Değerli Misafirler,
Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın Değerli Mensupları,
Sevgili Öğrenciler,
Hanımefendiler, Beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Türkiye’de öğrenim gördükleri okullarından bu yıl mezun olacak tüm öğrencilerimizi tebrik ediyorum. Bu yıl mezun olacak 4 bin öğrenciyle birlikte Türkiye’deki üniversiteleri bitiren uluslararası öğrenci sayısı 60 bine ulaşıyor.
Az önce Cemil’e bir nükte yaptım dedim, ‘ben Uganda’dan geldiğin günkü gibi göreceğimi zannediyordum, ama seni bugün çok daha farklı gördüm’. Kaç kardeşsiniz diye sordum, 7 kardeşiz dedi; 3 kız, 4 erkek.
Bu yolu açanlara şükranlarımı bildiriyorum. Ülkede böyle bir hizmeti vermenin az da olsa emeği geçen bir hadimi olmanın da mefahirini yaşıyoruz, bundan dolayı da ayrıca mutluyuz. Zira öyle bir ecdadın torunlarıyız. Ve bu mirası bu şekilde yüklendik, inşallah bu şekilde devam ettireceğiz. Halen eğitimlerini sürdüren 70 bin uluslararası öğrenciyle birlikte düşündüğümüzde Türkiye’nin bu alanda giderek güçlenen bir marka haline geldiğini görüyoruz.
Az önce Kudret Bey’in, ‘çok daha fazla öğrenci alamayız’ ifadesine ben tabii katılmıyorum. Unutmayın, zekat, sadaka verdikçe artar. Ben bu tür hizmetleri de aynı noktada görüyorum. Eğittikçe, verdikçe inşallah bunun bereketi çok daha fazlasıyla artar.
12 yıl önce 45 milyon dolar dünyadaki en az gelişmiş ülkelere yardım eden bir Türkiye, bugün 4,5 milyar dolar yardım ediyorsa, verdikçe arttı, verdikçe arttı, azalmadı, daha iyi bir yere geldi. Ben bunu da böyle görüyorum.
Türkiye’deki üniversitelerden mezun olup, 160 ayrı ülkede kendi toplumlarına, kendi ülkelerine hizmet vermenin çabası içinde olan tüm kardeşlerimi kutluyorum.
Halen eğitimlerini sürdüren öğrenci kardeşlerime, gençlerimize başarılar diliyorum. Gerek mezunlar, gerek öğrencilere şunu tüm samimiyetimle ifade etmek istiyorum: Biz Türkiye olarak sizleri hiçbir zaman unutmayacağız, sizler de bizleri unutmayın. Aramızdaki kardeşlik ilişkisini daima güçlü tutmak için her türlü gayreti göstereceğiz. Türkiye’de öğrenim gördükten sonra ülkesine dönen her bir kardeşimi bu milletin ve bu ülkenin oradaki fahri elçisi olarak görüyorum. Aynı şekilde burada eğitimlerini sürdüren her bir öğrenci kardeşimi de, ülkelerinin ve toplumlarının Türkiye’deki fahri temsilcileri olarak kabul ediyorum.
Karşılıklı olarak sevgi, saygı, işbirliği ve ortak gelecek tasavvuru etrafında şekillendiğine inandığım bu büyük etkileşimin ülkelerimiz ve toplumlarımız için hayırlara vesile olmasını, hayırlı sonuçlara vesile olacağına inanıyorum.
Değerli Arkadaşlar,
Küreselleşme gerçeği dünyanın neresinde olursa olsun tüm toplumların ortak tarihi, kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasi değerler etrafında birlikte hareket etmesini zorunlu kılıyor. Orta Afrika’yla, Güney Asya’yla Türkiye’nin fiziki olarak ne kadar uzak olurlarsa olsunlar kaderleri birbirinden ayrı değildir. Orta Asya, Ortadoğu, Balkanlar, Kuzey Afrika, Kafkaslar, zaten daha düne kadar aynı tarihi, aynı medeniyet değerlerini paylaştığımız coğrafyalardır. Bizim milletimiz yüzyıllar boyunca dünyanın en büyük, en güçlü devletlerine sahip olduğu halde geçmişinde sömürgecilik ayıbı olmayan belki de tek toplumdur. Bugün de dış politikamızın ana ekseninde dünyanın neresinde bir mağdur, bir mazlum varsa ona el uzatma anlayışı vardır. Geçmişte Balkanlar’da, Kafkasya’da yaşanan sıkıntılar karşısında hangi samimiyetle oradaki kardeşlerimize el uzattıysak, bugün de Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de aynı anlayışla hareket ediyoruz. Biz ülke ve millet olarak hiçbir zaman insanları derisinin rengine, yaşadığı yere, konuştuğu dile göre ayırt etmedik, etmeyiz. Çünkü biz yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü diyen, buna gönülden inanan bir milletiz. Bunun en büyük şahidinin de 160 ülkeye yayılmış 60 bin mezun, dünyanın her köşesinde faaliyet gösteren kurumlarımızdan hizmet alan kardeşlerimiz olduğuna inanıyorum.
