İstanbul,
Ey Aziz İstanbul,
Seni Yürekten Selamlıyorum İstanbul. Seni Muhabbetle Selamlıyorum Ey Şehirlerin Annesi İstanbul.
Seni bütün ilçelerinde, bütün semtlerinle, bütün sokaklarınla selamlıyorum. Seni yedi tepenle, göğe uzanan minarelerinle, toprağın altındaki manevi hazinelerinle selamlıyorum. İstanbullu tüm kardeşlerimi gönülden selamlıyorum.
(İnna Fetahna Leke Fethan Mübina… Ve Yensurakellahü Nasran Aziza…) Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik ve sana Allah şanlı bir zaferle yardım eder. Ve sevgililer sevgilisi... (Letüftehanne’l Kostantıniyye. Ve Le Ni’mel Emrü Zalike’l Emr Ve Le Ni’mel Ceyşü Zalike’l Ceyş) Kostantiniye bir gün fetih olunacaktır, onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordu.
Fethin 562. yıl dönümü mübarek olsun. Allah o fetheden komutandan, onu fetheden ordudan razı olsun.
Ya Rabbi, sen bu aziz şehri koru. Bu aziz şehrin minarelerini ezansız bırakma ya Rabbi. Bu aziz şehrin mihraplarını secdesiz bırakma ya Rabbi. Ya Rabbi, bu şehrin güzel camilerini cemaatsiz bırakma.
Değerli Kardeşlerim,
Bugün fethin 562. yıl dönümünü farklı kutluyoruz, istedik ki çok farklı bir kutlama olsun.
Sevgili Kardeşlerim,
Bu şehri ezanla, namazla buluşturan Fatih Sultan Mehmet Han’dır. Bu şehri Müslümanlıkla buluşturan dili dualı, alnı secdeli, yüreği imanlı Fatih’in ordusudur. Biz Fatih Sultan Mehmet Han’dan razıyız ya Rabbi. O muazzez neferlerden, o aziz şehitlerden sen de razı ol ya Rabbi. O güzel ordudan sen de razı ol Allah’ım. Çağ kapatıp çağ açan, köhne ve karanlık bir devri medeniyet ışığıyla buluşturan Sultan Fatih’ten sen de razı ol ya Rabbi.
Kardeşlerim,
İstanbul her karışı sadece şehit kanlarıyla değil, şehit bedenleriyle de örülü bir şehirdir. İstanbul’un fethinde şehit olan askerler Fatih’in emri üzerine kanların aktığı yere defnedildiler, bugün Rumeli Hisar’ından Aksaray’a kadar tüm yollar, tüm sur dipleri, tüm ormanlar şehit bedenlerini misafir ediyor. İstanbul’un bugünkü semt isimlerinin pek çoğu şehrin fethinde görev alan komutanlardan geliyor, Kocamustafapaşa, Davutpaşa, Altunizade, Kuzguncuk, Bebek ve daha pek çok semt ismi fethin yadigarıdır. Bizi bu kahramanların hatırlarından ayrı koyma ya Rabbi. Burada, İstanbul’un fethinin 562. yıl dönümünde, İstanbul’un huzurunda ya Rabbi, bizi Fatih’ten nasipsiz bırakma.
Biz Rabbimizin huzurunda söz veriyoruz, bu şehre namahrem elinin uzanmasına asla izin vermeyeceğiz. Ezanlarımıza söz söyleyen dillere geçit vermeyeceğiz. Fatih’in ve sancağımızın yere düşmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Şehitlerimizin, gazilerimizin ruhlarını asla muazzep etmeyeceğiz. Bu aşkla, bu inançla bu yolda inşallah yürümeye devam edeceğiz.
