dahi tahammülü yok. Etrafı adeta ateş çemberi içinde olan Türkiye’nin hem kendisinin bundan zarar görmemesi, hem de kardeşlerine yardım elini uzatması ve güçlü olması şart. Bunun için de seçim sonrasının geçiş dönemini süratle tamamlayıp Türkiye’nin yönünü yeniden geleceğe çevirmek mecburiyetindeyiz.

Değerli Kardeşlerim;

7 Haziran seçimleri Türkiye’de 12,5 yıldır kesintisiz devam eden tek parti hükümetleri döneminin devamına imkân vermeyecek bir sonuç çıkardı. Mevcut şartlarda Türkiye’nin bir koalisyon hükümetiyle yönetilmesi şu anda kaçınılmaz bir halde. Meclis’te 4 partinin temsil edildiği bu yeni dönemde temennimiz, yeni hükümetin bir an önce kurulmasıdır.

Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de ekonomimiz ciddi bir imtihandan geçti. Aslında geçtiğimiz 12 yılda bu bakımdan pek çok sınamaya maruz kaldık. Ekonomimiz bakımından bu kritik dönemlerin her biri çok ciddi sonuçlar doğurma potansiyeli taşıyordu. Hatta doğrudan ekonominin hedef alındığı pek çok hadise yaşadık. Hamdolsun bu saldırıların hepsinin de üstesinden milletimizle ve sizlerle birlikte geldik. Bugün de ülkemizin 12,5 yıldır titizlikle koruduğu istikrar ve güven iklimi konusunda ciddi endişelerin yaşandığını görüyoruz. Her şeyden önce şu hususu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Seçim sonucunda ortaya çıkan tablo milletimizin takdiridir. Hepimizin buna saygı duyma mecburiyeti vardır. Madem milletimiz böyle bir tablo takdir etti, öyleyse bize düşen bu şartlarda ülkemiz ve milletimiz için yapmamız gerekenlerin en iyisini ortaya koymaktır.

Biliyorsunuz Salı günü Meclis toplanıyor, seçilen milletvekilleri yemin ediyor. 28 Haziran’da da Meclis Başkanı ve Başkanlık Divanının seçimi başlıyor. Bu seçimin de en geç 5 gün içinde tamamlanması gerekiyor. Bilindiği gibi Anayasada Cumhurbaşkanına hükümet kurulamaması halinde seçimlerin yenilenmesine karar vermek için tanınan 45 günlük süre Meclis Başkanlık Divanının seçimiyle başlıyor. Böyle bir durumda Ağustos ayının ortalarına kadar uzanan bir süreç söz konusu. Türkiye’nin böyle bir zaman kaybına tahammülü olmadığına inanıyorum. Bunun için koalisyon hükümetinin mümkün olan en kısa zamanda kurulmasını temenni ediyorum ve kimsenin egolarına mahkum olmaması gerekir. Eğer egolar öne geçerse, o zaman bu süreç uzayacaktır. O zaman da Cumhurbaşkanı olarak üzerimize düşen siyasetçiler bu işi çözemiyorsa millet bu işi çözecek tek mercidir, bunu yapmak durumundayız. Ekonomimiz mevcut durumda seçim sonuçlarını hazmetmiş ve bir koalisyon hükümetine kendini hazırlamış görünüyor. Hükümet kurma sürecinin uzaması veya hükümet kurulamaması durumunda da ekonomimizin dinamiklerinin buna dayanabilecek dirayete sahip olduğuna doğrusu ben inanıyorum. Ama partilerimize ve genel başkanlara düşen görev; ülkenin, milletin ve bilhassa ekonominin sabrını çok zorlamadan sorumluluklarının bilinci içinde hareket etmektir. Türkiye ortak bir dil, ortak hedefler ve ortak akıl çerçevesinde kurulmuş bir koalisyonla istikrar ve güven iklimini yeniden tahkim edebilir. Müşterekleri değil farklılıkları öne çıkararak adeta oyun bozanlık eden partiler ve siyasetçiler bunun hesabını millete vereceğini bilmelidir. Kimsenin seçimlerin ortaya çıkardığı tablodaki konumunu, millete karşı sorumluluk üstlenmek yerine sistemi kilitlemek için kullanmaya hakkı yoktur. Türkiye’yi hükümet kurulamayan bir ülke durumuna düşürmenin vebali ağırdır. Cumhurbaşkanı olarak bu süreçte ben milletimin arzusu ve beklentisi doğrultusunda yeni hükümetin bir an önce kurulmasını teşvik edeceğim.

Şunu da söyleyeyim: Birileri ikide bir çıkıp, ‘Cumhurbaşkanı Anayasa’daki yerine çekilmelidir’ gibi ifadeler kullanıyor. Ben Anayasa’daki yerimi gayet iyi biliyorum. Siyasette ömrümün 40 yılı Anayasa’yla hareket ederek ve Anayasa’nın verdiği yükümlülükleri bulunduğum her makamda kullanarak geçti ve şu anda da yine Cumhurbaşkanı olarak Anayasanın bana verdiği görev neyse, yetki neyse bu yetkiyi gayet iyi kullanmasını bilirim, bunun için de birilerinin talimatına ihtiyacım yok.

Sivil toplum kuruluşlarımızdan ve iş dünyamızdan da bu konuda daha aktif, daha cesaretlendirici bir rol oynamalarını bekliyorum. Ülkemiz için en hayırlısı neyse onun gerçekleşmesini temenni ediyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Mübarek Ramazan Ayının içindeyiz. Allah tuttuğumuz oruçları, yaptığımız ibadetleri katında kabul eylesin. Rahmet kapılarının ilk gününden son gününe kadar açık olduğu bu mübarek ayı hep birlikte en güzel şekilde değerlendirmeliyiz.