Değerli Misafirler,
Sevgili Öğrenciler,
Dünyanın en eski eğitim kurumlarına ev sahipliği yapan bu topraklar yeniden aynı misyonu üstlenmenin çabası içindedir. Geçtiğimiz 12 yılda 76’dan 193’e çıkan üniversite sayımız, 800 bine ulaşan öğrenci kapasitemiz, artan barınma ve burs imkanlarımızla bu alanda önemli bir hamle gerçekleştirdik.
Bu çerçevede attığımız önemli adımlardan biri de, az önce de ifade edildi, Türkiye bursları projesidir. Geçmişte farklı kurumların farklı statülerde verdiği burslar, 2012 yılından itibaren Başbakanlığım dönemimde Türkiye bursları adı altında toplandı. Kısa sürede büyük başarı kaydeden bu projeyle, eskiden 5-6 ülkeyle sınırlı kalan 8 bin civarında bir başvuruyla yürütülen çalışmalar, hamdolsun bugün 182 ülkeye ve 100 bin başvuruya ulaştı.
Türkiye bursları kapsamında yapılan tanıtım çalışmaları, kendi imkanlarıyla ülkemize gelen öğrenci sayısının da katlanarak artmasını sağladı, böylece 3 yıl içinde ülkemizdeki uluslararası öğrenci sayısı 24 binden 15 bini Türkiye burslusu olmak üzere 70 bine ulaştı. Türkiye bursu verilen öğrenciler dünyanın 100 farklı noktasında yapılan mülakatla belirlenerek, projenin amacına uygun şeklide yürümesi temin edildi.
Türkiye bursları kapsamında ülkemizde eğitim gören öğrencilerle ilgili gerçekten çok çarpıcı hikayeler, çok çarpıcı anekdotlar var. Şimdi biraz önce de filmini izlediğimiz Ugandalı Cemil’in hikayesi işte bunlardan biriydi. Türkiye büyükelçiliği binasının duvarında asılı ilanı gören Cemil, internet üzerinden başvuruyu yapıyor ve köyüne dönüyor. Nasıl bir köy ve oradan büyükelçiliğe nasıl geldiğini bizzat izledik. Bu bir hayali değil, fiili bir durum. Başvurusunun kabul edilip edilmediğine dair elektronik postayı okuyabilmek için defalarca köyünden saatlerce uzaktaki şehre yürüyerek giden Cemil, bugün hamdolsun Erciyes Üniversitesi’nde eğitimin sürdürüyor.
Bir başka hikaye Kolombiya’dan, Kolombiya’nın bir köyünden başvuru yapan bir öğrencimiz mülakata girmeye hak kazanıyor, fakat mülakatın yapılacağı Başkent Bogota’ya gitmek için yol parası bulamıyor. Köylülerin katkısı ve büyükelçiliğimizin yardımlarıyla mülakat yerine uğraşan öğrencimiz bugün ülkemizde Türkiye burslusu olarak eğitim görüyor.
Bir başka örnek Endonezya’dan, Başkent Cakarta’da yapılan mülakata katılan öğrencilere yolculuklarının nasıl geçtiği sorulduğunda, hepsinin de 3-4 günlük mesafeden geldiği anlaşılıyor. Bilindiği gibi Afrika’nın pek çok bölgesinde ortalama ömür 45-50 yıl, ancak bunu buluyor, onun için bu bölgelerden gelen öğrencilerin büyük bölümü öksüz ve yetim. Türkiye bursları sadece sağladığı eğitim imkanıyla değil, işte bu şekilde öksüzün, yetiminden elinden tutulmasına vesile olmasıyla da ayrıca değerlidir.