Bilesiniz ki, zulüm 1453’te başladı diyen, Pontus soykırımı, Ermeni soykırımı diyen hainlere göz yummayacağız. İstanbul’u ulu mabetlerde, kutsal emanetler başında kesintisiz Kur’an okunan bir şehir olmaktan çıkarmaya çalışanlara imkân tanımayacağız. İstanbul’un yüreğinde 562 yıldır yanan fetih ışığını söndürmek isteyenlere asla meydanı bırakmayacağız. Bu ülkeyi bölmek, bu milleti parçalamak için her yola başvuranlara yol vermeyeceğiz Söz veriyor musun İstanbul? Söz veriyor musun Türkiye? Şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab.
Değerli Kardeşlerim,
Buradaki bu kardeşler topluluğu fethin ne olduğunu gayet iyi bilir, fethin ne olduğunu kavramak, daha iyi anlamak için şöyle bir kendi tarihimize, medeniyetimize dönüp bir bakmak mecburiyetindeyiz. Fetih nedir? Fetih, hicrettir, iki cihan Serverine, Hazreti Ebubekir sadakatiyle yoldaşlık etmektir. Fetih, Mekke’dir, Allah’ın yeryüzündeki evi olan Kabe’yi tüm putlardan temizlemektir. Fetih, Kudüs’tür, Hazreti Ömer’in Hristiyan’ıyla, Yahudi’siyle tüm inançlara saygı içinde ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’ya İslam mührünü vurmasıdır. Fetih, Endülüs’tür, Kurtuba’sıyla, Granada’sıyla dünyanın en güzel mimarisini, edebiyatını, kültürünü inşa etmektir. Fetih, Semerkand’dır. Fetih, Buhara’dır, Orta Asya’nın bozkırlarında tarihin en büyük medeniyetlerinden birini kurmaktır. Fetih, Selahaddin Eyyubi’dir, uhuvvet içinde Kudüs’te yeniden İslam bayrağını dalgalandırmaktır. Fetih, Alparslan’dır, Anadolu’nun kapılarını Viyana önlerine kadar bu kutlu millete açmaktır. Fetih, Osman Gazi’dir, insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen Şeyh Edebali’den alınan feyizle 3 kıta, 7 iklimi kaplayacak çınarı toprakla buluşturmaktır. Fetih, hazırlıktır, Sultan İkinci Murat’ın daha 12 yaşındaki oğlu İkinci Mehmet’e tahtı bırakmasıdır. Ve elbette fetih, Fatih Sultan Mehmet’tir, 21 yaşında bin yıllık Bizans’ı yıkıp dünyanın en gözde şehri İstanbul’la kucaklaşmaktır. Fatih İstanbul’u 1453’te fethetti, ama fetihler öncesi ve sonrasıyla hep devam etti, Yavuz Sultan Selim’le, Kanuni Sultan Süleyman’la, Dördüncü Murat’la, İkinci Abdülhamid’le fetihler hep devam etti. Fetih Çanakkale’dir, fetih Kut’ül Ammare’dir, en zor zamanlarda dahi tüm dünyaya meydan okuyabilme cesareti, azmi, dirayeti göstermektir.
Fetih, Kurtuluş Savaşımızdır, yokluk içinde, kıtlık içinde cihan imparatorluğunun küllerinden yeni bir devlet kurabilmektir. Fetih, 14 Mayıs 1950’dir, milletin iradesine sandıkta sahip çıkmasıdır. Fetih, 1994’tür.
Değerli kardeşlerim,
İstanbul’a, bu kutlu beldeye, Fatih’in mirasına hizmet etmektir fetih. Fetih, Türkiye’yi yeniden ayağa kaldırmaktır. 12 yıldan beri bu ülkenin, bu milleti makus talihini tersine çevirmek, bunun için mücadele etmektir fetih. Fetih, inşallah 7 Haziran’dır. Yeni Türkiye yolunda bu önemli dönüm noktasını birlik, beraberlik, kardeşlik içinde başarıyla geçmektir. Fetih, yeniden diriliş için, yeniden yükseliş için bir olmaktır, iri olmaktır, diri olmaktır, kardeş olmaktır ve hep birlikte Türkiye olmaktır.