Oruç, sabırla birlikte iyiliğin ve adaletin de ifadesidir. Bu ayda yapılan iyiliklerin, yardımların, infakların sevabı konusunda bize pek çok müjde veriliyor. Sizlerin bu müjdelerden ziyadesiyle faydalanmasını bekliyorum. Devletin sosyal yardım şemsiyesi ne kadar genişlemiş olursa olsun, sizlerin yapacağı yardımların yeri başkadır. İftarınızı paylaştığınız, zekatınızı, fitrenizi, sadakanızı verdiğiniz her ihtiyaç sahibi müminin duası sizin için doyumsuz bir mutluluk pınarı olmalıdır.

Bugün ülkemizde 2 milyon civarında Suriye ve Irak’tan gelen muhacir kardeşimiz bulunuyor. Dün akşam Mardin Midyat’ta işte bu muhacir kardeşlerimizle beraberdim. Onlarla birlikte orada bir iftar yaptık ve oradaki tabloyu gördük. Bütün çadırlarıyla, oradaki eğitim kurumlarıyla, sağlık kurumlarıyla bu muhacir kardeşlerimize bizler ensar olmaya gayret ediyoruz. Ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Kurulu Başkanı olsun, ondan sonra yine sanatçı olarak dünkü o ziyarete katılmış olan Bayan Angelina olsun, hepsi bir gerçeği tespit ediyorlar: “Biz dünyanın hiçbir yerinde böyle bir mülteci kampı görmedik, bundan dolayı biz Türkiye’ye hayranız, Türkiye’yi takdir ediyoruz” diyorlar. Devlet tüm imkanlarıyla ki şu ana kadar 6 milyar doları aşmıştır yaptığımız yardımlar ve 2 milyonu aşkın Suriye ve Irak’tan gelen şu anda muhacir var. Biz bunlara kapımızı kapatamazdık. Bunları bombaların altında ölüme mahkum edemezdik. Biz Ege’de, Akdeniz’de bırakın ölsünler diyenler gibi hareket edemezdik. Orada da sahil güvenlik botlarımız biliyorsunuz bütün kurtarıcı unsurlarıyla kurtarıyorlar, ondan sonra da kendilerini ülkelerine sağ ve salim bir şekilde gönderiyorlar. Biz böyle bir milletiz ve bu millet hiçbir zaman zalimlerin yanında yer almayacak, mazlumların, mağdurların yanında yer almaya devam edecektir.

Devlet tüm imkanlarıyla bu insanlara el uzatmanın, destek olmanın çabası içinde. Buna rağmen ulaşılamayan veya imkanların yeterli gelmediği durumlar da olabiliyor. Aynı şekilde İstanbul’da pek çok farklı ülkeden gelen muhacir kardeşlerimiz bulunuyor. Bunların da bir kısım sıkıntı içinde hayatını sürdürdüğünü biliyoruz. Şunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız: Bu ülkeye sığınan her insan aslında bize Allah’ın bir emanetidir. Canlarını, namuslarını, onurlarını kurtarmak için sınırlarımızdan içeri giren bu insanlara sahip çıkmak, devlet ve millet olarak boynumuzun borcudur. Tarihin hiçbir döneminde bu millet kendisine sığınana yüz çevirmemiş, sırtını dönmemiştir. Bugün de böyle bir ayıbın içine asla düşmedik, düşmeyeceğiz. Diğer ülkelerin ne yaptıkları veya ne yapmadıkları bizi ilgilendirmez. Kimi ülkeler kendisine sığınmak için zor şartlarda sınırlarına ulaşan insanları Akdeniz’in ortasında –tekrar ediyorum- ölüme terk ediyor olabilir. Kimi ülkeler kendi refah ve huzurları için bu insanlara kapılarını kapatıyor olabilir. Biz inancımızın ve tarihimizin bize yüklediği görevleri, gücümüzü ve imkanlarımızı sonuna kadar kullanarak yerine getirmekle mükellefiz.

İlgili devlet kurumları yanında çeşitli sivil toplum kuruluşlarımız, belediyelerimiz de bu konuda önemli görevler üstleniyor. Doğrudan muhacir kardeşlerimize yardım etme imkanı bulamayanlar, sivil toplum kuruluşları eliyle bunu yapabilirler. Kızılay’ımız, AFAD’ımız gibi birçok kurumlar bunu şu anda yürütüyorlar.

Şundan emin olun değerli arkadaşlar: Tarih en büyük hakemdir. Yarın, öbür gün bu kötü günler geride kalıp da herkes yerine yurduna ülkesine döndüğünde bu insanlara el uzatan, yardım eden herkes hayırla yad edilecektir. Bu süreçte gönüllerde edindiğimiz yere, inanın bana dünyanın en büyük hazineleri verilse dahi sahip olamazdık. Dün akşam konuşmam esnasında o Suriyeli kardeşlerimizin verdiği tepki çok anlamlıydı, çok çok heyecan vericiydi. Çünkü onlar Türkiye’ye çok farklı bakıyorlar.

Mübarek Ramazan Ayını bu bakımdan da hayırlı, bereketli, verimli geçirmenizi temenni ediyorum.

Bu düşüncelerle Türkiye İhracatçılar Meclisi’mizin 22. Genel Kurulunun başarılı geçmesini diliyorum. Bu çatı altında ülkemize, milletimize, ekonomimize hizmet vermiş tüm kardeşlerimi tebrik ediyorum. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonraki tüm çalışmalarımızda da yanınızda olacağımı bir kez daha belirtmek istiyorum. Ödül alan tüm firmalarımızı ve iş adamlarımızı bir kez daha kutluyorum.

Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyor, hepinizi Allah’a emanet ediyorum.