Türkiye’de bu burslarla eğitimini tamamlayıp kendi ülkelerinde bakan olan, üst düzey yönetici, iş adamı, akademisyen olan çok sayıda kardeşimiz bulunuyor. Ziyaret ettiğimiz ülkelerde zaman zaman bu kardeşlerimizle karşılaşıyor ve çok mutlu oluyoruz. Bunları bizzat kendim yaşadım.
Bu hizmetlerin gerçekleştirilmesinde emeği geçen tüm arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Bu hizmetlerin inancımıza, tarihimize, kültürümüze yakışır şekilde sürdürülmesi konusunda bugüne kadar arkadaşlarıma her türlü desteği verdim, budan sonra da vermeye devam edeceğim.
Değerli Misafirler,
Türkiye’nin güçlenmesi, kalkınması, gelişmesi, kendi vatandaşlarımızla birlikte tüm dost ve kardeş toplumlar için de yeni bir ümit ışığının yanması anlamına geliyor. Coğrafyaları sadece doğal zenginlikleriyle, ticari ve stratejik önemleriyle değerlendirme anlayışı insanlığa büyük zararlar verdi büyük zararlar verdi, sömürgecilik ve kölelik şekil değiştirerek, ama aynı mantıkla maalesef varlığını ve etkinliğini bugün de sürdürüyor. Batıda israf edilen gıdanın Afrika’daki tüm açları doyuracak miktara ulaştığı bir düzenin sürdürülebilmesi mümkün değildir. Orta Afrika’daki Victoria Gölü’nden çıkartılan balıklar konteynerlerle Batı ülkelerine gönderilirken, bunların kılçıklarının bile bölgede yaşayan insanlara çok görüldüğü bir düzeni kabul etmemiz mümkün değildir. Altı petrol, altın, elmas ve daha pek çok değerli maden kaynayan toprakların üzerindeki insanların sefalet içinde yaşadığı bir düzeni kesinlikle adaletli bulmuyoruz.
Bir tarafta emeklilik yaşının 70 olduğu, diğer tarafta ortalama insan ömrünün bunun ancak yarısını bulduğu ülkeler aynı dünya üzerinde huzur içerisinde yaşayamaz. Gece uzaydan dünyaya bakıldığında kimi yerler ışıl ışıl yanarken, kimi yerler derin bir karanlığa boğulmuşsa, burada bir sorun var demektir. Dünyadaki 6 milyar insanın sadece 1 milyarın refahı için çalıştığı bu sistem eninde sonunda tıkanmaya, çökmeye mahkumdur.
Sadece ulaşım güzergahı olarak değil, her bakımdan Doğuyla Batının geçiş noktası olan Türkiye bu konuda tarihi olarak sorumluluk sahibidir. Biz işte bunun için dünya 5’ten büyüktür diyoruz, bunun için. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, dünyadaki haksızlıkları, adaletsizlikleri önleme konusunda öncülük yapması gereken kurumların öncelikle kendilerini ıslah etmeleri gerekiyor. Kendi yapıları adaletsizlik üzerine kurulu olan kurumların dünyada adaleti sağlamak için hizmet vermeleri düşünülemez. İşte buyurun, bakın sınırımızda Tel Abyad’da Arapları ve Türkmenleri uçaklarla vuran Batı, ne yazık ki onların yerine terör örgütü PYD ve PKK’yı yerleştiriyor, buna biz nasıl olumlu bakabiliriz? Bu Batıya biz nasıl samimi olarak bakabiliriz?
İşte Numan Bey dün bölgedeydi ve oradan kaçan ve bize sığınan 15 bine yakın insanı biz Ege Denizi’nde veya Akdeniz’de bırakmadık, açtık kucağımızı onları ülkemize kabul ettik; biz buyuz. Ama Batıyı da görüyoruz, onlar Akdeniz’de boğulmaya mahkum ediyor, Ege’de boğulmaya mahkum ediyor, ama biz buna müsaade edemeyiz. Okudu ya, “zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem, gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem”, biz buyuz.