Değerli Kardeşlerim,
Fethin ruhunu anlamak için, bu mübarek zaferin nasıl kazanıldığını iyi bilmek gerekiyor. Fatih Sultan Mehmet son hücum için hazırlıklarını yaptıktan sonra, 28 Mayıs akşamı tüm komutanlarını karargahında toplamıştı, burada 29 Mayıs’ta nihai hücumun yapılacağı müjdesini veren Fatih, onlara şöyle sesleniyordu: Ey benim paşalarım, beylerim, ağlarım, silah arkadaşlarım; adı bütün cihanda ün salmış İstanbul gibi bir şehri zapt edeceksiniz. İstanbul’un adı geçen yerlerde o şehri zapt eden kahramanlar olarak şan ve şerefle anılacaksınız. Devam ediyordu Fatih; bize daima pusular hazırlayan bu şehri fethettikten sonra emin yaşayabileceğiz, kapımızı açık bırakabileceğiz.
Fatih harbin 3 şeye bağlı olduğunu söylüyordu; yılmamak, namus, itaat. Ve fetih konuşmasını hücum emri verildikten sonra sizindir diyerek bitiriyordu.
Fetih ruhunu, fetih şuurunun nasıl olduğunu görüyorsunuz değil mi? O geceye şahit olanlar İstanbul surları önlerindeki manzarayı şöyle anlatıyorlardı: Gece çöktüğü zaman Sultan’ın karargâhı bir ışık denizi kadar göz alıcıydı. Surların üstündeki kuşatılmışlar vadilerde meşalelerin tutuşmasını, boru ve davul seslerini titreşe titreşe seyrediyorlardı. Gece yarısı tüm ışıklar ve tüm sesler bir anda kesildi, bu sessizlik ve karanlık biraz önceki manzaradan çok daha korkunç tesir yaptı.
Kardeşlerim,
Şu anda biz oralara uzak bir yerde değiliz, işte o surlar burada, o surların yanındayız şu anda. Ve gün ağarmadan ilk hücum emri verildi. Evet, bizlerin Fatih’in bu sözlerinden, fetih öncesindeki bu manzaradan çıkartacak çok dersimiz var. Bizim inancımız, elinden ve dilinden emin olunan insanların inancıdır. Bizim medeniyetimiz, kapısı da, gönlü de herkese açık olan insanların medeniyetidir. Ecdadımız güçlü olan yaşar, bu anlayışla değil, güçlü olan yaşatır anlayışıyla fethe sahip çıkmıştır; biz buyuz. Biz de bugüne kadar nasıl olduysa, bundan sonra da yaşatmak için güce talip olmayı sürdüreceğiz.
Bu ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendiğimizde biz de aynı anlayışla hareket ettik. Darbecilerle bunun için mücadele ettik, cuntacılarla bunun için mücadele ettik, vesayetçilerle bunun için mücadele ettik. Yasakların Türkiye’sinden özgürlüklerin Türkiye’sine geçişi bu anlayışla başardık. Hatırlayın eski Türkiye’yi, bu ülkede insanlar inançlarından dolayı, kılıklarından, kıyafetlerinden, sakallarından, hanımlar başörtülerinden dolayı tahkir ediliyordu. Başörtülü anneler, sakallı babalar evlatlarının en mutlu günlerinde yanlarında olamıyordu, onları uzaktan gözyaşları içinde seyrediyordu. Bırakınız devlette çalışmayı, üniversitede okumayı, kamusal alan safsatasıyla insanlar sokakta dahi taciz edilir hale gelmişti. İşte ben o evlatların babasıyım, benim evlatlarım da sokulmadı okullara, onlar da aynı durumla karşı karşıya kaldı. Milletin sandıkta koyduğu irade, caddelerde tanklarla balans ayarına tabi tutuluyordu. Bu milletin kurumları olan imam hatiplerin, Kur’an kurslarının kapısına kilit vuruluyordu. Fatih’in kemiklerini sızlatan, şehitlerimizin aziz hatıralarını muazzep eden, fetih ruhunu tehdit eden bu zillet dönemini hamdolsun milletimizin desteğiyle sona erdirdik.
