Irak Cumhurbaşkanı, Aziz Kardeşim Fuad Masum,
Irak Hükümeti’nin Muhterem Üyeleri
Değerli Basın Mensupları,
Hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı ve kıymetli heyetine, bir kez de sizlerin huzurunda, Türkiye’ye hoş geldiniz diyorum.
Gerek ikili görüşmemiz, gerekse heyetler arası görüşmelerimiz gerçekten verimli bir şekilde geçti. Kritik bir dönemden geçtiğimiz hepimizin malumu, böyle bir döneme tekabül eden bu ziyaretin gerek ülkelerimiz arasında, gerekse bölge için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Irak’ın ve Iraklı kardeşlerimizin, tabii ki bizim gönlümüzde müstesna bir yeri var. Yarın biliyorsunuz 23 Nisan ve 23-24 Nisan bizim için şu anda bu yıl özel bir konuma sahip. Dünya Barış Zirvesi’ni yarın İstanbul’da topluyoruz. Ve Dünya Barış Zirvesi’nde Değerli Kardeşim Masum, orada bir panelde yer alacak ve tüm dinleyicilere orada cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarla birlikte hitap edecekler. Ertesi gün bizler Çanakkale’ye geçeceğiz, kendileri yarın bu oturumlardan sonra ayrılacaklar.
Başbakanlığım döneminde Irak’ı üç kez ziyaret ettim. Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey mekanizmasını tesis ettik. 2009 yılında Bağdat’ı ziyaret ettiğimde çeşitli alanlarda 48 adet anlaşma ve mutabakat muhtırası imzaladık. Bugün de ilişkilerimize o günlerden farklı bakmıyoruz. Biz bu coğrafyanın ev sahipleriyiz, kadim meskûnlarıyız. Aramızda yüzyıllara sari dostluk ve kardeşlik bağları mevcut. İlişkilerimizde bir dönem yaşanan fetret devri artık tamamen geride kaldı. Hamdolsun kaybettiğimiz ivmeyi yeniden yakalamanın heyecanını ve memnuniyetini yaşıyoruz.
Hangi dinden, etnik kökenden, ırktan ve mezhepten olursa olsun, her Iraklı bizim için aynı mesabededir; bakış açımız bu. Irak’a veya bölgeye biz Sünni, Şii, Ezidi, Kürt, Türk, Arap nazarıyla bakmıyoruz. Biz tüm burada yaşayan farklı dini ve etnik grupları dostumuz, komşumuz ya da kardeşimiz olarak görürüz. Ayrıştıran değil, birleştiren, barıştıran, çatıştıran değil, uzlaştıran olmanın çabası içerisindeyiz. Nitekim bu anlayışla Irak’ın birliğini, beraberliğini ve toprak bütünlüğünü daima savunduk, savunuyoruz. Şimdi de aynı tavrı benimsiyor, dostlarımızın yanında olmaya, dertleriyle hemhal olmaya gayret ediyoruz.
Değerli Basın Mensupları,
Bugün Aziz Kardeşim Fuad Masum ile son derece verimli görüşmelerimizin sonunda el-ele, omuz-omuza vererek bu zorlu dönemde Irak’a nasıl yardımcı olabileceğimizi ele aldık. DEAŞ’a karşı verdikleri mücadele desteğimizi bir kez daha vurguladık. Bugüne kadar DEAŞ’la mücadelede neler yaptığımızı, bundan sonra da neler yapabileceğimizi veya yapacağımızı açık, net ortaya koyduk.
Otuz yılı aşkın bir süre bölücü terör örgütüyle mücadele etmiş, yaklaşık 50 bin vatandaşını terör illetine kurban vermiş bir ülkeyiz. Terörün yönetimi, gayesini, hedefini de çok iyi biliyoruz. Terörün dininin, milletinin, kutsalının olmayacağını her zaman ifade ettik. Herhangi bir terör olayını lanetlemeden önce kim tarafından yapıldığına, örgütün isminin önünde ne sıfat olduğuna, ya da kendini neye atfettiğine asla bakmadık. Bugün de DEAŞ terörüne karşı aynı ilkeli tavrımızı ortaya koyuyoruz. DEAŞ terörünün ana hedefi, bölgedeki Müslümanlar olmuş, medeniyetimizin en güzide eserleri, kütüphaneleri, camileri, türbeleri olmuştur.
Bu bela ile mücadele palyatif tedbirlerle mümkün değildir. Şayet başarılı olmak isteniyorsa, bataklığı kurutmayı amaçlayan küresel boyutta ve kapsamlı bir stratejinin benimsenmesi şarttır. DEAŞ’ı Irak’ta bertaraf etseniz bile bu sefer başka isimlerle bir başka yerde karşımıza çıkacaktır. Suriye’deki krizin çözülmesi, işte bu sebeple büyük önem taşıyor. DEAŞ’ın ilerlemesinin son dönemde Irak’ta kısmen durdurulduğunu görüyoruz.
Tıkrit şimdilik DEAŞ’tan temizlendi. Kuşkusuz bu aşamada kazanımların baki kılınması da önemli. Halkın geri kazanılmasının ve DEAŞ işgalindeki yerlerin yine yerel unsurlarca kurtarılmasının DEAŞ’ın tam anlamıyla bertaraf edilmesine ciddi katkı sağlayacağına inanıyoruz. DEAŞ, mezhepsel fay hatları üzerinden bir siyaset inşa etmeye çalışıyor. Farklılıkları istismar ederek, gerilimleri tırmandırarak, hatta kışkırtarak mevzi kazanmanın çabası içindedir.