Biz coğrafyanın ve tarihin üzerimize yüklediği sorumluluğun gereğini yerine getiriyoruz, getirmeye devam edeceğiz. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımızla, TİKA’mızla, Yunus Emre Enstitümüzle, AFAD’ımızla, Kızılay’ımızla, sivil toplum kuruluşlarımızla dünyanın her yerinde insanlığın, mazlumların hizmetindeyiz. Akan her gözyaşına, ağlayan her bebek sesine, yükselen her yardım feryadına, mahzun kalmış her gönüle ulaşmanın çabası içinde olacağız. Arakan’daki Müslümandan Irak’taki Ezidiye kadar yardıma ihtiyacı olan her mazluma başka hiçbir kritere bakmaksızın el uzatmayı sürdüreceğiz. Yunus Emre’den aldığımız ilhamla gönüller yapmak için, Mevlana Hazretleri’nin söylediği gibi ayağımızı bu ülkeye sabitleyip tüm dünyayı dolaşmaya devam edeceğiz. Bu bakından çok önemli bir müktesebat ortaya çıktı, önümüzdeki dönemde bu birikimi çok daha ileriye taşımak, yürütülen çalışmalardan çok daha yüksek verim elde etmek için hep birlikte çalışmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye geçtiğimiz 12 yılda altyapıdan demokrasiye ve uluslararası ilişkilere kadar her alanda çok büyük mesafe kat etti, ülkemizin bu kazanımlarını korumak mecburiyetindeyiz. Bakınız, dün büyüme rakamları açıklandı, ideal değil, hamdolsun, Türkiye 2015 yılının ilk çeyreğinde sağladığı yüzde 2,3’lük büyüme oranıyla bu alanda dünyanın 14’üncü sırasında yer aldı. Kesintisiz 22 çeyrektir büyüyen Türkiye’nin bu performansının devamı ve bu devamının, bu güven ortamının muhafazası şarttır.
Dönem Başkanlığını yürüttüğümüz G-20’nin Kasım ayında Antalya’da ev sahipliğimizde yapılacak zirve toplantısına belirsizliği geride bırakmış şekilde katılmak mecburiyetindeyiz.
2023 hedefleri herhangi bir partinin değil, Türkiye’nin hedefleridir. En küçük bir aksamaya kesintiye izin vermeden bu doğrultuda yürümeye devam etmeliyiz. Türkiye’yi hükümetsiz, Türkiye’yi başsız bırakan, egolarına mahkum olanlar ne tarihe, ne de milletimize bunun hesabını vermezler. Onun için de anayasal, yasal süreç içerisinde herkes egolarını bir kenara koyup bir an önce ülkemizde hükümet kurulmalı ve kaldığımız yerden devlette devamlılık esastır anlayışıyla bu süreç devam etmelidir.
Milli gelirini 800 milyar dolara ulaştırmış, ihracatını yaklaşık 160 milyar dolara çıkarmış, işsizlik ve faiz oranlarını tek haneli rakamlara indirmiş bir ülke olarak, bir adım dahi geriye gidişe asla tahammülümüz yok. Bilhassa siyasi alanda yaşanan hiçbir gelişmenin bu kazanımları tehdit edecek boyuta ulaşmasına izin veremeyiz. Bu bizim 78 milyon insanımızın her birine karşı sorumluluğumuzun gereğidir. Asla kimse, hangi siyasi olursa olsun “ben” deme hakkına sahip değildir, “biz” demek zorundayız.
Türkiye’nin doğrudan milletin oyuyla göreve gelmiş ilk Cumhurbaşkanı olarak şahsımın bu konudaki sorumluluğu çok daha büyüktür, bunun bilincindeyim, bunun farkındayım. Bu çerçevede geçtiğimiz Pazar günü yaşanan milletvekili genel seçimleri ülkemizin önünde yeni bir dönem açmıştır. Bu vesileyle dün Parlamentonun en yaşlı üyesi olması hasebiyle Sayın Baykal’ı davet ettim, kendisiyle bir görüşme yaptım. Hem süreci değerlendirdim, bu süreci değerlendirmenin noktasında da bu işin süratle kesintisiz devamı için ben üzerime düşen neyse bunu yapacağımı kendisiyle de paylaştım. Çünkü devam eden yatırımlarımız var, bu yatırımlarımızın aksamaması lazım. Çünkü bu yatırımlar tüm milletimindir, ülkemindir. Buradaki aksamalar milletime kaybettirir, ülkeme kaybettirir. Onun için de devlette devamlılığın esas olduğu bilinciyle şahsımın da, kendi şahıslarının da buna yardımcı olmaları gerekir dedik ve bunu kendileriyle paylaştık.