Şunu unutmayın değerli kardeşler: Fetih nasıl bitmeyen bir süreçse, buna karşı mücadele de bitmeyen bir süreçtir.
Bakınız, şair ne diyor gençler:
“Zafer seni uçuracak, uçuracaktır,
Fakat bil ki, iradende sarsıntı varsa,
Gönlünü bir lahza için korku sararsa,
Ya gözlerin kararırsa böyle uçuştan,
Veya biraz mest olursan, dalgılaşırsan,
Zafer seni birdenbire sırtından atar.”
İrademizde sarsıntı olmayacak, eğer irademizde sarsıntı olursa o zaman zafer bizi sırtından atıverir, çünkü değerli kardeşlerim, zafer korkakların işi değildir. Türkiye güçlü olmak zorunda, biz güçlü olacağız ki tüm kardeşlerimize, tüm dünyaya el uzatacağız. Veren elin alan elden hayırlı olduğu inancıyla ihtiyaç duyulan her yerde kardeşlerimizin yanında olacağız.
Sevgili kardeşlerim,
İkinci Abdülhamid sadece Açe’deki kardeşlerimize ulaşmakla kalmadı, aynı zamanda açlık içinde kıvranan İrlanda’ya da yardım gönderdi. Biz de bu anlayışla dünyanın her köşesinde yardım faaliyetleri sürdürüyoruz, nerede bir zulüm varsa ona karşı çıkıyoruz, nerede bir mağdur varsa onun yanında yer alıyoruz. Birleşmiş Milletler’de eğer dünya 5’ten büyüktür diyorsak, işte bunun için diyoruz. Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, Irak’ta, Libya’da işte bu anlayışla hareket ediyoruz. Kıbrıs’taki, Kırım’daki soydaşlarımıza, Balkanlar’daki kardeşlerimize bu hissiyatla el uzatıyoruz. Kosova’da bunun için bulunduk, Bosna Hersek’te bunun için bulunduk, Makedonya’da bunun için bulunduk ve bulunmaya devam edeceğiz. Türkiye Afrika’da işte bunun için var. Biz biliyoruz ki, asıl fetih gönüllerin fethidir. Bunun için Yunus Emre ne diyor: “Dostun evi gönüllerdir, gönüler yapmaya geldik.” Biz buyuz.
Değerli kardeşlerim,
Biz çalışırken, biz ilerlerken, biz mücadele ederken, karşımızdakiler de boş durmuyor, önümüzü kesmenin, istikametimizi değiştirmenin, hepsinden öte bu hesap içerisinde her fırsatı değerlendiriyorlar. Amerika’da bir New York Times diye paçavra var, bu gazete daha önce de defalarca yatığı gibi geçtiğimiz günlerde bizimle ilgili bir yazı yayınladı; neymiş, Türkiye’nin üzerinde karabulutlar varmış. Ülkemizde şu anda her türlü fitnenin başını çeken iki yayın organı üzerinden bizi eleştirmeye kalkmışlar. Bu gazete bugün bizim için söylediklerinin, yazdıklarının benzerlerini 1896 yılında da Sultan Abdülhamid için yazıyordu. Ne diyordu? Çekilmez adam, tarif edilmez derece kötü Türk diyordu, despot, mutlak diyordu. Bu gazete o gün Osmanlı Devleti’ne ve onun başındaki kişiye karşı kustuğu kini bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve onu temsil eden şahsıma yöneltiyor.
Rahmetli Menderes ve rahmetli Özal için de benzer yayınlar yapmıştı, 27 Mayıs darbesinin ardından insanlar rejimi mutlulukla övüyor diye manşet atmıştı. Bu arada söyleyeyim, gazetenin sahipleri hep aynı aile, çizgide değişiklik yok, aynı aile.