Şunu bir defa çok iyi bilmemiz lazım: DEAŞ, ümmetimizi parçalamanın gayreti içerisinde olan önemli bir virüstür, bunu böyle görmemiz lazım. Başkaları aynı yolu izlemektedir ve burada da DEAŞ’ı ciddi manada bunlar kullanmaktadırlar. Sonuç; tabii ki DEAŞ’ın lehine gözükmekte, örgüt kazançlı çıkmaktadır.
Şunu çok iyi değerlendirmemiz lazım: Bütün bu silah kaynakları nereden, bu parasal kaynaklar nereden? Kendilerinin böyle bir kaynağı yok, peki nereden geliyor; bunun üzerinde ısrarla durulması lazım. İslam dünyasının dışındaki gayri İslami, Hristiyan dünyasından vesaire, bu örgütün içerisinde yer alanlar herhalde burayı benimsedikleri için yer almıyorlar; bu soruya da bir cevap bulmamız lazım, bunlar da bizim için çok çok önem arz ediyor.
Türkiye krizin başından beri bu noktada Irak’ın ve Iraklı kardeşlerinin yanında oldu, olmaya devam edecektir. Bildiğiniz gibi şu anda Irak’tan 300 bin sığınmacı ülkemizde, bunun yanında 1 milyon 700 bin insan da Suriye’den ülkemizde.
Bu vesileyle bir şey söylemek durumundayım; Bugünkü yazılı ve görsel medyayı okuduğumuzda görüyorsunuz Akdeniz’de Ege’de bu göçmenleri, sığınmacıları insan kaçakçıları taşırken bu gemilerin batırılmasına zemin hazırlayan açıklamalar geliyor, Avrupa’dan. Eğer Avrupa Birliği üyesi ülkeler bu açıklamayı yapıyorsa veya Avrupa Birliği’nde böyle bir şeyler gündeme geliyor da konuşuluyorsa, bu bir felakettir. Öyle veya böyle bu insanlar ülkelerinden kaçarak Avrupa ülkelerine sığınmaya çalışıyorlarsa, bu nasıl bir insani yaklaşımdır ki bunların kaçtıkları o gemilerin batırılması ve onların ölüme terk edilmesi gibi bir yaklaşım benimseniyor?
Türkiye’yi bu noktada örnek gösterenler kusura bakmasınlar, bunun karşısına nasıl dikilecekler, önce bunun tedbirini alsınlar. 2 milyon insanı şu anda Türkiye eğer kendi topraklarında barındırıyorsa, bunu insani ve vicdani bir görev telakki ettiği için yapıyor. Mali noktada bizden çok daha güçlü olan ülkeler, niçin kalkıp da bunları batırmak suretiyle bunların ölümünü hazırlıyorlar? Doğrusu Batının bu yaklaşım tarzını kesinlikle kınıyorum ve lanetliyorum; böyle bir yaklaşım tarzı olamaz.
Değerli Basın Mensupları,
Şu anda bizim Irak’la olan ticaret hacmimiz son noktada 11,1 milyar dolar. Tabii ki bu Türkiye’nin lehine bir burada ticaret söz konusu, fakat bizim herhangi bir burada bariyer koyma gibi bir derdimiz yok, bu ticaret hacmini çok daha ilerlere taşıma gibi bir hedefimiz var. 2009 yılında bunu 20 milyar dolar seviyesine çıkaralım, diye aramızda mutabakatımız vardı, o zamanlar ticaret hacmimiz 5 milyar düzeyindeydi, bugün ise bu rakam buralarda. Temenni ederim ki,, 20 milyar doları bu noktada yakalarız. Tabii ki bu terör belasıyla gelişen süreç ne yazık ki, bu hedefi yakalamada büyük bir engel teşkil etti.
Son olarak geçen haftalarda İstanbul’da Irak Yatırım Konferansı düzenlendi. Irak’ın üst düzey katılımının olduğu konferansta, yatırımlar nasıl çekilebilir, Türkiye bu konuda nasıl yardımcı olabilir, en iyi şekilde bunlar ele alındı. İnşallah önümüzdeki dönemde bu anlamda çok daha farklı bir ivmeyi yakalayabileceğimize inanıyorum.
Tabii bu arada dün Suudi Arabistan’ın Husilere ve Ali Salih destekçilerine yönelik hava harekâtını sonlandırma kararından duyduğumuz memnuniyeti de dile getirmek istiyorum. Başından beri desteklediğimiz ve siyasi çözüm sürecinin önünün açılmasına vesile olmasını temenni ettiğimiz bu harekât askeri amaçlarına ulaşmış görünüyor.
Yemen’de kalıcı istikrar ancak barışçıl siyasi çözüm ile mümkündür, burada da mezhebi yaklaşımların bir defa ortadan kaldırılmasının gereğini özellikle temenni ediyoruz. Duamız, Husilerin ve Salih destekçilerinin bir an önce müzakere masasına oturmaları, hem kendilerine, hem de Yemen halkına bedel ödettirecek tahriklerden imtina etmeleridir. Türkiye, bölgenin yeni bir kaosa sürüklenmemesi ve sorunun çözümü için şimdiye kadar tüm taraflarla yapıcı görüşmeler yapmış, gereken desteği vermiştir. Bundan sonra da aynı tavrımızı sürdürecek, gerek insani yardım, gerekse diğer konularda Yemenli kardeşlerimizin yanında olmaya devam ediyor, bu düşüncelerle sözlerime son verirken Aziz Kardeşim Sayın Fuad Masum’a ve kıymetli heyetine bir kez daha ülkemize hoş geldiniz diyor, sözü kendilerine bırakıyorum.