7 Haziran genel seçimlerinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını tekrar temenni ediyorum. Seçim günü sandığa giderek, iradesini ortaya koyan her vatandaşıma teşekkür ediyorum. Yüzde 86’nın üzerinde bir katılımın olması, Türkiye’de demokrasinin nereden nereye geldiğini göstermesi bakımından çok önemlidir. Acaba demokrasiyle övündüğünü savunan veya söyleyen ülkelerin hangisinde bu oranda, bakın dikta rejimlerini kastetmiyorum, dikta rejimlerinde yüzde 100 de olur, ben normal rejimleri söylüyorum. Hiçbirinde böyle bir yüksek katılım yoktur. Kimi zaman yüzlerce kilometre kat ederek başkonsolosluklarımızda ve gümrük kapılarında oy kullanan her bir gurbetçimize şükranlarımı sunuyorum.
Ortaya çıkan sonuç milletin iradesidir, herkes milletin takdirine saygı göstermek zorundadır. Seçim sonuçları milletimizin tek bir partinin iktidara gelmesine imkan sağlamayan bir siyasi tablo takdir ettiğini gösteriyor. Bu tabloyu siyasi partilerin hepsinin de doğru şekilde okumasını temenni ediyorum. Tek bir partinin iktidarına imkan sağlamayan bu tablo kesinlikle Türkiye’nin hükümetsiz kalması anlamına gelmiyor. Demokrasinin en önemli özelliği, işte bu tür durumlarda çözüm yollarını açık tutuyor olmasıdır.
Türkiye seçim gününe kadar başka bir tabloyla karşı karşıyaydı, Pazartesi gününden itibaren başka bir tabloyla karşı karşıyadır. Bu dönemi en sağlıklı, en hasarsız şekilde geçirebilmemiz için tüm siyasi partileri serinkanlı şekilde düşünmeye ve ülkenin geleceği için sorumluluk almaya davet ediyorum. Cumhurbaşkanı olarak Anayasanın bu süreçte şahsıma yüklediği görevleri bihakkın yerine getireceğimden hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu ülkenin istikrarsızlık dönemlerinde yaşadığı sıkıntıları, ödediği ağır bedelleri yakından bilen birisiyim. İçinde bulunduğumuz sürecin Türkiye’nin kazanımlarına halel getirmeden geride bırakılması hususunda her türlü çabayı gösteriyorum, göstermeye devam edeceğim.
Meclis’te temsil edilen partilerin Anayasada ve kanunlarda belirtilen sınırlar çerçevesinde tercihlerini krizden değil çözümden yana kullanacaklarına inanıyorum. Umutlarını Türkiye’nin bir kriz ve kaos ortamına girmesine bağlamış olan tüm odaklar inşallah bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacaktır.
Özellikle Batının şahsıma yönelik tüm çirkin, agresif, hakikaten seviye kaybına uğramış o Batı medyasının açıklamalarını tabii ki çirkin bulduğumu buradan açıklamak durumundayım. Bu tahammülsüzlüklerini anlamak mümkün değil. Bu tahammülsüzlüklerinin bir şeyi gösterdiğini de ifade etmek istiyorum; Allah’ıma hamdolsun demek ki doğru yoldayız. Onlar övgü yağdırsaydılar o zaman kendimden şüphe etmem gerekirdi.
Bu düşüncelerle bu yıl mezun olan uluslararası öğrencilerimize bir kez daha bundan sonraki hayatlarında başarılar diliyorum.
Kendilerinden ülkelerine ve toplumlarına en samimi sevgilerimizi, saygılarımızı iletmelerini rica ediyorum. Şunu bilmeleri gerekiyor: Türkiye’nin kapısı her zaman kendilerine açıktır. Karşılıklı olarak ilişkilerimizi ve işbirliğimizi devam ettirmemizi temenni ediyorum.
Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyor, hepinizi Allah’a emanet ediyorum.