Ermeni lobisine yakınlığıyla bilinen bu gazete son zamanlarda Pensilvanya ile de sıkı bir işbirliği içinde. Bakınız, Pensilvanya’nın kimlerle ilişki içerisinde olduğunu görüyor musunuz?
Geçenlerde söyledim, 99’da buradan kaçtı. Nereye gitti? Amerika’ya. Sen hoca efendi değil miydin ya, senin Amerika’da ne işin var? Mekke’ye gitseydin ya, Medine’ye gitseydin ya. Şimdi imamlar da kaçıyor, imamlar. Ya imam mihrabı terk eder mi? Ve hepsi gidiyor. Demiştik ya, inlerine gireceğiz ve giriyoruz. Çünkü bu da bir fetih, bu fethin olması lazım.
2001 yılında Irak’ta kitle imha silahları bulunduğu yalanının en baş savunucusu da bu gazeteydi. Demokrasi sicili bir hayli bozuk bu gazete Türkiye’de aynı yolda yürüyen medya gruplarıyla birlikte şahsıma karşı bir seferberlik ilan etti. Tabi biz bunların Davos’tan başlayıp Mavi Marmara’ya kadar uzanan asıl karın ağrılarının farkındayız, Abdülhamid’e düşmanlıklarının gerisindeki sebebi de gayet iyi biliyoruz.
Ama işte buradan, İstanbul’dan, Yenikapı’dan fetih kutlamalarından onlara sesleniyorum ve diyorum ki; bizi azla ilk kıblemizden vazgeçiremeyeceksiniz. Bizi asla kardeşlerimizin yanında yer almaktan geri bırakamayacaksınız. Bu ülkede son ezan susmadan, son bayrak inmeden, tüten son ocak sönmeden amacınıza ulaşamayacaksınız. Boşuna Pensilvanya’daki sizi çok seven kuklanız üzerinden mezar sizi bekliyor mesajları göndermeyin. Biz ona inanmış insanlarız. Boşuna İstanbul’un fethine gönülden bağlı olmayı kompleks diye, zillet diye aşağılamaya kalkmayın, biz sonuna kadar fethe, fetih ruhuna sahip çıkacağız. Biz şehitlerimizin emanetine sonuna kadar sahip çıkacağız.
Kardeşlerim, unutmayın:
“Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor.
Ve bir bayrak dalgalanmak için,
Rüzgar bekliyor.
Destanı öksüz, sükutu derin meçhul askerin,
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye.
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye.”
Evet, bizim yattığımız toprak belli, tuttuğumuz bayrak belli. Bunun için Rabia’mız var, Rabia’mız. Biliyoruz değil mi Rabia’mızı? Nedir bizim Rabia’mız?
Tek millet, Türkü’yle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abhaza’sıyla, Boşnak’ıyla, Arnavut’uyla, Roman’ıyla, velhasıl tek millet.
İki; tek bayrak. Bayrağımızın rengi şehidimizin kanı, hilal bağımsızlığımızın ifadesi, yıldız şehidimizin ta kendisi.
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Tek vatan 780 bin kilometrekareyle. Vatanımızın üzerinde kimse operasyon düşünmesin, şunu bilsinler ki karşında kahraman ordumuzu bulurlar, emniyet gücümüzü bulurlar, hepsinden öte milletimizi bulurlar.
Çıkmışlar ne diyor? Aman ya Rabbim, Taksim Kabe’miz diyor. Bizim Kabe’miz belli, Mekke’de. Ondan sonra ne diyorlar? Diyanet’i kaldıracağız, din dersini kaldıracağız. Bu milletin yüzde 99’u Müslüman, Müslüman bir sokulduğu bir yerden bir daha sokulmaz ve bu toprakları bölmeye kimsenin gücü yetmez.
Dört, tek devlet. Devlet içinde devlet asla. Ulusal güvenliğimizi tehdide yeltenenler karşısında bilsinler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bulacaklardır. Pensilvanya, ne devleti ya? Haddini bil önce. Onun için şu anda bu inlere girdik, kovalıyoruz, kovalayacağız.
Değerli Kardeşlerim,
Biz bu ülkede bayrağımıza karşıt bayrak çıkaranların ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Şimdi bazı aydınlar çıkmış, bunlar aydın değil, bunlar karalık, bunlar karanlık, bayrağımıza karşı bayrak çıkanların yanında yer alanlara ben aydın diyemem. Bu ülkede 15 yaşındaki bir delikanlıyı 3’üncü kattan atmak suretiyle bıçaklayıp, üzerinden arabayla geçen o kişiler, 50 kişinin ölümüne neden olanlara biz sahip çıkanlara biz aydın diyemeyiz.
Değerli kardeşlerim,
Onun için biz yerimizi çok iyi belirledik. Milletimiz böyle durumlar için ne der biliyor musunuz? Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını çalar; yeter artık bu millete kılıç çaldığınız. KPSS sorularını çaldılar, milletin zekatını, sadakasını, kurbanını çaldılar, himmet diyerek milletin çoluğunun çocuğunun rızkını çaldılar. Suriye’deki kardeşlerimize, değerli kardeşlerim, gönderdiğimiz yardımların önünü kesip onların hayatını çaldılar. Utanmadan, sıkılmadan Bayırbucak Türkmenlerine gönderilen yardımlarla ilgili spekülasyonlara girdiler. Bu casusluktur, bu ajanlıktır, bunun hesabını da verecekler. Düşün artık milletin yakasından. Kamikaze gibi saldırıp durduğunuz yer, bilesiniz ki, hani Yahya Kemal diyor ya, “galip et, çünkü bu son ordusunun İslam’ın” nidasıyla sıkı sıkıya sarıldığımız Türkiye’dir. Bu vatan, toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi duranlarındır, bunu bilesiniz.
Kardeşlerim,
Yolumuza inançla, karalılıkla devam ediyoruz, devam edeceğiz ve asla bunlara böyle bir tavizi vermeyeceğiz. Milletimize bağlı olduğumuz derin aşkla, sevgiyle 2023 hedeflerimiz doğrultusunda yürümeye devam edeceğiz.
Kardeşlerim,
Burada özellikle çok çok önemli olduğu için, sevgili Peygamberimizin Veda Hutbesi’nden sizlere seslenmek istiyorum: “Ey insanlar, Rabbiniz birdir, babanız da birdir, hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü yoktur. Kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada Allah’tan korkmaktadır.” Adalet de, merhamet de, sevgi de, kurtuluş burada ifade ediliyor.
İnşallah 2053, tüm insanların kendi inançları, kendi kültürleri, kendi coğrafyaları içinde bu anlayışla huzurlu şekilde yaşayacakları bir dönem müjdesi olacaktır. 1453 İstanbul’la birlikte bir medeniyet fethiydi, inşallah 2053 de tüm insanlığın hayrına, tüm insanlığın faydasına kutlu bir medeniyetin kapılarının yeniden açılışına şahitlik edecektir.
Şimdi gençler, 2053’ün Türkiye’sini inşa edecek olan, 2053 Türkiye’sinde hayallerimizi gerçeğe dönüştürecek olan sizlersiniz, göreviniz büyük, ağır. Fatih, İstanbul’u fethinde 21 yaşındaydı, ama Fatih olarak İstanbul’un kapılarından içeri giren o delikanlı, kendi anadiliyle birlikte Arapçayı, Farsçayı, Latinceyi, Grekçeyi, İbraniceyi de biliyordu. İstanbul’un surlarını döven topları bizzat o tasarlamıştı, fetih planını bizzat yapmıştı. Bölgesindeki dengeleri, diplomasinin inceliklerini çok iyi biliyordu, ordusuna bizzat kumanda etmişti. 1453’teki fethi kendini işte böylesine iyi yetiştirmiş bir kumandan gerçekleştirmişti. 2053’ün Türkiye’sini kurmaya memur ve talip olan sizler de kendinizi çok iyi yetiştirmek zorundasınız. Biz size bu anlayışla bu altyapıyı kurmak için var gücümüzle çalıştık, çalışmaya devam edeceğiz.
Ecdadımız Fatih İstanbul’u fethetmeden önce Boğazkesen Hisar’ını, Rumeli Hisar’ını inşa etmişti, işte biz de bugün, az önce Başbakanımızın ifade ettiği gibi, yeni havalimanıyla, Boğaz’a üçüncü köprüyle, Avrasya Tüneli’yle, İzmit Körfez geçişiyle, hızlı treniyle, metrolarıyla 2053’ün hazırlıklarını yapıyoruz. Ecdadımız Fatih gemileri karadan yürütmüştü, biz de Marmaray’la Boğaz’ın altından raylı sistemleri yürüttük. Eğitimde, sağlıkta, ulaştırmada, her alanda Türkiye’yi fetih ruhuna yakışır hizmetlerle kavuşturduk.
Asıl fethin gönüllerin fethi olduğu inancıyla 81 vilayetimizin, 78 milyon insanımızı, coğrafyamızdaki tüm kardeşlerimizi kucaklamanın çabası içinde olduk. 2023 hedeflerimizle 2053 vizyonumuzun temellerini attık. Eksiklerimiz elbette vardır, ama gayretlerimiz ve samimiyetimizde en küçük bir gerileme yoktur.
Sizlerden her birinizin kendini Fatih gibi yetiştirmesini, fetih şuuruyla geleceğe hazırlamasını bekliyorum. Hazreti Hamza gibi yüreği, Hazreti Ömer gibi adalet duygusu, Hazreti Yusuf gibi edebi, Hazreti Ali gibi cesareti, Fatih gibi dirayeti olan bir gençlik olmalısınız. Sadece rükuda eğilen, sadece secdede alnı yere gelen bir gençlik olmalısınız. Düşünen, akleden, mücadele eden bir gençlik olmalısınız. Köklerinizi Ahmet Yesevi’nin hikmetlerinde, Yunus’un, Mevlana’nın, Hacı Bayram-ı Veli’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin öğütlerinde aramalısınız. Sevgili gençler, biz sizde bu ruhu, bu dinamizmi görüyorum.
Biz yazarımız ne diyor biliyor musunuz? “Alında Fatih İstanbul’u Mimar Sinan Süleymaniye’yi inşa etsin diye fethetti” diyor. Köklerinizi işte buradaki incelikte aramalısınız. Asıl büyük fethin medeniyetle, ilimle, irfanla, kültürle yapılan fetih olduğunu asla unutmamalısınız. Mehmet Akif Ersoy’un Asım’ın neslinde hayal ettiği gibi, bilgili, erdemli, çalışan bir gençlik olmasınız.
Şimdi ben diyorum ki, gelin hep beraber şunu unutmayalım, merhum Arif Nihat Asya ne diyor:
“Bu kitaplar Fatih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinan’dır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın,
Kızım, sen de Fatih’ler doğuracak yaştasın.
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan,
Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan,
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan.
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın,
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin.
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın,
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın.
Yürü, hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın,
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.”
İstanbul’un fethinin 562. yıl dönümünü bir kez daha sizler ve tüm milletimiz için kutlu olsun diyorum.
Buraya, Yenikapı’ya geldiğiniz, fetih programına iştirak ettiğiniz, Fatih hatırasını yad ettiğiniz, gazilerimizin, şehitlerimizin ruhlarını abad ettiğiniz için her birinize ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.
Bu muhteşem fetih programının düzenlenmesinde emeği geçen başta Sayın Başbakanımız, Valimiz, Büyükşehir Belediye Başkanımız olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri Mehteran Birliğimizi, Türk Hava Kuvvetleri Türk Yıldızlarımızı, diğer gösterileri hazırlayan ekiplerimizi tebrik ediyorum.
Allah yüreğimizden fetih coşkusunu eksik etmesin diyorum, hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.